12. Bölüm

1.1

Deniz
danesima

Bolu’da hayatını kaybeden birçok insanın mekânı cennet olsun. Yakınlarına baş sağlığı dilerim. Yaralananlar için ise acil şifalar dilerim.

(medya koyduğum zaman okumanız zorlaşıyor mu?)


Medya: Asena’nın küçüklük albümü

Gölge

Elimdeki karton poşeti masanın üzerine koyarken oturan altılı kafasını kaldırıp bana baktı.

Hayırsızlar toplumu.

“Komutanım nerdeydiniz?” Demet aralarında olayları bilmeyen olarak doğrulup bana baktı.

“Kızıler’in canı sıkılmış, rahatlatmaya geldim.” Üstümdeki ceketi çıkartıp sandalyenin arkasına astıktan sonra sandalyeyi çekip oturdum.

Gözlerimle karton poşeti gösterdim. “Asena sana traktör mü ne gönderdi.”

Neydi adı?

“Traktör ona nasıl sığdı Gölge komutanım?” Özgür sorarken yanındaki Göktuğ onu dürttü. “Asena abla esaslı kadın. Poşete traktör sığdırdım dese inanırım.”

“Boş yapmayı kesip oturun?” Konuşmamla ikisi susup Demet’in poşeti açmasını bekledi.

Demet karton poşeti çıkartıp içindeki pembeli tatlıyı masaya koydu. “Trileçe komutanım. Traktör değil.” Çıkarttığı tatlının paketini açıp masadaki kutudan bir çatal batırıp ağzına attı.

“Dün gece konuşurken canımın çektiğini söylemiştim. Saolsun beni düşünüp göndermiş.” Demet telefonundan birine yazmak için aldığı sırada Uğur’la Baran tatlıyı önlerine çekip tadına baktı.

“Sende Asena’nın numarası mı var?” Sorumla Demet yavaşça bana bakıp kafasını salladı. “Evet komutanım, hatta şu an teşekkür için yazıyorum.” Telefonumu cebimden çıkartıp hızlıca watsappta Demet’e yazdım.

Siz: Bana Asena’nın numarasını bana at.

Demet’e kafasını kaldırıp bana baktıktan sonra kafasını geri telefonuna indirdi.

Demet: Komutanım, Asena’ya sormadan atmasam

Demet: Rahatsız olabilir

Siz: Demet,

Siz: At.

Demet: 0545 911****

Demet’in attığı numarayı kaydettikten sonra telefonumu masaya koyduktan sonra Baran’ın dibimde olduğunu fark ettim. “Hayırdır Kızıler?”

Baran kafasını yavaşça benden uzaklaştırıp sandalyesine arkasına yaslanarak oturdu. “Kahve nasıldı komutanım?”

Tam elimin tersindeyken vursam ne olabilirdi ki?

Zırlar kafamı şişirdi.

“Güzeldi Kızıler. Ama ben kahveden daha çok portakal suyunu tercih ettim. Bir dahakine sana da içiricem. Mesela yarın sabah 4-5 uygunum.” Bu sefer cidden sözde değil uygulamada sabah 4-5 planlarım vardı.

“Sabah idmanlarını özledik komutanım. Eskiden ne güzel temiz havada çıkar yapardık.” Dündar eski günleri hatırlamış gibi içlenirken, Uğur derince iç çekip ayağa kalktı. “Komutanım ben izninizle bugün merkeze ineceğim.”

Ben başımı sallarken iki kişiden aynı anda ses yükseldi. “Ne yapacaksın?” Baran’la Demet birbirine dönüp bakarken Uğur şaşkınca ikisine baktı.

Baran neyse de Demet?

“Şey, komutanım bende bugün merkeze inecektim de. O yüzden şey ettim.” Demet’te sandalyesini itip kalktı.

“Gidersin Demet. Askeriyede size tek tek izin verilmiyor ya.” Demet dediklerimle kafasını sallayıp odadan çıktı.

Baran kaşlarını çatıp Uğur’un üstüne yürüdü. “Sen hayırdır merkeze iniyorsun. Hem de bana haber vermeden. Bensiz.” Baran’ın Uğur’un yakasına yapışmasıyla Dündar masadaki çatalı alıp onlara fırlattı. “Ayrılın lan. Pis pis hareketler yapıp benim tepemin tasını attırmayın.”

Baran Uğur’un ensesinden tutarak odadan çıkarttıktan sonra telefonuma girip çok eskiden kalan gizli Instagram hesabıma girip Asena’nın hesabında biraz dolaştım...

💐

Küçüklüğümden beri babam bulduğu her fırsatta benimle boğuşup kendimi savunmayı öğretirdi.

11 yıl önce bir sahildeyken babam beni yere atmıştı.

Normal insanlar sabah denize gelir akşam evlerine giderdi. Oysa biz akşam sahilde herkes gidince babamla dövüşürdük.

Babam bir keresinde o kadar hırslanmıştı ki silahın emniyetini açıp bana doğrultmuştu.

O an aklımda sadece Uraz üzerimdeki korkmuş bakışları ve o kadının çığlıkları kalmıştı.

Babam silahı çektiği an kadın Uraz’ı kolları arasına alıp bizi görmesini engellemişti. “Esved indir o silahını. Saçmalamayın artık. Bu kadarı da fazla ya!” Babam umursamadan silahı bana doğrultup hamle bekliyordu.

Her şeyi öğrettikten sonra benden hep başarı bekliyordu. Her zamanda böyle olmuştu...

Babam bana doğru bir adım attığı an eğilip ellerimi kaldırıp silahı yamultmayı denemiştim ama olmamıştı. “Tekrar kalk dene!” babamın sesiyle hızlıca tekrar eski yerime gelip ne yapacağıma baktım.

“Esved bırakın! Uraz’ı da korkutuyorsunuz.” Arkadaki seslere rağmen aklıma gelen hamleyle hızlıca başladım.

Babamın yakaladığım koluna asılıp hızlıca kavradıktan sora büktüm. İlk hedef silahın yönünü değiştir.

Boşluğa dönen silahı sertçe arkasından vurarak babamın elinde çıkartıp uzağa attım. İkinci adım silahı etkisiz hale getir.

Ben ne kadar güç uyguluyorsam aynı şekilde babamda beni zorlayıp yere yatırmaya çalışıyordu. Çıplak ve ıslak ayaklarımın altındaki kumlar kaysana zemine sertçe tutundum.

Bulduğum ilk fırsatta babamın dizine vurup çömelttikten sonra sol ayağımı boynunun üstünden atıp sırtına çıktım. Üçüncü adım düşmanına üstünlük kur.

Babam kollarını baldırıma sarıp üstünden atmaya çalışsada izin vermeyip iki bacağımı sıkıca kenetleyip zarar vermeden onu boğmaya başladım. Dördüncü adım düşmanını etkisiz bırak.

Babamın yüzü hafifçe kızarıp elini üç kere kuma sertçe vurunca bacaklarımı açarak kendimi kuma fırlattım. Babamda kendini yanıma bıraktı. Beş ve son. Düşmanın artık yenildi. Kaç…

Bir erkek çocuğuna küçük yaşta bunu öğretmezlerse. Çünkü onun korkacağı bir şeyi yoktu.

Taciz-Tecavüz korkusu yoktu.

Karım kalkıp beni bir gün öldürmek ister mi korkusu yoktu.

Sokakta tek başına yürürken kalabalık bir kız grubu gelip saldıracak korkusu yoktu.

Çünkü ona küçüklüğünden karşı cinsinin zaten savunmasız bir av olduğu öğretilmişti.

Ne yazık…

Önümdeki adamda öyleydi.

Bir insanın en masum anı uykudaki anıdır.

Adam kafasını çevireceği sırada silahı ensesine biraz daha bastırdım. “Dön önüne.” Komutumla adam önüne dönerken bir sonraki hamlesini ve hamlemi hesaplayamıyordum. Zihnim çok bulanıktı.

Normal değil.

“Abi.” Önümdeki fısıldadığını sanarak ses çıkartırken silahı daha da bastırdım. “Üstünde dinleme cihazı mı var?” Önümdeki hayır anlamında kafalarını sallarken bir adım öne gitmeye çalışmasıyla arkadan çenesini yakalayıp gitmesini engelledim. “Nereye?”

“Abi yalvarırım uyan.” Bu sefer sesi bağırarak çıkarken Kadem uyanıp hızlıca sarsıldı. “Ne oluyo lan?” Hızlıca yastığının altından çıkarttığı silahı bize doğru tuttu.

Maşallah hastaneye elini kollunu sallaya sallaya silah sokuyordular.

“Asena?” Kadem gözlerini benden çektikten sonra önümdeki adama baktı. “Karen?”

Bunların isimleri niye bu kadar benziyor?

“Abi yalvarırım söyle bıraksın.” Abi?

Kadem’in gözleri çatılsada başını eğip benim Karen’in ensesine dayandığım silaha baktı. “Asena bırak şunu ya.” Kadem’in dediği gibi silahı bırakmadan önce elimi çenesinden çektim.

“Ne ayaksınız siz ya?” Karen-Kadem? Abi?

“Şu karşında gördüğün bana uyurken silah tutan annemden bağımsız orospu çocuğu kardeşim oluyor.” İkisi arasında gözlerim gidip gelirken benzediklerini fark ettim.

İyi de bir insan uyuyan abisine niye silah tutardı ki?

Sen sanki sinirlenince arada Uraz’a bıçak çekmiyorsun.

O başka konu. Ben ablayım.

İkisini umursamadan silahın emniyetini kapatıp pantolonumun askısına sıkıştırdım. “Aile bağlarınızı sikim.” Karen hışımla arkasını dönüp masmavi gözleriyle bana baktı. “Zaten siktin. Senin yüzünden abim kaç gündür burda. Ne güzel eve gelip kardeşçe konuşacaktık ama senin yüzünden burda durdukça çok düşünüp beni kardeşlikten red etti.”

Alayla sırıtıp Karen’e bir adım attım. “Senin dilini kökünden kopartırım. Çokta sikimde abin. Kalkıp gitsin evinde yatsın. Kaç gündür ayağa kalktığı yok felç geçirecek yakında.” Sanki aile mevzuları çok umrumdaydı.

Genel olarak Kadem umrumda değil ve beni ilgilendirmiyordu.

“Lan kafamda vazo kırdın. Hemde annemin vazosunu. Kalkıp bağrıma mı bassaydım ‘iyi ki yaptın’ diye. Sik sikte kıza suç atma. Dilinin ayarını ve o bana silah tutan elini kırıcam.” Kadem doğrulmaya çalışırken açılan kapıyla kafamı çevirip oraya baktım.

Bora ve koruma ordusu.

Bende diyorum nerde kaldı bunlar.

“Oğlum ben sizin yapacağınız güvenliye ya.” Kadem artık tamamen doğrulup yatağa oturdu. “Kardeşim hemşire kılığında eli silahlı odaya giriyor. Doktor desen nerden bulduğunu bilmediğim silahla kardeşimi yakalayıp ensesine dayayıp beni kur-“

Fark ettiği şeyle Bora’lardan bakışını alıp bana döndü. “Sen beni mi korudun?” Gözlerimi devirip belimdeki silahı çıkartıp Bora’ya doğru fırlattım. “Kişisel olarak algılama. Tanık olduğum bir şeye müdahale ettim. Ama aile konusuysa beni aşar.”

Arka arka aydınlatıp uzaklaştım. “Ben daha kendi aile konularımı halledip toparlayamamışım.” Odadan tamamen çıkınca hızlıca asansöre ilerleyip kattan ayrıldım.

Daha 5’e kadar nöbetim vardı ve kendimi yoramazdım…

💐

Yatağımda hissettiğim ağırlık ve birinin konuşmalarıyla hafifçe gözlerimi açıp baktım. Uraz.

Uraz yatağıma uzanmış, elinde kendine ait Vlog kamerasına doğru konuşuyordu. Benimde yüzümün yarısı gözüküyordu.

Ne yapıyordu bu mal?

“Günaydın ablaların bir tanesi, gül tanesi, aşk bahçesi.” Uraz bir anda yanağımdan öpünce kafamı kaldırıp şaşkınca baktım.

Ne oluyor şu an?

“Hadi kalk hazırlan. Seni çok havalı bir yere götürücem.” Yatağımdan hızlıca fırlayıp çıktıktan sonra kameraya bir şeyler konuşarak odadan çıktı.

Ergen kardeşle nasıl başa çıkılır 101

Büyük olasılıkla dün ve ondan önceki gün ben Vlog çektiğim için kıskanıp kendi de bir şeyler çekmeye karar vermişti. Bana hava hoş. Kardeşimle bir şeyleri paylaşmayı seviyorum.

Yemek dışında!

Hızlıca elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra pembe pijamamı çıkartmadan salona girdim.

Uraz elinde kamera bir yandan da balkondaki masaya bir şeyler taşımaya çalışıyordu. Ona doğru ilerleyip elindeki kamerayı masanın üzerine koyup kahvaltılıkları dizmesine yardımcı oldum.

Masayı hazırladıktan sonra benim bardağıma nar suyunu doldurup önüme koymuştu.

Evet. Portakal suyundan sonra sevdiğim ikinci şey nar suyu ondan sonraki ise elma suyuydu.

“Abla kahvaltını yap sonra saat 15 gibi dışarı çıkarız.” Kafamı salladıktan sonra cidden beynimin uyuştuğunu fark ettim.

Biz niye hiç sorgulamıyoruz şu an?

Çünkü çok yorgunum.

Yemek boyunca normal şekilde günlük sohbetimizi ettikten sonra masayı toplayıp odalarımıza çekilmiştik.

Oturduğum çalışma masasında önümde duran deftere bu hafta yapılacaklarımı hızlıca not edip ayağa kalktım.

Kasım ayları genellikle zor ve kalabalık geçerdi. Artık kafamı kaldıramayacağımı hissettiğim an aralık gelir artık kurtulurdum. Ama bu yıl lütfen Kasım dolu olup beynimi yormasın Allah’ım.

Kapı açılırken içeri Uraz gelip kamerayı yatağımın yanındaki komidine yasladı. Acaba kamerada benim elimde bu kadar kötü ve gıcık mı duruyordu? Yoksa sadece Uraz’a mı özel?

“Abla kombinin nasıl?” Altında beyaz bol pantolon üstünde siyah Polo tişört vardı. Polo yaka tişörtü içine sokmuş, pantolonuna ek açık kahverengi kemer takmıştı.

Ayağa kalkıp karşısına geçtikten sonra biraz eğilip tişörtü hafif çekiştirdim. Çok içine soktuğu için çok gergin ve kasıntı durmuştu. “Şimdi daha iyi.” Uraz hızla kafasını salladıktan sonra benim dolabımı açıp birkaç şey çıkarttı içinden.

Üstüm için boğaz kısmında kısa fermuarlı siyah sweatshirt, altım içinde onun pantolonuyla uyumlu beyaz bir dün paça pantolon çıkarttı. Kardeşimin göz zevki bu aralar şüphe ettiriyor.

“Sen bunları giyinmek videolar çekicez.” Hızlıca komidindeki kamerayı alıp odadan çıkarken ben arkasından baktım.

Sen bunları giyinmek?

Buna ne içirdiler bilmiyorum ama çok enerjik.

Bize yok mu abi?

Yok. Sen git ilaçını iç.

Aklıma gelen ilaçlar komidinin çekmecesini açıp ilaç kutumu açtım.

Dün ve evvelsi gün yaptığım gibi ilaçı kırdıktan sonra yarısını suyla hızlıca içtim.

Yarım içmemin zaten çok bi etkisi olmazdı.

İşlerimi hallettikten sonra sorun olmazdan tekrar tam ölçüye dönerim. Bu kadar basit…

💐

“Bak anladın di mi?” Uraz’a son kez yapacağı hareketi gösterdikten sonra kafasını onayladı. “Şimdi ben en önde ‘About your new messiah ‘cause your theories catch fire’ diyeceğim o sırada sende benle kavga ediyormuşsun gibi yapacaksın, ama ben arkamı dönmeyeceğim.”

Kafamı onaylar şekilde salladıktan sonra Uraz önde duran telefonundan geri sayımı başlatıp ilk kısmı çekti. Tekte hallettik Allah’tan.

“Şimdi ben öne geçicem şarkının ikinci yarısını söyleyeceğim sende arkada istediğin hareketi yap.” Uraz başını salladıktan sonra bu sefer onun yerime ben geçtim ve videoyu başlattım.

“I can’t find those silver linings. I don’t mean to judge.” dememle Uraz’ın kendini yere atması bir oldu.

Gülmemeliyim, gülmemeliyim.

Videonun durmasıyla bende kendimi yavaşça yere atıp güldüm. Benim kardeşim gerçekten bir mal.

“Gülme! Belim çok acıyor. Hiç düşünmeden attım kendimi.” Yüzünü buruşturup belini tutmasıyla daha da güldüm. Atmasaydı kendini.

“Çocuk gibisin Uraz.” Ayağa kalkıp elimi ona uzattım. “Hadi kalk. Çekmeye devam edelim.” Uraz uzattığım elimi tutup tek hamlede zıplayarak kameranın önüne geçti.

Uraz “But when you read your speech, it’s tiring. Enoungh is enough.” derken bende Uraz’ın omuzlarından sarsarak arkasından bağırıyormuşum gibi yaptım.

Uraz’ın kısmı bittikten sonra sallamayı bırakıp onun ayağa kalkmasını bekledim. İşte şimdi en sevdiğim an geliyordu.

Tek sorun bu kısımdan Uraz’ın haberi yok.

Uraz hiçbir şeyden haberi olmadan geri sayımı başlatıp yanımda benim gibi ayakta durdu.

Şarkının arasında kısa süreli melodi çalımı varken Uraz’a doğru döndüm. Eveeettt, şimdi başlaya biliriz.

“I’m covering my ears like a kid.” Kaldırdığım ayağımı Uraz’ın kafasına geçirmemle belimde sertçe bir ağrı girdi.

Kendine gel Asena, sen artık 14 yaşında o kazadan önceki kız değilsin.

Yandaki koltuktan destek alarak yere düşmemeye çalıştım. Zaten büyük olasılıkla yere düşersem plaklarımın başına bir şey gelir ve hastaneye gitmek zorunda kalacaktık.

Ayağa kalkıp koltuğa otururken belimi tutmaya devam ettim. Sanki eskiden olduğu gibi felç geçirecek kadar sert bir ağrım vardı.

Aslında bundan 6-7 yıl öncesi olsaydı eminim ki şu an çoktan ambulansla hastaneye morfin almaya götürülüyor olurdum. Acıya alışmak bazende iyidir.

“Abla özür dilerimde. Ben senin ayağının ayarına sıçayım.” Aklıma gelen Uraz’la boynunu tutan yere 1.80 yayılmış Uraz’a baktım.

Ama nasıl güzel yapıştırdım. Umarım kamerada güzel çıkmıştı.

Uraz ayağa kalktıktan sonra gelip yanıma oturdu. “Allah, Muhammed aşkına abla. Niye vuracağını söylemiyorsun? Hadi söylemeni geçtim, neden vuruyorsun ya?” Kafamı çevirip Uraz’a döndüm. “Bilsen bir anlamı kalmazdı ki.” Dikkat ederek kendimi koltuğa bırakıp güldüm.

Hızlıca videoyu bitirip o kısmı izlemem gerekiyordu...

💐

Üzerimde masmavi çiçekli bir elbise varken altımda tayt vardı.

Evet kombin katli.

Bunun tek nedeni Uraz’ın ısrarı üzerine çekeceğimiz eski çocukluk fotosu için kıyafet benzetmesiydi.

Beyfendi o zamanlar beyaz kundakta olduğu için dolapta bulduğu beyaz kıyafetlerini giymişti ama benimkini yapmak bir tık zor olmuştu.

Elimdeki fotoğrafa baktım. Ben bunu nasıl kucağıma alacaktım acaba?

“Hazırsan başlatıyorum.” Uraz’a olumlu anlamda kafamı salladıktan sonra videoyu başlatıp yanıma geldi.

Can Bonomo’nun şarkılarından biri başlarken Uraz kendini ayarlayıp omzuma sarılıp kucağıma atladı. Düşmemesi için 5-10 saniye kadar tutup zorlanmamla bıraktım.

Şarkı hala devam ederken Uraz 2. fotoğraf için önüme gelip yine omzumdan kollarını atıp bu sefer kafasını gerdanıma gömüp bacaklarını belime dolayıp sarıldı. Bende düşmemesi için kollarımı ona dolayıp yukarı kaldırdım.

Biraz yana döndükten sonrada bir süre öyle bekledikten sonra Uraz’ı bıraktım. Gebermeme az kaldı. Nerdeyse 70 kiloluk bir şey kaldırmıştım.

Uraz kucağımdan indikten sonra hızlıca gidip Tiktok videosunu kapattı. “Çok güzel oldu.” Onun mutluluğuyla gülümseyip onun yanına gidip videoyu izledim.

Bu videodan önceki videoyoyu çoktan atmıştı. Zaten o bir baş yapıttı.

Uraz kenarda duran kamerayı eline alıp ikimizide kadraja aldı. Zaten biz videoları çekerken oda kenarda durup bizi çekmişti.

“Şimdi ablam gidip üstüne rahat bir şeyler giysin. Sonra onu çok güzel bir yere götürücem.” Uraz anlamaz biçimde baktıktan sonra sorgulamadan hızlıca odama gittim.

Üzerim için uzun süt beyazı bir kazak altım için ise klasik siyah ispanyol paça taytımı giyip aynanın önüne geçtim.

Gayet güzel olmuştum.

Altıma da H&M ugglarımı giyersem çok güzel olurdu.

Belimde tekrar hissettiğim ağrıyla çekmecemden Dolorex alıp su yardımıyla içtikten sonra dolabımdan küçük siyah bir çanta alıp içine araba anahtarını, kulaklıklarımı, cüzdanımı ve telefonumu koyup odadan çıktım.

Acaba makyaj yapsa mıydım? Saçlarımı zaten dün düzleştirdiğim için iyiydi. Ama göz altlarımdan şüpheleniyordum.

Uraz’ın gelen sesiyle salona yöneldiğim sırada telefonla konuştuğunu fark ettim.

“Tamamda abi biz evde olmayacağız. Evet ablamda yanımda.” Uzun bir sessizliğin ardından tekrar konuştu.

“Yok abi öyle bir şey değil. Abla kardeş günü yapacağız. Bilmiyorum ki abi, ablama sorsak daha iyi gibi.” Bu kimle konuşuyor ya?

“Yeni açılan şu yere gidicez, sonra direk eve geliriz zaten. Kaç kişisiniz? Yok abi hiç sizlik değil. Koca koca insanlarsınız, garip durur.” Ankara’da benim bildiğim yeni açılan bir kafe ve restoran bir de eğlence merkezi vardı.

“Abi ben onu mu dedim? Tamam abi. Sonra görüşürüz.” Uraz telefonu kapattıktan sonra bir süre bekleyip içeri girdim. “Be hazırım. Hadi çıkalım.”

Uraz’da üstüne sportif bir şeyler giydiğini görünce kafamdan restoran fikrini çıkarttım.

Uraz kafasını salladıktan sonra masaya koyduğu kamerayı alıp salondan benimle çıkıp kapının önünde ayakkabılarımızı giyinip apartmandan çıkıp arabama binip kemeri takıp arabayı çalıştırdım.

Uraz bana gideceğimiz yerin konumunu atarken kamerasını öne hizaladı. “İzninizle ben twitter turuna giriyorum.” Uraz’ı onaylar şekilde kafamı salladıktan sonra arabayı evin olduğu cadden çıkartıp sürmeye başladım.

Uraz’ın sıkıntılı aldığı nefesle kafamı çevirip baktım. Telefona sancılı bir şekilde bakıyordu.

Gözlerimi tekrar yola çevirdim. “Ne oldu? Kötü bir haber mi var?” Kafamı tekrar ona çevirince kafasını salladı. “5 kardeş bir evde yanmış. Babaları hapisteymiş, anneleride işteymiş. Çok yazık.”

Tekrar yola odaklandım.

Ne kadar sevip sahip çıksakta içi kan ağlayan bir milletiz.

“Yapacağımız bir şey maalesef ki yok ablacım. Tatile gitsek yangın çıkar ya boğularak ya da yanarak ölürüz. Evde otursak ya deprem olur ev başımıza çöker ya da biri girer içinde seni öldürür. Dışarı çıkayım desen daha kötü, ne olabileceğini varsayamıyorsun bile. Gideyim okuyayım diyorsun, biri sana kafayı takıyor. Çalışayım desen iş yok ya da adam akıllı bir gelir yok. Kurucunun adını zikredersin ve onun askerleri olduğunu söylersin ceza alır görevinden ihraç edilirsin. Bu sefer sorun belki burda diyip gidersin. İşte o zamanda ‘vatan haini’ olursun. Bazı şeyleri, daha doğrusu kalıplaşmış şeyleri değiştirmek için büyük açılar yaşanması gerekiyor. Ya da bu kararları alıp bunların yaşatılmasına neden olan kişilerin yakınlarından bir acı duyulması lazım.”

Önümdeki yola bakarken açık olan kamera aklıma geldi. “Buraları kes. Videoya koyma. Kendi cümlelerimiz urgan olmasın.” Uraz kafasını sakladıktan sonra kamerayı sabitlediği yerden alıp kaydı kapattıktan sonra ikimizde sessizce 20 dakika boyunca yola devam ederken arka fonda sadece kısık sesle radyoda konuşan spiker vardı.

Düşündüğüm gibi eğlence merkezine gelirken güvenlik kısmından geçip arabayı kapalı otoparka park edip arabadan indik.

Uraz asansöre binince kamerayı tekrar açtı. Kendisi konuşurken telefonumu açıp bugün gelen mesajlara bakarken babama kısa mesajla Uraz’la dışarda olduğumuzu belirttikten sonra açılan kapılarla dışarı çıktık.

Çift kanatlı kapı tarzında bir yerde durunca telefonumu kapatıp çantama geri koyduktan sonra Uraz’a döndüm. Etrafına dönüp birilerini arıyor gibiydi.

“Kimi bekliyoruz?” Uraz kafasını çevirip bana baktıktan sonra gülümsedi. “Beklersen görürsün.” Kesin bir halt var.

İki dakikanın ardından uzaktan gelen dört kişiyle Uraz’a bir daha güvenmemem gerektiğini anladım.

Gökalp, Uğur, Baran, Kubat…

Cidden koskoca adamların bizimle eğlence merkezinde ne işi vardı?

🖤

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk - 20 Ekim 1927

Bölüm : 01.02.2025 01:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...