54. Bölüm

2. Kitap 1. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Emre'den

Gamze giderken sadece arkasından baktım. Canım yanıyordu öyle bir yanmaydı ki bu, dünyayı ateşe versem kimse sağ çıkamazdı. Gamze son kez bana bakıp gülümsedi. Arabanın kapısı kapandığı an hızla hareket etti. İki araç da saniyeler sonra anayoldan ayrıldı.

Hemen telefonumu çıkartıp Semih'i aradım. Ellerim titrerken kendime hâkim olmaya çalışıyordum. Telefon açıldığı anda beklemeden konuşmaya başladım.

"Gamze kaçırıldı. Plakalarını aldım iki arabanın da. Biri gri Sedan, diğeri siyah minibüs. Konum atıyorum, hemen beni almaya gel!"

"Hemen geliyorum," dedi ve telefonu kapattı.

Iğdır Merkez Karakolunu aradım. Araçların modelini ve bulunduğumuz yerin adresini verdim kameralarla takip edilmesi için. Adamlar araç bile değiştirse bulma şansımız azalırdı. Yakınlardaki ekipler giriş ve çıkışlara barikat kurmaya başlamışlardı.

Aklımın yerinde olması gerekiyordu. Gamze bana güveniyordu. Onu kurtarmak için kendimi bırakmamam, her şeye rağmen dik durmam lazımdı. Derin bir nefes aldım ve sıktığım yumruğumu arabanın kaputuna vurdum. Semih'in arabası yanımda durunca ilerleyip hemen bindim. Endişelenmişti ama benim gibi saklamak yerine korku gözlerine yansımıştı.

"Emre, iyi olacak değil mi?" dediğinde iki metre boyuyla dev cüsseli adamın sesi titriyordu. Şu kısa zamanda herkese kendini sevdirmişti Gamzeli.

"İyi olacak tabii. Gamzelim beni bekliyor," dedim kalbim ağzıma gelirken. Nefes alamadım bir an.

Korkmuş mudur şimdi? Beni düşünüyordur her şeye rağmen. İyi olup olmadığımı merak ediyordur. En çok da gelmemi bekliyordur Gamzelim. Onu korkutan herkesin ölmesi için her şeyi yapacağım. Söz Gamzeli, senin nefes alman için kimin nefesi kesilecekse keseceğim.

Karakolun önüne geldiğimizde Semih arabayı durdurur durdurmaz indim. Binaya girdiğimizde direkt emniyet müdürünün odasına ilerledim. Telefonda konuşmuştuk, bizi bekliyordu. İçeri Semih'le girip kapıyı kapattım.

"Oturun lütfen." Emniyet müdürü eliyle masasının önündeki koltukları gösterdi. Sakin kalmaya çalışıyordum hâlâ. Semih'le koltuklara geçip oturduk.

"Araçlardan bir şey çıktı mı?" diye sordum beklemeden.

"Şehir merkezine hiç girmemiş araçlar, kameralara takılmamışlar. İki seçenek var; ya araba değiştirdiler ya da şehir dışına çıktılar. Bulunduğunuz bölge anayola bağlanıyordu, biliyorsunuz," diye açıklama yaptı müdür.

Başımı ellerimin arasına aldım.

Eğer şehir dışına çıkmışlarsa bu çok kötü olurdu. Türkiye'nin her bir karışını dolaşmam gerekse bile bunu yapardım. Sınırdan kaçak yollarla geçme ihtimali ise en berbat olanıydı.

"Abisini aramanız gerekiyor. Arama bülteni çıkartmamız için Cahit'in onayı lazım," diyen müdür bana bakıyordu.

"Peki, ben haber vereceğim." Burada yapacak bir şey olmadığı için gitmek üzere ayağa kalktım.

Semih de benimle birlikte kalktı. Müdür, ellerinden gelen yardımı yapacaklarını söyledi. Şu an için onlara göre en doğrusu şehir sınırlarını kapatmak ve geniş çaplı bir arama yapmaktı. Terörist eylemi olarak kayıtlara geçecekti Gamze'nin kaçırılması. Abisi asker olduğundan daha geniş çaplı arama yapmamızı sağlayacaktı.

Emniyet Müdürlüğünden ayrılıp arabaya bindik. Semih arabayı askeriyeye sürerken kendimi sıkıyordum. O kızı bana emanet etmişti abisi. Şimdi nasıl karşısına çıkıp "Abi ben emanetine bakamadım, sahip çıkamadım, koruyamadım," derdim?

"Emre parmaklarını kıracaksın!" Semih'in sözleriyle ellerimi gevşettim. Nefes alamıyordum sanki bir el sımsıkı kavramıştı boğazımı.

Hastanenin önüne geldiğimizde Semih arabayı durdurdu. Cahit abiyi çağırmak üzere beni bırakıp gitti. Herkesin içinde böyle bir haberi veremezdim. Yengesi ne kadar Gamze'yi sevmese de henüz yeni doğum yapmıştı ani bir şok yaşamaması gerekiyordu. Anne ve babasına nasıl söyleyecektim?

"Emre neler oluyor?" diyerek yanıma geldi Cahit abi. Aklı karışmış gibiydi.

"Abi benim sana söylemem gereken bir şey var," derken yüzüne bakamıyordum. Gözlerimi yere sabitledim.

"Gamze nerede Emre? Annemle konuştum eve gitmemiş. Senin yanında diye aramadım ama Semih yanımızda değil dedi."

Başımı kaldırıp Cahit abiye baktım. Gözlerimi gördüğünde geriye doğru bir adım attı. Elleri titremeye başlarken yumruk yaptı, benim ellerim gibi.

"Kardeşim nerede Kurt!?" diye bağırdığında, gözlerimi kapattım.

Elleri yakama yapışıp sarstı beni. Gözlerimi açtığımda Cahit abinin gözleri kıpkırmızı olmuştu. Bakışlarıyla bile öldürüyordu beni. Elimi kaldırıp itmedim, ne yaparsa yapsın bana umurumda değildi. Semih araya girince zorlukla Cahit abiyi çekti üzerimden.

"Abi, Gamze'yi kaçırmışlar," dedi Semih benim önüme geçerek. Beni Cahit abiden korumaya çalışıyordu.

"Ben sana kardeşimi emanet ettim! Sana güvendim lan ben! Böyle mi sahip çıktın kardeşime, böyle mi sevdin?"

Sözleriyle canımın acısı artık katlanamaz dediğim anda daha çok yandı, kor oldu.

"Semih çekil önümden," dedim kolunu tutup, geriye çekerek. Cahit abiyle yüz yüze gelince duruşumu dikleştirdim.

"Öldürsen beni şurada sana sözüm yok abi ama bırak önce Gamze'yi bulalım. Sonra kabulüm, ne istersen yap bana." Gözlerine bakarak çaresizliğimi dile getirdim. Dikkatle bana bakıp, zorlukla yutkundu.

Semih, "Komutanım, emniyet müdürü sizi istiyor. Arama emri çıkartmak için sizin onayınız gerekiyormuş," dediğinde Cahit abi başını sallayıp onayladı.

Hepimiz arabaya bindiğimizde kimseden ses çıkmadı. İlk önce emniyet müdürlüğüne dönüp, geniş çaplı arama emri çıkarttık. Terör eylemi olduğu için terör şube de işin içine girdi. Cahit abi, Semih ve ben ayrı ayrı daha önceki operasyon ile ilgili ifade verdik. Trabzon'da Gamze'nin aldığı ölüm tehdidini söylediğim için oradaki emniyetle de iletişime geçmeye karar verdiler.

Cahit abi yüzüme bile bakmıyordu. Beni suçladığını biliyordum Özge olayı için. Zamanında o kızın yolunu tamamıyla kesseydim Gamze'ye zarar vermeye kalkmayacaktı. Bütün şüphelerimiz Özge üstündeydi. Büyük ihtimalle babasından kalan kaçakçılık işini ve adamlarını devralmıştı. Zaten Trabzon'da yakalanan adamın sözleri de bunu doğrular nitelikteydi.

"Komutanım bir haber var mı?"

Yanımıza gelen Uğur, Ercan, Dursun ve Mert'e baktım. Hepsi de duydukları gibi karakola gelmişlerdi.

"Yok," diye cevap verdim Uğur'a.

Cahit abinin içeriden çıkmasını bekliyordum. Daha sonrasın ekiplere katılıp arama çalışmalarına dahil olacaktım. Gamze'ye söz vermiştim, bulacaktım onu. Şimdi ben yıkılırsam kimse toplayamazdı beni. Benim yıkılmamam için de bir an önce Gamzelimin bulunması gerekiyordu.

"Gidiyoruz," diyen Cahit abi ile yaslandığım duvardan ayrılıp, arkasından yürümeye başladım. Diğerleri de bizi takip ederken karakoldan çıkıp arabalara yöneldik.

"Nereye gidiyoruz komutanım?" Mert'in sorusuyla Cahit abi durdu.

"Size beni takip edin demeyeceğim ama ben kardeşimi bulmaya gidiyorum. Gelip gelmemek sizin kararınız." Sözlerinden sonra benim dışımda herkesin gözlerine tek tek baktı ve arkasını dönüp ilerlemeye devam etti.

Cahit abi arabasına binerken ben çoktan Semih'in arabasına binmiştim benim arabam olmadığı için. Semih'e gelir misin diye sormadım bile çünkü biliyorum Yerli Hulk'un Gamze'yi kardeşi gibi sevdiğini. Gamze de abisi yerine koymuş Cahit abiden ayırmamıştı Semih'i. Diğerleriyle de iyi anlaşsa da Semih'in bana olan dostluğu güven vermişti Gamzeliye de. Bize ihanet etmezdi Semih.

Cahit abinin arabasının arkasından yola çıktık biz de. Askeriyenin yoluna girince nereye gittiği kesinleşti. Arkamızdaki arabada Uğur, Ercan, Mert ve Dursun vardı. Onlar da sessizdi çünkü söylenecek bir şey yoktu artık.

Askeriyenin otoparkına arabaları bırakıp indik. Hep beraber cephaneliğe doğru ilerledik. Cahit abi ayağa kalkan askerleri geri oturtuyor, işlerine bakmalarını söylüyordu. Silahların olduğu yere girince çavuş selam verdi.

"Erdinç, otur yerine işine bak," dedi Cahit abi arka tarafa geçip.

Hepimiz MP-76'ları ve mermileri alıp kuşandık göreve gidiyormuş gibi. Her zamankinin aksine bu görev değildi. Bu benim için artık ölüm kalım meselesiydi. Gamze yoksa ben de yoktum. Tabancamı da kontrol edip belime yerleştirdim.

"Komutanım Haşim Albay sorarsa ne söyleyeyim?" Erdinç biz çıkarken arkamızdan seslenmişti.

"Çakal avlamaya çıktılar dersin," dedim ilerlemeye devam ederken.

Kalbimin tam üstünde bir ağrı vardı. Öyle çok acıyordu ki soluksuz bırakıyordu beni. Nefes alamıyordum ama en çok da nefesim olan kadının yokluğu yakıyordu içimi. Kalbimdeki ağrı gittikçe artıyordu. Elim boğazıma gittiğinde gözlerimi kapattım. Bütün dünyayı ateşe verirdim gerekirse gözümü kırpmadan ve bunu umursamazdım. Ne olursa olsun bulacaktım gamzelerine geleceğimi gömdüğüm kadını.

Dışarı çıktığımızda soğuk hava yüzüme çarptı. Peşimden gelen ayak sesleriyle beklemeden ilerlemeye başladım. Gamze'yi en son gördüğüm yerden başlayacaktık aramaya. Onu benden aldıkları yerden.

Yolu takip ederek izlerini bulacağımız bir yere çıkmak için elimizden gelen her şeyi fazlasıyla yapacaktık. Hepimiz biliyorduk ki bu görev değildi ve biz askerî kimliklerimizi bırakarak çıkacaktık bu yola. Bu durum Cahit abi ile benim umurumuzda değildi ama diğerleri için olduğum yerde durdum.

"Neden durdun?" diye sordu Semih. Arkamı dönüp hepsine tek tek baktım.

"Bu yolun dönüşü yok. Cahit abi sana ne dersem geleceğini biliyorum ama diğerleri için hâlâ geç değil. Geri dönerseniz eğer hiçbir şekilde aramızda sorun olmaz. Gamze'yi bulana kadar ne olacağını bilmiyorum." Hepsinin bu durumu net bir şekilde anlamasını istiyordum.

Gamze'yi bulana kadar demiştim çünkü bulana kadar durmayacaktım. Ne olursa olsun, ucunda ölüm olsa dahi aramaktan vazgeçmeyecektim. Benim yolum da yönüm de Gamze'ydi. Onsuz kalırsam yolumu bulamaz, uçuruma sürüklenirdim. Kalbimin acısını, duygularımı, haykırışlarımı bastırıyordum. Şimdi değildi, şimdi olmazdı. İlk önce onu bulmam gerekiyordu.

"Senin sevdiğinse bizim de kardeşimiz o kız. Kes sesini de yürümeye başla." Semih'in böyle söyleyeceğini tahmin ediyordum zaten.

"Semih haklı Emre, Gamze bizim kardeşimiz. Hepimize yardım etti, elini uzattı, zor zamanımızda destek oldu. Buradaki kimse geri dönmez." Uğur da Semih'e katılınca Ercan ve Mert de onayladı.

"Gamze hocam, Nazli'yla benum içun çok şey yaptu. Ben napsam ödeyemam hakkunu. Sen bizum gardaşimizsun, o da bacimuz." Dursun yere bakarak konuşuyordu. Belli etmese de en duygusalı oydu içimizde.

Hepsinin onayını alınca derin bir nefes aldım. Hep beraber araçlara ilerledik. İki araba gidecektik, hem bir arada kalmak hem de hızlı bir şekilde ilerlemek için. Cahit abi ve Semih benim arabama binerken Ercan, Mert, Dursun ise Uğur'un arabasına bindiler. Beklemeden arabaları çalıştırıp yola çıktık. Tek düşündüğüm şey bir an önce Gamze'yi bulmaktı.

"Abi, sizinkilere haber verecek misin? Gamze'yi göremeyince merak edecekler." Semih'in sorusuyla gerildim. Cahit abi derin bir nefes verdi. Onun için de çok zor olduğu belliydi bu durumun.

"Sabaha kadar bekleyeceğim. Sonrasında ise söylemem gerekiyor zaten evde göremeyince soracaklar," dedi Cahit abi.

Gamze'nin annesiyle, babası Cahit abinin evindeydi ve Gamze'nin hastanede hâlâ Seda'nın yanında olduğunu sanıyorlardı. Zorlukla yutkundum, gerçeği onlara söylediğimiz an Gamze'nin kaybolduğunu herkes öğrenecekti.

Gamze'yi aldıkları yere geldiğimizde yavaşladık. İlerlerken etrafta ara yol, patika ya da gizli bir alan var mı diye bakmaya başladık. Ormanlık arazinin ortasında bulunduğu için yol bize daha çok sorun çıkartıyordu. Etrafta kamera, radar bile yoktu.

"Devam edelim," diyen Cahit abiyle hızlandım.

Yolun sonu ikiye ayrılıyordu. Biz sağ tarafa yönelirken camı açtım ve Uğur'a sol tarafı işaret ettim. Uğur soldan giderken ben de sağdaki yolu takip ettim. Bir süre sonra benzinlik görünce kameraların yolu görme ihtimaline karşı benzinliğe girip park ettim. Araçtan inince direkt market bölümüne girdik.

"Buyurun," dedi kasadaki adam.

"Üsteğmen Cahit Karademir. Birilerini arıyoruz, dünün kayıtlarına bakmamız gerekiyor," diyerek kimliğini gösterdi.

"Tabii komutanım." Adam ikiletmeden bilgisayardan dünün görüntülerini açtı.

Yola bakan kameranın görüntüsünü yaklaştırıp araçlara bakmaya başladım. Saat aralığını bildiğim için fazla oyalanmadan araç modellerine bakıyordum. Cahit abinin telefonu çalınca dışarı çıktı. Evden arıyorlardı büyük ihtimalle. Kamera kayıtlarını hızlandırarak izlemeye başladım gözümü kırpmadan.

"Buradan geçmemişler," dedim kaydın sonuna gelince.

"Uğur'u arayalım, onlar ne yapmış bir bakalım," dedi Semih.

Başımı sallayıp onayladım. Adama teşekkür edip dışarı çıktık. Cahit abi de telefonu kapatmış bize doğru dönmüştü. Elimizin boş olduğunu anlayınca omuzları biraz daha çöktü. Arabaya binip aynı yolu geri döndük. Semih, Uğur'u ararken ben de onların girdiği yol ayrımına gelmiştim.

Arabanın hızını arttırdım, aradaki mesafeyi bir an önceki kapatmak istiyordum. Uğur'un olduğu yere yaklaştığımızda sinyal verip yavaşladım. Yol kenarındaki marketin önünde durmuşlardı. Hepimiz inince Uğur'a doğru ilerledim.

"Bir şey çıktı mı?" diye sordum marketi başımla işaret ederek.

"Kamera sadece içeride var. Dünün kayıtlarında markete gelenlere baktım ama tarif ettiğin gibi birileri de gelmemiş." Keyifsizce kurduğu cümlelerle daha ne kadar sıkacağını bilmediğim kalbimin üstünde duran el biraz daha sıkıştırdı beni. Telefonum çalarken gördüğüm isimle hemen açtım. Karakoldan arıyorlardı.

"Komiserim bir gelişme mi var?" dedim konuyu hiç uzatmadan.

"İki aracı da şehrin diğer ucunda yanarken bulduk. Korucular haber vermiş yangın olduğunu ama gittiğimizde sadece yanan araçlar vardı. Bütün izler silinmiş Emre."

Kelimeler zihnimde öyle bir dağılıyordu ki umudum çırpınıyordu. Elimdeki tek ipucuydu o arabalar. Kayıp gidiyor diyordu aklımın içindeki hastalıklı bir düşünce. Ellerinden kayıp gidiyor. Telefonda bir şeyler daha dedi ama dinleyemedim. Arıyoruz, bulacağız bunların bir anlamı yoktu artık. Gamze nerede olursa olsun, bulunacaktı.

"Emre ikinci ekibi çıkarttım şimdi yollar kapatıldığı için arabalar aranıyor. Kimlik kontrolleri de yapılıyor," dedi komiser.

"Peki," diyebildim sadece. Telefonu kapatıp diğerlerine döndüğümde herkes anlamıştı kötü bir haber olduğunu. Cahit abiye baktım sadece. Adam dün baba olmuştu bugünse kardeşi kaybolmuştu.

Ben dün Gamze'yi kollarımın arasında sarıyordum, bugün boşluğa düşüyordu ellerim.

"Araçları aramamıza gerek kalmadı, boş bir arazide yanarken bulunmuşlar."

Cahit abi sinirle bir küfür savurdu. Omuzları biraz daha çöktü.

"Ne yapacağız şimdi?" diye sordu Semih düşünceli bir şekilde.

"Askeriyeye dönüp Haşim Albay ile görüşelim. Özge'nin bu işi yaptığını biliyoruz. Haşim Albay bize kardeşinin gizli yerini ya da adamlarını nerede bulacağımızı söyleyebilir. Özge'ye yardım edecek birisi olmalı mutlaka." Ercan'ın şimdilik kurduğu plan hiçbir şey yapmamaktan daha iyiydi.

"Tamam, askeriyeye dönüyoruz." Cahit abi de onaylayınca arabalara yöneldik. Arabalara binince peş peşe askeriyeye doğru yola çıktık.

Gamze geliyordu sürekli aklıma. Şimdi ne yapıyordu? Canı yanıyor muydu ya da ağlıyor muydu? Gamze güçlü bir kadın, ağlamaz, canı yansa da belli etmez diyordu içimden bir ses. Senin deli gibi onu aradığını bilir, direnir diyordu yine o ses. Ben de o sese kulak verdim yoksa delirecektim.

"Emre bu gidişle ölüme biz gideceğiz, Gamze'yi bulamadan." Semih direksiyonu sağ doğru çevirdi elimin üstünden tutup. Önümüzdeki kamyon korna çalarak geçti yanımızdan.

"Ben fark etmedim," dedim kaşlarımı çatarak derin bir nefes alırken.

Gamze'yi düşünürken daldığım yerden uyanır gibi başımı iki yana salladım. Yan şeride doğru arabanın kaydığını bile anlamamıştım. Daha fazla beklemeden arabayı sağa çekip, aşağıya indim. Semih de inince yer değiştirdik. Gerçekten de ben kullanırsam bir şey olması işten bile değildi. Gamze'yi bulmadan kimseye bir şey olmamalıydı. Sonra kendini suçlardı yine kendine gelen zararı unutup. Merhametli sevgilim.

Semih arabayı çalıştırırken ben de yolcu koltuğuna geçtim. Gözlerimi kapattığım an giderken bana baktığı son bakış geldi karşıma. Hüzünlü bir tebessüm vardı dudaklarında. Bana güveniyordu, inanıyordu Gamzelim. Ne olursa olsun bu güvenini boşa çıkartmayacak, onu bulana kadar durmayacaktım.

Askeriyeye geldiğimizde sabah olmak üzereydi. Bedenen değil ama ruhen yorgunluk vardı üzerimde. Dayanmam gerekiyordu, dayanmak zorundaydım. Sevdiğim kadın için dik durmam gerekiyordu.

"Haşim Albay iki saate gelir, ifadeye almışlar onu da. O ara biraz dinlen sen de." Cahit abinin sözleriyle ona doğru döndüm.

"Abi nasıl dinleneyim? Ben onsuz yarım bir adamım. Nefes alamıyorum, uyuyamıyorum, ölemiyorum bile! Acıdan geberiyorum ama acımı yaşayamıyorum."

Sözler ağzımdan çıkarken Cahit abiye değildi sitemim. Akşamdan beri içimde tuttuğum her şey bir an dökülmüştü dudaklarımdan. Elini omzuma koydu, yorgundu gözleri. "Biliyorum kardeşim ama en azından gözlerini kapat. Böyle bize de bir faydan olmaz," dedi. Sözlerime alınmadığını biliyordum, anlıyordu hâlimi. Siniri de geçmişti.

"Kusura bakma abi, sinirlerim bozuldu." Cahit abi başını salladı önemli değil der gibi. Biliyordu çünkü ilk duyduğunda onun da aklı gitmişti başından.

Yatakhaneye çıktığımızda herkes kendi odasına çekildi. Boş odalardan birine geçip yatağa yattım. Gamze'yi getirdiğim odaydı burası. Saçlarımda parmaklarını hâlen hissetmem normal miydi? Peki ya hâlen odada olması ve gülüşünün gözümün önünden gitmemesi? Yatağa kendimi atıp gözlerimi kapattım.

"Emre kalk çıkıyoruz." Ne ara daldığımı bile anlamamıştım. Yataktan bir anda Semih'in sözleriyle fırladım.

"Nereye gidiyoruz? Bir haber mi var?" diye sordum botlarımı giyerken. Semih'in sessiz olmasıyla başımı yukarı kaldırdım. Kaşlarım çatılırken, gözlerini benden kaçırdı.

"Semih ne oldu?" Ayağa kalkıp karşısına dikildim. Nefes alamıyordum sanki, yine o yumru gelip oturmuştu boğazıma.

"Kadın cesedi bulunmuş ormanlık alanda. Gamze'yle uyuşuyor verdikleri bilgiler."

Semih'in ağzından çıkan zehirli kelimelerle yumruklarımı sıktım. Benim Gamzelim ölemezdi. Yalandı, yanlıştı, olmazdı.

"Görmeden inanmam," dedim acı içinde.

Semih usulca başını sallarken elini uzattı bana. Ne ara yere çöktüğümü bile anlamadım. Semih'ten destek alarak ayağa kalktım. Beraber dışarı çıktık, kimse yoktu. Hızla arabaya bindiğimizde arabayı çalıştırdım. Hastaneye geldiğimizde morg yazan yere ilerledik.

Çok soğuktu burası. Elleri hep üşürdü Gamzelimin, burası ısıtamazdı ki onu. Kanım, kanına karışmışken, umudum hâlen varken sessizce bir yakarış geçti gönlümden. Allah'ım lütfen o olmasın. Semih kapıda beklerken içeriye girdim.

Odanın ortasında sedyede, beyaz örtünün altında yatan soğuk bedeni görünce titredim. Canım yanıyordu, canım çok yanıyordu. Ellerim ilk defa bu kadar çok titriyordu.

Yavaşça örtüyü kaldırdığımda tutamları dağılmış kahverengi saçları ile karşılaştım. Her teline hayran olduğum saçları şimdi kana bulanmıştı. Yüzü bir ölüye yakışmayacak kadar parlak ve canlıydı. Bakmaya doyamadığım kahverengi gözleri şimdi hiç göstermeyecekti bana her baktığında parlayan ışıltıyı. Yanakları pembeleşmeyecekti utandığında ve kalbi hızlanmayacaktı bana doğru attığı her adımda.

Öldürün beni de öldürün, nefesim olmadan yaşayamıyorum.

"Gamze!" diye bir feryat, acı dolu bir haykırış döküldü dudaklarımdan.

"Sakin ol Emre," diye sarsılmamla gözlerimi açtım. Ercan, Uğur, Mert ve Dursun karşımda duruyorlardı. Semih ise kollarımdan tutuyordu.

Her şey berbat bir kâbustu.

"Bir haber var mı?" diye sordum Semih'e.

"Haşim Albay geldi, Cahit abi yanında şimdi. Biz de gidiyoruz şimdi yanlarına," dediğinde başımla onayladım.

Kimseye bakmadan odanın içindeki lavaboya girip soğuk suyla elimi yüzümü yıkadım. Elimi kalbimin olduğu yere koydum. Gamze yaşıyordu, umudum vardı, hissediyordum. Bu karanlık kâbuslar elbet sona erecekti ve biz Gamzelimle bugünleri unutup, güzel anılarla hayatımıza devam edecektik.

Odadan çıktığımda bizimkiler beni bekliyordu. Hep beraber yan binadaki Haşim Albay'ın odasına ilerledik. Aldığım her soluk, göğsümün sıkışmasına neden oluyordu. Hızlı adımlarla geldiğimiz odadan içeriye girdik. Cahit abi koltuklardan birine oturmuş öylece boşluğa bakıyordu. Sabah olmuştu ve herkese Gamze'nin kaçırıldığını söylemek zorundaydı.

"Olayları öğrendim, elimden gelen her şeyi yapacağım. Size operasyon sonrasında ele geçirilen mülklerin adresini vereceğim. O adamın sahip olduğu kaçakçılık şebekesinin bağlantıda olduğu ama ispat edilemediği için el konulamayan ya da alınamayan adamlar var listede. Aynı liste polise de verildi. Yapacağım başka bir şey olursa söyleyin." Haşim Albay içini çekerek bakışlarını masaya sabitledi.

Kendini suçladığını biliyordum. Kardeşi ve yeğeni ihanet etmekle kalmamış hepimizi lanet bir cehenneme sürüklemişti. Listeyi Cahit abi aldı.

"Komutanım izinler nasıl olacak? Biz, Emre ve Cahit abinin yanında kalacağız," dedi Uğur.

"Emre ve Cahit için süresiz izin verdim. Siz beşiniz de sırayla geleceksiniz her gün iki kişi. Mert ve Dursun kalsın bugün, yarın da Ercan ve Uğur kalır. Umarım kalmanıza gerek kalmaz da Gamze bir an önce bulunur."

"Emredersiniz komutanım!"

Dursun ve Mert görevli oldukları için kalmak istemeseler de Askeriyede kaldılar. Cahit abi listeyi verdiğinde Türkiye'nin çeşitli illerini kapsadığını fark ettim. Iğdır'da olan iki yer vardı, önceliği oraya verdik.

İlk geldiğimiz yer polis tarafından basılmıştı. Bu yüzden ikinci adrese geçtik. Yapım aşamasında terk edilmiş bir depoydu. Hâlen inşaat alanı olduğu için etrafı oldukça ıssızdı. Arabaları görünmeyecek bir yere park ettik. Silahlarımızı çıkartıp ilerlemeye başladık. Etrafta kimse yoktu.

Kapıya geldiğimizde Semih arka tarafı işaret edince başımı salladım. Ercan onunla giderken Uğur ve Cahit abi ile ön kapıda bekledik. Pencereler siyaha boyandığı için içerisi görünmüyordu. Ercan'ın ıslığı ile kapıya tüm gücümle tekme attım. Kapı hızla açılırken, arka taraftan da aynı ses yankılandı.

Boş depoda Ercan ve Semih'le karşılıklı kaldık. Onlar da arka kapıyı kırmışlardı. İçeriye adım attığımda silahımı indirdim.

"Emre buraya gel," diyen Semih'in yanına ilerledim. Elindeki yüzüğü bana uzattığında masaya tutundum. Gamze'ye evlilik teklifi ettiğimde parmağına taktığım yüzüktü.

Yüzüğü sahibine geri vermek için Semih'ten aldım. Avucumun içinde sıkarken, gözlerini kapattım. Yüzüğü bize burada olduğunu belli etmek için bırakmıştı. Yüzüğün içinde onu ilk gördüğüm günün tarihi vardı.

"Cahit abi nerede?" diye sordu Uğur.

Deponun arka tarafından çıktığımızda Cahit abiyi ileride gördük. Yanına ilerlediğimizde nereye baktığını gördüm. Bu bir helikopter pistiydi. Onu benden uzaklara götürmüşlerdi. Biz karayolunu kapatmışken onlar havayolu ile Gamze'yi şehir dışına çıkartmışlardı.

"Sadece birkaç saat önce gelseydik burada olacaktı," dedi Cahit abi sesindeki yenilmişlikle.

"Bulacağız abi, merak etme Gamze'yi." Semih'in sözleriyle başını iki yana salladı Cahit abi.

"Ben gidip söyleyeceğim anneme, babama biricik kızlarının kaçırıldığını. Kim bilir ne hâlde şimdi? Korkuyordur ama belli etmez benim kardeşim, dik durur. Canını acıtıyorlar mı? Güzel yüzü solmuş mudur şimdi? Dayanamıyorum lan, dayanamıyorum! Ben hayatımda hiç bu kadar çaresiz olmadım ki. Yanımda hep Gamze vardı. 'Abim sıkma canını düzelir her şey,' der güzel gamzeleriyle gülümserdi. Benim kardeşim nerede?!"

Yere doğru çöküp toprağı avuçlayan adama doğru yaklaştım. Sinir krizi geçirmek üzereydi. Omuzları sarsılırken, elini toprağa hızla vurdu. Ben de yanına çöktüm, elimi omzuna koydum. "Abi Gamze'yi bulacağız," dedim. Cahit abi elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Bulacağız," dedi. İkimiz de yerden kalktık.

"Ben eve geçiyorum, bizimkiler arayıp duruyor. Haber vermem gerek artık onlara da. Listedeki en yakın ilden başlıyoruz hazırlığınızı yapın," diyerek ilerlemeye başladı Cahit abi. Güçlü durmak zorundaydı, ailesi için, Gamze için onun güçlü durması gerekiyordu. Cahit abi yıkıldığı anda hepsi umutsuzluğa sürüklenirdi.

Cahit abiyi ben bırakacağım için arabaya doğru ilerledim. Diğerleri de hazırlık yapmak için gideceklerdi. "Bir saate görüşürüz," dedi Ercan. "Cahit abinin evine gelirsiniz," dedim arabaya binerken. Sessiz geçen yolculuğun sonunda Cahit abiyi evinin önünde bıraktım.

Kendi evime geçtiğimde direkt bir bardak kahve içtim. Gözlerimin içi kan kırmızısıydı. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp aynadan yüzüme baktım. Karşımdaki adam ben değildim. Bir günlük yokluğunda bu hâle geldim Gamzeli.

Dayanılmaz bir özlem sardı bütün bedenimi. Sızladı yokluğunda, sol tarafımda duran adına kalp dedikleri. Daha ne kadar sınanacağım ben senin kokunun yoksunluğuyla? Çok yoksulum Gamzeli, sensiz yetim bir çocuk gibiyim. Birisi gelsin başımı okşasın, gözlerimdeki hüznü silsin yerine mutluluk eksin istiyorum. Bu 'birisi' sensin Gamzeli. Gel ki kışları, baharlara çevirmezsem çürüsün bu Kurt'un kalbi. Ve gelmezsen diye ben hep umudumu gülümsemenle yeşertiyorum.

Üstümü değiştirip dolaptan spor çantamı çıkarttım. İçine kıyafetlerimi, ruhsatlı silahımı, yedek şarjörlerimi attım. Askeriyenin verdiği tabancayı çekmeceye koyup, kilitledim. Bu bir görev değildi. Gamze için her şeyi geride bırakıyordum, mesleğim dahil.

Kurt Komutanı geride bırakıp Gamze'nin Zümrüt Gözlüsü olarak yola çıkıyordum. Kapıyı kilitleyip, anahtarı cebime koydum. Arabaya binip Cahit abinin evinin önüne gelmem beş dakika sürdü. Arabadan inince derin bir nefes aldım. Daha iki gün önce bu kapının önüne bırakmıştım onu. Zile doğru giden elim titrerken yumruğumu sıktım ve kapıya vurdum birkaç defa.

Kapı açılırken Cahit abiyi gördüm. İçeriden gelen ağlama sesiyle zorlukla yutkundum. İçeri girdiğimde Gamze'nin annesi salondaki koltukta oturmuş ağlıyordu. Babası ise eşinin elini tutmuş destek oluyordu. Onun da ağlamamak için zorlukla dayandığı ortadaydı. Beni görünce Zeliha teyze ayağa kalktı.

"Emre, kızım nerede benim? Cahit getireceğim kızını diyor ama ben onsuz dayanamam Emre, kızımı getirin bana," dedi ağlamaktan çatlamış sesiyle.

"Getireceğim kızını Zeliha teyze. Sana yemin olsun bulacağız Gamze'yi," dedim elini tutup.

"Bulun kızımı Emre."

"Söz veriyorum kızını geri getireceğim."

Gamzelim annesinin bu hâlini görse perişan olurdu. Sevgiyle büyümüştü, annesi, babası, abisi hepsi üstüne titremişti. Sevgi doluydu Gamzelim, yüreğinde herkese yetecek kadar merhameti vardı. Cesurdu, uğruna savaşacakları için gözünü karartacak kadar cesurdu. Gamzelimin annesine bir söz verdim. Kızını ölsem bile geri getirecektim.

1 Hafta Sonra

"Söyle neredeler?" Sesimin yükselmesiyle birlikte adam biraz daha yerine sinerken yumruğumu bir kez daha yüzüne geçirdim. Artarda vurmaya devam ederken kolumu tutan elle geri çekildim.

"Ölmesi işimize yaramaz." Cahit abinin sesiyle adamı yere doğru savurup geri çekildim.

Tam bir haftadır Türkiye'de oradan oraya nefes dahi almadan adresleri kontrol ediyorduk. Hakkâri'deki evi bastığımızda birinin olmasını beklemiyordum. İçeride uyuyan adam saatin sabaha karşı olmasıyla uyurken yakalanmış kaçamamıştı. Delirmek üzereydim artık.

"Bilmiyorum ben kız ney." Bozuk Türkçesiyle konuştuğu kelimeler bile tiksindiriyordu beni. Kaçakçılık yapılan tırlardan birinin şoförüydü.

"Emre sen yoruldun biraz da ben geçeyim. Sabah sporu niyetine iyi gelecek," dedi Semih önüme geçerek. Onu gören adam yutkundu.

"Beni ona verme!" diye bana yalvardığında tek kaşımı kaldırdım.

"Anlat yoksa seni onunla bırakıp odadan çıkarım. Kemik kırmaktan büyük zevk alır," diye gözünü korkuttum.

Semih çoğu zaman hep yanımdaydı. Bir hafta içinde sadece iki kez Askeriyeye dönmüş onda da gece gidip akşam geri dönmüştü. Yanımda Cahit abi, Uğur, Mert ve Semih vardı. Dursun ile Ercan Askeriyedeydiler. Aynı zamanda polis ile iş birliği yapılıyordu. Baskın yapılan yerlerin neredeyse hepsi boşaltılmıştı. Yurt dışına çıkmadıklarını biliyorduk. Buradaydı Gamze, hâlen evindeydi.

"Tamam anlatacağım. Kaçırılan bir kız olduğunu ben de başkasından duydum. Kızı aynı yerde tutmuyorlarmış, günlük yer değişiyorlar. En son burada olduğunu biliyorum ben de sizin gibi. Hakkâri'den ilerisi sınır zaten, Suriye'ye götürürler en fazla."

"Şerefsiz konuşacaksın madem niye oyalıyorsun?" diyen Semih adama yumruk atmaya başlayınca Cahit abi ile geri çekildik. Kimse Semih'e engel olmadı, adam bayılınca bırakırdı.

"Buradalar abi," dedim bir haftadır ilk defa acıdan başka bir duygu kıpırtısı hissederken. Heyecanım sesime de yansımıştı.

"Buradalar," dedi Cahit abi de.

Apartmanın önünde koruma gibi dikilen Mert'le Uğur bizi görünce kenara çekildiler. Birilerinin haber alıp gelmesine ya da komşulardan birinin polisi aramaya kalkışmasına karşılık onları aşağıda bırakmıştık.

"Çok yaklaştık, buradan sonra gideceğimiz tek yer var orada olabilirler," dedim ikisine bakarak. Yüzlerinde rahatlama ifadesi oluşurken, Semih de yanımıza geldi.

"Birkaç saat kendine gelemez. Telefonunu kırdım, kapıyı da üstüne kilitledim. Polisi ararız yolda bunu gelip almaları için," dedi elindeki ıslak mendille kan sıçrayan tişörtünü umursamaz bir şekilde silerken.

"Gidiyoruz," dedi Cahit abi.

Arabalara bindiğimiz gibi yola çıktık. Gittiğimiz yer çiftlik eviydi. Uzak bir yere park edip, sessizce gecenin karanlığına sığındık. Çiftlik evinin etrafı adamlarla çevriliydi. Silahlarımızı hazırlarken Semih polisi arıyordu, çatışma çıkacaktı. Çiftliğin etrafını sardığımızda yavaşça ilerlemeye başladık.

Cahit abi, Mert, Uğur arka taraftan ben ve Semih ön taraftan ilerledik. Önde duran dört adamı silahlara taktığımız susturucuyla indirdik. Ellerindeki keleşleri uzak bir mesafeye attık. Semih'e elimle ilerliyorum işareti verdiğimde sağ taraftan ilerleyeceğini eliyle gösterdi.

Başparmağımı kaldırdıktan sonra olumlu işareti yaptım. İçeri girdiğimde Semih de pencereden ateş etmek için konumunu almıştı. İçeri girdiğim anda saatli bombayla karşı karşıya geldim. Son üç dakika kalmıştı.

"İçeriye girmeyin, bomba var, geri çekilin!" diye bağırdım.

Hızla bütün odaları kontrol etmeye başladım. İçimden saniyeleri sayıyordun. 2 dakika beş saniye. Tek tek baktığım odalarla, ellerim terlemeye başlamıştı. Dışarıdan gelen seslere cevap vermedim.

"Sen şu arkadaki odaları al, diğerleri Cahit abiyi tutuyor" Semih yan taraftaki odalara bakmaya başlarken, geri dönmesi için artık geçti. Zaman kaybetmeden dediğini yapıp arka odalara hem hızlı hem de dikkatli bir şekilde bakmaya başladım. 1 dakika on saniye.

"Burası temiz," diyen Semih ile son odanın kapısını kapattım.

"Semih çık!" diye bağırdım. Semih'le birlikte kendimizi dışarı attıktan on saniye sonra patlamayla kulaklarım uğuldadı. Son anda kıl payı kurtulmuştuk.

"Gamze yoktu," dedim zar zor konuşarak. İtfaiyeyle, polis sirenlerinin sesi gelmeye başlamıştı. Cahit abinin telefonu çalınca beklemeden açtı. Telefonu kapattığında bana doğru döndü.

"Gamze, Iğdır'da hastanedeymiş şu an."

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.

instagram : DeeinDeniz

 

Bölüm : 03.12.2024 23:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...