Bu bölüm normal bölümlere göre iki katıdır. Geçiş bölümü gibide sayılabilir.
İyi okumalar Ankara ayazlarım.
Medya: bir değişilik olmazsa Asena'nın odasının planı.
💐
Bizimkilerin oturduğu masaya oturdum. "Siz benim aşk bahçemi süsleyen Efilimle Aylam mısınız?" İkisi de ayağa kalkınca sarılıp geri oturduk.
"Seda Sayan girişlerini aratmıyorsun." Gülüp ağzıma masadaki çerezlerden attım. "Bu gece efil efil eselim de endamımızı görsünler Efilim."
Gerçekten uzun süredir ya işim ve okulum yüzünden ya da Cenk yüzünden club tarzı bir yere akamamıştım.
En son birlikte 12 sene önce çıkmıştık, o zaman da kıskançlığıyla kısıtlamıştı. Bende kısıtlanarak eğleneceğime hiç eğlenmem demiştim. Allanh belamı verseydi de mallık yapmayıp hayatımdan çıkartsaydım.
Bu mekânın sahibi olan arkadaşımız Yunus sandalyeyi çekip masaya oturdu. "Masa şampiyonlar ligi maşallah. Allah nazar değdirmesin size." Sadece gülümseyerek baktım.
Bana doğru dönüp kolunu sandalyenin arkasından attı. "Asena niye Cenklerin masasında oturmadın. Malum çok kız var masada." Kafamı hızla çevirip sinirle baktım.
Hani iyi insan lafın üstüne gelirdi. Bu kötünün de kötüsü cibilliyetsizdi.
"Nerde oturuyor? Hangi masa? Seri söyle Yunus." Efil hiddetle soru sorarken benim gözüme yapabileceğim işkenceler geliyordu.
Keşke Kadem gelmek istediğinde terslemeseydim de gelip Cenk'i dövdürtseydi.
O dövmez adamlarına dövdürtü. Canım hastam...
"Neden bu kadar sinirlendiniz ki? Bilmediğimiz bir şey mi oldu?" Allah'ım yanımdaki Yunus'u da yok et.
Kafamı kaldırıp Ayla'ya batınca tedirgin olduğunu gördüm. "Yunus sen gitsene. Biz buraya Cenk için gelmedik. Asena'nın modunu kimse düşüremez ama birazdan Efil bu mekânı başına yıkabilir." Yürü be benim Aylam..
Yunus kolunu sandalyemin üzerinden çekip ayağa kalktı. "Tamam ya bi şey demedik. Siz eğlenin ben bizim çocukları gönderirim." Yunus. Git.
"Felaket tellalı gibi. Modumuzun içine etti, gitti." Ayla cam şişedeki suyu kafasına dikti. "Neyse benim çok güzel bir haberim var. "Ayla'nın Sözleriyle kendime gelip gülümseyerek baktım "Söyle aşkım."
Ayla heyecanlı heyecanlı oturduğu yerde hareket etti. "Ben yine, avukat oldum." Şokla ağzımı açıp baktım. "Şaka mı yapıyorsun?"
Hayır anlamında salladı. "2. üniversiteyi bırakıp büroya geri döndüm." nE? "Aaa!" Ayağa kalkıp Ayla'nın boynuna sarıldım. "Avukat hanımı ilk davan benden."
"Aşkım bütün gün ayakta olduğum için kalkamıyorum. Yoksa biliyorsun kalkar öpücüklere boğardım." Ayla elini öpüp oturan. Efil'e doğru üfledi. "Allığa gerek yok. Sizin rujlarınız yeter."
Tekrar Ayla'nın çenesini tutup yanağını öptüm "Kalıcı allık yaparım sana dolunayım." Son bir kez daha öpüp yerime oturdum. "Ayy bu haber çok iyi geldi." Sandalyeye iyice yaslanıp Cenk'le aynı ortamda olduğumu unutmaya çalıştım.
Genç bir garson önümüze bir şişe alkollü içecek yanına da çerez koyduktan sonra hemen şişeyi açıp kendime bir bardak doldurdum.
Evdeki Saat grubunun çalan şarkısıyla ayağımla ritim tutup aynı zamanda içkiyi içtim.
Yunus yine cimrilik yapıp mekânın nerdeyse en az alkol içeren içkilerinden birini getirmiş resmen.
Efil kadehini havaya kaldırdı. "Hayatımızda piçleri nerdeyse attık. Bundan sonra önümüze bakıcaz ve yeni hikâyelere yelken açımaya var mısınız?" Kahkaha atıp kadehlerimizi yukarda tokuşturup kafaya diktik.
Efil ayağa kalkıp benim elimi de tutup ayağa kaldırdı ve bağıra bağıra nakaratı söylemeye başladı. Elini mikrofon gibi yapıp kendine tuttu. "Koş dedi koş dedi kaçana kadar." Elini tam benim önüme tutunca bende şarkıyı devam ettirdim. "Yüksek dağları aşana kadar koştum."
Efil elini benden çekip Ayla'nın tam ağzının dibine tuttu. Ayla'da benim gibi gayri ihtiyar devam etti. "Koştum."
Efil tekrar nakaratın 2. Kısmını söylemeye başlarken bense Ayla'nın elini tutup kaldırdım. "Sus dedi sus dedi geçen kadar." Elini tekrar birbirine yaslanıp destek alıp ayakta duran Ayla'yla bana tuttu. "Köprüyü geçtim göçene kadar."
Efil kalan kısmı umursamadan şarkının hareketli müziğinde zıplarken ayağımdaki topukluların izin verdiği kadar Ayla'yla el ele dans ettim.
Birde Yunus'un ucuz içkisi midemi bulandırmasa daha iyi olacaktı.
Arka localardan biri tarafından izlendiğimi fark edince kafamı çevirip baktım ancak sadece birkaç kızında bizim gibi ayağa kalkıp dans ettiğini ve tanıdık kimsenin izlemediğini gördüm.
Başımın dönemsiyle Ayla'nın ellerini bırakıp sandalyenin sırt kısmına tutundum. Kesin kafam uçtu kaçak içkiden.
"Asena kuzum iyi misin?" Ayla yüzüme doğru düşen saçları kulağımın arkasına atıp yüzüme baktı. Konuşacak halim olmadığı için sadece gülümsedim.
Ayla sırtımı sıvazlayıp eğilip yüzüme bakmaya çalıştı. "Miden bulandıysa götüreyim tuvalete." Kafamı direk hayır anlamında salladım. "Yok aşkım elimi yüzümü yıkayayım geçer. Sen arkadaki deliye sahip çık geliyorum."
Tutulduğum sandalyeyi bırakıp tuvalete doğru gittim.
Yok Yunus'un ucuz jest içkisi değdi.
Arkada şarkı devam ederken tuvalete girdim. Tuvaleteki bir kız elini yıkarken diğeri de elini yıkıyordu. Safra tadı tekrar ağzıma gelince direk bir tane kabini açıp klozete yapıştım.
"Asena!" Tanıdık ses gelmesiyle öğürmem bir oldu. Önüme düşen saçları hemen arkamdan bir el kavrayıp sırtımı sıvazlamaya başladı.
Kimse bana böyle sahip çıkmamıştı yaaaaa!
Midemde bir şey kalmadığını hissettiğim sorada kız peçete uzattı. Daha kızın kim olduğuna bakmadan peçeteyle ağzımı silip neden almaya çalıştım. "Teşekkürler."
Kafamı kaldırıp bakınca Demet'i gördüm. "İyi misin?" Kafamı olumlu anlamda sallarken o sırtımı okşamaya devam etti. "İstersen bekle şu getireyim. İyi gelir." Kafamı direk hayır anlamında salladım. Yunus senin mekânında yani.
"Ucuz içkilerden biri denk gelmiş. Dans edinceye midem kaldıramadı." Yavaşça ayağa kalkıp yukarı toplanan elbisemi düzelttim. "Kubat komutanınızı görmüştüm ama sisinde burda olacağınız aklımdan çıkmış."
Demet sadece tebessüm ederken kabinden çıktı. "Arkadaşlarınla olan eğlencen çok güzeldi. Bizimkiler olmadan dışarı çıkıp öyle eğlenmeyeli uzun zaman oldu." Rezil olduk...
"Bizim masamıza gel. Ben Fırat abiden izin isterim." Demet'in gözleri büyüdü. "Ay çok mutlu olurum. Timin içerisinde dişil enerjimi kaybetmemek için ömrümden ömür gidiyor. Kısa bir ara iyi gelir." Bende kabinden çıkıp aynanın önüne geçince rujumun silindiğini fark ettim.
"Demet rujun var mı?" Demet elinde tuttuğu ruju uzattı. "Dikkat et çok kırmızı. Ben yavaşça sürünce hafif duruyor." Kafamı salladıktan sonra ruju alıp aynaya doğru eğilip sürmeye başladım.
Zaten bana kırmızı ruj yakışıyordu ama bu rujun koyuluğu ve tonu gayet güzeldi.
"Benim dudağımda böyle dursa şükredicem." Demet'e dönüp gülümsedim. "Sana hafif daha çok yakışıyor bence. Hem benim yüz hatlarım çok keskin, o yüzden koyu ruj gidiyor." Demet'in elini tutup etrafında döndürdüm. "Şimdi timin yanına uğrayalım." Demet'in elini bırakmadan omzuna atıp tuvaletten çıktık.
O beni yönlendirirken bende localara yürüyüp timin masasının önünde durdum.
Kubat-14 Şubat-duvarın dibine yapışmış telefonuna bakarken Baran'ın mal gibi omzuna vurmasıyla bize döndü.
Adama acilen 14 Şubat demekten vazgeçmem lazım.
"Abla cennetten mi düştün bu güzellik ne?" Saçlarımı yana attım. Kadem'de aynısını söylemeye çalışmıştı. "Ablan star bebeğim."
Dipte oturan 14 Şubat'ın gözlerini üzerimde hissederken gözlerimi hiç ona dokundurmadım. Adamın enerjisi çok değişik geliyordu. Benimleyken garip bir şekilde çenesi düşükken başka ortamda yan yanayken gram ağzını açmıyordu.
Belki de arkadaş ortamında benimle görünmekten hoşlanmıyor.
Sude yanındayken bile kıza dönüp bakmamıştı. Garip bir insan. Tabi insansa.
Göktuğ'u kalkıp yer verirken kafamı hayır anlamında salladım. "Ben izninizle Demet'i kendi masama kaçırıyorum." Demet'i daha çok kendime çekince Demet'e elini belime sardı. Omzumda hissettiğim elle arkamı dönüp baktım.
Efil'le Ayla kol kola arkamızda duruyordu. "Masaya dönmediğini görünce merak ettik." Baran sandalyeyi iterek ayağa kalktı. "Hadi Demet kızların masasına gidelim." patron çıldırdı...
"Aaaa Baran. Sende burda mıydın?" Efil'in ses tonunda bir gariplik vardı. Çok büyük bir gariplik. Allah'ım sen koru yarabbim.
"İçeri girdiğimde bir çiçek bahçesine girmiş gibi hissetmiştim. Duygularım beni yanıltmamış." Baran oğlum, yapma. Son kaleyi de sen yıkma.
Demet'i bırakıp Efil'in elbisesinin ucundan çektim. "Anne masamıza gidelim. Ben bu amcayı sevmedim." Size baba demsem olur mu amca?
Kubat ve Baran dışında herkes kahkaha atarken ben masum yüzümle Baran'a baktım. "Amca benim annem evli." Baran'ın yüzü daha da düştü. Efil'in elini kaldırıp ben, Efil ve Ayla da olan yüzüğü gösterdim. "Babam bizi bekler hadi şu güzel ablayı da alıp masamıza dönelim." Demet'in geri koluna girerken Efil'in elbisesinde tuttuğum yeri bırakmadım.
Her zaman işe yarıyor ve hoşuma gidiyordu. Deli değilim!
"Allah'ım keşke şunları çekip albaya izletebilseydik." Uğur karnını tutarak gülerken Fırat abi konuştu. "Albay zaten 24 yıldır her gün bunun bu hallerine katlanıyor." Masanın üzerindeki telefonunu alıp açtı. "Hatta bir videosu vardı." Gözlerimi belirterek baktım "HAYIR!"
Masaya elimi masaya vurup Fırat abiye doğru döndüm. "Abi yapma." Müzik sesiyle belli belirsiz gelen sesle kafamı duvar dibine yapışmış adama baktım. "Komutanım sizin incirler videosu kadar eğlenceli mi?"
Kafamı geri Fırat abiye çevirince kafasını telefondan kaldırmış seğiren gözüyle Kubat'a bakıyordu. "Asena, sen kızlarla masanıza gidin. Bende zaten 5 dakika sonra askeriyeye gideceğim." İncirler?
Sanki bu olay bir kere daha yaşanmıştı.
Masadan ayrılıp Demet'in koluna tekrar girdim. "Saygılar ve sevgiler Sancak timi..."
💐
Demet duyduklarını 2 dakikadır sindirmeye çalışıyordu. Cenk olaylarını ilk tanışmamızdan bugüne kadar anlatmıştım.
Tamam bir tık fazla overtalking yapmış olabilirim.
Demet masanın üzerindeki suyu alıp içti. Hala hazmedemedi kızcağız.
"Asena bir şey diyeceğim ama yanlış anlama." Sadece kafamı salladım. Hak ettim zaten.
"Öncelikle siz hiçbir ilişki yaşadınız mı?" Anlamayarak baktım. "Anlattım ya, sevgiliydik. Sevgili olabilmemiz için ilişki lazım." Efil elindeki bardağı sertçe masaya bıraktı "Salak arkadaşım, kız hiç seviştiniz mi diyor?"
"HAYIR" sertçe öksürdüm. "Cenk ve ben? Asla, asla olamazdı." Demet derince nefes verdi. "Öpüştünüz mü?" Ortadaki pizzadan alırken başımı hayır anlamında salladım.
Cenk bu konuda çok baskı yapmıştı ama her seferinde red etmiş ya da itmiştim. İçim almıyordu.
"Neden Asena?" Kendimi bir askerin karşısında çapraz sorgudaymış gibi hissediyordum.
Yerinde huzursuzca kıpırdanıp yediğim pizzayı yuttum. "İçim almadı. Ya kendimi hiç o şeyleri yaparken düşünemiyorum. Bir sevgiyi cinselliğe bağlamak saçıma geliyor. Birini seviyorsun, sevgini belli etmek için evleniyorsun gecesine resmen ödüllendirmek için cinselliği işe katıyorsun."
Düşüncelerim kimseyi etkilemezdi seviyordum onları çünkü bana özgüler.
Bu düşünce gibi birçok hastalıklı düşünce vardı, Erkeklerle kızlar arkadaş olamaz, araya aşk girer. Akraba bile olsa yakın olmamalı. Hastalıklı bir düşünce daha...
"Asena sana kötü bir haberim var. Siz sevgili değilmişsiniz." Ben farkındalıkla dururken Efil alkışlamaya başladı. "Ben demiştim. Siz sadece yakın arkadaştınız. Aranızda ne aşk ne de hoşlantı vardı. Sadece salakça yakın arkadaştınız..."
"Sen sadece zor zamanında yaslanacak birini aradın. En uygun Cenk vardı, ama Cenk arkadaşlıkta bile berbattı. Sen üniversitede çok boğuldun, sonra stajda çok yoruldun. Baban, Uraz ve bizden başka seni seven biri istedin." Ayla uzun zaman sonra ilk defa konuşmuştu ama haklı konuşmuştu.
Derin bir nefes verdim. "Bitti galiba." Üstümden bir kamyon geçmiş gibiydi. Fakat bir rahatlık daha vardı. En azından bir yükümlülük hissetmiyordum.
Mesela artık gerçek bir ilişki olmadığını bildiğim için aldatılmış değil de kandırılmış hissediyordum.
Cenk'le hiçbir filme gitmemiştik. Parkta piknik yapmamıştık.
Saçlarımı kestiğinde fark etmemişti. Hediyeler alıp mutlu etmemişti.
Kitap okumayı, müzik dinlemeyi sevdiğimi bilirdi. Ama bir gün olsun bana bir kitap almamış, bağırarak şarkı söylememişti.
"Geç olsa da fark edilmişliklere ve yeniliklere." Efil kadehini kaldırırken ben de su bardağımı kaldırıp vurdum. "Uzun süre ilişki yok."
Mekânda yüksek sesli müzik çalıp genç 5 çocuk pistte dans etmeye başladı.
Sanki evde arkadaşlarıyla oyun gecesi yapan kardeşim gibi.
"Ağzına sıçtığımın çocuğu!" Sandalyeyi iterek ayağa kalkarken Efil kahkaha atıyordu. Tabi sahip çıkması gereken kardeşi yok.
Piste girerken Uraz'ın arkadaşlarına oranla daha normal dans ediyordu en azından tesellisi yapabiliyordum. En azından... Dilber gibi dans ediyor...
Benim piste girmeme Uraz'ın yüzünde şok ifadesi olurken göz kanatan Dilber dansı bitip puta dönüştü. "Abla?"
Yalan söylemesi sinirimi bozan bir şeydi. Nereye gideceğini söyleseydi zaten bir şey demezdim.
Birde bu mekân 22 yaş altını almıyordu. Bu dangalak ve arkadaşları nasıl girdi?
"Abla ya, abla." yanına gelip kafasına hafifçe vurdum. "Oyun oynayacağız abla. Gelmeden önce söyle abla. Aniden gelip rahatsız etme abla." Tekrar vurdum. "Senin yürüdüğün yollarda zamanında ben koşuyordum koçum."
Kolunu omzumdan atıp kendine çekti. "Abla lütfen rezile etme. Arkadaşlarım var. Evde sıçarsın ağzıma" Kafamı çevirip arkadaşlarına baktım. Biraz garip arkadaşlar. Biraz...
"Uraz ben seni hiçbir zaman toplum içinde dövmedim. Daha o kadar sinirlendirmedin. Lütfen beni o evreye getirme ablacım." Beni daha çok çekip saçımın tepesini öptü. "Kraliçem." Bende ona sarıldım. "Senin kraliçen."
Şarkı bitip diğeri başlayınca Uraz'ın arkadaşları sallana sallana yanımıza doğru gelip sırıttılar. "Uraz yanındaki fıstıkla bizi tanıştırmayacak mısın?" Boyum kısa olsun diye kırdığım dizimi düzeltip önümdeki laubalilerle aynı boya geldim. "Kendinize gelin yoksa ayağımın altına alırım, bir daha da ordan çıkamazsınız."
Biri aydınlanmış gibi gözlerini açtı. "Aaaa sen Uraz'ın ablası Asenasın. Boydan ve yüzden anladım." Alayla gülümseyip kafamı salladım. "Aferin fırlama bücür. Hadi oyun parkına gidin." Uraz belimdeki tikime dokunup uyardı. "Hala senin ablanım gerizakalı."
"Kızların masasından eşyalarımı alayım eve bırakayım sizi. Uyku saatiniz geçiyor." Uraz'ı ben çekerken 4 arkadaşı onun arkasından itiraz etmeden geldi. Yunus'u çağırıp yaşlarının yetmediğini söylesem zaten atılacaklardı.
Efil sırıtarak bizim gelişimizi izleyip ayağa kalktı. "Paşam sen buralara süt içmeye mi geldi?" Ben Uraz'ın kolunun arasından sıyrılıp masadan çantamı almaya ilerlerken Efil Uraz'a sarıldı.
"Efil abla hani bana nereye gideceğinizi söyleyip beni idare edecektin?" Kafamı çevirip şaşkınlıkla Uraz'a baktım. Efil'le arkamdan iş çevirmiş hainler.
Çantamı alıp Demet'e döndüm. "Demet benim bunları eve bırakmam lazım. Seni timin masasına götüreyim." Kızı masaya davet edip masadan kalkmam ayıp olacaktı. "Gerek yok bizimkiler arkanda." Kafamı çevirince Baran'la Uraz'ın tokalaştığını gördüm. Sırayla gelin lütfen!
"Oğlum öyle dans etmeyi nerden öğrendin lan? Özgür'de öğrensin arada yatakhanede oynatalım." Uğur Uraz'ın ensesine çakarken ağzım açık izliyordum. Ne ara bu kadar yakın olmuştular?
"Kardeşin fazla sosyal." arkamdan gelen tok sesle kafamı çevirip baktım. Kubat Gölge. Soyadına yakışır şekilde gölge gibi tam arkamda duruyordu.
Ne ara geldi de ben hissetmedim?
"Ablası gibi. Soğuk nevale olmayan herkesle yakın." Önüme dönüp kollarımı göğsümde bağladım. Uraz onlarla sohbet ederken Baran'ın yan yan Efil'e yaklaşıp kulağına bir şeyler söylediğini gördüm. Baran. Oğlum yapma!
Elinde tepsiyle bizim masaya gelen garsonla kaşlarım çatıldı. Ne alaka?
"Asena Hanım?" Elimi kaldırıp kendimi belli edip adama yaklaştım." Tepsideki ince uzun bardaktaki şampanyayı alıp bana uzattı. "Cenk Beyin size ikramı. Birde notu vardı. 'Sizin gibi güzel bir kadını daha fazla pistte görmek isterim.' dedi." Garsonun elindeki şampanyayı elime alırken derin nefes aldım.
Pisti ben sana monteleneceğim Cenk.
Garsonun çekilmesiyle Yunus'la Cenk'in yan yana yaklaştığını gördüm. "Cenk sana çok güzel kur yapıyor Asena. Bu çocuğu sevmeyipte ne yapacaksın?" Cenk'ten önce sana bir şey yapacağım Yunus.
Uraz'ın beni izlediğini hissediyordum. Üzgünüm ablacım, bir tık arkadaşlarının önünde rezil olacağız.
"Sevicem Yunus." elimde sıkıca tuttuğum şampanyayla Cenk'e doğru ilerledim. "Çok güzel seveceğim." Tam önünde durdum. Cenk'in yüzünde yine o pişkin sırıtması vardı. "Bak bakalım nasıl seviyorum." elimdeki bardaktaki şampanyayı tam yüzüne fırlattım.
Alışmıştı benim böyle delirip sevmelerime.
Gözlerini sıkıca kapatıp beklerken yüzündeki gülüş silinmedi. "1 ay olacak ama özlemişim senin bu ani şaşırtmalarını." Bardağı sertçe masaya bırakıp yumruk yaptığım elimi karnına çaktım. "Sikerim senin evli yâdını."
Yunus hareketlenerek Cenk'i çekti. "Mekanımda sorun çıkartmayın. Kavga edecekseniz dışarı çıkın abicim." Yunus'u dinlemeden masadaki kabanımı alıp yürürken Uraz herkesin arasından sıyırılıp omuzumdan tutup beni ilerletti. "Abla iyi misin?" Kafamı salladım. "Yaptığım ve yapacaklarım için özür dilerim."
Kapıdan çıkarken çantamdan arabanın anahtarını çıkartıp Uraz'a verdim. "Arkadaşlarınla arabada oturun. Ben son kez konuşup geleceğim." Uraz elimden anahtarı ve çantamı alırken tam girişin önünde kabanımı üstüme geçirip bekledim.
Uraz'ın arkadaşları Uraz'la arabaya geçerken Efil'le Ayla yanıma geldi. "Baranlar da geliyorlar. Olayları zaten yarım yamalak bildikleri için tek bırakmayacaklarını söyledi." Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım.
Bugünün böyle olmaması gerekiyordu.
Timin önünde dahada değişik bir konuma düşecektim. Kavgacı, çirkef, sinir hastası.
Tamam öyle biriydim ama çoğu kişinin önünde böyle biri değildim.
Cenk kapıdan tanıdık simalarla çıkarken arkasında Sancak timi-Fırat dışında- çıktı.
Cenk'in yanındaki kız Ezgi'ydi. İkimizi de kandırarak aldattığı kız.
Onların arkasında Esila vardı. Kahpelerin kahpesi.
"Asena abinle sorunun ne? Karışmak istemiyorum ama çok ani davranıyorsun." Ezgi ortamda en masum durandı. Beni hala Cenk'in kardeşi sanıyor. Derin bir nefes alarak kıza-Cenk'in yanında olduğu için bir bakıma Cenk'e de- yaklaştım.
"Ezgi söyleyeceklerimi ne kadar anlayacaksın bilmiyorum ama ben Cenk'in kardeşi değilim. Senle evde karşılaşana kadar sevgilisiydim." Kızın yüzünde şaşkınlık olurken Cenk' döndüm "Bu piç ikimizi..." gözüm arkasındaki Esila'ya kaydı "üçümüzü hatta daha fazla kişiyle aldatıyormuş."
Ezgi'nin kaşları çatılsa da gözlerinin dolduğunu gördüm. "Cenk? Asena sana sinirli olduğu için yalan söylüyor değil mi?" Benim gibi bir ümit bekliyor.
"Aldattım ikinizi de. Saf gibi söylediğim yalanlara inandız!" Cenk'in bağırmasıyla Ezgi korkuyla birkaç adım gerilerken gözlerinden yaşların aktığını gördüm.
"Bağırma lan kızlara." Dündar Ezgi'yi biraz kenara çıkıp Cenk'e bağırdı. Teşekkürler...
"Sana mı sorucam lan. Kaba dayı gibi 6 erkek gelmiş dikiliyorsun. Babası mısın, abisi mi? Sana ne? Bağırırım." Cenk'in cümlesini bitirmesiyle Uğur beklemediğim bir şekilde-kişiliği gereği beklemiyordum- Cenk'in yüzüne yandan yumruk attı. "Abisiyiz lan! Koruruz. Sen hangi sıfatla bağırabiliyorsun."
Cenk'in arkadaşları hareket edeceği sırada Kubat'ın önlerine geçtiğini fark ettim. "Kıdemli üsteğmen Gölge. Tanışmak istemezsiniz galiba."
Kızlara bakmak için kafamı çevirince Ayla'nın kafasını tutarak kaldırıma çöktüğünü Demet'in onun başında dikildiğini gördüm. Efil zaten yanımda-arkamda da sayılabilir- duruyordu.
Ani araba sesiyle kafamı çevirince benim arabanın içinde uraz ve arkadaşlarının, sürücü koltuğunda 'fırlama bücür' dediğim çocuk vardı. Son ses bir müzik açmış camdan sarkmış bakıyorlardı.
"Kapatın şu şarkıyı. Ablam sevmiyor." Uraz müziği kapatmaya çalışırken diğerleri onu koltuğa yaslayıp engelliyordu. "Asena abla benzet şunu bir haydara." Önümü dönüp baktığımda Cenk hafif şişmeye başlayan göz çevresine rağmen yüzünde eğleniyormuş gibi bir ifadeyle bana baktı.
Cenk'e daha da yaklaşırken ekstra topukluların boyuyla aynı seviyedeydik. "Sabrımın son eşiklerinde bile seninle medenice konuşmaya çalışıyorum Cenk. Ama sen inadına ya çevreme ya da kişiliğime oynuyorsun." Elimle göğsüne vurup geri geri gitmesini sağladım.
Ceketinin ucundan tutup geri çektim. "Sen harbi aptalmışsın Cenk. Sana kaç kere dedim. Damarıma basarsan ağzına sıçar baba evine geri bırakırım diye." Tekrar göğsüne vurdum. "KARŞINDA APTAL MI VAR? KENDİNLE BENİ KAÇ KERE KARIŞTIRDIN!"
"Ama seni çok sevdim ben Asena." Sırıtarak yüzüne baktım. "Manipüle mi ediyorsun amına koduğum?" Tokat atıp geri çenesini tuttum. "KANACAK GÖZ VAR MI BENDE?" Kafamı çevirip kenarda duran Ezgi'yi gördüm. "Lan bu kızı niye üzdün? Anladık benim duygularım zaten yıllar öncesinden sikilmiş. BU KIZIN NE SUÇU VAR?"
Tekrar tokat atıp çenesini tuttum. Attığım tokattın açısını kafasını çevirip dindiremiyordu böylece. "Biz şimdi ayrıldık ya. Elinde kınayla bekleyen annenin göğsüne koş kuzucuk. Anne kuzusu seni." Gözlerindeki o sinir bana yeterdi.
"Abla!" Gelen sesle kafamı çevirice arabanın arka koltuğunda oturan çocuklardan biri camdan sarkmış bağırıyordu. "Ben onun skinny jeansi sikeyim. O ne öyle tayt gibi. Kaç yaşında adamsın hala giyinmeyi bilmiyorsun."
Gözlerimi devirip geri Cenk'e döndüm. "Duydun mu 19-20 yaşındaki çocuk bile senden daha adam gibi düşünüyor."
Boşta kalan elimde hissettiğim elle kaşlarımı çattım. "Lütfen Asena her şeyi unutup tekrar deneyelim."
Elimi elinden sıyırıp vurdum. "Exten next olmaz canım. Daha doğrusu exten hiçbir sikim olmaz." Arkadan korna sesi geldi. "İyi oturttu."
"Asena bırak Allah aşkına." Efil'in dediği gibi çenesini sertçe bırakıp arkamı dönüp Efil'in yanına ilerledim.
Haklı. Ağaça bile bu kadar laf etsen kalkıp yürürdü.
Arkamda hissettiğim hareketlilikle kafamı çevirirken Cenk'in bana doğru geldiğini daha sonra aramıza birinin girdiğini gördüm. Kubat...
"Ben Gölge, tanıştığımıza memnun olmadım ama asfalt seninle daha çok memnun olur." Sözünü bitirmesiyle sol kolunu kaldırıp Cenk'i yumruğuyla yere yapıştırması bir oldu.
"Kız sana kaç kere istemediğini söyledi. Neyini anlamadın?" Sözlere kanma sözler insanı çok kandırır.
Arkamı dönerek direk Ezgi'nin yanına ilerledim. İki yanda çaresizce duran ellerini tuttum. "Ezgi bilmiyorum. Belki benden nefret ediyorsun, belki de aldatılmak koyuyor ama şunu bil. Bende senin gibiyim, sadece senden biraz daha erken öğrendim."
Ellerini daha sıkı tuttum. "Senden asla nefret etmem, edemem. Belki konuşmak istersin, belki anlayıp yanında olmasını istediğin biri olur. Yanında olurum, söz veriyorum. Merkezde özel hastane var, orda çalışıyorum. Asena Işık de beni gösterirler. İstersen numaramı veririm. Ama eğer dersen istemiyorum. Bir daha önüne bile çıkmam."
Lütfen terslemesin, lütfen terslemesin...
Ezgi ellerimi bırakıp beni kendine çekip sarıldı. "Teşekkür ederim. Teşekkür ederim Asena." Ellerimi ona sarıp sarıldım. İç çekmelerinden ağladığını anlıyordum. Sırtını ovalayıp daha sıkı sarıldım.
Kız benden ayrılınca etrafıma bakınca Cenklerin gittiğini sadece bizimkilerin kaldığını gördüm. "Uraz çantamı getir." Arabanın kapı sesi geldikten sonra Uraz koştur koştur elime çantayı tutuşturdu. Çantamın içindeki kartvizitlerinden birini çıkartıp Ezgi'ye uzattım. "Bu numaradan ne zaman ulaşmak istiyorsan bana ulaşabilirsin."
Kızı terk edip gitmişlerdi. Eve nasıl gidecek?
"İstersen eve bırakalım." Kafamı çevirip onay almak için Efillere çevirdim. Benim araba ağzına kadar doluydu ancak Efiller bırakabilirdi.
"Biz seni bırakırız Ezgi. Sorun etme." Ayla kaldırımdan kalkıp Ezgi'nin yanına geçti. "Üç kız şarkılar açar eğleniriz. Fena mı?" Gözyaşı pınarlarımın uçuna gelen yaşı itip gülümsedim.
Elimdeki çantayı geri Uraz'a verip arkamı döndüm. Rezil olmuştum.
"Beni koruduğunuz için teşekkür ederim Sancak timi." Onların yanına ilerlerken Dündar beni yakalayıp sarıldı. "Sen bizim kız kardeşimizsin, Asena." Boğazımda çok ağır bir yumru vardı, yutkunamıyordum. Kollarımı iki yandan sardım. "Teşekkürler Dündar." Soğuktan(?) akan burnumu çektim.
Dündar'dan uzaklaşıp Efillere baktım. "Çok geç kalmadan evlere bırakayım çocukları." Arkamdan gelen sesler kafamı çevirdim. "Gölge komutanım ben sizin arabanıza bineyim. Demet, Özgür, Göktuğ Uğur'un arabasına binsin çok mu zor?" yine başladılar...
"Oğlum benim arabama niye binmiyorsun?" Uğur Baran'ın kolunu çekip salladı. "Oğlum niye her açıkta beni satıp aldatıyorsun?" En azından eski ayarlarına döndüler.
"Uğur bak. Özünde iyi insansın, seviyorum seni. Ama o arabada üst üste gitmeye ne gerek var? Geniş geniş arabalarda gidelim." Baran konuşurken araba kapanma sesi gelince Kubat'ın siyah bir bmw'nin sürücü koltuğuna oturdu.
"2 dakika!" '2 dakika içinde arabaya binin yoksa çekip giderim' diyor.
"Asena eve gidince hangimizin numarası varsa lütfen yaz. Merak ettirme." Araba kornasının sesi tekrar geldi. "Beni bırakıp gitmeden arabaya bineyim." Dündar koştur koştur bmw'ye binerken bende Efil'in yanına gittim. "Efil kızı eve bıraktığınızdan emin olun." Efil onaylar şekilde başını salladıktan sonra kendi arabama ilerledim.
Sürücü koltuğunda oturan fırlamaya baktım. "Oğlum kalk lan!" çocuk direk kapıyı açıp indi. "Buyur abla. Senin için önceden ısıttım." Çocuğun açtığı kapıdan girip sürücü koltuğuna oturdum, arka koltukta 4 kişi yanımda da Uraz oturuyordu.
Arabayı çalıştırıp mekânın otoparkından çıktım. "Şimdi asıl konuya gelelim. Mekana nasıl girdiniz?"
Dikiz aynasından bakınca ortada oturanlardan biri elini kaldırmıştı. "Kuzenim mekânda çalışıyor. O bizi içeri soktu." İyi bok yedi.
"Bir kere yaşandı ve bir daha yaşanmayacak bu. Gireceksenizde-" kafamı çevirip Uraz'a baktım. "-yalan söylemeden adam gibi nereye gideceğinizi söyleyin." Uraz yavaşça koltukta kaydı."Özür dilerim. Bir dahakine 'abla ben arkadaşlarımla içmeye gidiyoruz.' derim."
Kafamı salladım. "Sen böyle desen ben zaten bir şey demeyecektim aşkım." Arka taraftan birkaç ses çıktı. "Abla bize aşkım demek yok mu?"
Dikiz aynasından bakıp göz devirdim "Milf değilim. Efil'e yapın böyle yağlamalarınızı." Uraz boğulurcasına öksürdü. "Efil hani sadece benim milfimdi abla." Kahkaha atıp parmaklarımla direksyonda ritim tuttum.
Eve kadar umarım sohbet daha kötü yerlere gitmezdi...
💐
Kapıyı açıp yandaki düğmeden ışıkları açtım.
Uraz'ın bütün arkadaşlarını eve bırakıp kendi evimize gelmiştik ve takvime sevilmeyen bir gün daha yazılmıştı. Bir Ekim gecesi...
Tam kapının önündeki yastıkları ayağımlı ittim. Gerçekten evin içine etmişler. "Abla, söz toplayacağım birazdan." Kafamı sadece sallayarak kabanımı ve ayakkabılarımı çıkartıp banyoya ilerledim.
"Baranların numarası varsa eve geldiğimizi söyle ablacım." Koridorda yürürken Uraz'dan onaylayan bir ses çıktı.
Banyoya gidip duş almamı lazım. Kendimi çok kirli hissediyorum.
Kafam, susturmanın tek yolu cidden sadece duşla olabilir.
Kapıyı açıp banyo girdim. Ayna da baktığım kız içimdeki ben değildim. İçimdeki savaştan yerinde-rujum hafif silinmiş sadece-, saçı maşalıydı, eğlenceden yeni çıkmış gibi.
Alakam bile yok. Kepenkleri kapatın, bugün kapalıyız.
Duşa kabindeki suyu açıp üzerimdeki elbiseyi çıkarmaya başladım. Giyerken çok mutluluk ve ümitle giymiştim.
İç çamaşırlarımı çıkartıp suyun altına girdim. Başından aşağı akan su sanki beni hafifleteceğine daha da ağırlaştırıyordu.
Yavaşça çöküp yere oturdum. Dizlerimi kendime çekip ellerimle doladım.
Herkes görmüştü kavga ederken. Tim, kızlar, Uraz, Uraz'ın arkadaşları.
Belki videoya bile çekilmiştir.
İçimde dolup taşanları bir anda boşaltmak asla iyi bir fikir değildi ve olmayacaktı.
Su tamamen beni ıslatınca suyu kapatıp yerde duran şampuan kutusunu kalkmadan alıp saçımı yıkamaya başladım.
Eve gelip şekli belli olmayan saçlarımı 2 saat düzleştirmeye çalışmıştım ama işimdi çok rahat yıkıyordum-bozuyordum-.
Suyu tekrar açıp kafamdaki şampuanı akıtıp kremi sürüp onu da duruladım. Oturduğum yerden kalkıp duş jeliyle vücudumu son kez yıkayıp çıktım.
Askılıkta asılı olan bornozumu giyip banyodan çıkıp odama ilerledim.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde Uraz'ın kapının önünde bıraktığım çantamı da odama getirdiğini gördüm. Gülümseyerek ilerleyip yatağa oturdum.
En azından yanımda kardeşim var. Urazım var. Adı gibi şans veriyordu.
Adını ben koydum tabi ki de bana getirecek.
Çantadan telefonumu çıkartıp gelen mesajlara baktım.
Albay: Kızım bu hafta işlerim yoğun eve gelmeyebilirim.
Albay: arada yemek getirsen iyi olur bi tanem.
Albay: kızlarla eğlenmenize bakın, eve gelincede yazın.
Derin bir nefes alıp yatağa sırt üstü yattım.
Telefonu kenara atıp yataktan kalktım. Islak ıslak biraz daha durursam üşütecektim.
Kapının yanındaki sürgülü dolabımı açıp içerisinden iç çamaşırlarımı ve mavi bir pijama takımı çıkartıp hızlıca giydim. Saçlarıma bir havlu sarıp odadan çıktım.
Eve gelişimizin üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti ve Uraz çoktan dağıttıkları yerleri toplayıp odasına çekilmişti.
Babama telefonda yazdığım gibi kapının altını 2 kere, ortayı 2 kere, üstüde 1 kere kilitleyip mutfağa ilerledim.
Yunus'un mekanında adam akıllı içtiğim içkiden-tabi o şeye içki denirse- hiçbir mutluluk almamıştım. Buzdolabını açıp içecek kısmından bir tane bira alıp tezgaha koydum.
Kilerde duran çubuk krakerlerden iki paket alıp birayla birlikte mutfaktan çıkıp odama geri döndüm.
Birayla krakerleri yatağa koyup yavaşça kapıyı ardından ışığı kapatıp komidinin üzerindeki abajuru açtım. Birayı sallamamaya özen göstererek yatağın sol tarafına oturup bacaklarımı kendime çekerek yatak başlığına sırtımı yasladım.
Gün bitmişti ama günün etkisi hala üzerimden geçmiş değildi.
Kadem'le uğraşmalarım. Akşam askeriyeye gitmem. Gece Cenk olayları. Yeteri kadar yorulmuştum.
Diğer yanımdaki komidine biranın kapağını açtıktan sonra koyup krakerlerden birini açıp yedim. Cidden sabah kahvaltısı bile yapmayıp yediğim çikolata ve birkaç dilim pizzayla duruyordum.
Kapının tık tıklanmasıyla kafamı kapıya çevirdim. Uraz kapıyı çalmaz ki.
Kapı yavaşça açıldıktan sonra içeri bir baş girdi. "Yanında yatabilir miyim abla?" Yüreğime ikinci bir ağırlık daha çöktü.
Ural küçükken ne zaman ağlasam yanıma gelip kıvrılıp yatardı. Kafasını göğsüme koyup hıçkırıklarımı dinlerdi. O zamanlar büyüdüğümüzde bunları yapmayı bırakacağını sanardım. Bana ağlamak için bir sebep daha oluşurdu.
Kafamı salladım. "Gel ablacım." Yatağın yorganını kaldırıp içine girerken bende onun gibi içine girdim. Krakerlere dikkat ederek yorganın üstüne bıraktıktan sonra biradan biraz içip ona uzattım.
Tereddütle baksa da elimden alıp o da içip komidinin üzerine koydu.
"Abla?" Kafamı ona çevirip onaylar bi ses çıkarttım. "Sen hala o adamı seviyor musun?" Kafamı arkaya atıp derin bir nefes aldım. "Ben onu hiçbir zaman sevmemişim ablacım. Sevdim zannetmişim. Sevmek ne demek anlamamışım."
Paketten birkaç tane daha kraker alıp ağzıma attım. "Sen sadece beni sev. Ben senin biriciğinim." Kollarını belime sarıp sarılırken onu göğsüme çekip saçlarını öptüm.
"Beni üzebilirler ama seni üzmelerine asla izin vermeyeceğim Uraz. Sen benim biriciğimsin."
💐
Elimdeki kitabın sayfasını çevirdim. Çok sevdiğim bir kitapta bir söz geçiyordu. "Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: 'Dünyada neler gördünüz?' dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki..."
Hayatım boyunca hep bir şeylere koşmuştum.
Küçükken anne-baba sevgisine koşmuştum.
15 yaşında bir Kasım gecesi arabanın arkasından koşmuştum.
18 yaşında kadar asker olma aşkıyla koşmuştum.
18 yaşında asker olamayacağımı öğrenince bari bir şey başarayım diye tıp için koşmuştum.
Tıp okuduktan sonra kıdem için koşmuştum.
Peki ya şimdi? Bir hastanenin koridorunda mı, Ankara'nın sokaklarında mı, yoksa kendi zihnimin tenhalarında mı koşuyorum?
Acımdan, içimdeki duygular ya da gerçeklerden kaçmak için mi koşuyorum.
Peki niye kimse koşarken düştüğüm için yarılan dizlerime deva aramıyor. Belki devada yaradadır...
💐
Birinin seslenmesiyle kitaptan kafamı kaldırıp masada oturan Doruk ve diğerlerine baktım.
"Efendim Doruk?" Kitabın arasına ayracı koyup kapattım. 1 saatlik aramı kitap okuyarak değerlendirdiğim için mutluyum en azından.
"Dubai çikolatası yiyeceğiz. Gel sende ye abla." Kafamı hayır anlamında salladım. "Size afiyet olsun." Kitabı koltuğun üzerindeki yorgan yığının üstüne koydum. "Abla sen bir içerik üreticisisin ve hala Dubai çikolatası yemedin." Ayağa kalkıp gerindim.
Cidden bir çikolatanın ünlü olması gereken bir gündem mi var?
"Bir çikolatanın, iki kadının ortan ikiye ayrılmasından daha çok önemli olmasını doğru bulmuyorum. Ve denemeyi de düşünmüyorum Doruk." Koltuğun üstündeki telefonu alıp gelen bildirimlere baktım. 2 gündür gelen aynı bildirimler.
Biri önce mekanda yaşananları sonrada dışarıdaki olayların videosunu çekip atmıştı ama çok ses duyulmadığı için kimse olayı bilmiyordu.
Kimisi olayı bilmeden benim yanımda olmuştu. Kimisi ne kadar çirkef olduğumu söylemişti, kimisine açıklama gelmeden sonuçta varamayacağını söylüyordu.
Ben hala ne diyip açıklama yapacağımı bilmiyordum.
Arkadaşlar ben aldatıldım. Beni aldatan adam orda abuk subuk konuşunca bende içimdeki deliyi durduramadım. Sonucunda da böyle olaylar yaşandı.
Demet'le konuştuktan sonra biraz da olsa Cenk'in gerçekten sevgilim olmadığını anlamıştım. Sadece bir tık fazla yakın arkadaş olmuştu bana. Bir duygu yoktu arada.
Kenara koyduğum önlüğü alıp üstüme giydim. Bugün scrubstansa önlüğü tercih etmiştim.
Üstüme omuzları açık krem bir kazak, altımada açık kahverengi bol paça pantolon giymiştim. Birde olmazsa olmazdım topuklularım vardı.
"İlkin, Ferhunde abla nerde? Biten dosyaları verecektim ama görmedim." Ferhunde yıllar sonra doktorluğa devam ettiği için kıdemden dolayı asistan şefimizdi. "Ya kızı boşanıyor diye yanına gitmiş olabilir. Torunlara bakacaktı." İlkin'in konuşması biter bitmez kapı açılıp içeri Başhekim Adnan hoca girdi.
"Kolay gelsin arkadaşlar. Bende o konu için gelmiştim." HAYIR. HOCAM BEN İSTEMİYORUM.
"Ferhunde hanım istifa etti. Yeni asistan şefinizin Asena olmasını istiyorum. Kabul etmeyenler?" AMA BEN İSTEMİYORUM!
Adamın cümlesinin bitmesiyle tek başıma elimi kaldırdım. Adam sırıtarak baktı. "Kabul edenler?" Odadaki herkes elini kaldırdı. Hainler...
"Asena görevinde başarılar dilerim. Şimdi yeni program hazırla ve herkes boş durmasın bi şeyler yapsın." Adnan hoca odadan çıkarken topuklularım yere vurdum. "Doruk, İlkin, Cihan, Sena? Siz ne tür bir hainsiniz ya? Ben kaç yıldır götümü yırtıyorum olmamak için, siz iki saniyede sattınız."
Masanın üzerindeki dosyayı aldım. Kadın doğum dosyasıydı. "İlkin bu hasta sende." Dosyayı İlkin'e fırlattım. Yanındaki iki staj öğrencisi Cihan'la Sena'yı gösterdim "Siz ikinizde inceleme yapın."
Masadaki diğer dosyayı aldım. Karaciğer nakli olmuş bir hastanın dosyası. "Doruk sende adamın tahlillerini incele." Elimdeki dosyayı da Doruk'a fırlattım.
Odaya tekrar bakıp tekrar masadakilere döndüm. "Barış nerde?" Hepsi arkamdaki koltuğa bakınca bende arkamı dönüp baktım. Yok artık!
Topukluyu sertçe yere vurdum "Barış kalk içtima var." Demin oturduğum koltuktaki yorgan tomarı devrilerek kalktı. "Ne oluyo lan?" Barış sen o cüsseyle o yorganların altında nasıl fark edilmedin?
Tekrar masadakilere döndüm "Bu yanıma oturunca ben nasıl fark etmedim?" Sena ağzına çikolatadan bir parça daha atıp ayağa kalktı. "Aslında sen onun yanına oturdun abla. O başından beri oradaydı. Sen bir ara tekmeler onu atarsın diye bekledik ama sen fark etmemişsin."
Tekrar arkamı dönüp Barış'a baktım. Gözünü oyacak gibi ovuşturup duruyordu. "Efendim rahatsız edeceğim ama hastalarınızla ilgilenmeye ne dersiniz?" Tekrar boş boş baktı.
"Barış delirtme beni, kalk şu koltuktan işinin başına geç. Adnan hoca bir yandan siz bir yandan Allah'ın belası dertler bir yandan." Masanın üzerindeki son dosyaya baktım.
"Barış Bey teşrif ederseniz Pervin teyzeciğimiz 465. odada huzuruna seni bekliyor." Dosyayı bırakıp bir sandalye çekip oturdum. "Mesai devam ediyor herkes işinin başına. Madem beni seçtiniz, bende size sonuçlarını göstericem." Başımı iki elimin arasına alıp sıktım. İki gün sonra bunlara acıyıp bırakacağım zaten.
"Canım asistan şefim. Siz ne yapacaksınız?" Kafamı ellerimin arasından sıyırıp konuşan Cihan'a baktım. "Sekreter birazdan gelip Kadem'in bir şeyi olduğunu söyler yanına çağırır. Benim 1-2 saatim böyle çöp olur. Bu bir düzen haline geldi."
Durmadan bir sorun çıkartıyor hiçbir şekilde hastaneden ayrılmıyor, aynı şekilde yakamdan ayrılmıyordu. Nasıl bir günah işlediysem sonu gelmeyen bir felaket silsilesi yaşıyordum.
Kapı açılıp yeni gelen sekreterlerden biri içeri girdi. "Asena, Kadem rahatsızım diyor seni çağırıyor. Birde bir adam geldi, o da seni çağırıyor. Acil gelebilir misin?" Histerik bir kahkaha attıktan sonra tekerlekli sandalyeyi iterek kalktım.
Son kez odaya döndüm. "3 dakika içerisinde bu odadan çıkacaksınız. Hinlik yapmayın kameradan kontrol ederim." Yanda duran telefonumu önlüğün cebine atıp odadan çıktım. Bir yolunu bulup bu asistan şefi olayından sıyrılmam gerek yoksa ben kafayı sıyırıcam.
Odadan çıkıp az ilerdeki Kadem'in genellikle fenalaştığı özel tedavi-genelde acil olarak gelen hastalar bazen acile değil buraya alınır- odasının kapısını açtım. "İyi günler şikayetiniz nedir?" Arkamı dönüp kapıyı kapatırken sadece odada iki kişi olduğunu gördüm.
Kadem- Kubat, 14 Şubat, ıssız adam
"Şikayetim sizin fazla yaptığınız mesai ve benim sizi göremem doktor hanım. Ben size hastayım doktor." Kadem ve zırvalıkları müthiş bir ara sıcak.
"Mesai saatlerim az olsaydı emin ol hastane sınırları dışında olduğumuz için seninle aynı ortamda bulunmazdım Kadem. Sırf mesaim fazla ve hastanede olduğum için görebiliyorsun.". Şen denemeyecek kadar abartı ama zengin kankası denen kahkahasını attı.
Ona gözlerimi devirip diğer sedyede yatan Kubat'a döndüm. "Kubat Bey, sizin ne şikayetiniz vardı?" En azından bu biraz daha medeniydi.
"Baran bıçak sapladı." nE? Gözlerimle ağzım aynı oranda şokla açılıp Kubat'a baktım.
"Baran dediğiniz kardeşinizse Benimkide kafamda vazo kırdı. Kardeşler bazen zor olabiliyor Kubat." 'Gerçekten mi?' der gibi arkamı dönüp Kadem'e baktım.
Baran neden bıçak saplasın ki?
"Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Ve siz buraya nasıl geldiniz?" Hemen dolaba ilerleyip pansuman aletlerini çıkarttım. Adam cidden bıçaklı haliyle umarım askeriyeden hastaneye gelmemiştir.
"Sabaha karşı 6 gibi oldu. Baran'ın elindeki bıçağı karnıma soktu. Otobüsle geldim." Çok net, çok sade, gayette açıklayıcı. Kısa ve öz...
"Kubat hiç anlatmasaydın ya." Ne olur olmaz bu dikişsiz gelmiştir diye dikiş setimi çıkartıp koydum. "Baran'ın elinde bıçak vardı. Uğur bunla dalga geçerken Baran arkasını dönüp bana çarptı, bıçağı saplamış oldu. Askeriyede pansuman yaptılar sonra enfeksiyon kapmasın diye hasteneye gönderdiler."
Çöktüğüm yerden kalkıp çıkarttığım eşyaları düzenledim. "Sabah 6'da bıçaklanıyorsun ve saat 14'te iltihap kapmasın diye hastaneye otobüsle geliyorsun. İyiymiş." Belli miktarda pamuk çıkartıp küçük bir kaba batikonu döktüm.
"Uyuyordum." Arkamı dönüp Kubat'a baktım.
"Anlamadım?" Yerinde rahatsızlanarak kımıldamadı. "Pansumandan sonra uyuya kalmışım. Demet öldüm mü diye kontrol edince uyandım hastaneye geldim."
Hayır bu bir şaka olmalı. Bir insan bu kadar da rahat olamaz.
"O sırada vazo kafama değmeden ambulansı arayan ben." Kafamı çevirip diğer sedyede oturan Kadem'e baktım. "Her şeyden kendine pay çıkartmadan otur şurda Kadem!"1
Biraz daha sargı çıkartıp kestim. "Soyun Kubat." Elime eldiven geçirirken arkamdaki adamlar aynı anda 'Ne?' dedi.
Allahım ben mi çok sabırlıyım diye gönderiyorsun yoksa 'hak etti bu çeksin' diye mi gönderiyorsun?
"Yarana tişörtünün üzerinden bakamayacağım için üstünü çıkartıp uzanman gerekiyor. Daha tişört üzerinden röntgen çekme özelliği yüklenmedi. 10. yılda yükleniyor." Diğer elimede eldiveni geçirip masadaki dezenfektanı elime sıktım. Temizlik iyi.
Adam daha yarasını umursamadan yatmış sen hala temizlik iyi diyorsun. Adam enfeksiyon ve mikrop olasılığını gözden çıkartmış.
Arkamı dönünce Kubat'ın üstünü çıkarttığını ve onun karşısındaki Kadem'in her zamanki gömleğini çıkartmış yüz üstü yattığını gördüm. Delidir ne yapsa yeridir de geç.
"Kubat sırt üstü yat ki daha iyi bakayım yaraya." Adam derince bir nefis alıp uzandı. Üşengeç misin be adam?
Pamuğu batikona batırıp yaranın çevresine sürdüm. Tamamen yaranın etrafı turuncuya boyayınca uyuşturucu spreyi alıp sıkmaya başladım. Dikiş atılacak kadar derin bir kesik değildi ama acımayacak kadarda yüzeysel değildi.
"Doktor hanım bize de bakar mısınız?" Sıktığım spreyi bırakıp Kadem'e döndüm. "Sana ben değil belediye bakıyor. Belediye bile artık ilaçla öldürüyor." Tekrar dönüp temiz pamukla yaranın üstünü temizledim.
"Kubat, bir şey yaptın mı?" Kubat konuşmadan sadece kaşlarını çattı. 'Anlamadı' demek istiyor ya da her zamanki kaşları çatık hali bu.
"Baran'a bir şey yaptın mı? Yaşıyor mu?" Hafifçe güldüğünü elimin altında milim olsada sallanan bedeninden hissettim.
"Ev izni verdim. Bir gün askeriyeye gelmeyecek. Daha sonra düşünürüm cezasını." Sikmeseler bari.
Kestiğim sargı bezini yapıştırıp biraz bandajla sağlamlaştırdım. "Şimdi dikkat ederek oturur pozisyona gel. Dikişlik bir şey yok sadece saracağım." Birkaç adım çekilip beklerken oda ötürü pozisyona geçip ellerini yumruk haline getirip sedyeyle bastırarak kendince denge kurdu.
Kesmediğim sargılı bez rulosunu açıp karnında yara olan yere sabitledim. Normalde dokunmama rağmen kasılmadan bedeni dokunmamla kasıldı. "Canını mı acıttım?"
Adam asker. Sence bir dokunmayla canımı yanar?
"Hayır." Kısa ve net bir cevaptan sonra sargıyı 3-4 tur atıp yırtarak diğer sargının üzerine tıbbi bantla sabitledim.
"Çok hareket etmemeye çalış yoksa azda olsa kanama olabilir. Enfeksiyon kapmaması için batikon sürdüm. Birde ne olur olmaz sprey sıktım, uyuşukluk olabilir." Eldivenleri çıkartıp masaya koyarken konuşmama devam ettim. "Bir şey olursa veya pansuman olarak askeriyenin revirine gitmeni tavsiye ederim. Buraya kadar gelmene gerek yok."
Arkamı dönüp gülümseyerek adama baktım. Tatlı bir insan gibiydi.
Söylediklerime kafa salladı. "Tamam öyle yaparım. Teşekkürler Feride."
Yüzüme histerik bir gülümseme yayıldı. "Feride?"
Ben senin edeceğin teşekkürede, sesinin çıkmasını sağlayan tellere de, geçmişini geçmişini...
Kubat'ın normalde çatık olan kaşlarında hafif bir gevşeme olup yukarı kalktı. Sıfatını tarumar ettiğim.
Kafamı kapıya çevirdim. Çok değişik bir ortam oldu çıkmam gerek.
Kapıdan geçen kadın hemşireyle hareketlendim. "Hemşire hanım Kubat beyin sargısının devamıyla siz ilgilenirsiniz." Kadın daha bir şey söylemeden ayaklarımı vura vura odadan çıktım.
Cidden arsız gibi kadına 'Feride' mi demiştim?
"Kardeş bence bundan sonra şansın yok. Bildiğim kadarıyla ki deneyimlerimle söylüyorum. Bir kadının en nefret ettiği şey bir erkeğin ona eski sevgilisinin adıyla seslenmesi. Sen en büyük hatayı yaptın." Kafamı sakince çevirip sedyeyle yüz üstü uzanmış çenesini avuçlarına dayayıp bana bakan adama çevirdim.
"Çekilin götler sıra bende." Adam ağzının içinden söylesene ne dediğini duyup cidden lavuktan şüphe ettim.
Yan tarafa fırlattığım tişörtü alıp giymeye başladım.
"Kubat Bey ben bir kontrol etseydim bandaj sağlam mı diye?" Asena'nın içeri gönderdiği kadın hemşire geldi. "Asena gayet iyi kontrol etti." Gözlerimle karşımdaki lavuğu gösterdim "Karşındakine bak sen."
Kadın anlamaz şekilde baktıktan sonra arkasını dönünce şaşkınlıkla konuştu. "Kadem bey siz niye soyundunuz?"
Lavuk bulunduğu pozisyonun farkına varmış gibi toparlanıp ayağa kalktı. "Ne bileyim karşımdaki adam soyununca canım çekti. Otomatik bende soyundum."
"Kadem lütfen üstünüzü giyinir misiniz? Sizin pansumanınız kafanızda!" Adam gömleğini geri giyinirken kafasını hayır anlamında salladı. "Asena'dan başkasına diktirmem. Sonra trip falan atar Allah korusun." Gömleği iliklerden bana göz kırptı. "Şu an tam yanına gitmelik zaman. Malum çok sinirli aşk bahçem, sakinleştirmem lazım."
Bu lavuk Asena'yı bardayken arayan pezevenk.
Bende hızlıca tişörtü giydim. İyi tiyatro var izlenir.
Adam hızlıca odadan çıkarken bende çıktım. Onu takip edip asistanların odasının kapısında bekledim.
"Feride ne be?" sertçe dolap kapağı kapanma sesi geldi. Işıkların sinirlenme yapısında bir şeyleri kırma mı var?
O sırada Kadem'in sesi geldi. "Aşk bahçem sakin olur musun?" İçerde bir şeyin yere çarpma sesi geldi. "Amına korum senin. Siktirtme bekanı Kadem."
"Ama hep stres hep sinir. Biz böyle ilerleyemeyin ki. İzin ver kızgın topraklarına su gibi serpileyim." Kapıdan uçan mavi mürekkepli kalemle geri çekildim. "Ben seni sericem Kadem. Hemde kademe kademe sericem."
İyi en azından sinirlenip bana sarmadı da lavuğa saplıyor.
"Ya kadın tarafı hani sakin sessiz olurdu. Kızım sen niye bu kadar erilsin?" Yine içerden bir şeylere vurulma sesi geldi ama bu sefer kapıdan bir şey uçmadı. "Sen çok dişlisin, o yüzden erillik bana kalmış Kadem."
"İşte çok güzel bir uyumla birbirimiz için yaratılmışız aşk bahçem." Tanıdık topuk sesleriyle yere vurdu. Nezarethanede olduğu gibi. "Kadem cidden çok sinirliyim. Dübürünü kerkinir yerle yeksan ederim o zaman kimse beni durduramaz."2
Kaydedeyim bunu çok iyi edebi küfür.
"Tamam gidiyorum aşk bahçem. Ama istediğim için değil, sırf sondaki küfürlün bir edebi boyutu olduğu için." Tekrar topuk sesi geldi. "SİKİTRİ GİT KADEM."
Kadem odadan çıkarken bana çarptı. "Git seni gebertsin. Beni yeteri kadar yerle yeksan etti." Boş boş adama baktım. Bi siktirip gitsen mi?
Adam yanımdan çıkıp giderken son kez odaya baktım. Dolaba yine sertçe vurdu. "Feride kadar başına taş düşsün."
💐
Anahtarı deliğe sokup çevirdim. Keşke bazı sorunlarında bunun gibi bir anahtarı olup deliğine soktuğumda açılsa.
Açılan kapıyla anahtarı çıkartıp çantaya atıp ayağımdaki topuklu ayakkabıları hızlıca çıkartıp kabanımı portmantoya astım. Kenara bıraktığım çantamı tekrar elime alıp salona giderken 2 kişiden fazla ses geliyordu. Babam, Uraz ve kim?
İçeri girdiğim anda yıllar önce bizi terk eden kadın annesiyle yılların ne kadar geçtiğini, mevsimlerin ne kadar hızlı geçtiğini fark ettim.
Her zaman boyattığı saçlarını artık bırakmış akları düşürmüştü. Beton gibi olan suratı yine mahkeme duvarı gibiydi ama bu sefer fazladan kırışıklıkları vardı.
"Saat kaç olmuş sen daha yeni eve geliyorsun." Elimdeki telefonun ekranını açıp saatte baktım, 23.58.
Boşver daha geç gelmişmişliğim var.
"O her gün şiddete uğrayan kutsal meslek olan doktorum ve bu saatte geliyorum.Hatta bugün erken geldim, daha geç gelmişmişim var. Ne kadar acı değil mi Firdevs hanım?" Elimdeki çantayı orta sehpaya koyup üzerimdeki kazağın kollarını sıvadım. Cidden aylardan kasım mı olmuştu?
"Bi doktor bu şekilde giyinip hasteneye gidip bu saatte de evine dönerse hak ediyor. Evde seni iki erkek bekliyor. Geldim ne ocakta bir şey var ne de dolapta bir şey var. Sen nasıl kadınsın?" Yine umursamadan kapının pervazına yaslanıp kollarımı göğüsümde bağladım. "Bildiğim kadar iki erkek reşit ve Allah'a şükür elleri ayakları tutuyor. Onun dışında taş gibi kadınım Firdevs hanım."
Ural oturduğu yerden-anneannesinin yanı- rahatsızca kıpırdandı. "Ablam haklı anneanne. Hem zaten her gün biri yemek yapıyor, aç kaldığımız falan yok." En azından Uraz ona hala 'anneanne' diyebiliyordu.
"Ayşe hanıma bak-" sözüsünüz direk kestim. "Asena! Asena benim adım. Senin ölen kızının adı Ayşe, benimki Asena. Karıştırma!" Yüzünde hala kabullenememe vardı ama benim adım doğduğumdan beri Asena.
"Hanımefendiye bak dili pabuç kadar olmuş daha elimi öpmeden bana laf yetiştiriyor." Gözlerimi devirip arkamı dönüp salondan çıktım. Direk kapının önünde ayakkabımı giymeye çalıştım ama Uraz direk topuklu ayakkabımı yerden aldı.
"Hayır abla." Doğrulup ayakkabıyı almaya çalıştım. "Saçmalama ver şunu Uraz." Elinden çekip giymeye devam ettim. "Abla nereye gideceksin. Lütfen yalnız bırakma bizi."
Ayakkabının tekini giyip ayağa kalktım. "Diğer eve gidicem Uraz." Kabanımı alıp kolumdan geçirirken Uraz kabanı çekip üstümden çıkarttı. "Bende gelirsem gidebilirsin." Gerizekalı Uraz'ın elinden kabanı geri çektim. "Uraz, babam anneannenle tek başına ne yapacak beni delirtme."
Anneannen. Çünkü o asla benim anneannem olmadı.
"Bari kızlık yap bana kahve yapta gönlümü al."
Kısa bir an Uraz'la bakıştık. Bana direk kafasını hayır anlamında sallarken ben hiç umursamadan kabanı yere fırlatıp salona girdim. "Ya sen kızının evine gitsene ya! Kızın bildiğim kadarıyla malikanede yaşıyor, bol bol oda var. Birinde kalırsın, sonrada gel keyfim gel."
Yüzünü her zamanki ekşitme ifadesini yapıp kibirle baktı. "Anandan çirkefsin Ayşe-" ayağımı sinirle yere vurdum. "Benim adım ASENA. Senin ölen kızının adını bana verip kaderini yaşatamazsın. Senin yüzünden ölen kızının yaşadıklarını bana yaşatıp acını hafifletemezsin."
Ayağımı bir daha yere vurdum. "Kızının 10 yıl önce terk ettiği eve her Kasım gelip vicdanını rahatlatmak aynı zamanda kızına dedikodu yetiştirmek için buraya gelemezsin. Sen bizi kullanamazsın."
Hala koltukta oturan kadının önünde dikildim. "Ben gerizekalı değilim Firdevs hanım. Kızınla hala konuştuğunu, bir kasım gecesi bizi terk eden kadını hatırlatmak için her kasım eve gelip öğrendiklerini ona anlattığını sanki ben bilmiyor muyum? Ben aptal mıyım?"
Yaşlı haline rağmen dimdik ayağa kalkarken santim hareket etmedim. "Ne edep ne ahlak öğretilmiş sana. Hayatının 10 yılı ben yoktum, 10 yılında annen. Seni çok başladığımız için böyle dik başlı oldun. Boşuna demiyorlar yılanın başını küçükken ezeceksin."
Gözlerimi kapattığımda aklıma durmadan o kadının sözleri geliyordu. 'Sen bunu yapma.' 'Sen şunu yapmaz.' 'Sanki sana yakışacak.' 'Senin elinden bir iş gelmez.' 'Zararsın, ziyansın...'
Önünden çekilip elimle kapıyı gösterdim. "Evimde artık seni görmek istemiyorum. Git kızınada 'ASENA beni evden kovdu' de." Artık kaldıramıyorum. Üstüme gelenleri, benden ne kopartacağını bekleyen gözleri istemiyorum.
Babam ayağa kalktı "Asena-." Elimi kaldırıp babamı durdurdum. "Ya da ben direk gidiyorum zaten baba." Arkamı dönüp yerdeki kabanımı alıp son kez Uraz'a döndüm.
Sertçe kendime çekip sarıldım. "Ben çıktıktan sonra gitmesini sağlayın. Yarın eve geldiğimde görmek istemiyorum ablacım." Uraz daha sıkı sarılıp burnunu saçlarıma gömdü. "Eve gidince ara." Ayrılıp kafamı salladım.
Kapıyı açıp hızlıca çıkarken arabanın anahtarını çantamdan çıkartmaya başladım...
💐
Arabayı kitleyip apartmana ilerledim.
Babam 5-6 yıl önce okula ve hastaneye yakın olsun diye bir ev kiralamıştı ama bir süre sonra babaannemle dedem bu evi alıp üstüme yapmışlardı. Bende o zamanlarda Ayla ve Efil'le bu evde yaşadığım için onlarda da anahtar olup eve girip çıkıyorlardı.
Üniversiteden mezun olduktan sonrada anahtarlar onlarda kalıp ortak buluşma alanımız haline gelmişti.
Çantanın arka gözünden evin anahtarını çıkartıp kapıda şifreyle uğraşmayıp direk dış kapıyı açtım.
"Yılanın başı küçükken ezilecekmiş. Keşke azıcıkta sen edep-ahlak görseydin." Asansörün tuşuna bastım.
Sanki ben bu anı bir kez daha yaşamıştım. Ama o zaman asansör bozuktu...
Direkt gelen asansörün kapısını açıp 6 tuşuna bastım ama asansör yanıp sönüp tekrar ses çıkartı. "E ananı sikiyim. Bir dakika önce ne güzel çalışıyor dedim." Tekrar 6 tuşuna bastığımda asansör sorunsuz çalıştı.
"Yemin ederim her şeyin garezi bana." Tam o sırada asansör 2. Katta durdu. Kapı açılınca içeri bir teyze girdi.
Tarih gerçekten tekerrür ediyor...
"Aaaa Ahsen kızım." Gözlerimi kapatıp Derince nefes aldım. "Asena, Nurten teyzecim." Kadın özür diler gibi yüzüme bakıp kafasını gösterdi. "Yaşlılık işte. Bazen çocuklarımın adını bile unutuyorum kızım."
Gülümseyerek kadına bakarken kadın zemin kat tuşuna bastı sonra dönüp ellerimi tuttu. "Ay seni görmeyeli çok oldu." Baştan aşağı beni bir süzdü. "Vallahi her geçen gün daha da güzelleşiyorsun." Kadının iltifatına teşekkür ederken cebimdeki telefona gelen bildirime bakamadım.
"Sen gelmiyorsun ama o iki kız gidip geliyor bazen. Az da olsa gürültü yapıyorlar ama orada razıyım. Bomboş evdense iki kız kahkahası içimi hoş ediyor." Gör Cenk'in komşusu. Teyze var, teyze var.
"Efil'le Ayla'nın geldiğini bilmiyordum Nurten teyze. Anahtar onlarda vardı ama gelmiyorlar sanıyordum." Kadın ellerini ellerimden çekip küçük çantasının gözünü açmaya çalıştı. "Ay vallahi aklım beş karış havada." Çantasından bi kart çıkartıp bana uzattı. "Geçen haftalarda bir adam geldi. Daha doğrusu adam çoğu zaman geliyor. Senin kapını çaldı bayağı bir, sonra benim kapımı çalıp bu kartı verdi. Numarası yazıyormuş, senin geri dönüş yapmanı söyledi. Kusura bakma kızım şimdi aklıma geldi."
Kartı elime alınca +90'lı bir numaranın yazılı olduğunu gördüm. Tam o sırada asansörün kapısı açıldı. "Sorun değil Nurten teyze. Ben eve gideyim çok yorgunum. Yarın sabah gelebilirsem bir kahveni içerim." Asansörden çıkıp kadının karşısında durdum.
"Ay oğlum evde olabilir kızım. Hergeleyi gönderirsem gelirsin. Hadi Allah'a emanet ol." Kapı kapanırken bende arkamı dönüp daireme ilerledim. Karta son kez baktıktan sonra çantama attım. Bi ara bakarız...
Kapının önüne gelince anahtarı deliğe sokup çevirmemle kapı açıldı.
Kızlar ve ben ne olursa olsun kapıyı 3 kere kitlendik...
Kapıyı sessizce itip açarken kapının önünde direk bebek mezarı gibi erkek ayakkabısıyla ikinci şok geldi. Hırsız girdi ve hala içerde.
Anahtarı ses çıkartmaması için çıkartmadan içeri girdim.
Adam 1.80-1.90 olsa bile bende 1.70 kadınım.
Hem ne demişler? Boy değil işlev daha önemli.
Yan tarafta duran masadaki şamdanı aldım. En azından modern bir kadınım ki her yerde mum ve şamdanlar var.
Topuklularımla parkede ses çıkartmadan yürümeye çalıştım. Ben bir hırsız olsam ilk nereye girerim.
Televizyon çalmak için salona.
O senin arsızlığın Asena. Adam altın için yatak odasına girmek varken neden salona girsin?
Sessiz ama elimden geldikçe hızlı adımlarla salona girip baktım. Görünürde kimse yok.
Koridorda bir şeyin düşme sesiyle kafamı çevirdim. Sıçtık.
"Siktir!" gelen erkek sesiyle sıcak bastı. Aslında çantamda silah olmalı, arabanın kenarındaki bölmeden almıştım.
Sanki şamdanla adamı okşayacağız.
Hızlıca salondan çıkıp koridorun sonundaki odaya giderken kapı açılıp biri geri geri çıktı. "Ya zaten benim kadar şansız bir adam olmaz ya. Hiç mi istediği bir şey olmaz." Salak altınları bulamadı.
Yavaşça yaklaşırken adam sessiz olmaya çalışıp kapıyı kapatmaya çalıştı.
Adam galiba cidden salak. Ev bomboş görüyorsun ışıkları açıp seslice soysana işte.
Adam kapıyı kapatıp döneceği sırada şamdanı kaldırıp kafasına geçirdim.
💐
Okur Yorumları | Yorum Ekle |