23. Bölüm

2.1

Danesima
danesima

 

Bölümü yayınlayın 22. Bölüm için kaldığım yerden devam edeceğim.

 

Lütfen bana merhamet 😔😭🙏🏻

 

Oy ve yorumlarınızı ekşit etmeyin sizi seviyorum Ankara ayazlarım...

 

🖤

 

Kapıma tıklatılmasıyla arafta olan uykumdan gözlerimi araladım. Saat kaç olmuştur?

 

Kafamı sola çevirip havaya baktım, sonbaharın gelişiyle yine yağmurlu kapalı havalar hakim olmuştu Ankara'ma.

 

Kapının tekrar çalınmasıyla kafamı yorganın içerisine soktum. "Gir!" yorganın altından boğuk bir şekilde seslendim.

 

Uraz'ın kapıyı gavur kapısı gibi açmasını beklerken sessizce açılıp kapandı. Daha sonra yatağımın kenarı hafifçe çökünce yorganı kafamın üzerinden kaldırıp kimin geldiğine baktım.

 

Kubat?

 

Yatağımın uç kısmına oturmuş üzerindeki koyu lacivert polo takımıyla bana bakıyordu.

 

Ben dün gece kaçta uyumuştum ki halüsinasyon görüyordum?

 

Hafifçe dikelip sırtımı yatak başlığına koydum "Kubat?". Onaylar bir mırıltı çıkarttı "Efendim sevgilim?" gerçekti.

 

GERÇEKTİ!

 

Panikle yorganı üstümden attım "Kubat sen eve nasıl girdin?" Etrafa bakınca babamın odasında olduğumu hatırladım. "Hem sen bu odada olduğumu nerden biliyorsun? Kubat, Uraz küçük falan ama seni görürse gebertir!" Onu kolundan tutup çekmeye çalışırken, evet sadece çalışıyordum çünkü ağırdı, o çok rahattı.

 

"Beni eve baban aldı. Siksen bir şey yapamaz velet." Küfür etmesiyle elimle ağzını kapattım "Kardeşime velet deme! Ona bir tek ben hakaret edebilirim." Konuşmamın bitmesiyle Kubat2ın ilk dediği şey algıladım.

 

"BABAM MI EVDE? KUBAT BABAM SENİ BENİM ODAMDA GÖRÜRSE GEBERTİR, DİRİLTİR TEKRAR GEBERTİR!" elim onun ağzının üzerinde kapalıyken bir şeyler mırıldandı. Yaptığım mallıkla elimi ağzından çekip yatağa yanına oturup ona döndüm.

 

"Babanı bırak amcan bile evde. Bütün akrabalarınla tanıştım sevgilim. Ayrıca albaya tuvalete gidiyorum dedim." Kubat'ın söyledikleriyle daha da darlandım. Efe bizdeydi, nasıl unuturum?

 

Ellerimle yüzümü kapatıp ovuşturdum. Hayatım da her şey artık kontrolümden çokça çıkmış ve ışık hızında beni yıkıyordu.

 

"Uraz ve Efe sana karşı bir şey yaptı mı? Dün ben eve girdiğimde Uraz beni yakaladı. Hava almaya çıktım falan diyip geçiştirdim." Kafasını olumsuz anlamda salladı "Gayet iyiydi. Bardaklarla termosu aşağı da unutmuştun. Arabanın ön koltuğunda koymuştum. Albay arabanın kapısını açınca ne açıklama yapacağım diye canım çıktı."

 

Ahhh evet bardakları da aşağıda unutmuştum.

 

"Gölge nerde kaldın?!" içerden bağırarak gelen babamın sesiyle korkuyla ayağa kalktım. "Uraz git ablan uyandır." Babamın ikinci söylediği ile daha çok panik oldum.

 

"Kubat kalk sıçtık." Aklıma gelen fikirle içerdekilere bağırdım "uyandım ben giyinip geliyorum." Kubat'a döndüm "Babamların yanına git hızlıca. Çakmasınlar olayı." o da yataktan kalktı "Bugün hastaneye gidecek misin?" Kafam onaylar şekilde salladım. "Tamam o zaman Demet'le askeriyeye giderken seni de bırakırız."

 

Onlar büyük olasılıkla kahvaltıdan sonra askeriyeye geçecekti, ama benim mesaim öğlen başlıyordu. Artık erken gidip biriken işlerimi yaparım.

 

Kubat odadan çıkarken, ben yattığım yatağı toplayıp kendi odama geçip üstümü giyindim.

 

💐

 

Yanımda tabamdan patatesli yumurtamı alan Uraz'ın eline sertçe vurdum. "Tavada duruyor onu alsana, benimle niye uğraşıyorsun?" çatalına taktığı patatesli yumurtamı ağzına attı. "Senin tabağına yemek daha zevkli."

 

"Birazdan sana benim zevk alıp senin nefret edeceğin şeyler yaparım." Uraz ikinci olarak tabağımdaki salatalığı da ağzına attı. Sinirli ona döndüm "bak!" Tam Uraz'a saldırıcam sırada babamın sesi duyuldu.

 

"Çocuk gibi didişmeyin yemeğinizi yiyin." Babam tabağından bakışlarına kaldırmadan bizi uyarmıştı.

 

"Baba söyle oğluna benimle uğraşmasın!" Uraz da kafasını babama çevirdi "Baba söyle kızına onunla uğraşmıyorum." Sinirle Uraz'a döndüm. "Söyle oğluna benimle uğraşıp iftira atmasın."

 

Uraz da bana döndü "Baba söyle kızına ben ona iftira atmıyorum." Onun tabağındaki peynir ağzıma attım "Yalancının burnu yere düşsün." iddialı şekilde kafasına salladı "Yalancının saçı dökülsün."

 

Uraz'ın yanında oturan Efe muhabbete dahil oldu "Oğlum yapma genç yaşta kalacaksın." ikimiz de aynı anda masanın diğer ucunda oturan amcama döndük. "Amca oğluna söyle sussun!"

 

"Yeter, aracı gibi aranızda bizi kullanıyorsunuz!" Babam uyardıktan sonra tavadaki patatesli yumurta dilimini tabamı aldım "Bunu yersen seni gebertirim!"

 

Uraz anladım şek kafasını sallarken kendine de bir dilim aldı.

 

"Asena salamı uzatır mısın?" salam tabağını alıp Demet'e uzattım.

 

Demet karşıma otururken kubat çaprazıma Uraz'ın önüne oturmuştu.

 

Ben, yeni sevgilim (aynı zamanda babamın askeri), babamın askerlerine yeni edindiğim arkadaşım, asalak kardeşim, kardeşimden daha mal kuzenim, büyük amcam ve karakter olarak ikizim olan babam, biz kocaman bir aileyiz.

 

Galiba gerçekten kocamanız...

 

"Asena." Kubat'ın seslenişiyle kafamı kaldırıp ona baktım. "Tuzu uzatır mısın?". Masa da tuzu aradıktan sonra tam amcama yakın tuzu alacakken babam elimden kaptı. "Ben veririm."

 

İşte şimdi başladık...

 

"Demek Esved'in düzenlediği timde üsteğmensin. Yaşın kaç?" elindeki tuzu Kubat'a uzattı. "27 yaşındayım efendim. Ocak'ta 28 olacağım." amcamın elindeki tuzu aldıktan sonra bana baktı ama her şeyi için çok geçti.

 

"Oooo sen Asena'dan çok büyükmüşsün." Amcam dönüp bana baktı "Kubat abine, abi diyorsun değil mi?"

 

Gülmemek içi kendimi zor tutarken kafamı hayır anlamında salladım. "Gerek yok bence. Babamın oğlu değilse abi dememe gerek yok amca."

 

Derdim babamın oğlu olmasa da ama aramızda 5 yaştan fazla yoksa gerek yoktu. AYRICA BİZ SEVGİLİYİZ!

 

"Yo diyebilirsin kızım. Gölge'yi de oğlum gibi görürüm olur biter." BABA SEN NİYE MUHABETE DAHİL OLUYORSUN!

 

Ayrıca kim sevgilisine abi derdi ki? Ben demezdim.

 

"Böyle iyi ya, dememe gerek yok." ya bu konuyu niye açtın ki amca!

 

Bardağımdaki elma suyunu içip Efe'ye döndüm. "Ablacım sen niye gelmiştin? Babanlardan kaçmak için." elimle amcamı gösterdim. "Amcam burdaysa sen niye hala burdasın?"

 

"Abla sen benim varlığımdan mı rahatsızsın?" Demet'le Kubat yemek yemeği bırakıp sessizce aile sohbetimizi dinliyordu.

 

"Lan evin doluluk oranı %125. Tek çare senin gitmen. Amcam kalsın, onu senden bağımsız seviyorum." küçüklüğümün kahramanlarıydı.

 

3 amcam vardı. 1 ben daha küçükken vefat etmiş, arkasından bana bir plak koleksiyonu ve soğuk bir mezar taşı bırakmıştı.

 

O varken Dalton Kardeşlerdi benim için amcalarım.

 

Gizlice dondurma yemeye giderdik akşamları. Eskişehir'e götürüp gezdirirlerdi. Balıkesir'de benimle voleybol oynamaya çalışırlardı. Ödevlerime yardım eder geceleri kitap okurlardı.

 

Kitaplar beni uyutmazsa plaktan Sezen Aksu açardı amcam.

 

'Bir dilek tut ve gökteki yıldıza bağla' derdi 'sen görmesende bir gün o yıldız kayarsa dileğinde onla gerçekleşir' Dediği gibi hep dileklerimi yıldızlara bağladım ben.

 

Ne kadar batılca olsada bir yıldızdan ümit duyardım.

 

"Sen Ağlama duruyor mu?" Sezen Aksu...

 

Kafamı onaylar şekilde salladım. Amcamın yüzünde buruk bir gülümseme oldu. "Sen Ağlama'yı baştan sona dinlediğimiz gün gideriz." eskisi gibi...

 

Masanın üzerindeki telefonum titreyince hemen alıp bildirim kutusuna girdim. Masada bana bakan olmazdı çünkü amcam Demet'le, Uraz Efe'yle konuşmanın içerisindeydi. Babamsa telefonuyla ilgileniyordu.

 

Kubat: Amcan galiba beni sevmedi.

 

Kafamı kaldırıp Kubat'a baktım. O da telefonunda kafasını kaldırırken hayır anlamında kafamı salladım.

 

Siz: Herkese karşı ilk tanıştığında öyle

 

Siz: En sağlıklı erkek babası

 

Siz: Öyle düşün

 

Kubat: Düşünelim

 

Kubat: Sende biraz yarın akşamını bana ayarlayabilir misin diye düşün

 

Yarın akşam nöbetim 21'de başlıyordu, sabah 7 gibi bitiyordu.

 

Siz: Üzgünüm

 

Siz: Gece nöbetim var

 

Siz: Gece eve gelince büyük olasılıkla yarın mesai saatine kadar uyuyacağım.

 

Kubat: Sorun değil Feridem

 

Uzun aradan sonra Feride ismini kullanması garip gelmişti. Hala öğrenmemiştim Feride'yi ama beni sevdiğini biliyordum, hissediyorum.

 

"Abla kimle mesajlaşıyorsun?" Hemen kapatma tuşuna basıp telefonu kucağıma fırlattım. "Cinlerimle Uraz. Çıldırtma beni! Niye telefonuma bakıyorsun?"

 

Uraz çatalıyla yine tabağımdaki patatesi yumurtaya batırınca gözlerimi sinirle kapattım. "Cinlerini ortalık yerde söyleme, almazlar seni." Büyük olasılıkla ağzına attığı dilim çiğnerken ses çıkarttı.

 

"Oha ablamı kim alıyor?" Mal Efe konuşmaya başlarken uyarma niteliğinde sertçe ona baktım ama o çoktan bombayı patlattı.

 

"Gölge Kubat abi mi Asena ablayı alacak?"

 

Eğer Kubat'la evliliği düşünürsek, gerekirse o Karadeniz dağlarında kaybolan babaannemle dedemi bulup ellerini öptürtürdüm. Ama benim büyükşehirdeki akrabalardan bir cacık olmazdı.

 

"Hayır! Ne alakası var malkafa." Ben itiraz ederken uzun zamandır susan babam kafasını telefonundan kaldırdı.

 

"Gölge, haberiniz olsun. Haftaya iki tim birlikte Hakkâri'ye göreve gideceksiniz. Ona göre hazırlıklarınızı yapın." İşte bu meseleyi unutmuştum. O bir askerdi ve küçüklüğümde olduğu gibi her an görevi çıkıp gidip günlerce gelmeyebilirdi.

 

Ben kırgınlıkla ona, Kubat'a bakarken Demet'te babama bakıyordu. Daha çok gençti, nerdeyse benle yaşıttı.

 

Her asker bilirdi ensesinde bir cellatla gezerlerdi. Belki dağda, belki bir patlamada, ya bir düşmanın mermisine kurban giderlerdi.

 

Bazen ölecek kadar şanslı olmayı esir düşerlerdi. O zamanda vatanı için ölümü göze alan birinden vatanını satmasını beklerdi. İnsan değillermiş gibi, onlarda bir ananın evladı değilmiş gibi parçalardı şehidi.

 

Asker bir dağda elinde silahla dolaşan insan değildi.

 

Biz gece başımızı yatağa koyduğumuzda rahat uyuyorsak onlar sayesindeydi.

 

Kimi şehidimiz 15 kimisi 55 yaşındaydı. Ama unutulmayı hak etmiyorlardı...

 

🖤

 

23.07.2014

 

"Baba tuttum galiba." Asena sevinçle ayağa kalkarken tekne suyun üzerinde hafifçe çalkalandı.

 

Babası sırf o istediği için Tekirdağ'a balık tutturmaya götürmüştü kızını. Uraz ise annesi Ayten ve Akif Kıraç ile Ankara'da yemeğe çıkmıştı.

 

Uraz, Akif Kıraç'ı ona aldığı hediyelerle çok seviyordu.

 

Babası gibi değildi Akif Kıraç. Babası sadece Asena'ya ilgisini veriyordu çünkü Asena'nın Uraz'dan daha büyük bir yarası vardı.

 

Öksüzlük...

 

Ayten Işık yaşarken Asena'yı öksüz bırakınca Esved Işık'ta Uraz'ı yetim bırakmıştı.

 

Asena'da çok severdi Akif Kıraç'ı. Babası yanında yokken ona babalık yapardı. Ona çocuk gibiymiş gibi değil, yetişkin bir bireymiş gibi davranırdı.

 

Çok kez Ayten Işık karşı çıksada onu şirkete götürüp yöneticilerle tanıştırmıştı.

 

Adnen amcası vardı bir de Asena'nın. Akif Kıraç'ın sağ kolu.

 

Adnan'dı adamın adı. En nefret ettiği şey isminin yanlış söylenmesiydi ama küçük kızın söylemesini seviyordu. Bütün karanlıkların arasında masum üç çocuklardı onlar zaten.

 

Esved Işık yavaşça tekneyi sarsmamaya çalışarak ayağa kalktıktan sonra kızının oltasını eline alıp hızlıca makarayı çekmeye başladı. Ağırlıklardan kızının güzel bir şeyler tuttuğunu anladı.

 

Asena teknenin diğer uçuna kaçarken babasının oltayı çekişlerini izledi. Babası hallederdi.

 

Her çocuk bir şey başına geldiğinde anne derdi ama Asena için babası yardım kapısıydı.

 

Esved Işık son bir kez sertçe çekmesiyle üç çengele takılan balıkları hemen teknenin içine çekip yere bıraktı.

 

Asena yavaşça yaklaşıp tuttuğu balıklara baktı. "Gel buraya otur." Asena hemen babasının yanına oturdu. Esved Işık kızı yanına oturunca yerde çırpınan balıkların bir tanesinin göğsünden kavrayıp eline aldı.

 

"Lüfer" balığın solungacından iğneyi çıkartıp kızı iyice baksın diye yaklaştırdı. "BU tabi daha küçük. Lüfer hainliği gösterir." Asena anladım anlamında kafasını sallarken Esved Işık balığı kovaya attı.

 

Başka küçük balığı gövdesinden yakaladı "Barbun" iğneyi çıkartıp kızına gösterdi "Habercidir. Ama iyiye mi kötüye mi onu zaman gösterir." Elindeki balığı kovaya atıp son balığı eline alacağı sırada telefonu çaldı.

 

Kızına bir dakika şeklinde parmağını kaldırdıktan sonra telefonunu açıp komutanını dinledi.

 

Daha yüzbaşı rütbesindeydi, ailesi vardı orda. Kardeşi Kuş vardı. Sergen Kuş.

 

Onun oğlu Volkan Kuş'u severdi, ama kızından uzak durduğu zaman.

 

Küçük yaşlarından beri Volkan'a Asena'ya abi olması için dersler(?) vermişti. Bu seferde Volkan abilik yaptıkça Asena onun bacaklarına yapışmıştı.

 

Esved'in ölmeden önce tek dileği Sergen Kuş albay olduğunda oğluyla tim kurarken, kendisi de kızıyla Sancak Tim'ini kurmak istiyordu. Çünkü tek sancağı kızıydı.

 

Kızı için bütün zarlarını 6 getirmek zorundaydı.

 

Ama hayatın balıklardaki gibi farklı planı vardı.

 

Son tutulan balık kefaldi.

 

Var olan huzurun bozulacağına işarettir.

 

Esved Işık o gün aldığı telefonla hemen eve geçip kızıyla yola çıkmıştı.

 

Ondan sonra ise 5 ay boyunca Hakkari'de operasyonlara katılmıştı...

 

💐

 

Üzerime beyaz degaje yaka bluz altıma da bol paça kot pantolon giymiştim. Askılıktan siyah uzun kabanımı alırken babam her hareketimi takip ediyordu.

 

"Ben bırakırım seni. Onlar askeriyeye gitsin." yemekte olduğu gibi Kubat'ın beni bırakmasına laf ediyordu.

 

"Gerek yok baba. Kubat bırakır." Yanımda eğilmiş ayakkabısını giyen Kubat'a odaklandı bu sefer babam. Her an pisliğine Kubat'a saldırabilirdi.

 

"Baba Demet'le özel konuşacaklarım var. Araba da konuşuruz işte. Yorma beni." Babam anladım şeklinde kafasını sallarken Kubat ayağa kalkıp kulağıma doğru kısık sesle konuştu. "Sevgili olduğumuzu söylediği zamanki tepkisi için çok hevesliyim."

 

Dirseğimi kırıp karın boşluğuna geçirirken hafifçe acıyla inledi. "Çıkalım mı artık?" Demet beni onaylar şekilde kafasını salladı. Babam istemeyerek arkamızdan kapıyı kapatırken karşı dairemizin kapısına asılmış 'sahibinden kiralık/satılık' yazısına baktım.

 

Apartmandaki birkaç ev zaten kiralıktı ama karşımızda sessizce yaşayan muhasebeci çiftin evi satacaklarını hiç düşünmemiştim.

 

Galiba bazı şeyler artık eskisi gibi kalamıyordu.

 

Merdivenlerden aşağı inerken Kubat önden gidip apartman kapısını açıp bizim geçmemizi bekledikten kontrol kumandan BMW'sini açtı. Önüme geçip benim için ön koltuk kapısını açarken arka koltuğa binmek üzereyken Demet durup şokla baktı.

 

Benim için açtığı kapıdan girip oturduktan sonra kapıyı kapatıp kendi yerine geçti.

 

Arka koltuktaki Demet'in sesi hala çıkmazken dikiz aynasından kontrol ederken ağzı açık boşluğa baktığını gördüm. İnme indi galiba.

 

Kubat arabayı çalıştırıp bizim sokaktan çıkarken radyo tuşuna basıp kanalda ilk çıkan şarkıyla gülümsedim.

 

MaNga-We could be the same

 

"Bayılıyorum bu şarkıya." Solist şarkıyı söylerken kafamı ritime göre hafif hafif salladım. "Konserde de ayrı seviyordun."

 

Arabayı ben kullanıyor olsaydım galiba şu an çok ani bir fren yapıp arkadaki arabanın anamı bellemesine sebep olurdum ama Allah'tan arabayı Kuba-"Ne?" sonunsa jetonun düşmesiyle ona döndüm. "Sen nerden biliyorsun?"

 

O yola bakarken yandan dudağının kıvrıldığını gördüm "Falcı söyledi. Bak hayat ışığın o konsere gitti bir erkekle konser boyunca eğlendiler sonra ismini söylemeden gitti diye." verdiği detayla dilim daha da düğümlendi sanki.

 

Elimin tersiyle koluna sertçe vurdum "Çok kötüsün Kubat. O sen miydin? Niye söylemedin ki?" Ellerimi göğsümde küçük çocuk gibi bağlayıp önüme döndüm.

 

Araba kırmızı ışıkta durunca yanağımdan makas oldu. "Size geldiğimiz zaman maNga sevdiğini söylediğin zaman zaten şüphelenmiştim ama amcanı görünce emin oldum."

 

O gün daha sonra Gökhan'ın yakasına yapışıp festival bileti alan kişilere baktığımda Fırat'ı bile görmüştüm ama onu asla bulamamıştım. "Ama senin ismin yoktu festival listesinde."

 

Yeşil ışığın yanmasıyla yola devam etti "Benim değil Fırat'ın sevgilisiyle aldığı biletti ama ayrılınca bana vermişti bileti." Fırat'ın eski sevgilisi aklıma gelince yüzümü ekşittim "Şu gıcık avukat kız mı?" Kafasını onaylar şekilde salladı.

 

Zaten Fırat'ın ilk 'aşkı'ndan sonra bildiğimiz tek sevgilisi nerdeyse bütün Ankara'nın burnundan getirip gıcık eden kadındı.

 

Canım abimin kurtuluşu biraz zor olmuştu ama ne zaman adliyeye gitse kadın hala burnundan getirtiyordu.

 

"Ne?" arkadan gelen sesle unuttuğum Demet'e baktım.

 

Yüzünde dumur ifadeyle bize bakıyordu. "Şaka yapmayacak kadar aklı başında bi insansınız komutanım. Baran malı yapsa dalga geçiyor derdim ama- SİZ GERÇEKTEN SEVGİLİ MİSİNİZ?" sona doğru kulağımın dibinde desibel yükselince yüzümü ekşittim.

 

Aynen uzun zaman kimseye söylememiştik.

 

"Bu bilgi senin dışında bir yere çıkarsa toplu cezalarda kadın birliğiyle değil erkek birliğiyle yapma kararını verdiririm." Kubat'ın Demet'i tehdit etmesiyle omzuna onun için hafif sayılacak şekilde vurdum. "Kızı tehdit etme! Nazik bir şekilde 'evet var ama saklıyoruz' desen kız kalkıp pankart açıp söylemeyecek ya."

 

"Yaban, biz sevgiliyiz. Bu haber özellikle Kızıler gerizekalısının kulağına gitmesin." gülmemek için camı açıp soğuk havanın yüzüme vurmasını sağladım.

 

Demet onaylar sesler çıkarttıktan sonra açık olan cam kapandı.

 

Kafamı çevirip Kubat'a bakınca klima ayarlarını yaptığını gördüm. "Üşütürsün, klimanın ayarını düşüreyim." kafamı aşağı yukarı sallayıp arkama yaslanıp sinir bozucu trafiği izledim.

 

💐

 

Elimde kalemi hemşireye verip imzaladığım kağıtları şeffaf dosyaya sokup klasöre taktım.

 

Saat daha yeni 21 olmuştu ve daha 2 saatim daha vardı.

 

Barış odaya girerken arkasından bende girdim. "Yüzün sirke satıyor maşallah." masamın üzerindeki su şişemi açıp kafama diktim.

 

Masanın içine girik olan tekerlekli sandalyeyi çekip oturdu. "Babamların bugün çok riskli bir toplantısı vardı. Toplantının 1 saat önce bitmesi gerekiyordu ama kaç kere arasam da açmadı. İçimde kötü bir his var."

 

Ben babam uzun günler askeriyede kalıp eve gelmediğinde korkardım, Barış'sa babası telefonunu açmadığında.

 

Bu 6 yıldır böyleydi ve çoğunlukla hislerimiz doğru çıkıyordu.

 

Arkasına geçip omuzlarını sıktım. "Babalar her şeyi halleder, sen merak etme. Kıvanç amcanın elinden bi uçan kuş, bi de karınca kaçar." Eliyle omzundaki elimi sıkınca küçük buzdolabına ilerledim.

 

İçindeki kendime ayırdığım profiterolü çıkartıp iki kaşıkla masaya koyup karşısına oturdum. Elimdeki bir kaşığı ona uzattım "Bak normalde sadece İlkin'e ikram ederim." Yüzünde hafif bir gülümseme oluştuktan sonra elimdeki kaşığı alıp plastik kutunun kapağını açtı.

 

"Bu bana olan iyi tutumunu kafanı uçuran o şahıssa mı bağlamalıyım?" Daldırdığım kaşıktaki çikolata sosunu yalarken kaşlarımı kaldırıp Barış'a baktım.

 

İlkin, Kubat'ın hediye bıraktığından beri bir merakı olsa da Barış her zaman uzakta durup göz devirmişti.

 

"Yok bunlar her iyi arkadaşın yapması gereken yardımlar. Ayrıca bir teselli ve tatlı ikramıyla iyi tutum olmuyor canım." önüme gelen saçlarımı hava atar ki arkaya savurdum.

 

"Ben zaten üvey evladım." İlkin elindeki dosyaları masaya fırlatır gibi koyduktan sonra Barış'ın havada sallandırdığı kaşığı tatlıya sokup ağzına attı.

 

Barış kollarını göğsünde birbirine bağlayarak İlkin'e baktı "Dünya'daki bütün çatallar, kaşıklar mı bitti de benim kaşığımdan yiyorsun?" İlkin umursamadan Barış'ın yanındaki sandalyeyi ekip oturdu. "Canım öyle istedi."

 

"Senin işin yok mu kadın doğum bölümüne gitsene." Barış ayağını yerde sürterek İlkin'le arasına mesafe koydu. Neden her zaman birbirlerini incitiyorlardı anlamıyorum. "Kadın doğum daha çok senin ilgini çeker, sen gitsene Barış."

 

Elimle yüzümü kapatıp derin bir nefes verdim. Ne zaman iyi anlaşacak gibi olsalar her zaman bir olay çıkartıyorlardı. Birbirlerine her şeyi itiraf etseler ortak noktaya geleceklerdi.

 

"Evli kadınlar ilgimi çekmiyor. Ha bi de sen ilgimi çekmiyorsun." Yine o kendisine ait olmayan gülümsemesiyle bana döndü "Şu hemşire Derya'yla yemeğe mi çıksak yakın zamanda. Malum ne evli ne de İlkin gibi bir insan."

 

Kendisi gibi davranmıyordu. Acısı vardı ve şu an onu İlkin'den çıkartmak daha çok işine geliyordu.

 

"Zengin piçi." İlkin sessizce söyleyip kaşığı Barış'ın önüne fırlattı. "Annenden mi?" Barış'ın sınırı aşmasıyla masaya vurup ayağa kalktım "Yeter!"

 

Odada ki diğerleri dönünce özür dilemek anlamında elimi kaldırdım.

 

"Kesin artık sesinizi 5 yaşındaki çocuklar gibisiniz." İlkin kenardaki askılıktan montunu alırken Barış'a tiksinerek baktı. Haklıydı da...

 

"Çirkin biçim ve tavır; asalak, adi züppeler, alayınızdan tiksiniyorum!" İlkin odayı terk ederken Barış olduğu halde sadece beyaz masaya bakıyordu.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun? Böyle mi rahatlıyorsun? İnsanların kalbini kırarak, iğrenç itemlerde bulunup küfrederek. Ya ne zaman büyüyeceksiniz ya? 7 yıl, 7 yıldır tanışıyorsunuz ama resmen hala aynı 18 yaşındaki ergen gibisiniz."

 

Odada bazıları bizi izliyordu. Çoğu Barış'tan korkardı babasından dolayı. Profesörler yöneticiler bile zengin olduğu ve babası yüzünden ona ses çıkartamıyordu.

 

Barış'ta hep o kendisi olmayan şımarık zengin çocuğunu ortaya çıkartıyordu.

 

"Yüzüme gülen herkes arkamdan konuşur, bilmiyorum sanki." O mırıldanırken sandalyede asılı olan adıma özel önlüğümü giydim. "E rüzgâr sütlimanken söğüt dalı bile güçlü. Asıl mevzu fırtına koptuğunda koruyabilmek Barış. Sen iyi ve kötü gününde yanında olanı kendinden uzaklaştırırsan yüzüne gülüp arkandan konuşanlarla kalırsın."

 

Masanın kenarındaki telefonum çalarken almak üzereyken odadaki alarmdan mavi ışık çıkmaya başladı.

 

Ona bakarken içeri koşarak adını bilmediğim bir hemşire girdi "Mavi kod, acil mavi kod. Vakıf üyelerinin çoğu araba kazası geçirmiş! Ambulansla geldi." Kızın söyledikleriyle kafamı çevirip Barış'a baktım.

 

Vakıf üyeleri...

 

Kıvanç Arıman...

 

Barış hızlıca sandalyeyi fırlatıp ayağa kalkarken bende onun peşinden koşarak acile girdim.

 

Mahşer alanı...

 

☠️

 

Gölge

 

Elimdeki zippoyu döndürmeye devam ederken askeriyenin bahçesindeki ağaçları izliyordum. Artık bazı şeyler daha anlamlı geliyordu sanki.

 

Eskisi gibi sadece zaman öldürmek için değil, onu düşünmek için bakıyordum boşluğa.

 

Galiba artık Gölge değildim.

 

Kubat'tım

 

Kubat'ıydım...

 

Hantal, kaba, biçimsiz davranışlarıyla kaba anlamına gelen Kubat değil.

 

Kuvvet, güç, kudret, sağlıklı adam olan Kubat.

 

Onunla sanki ailemin verdiği ismi başka anlamda hissediyordum. Daha sağlıklı hissediyordum.

 

Babamın 'sevilmeye layık' olmayan oğlu değildim, 'sevdiği tarafından sevilen' bir adamdım.

 

Öz ailenin yıktıklarını tesadüfen hayatına giren birileri düzeltiyordu. Ne gariptir ki o kişiyi ailenden yapmak istersin.

 

Yanıma oturan bedenle kafamı çevirdim. Fırat'ın elinde matara vardı. Büyük olasılıkla içkiyle doldurduğu matarası.

 

"Naber dert ortağım?" Zipponun kapağını açtım "O işleri bıraktım." Alayla nefes verip matarayı kafasına dikti. "Tabi beni sadece terk edilen anlar."

 

Yanımda duran bacağına bacağımla vurdum "Hiçbir sikim anlatmıyorsun, hiçbir şey yaşanmıyor, ama sen her zaman kederleniyorsun. Şimdi ne oldu?"

 

O elindeki mataranın kapağıyla oynarken bende elimdeki zipponun kapağını açıp kapatıyordum.

 

"Doğum günü bugün. Arkadaşlarıyla kutlayıp fotoğraf paylaşmış. Fotoğrafta tanıdığım kimse yok, fotoğraflarda ailesi bile yok. 27 yaşında ve son 9 yılda olduğu gibi yine yapa yalnız." İsimsizdi o kadın hep.

 

"Yine Mabel Matiz'in bir şarkısıyla paylaşmış fotoğraflarını, yine yaşım çocuk şarkısını atmış. En son ki taze anılarım ben Kuleli'ye gitmeden önceydi. En son Harp okulundayken doğum gününü kutlamıştım." Mataradan yine içkisini içti "O gitmeden önce doğum gününün son olduğunu anlamadım. Beyaz bir elbise vardı, şehirdeki dükkânın vitrinindeydi. 16 yaşındaydı çok istiyor diye harçlıklarımı biriktirip almıştım. Fotoğraftaki elbiseye benziyor."

 

Kızla arasında 3-4 yaş vardı. Çocukluğumdu diyordu, terk edildim diyordu ama önüne bakamıyordu.

 

"Asena'ya abi olabiliyordum çünkü oydu sanki. Aynı asilik aynı inatçılık. Sadece benimki biraz daha baskındı. Sözünü geçiremezdin, belki de sözümüzü geçiremediğimizden gidebilmişti." İnatçıydı Asena ama kişisine göre.

 

"Onu üzme Kubat. Benim kardeşim üzülmeyi hak etmiyor. Duyguların var gibi, ona söyledin mi bilmiyorum. Ama benim kardeşim duyguları konusunda saftır. Arkasından ne dolaplar döner ama o anlamaz. Benim gibi kaybetmeden duygularını söyle ki gözü açılsın kardeşimin."

 

Ben duygularımı 1 ay boyunca söyleyip gösterdim zaten.

 

Senin kardeşin benim sevgilim...

 

💐

 

Önümde Barış içerinin halini görünce durmuştu, hareket etmiyordu. "Barış, sırası değil. Kendine gel, bize ihtiyaçları var." Onu omzundan itsem de işe yaramıyordu, önüne geçip yüzüne bakınca gözleri sadece bir yere odaklıydı.

 

Kafamı çevirip nereye baktığını görünce içim burkuldu. Kıvanç Arıkan kenarda başından kanlar akarak yatarken dibinde hemşireler uğraşıyordu.

 

Barış'ın kolundan tutarak kenara çektim "Burda dur. Kıvanç amcaya bakacağım, söz hiçbir şey olmayacak." O duvara yaslanıp gözlerini kapatırken koşarak birilerine çarpmamaya çalışarak sedyenin yanına geldim.

 

Doruk iki tane eldiven çıkartıp elime geçirirken hemşire hızlıca özet geçmeye başladı. "48 yaşında erkek. Arabanın sürücü koltuğundaymış. Direksiyona kafası çarpmış, hava yastığı çok geç açılmış. Işık tutuk cam parçaları var yaranın içinde. Bacağı ön kısmın sıkışmasıyla arabanın içinden zor çıkartıldı."

 

Kızın her söylediğine başımı onaylar şekilde sallayıp hafifçe eğilip Kıvanç amcanın hizasına geldim. "Kıvanç Arıkan, benim Asena, Asena Işık. Bilinciniz açık ve beni duyuyorsanız sakin olmanızı istiyorum. Narkoz ya da hiçbir şey uygulayamayız. Barış kötü durumda, sizde kötüsünüz biliyorum ama arkadaşım için lütfen dayanın."

 

Adamın gözleri yavaşça açılırken önlüğümün cebinden küçük feneri çıkartıp gözüne tutup reflekslerine baktım. Göz bebeği küçülmüştü, refleksi iyi durumdaydı.

 

"Doruk 1 ünite Kıvanç Bey için kan hazırlatın, kanaması fazla. Diğerlerinin de kanaması var hepsi için hazırlatın." Doruk kafasını sallayıp koşarken diğer hemşireye seslendim. "Bacağında kırık ya da çıkık olabilir sabitleyin ve bana malzemeleri getirin."

 

Diğer kızda başını sallayıp giderken dikelip Kıvanç amcanın başını vücuduma yasladım. "En iyi bu şekilde camları alabilirim. Benimle konuşabilecek durumda mısınız?" Sorumla kafasını sallayacakken tuttum. "Tomografi çekilene kadar başınızı çok oynatmaktan uzak durmalısınız. Dediğim gibi konuşun ya da tek kelimelik cevaplar."

 

"İyiyim. Barış?" oğlunu sormasıyla kafamı çevirip kenarda boş bakan Barış'a baktım "Sizin için çok korktu. Sizi halledip yanına gideceğim." Başka bir kız yeni açılmış paketten malzemeleri çıkartıp metal kutuya dizmesiyle cerrahi malzemeler arasından dişsiz penseti aldım.

 

Ben Kıvanç amcanın saçlarını ileriye atarken hemşire steril suyu oraya sıkıp mikrop kapma olasılığını aza indirdi.

 

"Şimdi yavaşça pensetle cam kırıklarını temizleyeceğim. Sızlayabilir, acıyabilir ama dayanamayacağınız seviyeye gelince bana söyleyin. Size her sorduğumda 10 üzerinden acı değerini söyleyin." Elimdeki pensetle küçük cam kırıklarını yavaşça çıkarttım. Nasıl oldu bilmiyorum ama süt beyazı kemiğini görebiliyordum.

 

Diğerlerine oranla daha büyük parçayı yavaşça çekerken kafasını yavaşça hareket ettirmeye çalıştı ama karnıma daha ok bastırıp hareketi kısıtladım. "Nasıl?" Bir yandanda diğerleri aletlerle bacağını sabitlemeye çalışıyordu

 

"5 gibi. Barış bakıyor mu?" Parçayı çıkartmamla acıyla inledi ama kafasını sabit tutup bir yandan gözümün ucuyla Barış'a baktım "Dram işini çok iyi yapıyor." çöktüğü yerde elleriyle yüzünü kapatmış duruyordu.

 

"Annesinin aynısı. Şimdi haber kulağına gitsin ortalığı yıkar. Her şeyi bırak bir sahil kasabasına yerleşimcilerden." Pensetin uçundaki diğer ötekilerden büyük camı hızlıca çektim. "Ahhh, sohbete tutup acımıyorsun." Kafası hareket etmesin diye daha çok kasmaktan kollarımın içi acıyordu artık.

 

"Bitti zaten, ne tatlı canın varmış?" Pensetin uçunu sıkıp beyaz yere hızlıca dokunup geriçektim. "Nasıl bir acı var, 10'da kaç?" Kafasını yavaşça dikleştirilen yastığa koyarken kafasından akan kanların beyaz bluzuma bulaştığını gördüm.

 

Bu kadar da olacaktı.

 

"Sızladı, kemiğe dokunmuş gibi.4-5 gibi." Kafamı onaylar anlamda sallarken eldivenlerimi çıkartıp penseti sterlize edilecekler küvetine attım.

 

"Zaten kemiğe dokundum." Hemşireye döndüm "Beyin tomografisi çekin sonra duruma göre estetik dikiş yapın. Bir de bacağına baktırın, ben Barış'a bakacağım." Kız kafasını sallarken tam gidecekken kolum tutuldu.

 

Dönüp kolumu tutan Kıvanç amcaya baktım. "Diyar Pala var onun yanına git. Kadem'i tanıyorsan onun babası. Can dostlarımdan, senden başkasına güvenemem şu an." Can dostum?

 

Kadem'in babası Diyar Pala...

 

Bu soyadı çok tanıdıktı.

 

"Tamam önce Barış'a bakayım, ona da bakarım." Kıvanç Arıman sedyeyle götürülürken boş kısma yeni temiz sedye konuldu.

 

Hızla Barış'ın önüne çömeldim "Baban gayet iyi, tomografiye yolladım. Lütfen bana yardım et Barış. Çok yalnızım." Ellerini yüzünden çekip bana baktı "İyi mi?" Kafamı olumlu anlamda salladım "Hatta annenle çok benzediğinizi söyledi."

 

Kot pantolonumla çömelmek ne kadar zor olsada kardeşim gibi gördüğüm adam için dayandım.

 

"Baharda Balıkesir'deki yazlığınıza gidelim mi? Belki İlkin'de gelir ama kavga etmeyin, çekemem sizin gürültünüzü." Ben onu kendine getirmeye çalışırken arkamda birileri koşturuyordu.

 

"Babamın teknesini yine çalıp gece açılır mıyız?" Onun sorusuyla kafamı olumlu anlamda salladım. "İçip içip gece denize atlarız. İlkin yine soğuktan şikâyet eder. Sende ona yine köpekbalığı şakaları yaparsın." Uzanıp elini tutum "Ama şu an bana tıp bilgilerine sahip Doktor Barış lazım. Dolu gözlerini temizle ve yardım et, tek başıma yapamıyorum."

 

Ayağa kalkıp onu orda bırakırken elindeki buzu kafasına tutan siyah takım elbiseli bir adamı dürttüm. "Affedersiniz, Diyar Pala nerde?" adam eliyle ilerde sedyelerden birinde yatan eli başının üstünde olan adamı gösterdi.

 

Teşekkür edip geçmiş olsun diledikten sonra adamın yanından ayrılıp Diyar Pala denen adamın yanına gittim.

 

"Diyar Pala siz misiniz?" yatan adam gözlerini aralayıp bana bakarken önce yüzüme sonra kan bulaşan bluzuma baktı. "Senin neden üstüne kan bulaştı Asena? Daha erkendi oysaki."

 

Kaşlarım havaya kalkarken adamın kafasını çarpıp saçma sapan konuştuğunu düşündüm.

 

Daha erken?

 

"Benim kanım değil. Kıvanç amc- Bey'in kanı." söylediğimle yüzünde alaylı bir gülüş oluştu. "Piç iyi sıyırdı kazayı. Kesin ölmüştür dedim ama Azrail'le iyi anlaşıyorlar." Masanın üzerindeki tansiyon aletini aldıktan sonra adamın sağ koluna pratiklikle soktum. "Napıyorsun?"

 

Makina çalışmaya başlayınca adamın ağzını elimle kapattım "Saçmalıyorsunuz, büyük olasılıkla tansiyonunuz düştü. Ayrıca siz Kıvanç amca için böyle diyorsunuz ama o sırf sizi düşündüğü için beni sizin yanınıza gönderdi"

 

Adam sol eliyle ağzındaki elimi çekti "O piç vicdan azabı çekmem için yapıyor, ben malımı tanıyorum. Hem beni düşünse tam tersi seni değil oğlunu gönderirdi." Adamın görüş alanından çekilip yerde oturan Barış'ı gösterdim "Bunu mu gönderecek?"

 

Adam bir anda yüksek sesle gülmeye başladı. O kadar güldü ki acildeki birkaç kişi dönüp baktı. "Bu muymuş Astra vasili. Lan sen daha iyimişsin gerçekten." Gözlerimi devirirken ölçmesine izin vermediği aleti kolundan çıkarttım.

 

"Bende daha iyi durumdasınız Diyar Bey. Ben-" Adam sedye de dikleşti "O piç Kıvanç'a bile amca diyorsan bana niye bey diyorsun?" Kaşlarım çatıldı.

 

Daha saçma soru olamazdı.

 

"Çünkü Kıvanç amcayı 7 yıldır tanıyorum. Sizi yen-" Adam yine sözümü yarı da kesti "11 yıl önce tanışmıştık. Tabi o zaman keskin bir Pala'ydım. Yanlış hatırlamıyorsam 11 sayısı 7 sayısından daha büyük. Yani Kıvanç piçi yerine bana amca desen daha iyi. Diyar amca mı dersin, yoksa Pala amca mı?"

 

Bana soru soru soruyordu ama söz hakkı tanımadan devam ediyordu "Pala deme sen, Diyar amca de." Hayretle adama baktım "Kadem'in aynısısınız." Kafasını onaylar anlamda salladı "Diğer benzemiyor, o daha çok annesiydi ama Kadem benim oğlum."

 

Annemin vazosuydu demişti Kadem kardeşine. Annesi ölmüş müydü ki?

 

"Adnan malının adını söyleyemediğin zaman zaten ısınmıştım sana. Bak ne diyeceğim. Bence se-" Adnen?

 

"Siz benim Adnen dediğimi nerden biliyorsunuz?" Adamın yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. "Kadem terastaydı. Yarası var, koluna kurşun girdi ama yukarı nefes almaya gidicem dedi. Gerçekten arkadaşıysan git onu çağır."

 

Adamın dediklerini daha anlamasam da Kadem'in kurşun yarasının daha öncelikliydi.

 

Cebimdeki acil kartını kapıya okuttuktan sonra asansöre ilerleyip yine kartımı okutup teras katını tuşladım.

 

Asansör teras katında durup kapılar açılırken kalbim sanki boğazımda atıyordu. Bir kat merdiven çıktıktan sonra uzun kulpu indirip sert rüzgâr esmesine rağmen kapıyı zorla itip terasa girdim.

 

Gözlerim terasta gezerken Kasım ayının başında Kubat'la oturduğumuz sandalyelerde iki kişi oturuyordu.

 

İlerlerken sesleri daha netleşti. "Gençliğim gibisin. Omzumda kurşunlan üç gün gezmiştim. Kansızlıktan bayılınca asfalttan alıp masaya yatırmıştılar. O masaya kimler kimler yatırılıp ayıkken ameliyat edildi. Belki de bu yüzdendir beyaz bir örtüyle ahşap masaya işleyen kan lekelerini gizliyorlar." Beyaz kafalı adam konuşurken Kademelindeki kahverengi şişeyi kafasına dikti. "Benim sırrım alkoldü senin ne yaşlı kurt?"

 

Adamın tanıdık kahkahası daha da kalbimi sıkıştırdı "Masumluktu tabi onun da içine sıçtım." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Kadem?"

 

İkisi de aynı anda ayağa kalkarken gözlerimi saçına en son gördüğümden daha çok aklar düşen adama baktım.

 

Akif Kıraç...

 

 

🖤

 

Oy vermeyi unutmayın lütfen

 

Ve Akif Kıraç'a merhamet edin. Çünkü ben zamanında hiç etmedim...

 

Kadem ve barış hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Fırat ve eski hikayesi P...

 

Son olarak Kubat ve Asena çifti çok tatlı olmadı mı?

 

İyi geceler ve güzel günler dilerim ayazlarım.

 

İnsan bir İstanbul Boğazı'nda birde Ankara ayazında sevdalanır...

Bölüm : 07.12.2025 18:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...