15. Bölüm

1.4

Danesima
danesima


iyi okumalar Ankara ayazlarım

🖤

“Bugünden itibaren izle ve gör Feridem. Bende Gölge’ysem asla pes etmem. Seni Kasım ayında bile ısıtır, mutlu ederim.”

Kafamda dönen laflara rağmen burukça gülümseyip ayağa kalktım. “Bana kimse Kasımları bir daha sevdiremez Kubat. Ümit etme. Kalbini kırmak isteyeceğim en son insanlardansın.”

Üstümdeki montunu çıkartıp ona uzattım. “Teşekkürler. Şimdi molam bitti için gitmem lazım.” Onun montunu almasıyla telefonumla kahveyi hızlıca alıp terastan ayrıldım.

Niye bu kadar garip hissetmiştim ki?

Çünkü hiçbiri açıkça senden hoşlandığını belli edip sevgisini göstermemişti.

Ne yazık. Sevilmeyen insan ilk başını okşayana kanardı. Ama ben kanmayacağım!

Yangın merdivenlerden inip kapıyı açıp hızlıca koridorda ilerleyip asistan odasına girdim.

Bugün klasik olarak Barış, yanında ek İlkin vardı.

Doruklar sabah işlerini bitirdikleri için sadece üçümüz kalmıştık.

“Asena biri gelip seni sordu.” Şalımı çıkartıp kenara astıktan sonra Barış’a döndüm. “Sende direk terasta dedin galiba.”

Kafasını onaylar şekilde salladı.” Hastaneye birkaç gelmişti. Asker olduğunu bildiğimden söyledim.” Parmağıyla bilgisayarımın olduğu masayı gösterdi “Oraya senin için bir şey bıraktı. İlkin açmak istedi de engelledim.”

İlkin iki elini havaya kaldırdı. “Kusura bakmayın ama merak ettim yani. Asena ve bir asker fikri çok cezbedici.” Hızlıca oturduğu yerden kalkıp yanıma gelip omuzlarımdan tuttu. “Ben bu fikre bayıldımmmm.” Beni masaya doğru iteledi.

Masanın önüne gelince duran küçük kutuyu aldım. Küçük ama ağırdı.

Kapağını açınca ilk başta beyaz bir kağıt çıktı. Parmaklarımın alıp üzerindekini okudum.

“Senin için asla hayal kırıklığı olmayacağım Hayat Işığı”

Gölge

Kağıdı hızlıca cebime atarken arkamdaki İlkin kahkaha atarak arkaya doğru giderken sırıtarak kutunun içindekilere baktım.

Beyaz çikolata, salep tozu, vişne suyu ve bir pakette portakal suyu.

Bütün sevdiğim her şey bir pakette.

“Demek ki askerlerinde kalbi varmış Işığın kızı.” İlkin arkada şarkı açarken gülümsememi azaltmaya çalıştım.

Hiç olmayacak zamanlarda niye bu kadar değişik duygular yaşıyordum ki?

💐

14 Kasım

Kapının tıklatılmasıyla kafamı çevirip kapının önünde duran adama baktım.

Elinde iki tane çiçek buketi tutan kurye elinde tuttuğu kâğıda bakıyordu. "Asena Işık kim?" Ayağa kalkıp adamın yanına gittim.

Uzattığı kâğıtta iki yeri imzaladıktan sonra iki çiçek buketini bana verdi.

Çiçekleri dikkat ederek masaya bıraktıktan sonra telefonumu açıp fotoğraf çektim.

Çiçeklerden biri deste şeklindeki siyah lalelerden oluşurken diğeri karışık renkli çiçeklerle doluydu.

Siyah laleleri sevdiğimi sadece 3 kişi bildiği için babamın gönderdiğine eminim. Diğeri büyük ihtimalle hastalarımın birinden gelmişti.

Lalelerin kenarındaki zarfı açıp nota baktım.

"Hayat Işığına”

Gölge

Yüzümdeki sırıtış azalırken, gözlerimi nottan çekemedim.

Hızlıca diğer çiçeğe bakınca Kadem’den olduğuna dair kartta adı ve soyadı yazıyordu.

Bugünde böyle varlığını belli ediyordu, Kubat Gölge..

💐

15 Kasım

Elimdeki bahçe makasıyla dün Kubat'tan gelen lalelerimin uzun saplarını kesip dedemin annesinden bana anı kalan vazonun içine koydum.

Seramik kulplu vazonun içinde duran lalelere canlı gözükmeleri için hazırladığım karışımlı suyu döktüm.

Kapı ziliyle yandaki havluyla elimi kurutup, mutfaktan çıkıp kapıyı açtım.

Karşımdaki kargocuyla gülümsedim. Aldığım yeni kazak gelmişti.

Kargocu adımı sorup iki kargo vermesiyle kapıyı kapatıp salona geçtim.

Ben aslında tek kargo vermiştim ama adıma bir tane daha vardı, Büyük olasılıkla markalardan gelmişti.

Hızlıca yan kısımdaki yeri kesip gri poşetten ayırdım. İçinde bir kat daha sarılı poşet bir kitap sitesine aitti. O poşetten de kurtulunca sadece kitap ve beyaz bir not kağıdı vardı.

Kâğıdı parmaklarımın arasına alıp baktım.

“Ölüm bizden uzak olsun Hayat Işığı.”

Gölge

Sevdiğim bir şarkıdan kesitti ve yanında ‘Romeo ve Juliet’ kitabı vardı.

Çok klasik bir kitaptı.

Hiçbir zaman sevip, mantıklı bulduğum bir kitap olmamıştı.

Kötü sonlu kitap okumayı severdim.

Daha çok onları okuyup kendime acı vermeyi severdim. Ama bu kitabın sonu saçma bitmişti.

Yine de düşünmüş...

💐

16 Kasım

Uraz içerde video oyun oynarken bende balkonda Kubat'ın verdiği kitabı okuyordum.

Zaten ince olduğu için bir saatte kitabı yarılamıştım.

Çalan kapı sesiyle kafamı çevirip baktım. Uraz açardı.

"Abla sen bakar mısın?" Oflayarak kucağımdaki kahve bardağını kenara koyduktan sonra kitabı kapatıp ayağa kalktım.

Uraz’a pisliğine ayağımla vurup kapıyı açtım. Ama kimse yoktu.

Kafamı eğip yere baktım. Büyük bir paket vardı.

Eğilip yerden paketi aldığında beklediğimden hafifti.

Son kez etrafa baktıktan sonra kapıyı kapatıp odama geçtim.

AK hakkında bir şey olmadığı için odamın kapısını kapatma gereksinimi duymadım.

Dikkatlice kurdeleyi söküp paketi açtım.

Paketi açmamla yayılan erkeksi ve tanıdık kokuyla kaşlarım çatıldı. Bu kimin kokusu?

Elime değen yumuşak şeyle paketi tamamen açtım. Gri bir battaniye.

Yukarı kaldırarak battaniyeye baktım. Kocaman ve nerdeyse benim 4-5 katımdı.

İçinden düşen şeyle battaniyeyi yatağa koyup yere düşen şeyi aldım.

Yine bir kâğıt parçası. Ya da doğrusu ondan bir not.

“Ben bu gece karar verdim. Kuş olup gökte uçmaya. Sevdiğimi, kızdığımı dünyaya haykırmaya. Bu soğukta balkonda oturuyorsan bari üşüme Hayat Işığı.”

Gölge

Beni benden düşünen kişiler azdı.

Beni Göksel ve Dedubülman’la tavlamaya çalışan kimseydi.

O ilkti.

Battaniyeyi kucağımda toplayıp geri balkona çıktım. Kenardaki telefondan kâğıtta yazan şarkıyı açıp battaniyeye sarılıp kitabımı okumaya devam ettim.

Arkamdaki masada duran siyah lalelerimle birlikte...

💐

17 Kasım

Ruj izimin çıktığı salep bardağını sessiz bir şekilde masaya bırakıp elimdeki kitabın sayfasını çevirdim.

Kubat’ın verdiği kitap bitmiş yeni bir kitaba başlamıştım.

Simyacıyı bir lise zamanımda, bir üniversite, birde şu an okuyordum.

Düşünme kitabı olduğu için her yaşta farklı anlamlar katıyor, her seferinde başka yerleri not alıyordum.

Yanda not aldığım deftere baktım.

‘İnsan sevince nesneler daha çok anlam kazanıyor.’ diyordu kitapta.

Seviyordum bazı şeyleri.

Sevmiyordum aslında

Anlamları seviyordum…

Yanımdaki hareketlilikle kafamı çevirip baktım.

Geniş sırtlı bir adam sandalyeyi çekerken yüzü gözükmüyordu.

Hafif dönmesiyle direk bakmayı kesip kitaba geri baktım.

Birini dikizlerken yakalanmak istemezdim.

Yanımdaki adam iyice yerine yerleştikten sonra hareketlilik biterken kulaklıktan gelen müziğin sesini kıstım. Normalde son seste bile dışarı ses çıkartmazdı ama ben genel olarak yanımdakini duyma olasılığından çekindiğim için kısardım.

“Feridem” yokla var arası duyduğum sesle etrafıma baktım.

Aklımı üşüttüm galiba?

“Burdayım.” Yanımdaki sesle kafamı çevirdim. Masaya kolunu dayamış, kafasını da koluna dayamış tanıdık gözlerle şok yaşadım.

Resmen masaya uzanmış bana bakıyordu.

Kulaklığımın tekini çıkartıp masaya koydum. “Kubat burda ne işin var?” İstifini hiç bozmadan bilmem anlamında dudaklarını büzdü. “Canım galiba kütüphaneye gelmek istedi.”

Yaşadığım şokla bir şey yapamazken elini montunun cebine atıp bir şey çıkartıp geri masaya yattı. “Beyaz çikolata seviyordun değil mi?” Uzattığı beyaz çikolataya baktım.

“Evet” uzattığı çikolatayı uçundan tutup aldım.

Her kızın aksine ne bitteri ne sütlü çikolatayı severdim. Tek sevgim beyaz çikolatayaydı. Ve bunu çok az kişi bilirdi. O nasıl biliyor?

“Ben bilirim.” Konuşmasıyla hızla ona döndüm. Dışımdan mı konuştum ben?

“Çok şey anlatıyorsun ama hepsini dinleyip ezberlemek eğlenceli.” Sadece gülümseyerek baktıktan sonra gözlerimi tekrar kitaba çevirdim.

Çıldırmak istemiyordum. Hareketlerimi kontrol edemiyordum.

Allahım kesin dışardan salak gibi görünüyorum.

Normalde masanın üzerinde duran elimi kucağıma koydum. Sonra ondan da rahatsız olup geri masaya koydum.

Böyle de olmadı.

Ellerimi bu sefer çenelerin altına koyup kitabı okumaya başladım. AMA İZLENİYORUM.

Gözlerimin kenarıyla ona bakınca hala beni izlediğini gördüm. Birazdan şuraya bayılıp kalıcam.

Baktığımı anlamış olmalı ki-anlaşılmayacak gibi de değil- sırıtıp yüzünü masaya gömdü. Keşke hep gömülü kalmada bende rahatlasam.

Asena tokatlayacığım seni, kendine gel. Niye bu kadar saldın kendini? Acilen bir beyine komut versin yoksa kalp kendini teslim edecek!

Ettim ki çoktan…

nE¿

Son kale beyin. Biri onu korusun yoksa bağışıklığım tamamen çöküp adama karşı bir şeyler yapacak.

Yandaki telefonumdan şarkının sesini arttırıp içimdeki sesleri susturmaya çalıştım.

Ama sadece çalıştım.

İlaçın artık dozu düşük olduğu için deliriyor gibiydim. Ama en azından bunun farkındaydım.

Ne farkındalık ama!

SUS ARTIK!

Sinirle kulaklığımı çıkartıp kutusuna koyduktan sonra kitabı alıp çapraz çantama attım. Post it kalem tarzı şeylerinde hızlı içine attıktan sonra yanda duran bardağı kafama dikip bütün salep bitirdikten sonra elime alıp ayağa kalktım.

Arkamdan o da sandalyeyi iterek gelirken elimdeki bitmiş bardağı kapını yanındaki çöp kutusuna atıp kütüphaneden çıktım.

Parke zeminde benim postal gibi topuklu botlarımın yanında onun gerçek postallarının sesi duyuluyordu.

Ne kadar uyumlusunuz?

Ne demeli?

Koridorun sonundaki ağır çelik kapıyı da itip dışarı çıktığımda Ankara’nın soğu yüzüme vurdu.

Adımlarım kapının birkaç metre gerisinde durduktan sonra onunda durduğunu duydum. Arkamı dönüp ona baktım.

Ellerini ceketinin cebine sokmuş bana gülümseyerek bakıyordu.

Yüzündeki ifadeyi ve dudaklarındaki şırıltılı görmesem belki çatık kaşlarım yumuşamazdı ama şu an istemsizce ciddi duramıyordum.

“Ne istiyorsun Kubat?” Parmaklarımı saçlarıma geçirip havalandırdıktan sonra arkaya doğru attım. “Sence belli etmiyor muyum?”

Hemde çok…

“Bana önce Feride şimdi de Hayat Işığı demenin nedeni?” Çok açık değil mi işte? Adam haykırıyor.

“Çünkü hem Feridem hemde Hayat Işığım olduğun için.” Kahkaha atıp etrafa baktım.

Aynen kral hayat ışığınım.

“Ben senin Hayat Işığın değil anca mezarındaki çiçeklere ışık olurum Kubat.” Vur dedik öldürdün! Ayarsızdım.

“Kırıcıydı ama kalbim sana ait olduğu için istediğin gibi kullanabilirsin.” Buna romantizm kitapları mı okutmuşlardı da bu bu kadar yükselmişti?

Birkaç adım gelip önünde durdum. Hızlıca kolunu çekip ters döndürüp hızlıca bütün vücudunu inceledim. “Damatlığım için ölçü mü alıyorsun?” Kafamı kaldırıp yüzüne baktım “Yok darbe almışta Afyon şurubu yüzünden gidik misin diye kontrol ediyorum.”

İçirmişler buna.

İçirmişlerse de ilk senin yanına geliyor, sen düşün.

“İstersen hemen kimliğim getireyim hasta girişi açın ama lütfen doktorun sen ol.” Soğuktan olsa gerek yanaklarımın yandığının hissederken kolunu sertçe bıraktım.

“Uzak dur benden.” Hayır anlamında kafasını salladı “İstesemde uzak duramam.” Duymamaya çalışarak arkamı dönüp arabamın olduğu açık otoparka yürümeye başladım.

“Senden uzak duramam çünkü bütün evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı Feridem.”

Simyacıdan bir sözdü. Ama onda böyle değildi.

Seni seviyorum, çünkü bütün evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı.

Kafamı çevirip son kez ona baktıktan sonra otoparka ilerleyip arabama bindim.

Çantamı yan koltuğa attıktan sonra direksiyonu sıkı sıkı tutup alnımı yasladım. Ciğerimde ne kadar nefes varsa dışarı atmak istedim ama ben sadece oflaya bildim…

🫶🏻💗

 

 

Bölüm : 08.03.2025 17:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...