
Bölüm yaklaşık 35 sayfa gayet uzun bir bölüm oldu dikkatli okursanız sevinirim💗🫶🏻
🖤
Asena
Kafam cama dayayıp ofladım. Şansımıza Kuğulu Parka giden yolda biraz fazla trafik vardı. İyi tarafından bakılırsa karanlık hava biraz açılmıştı.
Elleriyle direksiyonda ritim tutan Kubat'ın parmaklarına biraz daha odaklandım. Çok sistematik bir şekilde direksiyona vuruyordu.
Kafasını bana çevirince bakışlarımız kesişmişti oldu.
Sapık gibi adamı izlersen tabi.
Hafifçe gülümsedim ona doğru ama kafamda çok soru vardı.
Mesela ben çıkma teklifini kabul edince biz ne olmuştuk?
Sevgili mi olunuyordu yoksa bir deneme süreci miydi? Şu an arkadaş mıyız acaba?
Saf salak biri görünmemek için maalesef bu soruları içimde tutmak zorundaydım.
Kubat bana bakmaya devam ederken bir anda arkadan korna sesi duyulmasıyla arabayı azıcık ilerlemiş boşluğa sürüp yolda ilerledi.
Kuğulu parktan önce aslında kahvaltıya ihtiyacım vardı ama onu eve geçince hallederdim. Umarım...
Karnımın guruldamasıyla gözlerimi sıkıca kapattım. Aptalım ya!
Gözlerimi açıp bakınca Kubat'ın sırıtarak bana baktığını fark ettim. "Özür dilerim unutmuşum." Bir anda benim koltuğumun arkasından tutarak arkaya eğilip bir şeyler karıştırdıktan sonra geri yerine oturdu. Elinde tuttuğu poşeti kucağıma koyduğunda kafamın uydurduğunu düşündüğüm sıcak poğaça kokusu daha çok burnuma dolmuştu.
"Nöbetten çıkınca yersin diye almıştım ama seni görünce tamamen aklımdan çıkmış. Özür dilerim." Kafamı onaylar şekilde salladım. "Düşündüğün için teşekkür ederim." Poşeti açarak hızlıca kese kağıdına sarılmış poğaçadan bir ısırık aldım.
PATATESLİ!
PATATESLİ POĞAÇA! ALLAHIM MUTLULUKTAN SANA GELİYORUM!
Gözlerimden pırıltılar çıktığına yemin edebilirdim şu an. En sevdiğim poğaçalardan biri patatesli sonra ise çikolatalıydı.
Elimdeki poğaçayı arabayı süren Kubat'ın ağzının önüne dayandığımda bir ısırık alıp oda yemeğe başladı.
Ben bir şey yerken birilerinin ortamda yememesinden nefret ediyordum.
Poğaçadan aldığım ısırık bitince kafamı Kubat'a çevirdim. "Ne zamandır beni bekliyordun?" Yavaş yavaş açılmaya başlayan yolda o arabayı sürerken bir yanda bana cevap verdi.
"Yağmur şiddetlenince arabaya geçtim. Sonra nöbet bitiş saati yaklaşınca pastaneden poğaçaları alıp çıkışını bekledim." Yani hastaneden ayrılmamıştı. Bu kadar saattir hastanenin içinde bile ben ısınamazsan o arabada ve çardakta beklemişti. Benim için...
Poğaçadan bir ısırık daha almadan önce bir soru daha sordum "Kuğulu Park'ta ne yapacağız?" Atatürk Bulvarı'nın ordan Seğmenler Parkı'nın etrafında dolanınca yaklaştığımızı anladım.
"Biraz yürüyüş yaparız çok yorulmadıysan. Temiz hava iyi gelir. Sonra da yakınlarda güzel bir mekân var, daha düzgün bir kahvaltı yapmış olursun." Kafamı salladıktan sonra içinde hala iki tane poğaça olan poşetin ağzını kapatıp ona döndüm. "Bunu ne yapayım?"
Arabayı girişe yakın bir yere park ettikten sonra emniyet kemerini çözüp bana döndü. "İstersen yanına al, yürürken yersin." Kafamı hayır anlamında sallarken poşeti arabada bıraktım. O tekrar arkaya uzanarak hışırtı sesleriyle eline bir şey aldıktan sonra yerine oturup elindekini bana uzattı. 5 tane toz pembe lalenin olduğu buketi.
Son bir ayda hayatımda alamayacağım kadar çok fazla çiçek alınmıştı.
Çok sevdiğim bir söz vardı.
Hayattayken verilmeyen çiçeğin mezarda bir faydası yoktur.
Vaktinde gelmeyen hiçbir şeyin önemi yok. Ben öldükten sonra getireceğiniz çiçeği, çöpe atın. Mezar taşları çiçekten anlamaz.
Üzerindeki küçük notu kaldırıp baktım.
'Rüyalardan bile güzel Hayat ışığıma'
Gölge
Buketi alıp kucağıma koydum. "İki evinde balkonu botanik bahçesine dönüşmüş durumda." Bende kemerimi çözüp arabadan çıkılarken oda arka koltuktan kabanını ve benim atkımı alıp çıktı.
"O zaman amacıma ulaşmışım. Olduğun her yer zaten çiçek bahçesiydi." Parmaklarımla lalelerin kadife yapraklarını okşadım. Çok güzellerdi.
"Yanımdan ayırmak istemeyeceğim kadar güzeller." Buketi göğsüme daha çok bastırdıktan sonra kafamı kaldırıp ona baktım. O bana bakmak için başını eğmişken kafamı kaldırmış ona bakıyordum.
"Elinde taşıyabileceğin kadar küçükler. Taşımaktan yorulunca bana verirsin. Nasıl fikir?" Önerisiyle kafamı salladım. O parkın girişinden geçerken onunla birlikte yanında ilerledim. Çankaya tabelasını arkamızda bırakarak kuğuların olduğu kısma doğru ilerledik.
Sabah mesai başlangıç saatleri olduğu için çok bir kalabalık yoktu.
Tellerin etrafında dönerek ilerlerken soğuktan bir elimi cebime sokarken diğeriyle lalelerimin olduğu buketi tutuyordum. Bir ara fotoğraf çekilmeliydim bunlarla. Cidden çok güzellerdi.
Kafamı çevirip tekrar göletin olduğu kısma baktığımda kuğuların olduğu kısma daha gelmediğimizi fark ettim.
İki tür kuğunun ayrıldığı kısmda olan banka oturmak istiyordum. Orası en sevdiğim yerlerden biriydi.
"Şu ilerdeki banka oturalım." Kubat'ın bahsettiği bank benim oturmak istediğim bankın ta kendisiydi. Kafamı hevesle onayladım. "Orası benim en sevdiğim bank."
Kafamı kaldırıp ona bakınca onun zaten beni izlediğini gördüm.
Dudakların kenarında olan o tatlı sırıtışı vardı.
"Çoğu şeye sevgimiz ortak Feridem. Kuğulu parktaki bank, kitaplar, şarkılar ve sen." Ve ben...
Babam hep şiir okuyan ve kitap okuyan biri ancak senin dilinden anlar derdi. Ama aynı zamanda çoğunlukla bir erkek senin dilinden anlarsa kafasını koparırımda derdi.
Banka gelince benim oturmamı bekledikten sonra sol tarafıma o oturdu.
Tam önümüzde üç kuğu duruyordu. İki beyaz kuğu büyük alandayken diğer siyah kuğuyu uzun bir muşamba duvarı onlardan ayırıyordu. Çok yalnız bırakılmıştı...
Derin bir nefes verdim. "Diğerleri birbirleriyle büyük bir alanda yüzebiliyorken o tek başına küçük bir alanada hapis kalmış." Saçmalama Asena, bir kuğunun yalnızlığına dertlenmezsin.
"...kalabalıklara alışık değildi ve daha öncede söylediğimiz gibi, özellikle de şu son zamanlarda her türlü topluluktan kaçar olmuştu. Belki de yalnızlık onun için en iyisidir. Biri için bulunduğu durum için üzüldüğünde aslında o durum o kişinin en iyi kaçış yoku, kurtuluşudur." Suç ve Ceza...
"Ama yalnızlığı kötü olmadığı sürece kimse hak etmiyordur Kubat." Tam o sırada siyah kuğu kulak tırmalayıcı şekilde çığlık atıp gagasıyla muşambaya vurmaya başladı. Diğer beyaz kuğular korkarak muşambanın orda dururken önce bir şok yaşadım.
Şaşkınlıkla Kubat'a döndüğümde birbirimize bakınca gülmeye başladık.
Siyah kuğu büyük olasılıkla diğer kuğuların başını kopartıp zarar verdiği için diğerlerinden ayrılmıştı.
"Tamam kabul. Hak ediyormuş." Gülmem bitince ellerim kucağıma düşüp lalenin yapraklarıyla oynamaya başladı.
Flört yeteneklerim sıfırdı, çok kabul bu konuda. Ama bana adım atıldığında otistik davrandığım için elim ayağıma dolaşıyordu.
Bulutların kapattığı havada bir anda gök gürleyince rahatsızca kımıldadım.
Saçıma en küçük su damlasında direk kabaracağı için bir de ıslanmayı sevmediğim için hiçbir zaman uzun uzun bir daha yağmurun altında duramayacaktım.
Bir kasım gecesi asfaltta ağlarken yağmurun beni üşütmesi geliyordu aklıma.
"Kalkalım mı?" Kafamı sakladıktan sonra o ayağa kalkıp kucağımdaki çiçekleri aldı. Ayağa kalkınca üstümü düzeltip ona döndüm.
Bir elini bana uzatınca tuttum. Beni kendine doğru çektikten sonra koluna girmemi sağladı, daha sonra ondaki çiçeklerimi alıp sağ kolumla bedenimin arasına sıkıştırdım. Ben kafamı ona çevirince gülümseyerek beni izliyordu.
"Gidelim mi?" Kafamı sallayarak onunla yürümeye başladım.
Hayatımda aldığım ilk çıkma teklifinin sabahında kuğulu parkta yürüyüş yapıp sonrada kahvaltı yapmaya gidiyorduk. Gereğinden fazla sakin ve tatlıydı. Her an başımıza meteor yağabilirdi.
Çok riskli...
"Ne yaptın bugün?" Kuğuların ordan döndükten sonra ağaçlık yürüyüş alanına ilerledik.
"Barış'la dalaştık. Hasta kayıtları için dosyaları internete geçirdim, zaten hasta işlerine bu nöbet Barış'la ilkin bakıyordu. Aaa seni Doruklarla falanda tanıştırırım bir gün. Sonra Kademlerin odasına gittim kardeşi falan varmış, biraz onlarla uğraştım. Zaten senle çardakta buluştuk. Barış beni sinir edince durmadan çikolatalı süt almaya gönderdim." Fark ettiğim şeyle ona döndüm "Ben hemşire masasına koyduğum çikolatalı sütü almadım." Üzüntüyle kaşlarım çatıldı.
"Kahvaltıda vişne suyu yerine çikolatalı süt içersin dert etme." Vişne suyu ya da elma suyu içerdim sabahları. Ya da nar suyu içerdim.
Yüzümü ekşittim. "Yok çok fazla içtim bugün. Hem sen benim vişne suyu içtiğimi nerden biliyorsun?" Mal Uraz bile bazen çay koyardı sabah kahvaltı da.
"Nar suyu ya da vişne suyu tercih edersin genellikle, birde portakal suyu var. Ayva değil armut tercih edersin genelde ama portakalcısın. Kahveni çayını şekerli içersin, benim aksime. Tatlılara özel bir zaafın var. Bilirim Asena, bilirim. Sevdiğim kadının neyi sevdiğini, nelerden hoşlandığını bilirim."
Bi de benim senin sevdiklerine olan zaafım. Bir de sen varsın zaafımda. Sen ve senin mavi gözlerin. Koynunda 100 sene 1000 sene bile kalsam doyamayacağım kokun. Sen zaafların en güzeli.
Sıcak basan yanaklarıma soğuk hava vururken sadece sustum. Diyecek bir şeyim yoktu.
O çok dinler ben çok konuşurdum. O konuştuğu ben susardım çünkü düşündürürdü.
"Barış'la İlkin üniversiteden arkadaşındı di mi?" Kafamı onaylar şekilde salladım. "İkimiz de staj yerleri hep aynı yere çıktı. Daha sonra görev yeri seçimi gelince üçümüzde buraya alındık. Zaten Barış'ın babası hastanenin vakıfında var, ortaklar."
"Peki Kadem?" Sırf utanıp sustuğum için şu an konu açarak beni konuşturmaya çalışıyordu. "O çok uzun konu, başka zaman anlatırım." Beni sağa doğru çekip boydan boya camlarla kaplı bir mekanın olduğu yere yönlendirdi.
"Anlatacaklarına her zaman vaktim var. Ne kadar uzun olurlarsa olsunlar."
Hayat bazen önce ödüllendirip sonra sınıyordu, ama bende önce sınayıp sonra ödüllendirmiş gibiydi.
Cenk'te tüm günahlarımın acısını çıkartıp onunla ödüllendirmişti.
Mekanın önüne gelince yine dört parçadan oluşan beyaz tahta kapıyı açarak önden geçmem için hareket yaptı. Ben geçtikten sonra kendisi arkamdan gelip belimden hissedilmeyecek şekilde yönlendirip resepsiyonun önündeki garsonun yanına çekti.
Orta alanda kocaman çiçekler varken yine camdan kubbe şeklinde olan tavanın uç kısımlarındaki ısıtıcılar içeriyi daha sıcak yapıyordu. (A4 kafeyi biliyorsanız ona benzer bir yer ama kuğulu parkın içinde-kafamdan kurdum-)
Mekanın nostaljisine uygun mekanda duyulan Ayla Dikmen'den Anlamazdın şarkısı daha da güzelleştiriyordu.
Garsonla konuşan Kubat adam eliyle gösterdiği cam kenarındaki masaya ilerledik. Yeşilliklerin gözüktüğü cam kenarında sandalyemi çekeceğim sırada Kubat sandalyemi çekti.
Lalelerimi masanın üzerine koyduktan sonra montumu çıkartıp yandaki sandalyeye astım. Benim için çektiği sandalyeye oturduktan sonra sandalyeyi masaya yaklaştırdı. Daha sonra kendisi de karşıma geçip oturdu.
"Bu mekanı ilk defa geldim. Aslında kuğulu parka çok nadir gelirim. Kafam çok doluysa akşamları gelir otururdum. Uzun zamandır kafam çok doluydu ancak gelecek bile zamanım yoktu." Yanda duran menüyü önüme alıp açtım. Gayet güzel şeyler vardı.
"Bir arkadaşım burda çalışıyor. Bende ilk defa geldim. Menemenin güzel olduğunu söyledi. Yanına da istersen patatesli peynirli gözleme söyleriz ama diyorsan tatlı bir şeyler waffle varmış. Garip bir ismi var, ne olduğunu bilmiyorum ama fotoğrafı vardır."
Traktör diye tatlılara hitap ettiği için wafflenın ne olduğunu bilmediğine şaşırmamam gerekiyordu.
"Menemen olur, yanına da patatesli gözleme söyleyelim." Başını sakladıktan sonra menüye hiç dokunmadan garsonu çağırdı. "Vişne suyu?" Kafamı evet anlamında salladım. "Karadeniz çayı?" O da gülümseyerek kafasını salladı.
Garsona siparişleri verdikten sonra çantamdan telefonumu çıkartıp Uraz'la babama bir arkadaşımla kahvaltıya gittiğimizde alakalı mesaj atmıştım. Daha sonra hastane grubundan gelen mesajlara baktıktan sonra telefonu kapatıp masaya koydum. Benim telefonumu kapatmamla o da kapattı.
"Babamla Uraz'a bir arkadaşımla dışarı çıktım dedim. Rahatsız olursun diye senin olduğunu söylemedim." İçimden bir yan daha Cenk'le ayrılalı 2 ay olmuşken başkasının olması garip olduğunu söylüyordu.
"Rahatsız olmam Feridem. Ama Albay'ın senin üzerinde kuracağı baskınlıktan dolayı söylemek istemezsen karışmam." Babam Kubat'ın ağzına sıçardı.
Timin öğrenmesi felaket, Baran durmadan ima yaparsa babam yine anlar Kubat'ın ağzına sıçardı.
Efillere söylersem yine bir yerden babama ulaşır Kubat'ın ağzına sıçar.
Uraz'a söylersem en küçük şeyde babamın kulağına giderdi Kubat'ın ağzına sıçardı.
İki ucu tutulmaz değnek.
"Şu an ilişkimizi en iyi söyleyebileceğimiz kişi Fırat abi. Onun dışında kime söylesek babamın kulağına gider, oda seni eşşek sudan gelinceye kadar..." devamını getiremeden yüzümü ekşittim, düşüncesi bile kötü.
"O pezevenk zaten iki dakika yanında dursak olayı çakar. Müneccim sanki." Derin bir nefes verdikten sonra parmaklarını saçına geçirip arkaya doğru taradı. "Sorun dayak yemekte değil. Sanki az mı dövdü albay bizi? Sorun senin üzülmen ya da babanla aranın kötü olması."
"Neyse Kubat, unutalım bu konuyu. Güzel bir yere gelmişiz, düşüneceğimiz senin dövülecek olman değil başka şeyler olsun." Biraz durup ne hakkında konuşabileceğimizi düşündüm. "Biliyor musun benim ikinci ismim Deniz?"
Yüzünce şaşkınlık olurken gülümseyerek kafamı onaylar şekilde salladım. "Küçük amcam koymuş. Babam adı Asena olacak demiş. Tabi beni sevmekten kendisi kimlik çıkartmaya gidememiş belgeleri amcama vermiş. Amcam daha 18 yaşına yeni girmiş pisliğine sırf kendi istedi diye adımı Asena Deniz Işık yapmış." Olay aklıma geldikçe gülesim geliyordu.
"Tabi babam öğrenince amcamı 3 gün 3 gece dövmüş sonra gelecekte düzeltiriz demiş. Tabi amcam beni Denizim diye seviyordu. Sonra Uraz doğduğunda babam görevdeydi. Amcam 23-24 yaşında bu sefer. Sen yine akıllanma koştur koştur git Uraz'ın ismine Devrim ekle."
O zamanlar 5-6 yaşında olduğum için olayları yarım yamalak hatırlıyordum.
"Babamın görevi 1 hafta içinde bitip gelince kimliği görüp yine delirip amcamı dövüyor ve çocuk defterini orda kapatıyor. Allah korusun üçüncüye isim kalmadı kim bilir ne koyardı?" Ben hem anlatıp hem gülerek anlatırken Kubat sadece gülümseyerek dinliyordu.
Ellerini masanın üzerine koymuş çenesinin altına destek yapmış bakıyordu. "O zaman senin çok isimli işi bana özel değilmiş. Asena, Deniz, Feridem, Hayat Işığı, Işık, Doktor, Albayın kızı. Çok renkli bir kişilik."
Ya da çoklu kişilik...
Tam konuşacakken elleri dolu gelen iki garson menemen tavasını ortaya bıraktıktan sonra iki gözlemeyi tepsiyle masaya bıraktı. Daha sonra Kubat'a çayını bana vişne suyumu verip masadan ayrıldılar.
Kubat masada duran pideyi bölüp menemene bandırıp bana uzattı.
Elindeki pideyi direk ağzıma atmak bi tık hayvanlık olacağı için elime alıp kendi ağzıma attım.
TADI ÇOK GÜZEL
Yüzümün aldığı şekille Kubat'ın yüzünde memnun bir sırıtmışlar kendisi de pideyi batırıp menemeni yemeye başladı.
Pidenin yanındaki ekmek sepetini kendime doğru çekip bir dilim aldım.
Sormak istediğim çok soru vardı ama emin değildim.
"Ne sormak istiyorsan sorabilirsin Feridem." Kafamı elimdeki ekmekten kaldırıp Kubat'a baktım.
Arkasına yaslanmış sıcak çayını içiyordu.
Gülümseyip ekmeğimi bölüp tabağıma koydum. "Nerelisin?"
"Rizeliyim." yüzümdeki memnun gülümsememi silmeye çalıştım.
Karadenizli, severiz.
"Aslında annem Rizeli, babam Gümüşhaneli. Ama küçüklüğüm Rize'de geçtiği için Rizeli sayılırım." evleri hane hane
Ekmeğimi menemene batırırken ona bakıyordum "O zaman Rize'den Ankara'ya nasıl geçiş oldu? Ya da daha doğrusu asker olma fikri nerden geldi?" Ekmeği ağzıma atınca tadının cidden güzel olduğunu fark ettim.
"Çok düzgün bir aile değildik. Ailenin en küçük çocuğuydum ve o eve fazla gelen tek kişi bendim. Kuzenim askerdi ve eve çok nadir geliyordu, benim için özenilebilecek bir şeydi. Bende 13 yaşında askeri liseye kaçtım Kuleli'de yanımda kimse yoktu. 3. senende abim yanıma gelip yaşadığıma emin olduktan sonra Karadenize geri gitti. Mezun olunca kuzenim yanıma gelip gitmeye başladı. Onun dışında geçmişten kimseyle hala görüşmüyorum."
Bana sanki bunu daha önce üstün körü anlatmıştı.
O zamanla şu anki halimizle dağlar kadar fark vardı.
"Beni anlatmaya gerek yok bence. 17 yaşıma kadar asker olacağıma çok net emindim. 17 yaşında sınavdan sonra sağlık kontrolüne girince 4 yıldır benimle olan sırt platinlerimle tanıştım. YKS sonrası tam puan alınca babamın zoruyla doktorluk yazdım. İşte sonra okudum iş sahibi oldum."
13 yaşında geçirdiğim kaza ve komadan sonra Akif Kıraç elindeki tüm imkanları kullanıp kırılan kemiklerimi iyileştirmiş daha sonrada ameliyatlara sokmuştu.
O kadar iyi ameliyatlara sokmuştu ki bir tane bile yamuk kaynayan kemiğim yoktu. Ya da ameliyat izim yoktu.
"Peki o kadın ne zaman sizi bıraktı? Tabi çok özel olmayacaksa." Soruyu cevaplamadan önce içeceğimi içtim.
O kadın, Ayten...
"4 yaşındayken beni terk etti. Babamı, ben 10 yaşındayken, Uraz'ı da ben 14 yaşındayken terk etti. Onun bağlanma duygusu yoktu." Bağlanmaktan korkar. benim gibi...
Tabağındaki gözlemeyi yerken sessizliği Kubat böldü "Emin fazla bağlanmaması daha iyi olmuş. Annem, babama çok bağlıydı. O kadar ki gözü çocuklarını bile görmüyordu bazen. En küçük hatamızda çocuk gibi babamın yanına gidip ona şikayet ederdi. Babam bize kızarken onun yanında bizi izlerdi. Eğer bize saldıracağında kendine gelip anne olduğunu hatırlayıp bizi korurdu."
Anneden yaralı çocuklar büyüyemezdi.
Büyüselerde bir kanatlan her zaman kırık olurdu.
💐
Bir şarkı vardı.
Mor ve Ötesi'nden Cambaz
Bazı şeyler o şarkının başı gibi bana huzur verirdi. Şu an gibi
Aldığım çıkma teklifinin ilk gününde, ilk datemize çıkmıştık. Ve şu an karşılıklı çay içiyorduk.
Galiba şair haklıydı
Kızlar, babaları gibi erkekleri severdi.
Bol şekerli çayımdan bir yudum alıp masaya koydum. "Dedemle babannem biraz deli dolu. 7 sene önce bir karavan alıp Türkiye turuna çıkmışlardı. Aralarında en güzel Karadeniz seçtiklerinden beri yaylada yaşıyorlar. O kadar ki buraya gram gelmiyor bizi bekliyorlar." idollerim benim.
İdeal çift ilişkisi bu olmalıydı.
"Peki sen hiç Karadeniz'e onların yanına gittin mi?" Kubat'ın sorusuna olumsuz anlamda kafamı salladım. "Gitmedik ama hep bir yerlerde buluştuk. Kuzenimin düğünü, aile buluşması ya da yazın bir yerlerde falan. En son iki sene önce düğünde yüz yüze olduk ama onun dışında hep telefonda konuşuyoruz ya da görüntülü arıyoruz. Akrabalarımdan tek sevdiğim dedem.
"Bi gün gidersin zaten Karadeniz'e. Çok güzel yer, sana çok yakışır." Seninle gideriz koçari.
BEN KARADENİZE YAKIŞIYORSAM KARADENİZLİYE DE YAKIŞIRIM.
Tam on bir şey diyeceği sırada çalan telefonla bir dakika işareti yapıp bilinmeyen numaradan gelen aramayı açtım.
"Alo, Asena Işık ben." Karşı taraftan gürültülü sesler gelirken bir erkek sesi konuştu. "Merhaba Asena Hanım. Uraz Işık kardeşiniz mi acaba?" Oturduğum sandalyede dikleştim.
Kesin sıçtık...
"Evet, kardeşim oluyor kendisi." Karşımdaki Kubat'ın kaşları çatılırken başımı eğip kucağımdaki elime baktım. Acayip gerildim.
"Kendisi bir kavgaya karıştığı için şu an karakolda. Avukatınızla gelirseniz hakkındaki işlemleri başlatacağız. İyi günler." Ben daha ne olduğunu anlamadan kapanan telefonla dondum.
Ne kavgası?
"Ne olmuş Asena?" Kafamı kaldırıp bana bakan Kubat'a baktım. "Uraz karakoldaymış."
Kan çeker...
💐
Arabanın kapısını açıp hızlıca inerken sadece aceleyle çantamı alabilmiştim.
Bizim ailede benim gözaltına alınmam gayet normaldi ama Uraz'ın ilkti. Yolda Ayla'yı arayıp avukat arkadaşı ya da kendisinin gelmesini söylemiştim o da halledeceğini söylemişti.
Otomatik kapı açıldığında elimdeki çantayı hemen makinaya koydum ve kendimde x-ray cihazından geçtim. Daha sonra kadın memur hızlıca üstüme dokunup kontrol ederken Kubat arkamdan makinadan geçerken öttü.
Arka cebinden cüzdanını çıkartıp polislere kimliğini gösterince benim üstümü arayan kadın geçmemiz için hareket yaptı.
Ben içeri doğru ilerlerken Kubat makinada kalan çantamı alıp arkamdan beni takip ediyordu.
Uraz neden gözaltına alınmıştı? Normalde benimle sataşırdı ama dışarda hayatta insanlarla oturup konuşamazdı bile. Ya da ben öyle sanıyordum.
"Gökhan burdaymış ama aşağıda değil masa başıymış. Uraz ve yanındakini aşağıya kapatmışlar. Önce bana uğrayın sonra aşağı inersiniz dedi." Kubat arkamdan konuşurken sağa sapıp büyük işlem alanına gelince tandık gelen simaların arasından Gökhan'ı seçip onun olduğu masaya ilerledim.
Sandalyesini iterek kalktığında kollarını bana karşı açtı. Kollarımı boynuna sarıp birkaç saniye durduktan sonra ayrıldım. "Kız aramızda parmaklıklar olmayınca çok garip geldi." Üstümü düzeltip birkaç adım gerileyip Kubat'ın yanında durdum.
Kubat'ta dostane bir şekilde Gökhan'a sarılıp klasik sırtına vurdu.
Nerden arkadaşlardı bilmiyorum ama büyük olasılıkla görev nedeniyle tanışmışlardı. Zaten silahlı kuvvetlerde temel olarak insanlar aracı, okul ya da görev sırasında tanışıyordu.
"Şimdi şöyle ki, küçük Işık bir iş adamına saldırmış. İş adamının kardeşi de oradaymış, tabi ki de engellemek için seninkine girmiş. İşte sonra olaylar karışınca okulun güvenliği bunları ayırıp polisi aramış. Daha sonra iş adamı şikayetçi olunca maalesef buraya getirmişler."
Uraz neden bir iş adamına saldırsın ki? Burda bir terslik vardı.
"Kim ki bu adam? Uraz niye durduk yere bir iş adamına saldırsın?" Gökhan elini ensesine attı. "Orasını aşağıda öğrensen daha iyi"
💐
İnsanlara akrabaları, daha doğrusu kadın akrabaları üzerinden küfretmek istemezdim ama kaşımda küfretmem için beni zorlayan bir şahıs duruyordu.
Cenk
"Abla! Abla sonunda geldin." Uraz parmaklıkları tutup bakarken hızlıca durum analizi yaptım.
Kaşı patlamıştı, yüzünün bazı yerlerinde kızarıklıklar vardı. Dudağının kenarı şişmişti. Ama hala pişmiş kelle gibi sırıtıyordu.
Basamaklardan tam indikten sonra önümü kapatan Cenk'i itip geçtim. "Hala çok güçlüsün bebeğim. Benim gibi kastan dolayı ağır birini hala tek dokunuşunla hareket ettiriyorsun." Zırvalamalarıyla ona döndüm "Kas değilde egonun ağırlığı olmasın o?"
Uraz'ın olduğu yerde bir tane daha çocuk vardı. Çocuğunda durumu Uraz'ınkinden pek farklı değildi. İkisininde yüzü dağılmıştı.
"Abla vallahi açıklayabilirim. Benim hiçbir suçum yok." Uraz'ın çenesinden tutup kendime yaklaştırıp inceledim. Kubat'a döndüm "Çantamda ıslak mendil, bant ve kolonya olacak. Onları veriri misin?"
Kubat çantadan istediklerimi çıkartırken arkamızdan gülme sesi geldi "Dikiş seti de var mı tatlım? Hemen şurda sana ameliyathane ortamı açalım." Cenk'i umursamadan ıslak mendille akmış kanı yüzünden temizledikten sonra yenisine alkolü döküp hızlıca kaşına yapıştırdım.
Uraz inleyip geri çekilmeye çalışırken çenesini daha çok kendime çektim. "Sık dişini azıcık. Yoksa mikrop kapar." 30 saniye beklettikten sonra Kubat'ın açıp hazırladığı bantı kaşına yapıştırdım.
Evde daha dikkatli bakardım ama burası için gayet iyi bir önlem olmuştu.
"Anlat şimdi olayı."
~2 saat önce~
Uraz gülerek yanındaki arkadaşına baktı.
Mimarlık bölümü okumaya başladığımdan beri yanında olan en yakın arkadaşıydı Arda.
Abisinin çok ünlü bir mimar olduğunu biliyordu ama ne adını ne de neye benzediğini biliyordu.
"Bak ön sıralardan yer ayırttı abim. 5 kişiyiz zaten rahat rahat otururuz. Hem dersten kaçıcaz hemde katılımdan dolayı hocalar performans ekliyormuş." Arda konuşurken diğerleri dinliyordu.
Zaten mimarlığın zor bir ders olması her performans için uğraşmalarına neden oluyordu. Bir konferansa katılmak insana bir şey kaybetmez diye düşünüyordu Uraz.
Arkadaş grubu konferans salonun yukarısı kapısından girdikten sonra birlikte hem aşağı koltuklara yürüyor hemde bir sonraki vize için gelecek projeyi düşünüp konuşuyorlardı.
Sahnenin en önünden birkaç geri arkasında tam ortaya oturduktan sonra Ural sıkıntıyla nefesini verdi. İçinde kötü bir his vardı. Ablası yanında değildi...
Son yıllarda ablasını 3 günde bir görmeye alışmıştı ama birkaç gündür evlerinin botanik bahçesine dönmesi sinirini bozmaya başlamıştı. Zaten ablası pekte duygularını saklayabilen bir insan değildi.
Bu aralar aklı bir karış havada avel avel takılıyordu.
Geçen yaptığı şeker yerine kurabiyeyle düşüncelerini doğrulamıştı. Ablasının aklını biri uçurmuştu.
"Kardeşim sen beni dinlemiyor musun?" Omzuna atılan yumrukla Ural kendine gelip Arda'ya baktı. "Ne var be!"
Uraz'ın tepkisiyle Arda gülüp kendini oturduğu konferans koltuğuna bıraktı. "Ohhhooo senin aklın uçmuş bile çoktan. Biz kime neyi anlatıyoruz ki? Yine fıstığını mı düşünüyorsun?"
Arda'nın ablasına hitap şekliyle iç güdüsel olarak kaşları çatıldı. "Evet onu düşünüyorum. Ayrıca ona sadece ben fıstığım diyebilirim, ablama ikinci tekil şahıs kullanarak bile fıstık deme. Ağzını bükerim." Ablasını kendi yaşıtlarından bile korumak düşüncesi midesini alt üst ediyordu.
Ne demek ablası elli yaşında bile onun yanında olup ona sarılıp uyumayacaktı?
Arda yine gülerek yakın arkadaşına baktı "Ablanla abimi yapıp akran mı olsak. Bak ablarında şu an ilişkisi yok abiminde. Müthiş olur ikimizin açısından." Uraz bu fikirle yüzünü ekşitti.
Ne Arda ablasını görmüştü, ne de kendisi Arda'nın abisini görmüştü ama böyle bir şey kesinlikle olamazdı.
Hem en yakın arkadaşının abisiyle ablası hiç olmazdı.
Ablası kimseyle olamazdı.
Bir anda bütün salonun alkışlamasıyla kırmızı perde açılırken Arda'yla Uraz konuşmayı bırakıp sahnede duran adama baktı.
Arda sırıtarak abisine bakarken, Uraz geçen günlerde en son Kubat'ın yere serdiği adama algılayamadan bakıyordu.
Arkadaşının, en yakın arkadaşının abisi bu dangalak olamazdı di mi?
Uraz kafasını çevirip en yakın arkadaşınına bakınca sahnedeki adama gururla alkışlarken parmaklarını ağzına sokup ıslık çalmasına baktı.
Sırf arkadaşlığı ve okulda olduğu için sessiz kalmaya karar verdi ama artık pimi çekilmiş küçük gevşekliği bekleyen bir bombaydı.
Alkışlama gittikten sonra sahnedeki Mimar Cenk kendini tanıtırken Uraz onun söylediklerini dinlemeden kırmızı görmüş boğa gibi adama kitlenmişti.
Yanında oturan arkadaşı ara ara ona bakarken nedenini anlamaya çalışıyordu.
Cenk işini ve babasının sahibi olduğu şirketle yaptığı işleri böbürlenerek yaklaşık otuz dakika yaptıktan sonra o can alıcı kısımlara girmeye başladı. Özel hayattı.
Tepe gözden adamı arkasındaki beyaz perdeye internetten bir haber yansırken Uraz'ın avuç içleri ilk defa kaşındı.
"Size önerim, özellikle de erkeklere, özel hayatınızdakilere çok önem vermemek lazım. Malum kadınlar biraz fazla hızlı kabarıp sizi ortada bırakabilecek varlıklar. Bir o kadarsa güzellikle manipüle ederler." Cenk konuşurken Uraz gözlerini dikmiş arkadaki ablasıyla sahnedeki adamın ayrılık haberinin olduğu habere bakıyordu.
"Düşünebiliyor musunuz? Hem beni kullanıp aldatıyor, daha sonra da alkollü bir anımda kendi istediklerini söylettiği benim ses kaydımı alıp piyasaya sürüyor. Yaratıcılıkla üzerimden prim kasıyor." Adamın tuttuğu mikrofondan alaycı kahkahası çıkarken salonu başka bir ses daha doldurdu.
Anasından bağımsız orospu çocuğu
Daha sonrasında ise Uraz ayağıyla basarak oturduğu koltuktan zıplayarak önündeki boş koltuğun başlık kısmına basarak sahneye kendini attı.
Daha Cenk ne olduğunu anlamadan ablasının öğrettiği gibi tuttuğu eliyle adamın yüzüne yumruğunu geçirdi.
Yediği yumrukla adam yere düşerken Uraz bacaklarını ikiye açarak adamın tam karnının üzerine oturup adamın elmacık kemiklerine denk gelecek şekilde yumruklarını geçirdi.
Adamın yüzüne altıncı yumruğunu geçireceği sırada koltuk altlarından biri tutup kaldırırken altındaki adamı biri hızlıca çekti. Uraz yine ablasının öğrettiği gibi onu çeken adamın dizine tekmesini geçirdikten sonra en yakın arkadaşına da yumruğu geçirdi.
"Kansız puştlar! Ablamı size yedirir miyim?" Uraz bağırırken dudağı patlayan Arda artık en yakını olarak gördüğü arkadaşına karşılık olarak bir yumruk attı.
Uraz yediği yumrukla gerilemede yere düşmeden çocuğun Polo tişörtünün yakalarından tutuğu gibi kafasını burnuna geçirdi.
Tam ablasının öğrettiği gibi geçiremediği için kafası çok fazla sızlıyordu ama arkadaşını yere yatırdıktan sonra çocuğunda üstüne oturacaktı ama omzundan çekildikten çenesine yediği yumrukla dişleri dudağına saplandı.
Yalpalasana durup eliyle dudağından akan kanı silip sırıttı "Siktim şimdi ebeni!" Cenk'e de kardeşine yaptığı gibi tutup kafasını geçirdi.
İkisi yine birbirine girdiği sırada okulun güvenliği ikisini ayırıp çekti.
Uraz ağzını yüzünü dağıttığı ablasının yüzüne bakıp sırıttı. "Daha eğlencen bitmedi puşt. Beklesen, birde büyük boyum sana geçirecek"
~şimdi~
Kafamı çevirip Cenk'e ilerleyip tam karşısında durup ona baktım "Sen şimdi kardeşime vurdun?" O karşımda ellerini pantolonun cebine koyarken daha da kıl oluyordum.
"Ama nasıl olmuş eserim?" Gözleriyle kardeşimi gösterdiğini biliyordum ama dönüp bir daha bakmadım. "Güzel olmuş." Kafamı onaylar anlamada salladım.
"Ama..." dizimi kırıp bacak arasına geçirdim. "Benim ki kadar kimse güzel yapamaz!" O öne eğilirken gömleğinin yakalarından tutup alnımı burnuna geçirdim ve sahne kapandı...
💐
"Açıkcası çok şaşırmadım." Aylar önce oturduğum nezarethane bankında oturuyordum ve kaşımda o zaman ki gibi Kubat ve Gökhan oturmuş çay içiyorlardı.
Ve yine bende yoktu.
Dejavu yaşıyorum...
Yan kısımdaki bölümde sanki Uraz ve onun sözde ne yakın arkadaşı ama aynı zamanda Cenk'in kardeşi oturuyordu.
Cenk parmakların yanındaki gri beton duvara yaşlanmıştı çünkü ona oturacak yer kalmamıştı.
Aslında üç sandalye vardı ama Kubat bir sandalyeye ayaklarını uzattığı için ona oturacak yer kalmamıştı.
Cenk'in yüzüne kafa atınca tam bir puşt gibi benden de şikayetçi olmuştu ve saniyeler içinde beni de almışlardı.
Kubat çayını alıp bir yudum alırken kafasını çevirip bana baktı.
Bacak bacak üstüne atıp öne doğru eğilip çenemle kafamı desteleyecek oturuyordum çünkü migrenimi ani kararla siktir edip Cenk'e kafa attığım için kafam ağrıyordu.
Kubat çayını içtikten sonra bana saniyelik bir göz kırptı. Gülümseyerek ona baktım.
Zaten nerde tanışmıştık ki ilk buluşmamızın sonunda normal bitecekti?
Doğrulup arkamı yaslandım "Sanki biz bu anı bi kere daha yaşamıştık?" Söylediğimden sonra Gökhan güler gibi bir nefes verdi. "Onda da bu yaratığa saldırdığın için buraya gelmiştin ve biz senin karşında oturup seni delirtiyorduk."
"Gölge abiyle burda mı tanışmıştınız?" Uraz'ın konuşmasıyla kafamı çevirip bağırdım "Sen kes çeneni!" Aslında kızacağım kişi o değildi ama şu an bütün oklar ondaydı.
"Bu yırtıcı kaplan mıydı senin fıstık?" Cenk'in kardeşi konuşurken Uraz'ın hareketlendiğini duydum. "Ümüğünü sıkarım senin! Daha 3 saat önce bird aha ablama öyle demeyeceğin hakkında uyarmıştım lan!"
Fıstığın mıyım cidden?
"Ailecek bir sıkıntınız var." Cenk'in attığı laftan sonra metal sandalyenin yerde itilerek çıkarttığı sesle Kubat'a döndüm "Yorumlamak sana mı düştü?"
Döv onu!
Kafamı çevirip yan taraftaki Uraz'ın bakınca garip bakışlarının Kubat'ta olduğunu gördüm. Sıçtım!
Bu garip bakılmayı bölen içeri giren polis böldü. "Üsteğmenim istediklerinizi getirdim." Kubat içeri giren askerin elindeki poşeti aldıktan sonra masaya koydu.
İçinden önce bir su çıkarttıktan sonra bir kutu çıkartıp masaya yerleştirdi. Kutunun kapağını açtıktan sonra içinden ağrı kesici olduğunu anladığım destelerden birini alıp elinde suyla benim olduğum kısma yaklaştı.
Algıladığım şeyle gülümseyerek ayağa kalkarak parmaklıklara yaklaştım. O paketteki küçük ilaçı elime kırarken düşen ilaçı ağzıma atıp daha sonra suyu içtim.
En azından konuşmadan anlaşılıyordum...
İçebileceğim kadar suyu içtikten şişeyi geri ona verip gülümsedim "Teşekkürler." Pet şişenin kapağını kapatıp bana yaklaştı "Bir şey değil Feridem. Ayla'nın davası olduğu için gelemiyor ama yakın bir arkadaşını gönderdi. Adam yukarda hallederiyor. 5 dakikaya çıkartırlar." Bana karşı konuşurken kafasını çevirip Cenk'e baktı." Bu orospu çocuğu da şikayetini çekmek zorunda. Başına gelecekleri istemez."
Mafyalar etrafımı sarmış durumda. Yurdumuz işkal altınfüda kaldı.
"Sen ablamın dibine girmiş fısır fısır ne anlatıyorsun abi?" Kafamı çevirip Uraz'a bakarken benim yerime Kubat konuştu. "Sözlü mülakat yapıyorum koçum. İster misin sana da arkandaki duvarın rengini sorayım?"
Hocam o kısmı atlasak anısı var da
Yankılanan kunduralı ayakkabı sesilyle kafamı koridorun giriş kısmına çevirdim.
İçeri takım elbise giyinmiş elinde eski kar iş çantalarından birini tutan adam girdi. "Asena Hanım işlemleriniz tamam, kardeşinizle çıkabilirsiniz. Cenk Beyin avukatı şikayeti çekti." Ayla kızım sen kimlerle arkadaş okuyorsun.
Gökhan derin nefes alarak masadan kalkıp pantolonun arkasına astığı anahtarlardan birini benim olduğum kısmın kilitine takıp açtı.
Allah kurtarsın bi tanem. Darısı düşmanların başına.
Gökhan Urazların da olduğu kısmı açarken parmaklıklardan dışarı çıkıp Kubat'ın yanında bekledim. Daha onunla adamm akıllı konuşup he sap sormamıştım.
Önce Uraz sonra Cenk'in kardeşi yanımıza gelirken Uraz yanıma geçti.
Kız evi naz evi bacım. Ağırdans sat kendini!
Aynen kral sabah Kubat'la kahvaltı ederken çok ağırdan sattında kardeşine kaldı.
Kafamı çevirip Cenk ve kardeşine baktıktan sonra Uraz'a baktım. "Gidelim!" Kubat masaya koyduğu çantamı alırken Uraz'I önümde yürüterek basamaklardan üst kata çıktım.
"Abla, Kubat abi ne alaka burda ya? Dedemleri de çağrıdaydınız!" Sesini yükseltmesiyle koluna vurdum. "Ne bağlıyorsun be! Birlikteydik haberi alınca çıktık geldik." Kafamı çevirip merdivenlere bakarken dediğim şeyin farkındalığıyla içinden küfrettim.
"Birlikteydik derken?" Siktir...
Hemen Uraz'a dönüp baktım "Yani şey, o bi işi için şeye dip hastaneye gelmişti. Benimde mesai bitişimdi falan. Sonra senin için aranınca arabam yanımda o getirdi. Ayrıca sana ne ya? Sen ne hakla hesap soruyorsun? Hem suçlu hem güçlü!" Konuştukça batıyorum.
"Abla! Arkadaşımla dışarı çıktım dedin bana. Attığın yalanları unutuyorsun batıyorsun." B12 eksikliği bazen çok tehlikeli olabiliyor.
"Arkadaşımla çıkacaktım öncesinde size yazdım sonra kızın işi çıktı geç buluşalım dedi benim hastanede işlerim uzadı Kubat'la karşılaştık olaylar oldu buraya geldik. Uzatma Uraz!" Biraz daha yalan söylemek zorunda kalırsam burnum uzayacakmış gibi geliyor ama Allah korusun!
Arkamdaki merdivenlerden birilerinin konuşma sesi gelince kafamı çevirip baktım. Gökhan'la Kubat hala bir şeyler konuşarak gelirken, Cenk'le kardeşi arkalarında dalaşıyordu.
"Tamam abicim sonra rahat kafa konuşuruz." Gökhan'ın söylediğini onaylar şekilde Kubat kafasını salladıktan sonra Gökhan yanıma gelip sarıldı. "Hala sözünü tutup benim yanıma normal şekilde gelmedin Cilvelıy Asena, aklımdan çıktı sanma.!"
Gökhan'ın o gün konuştuğumuz mahlasıma karşı yaptığı şakayla kahkaha attım. "Bakarız Gökkuşum." Tamam biraz itici ama gıcık etmek için gayet güzel bir lakap.
Cenk'le kardeşinin tartışması bitince Uraz'a baktım. Arkadaşına bakmayıp gözlerini kaçırıyordu.
"Sizde aranızdaki bu saçmalığı halledin. Cenk'le ikimizin arasında olan şey bizi ilgilendirir, sizin saçma sapan küsmeniz için bir bahane değil. Hele ki yumruk yumruğa kavgaya hiç gerek yok. Öpüşün, barışın." Cenk söylediklerimle onaylar şekilde kafasını sallarken nerdeyse ilk defa ortak bir paydada buluştuğumuzu fark ettim.
Uraz bir adım arkadaşına yaklaşırken çocuğunda yaklaşmasıyla birbirlerine yapışıp sarıldılar. "Oğlum dövdüğün adam abim olmasaydı seninle döverdimfr malesef kan bağım var bir şey yapamam." Sorun abini dövmesi değil direk birini dövmesi demek istedim ama aralarında ki mevzuya girmemem gerekiyordu.
"Sana vurmamak gerekiyordu özür dilerim kardo. Bir an senin olayları bilip bana pisliğine yaptığını sandım Arda'm."
Arda'm?
Koş kardeşin elden gidiyor.
İkisi sarılmadan ayrıldıktan sonra birkaç saniye malm al birbirlerinin yüzüne bakıp gülmeye başladılar.
"İyi dövmüşüz lan." Arda konuşurken Uraz'da kahkaha atıp konuştu "Vaşkasında hayatta bu performansı göstermezdik kesin." Allahım sen bana sabır ver!
"Müthiş aksiyonlu seviyeli ve uygun içerikli sohbetinizi üzülerek bölüyorum ama farkındaysanız burası bir karakol ve insanların sizin gibi boş boş işler yapmak yerine mesaileri olan işleri var. Hadi koçum başka zaman sohbet edersiniz." Gökhan'ın Uraz'la Arda'yı kovmasıyla son kez ona sarılıp topluça karakoldan çıktık.
Kubat'ın park ettiği arabanın ön koltuğunun kapısının önünde dururken Uraz, Arda'ya sanki sevgilisinden ayrılmış edasıyla davranıp bize doğru yaklaştı.
Kubat'ın arabayı açmasıyla direk oturup kemerimi taktım.
Allah'tan biz içerdeyken yağmur boşaltacağını boşaltmış etrafa hafif huzurlu bir hava bırakmıştı.
Kubat'ta şöföre koltuğuna otururken Uraz arka kapıyı açmasıyla aklıma orda bıraktığım bir şey geldi.
"Bu çiçek ne?"
Kafamı sola doğru çevirirken Kubat'ta yavaşça bana doğru baktı. İki saniyelik bir bakışmanın ardından aynı anda arkaya doğru döndük.
Benim fırlattığım montum ve poğaça poşeti sol taraftayken çiçek buketim Uraz'ın açtığı sağ taraftaydı.
"Bi arkadaşım göndermiş. Eve getiriyordum olay olunca arkada bırakıp karakola geldim. Yana koy eve gelince alırım." Benim ne kadar çok arkadaşım varmış be!
Uraz dediğim gibi çiçeği sol tarafa koyduktan sonra arabaya binince Kubat arabayı çalıştırıp karakolun park kısmından çıkıp caddeye girdi.
"Bu çiçeğin üzerinde not var."
Rüyalardan bile güzel Hayat ışığıma
Hızlıca arkaya dönüp ellerimi uzattım. "Ver bana çiçeğimi. Ne karıştırıyorsun!" Daha ilk günden Uraz'a yakalanırsak acayip riskli bir zaman geçrirdim.
Tehdit şantaj ve daha fazlası.
Uraz kucağında incelediği laleleri bana doğru fırlattı. "Al be, yedik sanki! Ayrıca kim gönderiyorsa bunları bi bitmedi çiçek sevdası. Ev botanik seraya dönüştü."
Çiçeklerimle öne doğru geri otururken Kubat'ın sırıtarak yola baktığını fark ettim.
Şimdi gülüyor da Uraz'ın öğrendiği zaman yaşayacağı karın ağrısından haberi yok.
💐
1 saatin sonunda araba kapımızın önüne park edilince hafifçe gerindim.
Sürmediğim arabada oturunca çok sıkılıyordum. Şoför benken eğlence bendeydi. Kısacası 1 saat çok gergin geçmişti.
Uraz kapısını açıp çıkarken bende kapımı açıp çıktım. Kubat arka kısımdaki montumu alıp bana yaklaşırken kafamı çevirip Uraz'a baktım.
Bu çocuk niye her işimde var?
"Ablacım sen yukarı çık ben gelicem." Klasik bakışı olarak bir kaşı yukarı kalkınca moralim bozuldu.
Kaşı patladığı için çok hareket ettiremiyor ve yüzü ekliyordu.
"Soru sorma Uraz. Yukarı çık ve kaşın için lazım olan malzemeleri çıkart ben gelicem." Kubat yanıma gelirken Uraz istemeye istemeye apartmana doğru gitti.
O içeri girince hızla Kubat'a döndüm.
Tabi tam dibimde olduğu için göğsüne çarpmış oldum.
Birkaç adım geriye gidip kafamı kaldırıp ona baktım "Pardon."
Şu an o kadar mala benzediğine eminim ki anlatamam.
Eli saçlarıma doğru yaklaşıp hafifçe dokundu. "Hep bunun için özür dileyeceksen ben hatalarına öleyim Asena."
Tuttuğumu bile fark etmediğim nefesim dudaklarımın arasından kaçarken bu sefer kalbimin durduğunu anladım. Galiba ölen taraf benim.
"Böyle olsun istemezdim. Yani bu şekilde ilk buluşmamız sonlandın istemezdim ama hiperaktivitesi olan bir erkek kardeşim var." Acı gerçekler.
Küçükken nereye gitsem gelmek isteyen yeni ne alsam benimle kullanmak istediği için elbiselerimi giyen bir kardeşim eminim ki bir sevgilim olduğunu öğrense onada sahip olmak ister.
Tabi sahip mi olmak ister yoksa onu dövmek mi ister bilemiyorum.
"Seninle zaman geçirdim mi Asena?" Sorusuna kafamı onaylayarak cevap verdim "E o zaman nasıl sonlandığı önemli değil. Çünkü seni görmemi sağlaması yeterli."
Tabi sonu ayrılıkla sonuçlanmadığı zaman.
Kafa karışıklığımla tekrar apartman girişine baktım. "O zaman ben şey edeyim. Şey yapacaktım zaten." Kucağımdaki çiçekleri iyice kendime bastırıp bir iki adım geri gittim.
"Çok mutlu oldum başka bi zöaan tekrar buluşalım olur mu?" Sanki adamla halısahada çift kale maç attın da ondan kaliteli vakit geçirdin aptal.
"Bi de şu heyecanlanınca ne diyeceğini bilmeyip karışan zihnin çok tatlı Asena." Çipil çipil babandan aldığın renkli gözlerinle öyle dönüp bakarsın anca adama.
"Ben gideyim en iyisi." Kubat bir şey demeden hızlıca apartman kapısına dönüp gitmeye başlarken arkamdan bağırdı. "Ee montun bende kaldı?"
Aptal Asena.
Geri dönüp yavaşça önünde durdum. Montu bana doğru uzatınca buketi kendime yapıştırmamışım elimle alıp ona baktım. Anca bakarsın mal.
"Görüşürüz Feridem." Kafamı sallarken aklıma bir şey geldi.
Çok riskli sakın yapma!
Ona bir adım yaklaştıktan sorma parmak uçlarıma kalkıp montu tutabilirim boşta kalan parmaklarıyla omzuna bastırıp sol yanağını öptüm.
Beklenmeyen hareketler listemin ilk on birine girebilecek bir hareket.
Saniyelik dudaklarım onun yanağında durduktan sonra geri ayaklarımın üzerinde dururken yanağına kırmızı rujumun silik bir şekilde bulaştığını gördüm.
Ona güldükten sornahızla arkamı dönüp apartmana yürüdüm.
İki üç güne umarım bu şımarık liseli kız hallerim giderdi yoksa kendimi parçalayacağım...
🖤
uzunda bir bölüm oldu.
Kafamdaki 1. Kitap yaklaşık 40-50 bölüm civarlarında olduğu için bütün yaz bölüm yayınlayıp daha sonra Eylül ayında iki üç aylık bir ara verdikten sonra ikinci kitabın başlayacağını söylemek istiyorum.
Gayet uzun bir seri olacak, konu olarak tekrarlamalar olmayacak ve okurkende bilmeniz gerektiği gibi sadece askeri kısmı ele alan bir kitap olmayacak. (Evet askeriye var ancak Akif Kıraç kısmından gelen mafyatik örgüde olacak.)
Onun dışında kitapla alakalı sorularınız varsa lütfen belirtiniz.
Sizi çok seviyorum Ankara ayazlarım
💗💋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |