"Neden?" Kesik kesik nefes alırken, elimi kapının pervazına dayadım.
"Tavandaki kurşun izi incelemeye alındı ve içeride kullanılan silahlarla karşılaştırıldı. Hiçbir silaha uymuyordu ama Emre ifadesinde lambayı kendisinin patlattığını söylemişti. Kısaca ortada kayıp bir silah olduğu ve Emre yalan söylediği için savcı yalan beyandan tutuklama kararı çıkarttı." Uğur olanları hızlıca anlattığında aklımdaki tek düşünce savcının çok ileri gittiğiydi.
"B-ben çantamı alıp geliyorum." Elim ayağım titrerken, bir an önce Emre'nin yanına gitmek istiyordum.
"Bekliyorum, şu an askeriyedeler. Polislerle çıkmadan önce Emre'yi görebilirsin hemen gidersek," diyen Uğur'la hızla arkamı dönüp merdivenlere ilerledim.
Çantamı alıp nasıl aşağıya indim, ayakkabılarımı giydim hatırlamıyordum bile. Savcının sıkıntı çıkarabileceğini daha bu sabah konuşmuştuk. Bir an önce Emre'yi görmem gerekiyordu. Kalbimin atışı kulağımda uğuldamaya başlamıştı.
Uğur ile arabaya bindiğimizde abimi aradım. Emre'nin telefonunu almışlardır diye onu aramamıştım. Sanırım aradığımda telefonunun açılmamasından korkuyordum. Çünkü Emre ne olursa olsun ben aradığım zaman o telefonu açardı.
Abimi yol boyunca aramama rağmen telefon hiç açılmamıştı. Semih'i de aramıştım ama onun telefonu tamamen kapalıydı. Askeriye ile aramızda olan on dakikalık yol bana saatler gibi gelmişti. Öyle bitmek tükenmek bilmiyordu, ki sürekli gözüm saate kayıyordu.
Aklımda sadece Emre'yi görmek vardı. En sonunda pes edip telefonu çantama geri koydum. Askeriyenin yoluna girdiğimizde içimden dualar ediyordum. Uğur arabayı açık otoparka bırakınca beraber indik. Saat yedi olmuştu, karanlık iyice çökmüştü. Askeriyenin yanan ışıkları altında içeriye girdik.
"Bu taraftan," dedi Uğur alt kata yönelerek. Ben de peşinden ilerledim ve merdivenlerin sonunda burasının depo gibi bir yer olduğunu fark ettim.
"Uğur, burada ne yapıyoruz?" Tedirgin bir şekilde etrafa baktım.
"Gel hadi." Uğur arkasını dönüp bana baktı acele etmem için.
"Abimi bulalım önce," dedim geriye doğru bir adım atarak.
"Gamze lütfen, bana güven. Askeriyedeyiz ve Emre'ye yanlış yapacak en son insan bile değilim." Uğur'un samimi olan sesiyle bir adım ileriye attım. Semih olsa hiç düşünmeden giderdim ama Uğur bana nedense o güveni tam olarak vermiyordu.1
"Tamam, geliyorum." Adımlarımı hızlandırıp tekrar yetiştim ona.
Deponun sonundaki kapıyı açtığında aslında askeriyenin arka tarafına çıktığımızı anladım. Birden yakılan ışıklarla gözlerimi biraz kırpıştırıp ışığa alışınca etrafta gözlerimi gezdirdim ve onun sesini duydum.
Emre her cümlede durduğunda biraz önce fark ettiğim kalabalık asker topluluğu onu tekrar ediyordu. En son sessizlik olup, marş bitince bana doğru ilerledi. Ben halen şaşkınlıkla onu izliyordum.
Önümde diz çöktüğünde kalbim artık bağımsızlığını ilan etmişti. Gözlerimiz buluştuğunda derin derin nefesler alıyordum. Ellerimin içi terlemeye başlamıştı ve zar zor ayakta duruyordum.3
"Gamzeli'm benimle evlenir misin?"7
Emre'ye bakarken ilk defa hiç zorlanmadan gözlerim doldu. Başımı sallayarak onayladım ve elini tuttuğumda sevinçle haykırdım.
"Evet, seninle evlenirim Kurt!" Neredeyse çığlık atar gibi çıkan sesimle güldü Emre. Parmağıma yüzüğü geçirdiğinde gülümsedim. Emre bana sıkıca sarılırken boynuna kollarımı doladım ve ben de onu sıkıca sardım.
"Bravo! İşte bu be! Hayırlı olsun!" Arkadan gelen seslere eklenen alkış ve ıslıklarla yalnız olmadığımızı bir kez daha anladım. Emre ile ayrıldığımızda sıkıca elimi tuttu.
"Teşekkür ederiz arkadaşlar, dağılabilirsiniz görev yerlerinize," dedi Emre gülümseyerek.
Askerler gittikten sonra beni kolunun altına aldı, ben de bir elimle beline sarıldım. Semih, Ercan, Uğur ve Dursun kalmıştı bizimle birlikte.
"Hadi yemeğe çıkalım." Ercan'ın hevesli çıkan sesiyle güldüm.
"Semih, al şunları üstlerine kapıyı kitle. Ben müstakbel karımla yemeğe çıkıyorum." Emre, Semih'e direktifi verdikten sonra beni de yanına çekerek arkasını döndü ve bahçede ilerlemeye başladı.1
"Ben bu videoyu Cahit abiye gösteririm ama," diyen Ercan ile Emre durdu.
"Ne videosu?" Ercan'a dönüp sordu Emre tehlikeli bir şekilde.
"Yani şey kardeşim, dedim ki torunlarınıza, çocuklarınıza gösterirsiniz diye her şey kayıt altında olsun." Ercan bir adım geri atıp Semih'in arkasında gözden kayboldu.
"Bana da gönderin videoyu," dedim hemen sevinçle. Bütün detaylarıyla izlemek istiyordum hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan.
"Semih sen bunları yemeğe götür, hesabı ben hallederim." Emre bıkkınlıkla Semih'e döndü.
"Tamam, bende o iş." Semih de gülerek kabullendi. Kim bilir kaç lira tutacaktı o hesap.
"Videoyu bana atmayı unutmayın!" Bir yandan Emre'nin kolunun altında ilerlerken diğer yandan Ercan'a seslenmiştim.
Emre ile bahçeden çıkarak açık otoparka geldik. Arabanın kapısını açtığında bindim. Parmağımdaki yüzüğe gülümseyerek baktım, çok güzeldi. Emre yanıma oturunca arabayı çalıştırdı.
"Nereye gidiyoruz?" Yüzümden eksik olmayan gülümsemeyle ayaklarım yere basmıyordu.
"Bana gidemiyoruz, bizimkiler var malûm. Sana kendim yemek yapmak isterdim ama bu sefer dışarıdan yiyeceğiz." Evde olmayı tercih ederdik ikimiz de çünkü daha rahat ediyorduk.
"Neresi olursa olsun önemli değil, beraber olduktan sonra."
Emre'yle askeriyeden çıktıktan sonra abime haber vermem gerektiği aklıma geldi. Şimdi evde beni bulamazsa sorun çıkabilirdi ve ben bunu istemiyordum. Telefonumu çıkartıp abimi aradım. Birkaç çalışan sonra telefon açıldı.
"Ne yapıyorsun abi?" Yumuşak bir şekilde konuşuyordum, sonuçta izin alacak yaşı geçmiştim.
"Eve geçeceğim şimdi, marketteyim. Bir şey istiyor musun?" diyen abimin sesiyle iyi ki aradığımı fark ettim.
"Abi ben Emre ile birlikte yemeğe gidiyorum, haberin olsun. Çok geç bir saate kalmayız." Sesimi sakin tutmaya çalışarak söylemiştim.
"Tamam, geç kalmayın. Bu arada Gamze, derslere devam edeceksin. Yarın beraber çıkacağız evden." Abimin sesi biraz sert çıksa bile önemsemedim.
"Tamam abi, görüşürüz." Telefonu kapatınca Emre'ye doğru döndüm. "Sizinkilerin haberi var mı?" dedim Emre'ye. Yemeğe falan beklerlerdi belki oğullarını.
"Var, birlikte olacağımızı söyledim. Sana çok selamı var annemin. Kahveyi artık sonra içeriz gelinimle dedi en son." Gülerken beni utandırmak için gelin diyerek konuşuyordu.1
"Gülme ya, kapıyı açınca nasıl korktum biliyor musun?" diyerek koluna hafifçe vurdum.
"Çok tatlıydın ama kabul et. Annemin şaşkın yüzüne baktığında gülmemek için kendimi zor tuttum. Neyse, sorun kalmadı, zaten Cahit abi de kabullendi artık." Emre yandan bana bakıp derin bir nefes aldı. Fazlasıyla rahatlamış görünüyordu.
"Babamı unutuyorsun sanırım Kurt. Ah, babamın karşısındaki hallerini görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum." Şimdi ben ona gülüyordum. "Geldik mi?" dedim gülmem durunca. Arabayı kenara çekmişti ama sadece karanlıkta yol görünüyordu.
"Hayır, çok güzel gülüyordun, kaza yapma riskini göze alamadım," dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Çok güzel seviyorsun." Sonunda konuştuğumda gözlerimi yeşillerinden ayırmadım. Çok güzeldi.
"Güzel'i güzel seviyorum sadece."2
Elini yanağıma koyduğunda sıcak eli soğuk yüzüme değdi. Eline başımı yasladığımda alnımdan öptü. Başını saçlarıma yaklaştırdığında derin bir nefes aldı. Yeni duş aldığım için saçlarımın kokusunu ben bile alıyordum.
Emre yavaşça geri çekildiğinde ben halen bıraktığı gibi etkisindeydim. Gözlerine bakmak bile çekim alanına girmemi sağlıyordu. Koltuğa geri yaslandım ve kalan yolda Emre'nin dikkatini dağıtmamak için bir şey demedim.
Aslında içimdeki oynak Gamze yapış boynuna dese de saçlarımı koklarken kısa bir an boynuyla bakışma yaşamıştık. Sus kız arsız, deyip başımdan savmıştım. Emre arabayı geri çalıştırdığında yola kaldığımız yerden devam ettik.
Emre arabayı park edince beklememi söyleyip kapımı açtı. "Buyurun Gamzeli Hanım."
"Çok naziksiniz Kurt Bey." Bana uzattığı sıcak elini tuttum.
"Eh, öyle derler," deyip çapkınca göz kırptı, tırnaklarımı eline geçirdim.
"Kim diyormuş?" Gözlerimi kısarak yeşillerine baktım.
"Bir tabur dolusu asker diyor. Öylesine söyledim Gamzeli'm, kim söyleyecek yoksa?" Kıskançlık yaptığım için gülüyordu bana.
"Bu arada sevgilim, derslere devam ediyormuşum. Senin haberin var mı?" dedim abimin sabah beraber çıkacağımızı hatırlatmasıyla.
"Haberim var." Emre restorandan içeri girdiğimizde cevapladı beni.
Çok şık bir restorana getirmişti Emre beni. Daha önce geldiğimiz yerler normalde her zaman gidebileceğimiz tarzda yerlerdi ama burası rezervasyon olmadan kabul etmeyen lüks yerlere benziyordu. Girişte ki görevliye, "Emre Kurt," diyen Emre ile de rezervasyonumuzun olduğunu teyit etmiş oldum.
Görevli bize cam kenarında, oldukça güzel bir masaya kadar eşlik etti. İçerisi ne fazla kalabalık ne de tenhaydı. Emre ile yerleştiğimizde birbirimize bakıp gülümsedik. Menüleri veren garson bizden uzaklaşmıştı.
"Neden Semih değil de Uğur'u gönderdin?" Aklımdaki sorulardan birini sorarak gözlerine baktım.
"Semih senin üzüldüğünü görürse sana gerçekleri söyleyebilirdi. Ayrıca her zaman yanımda Semih vardı, beni bırakıp geleceğine pek inanacağını sanmıyordum." Kurt menüyü incelerken omuz silkti.
"İnce düşünülmüş ve planlanmış. Besteler ezberlenmiş, rezervasyon yapılmış," dedim tek kaşımı kaldırıp.
"Sor hadi," dedi Emre bana bakarak.
"Ne zaman karar verip bunları yaptın?" Öne doğru eğildim merakla yanıtını bekleyerek.
"Sana hislerimi açtığım ilk o gün vardı aklımda evlilik teklifi etmek ama basit bir şey olmasını istemiyordum. Sonra askeriye geldi aklıma, sonuçta abin asker olduğu için gelmiştin bu şehre ve biz öyle karşılaştık. Anlamlı olsun istedim. Asker olduğumuz için yürüyüş sırasında pek çok marş söyleriz. Sonra kısa bir araştırma yaptım ve bize en uygunun bu olduğuna karar verdim. Çocuklara da yürüyüş sırasında ezberlettim. Rezervasyonu da geçen hafta yaptım," dedi Emre ince ince hepsini anlatarak.
"Ya ama sorularımın hepsini cevapladın." Oyunumu bozmuş gibi dudak büzdüm.
"Aklından geçenleri tahmin edebiliyorum Gamzeli'm ama hayır, bugün soru sormak yok. Her şeyi bir kenara bırakıp tadını çıkartıyoruz." Emre bana muzip bir şekilde gülümseyip göz kırptı. Siparişlerimizi de vermiştik o arada.
Dediği gibi de yaptım, sorularımı bir kenara bırakıp akışına bıraktım her şeyi. Siparişlerimizi verdikten sonra yavaş ritimde çalan dans şarkısı ile Emre'nin uzattığı elini tuttum. Beraber çok uzaklaşmadan, masanın biraz ilerisinde durduk. Emre iki eliyle belimi kavrarken omuzlarına ellerimi koydum.
"İlk dansımızı hatırlıyor musun?" dedi Emre gülümseyerek.
"Nasıl unuturum Özge denen pisliğin kollarında olduğunu?" Birden o kızın aklıma gelmesiyle sinirlenmiştim.
"Ben sadece seni sardığımı hatırlıyorum," dedi Emre gözlerime bakarak.
Unut Gamze, hemen aklından çıkart o pis düşünceleri ve sadece Emre'ye konsantre ol!
"Baştan alalım." Gülümseyerek sadece ona odaklandım.
"İlk dansımızı hatırlıyor musun?" dedi Emre garip isteğimi geri çevirmeyerek.
"Nasıl unuturum, ilk defa sarhoş olmaya yakın bir Kurt'a sarılmıştım." Aklıma gelince o an, gülümsedim.
"Aslında o gece içmemiştim," dedi bana bir itirafta bulunarak.
"Ama azıcık içtim demiştin." Kaşlarım yukarı kalkarken, nedenini anlamaya çalışıyordum.
"Sarhoş sanırsan geri itmezsin, beni idare edersin sandım. Korktum seni kollarımın arasına aldığımda gitmenden." Ciddi bir şekilde konuştuğunda bunu beklemiyordum.
"Beni kollarının arasına aldığında, sen fark etmesen de ben çok mutlu olmuştum," dedim karşı bir itirafta bulunarak.
"Bir sonraki itiraf da benden gelsin o zaman. Damarlarında benim kanım dolaşıyor. Sana o gece vurulduğunda ben kan verdim." Emre tepkilerimi izlemek için gözünü bile kırpmıyordu.
"Sanırım bu deli cesaretine nereden kapıldığımı şimdi daha iyi anlıyorum," dedim bilmiş bir şekilde gülümseyip.
Eli belimde hareket edince gerildim. Dokunuşunun yumuşaklığı içimi titretirken gözlerimi kapatma isteğime karşı gelemedim. Başımı Emre'nin göğsüne yaslayıp sıcaklığını hissettim. Huzurdu bu adam bana, tek kelimeyle yaşamdı. Çok fazla birbirimize dokunmamıştık, gözleriyle severdi Kurt beni ve gözlerinde yaşardım ben aşkımı.
"Sıra bende sanırım. İtiraf ediyorum, bana sarıldığında, öptüğünde, baktığında dünyanın en şanslı kişisi hissediyorum kendimi." Sessizce mırıldandım hâlâ göğsüne yaslıyken.
"Yalnız olmadığımı bilmek güzel." Sesi yine o kadifemsi, yumuşacık tona bürünmüştü.
Müzik bitince geri masamıza geçtik. Emre her zamankinden biraz daha kibardı. Mesela otururken sandalyemi çekmiş, ben oturunca kendi yerine geçmişti. Bu arada yemeklerimiz de gelmişti.
Yemeğe başladığımızda arada birbirimize bakıp gülümsüyorduk. Uyuduğum için akşama kadar bir şey yememiştim, en son Emre ile sabah kahvaltı yapmıştık. Yemekler çok lezzetli olduğu için de keyifle yemeğimi yiyordum.
"Şu savcı sinirimi cidden bozuyor. Derslere devam etmeni bu yüzden istiyoruz. Dikkat çekme Gamzeli." Emre beni uyardığında bu durumdan ben de hoşnut değildim. Sanırım bunu aklımda tutmam gerekiyordu.
"Uğur'un söyledikleri doğru mu? Silah ile kurşun uymadı mı gerçekten?" Oldukça gerçekçi gelmişti bana oysa ki.
"Tavandaki kurşunu çıkarttı biz gidince Cahit abi ve kendi silahıyla aynı yere bir kez daha ateş etti. Bunu sadece bizimkiler biliyor. Uğur seni ikna etmek için söyledi sadece merak etme." Emre'nin bana güven veren sözleriyle birlikte, masanın üstünden elimi sıkıca tuttuğunda içim rahatlamıştı.
"Emre, ben Dursun'a bir söz verdim ya hani," dedim şirince gülümseyerek.
"Evet sevgilim?" Emre bombanın geleceğini bildiği için tek kaşını kaldırıp devamını bekledi sözlerimin.
"Hafta sonu kız kaçırmaya gidiyoruz benden söylemesi." Tek nefeste hızlıca söyledim ve bitti.1
"Gamze, iki gün var hafta sonuna. Ayrıca Cahit abi hayatta izin vermez." Emre kendinden emin bir şekilde konuşurken abimi de gayet iyi tanıyordu.
"Ben izni alırsam söz veriyor musun gideceğimize?" Ama bilmediği bir şey daha vardı, ben abimi herkesten daha iyi tanıyor, yumuşak tarafını biliyordum.
"Söz Gamzeli'm, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın," dedi Emre gülerek.
Ben de Kurt'un Gamzeli'si isem o pilavı sana kaşık kaşık yediririm Emre Bey!
"Kahvelerimizi başka yerde içelim mi?" Emre yemeğimiz bitince sorduğunda, "Bana uyar," dedim omzumu silkip.
Emre hesabı ödeyince kalktık. Yine el ele tutuşuyorduk. Ellerimin soğuk olmasına alışmıştı artık ve onun sıcaklığı ile ben de ısınıyordum. Arabaya ilerlediğimizde gökyüzüne baktım. Yıldızlar buradan çok parlak görünmüyorlardı.
"Yıldızları göremiyorum." Huysuz bir şekilde mırıldanmıştım. Normalde böyle şımarıklık yapmazdım ama nazım bir tek Emre'ye geçiyordu. Onunla biraz daha uzun zaman geçirmek istiyordum.
"O zaman biz de görebileceğimiz bir yere gideriz." Emre elimden tutup biraz daha hızlı bir şekilde beni çekiştirdi.
Arkasından gülerek hızlandım. Arabaya bindiğimizde ilk önce bir kafenin önünde durdu. Emre hemen geleceğini söyleyip arabadan indi. Ben de içeri girene kadar onu izledim. Biraz sonra elinde karton çantayla çıkıp arabaya geri bindi. Çantayı arkaya koydu ve arabayı çalıştırdı.
Onu izliyordum, kendisini izlediğimi biliyordu. İçimde tuhaf bir his oluştu, o an nedensizce Emre'ye sarılmak istedim. Hani çok sevdiğiniz bir şey olur da onu herkesten saklamak istersiniz ya, şu anda ben de öyleydim.
Yeni baskıdan çıkmış bir kitaptı Emre benim için. Her sayfasını okumak, ezberlemek ve hissetmek istiyordum. Bazen ağlayacak, bazen gülecek, çokça sevecektim. Sayfaları arasında okurken kaybolacak, sonra yine onda kendimi bulacaktım. Bu adam benim sonum değil sonsuzum olacaktı.1
"Yıldızlar çok güzel buradan bakınca." Gökyüzünde dolanan bakışlarımı Emre'ye çevirip gülümsedim.
"Yürüyüş yaptığımız bir zamanda keşfettim burayı. Yol kapalı olduğu için bu manzara pek bilinmez," diyerek açıkladığında arkamızdaki yola kaydı bakışlarım.
Geldiğimiz yer lojmanlara biraz uzak bir mesafede, uçurum gibi bir yerdi. Aslında bir dağın eteğinde virajlı bir yoldu ama tehlikeli olduğu için kapatıldığını söyledi Emre. Biz de ilk dönüş yerinde durmuş, arabanın ön tarafına yaslanmış, Emre'nin aldığı kahvelerimizi içiyorduk.
"Yarın tanışma olacak ya Gamzeli'm, annenle babanı da çağırıp direkt isteme olayına mı geçsek?" diyen Kurt ile neredeyse kahveyi püskürtecektim.2
"Ne gerek var Emre? Hadi gidip yarın yıldırım nikahı yapalım. Abimmiş, babammış, annemmiş falan hiç gerek yok kalabalığa." Alayla gözlerinin içine bakarken ciddilik payını ölçüyordum.
"Yok canım, ailen sonuçta, nikah saatini haber veririz." Şaşkınlıkla gözlerim açılırken Emre gayet ciddi duruyordu karşımda.
"Sen ciddi misin?" Emin olmak için sorarken kahvemi arabanın üstüne koydum.
"Bak bakalım ciddi miyim?" Benim gibi kahvesini arabanın üstüne bırakıp bana doğru döndü.
Ellerini belime koyduğunda bakışları dudaklarıma kaydı ve bana doğru eğildiğinde kalbim heyecanla çarptı. Dudakları ile buluştuğumda ilk kez onu öptüğümdeki gibi içimde uçuşan kelebek ordusu ayaklandı, bütün vücudumdan yakıcı bir elektrik geçti ve yerçekimi ortadan kayboldu.2
Ellerimi omzuna koyup dudaklarımı araladım ve ona karşılık verdiğimde elleri belimi daha çok sardı. Ateş yakıyordu ama ikimiz de dokunmaktan kaçamıyorduk. Dudaklarından aldığım yoğun kahve tadı ile tatlı bir burukluk vardı. Biraz geri çekildiğimde derin bir nefes aldık ikimiz de.
"Gençler, ayrılın bakayım. Yavrum bu ne samimiyet?" diyen sesle Emre'nin arkasına saklandım.
"Hay sikiyim yapacağınız işi," diye sinirle söylendi Emre.
Biz kendimizi o kadar kaptırmıştık ki dibimize kadar giren jandarma arabasını görmemiştik. Utançla Emre'nin sırtına gömdüm yüzümü. Ben bakmazken arabanın kapısının açılıp kapanma sesini duydum. Emre'nin vücudu oldukça rahattı ve sıcaktı.
"Hayırdır bu saatte?" Adamın sesini duysam bile hiç bakmaya tenezzül etmedim.
"Kahve içiyoruz," dedi Emre gayet rahat bir şekilde.
Kahve şirketleri benim bu sloganımı duysa bütün reklam ve piyar çalışanlarını kovar beni işe almak için yarışa başlardı. Dudaktan dudağa kahve sadece bizde! Yine beynim benden bağımsız bir şekilde gerildiğim anlarda olduğu gibi kendini oyalıyordu.1
"Kahve demek? Yakınlarda bir kafe varsa biz de içelim değil mi Muharrem?" Konuşan adamın sesinden alaycılık akıyordu.
"Bağlı olduğun karakolu ve adını soyadını ver." Emre ilk defa sesini sert bir tona bürüyerek çıkıştı.
"Sen kimsin de benden böyle bir şey istiyorsun?" dediğinde Emre'nin sırtına yaslandığım için bedeninin gerildiğini anladım.
Normalde asla böyle bir şey yapmazdı. Yanımıza gelen kişilerin lakayt konuşma tarzı büyük ihtimalle Emre'nin sınırını zorlamıştı. Kimlik isteseler ya da burada duramazsınız yasak deseler eminim Emre anlayışla karşılardı ve giderdik.
"Peki öyleyse," dedi Emre cebinden telefonunu çıkartarak.
"Bak bak abisini arayacak herhâlde." Ses tonu alayla güler gibiydi. Diğerinin seslendiği, adı Muharrem olandı bu sefer cevap veren.
"Gökhan, lojmanların olduğu Siva yolunda hangi ekip varmış bir kontrol et, sonra da Karakol Komutanı'na bağla beni," dedi Emre direkt.
Gökhan'ı tanıyordum derslerden. Bu geceki nöbetçi o olmalıydı büyük ihtimalle. Adamlar şimdi sessizce dinliyorlardı, büyük ihtimalle ne olduğunu bile anlamamışlardı. Olayın büyüyeceğini anlayınca ilk defa ben de konuştum.
"Bekle iki dakika daha. Böyle lakayt tavırlı bir iki kişi için asker kötü muamele yapıyor dedirtmem ben. İyi ki bize denk geldiler. Üstündeki üniformayı kullanıp kimseye üstünlük sağlayamaz bu ikisi." Emre sinirli bir şekilde söylenince sessiz kaldım.
Her yerde mutlaka çürük elmalar vardır. Biz bunu Sercan'da ve Gediz'de anlamıştık ama Emre düşüncesinde oldukça haklıydı. Mesela bir doktor size kötü davrandı diye bütün doktorlar kötü davranacak diye bir şey yoktu. Ama bir yandan da içinizde o şüphe hep devam ederdi, tekrar kötü davranır mı diye düşünürdünüz.
"Sen ne saçmalıyorsun?" diyen adamın sesi bu sefer sert çıkmıştı.
"Hadi gidelim." Muharrem gitmek istiyordu, akıllı adamdı.
"Bekleyin bakalım." Emre çalan telefonunu açıp hoparlöre verdi.
"İyi akşamlar Emre. Bir sorun mu vardı?" diye bir ses yükseldi telefondan.
"Karşımda iki asker var. Siva yolundaki dönemeçte nişanlımla kahve içiyorduk ki kendileri bize dahil olmaya karar verdiler. Ne bir kimlik kontrolü var ne de uyarı komutanım." Emre uyaran bir şekilde konuşurken ses tonundan bile otorite akıyordu.
"Anladım Emre, söyle o ikisine hemen karakola dönsünler. Cezai işlem başlatalım," dediğinde bu sefer ben üzülmüştüm.
"Bu seferlik uyarı yeterli olur bence arkadaşlara komutanım. Böylece bu işin ne kadar ciddi olduğunu anlarlar ve bir daha görevlerini düzgün yaparlar." Gözlerinin iki askerin üstünde olduğuna emindim. İstediği zaman ne kadar ölümcül baktığını, bana aşkla parlayan yeşillerin başkaları için zehirli bir sarmaşık olduğunu biliyordum.
"Peki Emre, öyle olsun bu seferlik. İyi akşamlar." Yumuşayan Komutan ile biraz daha iyi hissetmiştim. Kimsenin ceza almasını istemiyordum.
"İyi akşamlar komutanım," dedi Emre ve çağrıyı sonlandırdı.
"Gelelim size, Teğmen Emre Kurt ben beyler, tanıştığıma hiç memnun olmadım. Umarım bir daha karşılaşırız. Sürekli buralarda sizin nöbetlerinizde dolaşacağıma emin olabilirsiniz." Sözleri keskindi, karşısındaki askerlerin gerildiğine emindim.
"Özür dileriz komutanım!" İkisi de aynı anda yüksek sesle cevap verdiğinde daha fazla mevzunun uzamayacağına emin oldum.
"Bir daha görevinizi ihmâl edip bu tavır içine girip TSK adını birilerinin ağzına kötü olarak düşürürseniz, kendi ellerimle yazarım görevi kötüye kullanma raporunuzu," diyen Emre oldukça ciddiydi.
Birkaç dakika sonra arabanın kapısının açma ve kapanma sesi geldi. Araba uzaklaşınca Emre'nin arkasından çıktım. Yüz yüze gelmemiştik ama oldukça gerilmiştim ben de. Emre beni kolunun altına alınca beline sarıldım.
"Kusura bakma Gamzeli'm. Kimlik sorup gitmemizi isteselerdi inan hiçbir şey demeden gidecektim." Emre başıma koyduğu öpücükle eskisi gibi yumuşak ses tonuna bürünmüştü.
"Önemli değil Kurt ama kendini direkt tanıtsaydın olay uzamazdı." Bu kadar uzaması gerilmesine yol açmıştı.
"Ben normal sivil biri de olabilirdim ve kimse bu muameleyi hak etmiyor Gamzeli'm. Ayrıca bunların anlamadığı bir şey daha var. Biz sivil de olmayabilirdik ve onlar bir pusuya da düşmüş olabilirdi. Bu uyarıyı onun için bu kadar sert bir şekilde vermek istedim. Bu işin ciddiyetini yeterince anlamayanlar, sonucuna çok kötü bir şekilde katlanır. Sabah ailesine şehit haberini vermek var işin ucunda." Açıklamasını duyduğumda kesinlikle hak verdim.
Arabaya geçip gitmek üzere yola çıktık. Lojmanlar oldukça yakın olduğundan on dakikada gelmiştik bile. Parmağımdaki yüzüğe baktım gülümseyerek. Emre'nin elimin üstüne koyduğu eliyle ona baktım. Mutluydum, hem de fazlasıyla, bu içimden gelen ve taşmak için bekleyen bir mutluluktu.
"Sabah derste görüşürüz." Yüzümde tebessüm oluşurken, sabah tekrar görüşeceğimiz için şimdi ayrılmamıza üzülmüyordum.
Bir yakalanma durumunu daha göze alamadığımdan Emre'yi öpmeden indim arabadan. Eve doğru geldiğimde Emre ben içeri girene kadar bekledi ve kapıdan el salladığımda o da bana elini kaldırdı. Kapıyı kapattığımda giden arabanın sesini duydum. Üstümdeki ince ceketi çıkartıp vestiyere bıraktım ve ayakkabılarımı çıkarttım. Salona adım attığımda derin bir nefes verdim.
"Ben geldim," dedim gülümseyerek. Saat on buçuk olmuştu.
"Hoş geldin." Abim koltukta oturmuş, televizyonda film izliyordu Seda'yla.
"Oha, o parmağındaki ne?" Seda her zaman bildiğimiz gibiydi.
"Yüzük, hani yuvarlak oluyor, parmağına takıyorsun," dedim normal bir şekilde.
"Cahit, bu kız neler karıştırıyor?" Abime doğru döndüğünde güldüm.
"Yengeciğim, sende hatlar sonradan geliyor ama aydınlatayım seni kısaca. Emre bana evlenme teklifi etti, ben de kabul ettim. Abimin ilişkimizden tabii ki haberi var ve onaylıyor. Bu arada hazır yeri gelmişken, Emre'nin annesi ve babası yarın akşam tanışmak için yemeğe geliyor," dedim sevimli bir şekilde sırıtırken. Seda ağzını açtığında gözleri kısıldı. "Sen hiç zahmet etme, nasıl olsa bütün yemekleri ben yapıyorum. Otur keyfine bak." Göz kırparak yürümeye başladım.
Ne güzelmiş düşüncelerini olduğu gibi söylemek. Abim bendeki o hatırını Emre'nin yanında onu kabul etmediğini söylediği gün bitirmişti. Bundan sonra Seda için benden hiçbir istekte bulanamayacağını ikimiz de biliyorduk. Seda'nın açık ağzına bakıp yukarı odaya çıktım.
Üstümü değiştirip Emre'nin verdiği tişörtü, altına da eşofman giydim. Sabah giymek için kot pantolon ve beyaz, salaş bir gömlek çıkarttım. Ütüledikten sonra askıya astım ve yatağıma yattım. Emre'nin attığı iyi geceler mesajına cevap verip gözlerimi kapattım. İçim içime sığmıyordu ama gündüz uyuduğum için de pek uykum yoktu. Yarın anlatacağım ders notlarını okuyup vakit geçirdim.
Sabah kapının tıklatılmasıyla uyandım. Ders notlarını okurken uyuyakalmıştım. Üstümdeki kâğıtları toplayıp masaya bıraktım.
"Geliyorum abi," diye seslendim.
Kapıdan uzaklaşan ayak seslerini duyabiliyordum. Yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Odaya döndüğümde üstümü değiştirip saçlarımı tepeden topladım. Günlük bir makyaj yaptım abartmadan.
Aşağı indiğimde abim de oturduğu yerden kalktı. Ayakkabılarımızı giyip çıktığımızda, havanın biraz daha sıcak olmasıyla gülümsedim. Bahar kendini hissettirmeye başlamıştı iyice.
"Kahvaltıyı yolda yaparız." Bize kahvaltı hazırlayacak birisi yoktu, zaten geç de kalmıştık.
"Olur abi," diyerek onayladım.
Arabaya bindiğimizde aklıma Dursun için kız kaçırma operasyonu geldi. Abimi ikna etmeliydim ve aklımda hiçbir plan yoktu. Arabada giderken düşünmeye başlamıştım bile. Bugün Emre'nin ailesi yemeğe geliyordu, bir sonraki günün sabahı cumartesi olduğuna göre bu son şansımdı.
Araba börekçinin önünde durduğunda indik. Birer porsiyon su böreği ve çay istedik. Abim telefonuyla ilgileniyordu ve sonra bana döndü bir anda.
"Söyle hadi," diyen abim ile yerimde kıpırdandım.
"Nereden anladın?" Fazla kıvranmıştım sanırım.
"Yirmi beş yıllık kardeşimi bırak biraz olsun tanıyayım," dedi geriye yaslanırken.
"Dursun'u biliyorsun abi, sevdiği bir kız var, ismi Nazlı." En baştan anlatmak daha mantıklı geldi.
"Yani." Konunun ilginçliği abimin dikkatini çekmişti sanırım, merakla bana bakıyordu.
"Nazlı'yı istemeye gideceklermiş, beni de çağırdılar. Dursun'un ailesi kızı istemiyormuş, bunların hepsi de erkek şimdi, aralarında gidecek bir kız olsun istiyorlar. Ben de Dursun'un hâline çok üzüldüğüm için kabul ettim." Yine bir çırpıda dayanamayıp her şeyi döktüm.
Abi aslında Dursun'un ailesi can atıyor kızı istemeye ama Nazlı'nın ailesi vermiyor. Biz de kızı Allah'ın emri, Peygamberimizin kavliyle kaçırmaya gidiyoruz, diyemezdim tabii ki!2
"Gamze, Dursun Trabzonlu, biliyorsun değil mi?" Abim tek kaşını kaldırıp sorduğunda başımı salladım.
"Biliyorum abi," dedim yutkunarak.
"Bir gün Gamze. Sabah gidersiniz, ertesi gün sabah gelirsiniz." Abim beni şaşırtarak kabul ettiğinde gözlerim açıldı.
"Abi çok teşekkür ederim," dedim sevinçle.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra askeriyeye geçtik. Dünkü tekliften sonra herkes biliyordu artık Emre ile olan ilişkimizi. Konferans salonuna girdiğimde direkt masaya ilerledim.
"Günaydın." Çantamı masaya bırakıp gözlerimi aralarında gezdirdim.
"Sağ ol!" diye hep bir ağızdan gür bir ses beklemiyordum.
Gözlerim Emre'yle buluşunca, sırıtmamak için masaya baktım. Ders notlarımı açıp konuyu anlatmaya başladım. Herkesin önünde ders notu olduğu için beni takip ediyorlardı. Arada gelen soruları cevapladım. Ara verdiğimizde herkes sınıftan çıkmaya başlamıştı.
"Emre, Semih, Uğur, Ercan ve Dursun, siz kalın." Herkes çıkıp kapı kapatılınca beşliye döndüm.
"Abimden izin aldım, cumartesi sabahı yola çıkıyoruz ve pazar akşamı burada olmam gerekiyor." Emre'ye bakıp dünkü konuşmamızı hatırlatmak istercesine güldüm.
"Nasıl? İzin verdi mi?" Emre şüpheli bir şekilde bana bakarken başımı sallayıp onayladım.
"Birazcık olayı abartmış olabilirim, mesela Dursun'un ailesinin Nazlı'yı istemediğini ve sizin tek gitmenize içimin razı olmadığı gibi." Birazcık yalandan kimseye zarar gelmezdi.
"Senden korkulur yenge," dedi Ercan ellerini havaya kaldırıp.
"Uyy hocam, ne dilersenuz dileyun bendan." Dursun sevinçle gülüyordu.
"Kızın olursa ismini Gamze koyarsın artık." Kendi çıkarlarımı da düşünmek zorundaydım tabii ki, ismimi yaşatmak ve neden konulduğu sorulduğunda, 'Gamze teyze, babama annemi kaçırdı, o yüzden ismi bana konuldu' demek aynı zamanda eğlenceli bir anıydı.
"Koyiveririm hocam," dedi Dursun onaylayarak.
"Plan sende Kurt, anlaştığımız gibi." Göz kırparak kaşığı kırılan Emre'ye baktım. Sonuçta ben pilavı ona şu an kaşık kaşık yedirmiştim.
"Oldu bil," dedi Emre sonunda ikna olarak.
Derse geri döndüğümüzde konu tekrarı testlerini dağıttım. Ders bitiminde Emre ile akşam bize gelmeleri konusunda konuşup askeriyeden ayrıldım. Abimin arabasını almıştım giderken, markete uğramam gerekiyordu, akşam gelecek misafirlerimiz için alışveriş yapacaktım. Hızlıca yaptığım alışveriş ile öğlen olmuştu.
Eve döndüğümde market poşetlerini mutfağa bırakıp, odama çıkıp üstümü değiştirdim. Aşağı inip yemek için ne yapacağımı düşündüm. Akşam altıda geleceklerdi yemeğe. Pirinç pilavı, salata, et sote, mercimek çorbasında karar kıldım. Tatlıyı Emre gelirken alacağını söylediğinden yapmamaya karar verdim. Menüm belli olduğunda kollarımı sıvayıp başladım.
Salatayı ve pilavı da yaptıktan sonra üstümü değiştirmek için yukarı çıktım. Az bir zaman kalmıştı gelmelerine. Yemekleri yaparken annemi aramıştım ve babamla konuştuğunu öğrenmiştim. Babam normal karşılamıştı çünkü herkes gibi farkındaydı artık evlilik yaşına geldiğimin. Artık Emre'yle bir ilişkimizin olduğunu ve evlilik yönünde ilerlediğini biliyordu. Anneme Emre'nin bana evlilik teklifi ettiğini de söylemiştim, ki çok sevinmişti.
Üstüme Ankara'dan getirdiğim uzun elbiselerden birini giydim. Yarım kolluydu ve boyu dizimin bir karış altında bitiyordu, lacivert rengindeydi. Hanım kız hâlime geçmiştim şimdiden. Aşağı indiğimde Seda bıraktığım gibi televizyon karşısında oturuyordu. Doğumuna az bir süre kalmıştı.
Salondaki masayı açıp hazırladım. Kapı çalınca abim olduğu için direkt açtım. Emre gelirken haber verecekti ve henüz geliyoruz dememişti. Abim üstünü değiştirmeye giderken telefonuma beklediğim mesaj geldi.
Masaya yemekleri de götürdükten sonra son kez aynada kendime baktım. Kapı çalınca abim de benimle birlikte kalkmıştı. Kapıyı açtığımda Emre'nin elinde iki ayrı gül demeti vardı tatlı paketiyle. Güllerden birini ve tatlıyı bana uzattı. Annesi ve babası da içeri geçince 'Hoş geldiniz' faslına geçmiştik.
"Teşekkür ederim Emre." Seda elindeki diğer buketle gülümsedi.
Emre'nin ince davranışı beni gülümsetmişti. Seda'nın bu gece susması için her şeyi yapmaya hazırdım, ki şahsen en iyisi de buydu. Tatlıyı mutfağa bırakıp çiçeklerimi de vazoya koydum. Kısa bir tanışmadan sonra, "Masaya geçelim isteseniz," dedi abim, eliyle hazır masayı gösterdiğinde ayağa kalktılar.
Hep birlikte masaya geçtiğimizde çorbaları servis ettim. Emre tabakları bana uzatıyor, dolu tabakları yerlerine koyuyordu.
"Afiyet olsun," dedikten sonra yemeğe başladık.
Sofrada aslında çok konuşulmamasına rağmen ortam yumuşaktı. Emre'nin babası emekli albay olduğu için abimle genelde askeriye üstünden konuşmuşlardı. Annesi ise Seda'ya bebek konusunda sorular sorup tavsiyeler vermişti. Yemek bitiminde sofrayı hızlıca topladım. Çayın yanına tatlıyı da koyup salondaki koltuklara geçtiklerinde sehpalara servis yaptım.
"Maşallah güzel kızıma. Yemekler de çok güzeldi." Müstakbel kaynanam memnuniyetle gülümsedi.1
"Afiyet olsun," dedim, biraz utanmıştım.
"Cahit artık sizle tanıştığımıza göre ailenizle de Ankara'da bir araya gelip tanışırız inşallah en kısa zamanda." Orhan amca işleri bir üst boyuta taşıma derdindeydi anlaşılan. Bana göre hava hoştu.
İçilen çayların ardından çok fazla kalmadılar. Onlar gittikten sonra ben de mutfağı topladım. Emre ile neredeyse hiç konuşmamıştık. Abim ve Orhan amca iyi anlaşmıştı ve Seda sorun çıkartmamıştı. Hasarsız atlatmıştık bugünü de şükürler olsun. Mutfakta işim bitince salona geçtim.
"Abi, sabah yola erken çıkacağız haberin olsun." Ne kadar erken o kadar iyiydi.
"Nereye?" Seda hemen araya girdiğinde onu görmezden geldim.
"Tamam Gamze," diyen abim de Seda'ya cevap vermemişti.
Emre'den mesaj gelince telefonumu elime aldım. Kurt çoktan planı yapmıştı! Yukarı çıkıp banyoya yöneldim. Güzel bir duşun ardından üstümü giydim. Saçlarımı tarayıp kuruttum. Dişlerimi fırçalayıp odama geçtim. Işığı kapatıp yatağıma yattım. Bir sonraki günün heyecanıyla uyuyakaldım.
Sabah uyandığımda gözlerimi zar zor açtım. Telefonum büyük bir ısrarla çalıyordu. Gece Emre ile plan hakkında mesajlaşırken uyuyakalmıştık. Emre'nin aradığını görünce hemen açtım.
"Uyuyakalmışım," dedim uyku mahmuru çıkan sesimle.
"Yarım saate seni almam gerek, uçağı kaçıracağız." Emre'nin aceleci sesiyle gözlerim tamamen açıktı.
"Hemen hazırlanıyorum." Yataktan hızla kalktığımda uykum da açılmıştı.
Telefonu kapattıktan sonra hızla üstümü değiştirdim. Beyaz bir kotla üstüne asker yeşili, kapüşonlu, rahat bir hırka giydim. Akşam hazırladığım sırt çantamı da alıp aşağıya indim hemen. Saçlarımı bile taramamıştım. Hızla elimle düzeltip topladım saçlarımı. Emre arayınca meşgule atıp beyaz spor ayakkabılarımı giydim ve yanıma ince bir mont aldım. Karadeniz tarafı akşamları oldukça rüzgârlı oluyordu.
"Günaydın." Arabaya binince ona doğru döndüm.
"Günaydın sevgilim." Eğilip yanağımdan öptü.
"Diğerlerini de biz mi alacağız?" Emniyet kemerini takarken, öptüğü yerde hâlâ bir sıcaklık vardı.
"Yok, herkes kendisi gelecek, uçakta buluşacağız. Küçük bir minibüs kiraladım Trabzon'dan, havaalanına getirecekler." Emre arabayı çalıştırınca yola çıktık.
"Beni bir heyecan bastı." Kıkırdayarak sesli bir şekilde nefesimi verdim. Bütün uykum dağılmıştı.
"Bakalım seni istemeye geldiğimizde neler olacak?" dedi Emre tek kaşını kaldırmış gülümserken.1
"Göreceğiz artık," dedim dudağımı ısırıp o anın hayaline dalarak.
Emre ile havaalanı yolunda plânımızın son kez üstünden geçtik. Sonra da dün geceki tanışma üstüne konuştuk. Emre'nin ailesi de çok memnun kalmışlardı. Pazartesi günü geri Muğla'ya dönüyorlardı ve kısa süre sonra Ankara'ya tekrar ziyarete gelmek istiyorlardı. Emre'yle bu konuyu ayrıntılı olarak konuşmak üzere rafa kaldırdık şimdilik.
Havaalanına geldiğimizde Emre arabayı kapalı otoparkta bıraktı. Zaten bir gün sonra geri dönecektik. Uçak saatimiz gelmişti neredeyse. Hızla bilet sırasına girdik. Emre rezervasyon yaptığı için e-bilet kullanacaktık. Bizden sonra arkamıza sırayla Ercan, Uğur, Dursun ve Semih geldi. Hepimiz işlemlerden sonra uçağa bindik.
Emre bilerek koltuklarımızı diğerlerinden uzakta almıştı. Biz ikimiz otururken onlar iki arka sıramızda oturuyordu. Tabii bizimkiler bunu dalga malzemesi yapmaktan geri durmadılar.
"Oğlum adamın elinden gelse uçağı kapattıracak," dedi Ercan gülerek.
"Şöyle bir yenge olamadık," diyen Uğur'un kafasına Semih bir tane geçirdi.1
"Yenge ne lan? Enişte olacaksın, seni de yanıma oturttular." Yüzünü buruşturarak diğer tarafa döndü.
"Doğru ya ben enişte oluyorum, kanka sen de kayınço mu oluyorsun?" Uğur, Semih'le uğraşırken hepimizi güldürdü.
"Yok sen benum baldizumsun," diyen Dursun gülmemek için kendini tutuyordu.
"Oğlum akraba ilişkilerini bilmiyorum diye beni kandırmıyorsunuz değil mi?" Uğur kaşlarını çattığında hepimiz kahkaha attık.
Gece çok geç saatlerde uyuduğumuz için Emre'yle, başımı göğsüne yasladım. Elleri saçlarımda dolaşmaya başladığında gözlerimi kapattım.
"Gamzeli'm, geldik," diyen Emre ile gözlerimi açtım.
"O kadar uyudum mu?" Yavaşça gözlerimi açarken etrafa baktım. İki saate yakın sürüyordu yolculuk.
"Yorgun düşmen normal, sabah oluyordu neredeyse uyuduğunda." Saçlarımı yüzümden çekerken şefkatle bakıyordu gözleri.
"Ama bu haksızlık, sen de aynı saatte uyudun ama çok iyi görünüyorsun." Huysuzca konuşurken, canlı ses tonuna ve hiç yorulmamış gibi zinde oluşuna gıpta ettim.
"Ben alışkınım sevgilim, mesela çocuğumuz uyumadığı zaman ben uykusuz kalabilirim." Bana doğru eğilip fısıldadı Kurt. Geri çekilip kızarmaya başlayan yüzüme baktığında gülümsedi. Tam bir şey diyecektim ki gelen anons ile artık inmemiz gerektiğini anladım. Uçaktan indikten sonra havaalanından otoparka geçtik. Emre araba kiralama şirketi ile görüşünce otoparkta bizi bekleyen arabaya yöneldik.1
"Komitanum, Gamze Hocam, hakkunuzu nasil öderum bilemeyrum." Dursun arabaya bindiğimizde bize döndü.
"Anlaştık ya Dursun, kız olursa çocuğunuzun ismi Gamze olsun yeter." Gülümseyerek hevesle bekledim cevabı.
Şaka falan yaptığımı sanıyorlarsa ben gayet ciddiydim!
"Gamze bana da kız kaçır, eğer kızım olursa hepsine Gamze ismini koyacağım. Gamze bir, Gamze iki, Gamze üç diye," dedi Ercan hevesle bana bakarken.1
"Ercan ve Uğur, bir daha sesiniz çıkarsa Trabzon'dan nasıl döneceğinizi artık kendiniz düşünün." Emre son noktayı koymuştu.
Dursun şoför koltuğunda, Semih yanında oturuyordu. Bir arkasında Emre ve ben, en arkada da Ercan'la Uğur vardı. Yola çıktığımızda Emre, planı bu sefer herkese anlatmaya başladı. Yolda bir eczanede durduğumuzda Ercan ve Uğur inip biraz sonra geri bindiler. Yarım saatlik bir yolun ardından iki katlı, büyük bahçeli müstakil evlerin olduğu bir mahalleye geldik. Şehir merkezinden biraz daha uzaktaydık.
"Oğlum bence vazgeçelim, bunlarda kesin çifte vardır. Benim vücudumun her parçası değerli." Ercan korkuyla kollarını bedenine sardı.
"Vücudunu parçalara ayıracağım şimdi." Semih bıkkınca söylenmişti.
"Harbi vururlar mı?" dedi Uğur tereddüt ederek.
"Sessiz olun." Arkamı dönüp kızgın gözlerle baktım hepsine.
"Gamzeli'm, bu deli için yakacaksın başımızı." Emre sessizce kulağıma eğilip fısıldamıştı. Nefesiyle ürperirken sert bakışlarımın hedefi Emre oldu.
"Bana bak Kurt, o kız kaçırılacak!" Sert bir fısıltıyla sadece onun duyacağı bir ses tonuyla konuştum.
"Kendinize bir samanlık bulun." Semih alaycı bir şekilde güldü bize seslenerek.
"Semih bir dönelim Trabzon'dan, kendine odalardan oda beğen. Ters çevirip düz si-" derken Emre, elimi ağzına kapattım.
"Haçan hoca gıpgirmizi oldu ya, dilunuzu bizum garagaçan isursun." Dursun şoför koltuğundan diğerlerine laf yetiştiriyordu.
Dursun'un haklı olduğu bir konu varsa o da yüzüm yanıyordu resmen!
"Edepsiz Kurt ve yardakçısı!" dedim dişlerimin arasından Semih ve Emre'ye bakarak.
Herkes sessizleşince Ercan'a elimi uzattım ve küçük sprey kutusunu avucuma bıraktı. Kutuyu her ihtimale karşı inceledim ve dış kabında yazan bilgilendirme kısmını okudum. Umarım işe yarardı.
"Aldığımız eczacı bana Nuri Alço gözüyle baksa da kendimi feda edip Dursun kardeşimiz için aldım." Ercan dramatik bir tavırla bir elini alnına bir elini de kalbine koydu.
"Oğlum ben olsam direkt polisi arardım," dedi Uğur, Ercan'a bakarak.
"Hazır mısın Gamzeli'm?" Emre bana bakarak içini çekti. Bunlardan hayır gelmeyeceğini anlamış olmalıydı.
"Her zaman," dedim göz kırparak.
Yavaşça minibüsün kapısını açtım ve karşımdaki iki katlı ahşap eve baktım. Tam bir Karadeniz eviydi, çok güzel görünüyordu. Derin nefesler alarak eve doğru yürüdüm. Yüzüme en şirin gülümsememi takındım ve kapıyı çaldım. Birkaç dakika sonra açılan kapıyla annem yaşlarında bir teyze karşıladı beni.
"Merhaba teyze, ben Nazlı'nın arkadaşıyım, ismim Gamze." Güler yüzlü bir şekilde kendimi tanıttım.
"Hoş celdun kizum." Teyze gülümseyerek beni inceliyordu.
"Hoş buldum," dedim ve cebimdeki kutuyu çıkartıp teyzeye sıktım hemen. Teyzenin gözler kayarken düşmesin diye kollarından tutup sardım hemen.
"Koşun, teyze bayıldı!" Yüksek sesle bağırdım içeriye doğru.
"Ana!" Bağırıp bize doğru gelen Dursun yaşlarında bir adam vardı. Derin bir nefes aldım.
"Bir anda bayıldı." Korkmuş gibi titrek bir ses tonuyla konuştum.
"Alalum şoraya." Adam teyzeyi kucaklayınca, kapıyı arkadan kapatıp ben de peşlerinden gittim. Adam kadının başındayken bu sefer spreyi ona sıktım. Adam bir an şaşkınca kaldı ve hemen kadının yanına oturur şekilde bayıldı.
"Vuyhh hirsuz var!" Bağırıp duran kıza baktım, Nazlı olmalıydı.
"Beni Dursun gönderdi, hadi al bohçanı gel, kaçırıyoruz seni." Kısa yoldan lafa girdiğimde Dursun'un adı geçince bana doğru ilerledi.
"Dursun mu celdu?" dedi Nazlı hevesle.
"Kapıda bekliyor, hadi çabuk ol, birazdan uyanırlar." Nazlı'yı acele etmesi için teşvik etmeye çalışıyordum.
"Haçan hemen celeyrum." Heyecanla gözleri ışıldayan Nazlı hızla yukarıya çıktı. Ben de teyzeyi düzgünce koltuğa yatırdım. Nazlı aşağı indiğinde kapı gürültüyle çaldı.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen...
Diğer kitaplarımı okumak için takip edin lütfen.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
237.96k Okunma |
13.91k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |