
"Geldiler geldiler." Koşarak gelen Hüma beni gülümsetmişti "Abla." Mert'e döndüm "Efendim Mert." Duygusallığını bastırmaya çalışarak, bana sarıldı "Çok güzel olmuşsun, harika gözüküyorsun, sen gerçekten prensesler gibi olmuşsun." Sesinin titremesi beni duygulandırmıştı. Biz bu evde yıllarca Mert'le herşeyimizi paylaşmıştık, küçüklüğümüzü, sevinçlerimizi, acılarımızı,gözyaşlarımızı, korkularımızı.
Evdeki herkesle tektek sarılıp vedalaştım, babam ve Mert koluma girip beni kapıya çıkardı, kapının önünde bahçede hatta sokak bile o kadar kalabalıktı, o kalabalık beni ürkütmüştü, Arslan merdivenlerden kapımızın önüne çıktı, siyah takım elbisesi, siyah kravatı, kolundaki gümüş saati, siyah ayakkabıları onu o kadar iyi gösteriyordu ki o merdivenlerden çıkana kadar onu izledim. Merdivenlerden çıkıp kapının önüne gelince babam ilk bana sonra ona bakıp beni Arslan'a yaklaştırdı "Kızım önce Allah'a sonra sana emanettir ağam." Arslan başını sallayıp gülümsedi "Emanetiniz başımın tacıdır İhsan Bey." Arslan kolunu bana doğru uzattı, Arslan'ın kolunu tutmadan önce Mert'e döndüm, gözlerinin dolu olduğunu gördüm "Abla Allah'a emanet ol." Gülümsedim "Sende." Arslan'ın koluna girip, onunla birlikte yavaşça merdivenlerden indim, zılgıtlar atılıp, silahlar havaya sıkıldı, sonkez evime döndüm annem, babam, Mert ve bazı akrabalarım merdivenlerin yukarısından bana el sallıyordu. Burası artık benim evim değildi. Annem ağlayarak, babam başını eğerek veda etmişti bana. Burası bir sonun başlangıcıydı, ben cennetten çıkıp yavaş yavaş ceheneme doğru ilerliyordum bunu bilmek de ruhumu yakıyor canımı acıtıyordu. Onların bana el saklamasına karşılık bende elimi salladım.
Annemler, teyzemler halamlar felan hep ağlıyordu acaba gidişime mi yoksa gittikten sonra yaşayacaklarıma mı ağlıyorlardı? Edip ağa babama seslendi "Rabbim utandırmasın, ehh İhsan Bey düğün salonunda görüşmek üzere o zaman, Rabbim evlatlarımızı mutlu mesut ve bahtiyar etsin." Bu şimdi çıkacağımızın işaretiydi. Bu bahçeden çıktığım an artık buraya sadece misafir olarak gelebilecektim. Arslan kolumu bırakmayarak yavaş ve emin adımlarla kapıya doğru ilerledi, Ağladığımı fark edince duraksadı "Ağlamayı kes, istediğin zaman gelip gidebilirsin buraya." Başımı sallamakla yetindim, bu dediğini yapmayacağını çok iyi biliyordum. Gelin arabasına binince kendini rahatlıkla koltuğa yasladı "Abi olmuşsun jilet." Arslan öndeki kuzenine güldü "Eyvallah koçum, düğün yerinde herşey hazır mı?" Nihat başını salladı "Hazır tabi abi, herşey on numara. Tüm şehir bugün Şanoğlu ailesinin düğününü konuşacak abii, tüm şehir bizi konuşacak!!" Arslan Keyifle gülmeye devam etti "Süper, herşey bize yakışır yani," Arslan bir ara bana dönüp uzun uzun bana baktı "İnsanların içinde böyle suratı asık durma, gülümse, yüzünde sürekli bir gülümseme olsun." Ona cevap bile vermeden cama dönüp dışarıyı izlemeye başladım, çenemden tutup beni kendine çevirdi "Tamam öyle yaparım." Memnuniyetle başını salladı, arkadan gelen konvoyun son ses müzik eşliğinde korna sesleri beynimin içinde yankılanıyordu, Arslan bu durumdan çok memnundu "Abi seni gören berdelle evlendiğine inanmayacak valla." Gerçekten de öyleydi o kadar mutlu ve neşeliydi gözüküyordu ki "Napalım oğlum surat asıp, morel mozup millete laf mı verelim? Ben o lafı üstüme getitirmem." Nihat çalan müziğin sesini biraz daha açtı, bu kadar neşeli olmaları benim canımı sıkmıştı. Çok geçmeden düğün salonuna geldik, herkes birer birer inip salona girdi "Oğlum misafirlerin hepsi gelsin siz öyle giriş yapın." Arslan, Edip ağaya başını sallamakla yetindi. İkimizde gelin odasına girip beklemeye başladık, Zeynep abla panikle daldı odaya "Ee şey telaş yapmayın ama ufak bir kavga çıktı bizim tarafla sizin taraf arasında." Arslan kaşlarını çattı "Sebep, kim benim düğünümde buna cesaret etti?!" Ciddi bir kavga mıydı yoksa ablanın dediği gibi ufak bir şey miydi? "Şey Efsun'la Murat'tın kaçma olayı var ya ondan dolayı biraz gerginlik çıktı, siz rahat olun sıkıntı yok, babam halleder şimdi." Arslan belindeki silahını çıkarıp kapıya doğru ilerledi "Lan hem bizim kızımı kaçırıp hemde üste çıkıp, kavga mı çıkarıyorlar!?" Zeynep ablayla birlikte onu tutup çıkmasını engelledik "Saçmalama Arslan, babam halledecekmiş işte, Ayla Arslan'ı tut lütfen." Zeynep abla, Arslan'ı otuturup odadan çıktı, odaya derin bir sessizlik hakimdi "Güzel olmuşsun bu arada." Gülümsedim "Teşekkür ederim." Eliyle dudaklarımı işaret etti "İşte düğün başlayınca da böyle gülümsemeye devam edeceksin." Ona cevap vermek yerine susmayı tercih ettim, ikimizde sıkılmaya başlamıştık ki Zeynep abla tekrar geldi "Herşey hâl oldu, misafirlerin çoğu da geldi, giriş yapabilirsiniz." Zeynep abla son birkez duvağımı kontrol ettikten sonra dışarı çıktı. Ardından ikimizde odadan çıktık, çıkarçıkmaz Arslan'ın koluna girdim ve ısrarla dediğini yapıp gülümsemeye başladım "Çok kalabalık." Kalabalığa şaşırmama gülümsedi "Olması gerektiği gibi," Elimi kolundan çekti, ben anlamsız bakışlar atarken o ellimi tuttu "El ele tutuşarak girsek daha iyi gözükür." Giriş müziğinin çalmasıyla içeriye doğru yürümeye başladık, attığım her adım birer yangındı benim için, etrafımda ki insanlara bakıyordum, ailem gözüme çarpıyordu yüzlerinde hüzünle karışık bir gülümseme vardı, babamın başı eğikti, başını kaldırıp suratıma bakacak kadar cesareti yoktu, annemin gözleri dolu doluydu, anne desem bile hüngür hüngür ağlayacaktı. Çok kavga ederdik ama biliyordum beni severdi, Mert'in alkış tutarken dahi elleri titriyordu, gözlerime bakıyordu, bakışlarımın altındaki derin düşünceleri görmeye çalışıyordu. Gözlerimi Şanoğlu ailesinin tarafına çevirdim hepsi benim akrabalarıma ters bakışlar atıyordu, gözlerinde nefret ve öfke vardı.
Salonun ortasına geldiğimizde, Arslan ellerini belime doladı, bende iki elimi omuzlarına yerleştirdim "Yüzündeki gülümseme gerçek olsun isterdim." Arslan'ın sözüyle yeni bir şaşkınlık daha geçirdim, bu ne demekti? Neden öyle söylemişti? "Nasıl yani?" Hafifçe kulağıma eğildi "Kim onu istemeyen, elinden gelse şimdi ondan kaçacak olan birini koynuna almak, karım diye dolaştırmak ister ki?" Söyledikleriyle yutkundum "Kim onu istemeyen, başkasını seven, sağı solu belli olmayan, seninle zorla evlenen birinin, koynuna girmek, karısı olmak ister ki?" Dans bitene kadar susmakla yetindi, dans bittince ikimizde gelin damat köşesine geçtik, başlayan halay şarkılarıyla Baran sahneye fırladı, Baran Mert'in gelmediğini fark edip bizimkilerin oturduğu masaya ilerleyip Mert'i kaldırmaya çalıştı "Lan bıraksana, gelmeyecem kardeşim, gelmeyecem." Baran asla Mert'i dinlemeyip ısrarcı olmaya devam ediyordu "La sen ne biçim kardeşsin insan ablasının düğününde oynamaz mı? Kalkmayana kadar çekiştirmeye devam edecem ha." Mert derin bir nefes aldı "Severek evleniyorlar ya, çok mutlular ya, gelip oynayayım bende. Neye oynayayım ben, ablamın kıyametine mi oynayayım?" Annem Mert'in ağzını kapattı "Sus bir duyan olacak. Baran oğlum berdel bu Mert'in oynaması da pek doğru kalmaz." Baran gözlerini devirdi "Dur be Hasret teyzem, gel be oğlum sende, bak ablana morel de olur." Mert bana döndü, bir süre bana baktıktan sonra ayağa kalktı "İyi tamam." İkiside halaya girip halay çekmeye başladı, Baran halaydan bize seslendi "Abi hadi gelin!" Nihat yanımıza yaklaştı "Hadi abi be." Arslan ayağa kalkıp elini bana uzattı "Bende mi?" Başını salladı "Sende." Elini tutup kalktım, biz halaya eşlik ederken Zeynep abla da koluma girdi "Ayla seni rahatsız eden bir durum olursa söyle lütfen." Başımı salladım "Tamam abla." O kadar kalabalıktı ki halay halay üç dört şerit olmuştu, Allah'a şükürler olsun ki düğün salonu fazlasıyla büyüktü "Şuna bak birde utanmadan halay çekiyor." Arkamızdan bir kadının benim hakkımda konuştuğunu fark ettim "Kim bunun yerinde olsa utancından başını kaldıramazdı, yok bacım yok bu Kandemir ailesinde hiç utanma arlanma yok!" Kadınlar birbirlerine hak vererek konuşmaya devam etti "Ay bir de düğünsüz berdel olsa dahi kız vermeyiz demişler. Birde bir altın istemişler ki sormayın, sırf kızın beğendiği bir elbiseyi almamışlar diye çarşıyı birbirine katmışlar, kavga çıkarmışlar." Kafamı arkaya çevirdim, kadınlar onlara döndüğümü fark edince sustu.
Arslan bana döndü "Bir şey mi oldu?" Arkamdaki kadınlara bakmayı bırakıp başımı önüme çevirdim "Yok hayır." Arslan bana merakla sordu "Reyhani biliyor musun?" Burada reyhani bilmeyen çok yoktu hemen hemen her düğünde de oynanırdı "Biliyorum tabi." Elimden tutup beni salonun ortasına getirdi "Orkestra Reyhani oynayacağız!" Orkestra halayı bitirip, Reyhani'ye geçti, biz Reyhani oynamaya başlarken tüm gözler bizi izliyordu, Ben etrafımızdaki insanları da süzerken Arslan sadece bana bakıyor, beni izliyordu, Reyhani bittiğinde bir alkış tufanı koptu salonda. Düğündeki gerilim ortamı yavaş yavaş arka plana geçmişti, herkes sevinçle oyun oynuyor, eğleniyordu, bir iki saat önce duygu seli olan Mert var ya, kendini o kadar çok düğüne kaptırmıştı ki kravatı kaymış, pantolonun içine koyduğu gömleği çıkmış, saçları dağılmıştı, Baran zaten kendini temelli kaybetmişti, düğünün başında takılı olan kravatını çıkarmış mendil diye sallıyordu, gömleğinin iki üç düğmesi açılmış, saçları dağılmıştı, düğün başladığından beri bir dakika bile oturmamış her oyunda oynamıştı. Arslan'da çok oynamıştı ama bir an bile ağır başlılığını bozmamıştı, üstü başı hâlâ düzgündü ama az birşey saçları dağılmıştı.
Ee düğünün sonuna gelmiştik artık herkes yavaş yavaş evlerine dağılırken, ailemle son bir kez daha sarılıp, onlarla vedalaşıp, eve uğurladım bir misafir gibi çıkıp gittiler salondan "Oğlum iki üç aile kaldı onları da amcanlarla biz uğurlayıp geliriz, büyük hâlânda kalsın o da gelin odasındaki eşyaları toplar, annenler felan sizle konağa geçsin." Arslan başını salladı "Tamam baba. Ee çıkalım biz o zaman, bizimkiler de yoruldu baya." Gerçekten herkes çok yorgundu, bir dakika daha gelinlikle, topukluyla durmak istemiyordum, çok şükür ki daha fazla salonda durmayıp, çıktık. Biz ikimiz tekrar gelin arabasına bindik bu sefer arabada ikimiz yalnızdık "Nasıldı ama düğün?" Gülümsedim "Gerçekten çok güzeldi, bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim hatta en başta kavga çıkmıştı ya orada ben tamamen yıkıldım yani korkudan." Arslan güldü "Yani evet o zaman benimde biraz gözüm dönmüş olabilir. Ha bu arada ben baya açım ya eve gidince hiç kibarlık yapma tamam mı? Yok tokuz sağolun felan deme çünkü ben tok değilim, ben açım, Ayla çok açım!" Sanırım az bir şey açıkmıştı, çok az "Tamam tamam." Konağın önüne geldiğimizde herkes arabalardan indi ama konağın kapısının önünde beklenmeyen bir araba daha vardı "Kim bunlar Arslan?" Arslan kaşlarını çattı "Bilmiyorum, Baran kim bunlar?!" Karşımızda ki adamlara kitlendi "Ne bileyim abi ben?" Arabanın önündeki adam güldü "Nedim Şensoy'un selamı var Arslan Şanoğlu." Biz daha olan biteni anlamadan adam silahını çekip, iki el ateş etti ve konağın önünden derin ve acı dolu bir çığlık yükseldi.
Acaba kim vuruldu?
Okuyan herkese teşekkürlerimi sunuyorum 💐
İleriki bölümlerde görüşmek üzere<3
Aşkla kalın✨
Yorumlarda buluşalım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 92.71k Okunma |
4.25k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |