20. Bölüm
Dear Diary / Kiraz Çiçeği ~ Yarı Texting / 19. Bölüm

19. Bölüm

Dear Diary
deareader

Bölüm şarkısı; ceilings - Lizzy McAlpine

Verdiğim uzun ara için çok üzgünüm öncelikle, umarım bölüm bu hatamı telafi eder...

Lütfen bu şarkıyla okuyun... çünkü tüm bölümü o şekilde yazdım ve okurken de aynı hissi almanızı istiyorum... teşekkürler... ve iyi okumalar.

Yorum yaparak okursanız çok sevinirim, nerede nasıl hissettiniz, bilmek güzel olurdu..

☆☆☆

Az bir yürüdükten sonra karşımıza çıkan ilk tramvaya binmiştik. Bilgilendirme anonsu dışında, tramvayın nereye gidip gitmediğinden pek bir haberimiz yoktu. Zaten anons duyumuza işlemiyordu bile. En azından benim için öyleydi.

Kapının iki tarafında karşılıklı duruyorduk. Üzerimize çöken günün yorgunluğu ile birlikte, aramızda tuhaf bir sessizlik oluşmuştu. Tüm gün birbirine düşünmeden temasta bulunan biz değilmişiz gibi şimdi kaçamak bakışlar atıp duruyorduk. Daha doğrusu bunu yapan sadece bendim.

Efe ise, elleri cebinde, rahat bir şekilde arkasındaki cama yaslanmıştı. Gözlerinin önüne dökülmüş dağınık saç tutamlarının arasından, kurşun gibi tenimi delip geçecek kadar derin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Bazı şeyler aklıma yeni yeni dank ediyordu. Çok daha öncesinden beni görmüştü. 'Belki bir zaman sonra konuşmayı bırakırız, tüm bu anlattıklarım ve diğer her şeyi unutup gider' diye düşündüğüm sıralarda, onun beni tesadüfi bir şekilde görmesi ve eğer bugün gelmeseydim belki de bundan habersiz bir şekilde hayatıma devam edecek olma ihitimali, içimde bir şeylerin kıyılmasına sebep oluyordu.

Bakışlarının farkında değilmişim gibi, tramvay gittikçe geçip giden şeyleri izliyordum. Aramızda inen binen insanların varlığı bana olan bakışlarını kesmiyordu. Ne düşündüğünü merak ediyordum. Deli gibi. O kadar zaman hakkımda ne düşünmüştü? Bu soruyu sormayı başka düşünmeden konuştuğum bir zamana erteledim.

Ama dayanamıyordum.

Tramvay kalabalıklaşıyordu ve aramızdaki artan insan sayısı canımı sıkmaya başlamıştı. Yerimde hareketlendim, bir kaç insanı yararak ona ulaşabilirim diye düşünürken sanki Efe düşüncelerimi duymuş gibi önümdeki kişiden özür dileyerek yer vermesini rica etti ve işte. Benden önce o bana ulaşmıştı. Sonra bakışlarımız buluştu.

Tam önüme gelirken, "İyi misin?" diye sordu. "Bunalmadın umarım."

Ağzımdan, "Tam sana geliyordum..." çıktı. Tek kaşı kalktığında dediğimin farkına varıp düzelttim, "Yani birbirimizi kaybetmeyelim diye..."Daha fazla gözlerine bakamayınca bakışlarımı göğsüne indirdim. Sonra boşverip sorusunu cevapladım. "İyiyim, bunalmadım." Bir grup arkadaş daha bindiğinde, artık normal bir kalabalık olmaktan çıkmıştı. Efe mecburen bana olması gerekenden fazla yaklaşmak zorunda kaldığında arkama yaslandım. O da ellerini iki tarafıma yaslamıştı. Bakışlarım yavaşça kazağının sardığı göğsünden boynuna, adem elmasına, oradan çenesine, yalnızca yan taraftan düşen ışıkta belli olan belli belirsiz çene gamzesine, sonra dudaklarına çıktı. "Sen bunaldın mı?" diye sordum hala aynı yerde oyalanırken.

"Hayır," dedi yutkunarak. Utanarak gözlerimi dudaklarından ayırdım. Ne ara bu kadar edepsiz bir kız olduğum hakkında bir fikrim yoktu.

Aramızda yirmi santim belki vardı o yüzden ona bakmak için çok bir çaba sarfetmeme gerek kalmıyordu. Utandığımı gizlemek adına kolunun üstünden duran tramvayın içine göz gezdirdim. Hala binen vardı ve biz sıkıştıkça hiç hoş olmayan şeyler aklıma doluyordu.

Arkadan birisi ittirince burun buruna gelmemiz bu düşüncelerimin tuzu biberi oldu.

Başımı omzuna doğru çevirip tehlikeyi az da olsa indirgemek istedim, Efe'de benimle aynı fikirde olmalıydı ki aynı şeyi yaptı ama bu sefer tüm kokusu burnuma dolmuştu. Ve bu çok daha tehlikeliydi. Kalbim ağzımda atıyordu.

Öyle bir kokuydu ki, içime çektikçe bayılacakmış gibi hissediyordum. Başım dönüyordu. Özellikle yüzünü boynuma doğru çevirdiğinde dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim ve düşmemek için rastgele bir yere tutundum.

Gözlerimin yumup sakinleşmeye çalıştım. Neden bu kadar etkilendiğimi anlamıyordum.

Bu çok fazla gelmişti. "Sonraki durakta insek-"

"Evet," diye lafımı kesti boğuk sesiyle. "İnelim, evet."

"Sen iyi misin..." diye ona dönmüştüm ki o sırada kapıları açılan tramvaydan, bana bakmadan insanları yararak kendini dışarıya attı.

Bir iki saniye aklımı başıma toplamak adına yerimden hareket etmeden kendime izin verdim. Ne olmuştu az önce öyle...

Ellerimle yanaklarıma vurdum. "Kendine gel kızım, napıyorsun sen ya..." Boğazımı temizleyip yerimde dikleştim ve kapılar kapanmadan tramvaydan indim. Efe direğe yaşlanmış beni bekliyordu. Arkası dönük olduğu için geldiğimi görmedi.

Dalgın görünüyordu. Elimle hafifçe sırtına dokundum. "Efe..."

İrkilerek bana döndü. "Geldin mi?"

"Geldim."

Yüzümü inceledi. "Aç mısın?"

"Evet!" diye yükseldim birden. "Ölüyorum açlıktan, tam beş saat on üç dakikadır açım ben, kimse beni beslemedi, bayılmak üzereyim artık!" diye şikayetlendiğimde hafif bir kahkaha attı.

"Ölmeyeceksin merak etme, çünkü birazdan seni besleyeceğim."

Memnuniyetle gülümsedim. Açlığımın farkına varmam aramızdaki tuhaf enerjiyi bastırmıştı o yüzden kendimi sonra ödüllendirecektim.

"Evet, hemen beni güzel yemeklere götür şimdi."

☆☆☆

Rastladığımız hiç bir restorandaki menüleri beğenmediğim için uzun bir süre dolaşmıştık. Dahası ikimizinde hiç tanımadığı bir semtte olduğumuz için işler daha zorlaşmıştı.

"Sanırım gerçekten bayılacağım..." Ellerimi dizlerime koyup biraz nefeslenmek üzere öylece bekledim.

"Bayılmadan önce..."

'Ne diyorsun?' dercesine alttan alttan ona döndüğümde kollarını bağlamış bir yere baktığını gördüm. "Nereye bakıyorsun sen..."

"Mantı sevdiğini söylemiştin değil mi?" diye sordu gözlerini kısarak.

"Sen de bana mantı kapatacaktın falan, evet." Doğrulduğum da bu sefer Efe 'hadi oradan' bakışı attıktan sonra gözleriyle arkamda ki bir yeri işaret etti. Arkamı dönüp umursamazca işaret ettiği yere baktım. Gözlerim kocaman açıldı.

"Mantıcı!"

"Yaaa..." dedi Efe gururla. "Açlıktan ölmene izin vermeyeceğim."

Kıkırdadım. "Yani annemde seni öldürmeyecek."

"Annen mi?" Öksürdü. "Ne?"

"Noluyor be?" Yanına giderken sırıttım. "Korktun mu yoksa? Bence de kork. Annem aç kaldığımı öğrenirse sebepsizce herkesi öldürebilir. Az yediğim için biraz bu konuda takıntılı. Özellikle böyle ayrıyız falan ya şimdi, her öğün arayıp ne yediğimin fotoğrafını falan istiyor."

Hayretle bakıyordu. "Baya ciddisin sen..."

"Herhalde. Tek çocuk olmanın zorlukları işte..." Farketmeden dükkana doğru yürümeye başladım. "Tamam bir yandan güzel tabii. Tüm ilgi senin üstünde, yediğin önünde yemediğin arkanda, her şeyine özeniliyor falan ama bir yandan sanki seni neredeyse bir kafese kapatacaklarmış gibi..." Sessizce beni dinlerken arkamdan yürümeye başaldı. "Özellikle annen mükemmeliyetçi biriyse. Üstün başın tam takır olmak zorunda. Derslerinin kötü olma ihtimali yok... Sana özgür olduğunu söylüyorlar, 'istediğini yap' diyorlar, seviyorlar da ama en başından seni öyle bir kaba sokuyorlar ki, o kabın içinde yaşamak zorundasın. Sırf onlar üzülmesin diye."

Yine dilimin bağı çözülmüştü. Dükkanın kapısına ulaştığımızda duraksayıp ona döndüm. Tam karşı karşıya gelmiştik.

"Yine çok konuştum değil mi?"

Çok konuşmamdan hiç şikayetçi görünmüyordu ama ben bazen kendimden rahatsız oluyordum.

"Hiç bunlardan bahsetmemiştin." dedi. İçimde tuttuğum daha ne varsa onları görmek istermiş gibi bakıyordu.

"Konusu açılmamıştı." dedim bakışmamızı bozup içeri girerken.

Tatlı küçük bir mekandı. Hafif slow bir müzikle ortamı sıcacık hissettiren sarı ışığı içimi hoş etmişti. Bir kaç masa dışında boş sayılırdı. Köşede ki boş yere geçtik, sıcak bir yer olduğu için oturmadan üstümde ki kabanımı çıkarıp kenara koydum. O sırada Efe siparişlerimizi veriyordu.

"Siz kaç kardeşsiniz?" diye sordum.

"Bir ablamı biliyorsun zaten, Eva..." diye başladı ki sözünü kestim.

"İkimizde deliydik ve çok iyi anlaşırdık falan, evet hatırladım."

Sırıttı. "Delisiniz tabii." diye kabul ettiğinde gözlerimi devirdim.

"Bir ablam daha var ve bir abim," 'abim' derken sanki hoşlanmadığı birinden bahsediyormuş gibi yüzünü buruşturmuştu.

"Abinden hoşlanmıyor musun?" diye pat diye sordum.

O da pat diye cevap verdi. "Hayır."

"Neden?" Mahremiyete olan saygım yerlerdeydi.

"O da bizden hoşlanmıyor." Siparişimiz geldiğinde sustu ve bu işine gelmiş gibi çalışanlara ağır ağır teşekkür ederek servisi bitirmelerini bekledi.

Devam etmesi için üstelemedim. Sorularımı cevapsız bırakmak istemiyor gibiydi ve bende onu zorlamak istemiyordum. Beklemeden mantılarımızı yemeye başladık.

"Harikaymış!" diye cıvıldadım.

"Değil mi..." Sanki mantıcıyı benim için o yolumuzun üstüne koymuş gibi davranması komikti. Ama hiç bir şey ondan komik durmuyordu. 'Zaten ben açtırdım burayı' dese hiç sorgulamadan inanabilirdim.

"Bundan sonra ne yapacağız?" diye sorduğumda cıklayarak kaşığını bırakıp arkasına yaslandı. "Yasak sorular..."

"O niyeymiş?" diye sordum anlamayarak.

Bu sefer hareketlenip kollarını birleştirirek masaya yaslandı ve öne doğru, yani bana eğildi. Hareketlerini izlerken çiğnemem yavaşladı. Gözlerini kayık yakalı koyu yeşil kazağımın açıkta bıraktığı boynumda, omuzlarımda gezdirdi. Nefes alamıyordum.

"Unuttun mu? Düşünmeden hareket edecektik."

"Doğru," dedim ağzımda çiğnemeyi unuttuğum mantıyı tekrar çiğnemeye başlarken. "Açlıktan hepsi, açlıktan..."

Hafifçe kafasını eğip gülümsemesini gizlemeye çalıştı ama gayet görüyordum. "Tatlı kız..."

Bir şey mırıldandı ama anlamadım. Bu sinirime dokununca önümdeki tabağı ittirdim. "Yemiyorum yemek falan..."

"Zaten bitirdin Ahu, bundan sonra yemesende olur."

Ağzım açık kalmıştı. "O kadar gıcıksın ki..."

"Kırılıyorum..."

Dil çıkartmamak için kendimi zor tutarak dudaklarımı sıkıca kapattım. Gülerek hesabı ödemeye kalktı. Peçeteyle elimi ağzımı sildikten sonra, üzerimi giyinip Efe'nin gelmesini bekledim.

Düşünmeden hareket etmek. Günün sonunda neler olacaktı çok merak ediyordum.

İtiraf etmek gerekirse...

Onu öpmek istiyordum.

Kasadan bana doğru büyülü yüz ifadesiyle gelen adama baktım. Çok kaslı, iri vücudu olmasada gayet yapılı, hoş bir vücudu olduğu barizdi. Güzel gözleri, yakışıklı bir yüzü vardı. Bana doğru attığı her adımda içimde bazı hisler uyanıyordu. Dengesiz hisler. Her kız ondan etkilenirdi o yüzden bunun aşkla bir alakası yoktu.

Dibime gelene kadar yaklaştı ve tam gözlerimin içine baktı. "Gidelim mi?"

İçimden gelen istek doğrultusuyla eş zamanlı hareket eden dudaklarına baktım.

Evet, onu öpmek istiyordum.

Dudaklarım aralandığında onun bakışlarınında dudaklarıma indiğini farkettim.

Demek ki tek öpüşmek isteyen ben değildim.

Birden kahkaha atmaya başladım. Neye uğradığını şaşıran Efe'nin, yüzündeki yoğun ifadenin yerini alan şaşkın ifadesi daha çok gülmeme sebep olurken, kabanının yakalarını tutup yüzümü göğsüne gömerek boğuk çıkan sesimle gülmeye devam ediyordum.

"Neye bu kadar güldüğünü paylaşacak mısın?" diye sordu benimle beraber gülmeye başlarken. Anlaşılan dengesiz tavırlarıma onuda alet etmeye başlamıştım. Cevabını bilmediğim için susarak hareketlerini dinledim. Önce parmakları yavaşça sırtıma dökülen saçlarıma dokundu. Sevmiş olacak ki saç tutamalrımla oynama başladı. Sonra benimle birlikte arkasında ki kolona yaslanıp çenesini saçlarıma yasladı.

Bir anda nasıl böyle pozisyonlara gelebildiğimizi anlayamıyordum. Neden biraz mesafeli davranamıyorduk ki?

Hala mantıcıda olmamız dışında sorun yoktu. Allahtan tam arkamızda kolon vardı da neredeyse kimse bizi görmüyordu. Sakinleşmeme rağmen yüzümü göğsünden kaldıramıyordum. Saçlarımla oynaması uykumu getiriyordu. Kokusunu içime çektikçe daha fazlasını isteyebilmek istiyordum. Sanırım bağımlı olmuştum.

"Allah aşkına ne kokuyorsun sen böyle?" diye mırıldandım burnumu kazağına sürterken.

Burnunu saçlarıma sürttü. "Asıl sen ne kokuyorsun, onu söyle."

Tekrar gülmeye başladım. "Kafayı yediğimizi söyleyebilirim."

"Bence artık gitmeliyiz." dedi hiç istemeyen sesiyle.

"Bence de." dedim ondan ayrılarak. Saçlarımı düzeltip ondan önce dükkandan çıktım. Yemin ederim bu sondu. Ondan uzak duracaktım.

☆☆☆

Yarıda kestiğim için özür diliyorum arkadaşlar, daha uzun olmasını planlamıştım. Ama daha devam edemiyorum ve paylaşmakta istediğim için paylaşmış bulunuyorum. Arayı çok açmayacağım söz veriyorum...

Umarım beğenmişsinizdir...

 

 

Bölüm : 10.02.2025 01:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...