Elimdeki bilete bakıp tekrar Barış’la İlkin’e döndüm. Geçen haftalardan beri vizyona girdiği an izlemek istediğimi söylediğim filme gelmiştik ama benim zerre hevesim yoktu.
Dün mutlu mutlu evde otururken şansıma magazin kanalına denk gelip izlemiştim.
Benim hakkımda konuşuluyordu, nemde Cenk’i aldatmam hakkında.
Bütün girmediğim Twitter’a girip gündemde kendimi görmüştüm.
YouTube kanalınıza attığım vlogta üstü kapalı da olsa Cenk’in beni aldattığını söylediğimi kaldıramayan çocuk gece kendi ayarladığına emin olduğum muhabirlere açıklama yapmıştı.
“Bazen keşke o konuşmadan önce ben kalkıp açıkça konuşsaydımda üstüme böyle bir çamur atmasına izin vermemiş olurdum. Olayın gerçeği kaç kere aynı ortamlarda bulunduğumuz biriyle ikimizi aynı anda yürütmüş. Ne acı bir şey değil mi? Beni aldatmış olmasına rağmen bir yerlerde oturup utanması gerekirken, kalkıp hayatına mutlu mutlu devam edip kardeşiyle videolar çekiyor. Ben bunu yapsam galiba ailemin yüzüne bakamazdım. Benim susacağımı düşünüp bu kadar atıp tuttu. Birde kalkıp arkadaşlarımla kafa dağıtmak için gittiğim yere adam toplayıp gelip beni dövdürtmeye çalıştı.”
Benim yapacağım açıklamayı kendi yaşamış gibi anlatmıştı.
Beni rezil biri olarak tanıtmıştı.
Gözlerim yaşatırken tekrar sinirle sildim. “Hadi gidelim.” Barış’la İlkin de aldığı biletle arkamdan gelip ezberlediğim sinema salonuna girdik.
Okuduğum bir kitabın filmini çekmişlerdi ve bunu uzun zamandır bekliyordum.
Salona girerken kafamdaki her şeyi bir yere bırakıp koltuğumuza oturduk.
💐
Gözümdeki yaşı bir kez daha silip masaya koydum içeceğimi.
Filmde; üniversite öğrencisi bir kızın aslında başka bir evrende ya da diyarda bütün alemleri yöneten krallığın varisi olduğunu öğrenmesi ve başına gelenleri anlatıyordu.
Aslında fantastik ve biraz romantik komediydi ancak her komedinin içindeki biraz olsun var olan dram yüzünden çok duygusallaşmıştım.
Birde uzun zaman önce okuduğum bir kitabın perdede yansıması çok duygulandırmıştı.
“Şimdi son durum ne, ne yapacağız?” Barış yediği pizza parçasını tepsiye geri bıraktı. “Bakın dediğim mekana gidelim. Zaten yarın erkenden kalkacak bir işimiz yok. Dinine kadar eğleniriz, gecede benim evde kalırız. Zaten mekanın en yakında benim evim var.”
Önümdeki pizzaya bakıp düşündüm. Babam evde yoktu, Uraz’ın da projesi olduğu için bütün gece uyanık kalacaktı. Hayatta aç kalmaz bir şeyler yerdi.
Onaylar şekilde Barış’a kafamı salladım.
“O zaman biz Asena’yla benim eve gidelim. Sonra sen bizi alırsın ormanda mekana geçeriz.” İlkin’in de onaylamasıyla yemekleri hızlıca bitirip benim arabayla İlkin’in evine geçtik.
Oturduğum yatakta kıyafet seçen İlkin’e baktım.
Ben kendime nerdeyse üstünde her yer kapalı olan elbise ve üçgen bir çanta seçmiştim. Tabi benim eve değil İlkin’e geldiğimiz için nerdeyse her şey bana bir tık bol olmuştu, en sonda en uygun buna karar vermiştik.
“Son gelişmeler ne? Senin hayatının ışığı olduğun gölge uğruyor mu hala?” İlkin’in imayla konulmasıyla gülüp kendimi sırt üstü yatağa attım.
Bütün duyguları aynı anda yaşıyordum ve bu ilk defa oluyordu. En azından mutluluk açısından ilk defa.
Ama içimde bir yer bunun doğru olmadığını söylüyordu.
Dün yine bir kitap gelmişti evime.
Büyük olasılıkla Simyacı’ya başlayınca o kitabın bittiğini anlamıştı.
Özelliklerde kitabın ‘Siyah Lale’ olması içimi hoş etmişti.
Bu sabah işteyken sevdiğim bir markadan yine sevdiğim-şekerli- bir kahve yanında da beyaz çikolatalı kurabiyeler gelmişti.
Kadem’de sanki onunla yarışır gibi yine bugün bir kilo şerbetli tatlı getirmişti.
Artık ara ara ‘özel olarak ayıtttığı’ odaya geliyordu ama mesai saatlerime hakim olduğu için tatlı göndertiyordu.
Onun ki tabi ki de Kubat’ınkiler kadar mutlu edip değişik hissettirmiyordu.
“Çok düşündünnn. Bu iyi bir şey değil Asena.” Dönüp elindeki sarı elbiseyle bana baktı.
“Sorma. Nemde nasıl kötü bir şey?” Oflayarak yüzümü ellerimle kapattım. “Bilmiyorum! Görmeden kendini hissettirmesi bile midemde kelebeklerin uçmasına neden oluyor. Kitaplar göndertiyor, şekerli kahve sevdiğimi dikkate alıyor. Ya beyaz çikolata sevdiğimi nasıl bilipte dikkat ediyor? Üşümeyeyim diye battaniye getirmiş kapıma! Alelade bir çiçek değil lale gönderiyor!” Hırsla yataktan kalkıp odada turladım.
Tekrar İlkin’e döndüm. “Lale alıyor İlkin! Laleler saflıktır, aşktır. Güller gibi bilinmez anlamı, ya da bir papatya, bir orkide kadar. İlkin ben mi fazla anlam yüklüyorum?” İlkin boş boş yüzüme baktıktan sonra kahkaha atmaya başladı.
Elindeki elbiseyi yere attıktan sonra bana tutunup gülmeye devam etti. “Ay Asena allah senin iyiliğini versin. Hayatımda hiç bu kadar güleceğimi düşünmemiştim.” Tekrar gülmeye başlarken benimde sinirim bozulup güldüm.
5 dakikanın ardından durunca göz yaşlarını silip bana baktı. “Kafan karışık sadece. Daha yeni aldatılmış ve karaktersiz olduğunu fark ettiğin için korkuyor çekiniyorsun. Denemeden bilemezsin.”
Hissettiğim rahatlamayla derin bir nefes verip makyaj masasına ilerledim. Elime aldığım siyah göz kalemiyle hızlıca gözlerimi çerçeveledikten sonra zaten sert olan yüz hatlarımı kontörle daha da belirttim.
Yandaki aydınlatıcıdan bir nokta kadar alıp yanağıma ve burnumun ucuna dokundurttuktan sonra hızlıca dağıttım. Bordo bir dudak kalemiyle çerçeveleyip içe doğru dağıttım. Gözlerim çok sertken dudaklarım çok yumuşaktı.
Benim biten makyajımla saçını yapan İlkin benim yerime oturdu bende onun saçını yaptığı yere gittim. Saçıma sadece sabitleyici sprey sıkıp sonra taradım.
Kalabalık ortamların havası nemli olduğu için saçları çok kabartıyordu. Okul, hastane, kulüp gibi yerlerde.
Barış’ın aramasıyla hızlıca aşağı indik…
💐
Barış’ın özel olarak ayırttırdınız locada durup sırıtarak Barış’la birbirimize bakıyorduk. İddiaya girdik…
Garson önümüze 6 tane peynir dolgulu jalapeno biberi turşusu bırakıp gitti.
En çok kim yiyip acıya dayanacağını test edecektik. Acı eşliğim yüksektir, rahatta kalın.
Barış sırıtarak biberlerden birini eline alırken bende rahat tavırlarla direk ağzıma atıp çiğnedim.
Barış’ın gözü hafifçe yaşarmaya başlarken bende hala tık yoktu. Neyi var ki?
Barış ağzını açıp nefes almaya başlarken ben tadını sevdiğim için bir tane daha attım. Ama asıl acı buydu.
Ağzıma atıp ısırmamda acı su ağzıma yayılırken Barış daha birinciden bardaktaki içkiyi içmeye başladı.
Eğer şu an sıvı bir şey içersem karizma çizilirdi. AMA BOĞAZIM ÇİZİLİYORDU.
Ne kadar acıda olsa sadist gibi tekrar yemek istiyordu insan.
“Asena yeter kızardın.” İlkin yandaki per şişelerden bir tanesini açarken red ettim. Boğazım sızlasana acısı geçmiş bir tane daha yemek istiyordum.
“Kusura bakmayın ama ben bir tane daha yiyeceğim.” Uzanıp bir tane daha azıma attım. Sadistim…
Bir tane daha ağzıma atarken Barış tip tip bakarken İlkin ona su uzatıyordu.
Kafamı çevirip etrafa baktım. Ayak masalarında insanlar kümeler halinde dururken çoğunluk şarkıyla dans ediyordu, bazıları ise bar kısmında oturmuştu. Aslında her bu tarz yerlere geldiğimde en az bir kez barda otururdum.
“Ben bar kısmına gidiyorum.” Masadaki telefonumu alıp kalktım. İndirim merdivenlerden sonra büyük alanda insanlara çarparakta olsa geçerken gördüğüm kişiyle kaşlarım çatıldı.
İnsanlar azalıp bar kısmına gelince hızlıca çektiğim bir tabureye oturdum. “1 tekila.” Barmen hazırladığı tuzlu bardağı bana uzatırken hızlıca telefonumdan bir arkadaşıma yazdıktan so ra birkaç ayar yapıp telefonumu masaya koydum.
Bar kısmında daha kısık sesli yavaş bir müzik çalarken diğer büyük alandaki sesler az duyuluyordu.
Önümdeki tuzlu bardağın etrafına sürülmüş tuzları yaşadıktan sonra küçük shot bardağını kafamı kaldırıp içtikten sonra küçük limonu emdim. Eğlenceli gelen nadir içkilerden di. Trakya damacanası değil ama neyse.
“Asena?” Yanıma oturan adama baktım. Cenk…
Kafamı kaldırıp baktım. “Ne istiyorsun?” Onun yüzünde şok ifadesi oluşurken ben normal şekilde baktım. İstenmeyen ot gibi bitiyordu.
“Seni gördüm ama emin olamadım. Sakin misin?” Saçlarımı sol tarafa atıp kolumu tezgaha koyup çenemi yasladım. “Sakinim Cenk.”
Yanımdaki bar taburesine rahatça oturdu. “Ee ne var, ne yok?” Rahatlığıyla gülümsemem arttı. İnsan bu kadar haysiyet yoksunu olurdu.
“Üstüme attığın iftiralar, senin gururun yok.” Kulak tırmalayıcı kahkahasıyla gözlerimi kapattım. “Ama herkes anında seni bırakıp beni dinledi. İşte ün ve arkanda birileri olması böyle bir şey Asena. Sırtın yere gelmez.”
Barmene işaret yapmamla bir tane daha tekila verdi. Yine aynı aşamalarla tekilayı içip küçük bardağı Cenk’in önüne koydum. “Şu bardağın üzerine yemin ederimki eğer söylediğin yalanların doğrularını insanlara anlatmazsam seni hayatının en büyük rezilliğini yaşatırım. Kendimi yakmaktan asla vazgeçmem.”
Gözlerini diktiği bardaktan kaldırıp bana baktı. “Ne diyeceğim insanlara? Asena’yı aslında ben aldattım, hatta tek kişiyle değil daha fazlasıyla. İnsanların yanında küçük düşürüp onu kullandım. Hakkında şikayetlerde bulunup sicilini kirlettim birde üstüne magazinsel size yalan söyleyip kışkırttım mı diyeceğim? Ben kalkıpta tükürdüğünü yalan bir insan değilim, bunu çok iyi biliyorsun. O kameralara söylediğim şeyler ne kadar yalansa demin söylediklerimde o kadar doğru Asena. İyi niyetini yeterince suistimal ettim. Paralı gazeteciler tuttum, benim istediklerimi yaptılar. İşin ucunda para var işte, anlamıyorsun.”
Bakışlarımı ondan çekip tırnaklarımı parmağımın kenarındaki derilere batırıp çekiştirdim.
“Tekrar denesek nasıl olur Asena? Herkese seni affettiğini söylerim, tekrar deneyeceğimizi söyleriz. Nasıl fikir?” Tırnağımın içine kan dolarken yırtılan deriden akan kan bütün parmağımı doldurdu.
“Benden özür dilersen her şeyi affedebilirim.” Kafamı yavaşça Cenk’e çevirdim.
Ben mi ondan özür dileyecektim?
“Egomu sarstın, bana yeteri kadar ilgi vermedin bu yüzden seni aldatıp başkalarına gittim. Özür dileyip bir daha bunları yapmayacağını söylersen seni affedip tekrar deneyebiliriz Asena.” Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama içimde çığlıklar atıp dehşete düşmüştüm.
“Senden bunun için asla özür dilemeyeceğim. Bir şey için özür dileyeceğim. O da duygularımı suistimal etmemeye izin veren benliğimedir. Senden asla özür dilemem.” Masadan kalkıp ayrılacağım sırada Cenk kolumdan yakaladı.
“Tamam özür dileme ama tekrar deneyelim.” Yüzüne bakıp baştan aşağı süzdüm. “Tamam Cenk. Tekrar deneyelim.” Kolumu bırakmadan onu kendime çekip sarıldım.
Vücudu soru işaretleriyle kasılmada kollarını bana doladı.
Allah’tan elbisemin üst vücudunun her yeri kapalıydı.
Çok az, kısa bir sarılmanın ardından Cenk’ten ayrıldım. “İlkin masada tek kaldı. Onun yanına gideyim.” Cenk başını salladıktan sonra kolumu bıraktı.
Masadaki telefonumu aldıktan sonra barmene masa numaramı söyleyip bar kısmından ayrılıp localara doğru yürüdüm.
Telefonuma gelen mesajla geri açtım.
Cenk: seni o masadan almak istemiyorum
Gözlerimi devirip basamakları çıkarak Doruk’unda geldiği masaya oturdum. “İyi misin Barış? Sana bir soğuk su getirelim mi?” İlkin kısık sesli gülerken olaylara geç kalan Doruk Basış’ı dürterek soruyordu.
Doruk kıvırcık saçlarını dağıtmış üzerinde ortamdan alakasız bir kravatlı takımla oturuyordu. “Abla vallahi sabah akrabanın nikahı vardı oranın yemeğinden geliyorum. Bende isterdim Barış abi gibi Polo yaka giymeyi.”
Masada yenilenen içki bardağımın ince tarafını tutup bir yudum aldım.
Aklıma gelen şeyle telefonumdaki işlerimi halledip gülümsedim. Gece daha yeni başlıyordu.
Yanımda oturan İlkin telefonundan açtığı web siteden beğendiği elbiseleri gösterirken Doruk’la Barış’ta futbol hakkında konuşuyordu.
1 saattin sonunda Doruk’la İlkin yer değiştirmişti.
Kamerasını açtığım telefonu Ilkin’e uzattım. İlkin aldığı telefondan kameranın flaşını açıp yukardan tuttu.
Doruk elini belime atıp kavradıktan bende ona sarıldım. Uraz’ım…
Yanaklarımızı yapıştırıp kameraya bakarken ben gözlerimi arada kapatıp pozlar verirken Barış arkamıza geçip kadraja girmeye çalıştı.
Kendinize gelin bu bir Amerikan lise dizisi değil!
İlkin elindeki telefonu kendine çevirip birazda kendini çekti.
Barış geri yerine otururken bende ikilinin yanına gidip oturdum. Ilkin’le çektiğimiz fotoğraflardan hangisinin posta koyulması için karar verirken Doruk telefonumu tekrar aldı. “Azıcık havalı davranınca sizi de çekeyim.”
Barış kadraja sığmamak için çekilirken ikimizde içeceklerimizi alıp poz verdik.
Doruk tekrar telefonu verince yeni çekilen fotoğraflardan birkaçını seçtik.
İşimiz bittikten sonra İlkin Barış’a dönüp bir şeyler anlatmaya başladı.
İkisi çok tatlıydı ama bunun farkında değillerdi.
Kendine gel. Önümüze geleni shipleyemeyiz!
Ön kamerayı açıp yanımda nasıl durduklarına bakarken Barış onları çektiğimi fark edip Ilkin’i dürttü. “Bu çok içti.”
Kaşlarımı çatarak ona baktım “Hayır! Daha yeni başladım. Bu gece bitemez.” İkiside hafifte olsa kayan sesime gülerken tekrar kaşlarımı çattım. Komik değildi.
Arkadaşımdan gelen mesajla çatılan kaşlarımın yerini yüzümde kocaman bir gülümsemeye bıraktı.
“Hadi gelin piste inelim. Çok sıkıldım burda.” Barış’la İlkin birbirlerine baktıktan sonra onaylar şekilde kafalarını salladıktan sonra 4 kişi aşağı indik.
Kalabalık alanda köşedeki djye doğru gidip bir şarkı istedim. En güzelinden…
Gözlerimle alanı tararken gözlerimiz Cenk’le kesişti. Haylazca gülümseyerek elimi salladım.
Bekle şimdi nasıl sikiyorum senin gururunu.
Dj benim şarkımdan önce Yalın’dan Keyfi Yokunda Aşk Sonunda çalarken kollarımı kaldırıp Barış’a yaklaştım.
İki elimi tutup garip bir şekilde dans ederken ona yaklaştım. “Barış.” Şarkının arasında onaylar sesiyle beni duyması için daha da yaklaştım. “Saat 10-11 yönümde Cenk var. Yüzünün sağ tarafını(yani benim sol) elimle kapattıktan sonra İlkinlerin yanağından, Cenk’in dudağından öptüğünü anlayacağı şekilde seni öpücem. Bunu yapmak zorundayım ve Doruk’a yapsam acayip yanlış duracak.”
Barış anlar şekilde yüzüme baktıktan sonra üniversiteden beri bildiği beynimin ne planladığını anlayıp yüzüme baktı. “Onu kıskandırmış ve unutmuş gibi olacaksın. Oha Asena! Kızım senin beynin nelere çalışıyor?”
Tek elimi bırakıp beni etrafında döndürdükten sonra güldüm.
Şu hayatta güvendiğim ve beni anlayabilen sayılı insanlar vardı ama erkek olarak galiba en çok Barış’a güvenebilirdim.
“Cenk’e acı çektirecek, seni rahatlatacaksa yapabilirsin Asena.” Aldığım onayla tekrar ellerim omuzlarına koyup dans etmeye devam ettim. Şu an sırası değildi. Yeterince uyuyan yılanı uyandırmamıştım.
Barış’la dans etmem, kulağına doğru konuşmam, gülmem, döndürülmem bile onun için bir işkenceydi. Yansın!
Şarkının hareketli kısmı yavaşlamaya başlayınca kafamı tekrar çevirip Cenk’e baktım. Buraya kitlenmişti ama masasındaki bir kız ona çok yakın omzuna dokunup ona sarkıyordu. Pislik.
Cenk’e gözümü kırpınca anlamış gibi yaklaştı ama belimi kavramadan elinin tersiyle sadece sabit tuttu. Rahatsız etmek istemiyordu. Zaten onlarca insanlarla bedenlerimiz istemeden çarptığı için en az olduğu kısma doğru geçmiştik.
Barış’ın sağ yanağının üzerine elimi barikat olarak koyduktan sonra kafamı çevirip sol yanağını-dudağının kenarı bile değil yanağını- öptüm. Sadece dostane bir şekilde.
Birkaç saniye sonra Barış’ın sesi duyuldu. “Hayatımda hiç boğaya dönüşen bir insan görmemiştim.” Uzaklaşıp kahkaha attım.
Ciddi kalmam gerekiyordu ama yapmıştım. Planım yeterince işe yaşamıştı.
Doruk ayaklarıyla farklı figürler yaparak yanımıza geldi “Çok ayıp! Bensiz niye dans ediliyor.” Barış’ın dünden bırakmaya razı olduğu beni kendine çekip etrafından döndürdükten sonra bir elini elimin arasına diğerini belime koyup bilindik bir ülkenin dansını yaptırmaya başladı.
Şarkının bitmesiyle herkes sevinçli seslerle çığlık atarken ben Doruk’tan ayrılıp telefonumu elime aldım.
Cenk: Asena ellerini çek o adamdan
Son mesajını yeni atarken kafamı kaldırıp ona baktım. Sinirle yanımdan giderken hızlıca onu takip ederken DJ benim istediğim şarkıyı çalmaya başladı.
Hepsi-Aşk Her Şeyi Affeder Mi?
Cenk duvarın dibine gelirken duvara vurdu “Sen? Sen nasıl yaparsın?” Gözlerimin yaşarmasını sağlayıp pişmanmışım gibi ona baktım. “Çok üzgünüm. İstemeden, seni aldattım.” Elimle gözümden akan bir yaşı sildim.
Cenk’in gözlerinin kızardığı çok belliydi. “Kimdi? Kim o adam?” Dans ederken yükselen elbisemi düzeltip ona baktım. “Kim olduğu neden önemli Cenk? Sen beni kimlerle aldatmıştın? Kim olduğu mühim değil. Senin gibi sana bağlanmaktan kaçtım.”
Gelen duygu patlamasıyla duvara tutunup gülemeye başladım.
Demin yalandan akan göz yaşlarım şimdi trajikomik bu olaydan dolayı akıyordu.
“Malsın ya. Aşk her şeyi affeder mi sandın? Aç telefonunu da şimdi arkandakiler yerle bütünleşen sırtını kurtabilecek mi bir kontrol et.” Cenk anlamaz bir şekilde yüzüme baktı.
Tabi bu zekayla anlamaması çok normal.
Birkaç dakika yüzüme bomboş baktıktan sonra telefonunu alıp bir yerlere girdikten sonra bir şeyler okumaya başladı. Daha sonra telefonunda yüksek seste kendi sesi duyuldu.
‘Ne diyeceğim insanlara? Asena’yı aslında ben aldattım, hatta tek kişiyle değil daha fazlasıyla. İnsanların yanında küçük düşürüp onu kullandım. Hakkında şikayetlerde bulunup sicilini kirlettim birde üstüne magazinsel size yalan söyleyip kışkırttım mı diyeceğim? Ben kalkıpta tükürdüğünü yalan bir insan değilim, bunu çok iyi biliyorsun. O kameralara söylediğim şeyler ne kadar yalansa demin söylediklerimde o kadar doğru Asena. İyi niyetini yeterince suistimal ettim. Paralı gazeteciler tuttum, benim istediklerimi yaptılar. İşin ucunda para var işte, anlamıyorsun.’
‘Egomu sarstın, bana yeteri kadar ilgi vermedin bu yüzden seni aldatıp başkalarına gittim. Özür dileyip bir daha bunları yapmayacağını söylersen seni affedip tekrar deneyebiliriz Asena.’
Aralarda elbetteki benim konuşmalarım vardı ama arkadaşım elinden geldiği şekilde tertemiz şekilde o kısımları kesmişti.
Hatta işini o kadar güzel yapmıştı ki son dediği şeyden sonra sertçe Cenk’i red etmişim gibi gözüküyordu.
Cenk’i gördüğüm andan beri aklımdan bu plan geçmişti.
Bara oturur oturmaz gazeteci arkadaşıma mesaj atmıştım. Planımı söylemiştim. Daha o cevap vermeden Cenk’in geldiğini anladığım için ses kaydını açıp ona göre itiraf edeceği şekilde konuşturmuştum.
Dünden itiraf etmeye hazır olan Cenk’te her şeyi kendi ağzı, kendi aksanı, kendi sesiyle anlatmıştı.
Sonra ise ondan intikam almak istemiştim. Skor tablomuz şu an eşitti.2-2
Gazeteci arkadaşım yaptığı ses kaydını yayınladığını söylediği an piste inmiştik ki Cenk’in aklı bende olsun asla haberleri öğrenmesin.
“Ödeştik Cenk. Kabul et artık, kimse kimseden üstün değil.” Omzuna sertçe vurdum. “Bir daha karşıma çıkıp zarar verip canımı acıtırsan asla acımam.” Yanından geçerken aklıma gelen şeyle geri döndüm.
“Haberleri sildirmeye çalışma. Sadece haber sitesinde değil her yerde var. Özel olarak Twitter’da yayıldı. Yarın sabah için bütün magazin sayfalarına satıldı bile. Yani kısacası önleyemezsin.”
Arkamı dönüp büyük alana bizimkilerin yanına gidip Ilkin’e sarıldım.
O ne olduğunu anlamazsan göz yaşlarım akmaya başladı.
O sırtımı okşarken birlikte Barış’la Doruk’a gözükmeden locaya geri gidip kalan son işi hallettik.
(Asena dışında diğerlerinin modelleri kesin değildir.)
@asena.işik: The war is over. I am the survivor.🤍
@89: yalandır belki? Yapay zekayla yapılma olasılığı çok yüksek
@45: ya Allah aşkına bir şey aramayın altından. Zaten birkaç saat önce ikisinin aynı mekanda olduğunu söyleyen olmuştu. Gerçek yani.
@myshayla:isim için telif hakkı
@myefil:şu an sorunumuz bu mu?
@urazin.işiği: ayyy urazımın ablası böyle bir şey yapmaz zaten. Ben demiştim.
@uraz.işik;BU NE LAN? BU İSİM NE? ABLLAAAA
@91: anlamadım? Kim kimi aldatmış?
@21: adam kızı aldatmış. Kız sessiz durup bir şey yapmayınca saldırmış, sonra kız her şeyi üstü kaplı anlatmaya kalkınca adam panikleyip kendi yaptıklarını kızın üstüne atmış. Şimdi adamın ses kaydı çıktı ortaya aslında her şeyi kendi yaptığını söyleyip itiraf etmiş.
@41: üstüne bir de kıza beni ilgisiz bıraktın o yüzden yaptım, özür dilersen tekrar deneriz diyor. Mal bunlar ya!
💐
Kafamda hissettiğim ağrıyla yana doğru döndüm. Çalan saatin alarmına elimle sertçe vurunca yere düştü ama en azından durdu.
Tekrar diğer taraf dönerken üstümde bir hafiflik vardı. Kendimi acayip rahat ama bir o kadar da pis hissediyordum.
Üzerindeki simsiyah ağır uğrayanı biraz daha üstüme çekip çıplak bacaklarımı soğuktan korumaya çalıştım.
Fark ettiğim şeyle kaşlarım çatıldı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |