Sınır dolmadan yine bölümü attım çünkü haftaya bölüm gelmeyecek.
Ciddi anlamda sıkıntılı bir süreçten geçiyorum. Ama Asena’nın doğum günü olan 2 Mayıs’ta özel bölüm gelecek. Ve ondan sonraki hafta belki bölüm gelir.(5 Mayıs’ta benim doğum günüm olduğu için yine full dolu geçecek hafta. Ama o sırada bölüm depolamaya çalışacağım)
Bu hafta full Tübitak için uğraştığım için ders aralarında halledebildiğim kadarıyla bölümü yazdım.
Yarın erken saatte tekrar okula gidip işleri halledeceğim için bölümü geçe bırakmaya gerek yok dedim ve attım.
🖤
2023
Kız elindeki bardakları masaya koyduktan sonra önündeki iki kıza döndü. “Cenk nereye gitti?” Efil dakikasıyla gözünü devirdi “Siktir etsene, gittiği yerden umarım hiç dönmez.” Kız arkadaşının sözüyle üzülmemeye çalıştı.
Kimsenin sevgilisini sevmediğinin farkındaydı ama o seviliyordu. Ya da öyle kabul ediyordu.
“Sıkıldığını söyledi. Biraz dolaşacakmış.” Ayla’nın söylediğiyle kız kafasını onaylar anlamda salladı. Klasik Cenk kalabalık ortamlarda kaçardı. Rahat etmezdi.
Ya da sadece yanında yanında sevgilisini asla ayrılmadan oturmasını isterdi. En güzel böyle kontrol edebiliyordu.
“Bakın bunlar yeni yapılan kokteyllerden. Hadi denesenize.” Kızın hevesli sesiyle arkadaşları kırmadan önlerindeki sarı içeceği içtiler. Fakat içmeleriyle yüzlerini buruşturup çıkartmamak için zor durdular.
Efil yanından geçen sarışın adamın omzuna dokundu.
Uzun sarı saçlı adam dönüp baktı. Aslında yıllar sonrada yine rastlayacak kişiler o gecede tanışmıştı.
Adam saçlarını geriye atıp kadına baktı. “Çok mu içtiniz yoksa bir partnere mi ihtiyacınız var hanımefendi?” Efil hayır anlamında kafasını sallayıp içeceği adamın eline tutuşturdu. “Sadece şundan beni kurtarırsanız yeterlidir.”
Adam, kızın elindeki bardağı alıp içtikten sonra yüzü ekşisede sonuna kadar içti. Biten bardağı ortadaki masaya koyarken geriye kalan iki kızda onları izliyordu. “Şimdi karşılığında benimle dans eder misiniz?”
Adam elini Efil’e doğru uzatırken Efil kafasını kızlara çevirdi. Onlardan onay almadan olmazdı. İki kızda aynı anda onaylar şekilde kafasını sallayınca kız adamın elini tutup kalabalığın arasına karıştı.
İki kız birbirine bakarak kahkaha attıktan sonra akşam bundan nasıl dedikodu çıkacağını düşünüyordu.
O sırada Cenk Masya gelince iki kızda sustu. “Neye gülüyordunuz?” Ayla kafasını çevirip başka tarafa bakarken Asena hızlıca sevgilisine olayı anlattı. “Adam size baktı mı? Ne diye gelmişti? Ne alaka Efil de gidiyor ki?”
Ayla durumdan rahatsız olurken Asena sakince açıklamalarına devam etti. Biliyordu sevgilisinin olayını, bazen fazla kıskanç ve itici olabiliyordu.
Garson masaya gelip bir şey isteyip istemediklerini sorarken kızlara gerek kalmadan adam red ederek adamı göndermişti.
“Gece mekanı mı askeriye mi belli değil. Dışarı çıktım hava almaya alay bahçesi gibi adam dolu. Sakın dışarı çıkma Asena!” Asena sadece kafasını salladı.
Zaten askerlere babasından alışkındı.
Babası nereye gitse ordan asker fışkırıyordu. Askerlerin hepsinde onun için bir abi, bir abiydi.
Arkadaşının böyle biriyle çıkmasından nefret ediyordu ama yapacak bir şeyi yoktu. Gönüldü bu, orada konabilir boka da diyordu.
Sanki karışsa kendisi yüzünden bir şey olacak arkadaşı üzülecek gibi hissediyordu.
Ya da psikoloji dersiyle kafasını çok yormuştu.
“Ben biraz hava alayım.” Ayla, Asena’ya haber vermek amacıyla söylediği şeyle hızlıca masanın etrafından dolanıp çıktı. Acilen Efil’i bulup bu Cenk malını başlarından atma planı yapması lazımdı.
Küçük tartışmasından kafasından kaldıran Asena’da arkadaşının uzaklaştığını görünce yüzü düştü.
Tam arkadaşının peşinden gitmek için hareketlendiği sırada adam elini tuttu “Sana balkonda adamlar var çıkamazsın dedim!” Asena tutulan koluna bakarken birkaç tartışmada olduğu gibi gözlerinde ateşler oluşup kolunu sertçe çekti.
“O zaman Ayla’yı öyle bir ortamda tek bırakmam doğru olmaz. Ayrıca devletimin eğitimli askerine değilde sana mı güveneceğim? 5-6 adam daha güven veriri eminim.” Asena söylediklerinden pişman olmak istedi ama beceremedi.
“Sen bana güvenmediğini mi ima ediyorsun?” Cenk ilk güvensizlik tohumunu birkaç gün önce ekmişken şimdi bunu duymak onun içine kurdu düşürmüştü.
“Bunun içinden bunu çıkartıyorsan ona inan Cenk! Ben şimdi arkadaşımın yanına gidiyorum.” Asena masada duran küçük çantasını ve krem renkli uzan kabanını alıp siyah keten pantolon, büstiyer kombinin üzerine geçirip insanları yararak balkon kapısının önüne geldi.
Uzun, büyük raylı kapının kulbunu zorla kaldırıp ittikten sonra dışarı çıkıp geri kapattı. Dışarı çıktığı gibi rüzgar saçlarını uçururken balkona baktı. Arkadaşı burda yoktu.
O zaman ya dışarı çıkmış ya da laf icabı hava alıcam demişti.
Kız tekrar nikotine başladığı için küçük çantasından bir tane uzun sigarasından çıkarılıp parmağının arasına alıp balkon demirliklerine yaklaştı.
Loş ışıkta orda görmediği bir beden vardı.
O adam sırf içerinin kalabalığından ve gürültüsünden kaçmıştı bu balkona. Onunda haberi yoktu ki sayısız kere gördüğü kızı birleş daha bu gecede denk düşeceğine.
Kızın topukluları balkonun seramik zeminde çıkardığı sesle ayakta demirliklere yaslanmış adam arkasını dönüp kadına baktı.
Tamda o sırada kadın adamı fark etti. Adımları dursada aklına içerde söylediği sözlerin ağırlığı geldi.
Kız biraz adamın sağında durup onun gibi demirliklere yaslanmadan önce çantasından çakmağı çıkardı. Parmakları arasındaki sigarayı dudağına yasladıktan sonra çakmağı çaktı anca ateş yanmadı.
Kendine verdiği son hakta tekrar çakmağı çaktı ancak kıvılcım oluşmada o ateş yanmadı.
Kadın derin bir nefes verdiği sırada yanından gelen sesle kafasını çevirdi.
Adam elindeki çakmak ve yanan ışığı kadına uzatıyordu.
Adam bile niye bunu yaptığını bilmiyordu.
Sikseler bile askeriyedekilere bile ateşinden vermezdi.
Kız dudakları arasındaki sigaranın üçünü ateşe yaklaştırıp yanmasını sağladıktan sonra adam çakmağı kapatıp siyah kabanın cebine attı.
Adamın hareketlerine kadar her şeyi tanıdıktı. Yeni çıkmaya başlayan sakalları, yerli yerinde adla kestirmesini favori bıyığı ve karanlıkta koyulaşan bu kadar kısık bir ışıkta belli olan mavi hareleri.
Kadının sigarasının uçunda kül bitirirken farkına varıp dudağından çıkartıp kenara vurup çöpünü temizledikten sonra tekrar dudağına koydu.
Adam, kadın kadar belli etmese de o da onu izliyordu.
Uzun sırtından aşağı dökülen koyu kahve saçları, keskin yüz hatları. Çok az ama çok az çilleri vardı ama onu adam önceden gördüğü, tanıdığı yüzden tamamlayarak kafasında kuruyordu.
O zamanda harelerinin ne renk olduğunu çözememişti. Ne mavi demişti, ne yeşil.
Sonra öğrenmişti buna ela dendiğini. Bakmıştı ama onun gözlerinin renkleri ela da değildi.
Kadın tekrar gözünün önünden geçirdi tanıştığı askerleri ama hepsi orta yaşlıydı. Adam o kadarda yaşlı değildi. Kendisinden birkaç yaş anca yaşlıydı.
Sigarasından bir duman daha çektikten sonra adam gibi demirliklere yaslanıp dumanı havaya üfledi.
Aslında sigara içmiyor içiyor gibi yapıp kendini kandırıyordu.
Her zaman kendini kandırdığı gibi…
Kadın artık dayanmayarak adama döndü. “Daha önce hiç tanışmış mıydık?” Adam gelen naif sesle kafasını sağa çevirip sokak lambasının yüzüne çarpan kadına baktı.
“Hayır. Öyle olsa asla unutmazdım” kendisi bilmiyordu ama çok kez unutmuştu.
Kadın tekrar sigaradan bir duman alıp hızlıca ciğerlerine indirmeden üfledi. “Belki de tam tanışmadığımız için unutmuşsunuzdur. Öyle demeyin.”
Kızın hayatında hep birileri yanından geçmiş ama yıllar sonra tanışmıştı. Biriyle tanışmadan önce zaten çok kez o kişiyi gördüğüne inanıyordu.
Adam kadını tekrar unutmamak için yüzüne iyice bakıp ezberledi. Ama yine unutacaktı. “O da kaderin hatası olsun. Olsun mu?” Kız dalgın bir ifadeyle kafasını salladı “Olsun.”
Tam o sırada ikisi de birbiriyle konuşurken kadının iki arkadaşı da yıllar önce tanışacaklardı kişilerin kollarındaydılar.
Biri dans ederken diğeri bir beyfendinin arkasına geçmiş korunuyordu.
Ve tam o sırada silahın patlama sesi duyuldu.
Kadın panikle elinde ki sigarayı demire döndürürken adam belindeki silaha uzandı. İkisi de balkon kapısını iterek koşarak içeri girerken sadece çığlıklar duyuluyordu.
Birileri olayın olduğu yere giderken diğerleri de kaçıyordu.
Kadınla adam kalabalığı yararak yerde kadının kucağında yatan adama ulaştıklarında yere oturmuş kadının kucağına başını koymuş adamı gördüler.
Normal bakan biri olarak onları dışarda bir yerde, adamın kadının kucağına başını koymuş yatarken görseniz çok tatlı gelirdi. Ama dakikalar önce silah sesi gelmiş ve adamın karnından kanlar akıyordu.
”Galiba gözlerinizden vuruldum.” Adam kucağında yattığı kadının-Ayla’nın- gözlerine odaklanmış bakıyordu.
Ayla’nın korkuyla akan gözyaşları şimdi hüzne çevrilmişti. “Lütfen demeyin öyle…” biliyordu adamın onu korumak için arkasına alınca burdan kolay kolay canlı çıkmayacağını.
Dans pistinden olayı duymasıyla koşan diğer arkadaşı korkuyla olayları anlamaya çalışırken içerdeki diğer iki asker elinde silah olan adamı ve arkasındakileri yakalayıp polisi çağırmakla meşguldü.
O gün herkes gelecekte tekrar buluşacaktı ama bugün burda yaşanan her şey bir anı olup yüzleri bulanık olacaktı.
Çünkü isim verilmeden olan tanışıklıklar asla hatırlanmayacaktı…
💐
Dibi gelen bardağı masaya koyup biriken kupalarıma baktım. Delirmiş gibi dışardan geldikten sonra 6 kupa çikolatalı süt içmiştim. Ve bu bitenle de 7 oldu.
Kafamı kaldırıp koltukta oturan Barış'a baktım. "Barış,” Telefonla oynayan Barış oynadığı telefondan kaldırıp elimdeki kupaya baktı. Hemen kafasını hayır anlamında salladı. “Sikerler Asena! Kızım daha ne içeceksin? Her an ya kalsiyum ya da şeker komasına gireceksin.”
Kupayı sinirle masaya vurdum. "Siksinler Barış. Kalk ya bana sütümü getir ya da siktir git. Bir süte muhtaç olacak kadar kadar müşkül durumdayım anla beni." Ne kadar yalvarsamda Barış hayır diye başını salladı.
Sinirle İlkin'e döndüm "Söyle şuna siktirsin gitsin." İlkin onaylar şekilde kafasını sallayıp Barış’a döndü “Hadi şimdi siktir git!"
Ilkin’in benden hevesli ve hırslı söylenesiyle Barış'a baktım ama onun umrunda bile değildi.
Bunların arasında gerçekten büyük bir şey olmuştu.
Barış ayağa kalktıktan sonra kenardaki önlüğünü alıp üstüne geçirdi. "Neyse, Kadem Bey odasına gitmiş. Ben bir bakayım ihtiyaçıları var mi diye." Barış, Kadem’den haz etmez ki.
"Ya burası otel mi de adam canı sıkılınca geliyor yatış yapıyor?" Barış başını salladı. "Özel odası var, banyosu var, oda hizmeti var, yemek var, televizyonu, koltuğu var. Adam bende gayet burayı oteli sanıyor, tartışmaya gerek yok"
Barış söylene söylene odadan çıkarken hızlıca Ilkin'e döndüm "Sizin sorununuz ne?”
“Zengin piçi olduğu aklına geldi ve bunu bana karşı kullanıyor. Sorunumuz bu Asena!" Evet Barış’ın ailesi çok zengindi. hastane vakfının % 30'u ailesine aitti.
“Ilkin, Barış hep böyleydi sadece sen ara sıra tekrar farkına varıyorsun. Hep yılışık, hep yaramaz yaramaz ve egoist biri. Üniversiteden beri bunu kavraman gerekiyordu.”Derin bir nefes verdi "Haklısın ama bize, arkadaşlarına karşı da bir piç gibi davranması sinir bozucu.”
Omzunu dostane sekil de sıktım. "Gidip çikolatalı süt alıcam, ister misin?" Ilkin kahkaha atarken ayağa kalktım "Oysaki ben komik bir şey söylememiştim hanımefendi!”
Masada duran cep telefonumu önlüğü cebine attıktan sonra sandalyeyi itip ayağı kalktım. "Gelirken bi hemşirelere göz atıp gelirim."
Gece hastanede geç saatlere kadar nöbette kalan hemşireler doktorlar odalarına çekilince kayboluyordu. Yani olay yine bize kalıyordu.
Kantinden kendime bir tane çikolatalı süt aldıktan sonra tekrar asansör kendi katımıza çıkıp hemşireler lobisine uğradım.
Sandalyeye oturmuş bir kız ağlarken diğerleri de onun çevresinde durup teselli veriyordu.
Hemşirelerin arasına girdim "Olay ne?" Ağlayan kız kafasın kaldırıp bona baktı. "Kadem Bey'i odasında acil çağrısı geldi bende koşarak gittim. Korumalar bana bağırdı. İçerde onemli ad-adamlar var seni alamayız diyip kovdular. Koca koca korkutucular birde bağırıyorlar.” Kız içini çekerek ağlamaya devam ederken baktım.
"Bakın hala acil çağrısı geliyor.” Kızın gösterdiği yere bakarken kız ağlamaya devam ediyordu.
Odaların işaretlerinin olduğu yerde Kadem’in oda numarası yanıp sönüyordu.
Sütümü masanın üzerine bıraktım "Ben gidip bakarım, sizde sütüme sahip çıkın.” hüznlü şekilde bıraktığım sütüme baktım.
Asansöre giderken aklıma Barış in odada olduğu geldi. Umarım Kadem Barış’ sinirlendirmemiş, Barış'ta Kaden'i boğmamıştır.
Asansöre bindikten sonra vip kat numarasına basıp sonra kartımla onayladım. Asansör durduğunda inip boş koridorda normalde korumaların olması gereken kapıya kadar geldim.
Her dakika koruma duran kapının önü bomboş, kapısı ise aralıktı. İçerden gelen bağırış sesleriyle yaklaşıp dinlemeye başladım.
"Oğlum siz beni delirtmek mi istiyorsunuz? Ben zaten 6 yıldır yakınım ve takip ediyorum, üstüne birde siz geliyorsunuz dikkat çekecek." Barış’ın sesi duyulurken Kadem’le bu kadar samimi sertlikte konuşması saçmaydı.
Oğlum sanki isteyerek mi geldim? Bu kan bağımızı yalanladığım orospu çocuğu kafama vazo indirince en nitelikli hastaneye geldim. Nerden bileyim sizinde burda olduğunuzu?" Kadem'le Barış önceden tanışıyor muydu?
"Ayıp oluyor yalnız. Annemizde, babamız da bir abi." Kadem’in kardeşi Karen’in sesi duyulduktan sonra Kadem'in erkeksi kahkahası oda da yaralandı. "O yüzden kan bağımızı yalanlıyorum ya mal."
“Sikicem sizin şakalarınızı. Ne yapacağız? Ona odaklanın. Fazla yakın olmayıp olayı idare ediyorum ama yaşlarımız yaklaştı. Aniden olayları öğrenirse yadırgar, yavaş yavaş alıştırarak halletmeniz lazım." Barış’ın sesi uzaklaşırken kapıya daha da yaklaştım.
“Açıkcası durum beni alakadar etmiyor. Başlar siz, yedekler benim. Kendi aranızda anlaşıp, karar verip halledin. Bu iş uzarsa babamı olaya dahil ederim.” Kadem'in kardeşinin sesi, tekrar duyulurken kafamda karışmıştı.
Üçünün de tanıdığı, hatta yıllardır iletişimde oldukları biri alabilirdi. Hastane içinde bir doktor olabilir.
Daha fazla kapının önünde durmayarak kapıyı itip içeri girdim.
Kadem sırtını yatak başlığına dayamış, ayaklarını uzatmıştı. Kardeşi tam karşısındaki koltukta yayılmıştı. Barış'ta masaya yaslanmış ayarta duruyordu.
“Beyler iyi akşamlar. Rahat mısınız? Çay, kahve ister misiniz?" arkandan kapıyı kapatıp odanın içerisine ilerledim.
Koltukta oturan Karen'in ayaklarına toplaması için vurup açılan ikili koltuktaki boşluğa oturdum.
Barış'ın yaslandığı masanın arkasında acil butonu vardı. "Yaslanma şuraya dangalak! Acil butona basıyorsun.” Barış kalkıp masanın arkasını kontrol edince masanın uçunu çekip butonu kapattı. "Ben odayı düzenleyen iç mimarın gözüne parmak sokayım."
Karen rahatsızca kımıldandı "Rahatımızda kaçtıysa ben kalkayım. Size iyi geceler diliyorum Barış ve abi." Karen kalkarken arkasından baktım.
Benimle ne alıp veremediği vardı? İlk gördüğü zamanda nefretini göstermişti. Daha tanışmadan nasıl bir insandan nefret edilebilirdi?
“Bizde kalkalım Barış.” kaş-göz hareketi yapınca Barış başını salladı. "Daha yeni geldin doktor. Gitmesen?" Kadem’e kafamı hayır anlamında salladım. "Sen artık benden bağımsızsın Kadem." Koltuktan kalkıp kapıya yürüdüm.
Barış arkamdan çıkarken odadan çıkıp koridorda ilerledim. Asansörlerin orda beklerken Karen’le yanaydık. “Benimle alıp veremediğin ne? Abin hastaneye gelenle kadar sizi tanımıyordum bile.”
Barış’ın arkamda varlığını hissediyordum. "Eminim ki önceden bizi tanımıyordun Işık. Ama ben seni tanıyordum.” Karen'in konuşmasını Barış’ın öksürüğü böldü "Karen sen ilk asansöre bin, biz ikinciye bineriz.”
Karen içeri girerken son kez bana bakarak konuştu. “Kim olduğunu bilmeden seninle tanışsaydık belki iletişimimiz olurdu. Ama olduğun kişiyle gösterdiğim muameleyi hak ediyorsun."
Bok gibi davranılacak bir insan mıydım? Öyle bir kişi miydim?
Asansör kapısı kapanıp diğeri açılırken derin bir nefes verip içeri girdim.
Ne bitmez, iğrenç bir gece olmuştu.
Onu saymadım. O 00.00’den önceydi
"Sen takma onu. Kafası garip çalışır. Abisinden duyduğu kadarıyla bilenir insana, özellikle de abisi birini çok severse kıskanırdı.” Kafamı çevirip baktım "Sen bunları nerden biliyorsun?”
Asıl sorma istediğim buydu. Mafya Kadem'le, Uzman Doktor Barış’ın ne alakası olabilirdi. Hemde bu kadar samimi bir üslupla.
Asansör kapısı açılınca inip koridorda yürürken Barış sonunda konuşmaya başladı. "Babasıyla babam arkadaştı, bizde çocukluktan beri dip dibe bulunduk. Hastaneye gelince bilerek uzak durdum çünkü 3 yıldır konuşmuyorduk.”
Beni ikna etmek için yeterliydi.
Ama beynimde bunlar dönüp durmaya devam etti....
💐
Montumu kolumdan sarkıtıp hastane kapısından çıktım.
Saat sabah 10’du artık nöbet bitiş saatimdi.
İçtiğim sütler etki etmiş 3 saat uyumuştum. Allah'tan çok yoktu ki yokluğum anlaşılmamıştı.
Tek sorunum dün arabayı almadan geldiğimden dolayı otobüs durağına kadar yürümen gerektiğiydi.
Otoparkı geçip ana yola yola çıkacakken önümde duran siyan BMW’ye baktım.
Cam indirilirken eğilip baktım. "Birine mi benzettiniz?" Sürücü koltuğunda ki adam gülümsedi. "Kuğulu Parka götürmem gereken güzel bir doktor vardı. Siz miydiniz?"
Gülümseyip başımı ‘hayır’ anlamında salladım "Maalesef güzel değilim. Yani ben değilimdir o" Yüzü düştü.
Sanki çirkinsin dedik. Kendimize laf etmiştik.
"Burdaki en güzel kişi siz olunca, sizsiniz sandım Feridem." kaşlarım çatıldı. "Yani tek tek burdaki herkese bakıp hangimiz daha güzeliz diye hesapladın mı?"
Koçum kalk, sözlü mülakattayız!
“Asena, arabaya bin. Lütfen,” Kubat’ın sınırdaki sesiyle ön koltuk kapısını açıp arabaya bindikten sonra arabayı çalıştırıp hastanenin önünden ayrıldık.
💐
Oy ve yorumları unutmayalım 🫶🏻
Bir sonraki bölüm(özel bölümden sonra) Kuğulu Park’ta dolaşan bir adet Gölge ve Işığı olacak.
Çok çok öpüyorum görüşürüz Ankara Ayazlarım…
Medya: 1. Kitabı yaz başlamadan bitirirsem ben
Okur Yorumları | Yorum Ekle |