🖤
Merhaba öncelikle karışan bazı şeyleri söylemek istiyorum.
1. Kubat’ın feride dediği kişi eski sevgilisi falan değil.
3. Asena’nın annesinin kaçıp evlendiği kişi Akif Kıraç ve o da mafya
4. Kadem ve Akif Kıraç’ın arasında düşmanlık ilişkisi var.
5. Baranların barda bahsettiği iddia olayında asla Asena üzerine kullanmak gibi bir şey değil, daha çok Baran’ın Kubat’ı yönlendirmek için yaptığı bir şey.
Eğer aklınızda kalan başka bir şey varsa lütfen sorun ki aklınızda bir soru işareti kalmasın.
💐
Elimdeki yumurtaları sertçe tezgâha vurup kırdıktan sonra büyük kâsenin içine yumurtayı boşalttım.
Hava buz, üşüdüm, aç kapıyı
Ellerin ısıtsın yanağımı
Hani bi' film izlemiştik ya
Mutlu sonlu, aşklı meşkli
Öyle geçirelim bu kışı
Şarkıyı arkadaki telefonla birlikte mırıldanırken bir yandan kenara sabitlediğim goproyu arada açısı iyi mi diye kontrol ediyordum.
İnsanlar madem benden Cenk hakkında konuşma bekliyor bende o zaman bugün yavaştan açıklayacaktım.
Âşık mıdır aşkın tek zanlısı?
Suçlu günah mı, yoksa günahkâr mı?
Hani o gün buluştuk ya
Siyah bi' beren vardı
Gittim aldım aynısını
Kırdığım 12 yumurtayı iyice çırptım. Malum 9 kişiyiz zaten çoğu iri yapılı adam olduğundan bir yumurta yetmezdi.
Yumurtanın içerisine kenarda ayarladığım çeçil peynirlerinide kaseye atıp hızlıca çırptım.
Şarkının nakaratıyla mırıldanmayın bırakıp söylemeye başladım. “Hadi yolla kalbini. Gelsin öpsün kalbimi.” Yan tarafta durma baharat karışımınıda kaseye döktüm. “Daha yaklaş, evet, biraz cesaret.”
Kaşığı kaldırıp mikrofon gibi yaptım. “Bu bizde var elbet, bilmiyoruz mu sanki?” Mutfak kapısından içeri benim gibi şarkı söyleyerek içeri Uraz girdi. “Yolla, yolla kalbini. Gelsin öpsün kalbimi.”
Elimdeki kaşığı alıp kendine mikrofon yapıp demin-çoğunlukla- benim şarkı söylerken yaptığım gibi kafasını arkaya atıp şarkıya devam etti. “Daha yaklaş, evet, biraz cesaret.” Parmağıyla beni gösterdi. “Bu bizde var elbet, bilmiyoruz mu sanki?”
Uraz bağırarak şarkının sonunu söylerken triplere giren ona şaşkınlıkla baktım. Ablası gibi güne çok enerjik başlıyor.
“Gelsin öpsün kardeşlerin bir tanesi.” Kafamı tutup dudaklarını yanağıma yapıştırdı. Kesin rüyasından çok mutluydu ve şu an enerji patlaması yaşıyor.
Uraz öpme işini abartınca kendimden uzaklaştırdım. “Ablasının bir tanesi her yerini ellediği kaşığı lavaboya bırakıp bana yenisini versin.” Uraz oflayarak çekmecen yeni bir kaşık çıkarttıktan sonra etrafa bakıp mutfaktan çıktı.
Bu kadardı enerji patlaması. İki dakika bile sürmeden bitiyordu.
Ocağa yerleştirdiği iki ocağın altını açtıktan sonra goproyu ocağa doğru çevirdim. Hafif ısınan tavalara önce tereyağı koyduktan sonra ikisinide eşit şekilde omlet karışımını döktüm.
İçeri girin başka iki kişiyle tekrar kafamı çevirdim. Özgür ve Baran. “O kraliçe be yiyoruz?” Kötü laf yok kötü laf yok.
Spatulayla omletin yanlarının yanmaması için kazıdım. “Baran sen domates- salatalığı kes. Özgür sende peynirleri çıkart. Uğur’la Göktuğ’da yardım etsin.” Diğer tavadaki omletede aynısını yaptım.
“Ya bunların emir verme olayında aynı. Ben anlamıyorum ki neden bunlar olmuyor.” Kafamı çevirip söylene söylene dolabı açan Baran’a baktım. Kimle aynıyım ben?
Altı pişen iki omletinde tersini çevirirken Baran domatesleri keserken Özgür çağırdığı Uğur ve Göktuğ’uyla kalan işleri yapıyordu. Dolaptan iki tane büyük tabak çıkartıp pişen ili omleti de tabaklara koydum.
Askerleri elimden geldiği kadarıyla yüzleri gözükmeyecek şekilde çektikten sonra her şeyi sofraya taşımaya başladık.
Her şey masaya taşındıktan sonra tabaklarda ki omletle balkon masasına koyup odama ilerledim.
Akşam uyuya kaldığım ve Demet odamda kaldığı için ilaçlarımı içememiştim.
Yatağımın kenarındaki komidinin çekmecesini açıp ilaç kutumu çıkarttım. Perşembe yazan kısımdaki ilaçlardan sadece ağrı kesici ve vitaminler bitmişken lityum ilaçı tam hap şeklinde duruyordu.
Masamın üzerindeki sürahiden su doldurup ilaçları ve vitaminleri elime döktüm. Önce vitaminleri içtikten sonra ağrı kesiciyi içtim. Aslında bir süre sonra aynı anda ilaç içmek kolaylaşmıştı.
Sıra lityuma gelince durdum. Aslında lityumu içmediğim zaman daha fazla enerjik olup patlama yaşıyordum. Mesela bu sabah enerjik kalkmıştım, çünkü ilaçı içmemiştim.
Ama içmemeye başladığım zaman ise işler çığrından çıkıyordu. Gerçeklik algım kayboluyor, soyutlanıyor ya da gereğinden fazla somutlaşıyordum.
İlaçı ikiye kırıp içmeme kararı aldığım kalan yarımı Cuma gününe geri koydum. Yarım içersem ne delirir ne de pasif hale gelirdim. Yarım hapı ağzıma atıp suyla hızlıca içtim. Elimdeki ilaç kutusunu çekmeye geri koyup balkona gittim.
İçeri girdiğim sırada Baran elindeki goproyla elektrikli çaydanlıktan çayları dolduran Uraz’ı çekiyordu. “La oğlum azcık daha dem koy. Bu ne imamın ayak suyu gibi.” Bu benzetmesi için Uğur’a sevgilerimizi sunuyoruz.
Kameranın kadrajına girdim. “Lütfen! Kardeşimi yalnızca ben zorbalayabilirim.” Uraz’ın elindeki çaydanlığı alıp ben doldurmaya başladım. Doldurduktan sonra kafamı kaldırıp dün Karadenizliler olduğunu öğrendiğim-Kubat’tan sonra ikinci Karadenizli- Baran’a döndüm. “Bak bakalım nasıl hamsi?”
Baran kaşlarını çattı. “Kusura bakmada bizi sadece Gölge komutanım zorbalayabilir.” Küsmüş gibi kamerayı kapatıp doldurduğum çayları alıp tek tek herkesin önüne koydu. Bende baş köşedeki yerime geçip her zamanki gibi ayaklarımı altımda katlayarak oturdum.
“Herkese afiyet olsun.” Kubat’ın konuşmasıyla masada çatal bıçak sesleri çıkmaya başlarken dilimlediniz omletten bir dilim alıp tabağıma koydum. İlaçları yemekten biraz önce yediğim için midem bulanıyordu.
Aklıma gelen şeyle goproyu masanın üzerinden alıp kaydı açıp Uraz’la sadece benim görüneceğim açıda tuttum. Güzel bir muhabbet bile olmasa bile hızlı çekimde güzel bir an olurdu.
Omleti hızlıca yerken bir yandan şeker attığım şekerli çayı içip bulantımı bastırmaya çalıştım. “Komutanım izninizle bir soru sorabilir miyim?” Sor bakalım o mükemmel sorunu canım Göktuğ kardeşim.
Kubat kafasını bile kaldırmadan yemeğine devam ederken Göktuğ sanki onaylanmış gibi sordu. “Karınız-. Pardon gelecekteki karınız doğum yaptıktan sonra ilk karınızı mı görmeye gidersiniz yoksa kızınızın mı.” Oğlum bu soru ne lan!
Kubat ağır çekimde kafasını kaldırırken Baran’ın gülüşü balkonda yankılandı. “Oğlum tam konunun üzerine güzel sordun lan.” Göktuğ’ya hitaben konuştuktan sonra Baran Kubat’a döndü. “Söyle lan karın mı kızın mı?”
Ne oluyor bu aşağılık balkonda?!
“Oğlum karımın yanına giderim ben.” Dündar abi aniden konuştuktan sonra Kubat’a döndü. “Kusura bakmayın komutanım soruya atladım da.” Kubat kafasını sallarken benim canım kardeşimde konuya dahil oldu.
“Vallahi benim bildiğim ablam doğdunda babam ilk ablamın yanına gitmiş. Zaten ben doğduğumda babam görevde olduğu için gelmemişti. Bence de ilk kızımın yanına giderdim.” Çünkü annem beni kucağına ya da göğsüne bile bastırmadan direk hemşirelerle göndermişsen Uraz’ı direk bağrına basmıştı.
“Ya abi demiyim demiyim diyorum ama saçmalamayın! Karınızla birlikte Doğuma girerseniz aynı anda ikisinde görmüş olursunuz.” Uğur’dan beklenmeyecek bir hamle. Baran’ın yanında pasif kalsa da yine bir gideri vardı.
Omlete devam etmek için kafamı eğdiğim sırada gopronun kayıtta olduğunu hatırladım. Kameraya doğru bakıp gülümsedim sadece. Videoya malzeme çıktı.
“Oğlum ürün, üreten mantığında bakın o zaman. Sen otomatik para verip bir ürün aldığında ürünü mü seviyorsun yoluna devam ediyorsun yoksa otomatlar mı devam ediyorsun?” Ağzıma doğru çatalla götürdüğüm omlet yarı yolda dururken ‘gerçekten mi?’ der gibi Baran’a baktım.
“Sen karını otomat olarak mı gördün demin? Sen tabiri caizse kadınlar bir otomat ve para karşılığı bana ürün mü veriyor diyorsun Kızıler?” Kubat’ın sert çıkan sesiyle elimdeki çatalı tabağa geri bırakıp arkama yaslandım.
Burda kadın haklarından girer eşitlikten ortamda kadın üstünlüğünden çıkar ataerliği yok ederdim ama masada Kubat gibi benden daha çok sözü geçebilecek biri varken bunu yapmam yağmur sularıyla barajların dolmasını düşünmek gibi bir şeydi.
“Komutanım çok yanlış anladınız? Sonuçta kızım benim karımla ortak çalışmam sonucu bir şeyken ve zaten yıllardır gördüğüm karım yerine daha birkaç saatlik kızımın yanına gitmek daha mantıklı geliyor.” Baran hızlıca konuştuktan sonra bardaktaki çayı kafasına dikti. Yazık korktu.
“Peki mal gibi bunu tartışmak yerine neden kızınızla karınızın aynı odaya alınması ve ikisini aynı anda görmeniz ihtimali kafanızdan geçmedi?” Bütün erkekler aydınlanma yaşar gibi Kubat’a bakarken Demet’le ben birbirimize o ‘bunlar mal mı?’ bakışını atıp kahvaltıya devam ettik.
Açıkcası bir gün hamile kalır ve çocuğum olursa ki ,bu gelecek planlarımda olmayan bir şey, kocama ilk söyleyeceğim şey ben doğumdan çıkar çıkmaz çocuğumuzun başında beklemesi olurdu.
Tıp ve ebelik kısmında birçok şeye tanık olmuştum ve en çok beni korkutan şeyler yeni doğan bebeklere yapılanlardı. Para karşılığı satılması, bilerek karıştırılması, yine para karşılığı ya da sadece zevk için daha birkaç saat önce -daha az bile olabilir- dünya da nefes almaya başlayan faninin öldürülmesi olaylarına tanık olmuştum.
“Peki niye hep kız olarak düşündünüz. Oğlunuz olursa ne yapardınız?” Demet’in sorusuyla hepsinin yüzünde hafif tiksinti olurken Baran’ın ağzının içinde gevelediydin duydum. Demet kahkaha atmasıyla ona katıldım. Hepsi otomatik isteyince kızları olacağını sanıyordu.
“İnsanın düşmanının başına bile vermesin. Çekilir dert değil.” Dündar abi alnını ovalayarak dertli dertli tabağa bakarken mırıldanıyordu.
“Komutanlarım o zaman çocuk yapacağımız zaman erkek olma ihtimalini de düşünüp isteyeceğiz.” Özgür hayıflanarak söylerken kaşlarım çatıldı. “Çocuğu siz değil biz kadınlar yapıyoruz. Biz bakacağız; yapacağım işi engelleyecek mi, vücuduma zarar verecek mi, beni yoracak mı? Ha biz uygun görürsek sonra sizin isteyip istememenize kalır. Sonuçta 9 ay biz yaşayıp, 3 ay kadar da açısını çekip üstüne 2 yıl kadar daha bize muhtaç olduğu için önce bi biz karar vereceğiz.”
Erkekler susarak en Demet’le ikimize baktık. ‘Haklı mıyım?’ anlamında ona bakarken ondan onaylar bir kafa sallayıp geldi.
Bana hava hoştu. Sabaha kadar anlatabilirdim bazı şeyleri.
Daha fazla konuşma çekilmesin diye kamerayı kapatıp omletime devam ettim.
Normal olarak sohbete devam ettiğimiz sırada içerden gelen telefonumun çalma sesiyle zıplayarak masadan kalktım.
Bu normalde telefonumun çaldığı ses değil kızların aradığında çıkan sesti.
Mutfağa girip hızlıca telefonumu alıp arayan Efil’in aramasını cevapladım. “Efendim aşkım.” Arkaplanda kalabalık sesler gelince caddede olduğunu anladım.
“Asena akşam boşsan evde buluşalım.” Diğer evde buluşalım olaylar var diyordu kısaca. Yine neler kaçırdım kim bilir.
Kafamı görmeyeceği halde salladım. “Tamam, şu anda misafirlerim var. Akşam olmadan giderler bende 18-19 gibi eve gelmiş olurum. Erken gelirsiniz benden önce hazırlık yaparsınız.” Efil’de onaylayıp Ayla’ya söyleyeceğini söyledikten sonra telefonu kapatıp balkona geri gidip yerime oturdum.
“Akşam ben yokum Uraz.” Uraz onaylar şekilde kafasını sallarken diğer yanımda oturan Baran çatalın ucuyla beni dürttü. “Nereye?” Kafamı ‘hayırdır’ anlamında salladım. “Kız kıza gece yapıcaz katılacak mısın?”
Baran planı beğenmeyip hayır anlamında kafasını salladı. “Sarmaz ya. Çok tanıdık yok. Tam olarak kendimi açamam rahat olamam.” Çok tanıdık yok? Efil, ben ve Ayla.
“Yok ya sen Efil’le benden çok tanıdıksın. Malum evime giriyorum Efil’le sende ordasın.” Söylediklerimle yeni doldurulan çayı içmek üzere olan Baran öksürmeye başlarken sertçe çay bardağını bıraktı.
“Helal devrem.” Uğur, Baran’ın sırtına vururken konuşmaya devam etti. “Bu arada Efil kim?”
Karşınızda en yakın arkadaşına aşk hayatını anlatmayan erkek kurt bulunmakta.
Genellikle sürü halinde takılan bu tür eğer dişi bir eş bulursa sürüden ayrılıp tenhada dişiyle buluşur.
“Bi tandık.” Ve elinden geldiği kadarıyla diğer sürüdekilerden saklamaya çalışır.
“Yemeğinizi bitirin, kalkalım. Korkut Komutan askeriyeye çağırıyor.” Kubat bitirdiği tabağıyla çatalla bıçağını bırakıp kafasını kaldırıp bana baktı. “Ellerinize sağlık, güzel olmuş.”
Gülümseyerek teşekkür ettikten sonra kafamı eğip yemeğime devam ettim…
Elimdeki bitmek üzere olan sigarayı küllüğe bastırıp söndürdükten sonra mutfağın balkonundan çıkıp mutfağa girdim.
Dün geceden kalan birkaç bardağı hızlıca yıkayıp makinaya koyduktan sonra koridora çıktım.
Direk dış kapının açıldığı duvarın biraz kenarında duran duvarda asılı olan fotoğraflara bakarken karşı duvara yaslanıp iyice incelemeye başladım.
Zaten saat 6 olduğu için kimse uyanık değildi o yüzden evin içinde rahatça hareket edebiliyordum.
Beşli şekilde asılı olan çerçevelerin birinde bir kız çocuğu üzerinde mavi bir elbiseyle denize doğru yalın ayak yürüyordu.
Çocuk olsa olsa 3-4 yaşında anca vardı.
Diğer fotoğrafta birbirine sarılmış bir erkek bir kız fotoğrafı vardı. Kız en fazla 7, çocuk 2 yaşlarında vardı.
Kız çenesini çocuğun kafasının üstüne koyarken küçük çocuk kızın göğsüne doğru cenin pozisyonunda kıvrılmış duruyordu.
Üçüncü fotoğrafta kız bu sefer üzerinde asker formasıyla duruyordu.
Bu fotoğraftada 12 yaşında anca vardı ve üzerindeki ona çok büyük duran asker üniformasıyla ciddi durmaya çalışıyordu.
Dörtüncü fotoğrafta kızın yüzündeki çocuksu ifade gitmiş yüz hatları diğer fotoğraflara oranla daha sertleşmiş şekilde kameraya bakarken diğer yanında erkek kardeşi duruyordu.
Fotoğrafta ikiside babalarının yanında poz verirken yeterince ciddi duruyorlardı.
Beşinci fotoğraf diğerlerinden daha farklıydı.
Kız bu sefer bir denizin ortasında duruyordu.
Kişiliği gibi dalgalı bir denizin ortasında duruyordu.
Saçları ıslanmış yüzü ve vücuduna yapışmıştı. Ama gözleri kaplı bir şekilde duruyordu.
İlk fotoğrafta denize doğru yürüyen kız son fotoğrafında dalgalı denizin ortasında duruyordu.
Sertap Erener bir şarkısında diyordu.
Bir minicik kız çocuğu bak duruyor orada.
Tanıdık bir hikayeden alınan bir şarkı gibiydi.
Dün uyumadan ya da uyku esnasında durmadan sayıklayıp durmuştu.
Üşüyordu. Üşüyordu ama üşüyen şu anki genç kadın değil, küçükken dondurulan kız çocuğuydu.
Dün açılan videoda herkes televizyona bakarken ben ona bakmıştım ama eski bir anı izleyen birinin mutluluğu burukluğu vardı yüzünde.
Videodaki kadın sadece bir yapmacıktı.
Öyle olmasa albayın bu kadar iyi gözüken bir kadından öldü diye bahsetmesine hiçbir neden yoktu.
Ya da boşverip umursamamak gerekiyordu. Bazı şeylerin üstüne düşüp kurcalarsan sana da dert olurlardı.
Yaslandığım duvardan kalkıp az ilerdeki banyoya doğru ilerledim. Sigara içtikten sonra dişlerimi fırçalardım ama yanıma bir şey almadığım için dünde bugünde fırçalayamamıştım ve bundan iğreniyordum.
Banyonun yanındaki ışığa basıp içeri girip hızlıca suyla ağzımı çalkalayıp banyodan çıktım.
Benim çıkmamla yandaki odanın açılmasıyla kafamı çevirip oraya baktım. Demet.
“Komutanım günaydın.” Demet beni gördüğüne şaşırmış gibi bakıyordu. Ben sanki dün bu evde değildim.
Hayır sen evdesin. Ama sen evdeki bir gölgesin.
“Ben mi uyandırdım?” Aslında elimden geldiğince sessiz olmaya çalışmıştım.
Demet hayır anlamında kafasını salladı. “Yok komutanım. Lavabo ihtiyacım için uyanmıştım. İzninizle.” Ben kenara çekilirken Demet hızlıca banyoya girip kapıyı kitledi.
Demet’in çıktığı odanın kapısını hafifçe itip içeri baktım.
Kapının hemen sağında gardırop varken karşısında direk çift kişilik yatak vardı onunda solunda iki yanda büyük pencere, ortada büyük balkon kapısı gibi bir kapı vardı.
Odanın biraz içine girip ilerlerken odada bir tane camın kenarında koltuğun yanında, bir de gardrobun yanında kitaplık olduğunu gördüm.
Sürgülü gardropun yanındaki kitaplığa ilerleyip kitaplara baktım.
Genellikle roman ağırlıklıyken en altlara doğru ansiklopediler vardı. Orta kata yabancı klasikleri koyarken diğer raflara Türk klasiklerini ve tarihi kitapları koymuştu.
Rafların uçlarında mumlar ve çubuklu şeyler-tütsü- vardı. Bazı katlara küçük kar küreleri koymuştu. Küçük prensli, baykuşlu, gezegenli, geyikli…
Kafamı çevirip odaya bakınca nerde olduğumu algıladım.
Gereğinden fazla incelememiştim evi ve farkında olmadan kızın odasına bile girmiştim.
Hızlıca odadan çıkıp kapıyı Demet’in aralık bıraktığı kadar ayarlayıp salona ilerledim.
Yeterince rahatsızlık verdiğimiz yetmiyormuş gibi kızın odasına izinsiz girip incelemiştim.
Gereğinden fazla ısınmıştım bazı şeylere. Bu çok kötüydü…
💐
Asena
Önümdeki televizyondan Urazların oynadığı oyunu izlemeye devam ederken Baran’la Uğur yere oturmuş kendilerince bir şeyler yapıyordu.
Kubat’ın yemekten sonra kalkarız sözünün üzerinden 5 hatta 6 saat geçmişti.
Baranların rahat hallerinden Özgür’le Göktuğ’da rahat davranıp Kubat’ı umursamadan Uraz’la oyunun başına oturmuşlardı. Bende umursamayıp Demet’le sohbet edip markaların yeni çıkardığı koleksiyonlar hakkında tartışmıştık.
Bu ortalayan sadece iki kişide sinirle kasılmış şekilde koltukta oturup etrafa bakıyordu.
“Kalkın lan!” Bağırma sesiyle neye uğradığımı şaşırıp etrafa baktım.
Kubat ayağa kalkmış Dündar’la birlikte sinirle Göktuğ ve Özgür’ü televizyonun başından kaldırmış odadan çıkartıyordu. “La biz size yemekten sonra kalkacak dedik siz kamp kurdunuz oturuyorsunuz. Komutan aradı kalkın diyoruz. ‘Yok biz daha kalkmak istemiyoruz’ diyorsunuz.”
Dündar abi söylene söylene salondan çıkarken Baran’la Uğur da ayağa kalkıp salondan çıkmıştı.
Uraz’ı kafasını çevirip arkasında oturan benle Demet’e baktı. “Ne oldu şimdi? Ben anlamadım ki.” Uraz’ı oyunu durdurup yerden kalkarken Demet’te kalktı. “Komutanıma geldiler. Bunlarda sözünü dinlemeyince sinirlendi.”
Kafamı sallayarak ayağa kalkarken üstümdeki hırkanın yakasını düzeltip diğerleriyle birlikte salondan çıktım.
Timdeki erkekler hızlıca itişe itişe ayakkabılarını giyerken Demet odada üstünü değiştirmeye gitti. “Uğur, Baran Özgür, Göktuğ benim arabama binin. Demet’te Gölge’nin arabasıyla gitsin. Malum konuşacaklarımız var.” Dündar abi ayakkabılarını giyindikten sonra tek sıra halinde isimlerini saydıklarını kapıdan çıkartıp merdivenlerden indirmeye başladı.
Benim kaçırdığım bir şey mi olmuştu ki bunlar bu kadar sinirlenmişlerdi?
Duvara yaslanıp kapının dışında duran Kubat’a baktım. Normalden daha farklı davranıyordu ya da içmediğim ilaçlar kafama vurup bilincimi karıştırıyordu.
“Bizi ağırladığınız için teşekkürler.” Kubat’ın sesi Demet’in açtığı kapı sesiyle karışsa da ben duyabilmiştim. “Rica ederim. Düşündüğün gibi rahatsızlık vermediniz, tam tersi mutlu oldum.” Sözümü bitirmemle Demet aramıza girip kenardaki ayakkabılarını alıp hızlıca giydi.
Kalkıp hızlıca bana sarıldı “Kıyafetler için tekrardan teşekkür ederim. En yakın zamanda bende seni evimde ağırlamak isterim. Zaten numaramı aldın, konuşur buluşuruz.” Sıkıca sarılıp iki yana beni sallarken Kubat ellerini cebine sokmuş bize bakıyordu.
Demet benden ayrılınca komutanına döndü. “Ben hazırım gidebiliriz.” İkisi de hızlıca merdivenlerden inerken kapıyı kapatacaktın asansör kapısı açıldı.
Takım elbiseli adam elindeki büyük alışveriş poşetiyle tam önümde durdu. “Asena Işık?” Çok tanıdık bir andı. Aslında yaklaşık 7 senedir devam eden bir sahne.
“Buyurun benim.” Adam cebinden hızlıca bir kağıt çıkarttı. “Sayın AK’ın size ve Uraz’ı Işık’a özel bir hediyesi ve notu bulunmakta. Bu hediyeyi kabul ederseniz çok memnun olacağını iletmemi istedi.” Adam kağıdı elinde buruştururken karton poşet içinden her zamanki gibi bir belge çıkartıp altında destekle bana uzattı.
Desteğin içindeki mürekkepli kalemi çıkartı AI yazan yere imza atıp geri uzattım adama. Adam imzaladığım belgeyi alırken diğer elindeki karton poşeti bana uzattı “AK iyi günlerde kullanmanızı ve hep mutlu olmanızı diler. İyi günler.”
Adam tekrar asansöre binerken hızlıca kapıyı kapatıp Uraz’a görünmeden odama koşturdum. Yediğim haltlardan kimsenin haberi yoktu ve bu kadar süre idare ettiğim şeyin bir anda patlamasını istemiyordum.
Odanın kapısını kapatıp karton poşeti yatağıma fırlatıp bende yatağın üzerine oturdum. Karton poşetin kenarındaki gizli bölmeyi kaldırıp her zamanki gibi sakladığı kağıdı açtım.
‘Sevgili Asena, umarım paketimi almak seni artık sinirlendirmeyip mutlu etmeye başlamıştır. Uzun zamandır sevebileceğini düşündüğüm bir şey alma kararı aldım bu sene. Umarım beğenirsin çünkü ben beğenebileceğine çok eminim. Uraz için ise birkaç zamandır kafanın etini yediğini bildiğim o saati aldım. O da umarım beğenir. Keşke bu hediyeleri birkaç adam aracılığıyla göndermek yerine kendi ellerimle size teslim edip mutluluğunuzu görebilsem ama elimden bir şey gelmiyor. Seni seviyorum kızım. Sevgilerimle AK…’
Mektubun altında her zamanki gibi farklı bir adres ve onun altında bir şarkı vardı.
Alev Benjamin-If We Have Each Other
Şarkının altında ise kendi AK imzası ve mühürü vardı
Mektubu kenara koyup karton paketin içindeki elime gelen ilk paketi aldım.
Kadife mavi kutunun üstünde italik bir yazıyla AI yazıyordu. İsmimin kenarlarında pırıltı desenleri varken işlemenin boşluklarında küçük swarovski taşları vardı.
Bu sefer yine çıtayı çok yükseltmiş benim altında kalacağım şeyler almıştı.
Kutunun yanındaki çengeli dikkatlice çevirip üst kapağı açtım.
En üstte ‘Sevgili Kızım Asena’ya’ yazıyordu. Notu da mektubun üzerine koyup nerden bakılırsa bakılsın pahalı olduğu belli olan 3 parça kolye, bilezik, küpe seti vardı.
Kutuyu hızlıca kapattıktan sonra komidindeki notları alıp yatağın uçundaki çıkıntıyı kaldırıp alttaki kısmı açtım.
Burası benim bazamın gizli mahseniydi.
En dindeki kutuyu açıp notları içme her zamanki gibi koydum. Zaten altta 7 tane not daha vardı. Hatta daha fazla bile olabilir.
Kutuyu en dibe eski yerine koyduktan sonra takı setini diğer pahalı hediyelerin yanına koydum.
Yatağı geri kapattıktan sonra sakince oturdum. Uraz’a yakalanmadan bitirmiştim bu işi de.
Akif’in annemle evden gittiğinden beri ama aslında benim 17 yaşında öğrendiğim bir ritüeldir bu.
Ben 15 ve 16 yaşlarındayken gönderdiği hediyeler bana ulaşmadan babam tarafından yok edilmişti. Ama 17 yaşına gelince kiraya geçtiğim eve gönderip ilk hediyesini vermiş olmuştu.
Bir bakım günah çıkartmaydı benim için ama o her seferinde uzun uzun mektuplar yazıp kızım diyordu. Ne kadar ben 14 yaşındaki onu baba olarak gördüğüm kızı olmasamda.
İlk hediyesi elime ulaştığında onunla konuşmam için adres vermişti ama ben adrese gitmek yerine onda hediye göndermiştim. O da artık konuşmaktan vazgeçip hediyeleşmeyi kabul etmiş, yanında Uraz’a da hediyeler göndermişti.
Uraz’ın hediyesi aklıma gelmesiyle karton paketin içindeki ikinci kutuyu alıp odadan çıktım.
Bu kutu mat simsiyah olduğundan ve açıp bakma şansım olmadığından ne olduğunu anlamamıştım.
Salona girmemle yerde hala televizyon başında oyun oynayan Uraz’ı görmem bir olmuştu.
Normalde olsa kızıp projesi olup olmadığını sorardım ama şimdi önemli değildi.
Kutuyu arkama gizleyip yanına çöküp ona döndüm. “Benim sana bi süprizim var.” Hızlıca oyunu durdurup bana döndü. “Evleniyor musun? Sonunda gidecek misin?”
Kaşlarımı çatıp Uraz’a baktım. Bu çocuk benim gitmeme niye bu kadar meraklı.
Hani evde de çok fazla yaşayan biri değilim. Ya bu evdeyim, ya diğer evdeyim ya da hastanedeyim.
“Hayır gerizekalı.” Arkamdaki kutuyu çıkartıp ona doğru uzattım. İlk önce kutuya baktıktan sonra bir şeyler anlamış gibi gözlerini belirtip kutuya baktı.
Ne anlamış olabilirsin ki? Mr cihazı mısın?
“OHA!” Bağırıp hızlıca elimdeki kutuyu aldı. Kutunun mıknatıslı kapağını açıp içindekine baktı. Azıcık yana kayıp içinde ne olduğuna bakınca bunun Uraz’ın bu ay ve geçen ay durmadan istediği o ‘çok pahalı’ saat olduğunu gördüm.
“Oha, oha, oha!” Uraz hızlıca saati süngerinden çıkartıp incelemeye başladı. Arkasındaki lazerle işlenmiş olan ‘Uraz Işık’ yazısına birkaç kez parmağıyla geçip sırıttı.
“Çok güzel.” Kafasını kaldırıp bana baktıktan sonra saati ve kutusunu kenara bırakıp bana sarıldı. “Çok teşekkür ederim. Almana gerek yoktu bu çok pahalı. Ben sadece seni gıcık etmek için istemiştim ama çok teşekkürler.”
Sıkıca sarılırken içimde bir şeylerin acıdığını hissettim.
Çok istediğine emindim ama birçok kez sırf ben alamadığım için üzülmeyeyim diye aslında istemediğini söylemişti.
Akif Kıraç’tan ne kadar beynimde nefret etsemde kalbimde bir yerlerde hala seviyordum.
Uraz’ın mutlu olmasına yardım etmesi bile benim için yeterliydi.
“Ben almadım. Hollanda’daki arkadaşım hediye olarak almış bu sene.” Benim sözlerimle Uraz benden ayrılıp yüzüme baktı. “En azından düşünüp arkadaşına söylemen bile benim için çok kıymetli abla.”
Gözlerim dolarken kafamı çevirip saate baktım. “Hadi git bir şeyler giyse saat nasıl duruyor ona bi bakalım.” Uraz çocuk gibi hızlıca kalkıp saatle odasına uçtu.
Ne kadar büyüğüm havalarına girsene hala benim küçük çocuğum gibiydi.
Belkide onu asla gözümde büyütemeyecektim…
💐
Efil elinde kumanda şarkı seçmeye çalışırken koltuğa oturmuş Ayla’da kucağındaki kaptan mısır yiyordu.
Kızlarla dediğimiz gibi eve gelmiş kız partisi vermeye başlamıştık.
Bunun bir iyi yanı ise birbirimize anlatacak çok şeyimiz birikmişti.
“Şu şarkı nasıl?” Efil’in açtığı şarkıyla kafamı kaldırıp televizyona baktım. ‘Füsun Önal’ın ah nerede’ şarkısı çalmaya başladı. Hızlıca kafamı onaylayıp mikrofon niyetine kullanacağımız kumandalardan birini Ayla’ya atım.
“Hadi kalk Ayloşkam. Azıcık mutlu ol avukat hanım. Mahkemelere gide gele mahkeme duvarına döndün.” Ayla oflayarak elindeki kabı koltuğun üzerine koyup yanımıza geldi. “Sizi mi kırıcam?”
Efil elindeki kumandayla şarkıyı delire delire söylerken Ayla’yla ben sadece baka kaldım.
“Eşlik etsenize lan!” Şarkının ara kısmı girerken Efil bizi dürtüp şarkıya eşlik etmemiz için destekledi.
Kumandayı dudaklarıma yaklaştırıp devam eden şarkıyı söylemeye başladım. “Kimde unuttum kalbimi bilmem?” Ayla erkek sanatçının kısmını söylerken devam ettim. “Kimlere sorsam nerelere baksam? Bir gören olsa ah nerede?”
Kendimi yavaşça yere attım “Sevgilim al kalbimi derken, bi de baktım ki yokki yerinde.” Nefes almak için durunca Efil’le Ayla devam ettirdi.
Ah nerede vah nerede
Bir bilen olsa ah nerede
Kimse bulan kimse alan
Alsa götürse ah benide
Elimi kaldırıp şarkıyı ben devam ettirdim “Taşıdım hamal gibi ben kalbimi bunca sene . Tam ona muhtaç olunca çekmiş gitmiş. Nerede?” Kızlar ikileme olarak şarkıyı davam ettirirken sırt üstü yatıp kahkaha attım.
Şarkı bitip televizyonda yeni başlayan şarkının sesini duymamla kafamı kaldırdım. ‘Sezen Aksu- Kaybolan yıllar’ “EFİL KAPAT ŞARKIYI!” Depresyona gitemem şu an.
Efil şarkıyı geçtikten sonra tekrar kendimi yere attım. Bu gece güzel olacaktı ve hiç kimse beni bozamazdı. Hüzünlü şarkılarda dahil.
Efil yeni şarkı ayarlarken yerde yatmayı bırakıp oturur pozisyona geldim. Ayla da koltukta eski yerini aldı.
Efil yeni piyasadan şarkılardan birine bakarken kumandayı çenemin altına dayadım.
Açtığı şarkı arkıda kısık sesle dönerken Efil elini uzatıp beni yerden kaldırdı. “Canım şarap çekti depodan bir şeyler açalım. Depo-benim özel seri depom-.
Yine de Efil’i kırmadan mutfağa onunla gidip şarap bardaklarını çıkarttım. Efil en altlardan bir tane şarap şişesi çıkartırken çerezlikten bir paket cips çıkartıp kaseye döktüm.
“Yarın sabah müsait misin?” Efil’in arkamdan gelen sesiyle irkilip döndüm. Ne arada dibime gelmişti?
Hayır sadece ilaçı aniden doz azaltımı yaptığım için paranoyaklaşmıştım.
“Neden ne oldu ki?” Alttan tepsi çıkartıp cips tabağıyla şarap bardaklarını tepsiye koydum. “Yarın doktor randevum var. Biliyorsun dükkanı normalde hep ben açıyorum ama yarına açamayacağım. Sen açarsın.”
Aslında yarın saat en geç 9’da hastanede olmam lazımdı. Ama Efil’i de kıramazdım.
Kafamı onaylar şekilde salladım. “Sen zaten saat 7-8 gibi açarsın, sonra çalışanlardan biri gelip devralır. Zaten biliyorsun ne yapılacağını. Filtre kahve yap, popacaları fırına koy, tatlıları hallet falan. Sen halledersin.” Sırtıma iki kere vurup içeri giderken kaşlarım çatıldı.
Tepsiyi alıp içeri geçince Efil’in şarabı açmış koltukta oturduğunu Ayla’nın televizyon karşısında film seçtiğini gördüm.
Koltuğun kenarına bir sehpa çekip tepsiyi oraya bıraktım. Açık kalan goproyu kapatmak için televizyona gidecekken zaten kapalı ve ters bir şekilde durduğunu gördüm.
Kamerayı alıp kayıtlara bakınca videonun kayıtlı olduğunu gördüm. En azından şarjı bitmemiş.
Ayla gençlik dizilerinden birini açarken ben tek başıma kenardaki koltuğa otururken Efil’le Ayla birlikte bir koltuğa oturdu.
Şarap şişesinden sadece kendime kadar şarabı doldurup arkama yaslandım. Çok içmem lazımdı çünkü yarın erken kalkmam lazım. Malum(!)
Ayla hızlıca kendi bardaklarına şarap koyarken onların mısır kabına biraz cips döküp kalan kasedekileri kendi yanıma koydum.
Aslında içkiden çok ortamı ve yanındaki çerez-mezeleri yemeği seviyordum.
Film devam ederken gördüğüm sarışın çocukla hızlıca Efil’e döndüm. “Bize Baran olayını anlatmak ister misin Efilcim?” Efil oflayıp bardağını sehpaya koydu. “Normal bir ilişki işte Asena. Ne abarttınız ya?”
“Tabi ki merak edicem Efil. Hem arkadaşımsın hemde Baran benim babamın eğittiği askerlerden. Ayrıca sen sarhoşken eve gelme olayını hatırlıyor musun bilmiyorum.” En başında en büyük şartım eve hiç kimsenin gelmemesiydi.
Evimin adresini bir erkeğin ya da kızın öğrenmesini istemiyordum. İlerde başıma dert açabilirdi sonuçta.
“Senin taktığın şey asker ya da benim arkadaşın oluşum değil sanki Asena. Daha çok evini öğrenmesinden rahatsız gibisin. Ayrıca her şeyi net bir şekilde hatırlıyorum. O zamanda anlattığım gibi, hiçbir şey olmadı. Beni yatağa yatırdı ve odadan çıktı. Sonrasında sende gereksiz bir tepkiyle adamın kafasına şamdan geçirdin.”
Ayla da kenara şarabını koyup Efil’e döndü. “Asena haklı. Gece ve evinin kapısını açıyor ve kapı kitli değil. Onu geçtim evine hırsız girme olasılığını düşünüp şamdanı geçirmiş. Burda bir suç arayamazsın Efil.” Efil kafasını çevirip Ayla’ya baktı. “Çok iyi avukat olurmuşsun diyeceğim de zaten avukattın değil mi?”
Ayla oflayarak arkasına yaslandı. Efil’le yarışa girmeyeceğini en iyi o biliyordu ama Efil benimle yarışamazdı.
“Burasının senin evin olduğunu be kendini benim yerime koy. Kapıyı açıp giriyorsun evde bir adam var ve karanlıkta göremiyorsun. Baran’ın yerinde Cenk’in olduğunu-“ sözümün kesilmesine Efil’in gülüşü neden oldu.
“Sen ve Cenk mi? Güldürme Asena. Cenk senin evine bir kere bile gelmedi ve hala böyle bir ihtimal mi düşünüyorsun?” Nurdan cidden bunu mu çıkartmıştı. “Cenk’le barışacak tarzında bir şey demedim Efil. Gurursuz bir kadın değilim. Sadece düşün dedim. Ya da Baran yerine kafamda kimi oturtuyorsan aynı senaryoyu öyle düşün.”
Efil arkasına yaslanıp bana baktı. “Uğur’la düşüneyim. Bak müthiş oldu. Baran’ın arkadaşı, sende benim arkadaşım. Müthiş bir dörtlü date patlar, böylece hayaller gerçek olur.” Elimle sertçe koltuğa vurdum. “Kendine gel Efil!”
Sarhoş olamazdı çünkü yeni içmişti.
Bizden önce içmediği ne malum?
“Off çok sıkıcısınız.” Bacaklarımı kendine çekince komple kendini kapattığını gösterdi. Kafamı kaldırıp Ayla’ya bakınca onunda gözünde yadırgar gibi bir ifade vardı.
En nefret ettiğim şey yapılmadığım ya da olmayacak insanlarla yakıştıramamdı.
Uğur’la o kadar samimi bile değildik. Tamam Baran’la arkadaş gibiydik ama Uğır’la o kadar konuşmuşluğum yoktu.
Ne saçma şeyler düşünüyorum ya?
Bende Efil gibi dizlerimi kendime çekip filmi izlemeye başladım.
Hayır, aslında izlemedim. Sadece baktım, kafamda başka düşünceler vardı…
💐
Erken gelmiş bir bölüm umarım sizi mutlu eder Ankara ayazlarım.
Sabah Almanca dersine kasılarak girmekten bölümü unuturum diye şu an saat gece 2’de bölüm atıyorum.
Son düzenleme yapacak zamanım yoktu. Eğer yazım hataları varsa af ola.
İyi günler, iyi haftalar dilerim ayazlarım…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |