22. Bölüm

2.0

Danesima
danesima

Yazarken enerjimi hissettiğim nadir bölümlerden biriydi. Umarım sizde seversiniz.

Oy ve yorum yapmayı lütfen unutmayın.

O zaman bölüme başlayalım.

Bölümün yarısından fazlasını bu şarkılarla yazdım. Aynı enerji için isterseniz dinleyebilirsiniz...

Unwritten-Natasha Bedingfield

•Hips Don't Lie

•Love Me Not-Ravyn Lenae

•We Are The People-Empire Of The Sun

•Not Allowed-Tv Girl

•Aynalı Kemer-Barış Manço

Alla Beni Pulla Beni-Barış Manço

•SexyBack-Timberlake, Timbaland

💐

"Ya kızlar ben bir şey hatırladım." Ayla'nın görüntüsü bilgisayar ekranında renkli şekilde gözükünce ona odaklandım.

Her yıl yıl sonuna yaklaşınca kızlarla Gülse Birsel dizi ve filmlerini tekrar izlemeye başlardık. Bugün de 1 Aralık olduğu için Aile Arasında ile başlamış şu an Yalan Dünya 1. bölüme giriş yapmıştık.

 

Hepimizin işleri olduğu için bilgisayardan facetime açıp izlemek en rahatımıza geliyordu.

 

"Bu bir mekâna gitmiştik zamanında, hatta o zaman Asena'yla Cenk'te sevgiliydi o zamanlar. Yanıma bir adam gelmişti biz konuşuyorduk sonra adam birileri tarafından vurulmuştu." Kafasını salladı "Çok korkunçtu. Adamın başı kucağıma düşünce ne yapacağımı bilememiştim. Sonra siz geldiniz, yanınızda adamlar vardı. Sahi onlar kimdi?"

 

Aslında bende o günü yarım yamalak hatırlıyordum.

 

Efil'i bir adam alıp götürmüş sonra Ayla'da masayı terk edip hava alacağını söylemişti. Balkona çıktığımda o yoktu ama uzun boylu bir adam vardı.

 

Balkondaki ışıklandırma sistemi çok kötü ve loş bir ışık olduğu için adamın yüzünü çok seçememiştim. İçerdeki sesten dolayı da adamın sesi zihnime çok işlememişti.

 

Zaten gündelik hayatta da insanların yüzü çok net hafızamda kalmazdı, hep bulanıktı. O yüzden birini bir yerde çok aklımda kalacak şekilde ezberlemezsem hatırlamazdım.

 

"Ya adama ben yanlışlıkla çarpmıştım da Asena'nın içkisini içip beni dansa kaldırmıştı. O adamdı." Efil bir anda hızla ellerini çarptı "O adam işte Baran! İlk tanıştığım gün şüphelenmiş sonra numarasını alınca sormuştum. O gün Demet'in doğum günüymüş, bütün tim toplanıp kutlamaya gelmişler." O sandalyesinde arkaya yaslanıp cümlesine devam etti "Düşünsenize yıllar önce aslında tanışmışız, çok romantikimsi!"

 

Gülümsedim onun bu hallerine. Ve işte o an jeton düştü.

 

O balkondaki adam askerdi. O adam belki de Kubat'tı, yıllar önce tanışmıştık belki de.

 

"O vurulan adam ölmemiştir di mi Asena?" Ayla'nın o gece hastanede çok ağladığını hatırlıyordum. Daha sonrasında adamın korumaları hastaneden kovmuştu bizi. Önemli ve büyük biri olduğu zaten mekânda vurulduğu an vuran adama çekilen silahlardan anlaşılmıştı.

 

"Net bir şey söyleyemem Ayla. Ama adan ölmüş olsaydı çoktan haberimiz durdu." Ya polisler o gün orda olduğumuz için bizi alırdı, ya da ölen adamın adamları bizi çoktan halleder di.

 

Mafya dünyası böyleydi. Olanlara şahit olmamız bile bizim için sıkıntılıydı.

 

"Aa ben neyi söyleneyi unuttum, halam haftaya evleniyor." Efil'in söylediğiyle alayla nefes verdim.

 

Efil'in halası beş kere evlenip başarmıştı. Neden, böyle yaptığını sorunca 'deneme yanılma yoluyla gidiyorum' demişti.

 

Giyeceği gelinlikleri her seferinde hallediyordu da bizim giyecek bir şeyimiz kalmamıştı.

 

"Kraliçe bizim yerimize de evlenme işini hallediyor." arkama yaslanıp gerindim. Zaten kendimi gelinlik içinde hayal edemiyordum."ABLA!" içerden gelen sesle yüzümü ekşittim. Benim niye ergen erkek kardeşim var ki?

 

"Efendim Uraz!" bugün beni zaten yeterince uğraştırmıştı yetmezmiş gibi bir de evde çekiyordum.

 

"Buraya gel konuşmamız lazım!" gözlerim sonuna kadar açılırken facetime da bana bakan kızlara baktım.

 

"Kapatmam gerek." Hızlıca bilgisayarı kapatıp odadan çıktım. Işığı açık salona girince yerde oturan uraz ve kağıtlarla karşılaştım.

 

Kağıt değil, Kubat'ın bana gönderdiği hediyelerdeki kartlar.

 

Uraz ayağa kalkıp koltuğa oturdu. "Gel gel şöyle otur." Yavaşça hareket edip karşısındaki koltuğa oturdum.

 

Uraz eğilip yerdendi kartlardan birini aldı "Hayat ışığı, gün ışığı. Ölüm bizi ayıramaz geyikleri yapmış adam." gözlerim yavaştan dolmaya başladı.

 

Küçüklüğümden beri en nefret ettiğim özelliğim bir yalanım yakalanınca gözlerimin dolmasıdır. Boş yere haksız duruma düşüyordum.

 

"Sakın ağlama, ağlarsan var ya seni çok üzerim." Uraz'a kaşlarımı çatarak baktım. Bu bunları adamdan nasıl buldu?

 

Burnumu çekerek kucağıma koyduğum ellerimle oynarken Uraz ayağa kalktı "Bi de o kadar iyi oyuncusunuz ki ben hala aranızda bir şey yok diyorum."

 

Hemen ayağa kalktım "Vallahi açıklayabilirim-." daha sözümü bitmeden Uraz "Otur yerine!" diye bağırınca paşa paşa geri oturdum.

 

"Lan bi de adam senin arkandan demedik şey bırakmadı be! İnsanda az gurur olur. Bende diyorum ev niye botanik bahçesine döndü. ADAMIN GÖTÜNE SOKAMADIN MI ÇİÇEKLERİ?" Kubat bana ne demişti ki?

 

Aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. "Uraz sen kimden bahsediyorsun?" Benim kardeşim ciddisi mal olabilirdi.

 

"Kimden bahsedecek ya? Cenk pezevenkinden bahsediyorum. Ne zamandan beri barıştınız amına koduğumula! Bi de nefret rolü oynuyorsunuz öğlen." Derin bir nefes verdim. "Benim dangalak kardeşim!" Derin bir nefes verdim.

 

"Ya ben mal mıyım Cenk'le barışık sevgili olayım?" Bu sefer ben ayaktayken Uraz oturdu. "Ee o zaman hangi dangoloz bunları gönderiyor?"

 

Demin kardeşimin kelime darlığı genişleyip dangoloz kelimesini bulmuştu.

 

Aklımı hızla devreye sokup yeni bir yalan ayarladım "Sana demiştim ya, Kadem diye biri var, o gönderiyor. Bende çiçeklere kıyamıyorum." Uraz'ın tek kaşı havaya kalktı. "Notlar?"

 

"Bir yerime sokmak için ayırıyorum Uraz. Yeter be bu kadar soru." Geri oturup arkama yaslandım. "TDK dangalak kelimesinin bakınızında seni veriyor biliyorsun değil mi?"

 

"Ağlak kelimesinin bakınızında da seni veriyor abla. Kusura bakmada iki çeşmeye sahipsin. Az zorlamaya bir saate havuzu doldurursun." Kaşlarımı çattım. "Sana ne be! Ağlarım ağlamam, göz benim, çeşme benim, havuz benim."

 

Ağlamamın bir sebebide adet dönemimin hassaslığıydı.

 

"Sen bu Cenk'in arkasından üzülmüyorsun değil mi?" Derin bir nefes verip güldüm. "Gençim, güzelim, ünlüyüm oğlum. Elimi sallasam ellisi gelir. Bana başka erkek mi yok? " Ünlülüğüm şu an Cenk olayından dolayı revaçtaydı zaten.

 

"Sana başka erkekte yok abla! Biriyle olursan önce onu sonra seni öldürürüm!" Uraz yanda duran telefonunu eline aldıktan sonra bi şeylere tuşlayıp bir görseli gözümün önüne soktu. "Bi şey var mı?" Biraz uzaklaşıp bakınca Cenk'in bir mankenle olan magazin haberiydi bu.

 

Telefonu kendimden uzaklaştırdım. "Ay bana ne ondan Uraz? Ne halt yiyorsa yesin." Uraz onaylar gibi kafasını sallayıp telefonu kenara bıraktı. "Helal olsun sana. 2 aydan kısa süre de unuttun." Ablan üstüne biriyle çıkmaya başladı bile.

 

"Isparta gülü gibi kızsın." Bacağını kaldırıp bir anda boş havaya tekme attı. "THIS IS ISPATA!" Dangalak bakınızı gerçekten benim kardeşim.

 

Oflayarak nefes verdim "Tamam Uraz gerçekten çok yeter. Zaten duygusal bir dönemimden geçiyorum." Gereğinden çok fazla dram filmi ve dizisi işlemiştim ve nerdeyse hepsinin sonunda biri ölüyordu.

 

"Son bir şey deneyeceğim." Eline tekrar telefonunu alıp bir şeyler açarken cidden sıkılmıştım. Kızlarla konuşmam yarım kalmıştı, hemde çok geçmeden Kubat'ı aramak istiyordum.

 

"Bak bakalım pek bi şey var mı?" Uraz'ın gözümün önüne soktuğu film sahnesi en son izlediğim ve içim çıka çıka ağladığım sahnedendi.

 

Önce yavaş yavaş gözlerim yandı, daha sonra ağlamaya başladım.

 

Kadın ölmek zorunda mıydı? Hadi kadın ölüyor, adam niye kadın yapılacaklar listesini tamamlamadan intihar ediyordu ki?

 

Uraz telefonu elime verirken kadının adamın kucağında ölürkenki sahnesine baktım. "Ben tanıyorum işte malımı. Senden bi bok olmaz." Masanın üzerindeki peçete tomarını bana fırlatırken içinden bi'kaç tane çıkartıp burnumu sildim.

 

Yine ağlarsam yarına gözlerim davul gibi olurdu. Düşüncesi bile çok kötü.

 

"Biraz daha ağlarsan bu sefer cidden çok kötü olacak." Uraz'ın uyarısıyla burnumu tekrar çekip bütün göz yaşlarımı sildim. Gece yatakta ağlamam için bu anı sakladım. Çok güzel ağlanırdı.

 

Kapı çalınca kafamı Uraz'a çevirdim. Kısa bir an bakıştıktan sonra kalkıp salondan çıkıp kapıya ilerledim.

 

Çelik kapının kulpunu açıp kapıyı kendime çekip karşımda gelen kişiye baktım. Daha doğrusu karşımdaki çocuğa battım.

 

Canım kuzenim gelmiş.

 

Sarışın saçılarını arkaya taramış elindeki çantayla beni iterek içeri girdi. "Sanki ölü gördün abla, çekilde geçeyim!" Efe beni iterek geçerken kapıyı kapatıp arkasından baktım.

 

Efe montunu çıkartıp asarken Uraz'la bağıra çağıra sarılıyorlardı.

 

Baba tarafının %80 'ni sarıyken babam siyah saç genini almıştı.

 

O kadın yıllarca 'senin sacıların niye sarı değil?' diye söylenmişti. Uraz doğduğunda ilk başta sarı tüylüydü ama daha sonra kumral olmuştu. Yine hayatta o kadının istediği olmamıştı.

 

"Senin bu saatte burda ne işin var?" Efe ve amcamlar Ankara'da yaşamıyordu, saat 22'de gelmesini tabiki de yargılayacaktım.

 

"Bende seni özledim abla. Çok sıcak karşıladın beni." Sinirle kapıya vurdum "Sikerim lan belanı! Ne bok yedin de Ankara'ya kaçtın?"

 

En son böyle bir şey olduğunda okuldan kaçıp Ankara'ya gelmişti. Amcamların Karadeniz'den sonra aklına asla gelmeyecek tek yer bizim ev olduğu için 4 gün deliler gibi bu ergeni aramışlardı.

 

"Geç salona, her şeyi anlatacaksın.' ikisi de önümde yürüyerer sabna geçerken çalan telefonu cebimden çıkartıp arayana baktım.

 

Demet

 

Biraz sonra arardım.

 

İkisi yan yana otururken deminki yerime oturup baraklarımı kendime geçtim. "Dinliyoruz seni Efe."

 

"Ya abla ben sınavdan düşük aldım, annem beni gebertir diye ara tatilde kaçtım. İdare edin işte beni." Efe, Urza'dan 1 yaş küçüktü. Üniversitesinin ilk yılı olduğu için yengemler stres yapıyor.

 

Olabilirdi ama bu çocuk her okulda başı sıkınca bizim eve kaçarsa iş büyüktü.

 

"Allah'ın adını verdim annemlere şimdi söylemeyin. 2 gün adam akıllı tatil yapayım." kafamı olumsuz anlamda salladım. Böyle bir şey olsa ve amcamlar bana söylemese çıldırırdım.

 

"Bu saatte söylemen ama yarın ilk işim amcamı aramak olacak. Seni de, İstanbul'a yolluyorum. Bu kadar. " Başıma iş açamam, özellikle de babam ve amcamın arkasından iş çeviremem. Son olaydan sonra akıllanmıştım.

 

"Ama eğer başın derde girerse yanıma gel hallederiz demiştin abla. Şimdi böyle mi olduk?" Kafamı onaylar şekilde salladım "Böyle olduk Efe. Ben bunu sen daha 15 yaşın dakyen evden kaçınca bozdum. 18 yaşındasın ve tekrar söylüyorum. O anlaşma, o sözüm bitti." Başıma iş açamam ve kısa ve net.

 

"Demin yaptığımız konuşmayı ne çabuk unuttun abla. Daha demin ağlıyordun." Uraz aldığı özgüvenle ona döndüm. "Biz konuşmuyorduk Uraz. Ben ağlıyordum, sen zorbalıyordun. Bu kadar! Ayrıca bu ayrı, o ayrı konu."

 

Telefonum tekrar çalınca oflayarak baktım. Yine Denet arıyordu.

 

Tam açacağım sıra da kapanan telefonuma daha da sinir oldum. Şarjı bitmişti.

 

Telefonu Uraz'a fırlattım. "Git şunu şarj et." Uraz telefonu havada yakaladıktan sonra salondan çıktı.

 

"Canım ablammm." Efe koltukta kayarak yanıma geliyordu. "Ablaların bir tanesi, nur tanesi. Kraliçem." Tam dibine girip sarılacakken ittim.

 

Genetikte temelleri atılmış bir yalakalık vardı.

 

"Efe bak kafam cidden iyi değil. Saatte zaten çok geç, uyumak istiyorum. Sabah nöbetten çıktım ama hala uymadım. Uraz ayrı, sen ayrı kafama dert oluyorsunuz. " Efe benden ayrıldıktan sonra anladım anlamında kafasını salladı.

 

Uraz içeri girdikten karşılıklı konuşmaya başladılar...

 

💐

 

Tam koltuğa kıvrılıp gözlerim kapanacağı sırada kırılacak gibi çalınan kapıyla zıplayarak kalktım.

 

Ciddi bir anlamda zıplayarak.

 

İki kişinin gözleri üzerimdeyken dengemi sağlayamadan yalpalayarak kapının önüne geldim. Delikten bakınca çatık kaşlı Demet'le karşılaştım.

 

"Bi şey yok Uraz. Demet gelmiş." Uraz'ı rahatlatmak için içeri seslenirken kapının kilidini döndürerek kapıyı açtım.

 

Çelik kapıyı açmamla önümdeki siyahlara bürünmüş kadının sinirli yüz hattı biraz yumuşadı. "İhtiyacım var. Gelebilir miyim?" Dumura uğrasamda kapıyı sonuna kadar açıp önünden çekilip geçmesi için yer sağladım.

 

İçeri girince sırt çantasını çıkartıp kenara koyarken ben üstündeki montunu portmantoya astım.

 

İçeri geçtiğimizde hararetle konuşan Efe ile Uraz susmuş bize bakıyorlardı.

 

Demet'i sırtından hafifçe ittirdim. "Uraz biz Demet'le balkondayız,bize çay getirin." Uraz anladım anlamında kafasını sallarken Demet önden balkonun sürgülü kapısını iterek içeri girdi. Arkasından içeri girdikten sonra yandaki büyük iki battaniyenin birini ona birini kendime alıp camın kenarındaki koltuk sandalyeye oturduk.

 

"Aslında seni çok kez aradık ama açmadın." Aklıma o an Demet'in beni aradığını hatırladım. "Aradığını gördükten sonra açıcaktım telefonun şarjı bitti." O anladım anlamında kafasını sallarken arkamızdaki kapı açılıp ikili içeri girdi.

 

Uraz elindeki çay tepsisiyle içeri girerken yanındaki Efe'nin elindeki tepside cips, yoğurt ve çikolata topları vardı.

 

"Kızımız yoksa bile oğlumuz bize hizmet eder." Kısık sesle söylediğim şeyi de sadece Demet duymuştu, o da belli etmeden güldü.

 

Uraz Efe'yle elindekileri masanın yanına koyduktan sonra kapıyı tekrar bırakarak çıktılar.

 

Demet'e doğru iyice döndüm. "Nerden başlasam bilmiyorum ya! Hani hep olan şeyler sanki artık beni çok çıldırmaya başladı." Kafamı anladım anlamında salladım. "O zaman konu kimle alakalı onu söyle."

 

Yandaki çayımı alıp içtim. "Timle ilgili. Hani eskiden Baran'ın yaptığı şakalar ayarındaydı, ama artık sanki bana çok batıyor. Kaç yıldır timdeyim ve hepsini abim, kardeşim gibi görüyorum ama bazen cidden kendimi yalnız hissediyorum."

 

Koca timde tek kızdı. Hani alışıldığında umursanmayacak bir şeydi ama bir süre sonra sen konuştuğunda dinleyecek kimse olmuyordu.

 

"Son iki üç gündür, hatta son 2 haftadır Baran'la Uğur üzerime oynuyor. Nereye gitmek için izin istesem burunlarını sokuyorlar. Ya da sinir edecek bambaşka bir şey bulmaya çalışıyorlar." Anladım anlamında tekrar kafamı salladım.

 

"Peki bugün ne oldu?" Cidden patlatacak bir şey olması gerekiyordu.

 

"Askeriyeye girdiğimden beri nefret ettiğim bi kız var." Sonra aklına gelen şeyle daha sinirlenecek bir şey aklına gelmiş gibi dikeldi. "Ya her şeyi bırak, hepimiz ilk tim oluştuğunda verdiğimiz bir söz vardı. Ne olursa olsun koğuşumuza yabancı kimseyi almayacaktık. Hani buna sen, Volkan ve albaylarımız dışındaki kişiler." Yine anladım anlamında kafamı salladım.

 

"Bugün Baran o nefret ettiğim kızı koğuşa aldı. KIZ KOĞUŞTA BENİM YERİME, UĞUR'UN YANINA OTURDU!" Sinirle ayağa kalktı "Ya bak hani getirdin kızı koğuşa. BENİM YERİME NİYE OTURTUYORSUN!"

 

Fark ettiğim şeyle yüzümde hafif bir gülümseme oldu.

 

Kıskandığı şey kızı koğuşa aldığı ya da yerine oturtması değildi.

 

"Ya Asena gülme Allah aşkına, çıldırıcam ya! Haklı değil miyim?" Kafamı haklısın anlamında salladım. "Haklısın bi tanem. Ama sen Baran'a değil başka birine kızgınsın sanki."

 

Demet demin hızla kalktığı yerine geri oturdu. "Nasıl yani?" Kucağımdaki çayı kenara koydum. "Bi tanem sen Uğur'u kıskanıyorsun. Kızın senin yerini aldığını düşünüp Uğur'a yakın olmasını umursuyorsun."

 

Söylediklerime karşı o yüzünü ekşitirken kahkaha attım. "Kabul et Demet. Uğur'dan hoşlanıyorsun." Farkında değildi ve bunu görüyordum.

 

Barda timle karşılaştığımız zaman Demet bizim masaya geldiğinde Uğur durmadan Demet'e bakıyordu.

 

Bizim eve geldiklerinde Uğur Baran'ın şaklabanlıklarını bazen boşverip Demet'e odaklanıyordu.

 

Bize yemeğe geldikleri zaman Uğur Demet fark etmeden tabağının yakınına yemekler koyup ulaşmasını sağlıyordu.

 

İkisi de birbirine fark etmeden seviyordu ama ne kendilerine ne de karşısındakilere fark ettirebiliyordu.

 

☠️

Gölge

 

Baran piç gibi sırıtırken sinirle baktım. "Orospu çocuğunun doğurdu pezevenkin piçi!" Sinirle elimdeki sert kapaklı dosyayı Baran'ın üzerine attım ama onun eğilmesiyle onu geçip duvara çarptı.

 

Çöktüğü yerden kalkınca bana darılmış gibi baktı "Bu sefer çok ağır oldu sanki Gölge'm. Ama ne demişler 'Her kavganın sonunda bir sevişmeyle biter.' sırf bu söze güvenimden ağzıma sıçmana izin veriyorum."

 

Söylediği şeyle gözlerim sonuna kadar açılırken masanın üzerinde atacak bir şey kalmamıştı.

 

Etrafa bakınırken Dündar elindeki kulplu çay bardağındaki çayı kafasına dikip bana uzattı "Bu da benden Kızıler'e. Düzgün at bak!" Elinden kaptığım gibi daha Baran ne olduğunu anlamadan ona fırlattım.

 

Bu sefer isabet edip önce karın boşluğuna sonrada yere düşüp parçalandı bardak "Zaruretini siktiğim! Kız sana demedi mi benle uğraşma diye! Bok mu var kızı ağlatana kadar sinir ediyorsun." Daha sıra Uğur'a gelmemişti ama ben ele başı Baran'dan sinirimi çıkartacaktım.

 

Demet olmayan kız kardeşim gibiydi. Time ilk geldiğ zamanlar gün boyu antrenmanlarda anasını ağlatır, akşam olduğunda Dündar, Fırat, ben yanına gidip destek olup moral verirdik.

 

Albay Işık seçtiyse bir bildiği vardır. Işık ailesinin verdiği her kararda doğruluk vardır. Sorgusuz sualsiz kabul edecektik artık.

 

Sonuçta gönül verdik...

 

"Komutanım ayıp oluyor ama artık." Eliyle kenarda oturmuş sırasını bekleyen Uğur'u işaret etti "Şu tipini siktiğime niye bir şey yok. Hep Baran, hep Baran. Deprem olsa benden bileceksiniz artık!"

 

Uğur sinirle ayağa kalktı. "Puşt! Sanki ben dedim sana kızı dibimize sok diye. Sana her yaptığın işte beni dahil etme diyorum, bi bakıyorum kara listede hep senin isminin altında benim ismim var." Tekrar aynı siniriyle yerine oturdu.

 

"Ayrıca ben niye Demet'i üzecekler şeyler yapmaya çalışayım? Seviyorum onu," bi süre durdu "Kardeşimiz gibi hepimiz seviyoruz di mi abi?" Kafasını kaldırıp onay almak ister gibi bana baktı.

 

Kafamı çevirip arkamdaki Dündar'a baktım. O da bir kaşını kaldırıp 'anlamadım' anlamında Uğur'a bakıyordu.

 

Dündar yerdeki plastik terliği alıp Uğur'a doğru fırlatıncaUğur gözlerini belerterek çevik bir hareketle kaçtı.

 

Tam o sırada arkasındaki kapı açılınca içeri Fırat girdi.

 

Dündar'ın attığı terlik tam Fırat'ın ayağının uçuna düştü. İçeri giran Fırat kafasını eğip terliğe baktı. "Bazen aziz Allah'a 'ne kadar sınırlarım zorlanabilir' diyorum." Kafasını kaldırıp bize baktı "Önüme sizi atıyor. Bende 'kudretin sorgulanmaz aziz' diyorum."

 

Gözlerimi devirip anladım gibi kafamı sallayıp demin yere fırlattığım sandalyeyi düzeltip oturdum.

 

Özgür, Fırat'ın yerdeki sandalyesini düzeltip yanıma koydu. Fırat yanımdaki sandalyeye yerleşip Göktuğ'un şimdi önümüze bıraktığı iki çay bardağından birini aldı.

 

"Sizinle birazdan olan olaylar hakkında konuşacağım Sancak timi!" Sonra kafasını bana çevirdi "Şimdi daha önemli bir konum var." Kaşlarımı çatıp Fırat'a baktım. Yine piç gibi sırıtıyordu.

 

"Ne oldu da pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun?" Bende önümdeki çayıma uzanırken timin geriye kalanları demin dağıttığım koğuşu temizliyordu.

 

"Seni bugün Kuğulu Park'ta görmüşler." Omzumu olabilir anlamında silktim. "Burası dışında da bir insanım ya ben. Geziyorum dolaşıyorum."

 

İstediği cevabı ölsemde şu an vermezdim. Onunla önce ben ölümüne dalga geçecektim.

 

"Yanında da güzel bir kız varmış." Güzel kısmına vurgu yapmasıyla gerildim.

 

Birinin Asena'yı tanımlarken 'güzel' kelimesini kullanması çok sinir bozucuydu.

 

"Bildiğim kadarıyla Türkiye'de erkek nüfusu kadarıyla kadın nüfusu da var. Hatta geçen gün TÜİK yıl sonu raporunu açıkladı. Ankara'da %50,75 ile 2 milyon 975 bin 987 kadar kadın varmış. Yani normal Kuğulu Park'ta yanımdan geçen bir kadını." Çayımdan bir yudum daha alırken ona yandan yandan bakarken göz kırptım.

 

Babanda mı dansözdü be koçum!

 

Elinde daha büyük bir koz varmış gibi daha da bana döndü. "Parkın içindeki kahvaltı dükkanına girmişsin kızla." Kafamı 'anladım' anlamında salladım "Ne yapacaksın işte, insan insana benziyor."

 

İstediği cevabı alamadıkça sinirden kızarıyordu.

 

"Yalanını siksinler seni Karadeniz'in piçi!" Aslında burda bana kullandığı küfür değil Karadeniz'deki küçük hamsilere atıfta bulunmuştu.

 

Ona söylemedim ama bu hikayedeki hamsi kafalı oydu.

 

"Ne yapayım Korkut? Ankara'nın erkek nüfusunun çoğu benim gibi boylu poslu yapılı. Ha sor arkadaşına yakışlı mıymış çocuk? Ona göre ben olduğuna inanırım." Fırat elini uzatıp omzumu sıktı. "Kendine haksızlık etme koçum. Sen onların hepsine bin basar devirirsin. Ama çok safsın, bu kadar çok aynı anda cümle kurunca sendeki değişimi fark ediyorum."

 

Benim yavaş yavaş yüzüm düşerken o kahkaha tarak arkasına yaslandı. "Amına koyayım sanki kızın ismini söylesem ergen liseliler gibi adınızı tahtaya yazıp bütün herkese duyurucam." Yapardı!

 

"Onun izni olmadan sana söylersem sülalemi siksinler!" Asena'dan izin almadan sevgili olduğumuzu Fırat'a söyleyemezdim.

 

Gerçi biz sevgili miydik daha onu bile bilmiyordum.

 

"Sen sülaleni sevmezsin ki Gölge." Fırat'ın haklılığıyla yüzümde acının tebessümü oldu.

 

Eskiden bir yere giderken ya da sıkılınca saklanabileceğim tek limanım vatanım, silahım ve dağlardı. Ama artık o vardı...

 

Masanın üzerindeki çayımın dibini içtim ve sandalyemi iterek kalktım. "Galiba artık beni bekleyen biri var Korkut. Ve hiç sabırlı biri değil, o yüzden onu bekletemem." Onun yüzünde de acı bir tebessüm oluşurken ranzanın kenarına asılı kabanımı alıp üstüme geçirdim.

 

Bana bi zamanlar onu bekleyen biri olduğunu söylerdi. 'Onun bekleyişini bir incirler birde ben bilirim' derdi. 'Çok bekletim, o da artık vazgeçti. Bizden artık geçti' demişti.

 

Kolay mıydı sanki beklemek?

 

💐

Asena

 

Demet'le 1-2 saate yakın bir süre dertleşmiştik ve ona Kubat'tan bahsetmemek çok zordu. Kimseye ondan bahsedememek zordu.

 

Özellikle benim gibi çenesi düşük biri için işkenceydi...

 

Demet'in uykusu gelince benim odamı hazırlamıştık. Efe'yle Uraz'da, Uraz'ın odasında birlikte yatacaklardı. Bende evde tek boş kalan oda olan babamın odasında yatacaktım.

 

Tabi onlar çoktan yatmış ben aralıkın ilk gününde tatlı tatlı rüzgar esen havada balkonda oturuyordum.

 

Sebebsizce uyku tutmamıştı kendime salep yapmıştım ama yine ayarını kaçırıp 3-4 bardaklık yapmıştım. Kubat'ın hediye ettiği battaniye sarılmış pikabıma Barış Mançonun Mançoloji 1 plakını koymuştum.

 

Kış veya sonbaharda en sevdiğim şey huzurlu hissettiren eski şarkılar dinlemekti.

 

Balkonun cılız en küçük olan ayarındaki turuncu loş ışıkta daha iyi hissettiriyordu ruhumu.

 

Pikabın iğnesi cızıldayarak yeni şarkısına geçerken plaktaki en sevdiğim şarkı duyuldu.

 

Aynalı kemer

 

Seher vakti bir güzele vuruldum diyordu şarkı da. Bende Kubat'ı kabul ettiğimi seher vaktinde fark etmiştim.

 

Bu dünya da yok bir eşi denilecek kadar kim sevilebilirdi ki? Onun için şarkılar yazılıp söylenirdi.

 

Kim kimi bu kadar saf duygularla sevebilirdi?

 

Demek ki sevilebiliyordu insan. Gözü onun için kör olacak kadar, bir eşi olmayacağını kendine inandırabilecek kadar.

 

Küçükken babamın göğsünde televizyona çıkan romantik komedi filmleri izleyip mutlu olurdum. Öyle bir kocam olsun isterdim.

 

Beni hep mutlu etsin, yüzümdeki kırışıklıklar çok gülmekten olsun. Ölüm alacaksa da aynı anda alsın. Arkamda insan bırakmayı ya da insanların arkasında kalmaktan korkardım.

 

Çok arkada kalmıştım, çok arkada bırakılan olmuştum. Acısını çok iyi biliyordum ki kimseyi arkamda bırakmazdım.

 

Soğuyan kupanın dibindekini içip masanın üzerine bıraktım. Telefonuma gelen mesaj sesiyle yandaki telefonumu alıp mesajlara girdim.

 

Kubat: Gözüm senden başkasını görmez oldu Hayat Işığı

 

Kubat: Sen benden aynalı kemer iste ben gerekirse saçlarına yıldızlardan taç yaparım

 

Mesajla kalbimin sıkıştığını hissettim.

 

Burdaydı.

 

Parmaklarım hızla klavyede hareket etti.

 

Siz:Yıldızlar güzel bırak dursun.

 

Siz:Gönlüm senden sadece beni bırakmamanı ister

 

Kubat:Benimde gönlüm 5 dakikalığına da olsa seni görmek ister

 

Kubat:Aşağı gelebilir misin?

 

Gülümseyerek kafamı kaldırınca balkonun karşısındaki evin demirlerine konmuş baykuşu gördüm.

 

İçim daraldı, içim karardı.

 

Baykuşlara aşık bir babaannem vardı. Küçükken anahtarlığım hatta hiç çıkartmadığım küpelerim bile baykuşluydu. Evdeki bütün biblolar baykuştu.

 

Ama gerçek anlamda baykuş görmenin anlamı...

 

💐

 

5 dakikada ocaktaki salepi tekrar ısıtıp termosa koyup yanına iki kupa alıp üstüme montumu giyip kapıyı arkamdan çektim.

 

Her zaman evde birilerinin geç saatte gelme olasılığına karşılık elektrik panomuzda anahtar vardı.

 

Bir kat aşağı indikten sonra apartman kapısının demir ağır kapısının düğmesine basıp çıkan klik sesiyle kendime çekerek dışarı çıktım.

 

Apartman kapısı arkamdan kapanırken kafamı çevirince Kubat'ı gördüm.

 

Tam bizim balkonun altında duruyordu. Elindeki biten sigarasını yere atıp ayakkabısının ucuyla söndürürken kabanın önündeki birkaç düğmeyi açıp üstünü düzeltiyordu. Beni daha fark etmemişti.

 

Ellerini kabanın cebine soktuktan sonra bana doğru dönünce beni fark etti. Yüzündeki ifadesizlik yerin hafif tebessüm olurken elimdeki termos ve kupalarla ona yaklaştım.

 

Yanına gelince elimdekileri alıp binanın duvarındaki çıkıntıya yerleştirdi. Ben konuşmadan o konuşmazdı. Onunla geçirdiğim zamanlarda bunu anlamıştım.

 

"Bize salep yaptım. Yani daha doğrusu kendime yapmıştım ama çok fazla olmuştu. Demek ki kalbim hissetti geleceğini, o yüzden fazladan yaptı." Aklıma gelen şeyle yüzüm düştü "Tabi bi daha ısıtınca dibi biraz tutmuştu. Yanık tadı gelmiş midir bilmiyorum? Eğer yanık tadı geliyorsa içmeyiz, başka zaman tekrar yaparım."

Adam şekerli bi şey içmiyor sen kalkıyorsun salep yapıyorsun. "Tabi istemezsen. Yani salep içmek istemezsen, kahve yapabilirim. Hatta çay yapabilirim. Hani karadenizlisin ya seve-" aralıksız konuşmamı burnumun uçunda hissettiğim baskıyla kesildi.

Dudaklarının burnumun uçuna dokunmasıyla gözlerim otomatikman kapandı. O geri çekilirken gözlerim geri çekildi ve soğuk rüzgar yine yüzüme çarptı.

 

Şu an çok pis utanıyor ve çekiniyordum.

 

"Gerekirse o salep simsiyah olsun, yine de içerim." Kaşlarım çatıldı " He yani ben o kadar beceriksizim, süt beyazından biraz kirli beyaza kaçan salebi simsiyah yapana kadar yakacağım."

 

Onun dediği şey bir iltifattı ama ben onunla uğraşmaktan hoşlanıyordum galiba.

 

"Ben sana şimdi senin için yer kubbeyi yerlere çalsam. 'Deniz, derya, gökler yerinde dursun' dersin." Bu sefer kaşlarımı kaldırdım "Sen bana doyumsuz, hiçbir şeyden mutlu olmuyor mu diyorsun?"

 

Yüzündeki anlık yerleşen çaresizlikle saatin kaç olduğunu unutup kahkaha attım.

 

Beni nasıl memnun edeceğini bilmemesi ve o anlık çaresizliği çok tatlıydı.

 

Kahkaha atarken arkaya doğru gittiğim için taşa takılıp kafa üstü gidecekken beni bellimden yakalayıp kendine çekti. "Dikkat et bi tanem."

 

Bi tanem...

 

Hayatımda en seveceğim iltifatlardan biriydi galiba. O kişinin bir tanesisin yani. Eşin benzerin yok onun için.

 

O kaldırım taşına oturmayı teklif edince termostaki salepi kupalara koyup yan yana kaldırıma oturmuştuk. Omuzlarımız birbirine değerken sadece öylece duruyorduk, ama bu bile beni son derece memnun ve mutlu ediyordu.

 

Yıllar önce bu sokakta bir arabanın peşinden koşup dizlerimin alacağı yarayı umursamadan asfaltta sürtmüştüm, ama şimdi gerçekten sevdiğinin bildiğim bir kişiyle oturuyordum.

 

Aklıma gelen şeyle güldüm. Başımı omzuna yaslarken o da kafasını kafamın üzerine koydu. "Uraz senin bana gönderdiğin hediyelerin üzerindeki kartları bulmuş. Ama senden olduğunu anlamadı."

 

Kafamın üzerindeki kafasının hafifçe sallanmasından güldüğünü anladım "Yer sıçanı rahat duramamış mı?" Benzetmesiyle güldüm. Uraz gerçekten yer sıçanına benziyordu. "1.70'ten uzun çocuğa da yer sıçanı demezsin Kubat ya!"

 

"O da yer sıçanını gibi her yerden çıkıp her şeye karışmasın. Ayrıca gönderdiğim kartları sakladığını da öğrenmiş oldum." Çıkan neşeli sesiyle tebessüm ettim.

 

Atamazdım. Anlamı olan şeylerden vazgeçemezdim.

 

"Fırat'ın bi arkadaşı bizi Kuğulu Park'ta görmüş ama seni tanımlayamadığı için anlamadı. Sana sormadan söylemedim." Kafamı kaldırmak için hamle yapınca o da hemen kafasını kaldırıp bana baktı.

 

"Sana kalmış söyleyip söylememek. Bana göre zaten o bi süre sonra her şeyi çakar. Bende Uraz'a söylemedim. Bi hasta gönderiyor falan yaptım. Ona zaten hiç söylenmez yoksa ağzından düşmeyiz." O 'anladım' anlamında kafasını sallarken kupamdaki salepi içtim.

 

Hala müthiş bir tadı vardı.

 

Aklıma diğer gelen şeyle ona iyice döndüm. "Demet, Uğur'dan hoşlanıyor." Kupayı dudaklarına götürecekken duyduğu şeyle yüzü ekşidi. "Maalesef Uğur'da ondan hoşlanıyor." Cümlesini tamamladıktan sonra salepini içti.

 

"Ama ikisi de birbirinden hoşlandığından habersiz." Söylediğimle derince bir nefes verdi. "Demet kardeşim gibi, Uğur'da kardeşim gibidir ama çok mal. Demet erken olgunluşmuşken, Uğur hala çocuk gibi davranıyor. Bazen zeka seviyesini Baran'ın düşürdüğünü düşünüyorum." Kafamı salladım.

 

"Ya ne alaka kızın sevmediği, nefret ettiği kızı koğuşa getiriyorlar." Yersiz yere yükselmemin nedeni bu Baran malının bana da aynısını yaması kaygısındandı.

 

Tekrar salepini içerken sırıttı "Akıllandılar, bi daha yaparlarsa bu seferkinden daha kötü bi tepki alacaklar." 'Nasıl bir tepki?' diyecektim ama gözlerindeki parlama her şeyi açıklamaya yeterdi.

 

Oturduğumuz süre boyunca çoğunlukla benim konuşmamla geçip gitti...

 

💐

 

Oturmamızı sonlandırma nedenimiz artık benim yavaş yavaş gözlerimin kaymaya başlaması ve uykumun gelmesindendi.

 

Kubat yukarı kadar eşlik edebileceğini söylese de red edip yukarı çıkmıştım ama termosla kupaları unutmuştum. Geri ayağa inip baktığımda orda yoktular.

 

Büyük olasılıkla Kubat arabasına koyup götürmüştü.

 

Kapının önündeki elektrik panosunu sessiz bir şekilde açmaya çalıştım ama yine de uzun zamandır açılmadığı için cızırdayarak açıldı. Uçunda Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasının olduğu biz çok küçükken Anıtkabir'den aldığımız anahtarlığı ses çıkartmadan yerinden aldıktan sonra kenarda tutunarak ayakkabılarımı çıkartıp elime aldım.

 

Anahtarı yavaşça deliğe taktıktan sonra sağa doğru çevirdim ve klik sesiyle kapı açıldı. İleri doğru yavaşça ittikten sonra sessiz ama hızlıca içeri girip ayakkabılarımı kapının kenarına koydum.

 

Anahtarlığı yine yavaşça elektrik panosuna koyduktan sonra sessizce çelik kapıyı kapattım. Üstü ve altı iki kere kitledikten sonra derin bir nefes vererek arkamı döndüm.

 

Arkamı dönmemle açık mutfak kapısının orda duran bedenle çığlık atmamak için ağzımı kapattım.

 

Uraz elinde su bardağıyla mutfakta davlumbaz ışığın altında durmuş bana bakıyordu.

 

Çok pis sıçtım...

 

Yavaş yavaş yanıma geldi "Nerdesin sen?" Yutkundum "Hava almaya çıktım." Kafasını sanladım' anlamında salladı "Telefonunu almadan mu?" Yakalanacak tüm hareketleri yapmıştım.

 

"Kısa süreli durucam diye almadım. Zaten balkonun altındaki kaldırımda oturuyordum." Söylediklerimle kaşları kalktı "Balkondaki hava neye yetmedi?"

 

Polis sorgusu bile daha az geriyordu.

 

"Kapalı alan, daraldım Uraz. Ayrıca ne bu sorgu ya?" Son söylediğimi sanki hiç duymadı. "Ne zamandır dışardasın?"

 

Bu sorunun tek kurtuluşu vardı. "Kaç saattir ayaktasın?" Kaşları daha da havaya kalkarken sırıttı. "Saat?" Faka bastım.

 

"Kaç dakikadır ayaktasın Uraz?" Düşünürmüş gibi çenesini kaşıdı. "20 dakikadır ayaktayım, 15 dakikadır ablamın yanına kıvrılmak için odaya girdiğimde orda olmadığını fark ettim." Yanıma yatmak mı istiyordu boğmak mı şu an emin değildim.

 

"O zaman 25 dakikadır hava alıyorum Uraz." Müthiş bir cevap. O da karşılık olarak yine kafasını salladı.

 

Birkaç adım daha atıp dibime girdikten sonra kafamı arkadan yakalayıp ensemden beni kendine çekip dudaklarını alnıma yapıştırdı. Birkaç saniye öyle durduktan sonra uzaklaşıp bana baktı.

 

"Kendine iyi davran bebeğim. Üstündekileri değiştirip yatağa gir." Uyarır nitelikte söyledikten sonra mutfaktaki ışığı bile kapatmadan koridorda o ilerlerken arkasından baktım.

 

Uraz'da bir farklılık var.

 

Koridorda o yürümeye devam ederken baştan aşağı süzünce fark ettim.

 

Babamın röpteşambır ve terliklerini giymişti.

 

Arkasından o odaya girene kadar uzun uzun baktım.

 

Işık ailesi galiba doğuştan akli melekeleri yerinde olmadan doğuyordu...

 

🖤

O kadar çok severek yazdığım bir bölüm oldu ki size anlatamam.

Şu ana kadar GVI'ya yayınladığım en iyi bölüm olduğunu söylemem gerekiyor.(Tabi aklımda çok güzel bir bölüm var onu bekliyorum)

Umarım bu bölümü sizde sevmişsinizdir.

Asena ilk Nolur Nolur Nolur şarkısıyla aklıma düşerken direk Yağmursa söyledikten sonra adı Asena mı Ahsen mi olsun diye çok düşünmüştük(o yüzden başlarda Ahsen yazabilir).

Daha sonrasında Kubat karakterini rüyamda gördüm. Elinde sigarasıyla uzun kabanıyla bir apartmanın önünde duruyordu. Durduğu apartmanın balkonunda bi kız vardı. Battaniyesine sarılmış loş turuncu ışıkta dışarıyı izliyordu ve adamdan haberi bile yoktu. O sahneye kafamda sadece Barış Manço oturmuştu, aynalı kemer.

Aslında Kubat'ı zihnimde yaratan sahne bu bölümde olduğu için ayrı bir seviyorum.

Ayrıca bölüm o kadar içimi açtı ki birkaç gündür yaşadıklarımı unutturup sadece anını yaşattı.

Sizi ve onları her zaman seveceğim Ankara ayazlarım

💋💗

Bölüm : 01.07.2025 23:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...