
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: ‘İHANETİN BEDELİ’
Kapan’ın elini tutarken, içimde yükselen şüpheye rağmen, Demir’in sert bakışlarını ardımda bırakarak tapınaktan dışarı çıktık. Ladinya’nın taş sokakları, artık sadece bir geçit değil, beni bilinmeyene sürükleyen bir labirent gibiydi. Demir’e olan derin çekimim ve ona duyduğum güven, Kapan’ın fısıltılarıyla yerini karmaşık bir tereddüde bırakmıştı. Alev Soyu'nun mirasçısı olarak, kaderimin ipleri artık sadece benim ellerimde değildi; bir tarafım Demir’e güvenmek isterken, diğer yanım Kapan’ın uyarılarına kulak veriyordu. Bu karar, Ladinya’daki geleceğimi şekillendirecekti.
"Nereye gidiyoruz Kapan?" diye sordum, sesimdeki endişeyi bastırmaya çalışarak. Hızla Ladinya’nın ara sokaklarına dalmıştık, daha önce hiç görmediğim, loş ve dar geçitlerden geçiyorduk. Güneşin ışığı buraya pek ulaşmıyor, her yer puslu bir gölge altındaydı.
Kapan, başını çevirmeden, "Sana, Demir'in sakladığı gerçeği göstereceğim Kamelya. Atalarının bıraktığı asıl mirası." Sesi, her zamankinden daha keskindi, sanki gizli bir amacın peşindeydi. Gözlerinde, kısa bir anlığına beliren o pırıltı, içimde hoş olmayan bir his uyandırdı.
Bu sokaklar, Kapan’ın mütevazı evinin olduğu bölgeden bile daha fakir, daha harap görünüyordu. Eski, bakımsız binaların arasında ilerlerken, havada garip bir koku vardı; küf, toprak ve garip bir metal kokusu karışımı. İçimde gittikçe büyüyen bir huzursuzluk hissediyordum. Kapan’ın bu kadar aceleci olması ve Demir’den gizlice hareket etmesi, bana garip geliyordu.
Bir süre yürüdükten sonra, Kapan dar bir ara sokağa saptı. Burası, diğerlerinden daha karanlıktı, neredeyse bir tünele benziyordu. Sonunda, eski, demir bir kapının önünde durduk. Kapı, paslanmış zincirlerle kilitlenmişti.
"Burası neresi?" diye sordum, sesim endişeyle titriyordu. İçimde, bir tehlike alarmı çalmaya başlamıştı.
Kapan, zincirleri çözmekle meşguldü. Yüzünde garip bir ifade vardı; bir gerginlik, ama aynı zamanda bir tür beklenti. "Burası, Ladinya'nın unutulmuş bir köşesi Kamelya. Gölge Soyu'nun eski tapınağı."
Gölge Soyu mu? Bu isim, Demir'in bana bahsettiği o karanlık güçleri çağrıştırıyordu. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Neden beni buraya getirmişti? Bu, Demir'in uyardığı yer miydi?
"Neden buradayız Kapan? Burası tehlikeli değil mi?" diye sordum, sesim fısıltıdan öteye geçmiyordu. Geri dönmek istiyordum. İçimde güçlü bir kaçma isteği vardı.
Kapan, nihayet zincirleri açtı ve paslı kapı gıcırdayarak açıldı. İçeriden, soğuk ve nemli bir hava yüzümü yaladı. Zifiri karanlıktı. "Hayır Kamelya. Tehlike, her yerde. Ama gerçeği öğrenmek istiyorsan, buraya gelmelisin."
İçimde büyük bir hayal kırıklığı hissettim. Kapan'a güvenmiştim. Onun beni koruduğuna inanmıştım. Ama şimdi, beni doğrudan tehlikenin kalbine sürüklüyordu. Demir'in uyarıları, şimdi daha da anlam kazanıyordu. O, beni korumaya çalışmıştı.
Tereddütle kapıdan içeri adımımı attım. İçerisi, mağaradan bile daha karanlıktı. Hiçbir ışık yoktu. Nemli hava, ciğerlerime doldu. Adımlarım, ıslak ve kaygan zeminde yankılandı.
"Neredesin Kapan?" diye seslendim, sesim titriyordu. Onun elimi bıraktığını fark ettim. Yalnızdım.
Tam o anda, arkamdan bir gürültü geldi. Demir kapı, gıcırdayarak kapandı. Zifiri karanlıkta kalmıştım. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu.
"Kapan?" diye bağırdım. Sesim, karanlıkta kayboldu.
Aniden, etrafımdaki karanlık hareket etmeye başladı. Gölgeler, duvardan fışkırır gibi bedenler oluşturuyordu. Siyah, dumanlı figürler etrafımı sardı. Her biri, uğultulu bir ses çıkarıyordu. Havada, garip, çürümüş bir koku belirdi. Midem bulandı.
"Kamelya!" tiz bir ses duyuldu, Kapan'ın sesiydi bu. Ama nereden geliyordu? Ses, karanlığın içinden yükseliyordu, sanki her yerden geliyordu. "Burası, benim gücümün yükseldiği yer! Burası, Gölge Soyu'nun kalbi!"
Gözlerim kocaman açıldı. Bu, bir tuzaktı. Kapan, beni tuzağa düşürmüştü. Ona güvenmiştim. Annemden sonra güvendiğim ilk kişilerden biriydi. Ve o, beni en büyük tehlikenin ortasına atmıştı.
"Sen… bana ihanet mi ettin Kapan?" diye fısıldadım, sesim acıyla doluydu. İçimde yanan hayal kırıklığı, ateşimden bile daha yakıcıydı.
Kapan'ın kahkahası, karanlıkta yankılandı. Korkunç bir kahkahaydı. "İhanet mi? Ben sadece doğru tarafı seçtim Kamelya. Gölgeler, Ladinya'nın geleceği! Ve sen, onların elindeki en büyük koz olacaksın!"
Tam o sırada, gölgelerden biri bana doğru atıldı. Soğuk, dumanlı bir el, kolumu kavradı. Canım yandı. Sanki kolumdan enerji çekiliyordu. Alev Mührümü etkinleştirmeye çalıştım, ama zihnimdeki şok ve hayal kırıklığı yüzünden gücümü toparlayamıyordum.
"Demir seni uyarmıştı!" diye bağırdı Kapan, sesi alaycıydı. "Ama sen, ona güvenmedin! Ve şimdi, bedelini ödeyeceksin!"
Gölgeler, bedenimi sarmaya başladı. Onların soğuk, dumanlı elleri her yerimi kavrıyordu. Canım yanıyordu. Sanki her hücremden yaşam enerjisi çekiliyordu. Alev Mührüm parlamaya çalıştı, ama dışarıdaki karanlık enerji onu bastırıyordu. Gücümü kullanamıyordum.
Bir gölge figürü, yüzüme yaklaştı. Gözleri, kömür gibi karaydı, içinde hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Tiz, uğultulu bir sesle konuştu: "Hoş geldin mirasçı. Gücün, bizim olacak!"
Acı içinde kıvranıyordum. Gölgeler, bedenimi zorluyor, zihnimi bulandırıyordu. Bilincim kaybolmaya başlıyordu. Son gördüğüm şey, Kapan'ın karanlığın içinde beliren siluetinin, yüzündeki zalim ifadeyle bana bakması oldu. İşte o an anladım: Kapan'a güvenmemeliydim.
Zaman ve mekan kavramım kaybolmuştu. Acı, her yerimi sarmıştı. Sanki sonsuz bir işkencenin içindeydim. Gölgelerin soğuk dokunuşları, bedenimden yaşam enerjisi emiyordu. Alev Mührüm titrek bir şekilde parlasa da, bu karanlık güçlere karşı koyamıyordu. Zihnimde, Burak'ın ihaneti, Elya'nın doğumu, annemin ölümü… Hepsi birer gölge gibi dans ediyordu. Ve şimdi, Kapan'ın ihaneti de bu acıların arasına katılmıştı. Neden? Neden beni ele vermişti?
Birden, kulaklarımda uzaktan gelen bir ses duyuldu. Gürültülü, öfkeli bir ses. Tanıdıktı. Demir’in sesi miydi? Olabilir miydi? Bilincim bulanıktı.
Ardından, karanlıkta parlayan kırmızı bir ışık belirdi. Zayıf, ama kararlı. Ve o ışık, gittikçe büyüdü. Sanki bir ateş, karanlığı yırtıyordu. İçimde, bir umut kırıntısı yeşerdi.
"Kamelya!" Demir'in sesi, bu kez daha netti. Öfke ve endişe doluydu. "Kamelya! Neredesin?"
Gücümün son zerresini kullanarak, bir kıvılcım gönderdim. Zayıf bir ışıktı, ama oradaydı.
Aniden, mağaranın kapısı şiddetli bir darbeyle açıldı. Işık içeri doldu. Demir, kapıda duruyordu. Yüzü öfkeyle kasılmıştı, gözleri alev alev yanıyordu. Onun arkasında, Aris de vardı. Aris'in yüzü, şaşırtıcı bir şekilde kararlılık ve endişe karışımı bir ifade taşıyordu.
"Kamelya!" diye bağırdı Demir, bana doğru atılırken.
Gölgeler, Demir'e doğru atıldı. Ama Demir, sadece basit bir insan değildi. O, Demir Soyu'nun lideriydi. Elleri parlamaya başladı, etrafında metalik bir aura oluştu. Gözlerinden yayılan bir enerji, gölgeleri geri püskürttü.
"Uzak durun ondan!" diye kükredi Demir, sesi mağarayı sallıyordu.
Gölgeler, Demir'e saldırmaya devam etti. Sayıları çok fazlaydı. Ama Demir, bir kaya gibi dimdik duruyordu. Metalik bir kalkan oluşturdu etrafında, gölgelerin dokunuşları ona zarar veremiyordu.
"Kamelya!" Demir bana doğru koştu. Yerde acı içinde kıvranıyordum. "Kamelya, iyi misin?"
Onun dokunuşu, buz gibi tenime değdiğinde, içime bir sıcaklık yayıldı. Sanki onun gücü, benim gücümü uyandırıyordu. Gözlerimi zorlukla araladım. Demir'in yüzü, endişeyle doluydu. Ona baktığımda, o an anladım. Demir'e güvenmeliydim. O, beni kurtarmıştı.
"Kapan… o… beni tuzağa düşürdü," diye fısıldadım, sesim güçlükle çıktı.
Demir'in gözleri öfkeyle parladı. "Biliyorum. Ama artık güvendesin."
Bir anda, karanlığın içinden bir figür belirdi. Kapan'dı. Yüzünde, tiksindirici bir zafer ifadesi vardı. "Çok geç geldin Demir! Onun gücü, artık bizim!"
Demir, öfkeyle Kapan'a baktı. "Sen… bana ihanet ettin Kapan! Ladinya'ya ihanet ettin!"
Kapan kahkaha attı. "Ben sadece doğru tarafı seçtim Demir. Gölgeler, Ladinya'nın geleceği! Sen ve senin kadim soyların dönemi sona erdi!"
Demir, elini bana uzattı. "Kamelya, gücünü toparla. Benimle birlikte savaşacaksın."
Parmaklarımı Demir'in eline kenetledim. Onun dokunuşu, içimdeki ateşi alevlendirdi. Alev Mührüm parlamaya başladı. Acı, yavaş yavaş çekiliyordu. Zihnimdeki bulanıklık dağılıyordu.
Bir anda, Aris de içeri atıldı. Elinde, üzerinde kadim semboller olan, parıldayan bir kılıç vardı. Gözleri, Kapan'a ve gölgelere öfkeyle bakıyordu. "İhanetinin bedelini ödeyeceksin Kapan!"
Kapan, Aris'i görünce yüzündeki zafer ifadesi soldu. Gözlerinde kısa bir anlık korku belirdi. Sanki Aris'in varlığı, onu şaşırtmıştı.
Demir, beni yerden kaldırdı. "Kamelya, gücünü kullan. Gölgeleri püskürt!"
Odaklandım. İçimdeki ateşi serbest bıraktım. Avuç içlerimden çıkan alevler, güçlü bir akım halinde dışarı fışkırdı. Gölgeler, alevlerimden uzaklaştı, acı içinde uğultular çıkarıyordu. Benim ateşim, onların karanlığını yırtıyordu.
Demir ve Aris, bana siper oldular. Demir, metalik kalkanıyla gölgelerin saldırılarını engelliyor, Aris ise kılıcıyla onları biçiyordu. Onun kılıcı, her darbede ışık saçıyor, gölgeleri dağıtıyordu. Aris'in savaşma biçimi, oldukça etkileyiciydi. Her hareketi, bir dans gibiydi; hızlı, çevik ve ölümcül. Burak'ın yüzünü taşıyan bu adam, bir savaşçıydı.
"Demir," dedim, sesim kararlıydı. "Mührümü kullanacağım. Onları dağıtabilirim."
Demir başını salladı. "Yap Kamelya! Tüm gücünle!"
Gözlerimi kapattım. İçimdeki ateşi, tüm elementlerle birleştirdim: suyun sakinliği, toprağın sağlamlığı. Ve Alev Mührünü, bir patlama gibi serbest bıraktım. Bedenimden çıkan alevler, devasa bir girdap oluşturdu. Mağaranın içinde dönüyordu, gölgeleri içine çekiyor, onları yakıp küle çeviriyordu.
Mağara, alevlerimle aydınlanmıştı. Gölgeler, acı içinde çığlıklar atarak dağılıyordu. Kapan, şaşkınlıkla bana bakıyordu, yüzündeki zafer ifadesi yerini korkuya bırakmıştı.
"İmkansız!" diye fısıldadı Kapan. "Bu güç… bu kadar güçlü olamaz!"
Demir, Kapan'a doğru bir adım attı. Gözleri alev alev yanıyordu. "Senin ihanetin, Ladinya'yı karanlığa sürükleyemeyecek Kapan. Senin yerin, gölgelerin yanıdır!"
Kapan, çaresizce geriledi. Ama arkasında, daha da büyük bir gölge figürü beliriyordu. Bu, diğer gölgelerden çok daha büyük, daha karanlık ve daha güçlüydü. Onu görünce içim titredi. Bu, Gölgelerin Lideri olmalıydı.
"Alev Soyu'nun mirasçısı," diye gürledi Gölge Lideri'nin sesi, mağarayı sallıyordu. "Beklemiyordum bu kadar hızlı uyanmanı. Ama gücün, benim olacak!"
Demir, beni arkasına aldı. "Uzak dur ondan!"
Gölge Lideri, Demir'e doğru saldırdı. Demir, metalik kalkanını yükseltti, ama Gölge Lideri'nin darbesi o kadar güçlüydü ki, Demir geriye doğru savruldu, duvara çarptı.
"Demir!" diye bağırdım.
Aris, Demir'e yardım etmeye çalıştı, ama Gölge Lideri'nin gücü çok fazlaydı. Aris de geri püskürtüldü.
Kapan, kahkahalar atarak Gölge Lideri'nin yanında duruyordu. "Şimdi bitti Demir! Ladinya, Gölgelerin olacak!"
İçimde, tarifsiz bir öfke yükseldi. Kapan'ın ihaneti, Gölge Lideri'nin gücü… Her şey, beni çaresiz bırakıyordu. Ama ben, artık Alev Soyu'nun mirasçısıydım. Savaşmak zorundaydım.
Tüm gücümü topladım. Alev Mührümü en yüksek seviyede etkinleştirdim. Bedenimden çıkan alevler, birer patlama gibi Gölge Lideri'ne doğru fışkırdı. Ama o, alevlerimin içinden geçiyor, bana doğru ilerliyordu. Onun karanlığı, benim ateşimi emiyordu.
"Gücün yeterli değil mirasçı," diye gürledi Gölge Lideri. "Sen, sadece bir kıvılcımsın. Ben ise, sonsuz karanlığım!"
Tam o anda, içimde bir ses yankılandı. Annemin sesi. "Unutma Kamelya… Gücün, sadece yakmakla ilgili değil. O, aynı zamanda birleştirir. Ladinya'nın kalbindeki dengeyi bulmalısın."
Denge… Evet. Ateş, su, toprak… Ve benim içimde yanan ışık.
Gözlerimi kapattım. Zihnimde, Ladinya'nın dört kadim soyunu canlandırdım: Alev Soyu, Demir Soyu, Su Soyu ve Toprak Soyu. Onların güçleri, benim içimde birleşmeliydi.
Elime uzandım. Yerde yatan küçük bir taş parçası buldum. Onu avucumun içine aldım. Gözlerimi açtım. Demir ve Aris, Gölge Lideri'ne karşı umutsuzca savaşıyorlardı.
Avucumdaki taşı sıktım. Tüm elementleri, içimdeki ateşle birleştirdim. Ateşin gücü, suyun sakinliği, toprağın sağlamlığı… Hepsi, bu küçük taşın içinde toplandı. Ve sonra, tüm gücümle taşı Gölge Lideri'ne fırlattım.
Taş, havada parladı. Bir meteor gibi Gölge Lideri'ne doğru ilerledi. Gölge Lideri, taşın gücünü hissettiğinde, şaşkınlıkla geri çekildi. Taş, onun karanlık bedenine çarptı.
Bir anda, şiddetli bir patlama oldu. Mağara sarsıldı. Gölge Lideri, acı içinde çığlık attı. Bedenindeki karanlık, dağılmaya başladı, sanki bir duman gibi havaya karışıyordu.
Kapan, şaşkınlıkla ve korkuyla bağırıyordu. "Hayır! İmkansız!"
Gölge Lideri'nin bedeni, yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Tıpkı bir hayalet gibi, yok oldu. Karanlık dağıldı. Mağara, tekrar kristallerin loş parıltısıyla aydınlandı.
Yere yığıldım. Tüm gücüm tükenmişti. Demir ve Aris, bana doğru koştu.
"Kamelya!" Demir, yanıma geldi. Yüzü endişeyle doluydu. Beni kollarına aldı. "Başardın. Onu yendin."
Gölge Lideri'ni yenmiştim. Ama Kapan…
Kapan, korkuyla titriyordu. Gözleri, bana ve Demir'e baktı, ardından hızla mağaranın kapısına doğru kaçmaya başladı.
"Onu durdur!" diye bağırdım.
Demir, Kapan'ın peşinden koştu. Aris de onun arkasından gitti. Ama Kapan, karanlığa karışmıştı.
Demir geri döndü. Yüzünde, bir yorgunluk ve hayal kırıklığı vardı. "Kaçtı. Ama onu bulacağız."
Kollarına çöktüm. Gözlerim, onun yüzündeki o tanıdık ifadeye odaklandı. Güçlüydü, kararlıydı. Ve bana, koşulsuz bir şekilde güveniyordu. Ona olan çekimim, artık bir gerçekti. O, benim sığınağımdı.
"Kapan… neden?" diye fısıldadım, sesim acıyla doluydu.
Demir, saçlarımı okşadı. "Bazen, en yakın bildiğin kişiler, en büyük düşmanın olabilir Kamelya. Ladinya'da, herkesin kendi ajandası var. Ama sen… sen farklısın. Sen, Ladinya'nın umudusun."
Kollarına sığındım. O an, geçmişimdeki tüm acılar, Burak'ın ihaneti, Elya'nın doğumu… Hepsi silinip gitmişti. Artık sadece ben ve Demir vardı. Ve Ladinya'nın kaderi, bizim elimizdeydi.
Aris yanımıza geldi. Yüzünde, bu kez, o donuk ifadenin yerini endişe ve saygı almıştı. Gözleri bana baktığında, içlerinde bir parıltı gördüm. Bu, Burak'ın gözlerinde hiç görmediğim bir parıltıydı.
"Efendim," dedi Aris, sesi saygıyla doluydu. "Onu bulacağız. Ve intikamını alacağız."
Demir başını salladı. "Evet. Ama şimdi, Kamelya'nın dinlenmesi gerekiyor. O, büyük bir savaş verdi."
Demir beni kucağına aldı. Alev Soyu'nun mirasçısı, Demir Soyu'nun kollarında, Ladinya'nın yeni bir şafağına doğru ilerliyordu. Bu, benim gerçek evimdi. Ve Demir, benim gerçek yoldaşımdı.
ARA BÖLÜM: Aris'in Sessizliği
Tapınağın dışında, Demir ve Kamelya'nın içerideki mücadelelerinin yankıları, Aris'in zihninde fırtınalar koparıyordu. Kapıdan gelen ışık patlamaları, gölgelerin çığlıkları ve Demir'in kükremesi… Biliyordu ki, içeride sadece bir eğitimden fazlası yaşanıyordu. Demir'in Kamelya'nın gücüne olan inancı, bu kadar erken bir müdahale gerektirmemişti. Bir şey ters gitmişti.
Kapan'ın aceleci gelişi, Aris'i zaten tedirgin etmişti. Kapan'ın Demir'e olan düşmanlığını biliyordu, ancak bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemişti. Kapan, her zaman gizemli ve hesapçı olmuştu, ama bu seferki hareketleri, alışılmışın dışındaydı.
Mağaradan gelen son patlama, Aris'i harekete geçirdi. Kılıcını kavradı. Üzerindeki kadim semboller, Ladinya'nın en eski demircilerinin ellerinden çıkmıştı. Bu kılıç, sadece bir silah değil, aynı zamanda Demir Soyu'nun onurunun bir sembolüydü. Kapıyı hızla açtı ve içeri daldı.
İçeride gördüğü manzara, onu şoke etti. Kamelya, yerde acı içinde kıvranıyordu, etrafı Gölge figürleriyle sarılmıştı. Demir ise, öfkeyle onlara karşı koymaya çalışıyordu. Kapan'ın yüzündeki o zalim ifade… Her şeyi anlamıştı. Kapan, Kamelya'yı tuzağa düşürmüştü.
Aris'in içine tarifsiz bir öfke yükseldi. Sadece Demir'e olan sadakati yüzünden değil, aynı zamanda Kamelya'ya duyduğu o garip, açıklanamaz çekim yüzünden de. Onun yüzü… Burak'ın yüzü… Aris, bu benzerliğin onu ne kadar rahatsız ettiğini biliyordu. Ama aynı zamanda, Kamelya'nın gözlerindeki o saf güç, ona farklı bir his veriyordu. Burak, hayatında gördüğü en zayıf ve korkak adamlardan biriydi. Kamelya ise, güçlüydü, kırılgandı, ama inanılmaz bir potansiyel taşıyordu. Bu iki insanın aynı yüze sahip olması, Aris'in zihninde büyük bir ikilem yaratıyordu.
Kılıcını savurdu. Her darbesi, öfke ve kararlılıkla doluydu. Gölgeler, kılıcının ışığından kaçışıyordu. Demir'in Kamelya'yı kurtardığını gördüğünde, içindeki rahatlama, öfkesini biraz olsun dindirmişti. Ve Kamelya'nın Gölge Lideri'ni yendiğini gördüğünde… Bu, inanılmazdı. Alev Soyu'nun gücü, tahmin ettiğinden çok daha büyüktü.
Kapan'ın kaçtığını gördüğünde, onu durdurmak istedi. Ama Demir'in Kamelya'yla ilgilenmesi gerektiğini biliyordu. Onun güvenliği, her şeyden önce geliyordu.
Demir'in Kamelya'yı kollarına aldığını gördüğünde, Aris'in içinde tuhaf bir sızı hissetti. Bir kıskançlık mıydı bu? Yoksa sadece koruma içgüdüsü mü? Kendisi de bilmiyordu. Yüzündeki o donuk ifadeyi korumaya çalıştı.
"Efendim," dedi, sesi her zamanki gibi kararlıydı. "Onu bulacağız. Ve intikamını alacağız."
Demir'in başını salladığını gördü. Kamelya'nın yüzündeki o çaresiz ifade, yerini yavaş yavaş bir huzura bırakıyordu. Demir'in kolları arasında, güvendeydi. Aris, bunun Ladinya için ne anlama geldiğini biliyordu. Kamelya'nın gücü, dengeleri değiştirecekti. Ve o, Demir'in sağ kolu olarak, bu savaşta onun yanında olacaktı.
Kamelya'nın eski hayatından bir parçayı taşıyan yüzüyle, Aris'in sessizliği derinleşti. Geçmiş, Ladinya'da, her adımda karşılarına çıkıyordu. Ve Aris'in kendi sırları da vardı, henüz gün yüzüne çıkmamış olan.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |