
Doğum günün kutlu Asena Işık <3
Dinleme Listesi
>Bu Kız-Son feci bisiklet
>Gece-Son feci bisiklet
>Madem- Dolu kadehi ters tut
>Neyin Nesi-Dolu kadehi ters tut
>Nolur Nolur Nolur-Yasemin Mori
>We could be same-maNga
☠
2018
Gölge
Elimdeki bira şişesini büyük duvarın üstüne koyup etrafa baktım.
Mal Fırat’ın zoruyla konsere gelmedim de demem artık.
Mal gibi sevgilisiyle kavga edip kızla aylarca beklediği maNga konserine gitmek yerine biletleri bana vermiş, boynuma çakı dayayıp ben gitmezsem önünde bahane kalmayacağı için kızla barışacağını söylemişti.
Keşke gitseydi.
Zaten ben maNga’ya ne kadar hâkim olabilirdim ki. Bende bi Sezen Aksu birde Müslüm baba vardı. Ha uçundan da Teoman ve Nazan Öncel.
Alçak duvarın üstüne koyduğum birayı alıp kafama diktim. Bari izinliyim, dibine kadar kullanayım hakkımı. Zaten eylül-ekim ayı arasında vücut ısımı anca alkol korurdu.
Gözlerim etrafta dolaşırken birine değdi. Tek başına duran biri.
Kız elini saçlarına daldırıp yüzünü saçlarından arındırdı. Gözleri kapalı şekilde arkasını döndüğü sırada ona doğru giden bi erkek grubu kıza çarptı.
Klasik senaryo.
Pardon yanlışlıkla çarptık, üstünüzü temizleyelim. Size bi içecek ısmarlamak isterim. Ne kadar çok ortak noktamız var, ruh eşi miyiz acaba? Ve daha fazla zırvalıklar...
Ama bu sefer tam tersi olup 4 erkek kızın etrafını sardı.
Elimdeki bira şişesinde kalan son alkolü kafama diktikten sonra yandaki teneke çöp kutusuna attım.
İnsanlığım yerin dibine batsınki birazdan hiç yapmamam, bulaşmamam gereken konulara bulaşacağım.
Adamların birinin omzundan itip kızın kolunu çekip aralarından ayırdım. “Büge ne oluyor?” Kızın adı neydi ki Büge diyorsun kıza?
Kızı kendime iyice çekip hafifçe arkama aldım. Adamlar dönüp bana bakarken yüzlerini buruşturdu. Tabi tek başına savunmasız saldırabilecekleri bir kızı yeğlerdi orospu çocukları.
“Birader tanıyor musun kızı?” Bir tanesi elini kaldırıp bana doğru gelirken eline vurdum. “Abisiyim. Sorun mu vardı?” Sen abiliği nerden bilirsin ki Kubat? Abilerinden çok gördün sanki.
Öne çıkanı arkadaşlarından biri önümden aldı. “Tamam birader. Sorun yok, siz devam edin.” 4’ü de uzaklaşmaya başladıklarında arkamı dönüp kıza baktım.
Siyah deri ceketi önünü kapattığı için üstüne pek bir şey olmamıştı. Ceketten damlayan alkolde siyah deri pantolonunda akıyordu.
“Saol.” Gelen cılız sesle kafamı incelediğim üstünden kaldırıp kıza baktım. Bu ses cidden ondan mı çıktı?
“Bir şey değil. Gel elini temizlemen için seni tuvalete götüreyim.” Kız beni onaylar şekilde salladıktan sonra elini uzattı. “Kolumu tutar mısınız? Başım dönüyor dengemi sağlayamıyorum da.”
Kaşlarım çatılırken şu ana kadar kızın gözlerini açmadığını fark ettim. Engelli miydi acaba?
Orospu çocukları birde kızı kıstırmıştı.
Allah’tan insanlık edesim tutmuştu.
Kızın uzattığı kolun deri ceket kısmından tuttum. “Şu taraftan gidicez.” Parmağımla gösterdikten sonra kesin olarak mal olduğuma kara verdim.
Kız görmüyor mal, nerden gideceğini nasıl görsün?
Ama kız beni kırmayıp kafasını salladıktan sonra onu çekiştirmemeye çalışarak tuvaletlerin oraya götürdüm.
Kapının önünde beklerken kızın görmediği aklıma geldi. O zaman bu kız nasıl elini yüzünü yıkayacak? Azıcık aklım ola dağları delicem.
“Önünde hafif bir yükselti var dikkat et.” Kız dediğimi onaylayarak ayağını kaldırıp tuvalet yükseltisine çıktı. Artık küçük kabinin içindeydik.
Kız rahatsız olmasın diye kabinin kapısını kapatmadım.
Kolunu bırakıp yandaki kağıt peçetelerden biraz alıp suyla ıslattıktan sonra kızın deri ceketinin üstünü rahatsız etmeyecek şekilde bastırmadan silmeye çalıştım.
“Şey. Ben temizlerdim üstümü.” Elimdeki ıslak peçeteyle kafamı kaldırınca yeşil mavi karışımı bir renkle karşılaştım.
Kız gözlerini açmıştı. Nasıl yani?
“Pardon ben sizi şey sanmıştım.” Kızdan birkaç adım uzaklaşıp durdum.
KIZ KÖR DEĞİLMİŞ GERİZEKALI.
Kızın kısık gülme sesi kabinde yankılandı. “Çarptıklarından dolayı başım çok dönüyordu, o yüzden gözlerim kapalı durdum. Kör değilim.” Kız lavaboya dönüp ellerini suyun altına soktu. “Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.”
Ne yapacağımı bilmeden kızdan birkaç adım durup yaptıklarını izledim.
Önce elini yıkadıktan sonra benim gibi peçeteyi ıslatıp önce pantolonunu daha sonra deri ceketini temizledi. Daha sonra yeni peçeteyle yüzünde akmış olan siyah boyayı sildi.
“Babam demişti ağlayacaksan rimel sürme diye.” Bana döndü. “Sizce rockcılara mı benziyorum?” Siyah boyayı silmiş sadece göz çevrelerinde hafif güzel duran siyahlıklar vardı.
Kafamı onaylamaz şekilde salladım. “Rockcılar nasıl gözüküyor bilmiyorum ama senin gibiyseler benziyorlardır. Güzel gibi” Hassiktir, ne diyorum ben ya?
Kızın gözleri biraz büyüsede sonra gülüp kafasını arkaya atıp güldü. “Çok tatlısın.” Tabi 1.87 biri ne kadar tatlı olursa.
“Size bir şey ısmarlasam kabul eder misiniz?” Kızın teklifine hayır anlamında kafamı salladım. “Bana ısmarlama bahanesiyle sende içeceksin, sonra yine başıma kalacaksın.” Kız oylayarak başını öne eğdi. “İnsan sarrafı pislik.” Ağzını elleriyle kapatıp kafasını kaldırıp bana baktı.
İnsan sarrafı? Pislik?
“Çok pardon! Biraz kafam iyi değil, ne dediğimi.bilmiyorum çok özür dilerim.” Ve biraz daha özür diledi.” Özür dilemeniz ve temizlenmeniz bittiyse burdan çıksak? Çok pis.” Kız kafasını sakladıktan sonra önünü geçmesi için açıp arkasından çıkışa kadar onu takip ettim.
Çıkışa geldiğimizde arkasını dönüp bana baktı. “İçki değilde Nasır suyu ısmarlasam. Emin okun her şeyden çok güzeldir.” Kafamı yine olumsuz anlamda salladım. Bir insan niye nar suyu içerdi ki?
“Portakal suyu ısmarlayayım. Lütfen kırmasanız, çok mahcup hissediyorum.” Kızın arkasında birilerinin bize kitlendiğini fark ettim.
Demin kıza çarpan grup.
Kızı şu saatten sonra tek bırakmak biraz sıkıntılıydı.
“Tamam gidelim.” Kızın kolunu der, ceketin ordan tutup hızlıca ilerletmeye başladım. “Teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkürler ama atlı mı koşturuyor arkamızda?” Kız hızlıca adımlarıma yetişmeye çalışırken kafamı hayır anlamında salladım “Atlı değil de it sürüsü koşturuyor?”
Kız uzun boylu sayılacak kadar uzundu. Şu ana kadar askeriye de v sonrasında gördüğüm herkes nerdeyse 1.60 olduğu için benim boyuma yetişen tek kadındı.
Küçük açıklarım raya gelince barmen önümüze geldi. Kız hevesle adama siparişleri verirken bende etrafa bakıp adamlar gitmiş mi diye kontrol ettim.
Dördünü de iri yarı takım elbiseli adamlar dönerken yine onlar gibi giyinmiş ama uzaktan onları rahatlıkla izleyen bir adam vardı. Otuzlu yaşların başında gözüken adam kafasını bir anda bize çevirince daha dikkatli baktım.
Adam bana değil yanımdaki sipariş veren kıza bakıyordu.
Camın asada sürtünme sesi gelince kafamı çevirip arkama baktım.
Kız başını eğmiş Çaka’sında bir şey ararken adam pot cihazını uzatmış bekliyordu.
Kız daha çantasında cüzdanını ararken arka cebimden deri cüzdanımı çıkartıp hızlıca kartı okutup şifreyi okuttum.
Gerçekten yanımda bir kadın varken ona parayı asla ödetmezdim. El kitabımın ilk sayfasında bu yazmalıydı.
Kız elinde cüzdanla döndüğü sırada barmen çoktan yeni müşteriye geçmişti. Kız saf saf bakarken bana döndü “Ama ben ödeyecektim. Niye ödediniz?”
“Yanımdaki bir kadına asla hesap ödetmem.” Masadaki bardakları aldım. “Çok ataerlik bir durum. Mide bulandırıcı.” Ben alana doğru yürürken kızda arkamdan geliyordu “Ataerlik ne demek?”
Kız arkamda gülmeye başlayınca durup ona baktım. Benim durmamla o yürümeyi kesemediği için bana çarptı. Bu hareketle daha fazla gülmeye başladı “Etti iki!” Kafası içmeden ayrı güzel.
Gülmesi durunca kafasını kaldırıp bana açıklamaya başladı. “Ataerlik erkeğin kadından çok üstün bir varlık gibi gösterildiği yapıdır. Örneğin erkeklerin evin direği olarak adlandırılması. Kadının işe yaramaz, muhtaç olarak gösterildiği düşünce. Çok mide bulandırıcı!”
Kaşlarımı çattım. “Benim ki muhtaç bırakmak değil centilmenlik. Hiç görmediyseniz.” Kızında kaşları çatıldı. “Benim gayet centilmen bir erkek kardeşim ve pamuk gibi babam var. Gösteririm centilmenliği!”
Elimdeki içeceklerden birini uzattım “Sakin ol şampiyon. Söz en çok senin ailen müthiş.” Kız uzattığım içeceği alırken bu sefer sinirli değildi “Emin ol hiçbir aile müthiş ve kusursuz değildir. Allah korusun şimdi sen müthiş dediğin için 6-7 yıl sonra benim ailenin başına bir iş gelir ben ayvayı yerim.”
Cümlesi biter bitmez içeceği içmeye başladı. “Afiyet olsun ama ayva değilde armut tercih et. Ayrıca ben niye söyleyince bozuluyor, birde neden birkaç yıl sonra değilde 6-7 yıl sonra.” Kendi içeceğimi içince portakal suyu-alkol karışımı bir şey olduğunu anladım.
Zaten bardan ne bekliyordun ki?
“Evet ayva değil armut tercih ederim genelde ama ben portakalcıyımdır. İlk soruna gelirsek nedense ileri görüşlü bir o kadarda şanssızmışsın gibime geldin. İkinci soru içinde cevabım; keyfim ve kahyası o yıl aralığını söylemek istedi. Başka arzu, istek ve sorularınız var mı?”
Nar suyu, portakal suyu, armut ve portakal seviyormuş.
Genellikle onun alışmadığı bir konuşma ve yürüme seansımızdan sonra biten içeceğin plastik bardaklarını en yakındaki teneke çöp kutusuna atıp konser alanını gezmeye devam ettik.
Aslında Ankara’da kırk yılda bir güzel açık hava konseri için festival alanı kurulurdu.
Ceketimin ucunun çekilmesiyle kafamı çevirip baktım. “Şuraya gidelim mi?” Kız parmağıyla bir yeri gösteriyordu ve orda bir çadır vardı.
Üzerinede koskocaman tabelada ise ‘Tarot’ yazıyordu.
Tarot ne ki?
Telefonumu açıp baksam yüzde kaç oranında rezil olurdum? Ya da ataerkil kavramı gibi kıza sorsam?
O olmaz yine gülerdi.
Kafanı onaylar şekilde sallayınca kız hızlıca koluma girip beni oraya çekiştirmeye başladı. “Bak söz çok eğleneceksin bu gece. Hem sana da baktırırız. Bak söz eğlenceli.” Ve daha fazla aynı sözleri tekrarlaya tekrarlaya çadırın perdesini açıp içer girdi.
Çadırın içerisine girdiğin an nargileciden farkı olmayan dumanlarla kızı kendime daha çok çekip önümden yürüttüm. “Dün düz yürü önümden sakın kaybolma!” Önümde seke seke giderken bir yanda kafasını sallıyordu.
Bir iki metre sonra biten dumanlarla bir perdeden daha geçip yakılmış otların koktuğu bir alana girdik.
Önde bir masada oturan kadın masada dumanlar çıkan otlarla bize gülümsedi. “Tarot falcılarının en iyisinin mekanına hoş geldiniz. Fal mı baktıracaksınız?” Otuzlarının sonunda korkularının başında kadının yaşına göre sanki Adıyaman tütünü çekmiş sesiyle konuşmasını yaparken önümdeki kız sandalyeyi çekip oturdu.
Bende onun gibi sandalyeyi çekip yanına oturunca kadına döndüm “Yok götüme baktırıcam. Falcıya geldiysek ne yapıcaz acaba?” Yanımdaki bedenin sertçe vurmasıyla sustum.
“Siz yeni tanışmışsınız ama gelecekte ve geçmişte birçok kez zaten karşılaşmışsınız. Kader ağlarını örmüş, çok geç.” Kadın yüzük dolu ellerinin bana uzatınca ters ters baktım. Ne gerek var?
“Önce sana baksın sonra bana bakar. Sen inanmazsın, sen inanırsan bana baksın.” Kız çoktan metodunu hazırlamış beni deney faresi olarak kullanıyor.
El mahkum Büge adını koyduğum kıza kafamı salladımz
Bende iyice fino köpeği oldum!
Kadın önümee bir deste kart sererken iki kart seçip kenara koymamı istedi. Zaten birbirinin aynısı olan kartlardan iki tane seçip ona verirken bu işlemi 3 kez tekrarlattı.
Tek tek kartları açıp önüme koyarken boş boş baktım. Umarım bunları bana oku demez.
“Geçmişinde bir yerden kaçıp başka bir yere sığınmışsın. Yuva olmayan bir evden kaçıp hiç yuva olmayacak bir yeri kendine yuva edinmişsin.” Doğruydu ama tepki vermeden devam etmesini bekledim.
“Şu anda büyük bir karar aşamasının eşiğindesin ve ne yapacağını bilmiyorsun. İki seçeneğin var ama ikisi de birbirinden kötü. Ama birini seçersen mutlu olacağın insanlarla tanışacaksın, istediğin o yuva terimini kuracaksın.” Aslında haklıydı.
Fırat’ın komutanı Yarbay Işık bir tim kuracağını ve bu timdeki en üst iki yetkini kişinin ben ve Fırat olmasını istediğini söylemişti. Tabi yıllardır bu timdeki kız kadrosunu kendi kızı için ayırtmıştı ama bu yıl bunun imkansız olduğunu söyleyip iptal ettirmişti.
Daha eğitim aşamasındaki iki çaylağı seçip geri kalan 4 kişi kadrosundan birinin kız diğer üçünün erkek olacağı söylenmişti. Aslında şu an bir kız bir erkek arıyordu. Diğer iki erkeği ilerleyen senelerde gelecek çaylaklardan seçme kararı almıştılar.
Cidden tam teşekküllü bir tim olacaktı ama benim yapabileceğim bir iç miydi ona emin değilim.
“Gelecekte karamsar bulutların var. Şu an ne kadar soğuksan o zaman daha da soğuk olacaksın ama bu soğukluğun birkaç kişiye yansımayacak. Sevdiğin kadın ve can dostun gibi sevdiğin kişilere.” Ben ve bir kadını sevmek.
Ben daha kendimi sevmeyi beceremiyorum.
“Kadına bütün adımları kendin atacaksın. Hatta o kadar ki zorla kendin onun hayatına dahil olacaksın. Bunu kalbinle, duygularınla yapacaksın. Kızda sensin.” Kadın bir anda parmağını yanımdaki kız çevirince kafamı çevirip kıza baktım.
Dumura uğramış ifadeyle bakıyordu.
Parmağıyla kendini gösterdi. “Ben mi? Güleyimde bahçeye eksinler. Beni daha annem sevmemiş, sanki biri çok sevebilir. Sinirlerim bozuldu.” Eliyle ağzını kapatıp güldü.
Beni annem bile sevmemiş…
“Emin ol sevilecek insanı bir cani bile sevebilir. Sıra sana geldi kartları seç.” Kıza da aynı komutları verip kart çektirdikten sonra kartları açtı.
“Hayatının içine affedersin ama sıçmışlar. Bir kadın ve iki erkek var. Kadının umrunda değilsin ama o iki erkek seni hep koruyup kollamaya çalışıyor, etrafına ikisi de birbirinden habersiz barikat kurmuş ve bu sana zarar veriyor. Erken yaşta büyümüşsün.” Gözlem kızdayken kartlara bakıp saldığını fark ettim.
“Şu anda hayatının en kırılgan dönemindesin çünkü hayatını batıran bir yalan yüzünden yarı yolda kaldın. Biri var ve senin bu açıklığından yararlanıp hayatına girecek, bütün iyi niyetini suistimal edecek. Sonra ortada bırakacak ama bağınız çok garip ki kopmuyor.” Bir insanın en hassas duyguları sırasında hayatının içerisine girerseniz hayatınızın hatasını yaparsınız.
“Bu hayatına giren adam seni daha sonra aldatacak. Ama dediğim gibi yanındaki adam gelecek sonra. Peş peşe çok olay yaşayıp sevdiklerin hayatından gidecek ama sen bunları atlatacak dirayettesin. Unutma, Tanrı kuluna kaldıramayacağı yükü vermez.”
Yanımdaki sandalye itilip kız ayağa kalkınca ben ayağa kalktım. “Ne kadar saçma bir şey bu?” Önümüzdeki kadında ayağa kalktı. “Falda sadece iyiler değil kötülerde çıkar. Tabi siz hangisi işinize gelirse onu dinlemeyi tercih ediyorsunuz!”
Kadın felaket tellalı gibi konuşup durmuştu. Bana da bu kadar kötü şeyler söylerse bende üzülürdüm.
Kız perdeleri itip en sonunda açık havaya çıkınca durmayıp ilerdeki banklara kadar yürüdü. Tam önündeki banka oturunca bende yanına oturdum.
Elleriyle yüzünü kapatıp ağlamasıyla ne yapacağımı şaşırdım. Bana askerî eğitimlerde bunu öğretmediler.
7 yıldır askeri eğitimler görüyordum ama ağlayan kadına ne yapacağım anlatılmamıştı.
Kız aniden ellerini yüzünden çekip bana baktı "Ben çok mu çirkinim?” Sorgulamadan kızı inceledim.
Gözlerinin renginin alacalığı çehresiyle uyumluydu. Saçların rengi geceyle karışmış, çehresinin etrafından akıyordu. Maximum 19 yaşında olmasına rağmen yüz hatlarının keskinliği ona ayrı bir güzellik katmıştı.
Kafamı sorusuna cevaplar anlamda 'hayır' şeklinde salladım. Oflayarak tekrar elleriyle yüzünü kapattı. "O zaman niye aldatılmışım? Niye iyi niyetim süstimal ediliyor? Gerizekalı mıyım ben?”
"Sen şu an olup olmayacağı bile belli olmayan bir gelecekte falcının ‘aldatılacaksın' dediği için mi ağlıyorsun. saf, ya da iyi niyetlisin, bu gerizekalılık değildir.” Kolunu tutup ayağa kaldırdım. Bütün akşam ağlayan bir ergenle uğraşamazdım!
Nolur nolur nolur- Yasemin Mori
(Her şey zaten bir şarkıyla başlamıştı)
“Napıyorsunuz?” Konser alanına yakın olduğumuz için yeni çıkan bir grubun kadın solistinin söylediği şarkı burdan duyuluyordu. Şimdi ise son yıllarda çıkmış bir şarkının giriş müziği başlamıştı.
“Konsere mi geldin kös kös oturup ağlamaya mı?” Kolundan tutup iyice çekiştirdim “Kadın şarkıya başlamadan alana ulaşırsak kazanan kişinin istediği içilecek.”
Kızın gözleri parlarsın çapraz çantasını tutup koşmaya başladı “Nar suyu ya da vişne suyu tercih edersen sevinirim. Onlar en sevdiğim!” Bir yandan önümde koşarken bağırıyor bir yanda nefes nefese beni geçmek için koşuyordu.
Normalde olsa tek adımımla geçerdim ama gerek yoktu.
Kadın derin nefes alıp şarkıya girmesiyle kız alanda durup nefeslendi.
Bir adım atsan bana doğru
Görüversen sonra beni
Ne hali varsa yalnızlığın
O da bunu görse bari
Hevesli hevesli o şarkıyı söylerken ben gülümseyerek ona bakmaya devam ettim.
Kollarını kaldırarak dans etmeye başladı. “Bir kere olsun nolur nolur. Göz göze gelsek senle sonra. Dursa bir anda tüm yalanlar. Unutsak neymiş dünya hali.” Şarkı söylerken bir yandan da yanına gelmem için işaretler veriyordu.
“Esas söylediğim. Bak ben zır deliyim. Budur tek söylediğim.” Hevesle bu kısmı da söyledikten sonra ellerimden tutup beni de hareket ettirmeye çalıştı. Normalde denese beceremeyeceği için ona yardımcı olup eşlik ettim.
Nolur nolur nolur
Bu suç belki af olur
Nolur nolur nolur
Kendini bana ver
Bir elini bırakıp diğerini kafasının üstünde tutup dönmesini sağladım. Daha sonra tekrar çekip elini tuttum.
Gözden çıkardım yari
Yalnız ölmesem bari
Nolur nolur nolur
Kendini bana ver
Kendini bana doğru itip yaklaştı. “Bana neden Büge dediniz acaba?” Ses sisteminin baskın sesine rağmen sesini ayırt edebildim.
Nolur nolur nolur
Bu suç belki af olur
Nolur nolur nolur
Kendini bana ver
“Adını bilmiyordum, o an onların arasından seni kurtarmak için öyle dedim. Su bendi demek, hiç o ismi duymamıştım ama o an aklıma sadece o geldi. İsminizi öğrenebilir miyim?” Bilinçsizce söylemiştim o an o ismi. Dediğim gibi tanıdığım kimsenin adında Büge yoktu.
Bir adım atsan bana doğru
Görüversen sonra beni
Ne hali varsa yalnızlığın
O da bunu görse bari
Kafasını kaldırıp alacalı gözleriyle gözlerime baktı. “Bu gece isimlerimizi öğrenmesek olur mu? Siz bana Büge diyin, bende size Alper diyeyim. Nasıl fikir?” Aslında çok saçmaydı ama bugün hiç yapmayacağım şeyleri yapmış biri olarak kafamla onayladım.
Bir kere olsun, n'olur, n'olur
Göz göze gelsek senle sonra
Dursa bir anda tüm yalanlar
Unutsak neymiş dünya hâli
“Gidip vişne sularını alıp geliyorum. En yakındaki bir banka oturup usulü uslu dur Büge. Birazdan konser başlar, kaçırmadan geleceğim.” O kafasını onaylayıp arkasını dönüp bank aramaya giderken arkada solist şarkıyı söylemeye devam ediyordu.
Bu gece yaşadıklarımı Fırat’a anlatırsam büyük olasılıkla büyük dalga geçerdi. Alkolü fazla kaçırıp unutmadığım sürece sorun olmazdı.
Galiba…
☠️
maNga’nın sahneye çıkmasının üzerinden 1 saat anca geçmişti.
Yanımdaki kız her şarkıya eksiksiz katılmış hepsinde de deliler gibi eğlenmeye çalışmıştı. Benim aksime.
Işık sistemi ve ses sistemi yüzünden migrenimin aldığını hissediyordum. Sırf keyif kaçırtmamak için sesim çıkmıyordu.
Açıkcası o çok eğleniyordu. Yanında ya da arkasında koruması gibi durup diğerlerinden koruyor gibiydim.
Yani dışardan görsem öyle sanardım.
Bir şarkı daha biterken grup bir sonraki şarkısını tanıttı.
“Bir yerde hep yaramız olarak kalacak bir parçamız var şimdi. Bir gecelik bile olsun isimlerimizi bilmeden aynı olabileceğimizden bahsediyorum. We could be same diyoruz.” Çoşkulu alkışlar başlarken aslında bütün konser boyunca söyleyebileceğim tek şarkı olduğunu fark ettim. En sevdiğim maNga şarkısı.
Kız heyecanla arkasını döndü. “Yanıma gel birlikte söyleyelim. Hiç mutlu değil gibisin.” Bütün gece yaptığı gibi tekrar ceketimin üçünden tutup beni çekiştirdi.
O sırada şarkının jeneriği başladı. “Sadece bir kerelik kendimden başkası oluyorum bu gece. Senin tanımınla Büge olacağım ve onun gibi davranacağım. Kolunu omzumdan atar mısın?” Kızın dediği gibi kolumu kaldırıp kızın omzuna attım.
Benim için sorun olmazken onun ifadesini ölçtüm. Gayet iyi ve mutluydu.
You could be the one in my dreams (Hayallerimdeki olabilirsin)
You could be much more than you seem (Göründüğünden fazlası olabilirsin)
Anything I wanted in life (Hayatımda istediğim her şey olabilirsin)
Do you understand what I mean? (Dediğimi anlıyor musun?)
Diğer herkes gibi bu sefer bende eşlik ettim.
21 yıllık ömrümde ilk defa kendimi bir genç gibi hissettim.
I can see that this could be fate (Bunun kaderimiz olduğunu görebiliyorum)
I can love you more than they hate (Sana olan nefretlerinden daha çok sevebilirim seni)
Doesn't matter who they will blame (Kimi suçlayacakları beni ilgilendirmez)
We can beat them at their own game (Onları kendi oyunlarında yenebiliriz)
İkimizin gelecekte tanışacağımız söylenmişti ama bir falcının lafına ne kadar güvenilirdi.
Adı üstünde falcı.
For all this time I've been loving you (Tüm bu zaman seni sevdim)
Don't even know your name (İsmini bile bilmeden)
For just one night, we could be the same (Sadece bir gece aynı olabiliriz)
No matter what they say (Dedikleri bir şey değiştirmez)
“Falcı gelecekte tanışacaksınız dedi. Umarım deli bir anıma denk gelmez.” Kafamı onu onaylar şekilde salladım “Umarım asabi ve yorgun bir anıma denk gelmez.”
And I feel I'm turning the page (Ve sayfayı çeviriyor gibi hissediyorum)
And I feel the world is a stage (Ve dünya bir sahneymiş gibi geliyor)
I don't think that drama will stop (Drama asla sona ermeyecek)
I don't think they'll give up the rage (Asla sakinleşmeyecekler)
Tam os orada jeton kafamda tam oturup kazana düştü. “Gelecekte tanıştığımızda sıfırdan başlamak için ismini vermedin. Çünkü…” isim verilmeden olan tanışıklıklar asla hatırlanmayacaktı…
But I know the world could be great (Ama dünyanın harika olabileceğini biliyorum)
I can love you more than they hate (Sana olan nefretlerinden daha çok sevebilirim seni)
Doesn't matter who they will blame (Kimi suçlayacakları beni ilgilendirmez)
We can beat them at their own game (Onları kendi oyunlarında yenebiliriz)
“İsim verilmeden olan tanışıklıklar asla hatırlanmayacaktır. Sırf bu geceyi unutmak için o kadar ağlayıp, o kadar alkol içtikten sonra karşıma çıktın ve gecemi güzelleştirdiği Alper. Nasıl bu tanışıklık hatırlanmayacak?” Kafasını göğsüme koyduğunda bana Alper demesinden rahatsız olmuştum.
Cidden böyle mi hissettiriyordu başka birisi olmak?
I can see it in your eyes (Gözlerinde görebiliyorum)
It doesn't come as a surprise (Kulağa bir sürpriz gibi gelmiyor)
I see you dancing like a star (Seni bir yıldız gibi dans ederken görüyorum)
No matter how different we are (Ne kadar farklı olursak olalım,bir şey değiştirmez)
Çenemi kafasının tepesine dayadım “O zaman şarkı da dediği gibi bir geceliğine isimlerimizi bile bilmeden aynı olabiliriz. O zaman kimse sorumla olmaz. Sende bir yıldız gibi dans edebilirsin.”
Normalde çok kelimelerim, cümlelerim yoktur. Kendime yetecek, açıklayacak kadarlardır. Kısacası bana kadar.
Annem ‘Eğer kalbine dişli biri değerde o kapıları açarsa kaç buralardan. Kaç sınırlarından ona sığın. Eğer o da sana kaçabiliyorsa kaçın bu diyarlardan. Ben bu diyarlara kaçtım ama o kaçacak kadar cesur değildi, beni de bataklıkta gömdü.’ derdi.
Dediği gibi kalbime dokunulmuş gibi hissediyordum ancak o bu geceyi değil gelecekteki tanışmamızı istiyordu.
Onu gelecekte tanıdığım an en çok ben üstüne gidip ona kaçacak sonra ise kaçıracaktım.
Göğsüme yaşlanmış kız bağırarak şarkıya eşlik ederken sadece tebessüm ettim.
For all this time I've been loving you (Tüm bu zaman seni sevdim)
Don't even know your name (İsmini bile bilmeden)
For just one night, we could be the same (Sadece bir gece aynı olabiliriz)
No matter what they say (Dedikleri bir şey değiştirmez)
Bu gece daha devam edecekti. O bana yaslanmış şekilde şarkı söylemeye belki devam edecek daha sonra kanına işleyen alkolden unutacaktı ama ben unutmazdım…
No matter what they say (Dedikleri bir şey değiştirmez)
We could be the same (Aynı olabiliriz)
No matter what they say (Dedikleri bir şey değiştirmez)
☠️
Kız zıplaya zıplaya yanım geldi. Arkasında sanki saklayabildiği albümü çıkartıp bana gösterdi “Bak orda plakçı vardı. Benim amcamdan kalma bir pikapım var, onda dinleyeceğim. Dinlediğimde bu geceyi hatırlamam içinde sen not bırakacaksın.” Ceketinden bir kopartılmış eski gazete yaprağı ve mürekkepli kalem çıkarttı.
Benden bir not…
Kağıdı avuçumun içine koyup mürekkepli kalemi diğer elime alıp yazmaya başladım.
‘Sadece Gölge’yle bir gecelik aynı ve isimsiz olman dileğiyle. Gölge’den’
~Kubat o gece Gölge soyadını lakabı yapmaya karar vermişti~
“Al bakalım.” Kız uzattığım kağıdı açıp hızla okurken gülümsedi. “Gölge? İyiymiş. Bende Işık o zaman.” Elini uzatınca karşılık olarak sıktım.
Elindeki kağıdı hızlıca pakin içine atarken cebindeki telefon çalmasıyla panikle hareket etti. Telefonu açıp hızlıca kuşağına dayadı. “Tamam amca. Tamam geliyorum. Orda mısın? Tamam çıkışa geliyorum.” Karşı dinledikten sonra telefonu kapatıp cebine attı.
“Üzgünüm amcam gelmiş beni almaya. Artık vedalaşmamız gerek Gölge Bey.” İçimden hala gitmemesini dilerken bir yandan da kendime gelecekte umarım karşılaşacağımızı söylüyordu.
“Umarım görüşürüz Işık Hanım.” Korna sesiyle aceleyle arkasını dönüp alan girişindeki arabaya bakıp geri bana döndü. “Görüşeceğimizden emin olun. Artık gitmem lazım yoksa amcam gelir.” Son kez el sallayıp hızlıca araban doğru koştu.
Ayakları koşarken birkaç kez dolanmış olsa da sapa sağlam o arabaya binince derin bir nefes verdim.
Alper’in hikayesi burda bitti ve şimdi Kubat bir devlet otobüsü yakalayıp eve gidecekti.
Cebimden sigaramı çıkartıp saatlerdir içmediğim nikotini içime çektim.
Belki birgün tekrar yakalardım Hayat Işığını…
🎡
Bir gece bir festival alanındaki konserde…
Bir gece bir mekanın balkonunda…
Bir öğlen bir nezarethanenin içinde…
Bir akşam yemeğe geldiğinde…
Belki de birçok yerde tekrar karşılaşmaktır ruh eşliği. Sonsuz ve her zaman.
Her şeyin patlama noktası Cenk’in aldattığını öğrenilmesi ve bir Yasemin Mori şarkısıydı.
O şarkı aslında binlerce kez Asena’nın kulağına dolmuştu. Kim bilir belki de en güzeli budur.
İyi ki doğdun. İyi ki aklıma bir Yasemin Mori şarkısıyla düştün Asena Işık.
Senin adını Asena koydum ama kendimi yazdım, yazmayada devam edeceğim.
Büge’yi yıllar sonra yazarken aslında onun büyümüş bir versiyonu olduğunu fark ettim.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere Ankara ayazlarım…
💗💋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |