
Emre'den
"Bir yanlış anlaşılma var galiba, siz ne dediğinizi duyuyor musunuz?" Sorumla birlikte iki Polis bana doğru döndü.
"Elimizde tutuklama kararı var," dedikten sonra kâğıdı bana uzattı.
Sinirle kâğıdı elinden aldığımda hızla okudum. Gerçekten de doğduydu. Tutuklama kararı bir saat önce çıkarılmıştı, alttaki ismi görünce bir küfür savurdum. Gediz'in davasına bakan Mete denen savcı vermişti kararı. Kâğıdı geri uzattım.
"Biz de geliyoruz." Gamze'yi önce emniyete alacaklardı ifade için.
"Tabii gelebilirsiniz. Kelepçe takmamız gerekiyor ama prosedür gereği," dediğinde kelepçeyi çıkarttı.
"Gerek yok, geliyor işte," dedi Semih öne doğru çıkarak.
"Bırak Semih, polisler de görevini yapıyor. İyiyim ben," dedi Gamze gözleri dolu dolu olsa da gülümseyerek.
Ben o gözlerde kalbimi, o gülümsemede ruhumu bıraktım.
Bileklerine kelepçe takılırken, tutup aralarından çekip almak istedim Gamze'yi. Ama bu çözüm değildi, aksine her şeyi daha berbat hâle getirirdi. Gamze iki polisin arasında yürürken yanında durdum. Bir şey söylemiyordu ama korktuğuna emindim. Beynim durmuştu sanki, düşünemiyordum. Bunu kim yapardı, Gamze dün yanımızdaydı. Bizimkiler dışında kimse bilmiyordu üstelik. Görev emri gizli olduğu için dosyada Gamze'nin adı bile geçmiyordu.
"Semih, Mine'yi ara," dedim arabaya binerken.
Ben polislerin arabasına Gamze'nin yanına oturdum. Diğerleri Semih'in arabasıyla gelecekti. Dün operasyonda olduğumuzdan bugün hepimiz rapor vermek için gelmiştik. Semih'in telefonunu çıkarttığını gördüğümde araba hareket etti. Olayları bütün detaylarıyla Mine bildiğinden bize en iyi o yardım ederdi. Gamze'nin elinden tuttuğumda yine buz gibiydi.
"Yanındayım," dedim gözlerine baktığımda.
"Beni bırakma." Öyle saf öyle masum duruyordu ki alıp göğüs kafesimin içine saklamak istedim.
"Asla, seni asla bırakmam." Gözünden akan bir damla yaş yavaşça kendine bir yol çizerken parmağımla sildim.
Ellerini avuçlarımın içine aldım. Korktuğunu biliyordum ama o yine de dimdik duruyordu. Gamzeli beni şaşırtmıyordu, bana inanıyordu. Onu asla bırakmayacağımı biliyordu. Sadece işin aslını öğrenmem gerekiyordu. Sonra hepsini halledecektim.
Karakola gelene kadar düşünmekten başka bir şey yapamadım. Bu işin bir çıkar yolunu bulmam gerekiyordu. Özge ölmüştü ama kim tarafından planlanmıştı bu cinayet? Eğer Sercan ölmeden önce böyle bir şey planladıysa, geride iz bırakmış olmalıydı. Araba durduğunda polisin kapıyı açmasıyla önce Gamze sonra ben indim. Arkamızdan Semih'in arabası durdu, peşimizden onlar da geldi. Karakoldan içeri girdiğimizde Gamze'nin elini tuttum. Ellerimize bakıp tebessüm ettiğinde güzel yüzünü izliyordum.
"Mine gelene kadar tek kelime etme," dediğimde bana baktı. Başını sallayıp onayladığında Gamze'yi sorgu odasına aldılar.
Duvara doğru yaslandığımda yapacak bir şeyim yoktu şu an. Gamze'yi bırakıp buradan çıkamazdım. Neler olduğunu öğrenmem gerekiyordu ki onun için de önce Mine gelmeliydi. Herkes sessizce bekliyordu. Semih, Mine'nin birazdan burada olacağını söyledi. Burada ortaklaşa devam ettirdiği dava devam ediyordu neyse ki, henüz Ankara'ya dönmemişti.
"Mine geldi." Uğur'un sesiyle kapıya doğru döndüm. Mine hızlı adımlarla yanımıza geldiğinde avukat kartını çıkarttı.
"Neler oluyor? Gamze nasıl tutuklandı?" Şaşkınlıkla sorduğunda hepimiz aslında bu sorunun cevabını merak ediyorduk.
"Sen gelene kadar konuşmamasını söyledim. Özge ölmüş, nasıl bilmiyorum ama cinayeti Gamze'nin üstüne yıkmaya çalışıyorlar." Mine'ye doğru yaklaşıp sessizce fısıldadım. "Dün Gamze bizimle operasyondaydı, Sercan öldü. Kayıtlarda Gamze'nin ismi geçmiyor, nerede olduğunu ispat etmemiz zor," dediğimde Mine'nin kaşları çatıldı. Durumun ne kadar zor olduğunu o da anlamıştı.
"Konuşmamasını söylemekle iyi yapmışsın. Gamze'yi bir an önce kurtarmak için yapılacak en önemli şey gerçek katili bulmak. Ben Gamze'nin doktorunu arayacağım, gerekirse hastaneye sevk ettireceğim. Gamze'nin kesinlikle içeriye girmemesi için her yolu deneyeceğim. Git ve katili bul."
Mine'nin Gamze'yi yalnız bırakmayacağını bildiğim için derin bir nefes aldım. Telefonumu çıkartıp, doktorun numarasını Mine'ye verdim. Mine avukat kartını gösterip, sorgu odasına girerken diğerlerine döndüm.
"Dursun sen burada kal, en ufak şeyde haber veriyorsun. Ercan, Uğur, Mert, Semih biz gidiyoruz." Dursun daha yeni nişanlanmıştı ve nereye gittiğimizi bile bilmeden onu götürmek istemiyordum. Hem burada haber verecek birine ihtiyaç vardı gelişmeleri.
"Emredersinuz komitanum, ararum," dedi Dursun.
Son kez sorgu odasının kapısına bakıp, arkamı döndüm. Gamze için gitmem gerekiyordu, burada bir işe yaramazdım. Suçsuz olduğunu ispat etmem, onu buradan alıp gitmem şarttı. Karakoldan çıkıp Semih'in arabasına bindik.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Semih sürücü koltuğuna oturduğunda. Yan tarafına da ben oturdum.
"Askeriyeye sür," dediğimde arabayı çalıştırdı, yola çıktık.
Gözlerimi kapatıp arkaya yaslandım. Özge'nin nerde olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Haşim Albay'a haber gitmiş miydi bilmiyordum ama bu haberi vermek çok zor olacaktı. Özge'nin bilinen tek yakını Haşim Albay olduğu için bütün detaylara erişecek tek kişiydi. Bize birçok defa yardım etmişti ve yine edeceğini düşünüyordum.
Askeriyeye geldiğimizde beklemeden arabadan indim. Hızlı adımlarla yönetim binasına ilerledim. Askerler dönüp selam verdiğinde bile durmadım. Haşim Albay'ın odasına geldiğimde kapıda duran asker beni görünce selam verdi.
"Albay odasında mı?" diye sordum.
"Hayır komutanım, yarım saat önce bir haber geldi, acil çıktı."
Anlaşılan Özge'nin öldüğünü öğrenmişti. Zaten buraya gelmemiz gerekeceği için direkt merdivenlere yöneldim. Diğerleriyle karşılaştığımda albayın burada olmadığını söyledim. Birlikte cephane odasına geçtik, dün mermilerimin çoğunu bitirmiştim. Diğerlerinin durumu da aynıydı, takviye yapmamız gerekiyordu. Cephaneliğe girdikten sonra kapıyı kapattım. Gerekli olan yedek şarjörleri aldıktan sonra listeye ismimizi yazdım teker teker ne aldığımıza dair.
Derin bir nefes alıp verdiğimde gelen o duygu yoğunluğunu hissettim. Gamze'nin bileklerine takılan kelepçe sanki benim kalbime ket vurmuştu. Düşünüyordum, bütün planlarımı gözden geçiriyordum. Bunu onların yanına bırakmayacaktım.
"Hazır mısınız?" Sorumla birlikte bakışlar bana döndü.
"Hazırız," diyerek silahımı bana uzattı Semih. Şarjörü kontrol ettikten sonra belime taktım.
"Gamze'nin yanında Mine var, merak etme elinden gelen her şeyi yapacak." Mert'e döndüğümde başımla onayladım.
Gamze konusunda Mine'ye güvenim tamdı. Yanında ne kadar olmak istesem de şu an yapılacak daha önemli bir işim vardı. Gamze'yi oradan çıkartmak için delil bulmamız gerekiyordu. Kamera kayıtları, içeri girip çıkan isimler, personelin hepsini didik didik edecektim. Elbet bir yerden açık vereceklerdi, işte o zaman karşılarında merhameti olmayan bir adam göreceklerdi.
Gamze'nin gözünden düşen her damlanın hesabını soracaktım.
Askeriyeden çıktıktan sonra gideceğim ilk yer Özge'nin kaldığı cezaeviydi. Müdürüyle konuşacaktım çünkü Özge içeride öldürülmemişti. Eğer öyle bir durum olsaydı Gamze'ye suçu atamazlardı. Benim asıl merak ettiğim, Özge'nin nasıl dışarı çıktığıydı. En son teslim olup, bütün suçunu itiraf ettikten sonra tutuklanmıştı.
"Benim arabam buradaydı, Uğur, Semih siz benimle gelin cezaevine gideceğiz. Mert sen Ercan'ı al yanına Sercan'ın burada irtibata geçtiği kim varsa hepsinin adreslerini bulun. Biz gelmeden harekete geçmeyin."
Cephanelikten çıkarken, ikiye bölününce daha hızlı hareket edeceğimizi düşündüm. Uğur strateji konusunda iyiydi, Semih konuşturma konusunda. Benim aklım fazlasıyla Gamze'yle dolu olduğu için onlara güveniyordum. Cezaevinden bir şey çıkmazsa Ercan ve Mert'in bulduğu adreslere tek tek bakacaktım. Sercan'ın ölmeden önce tuttuğu biri olabilirdi.
"Tamamdır," diyen Mert, Ercan'la birlikte arabasına geçti. Biz de Semih'in arabasına geçtik.
"Cezaevine gidelim Semih, bakalım kim nasıl çıkartmış oradan Özge'yi," dedim.
"Aslında iki yolu var. İçeriden birisi sayesinde hastaneye sevk edilmiştir ya da savcılığa ifade için çağrılmıştır tekrar. Hastane daha uygun geliyor bana, tek başına kalıyor, üstelik odaya doktor dışında kimse girmiyor. Birini öldürmek için de yeterince kullanılabilecek malzeme de var. Damara doğrudan yapılan hava dolu bir iğne bile rahatlıkla öldürebilir." Uğur'un düşündüklerini ben de düşünmüştüm ama hastaneye sevk için cezaevinde bir sorun olması gerekiyordu.
"Öğreneceğiz, Gamze'yi oradan çıkartacağız," dedim yumruğumu sıkarak. Gamzelim bana gelecekti.
Semih cezaevine doğru arabayı sürerken yolda Uğur'u Ercan aradı. Polis kayıtlarında geçmeyen isimlerin olduğu listeyi Haşim Albay vermişti bize daha önce. Gamze kaçırıldığında her birine baskın yapmıştık. Ercan araştırmalarında baskın yaptığımız bir adamın evinin adresini araştırmıştı. Şu işe bakın ki adamın yeğeni Özge'nin kaldığı koğuşun görevli gardiyanıydı. Süveyda Yalçın. Bu kadınla konuşmalıydım.
Cezaevinin karşısındaki sokakta durunca, Semih arabayı park etti. Arabadan inip, kimliklerimizi gösterip içeriye girdik. Müdürün odası en üst katta ayrı bir bölümdeydi. Oraya kadar bize gardiyanlardan birisi eşlik edecekti.
"Bütün gardiyanları bulacağımız bir yer var mı?" diye sordum.
"Dinlenme odasında olan birileri mutlaka vardır," diyerek sağda kalan kapıyı gösterdi. Kapının üstünde Görevli Dinlenme Odası yazıyordu.
"Buradan sonrasını biz gideriz, teşekkürler," dedim. Gardiyan gittikten sonra kapıya yönelip, açtım.
İçeri girdiğim an havasız ortamdaki yoğun sigara dumanı karşıladı beni. İçeride oturan beş gardiyan bir yandan sigara içip diğer yandan ellerindeki karton bardaklardan çay, kahve içiyorlardı. Dinlenme odaları olduğundan ocağın üstünde altı yanan demlik, tezgâhın üstündeki boş kahve paketleri bana bu izlenimi vermişti. Gözler bize dönerken içeriye giren üç adamı fark ettiler.
"Birini arıyorum. Süveyda Yalçın hanginiz?" Sorumla birlikte birisi öne çıktı, bana bakıyordu.
"Süveyda bugün işe gelmedi. Siz kimsiniz, nasıl buraya girebildiniz?" Kadının sorusuyla birlikte Semih'e doğru döndüm.
"Müdürden ev adresini alalım." Bugün işe gelmediğine göre ya bir haltlar yemişti ya da ölmüştü.
Kapıdan çıktığımızda direkt üst kata çıkan merdivenlere yöneldim. Ercan'ın söylediğine göre Özge'nin koğuşuna bakan gardiyan o kadındı. Eğer dün bir şeyler olduysa en iyi o bilirdi. Müdürün odasına geldiğimizde kapıyı çalıp içeriye girdik.
"Teğmen Emre Kurt," diyerek elimi uzattım direkt. Müdür ellili yaşlarda saçları beyazlamış, gözlüklü, kısa boylu bir adamdı.
"Mümtaz Korlu. Bir sorun mu var?" Gözlüklerini burnunun üstüne itip yerine oturdu bize boş koltukları göstererek.
"Hapishanenizde kalan mahkûm Özge Yıldırım dün öldürüldü. Haberiniz vardır sanırım." Yerime oturup müdüre döndüğümde başıyla onayladı.
"Evet, maalesef haberi sabah saatlerinde aldım. Dün sabah yüksek ateş ve kusma şikâyetiyle hastaneye sevk etmiştik. Olayın cinayet olduğunu duyduğumda inanamadım. Polisler ifade için sabah geldiler, her şeyi anlattım." Müdür başını iki yana sallarken, üzülmüş görünüyordu.
"Olayı biz de araştırıyoruz. Özge'nin peşindeydik uzun süredir, babasının kurduğu kaçakçılık ağı bizim tarafımızdan yapılan bir operasyonla çökertildi. Hâlâ açığa çıkmayan bir taraf olduğundan şüphe ediyoruz. Özge onun kızıydı, onunla iletişime geçmiş olabilirler. Bu yüzden ziyaretçi kayıtlarına erişim istiyoruz sizden."
Olayı cinayetten uzak tutup başka tarafa çekmek en akıllıca olanıydı. Merkezde olan bir cinayetle jandarma ilgilenmezdi, Polislerin işiydi ama olayı kırsal kesimdeki kaçakçılığa getirince bu bizim işimizdi. Dikkat çekmezdi.
"Tabii size yardımcı olmak isterim. Zaten kendisi on gün önce gelmişti." Müdür masanın üstündeki telefonunu kaldırıp birilerini aradı ve ziyaretçi defterini istedi. Görüşe gelen herkes kime geldiğini belirtir kimliğini verip imza atardı.
Biraz sonra içeriye giren gardiyan, aşağıda gördüğümüz kadındı. Defteri müdüre uzattığında müdür geri çıkmasını söyledi. Kadın gittikten sonra defteri bana uzattığında son on günün ziyaretlerine baktım. Hızlı bir şekilde sayfaları çevirip Özge'nin ismini aradım. Aynı isim ve soyadıyla başka bir mahkûm olup olmadığını sordum müdüre. Başka birinin kaydıysa karıştırmamak için. Müdür tekrar arayıp kontrol ederken, gördüğüm isimle durdum. İsmi hafızama kazıdıktan sonra defteri geri uzattım.
"Başka Özge Yıldırım yok," dedi Müdür defteri geri alırken.
"Bir de gardiyanlarınızdan birisi Süveyda Yalçın, Özge'nin kaldığı koğuşla ilgileniyormuş. Kendisini aşağıda sorduk ama bugün gelmemiş. Birkaç sorumuz var kendisine, telefon numarasını ya da adresini alabilir miyiz?" Müdürün kaşları çatılırken bunu nereden bildiğimi düşünüyordu.
"Savcılık izni olmadan, bu konuda bilgi paylaşımı yapamam." Sesi biraz öncekine göre daha mesafeliydi.
"Teşekkür ederiz Müdür Bey. Herhangi bir şey sormak için sizi arayabilir miyiz?" Biz ayağa kalkarken, müdür masadaki kartvizitlerden birini uzattı.
"Tabii numaram burada yazıyor. İyi günler," dedi.
Odadan çıkarken, elimdeki kartı cebime koydum. Hapishaneden çıkana kadar tek kelime etmedik. Kapıdan çıktığımız an karşı yola geçtik. Semih arabanın kilidini açınca arabaya bindik. Derin bir nefes verip arkada oturan Uğur'a doğru döndüm.
"Ne diyorsun?"
"Yalan söylüyor, sakladığı bir şeyler var. Sen defteri kontrol ederken terlemeye başladı, ellerini iç-içe geçirip sıktı, kravatı çok sıkı bağlı olmadığı hâlde üç kere gevşetmeye çalıştı. Bunlar tedirginlik hareketleri, bir şeyler saklıyor." Ben konuşmuştum, Uğur izlemişti. Bu yüzden diğerleri yerine onu yanıma almıştım.
"Sende ne var?" Semih'e döndüğümde gözlerini kıstı.
"Gardiyan kadın aşağıda gördüğümüz, ilk çıkıp o konuştu. Neden diğerleri sesiz kaldı? O gardiyanla ilgili bir şeyler bildiğine eminim, müdür de aynı şekilde davrandı. Gardiyanı bulmamız lazım, bize yardımcı olabilir." Bu konu benim de dikkatimi çekmişti.
"Özge'yi ziyaret edenlerin arasında bir isim buldum. Çetin Kopar diye bir adam. Ercan'ı arayalım, bir bakalım listede bu adamın ismi var mı ya da kayıp gardiyanla bir bağlantısı," dedim telefonumu çıkartarak.
Ercan'ı aradığımda askeriyede çalışma odasında görev raporlarına bakıyorlardı. Tahmin ettiğim gibi Özge'yi ziyarete gelen adam da listenin içindeydi. Listeyle birlikte, görev raporlarını alıp onlar da askeriyeden çıktı. Bize adamın adresini verdiler, orada buluşacaktık.
"Mine arıyor," dedim telefon elimde çalmaya başlayınca.
"Emre, Gamze'yi nöbetçi savcılığa sevk etmek istiyorlar, bir şey var. Bu adamlar sanki bilerek işleri hızlandırıyor. Gamze'nin doktorunu aradım, geliyor şimdi. Halletmeye çalışacağım." Mine sessizce olayları anlatırken gözlerimi kapattım. Şerefsizler, boş durmuyordu.
"Mine elinden geleni yap, ipucu yakaladık onun peşindeyiz. Gamze kesinlikle savcılığa gitmemeli sen de benim kadar biliyorsun bunun sonucunu, tutuklama emri çıkar!" Öfkeyle konuştuğumda sinirle yumruk yaptığım elimi ön taraftaki torpidoya vurdum.
"Sakin ol lütfen, sana bunları haberin olsun diye anlatıyorum. Gamze'ye yardımcı olmak için mantıklı düşün Emre çünkü sinirle hareket edersen başın derde girer. Kapatıyorum şimdi, geri Gamze'nin yanına döneceğim." Mine'nin sözleri beni sakinleştirmeye yetmiyordu, benin Gamzeliye ihtiyacım vardı. O bana bir kez baksa, ben zaten her şeyi unuturdum.
"Gamze nasıl?"
"Güçlü, sen de öyle ol." Mine telefonu kapattıktan sonra ben de gözlerimi açıp telefonu geri cebime koydum.
"Nasılmış?" diye soran Semih'ti. Gamze için o da çok endişeleniyordu.
"Güçlü duruyormuş, öyle dedi Mine," diyerek cevap verdim.
Iğdır küçük bir yer olduğu için bir yerden bir yere gitmek saatler almıyordu. Bugün bana zaman oldukça lazımdı ve en çok da bu avantajdı şu anda. Geldiğimiz ev iki katlı müstakil bir evdi. Çetin denen adamı araştırdığımızda adres olarak burası kayıtlıydı. Arabadan inip, eve doğru ilerledik. Kapının önünde ayakkabılar vardı, içeriden sesler geliyordu.
"Kapıyı çalıyor muyuz yoksa direkt mi giriyoruz?" Semih'in sorusuyla birlikte pencerelere baktım.
"Evde çocuklar olabilir kapıdan girelim ama kim olduğumuzu söylemeden," dediğimde Uğur ve Semih kapıdan uzaklaştı. Zile bastığımda biraz sonra ayak seslerini duydum.
"Kim o?" diye sordu kalın bir erkek sesi.
"Kargo, Çetin Kopar adına teslimatınız var," dediğimde kapı açıldı. Beni görünce kapıyı geri kapatacaktı ki yüzüne sağlam bir yumruk geçirdim. Semih ve Uğur da yanıma gelmişti.
"Teslimatı beğenmedi sanırım," dedim kapıyı iyice açarak içeri girerken.
"Yazık, daha benim teslim edeceklerimi almadı," diye söylendi Semih de.
Adamın yakasından tutup kaldırdım, Uğur kapıyı kapatmıştı. İçerideki odaya girdiğimizde yarı çıplak bir kadın vardı, bakışlarım yere indi. Kadın çığlık atarken Uğur küfrediyordu.
"Kulağımın ırzına geçtin, giy üstünü!" Uğur'un bağırmasıyla sessizlik oluştu.
Biraz sonra başımı kaldırınca kadının üstünü giydiğini gördüm. Adamı koltuğa doğru fırlattım. Yerde bulduğum kelepçeleri ne için kullandıklarını düşünmeden adamın bileklerine geçirdim.
"İçeride çocuk yokmuş Kurt ama her an olabilirmiş," diyerek güldü Semih. Semih'i tanıyordum, sinirli bir gülüştü ama boşunaydı. Bu adam benimdi.
"Süveyda bu kadın," dediğinde Uğur'un elindeki kimliği gördüm. Gardiyanların hapishaneye giriş için kullandıkları yaka kartlarındandı.
"Bir taşla iki kuş," dedim.
Aralarındaki bağlantıyı şimdi çözmüştük. Kadının sevgilisi Çetin denen adamdı, Özge'nin babasına çalışan adam da kadının dayısıydı. Bu üç kişinin ortak noktası aynı çeteden olmalarıydı. Özge'nin ölümünü planlamak için uygun koşulları sağlamış olmalıydılar. Geriye tek bir soru kalıyordu. Neden?
"Bizimkiler geldi," dedi Uğur zil çaldığında. Biraz sonra içeriye Mert ve Ercan da girdi.
"Yolda gelirken bizim polis arkadaş var ya onunla konuştum. Hastanenin güvenlik kamerasını gönderdi. Olayları sırasıyla anlatıyorum." Ercan telefonunu çıkartıp kamera görüntülerini açtı ve konuşmasına devam etti.
"Burası Özge'nin odası, başında kesinlikle bir polisin beklemesi gerekiyor. Kapıda polis var ama sonra şu arkanda gördüğün gardiyan ona kendisinin beklerken bir kahve içebileceğini söylüyor. Polisin ifadesi alınmış. Polis şüphelenmeden kahve içmek için kantine giderken bu kadın kapıda bekliyor. Biraz sonra saçları Gamze gibi siyah ve kısa olan bir kadın geliyor hemşire kılığında, yüzü maskeli. Gardiyan kapıyı açınca hemşire içeri giriyor ve beş dakika sonra çıkıyor. Kameralara asla bakmıyor, yüzü görünmüyor. Direkt otoparka iniyor ki oradan da yürüyerek çıkıyor. Sonrasında polis geri dönüyor içeriyi kontrol ediyor ve Özge'nin öldüğü anlaşılıyor. Bu kadına dün sorulduğunda ise içeriden sesler duyduğunu 'Gamze' diye birisinin seslendiğini ifadesinde söylüyor. Polis daha önceki dosyalardan Gamze'nin fotoğrafını gösterdiğinde onaylıyor. Sonrasını hepimiz biliyoruz, sabah Gamze'yi tutuklamaya geliyorlar."
Ekrandaki görüntüleri izlerken kızın boy ve vücut hatlarının Gamze'yle çok benzediğini fark ettim. Özellikle seçilmişti, hedef başından itibaren Gamze'ydi. Sinirle koltuğa attığım adama doğru döndüm. Dudağı patlamış, sessizce duruyordu.
"İş birliği yaptığın adamın ve kameradaki kadının adını ver, ben de buradan tek parça çıkacağına söz veririm." Soğuk çıkan ses tonumla gözümün karardığını hissettim. Başlıyorduk.
"Tek kelime edersen ben öldürürüm seni," diyen kadınla adamın pasif konumda olduğunu anladım.
"Süveyda ismin değil mi? Bizde kadına el kalkmaz ama haine acımamız da yoktur." Silahımı çıkartıp emniyet kilidini açtım, ucuna susturucu taktım. Ses yapıp, insanları korkutmak istemezdik.
Silahı kadına doğru tuttuğumda korkuyla geri çekildi. Terörist bir grubun üyesiydi, onu öldürsem bile bunu delillerle kanıtlardım. Konuşmazsa ölecekti.
"Beni böyle korkutamazsın," derken biraz uğraştıracağını anladım.
"Tutun şunu," dedim adamı göstererek. Semih ve Ercan adamın kollarından sıkıca tuttuklarında Semih ne yapacağımı anlamış gibi adamın ağzını kapattı. Sağ bacağını kurşun sıyıracak şekilde hedef aldım. Amacım öldürmek değil korkutmaktı ilk olarak.
"Bir dahaki senin bacağına gelecek, yerinde olsam sakat kalmak istemezdim," dedikten sonra adamın bacağına ateş ettim.
Çığlığı Semih'in elinin altında boğukça yankılanırken çırpındı. Ercan ve Semih sıkıca tuttukları için hareket edemiyordu. Kadına doğru döndüğümde dehşet içinde bakıyordu adamın bacağına. Silahı ona doğru tuttuğumda geriye doğru kaçtı.
"3'ten geriye sayacağım 0 dediğimde eğer hâlâ ağzından bir isim çıkmazsa, canın yanacak." Bir elimdeki silaha bir de yerde can çekişen adama baktı. Ne kadar kararlı olduğumu anlamış olması gerekiyordu.
"3, 2, 1..."
"Kenan yaptırdı, para verdi ağzımızı sıkı tutmanız için. Kızı kendi getirdi hemşire olarak içeriye soktum, polis sorunca Gamze diye bir kızın ismini verdim." Bağırarak her şeyi anlattığında Uğur'a döndüm.
"Kaydettim, Mine'ye gönderiyorum şimdi," dedi elindeki telefonu göstererek.
"Bu şerefsiz bayıldı," dedi Ercan tiksintiyle adamı ileri doğru iterek.
"Ufak bir sıyrıktı, ne tatlı canı varmış şerefsizin," dedim yüzümü buruşturarak.
Ercan ve Mert adamı yerden kaldırdılar. Onun ifadesine ihtiyacım yoktu, bu kadının ifadesi yetiyordu. Mert'e hastaneye götürmesini söyledim, durumu polislere ben anlatacaktım. Semih'le birlikte kadını alıp evden çıktık. Uğur askeriyeye dönüp, biz olmadığımız için görevli olarak askerlerin başında duracaktı. Cahit abinin olayların hiçbirinden haberi yoktu. Bütün bu olayların içinde bir de ona haber vermek zor gelmişti. Gamze'yi oradan aldıktan sonra anlatacaktım artık.
"Eğer bana anlattıklarını karakolda anlatma, işte o zaman cehennemin dibine bile gitsen bulurum seni. Böyle kurtulamazsın o zaman direkt kafana sıkarım." Tehdidimle birlikte başını hızlıca sallayıp onayladı.
Karakola giderken kadınla birlikte arkaya oturdum her ihtimale karşı. Semih'in arabası büyüktü Allah'tan. Kadını kontrol ediyordum, kırmızı ışıkta durduğumuzda arabadan atlayabilir ya da Semih'e doğru hamle yapabilirdi. Silahım elimde duruyordu.
Semih karakolun önünde arabayı durdurunca silahı belime koyup arabadan indim. Kadının kolundan tutup arabadan indirdikten sonra Semih de bizimle karakoldan içeriye girdi. Direkt emniyet müdürünün odasına ilerledim. Kapıda duran polise müdür bizi tanıdığı için ismimi verdim.
"Komiserim sizi bekliyor," dedi polis kapıyı açarak.
Odaya girdiğimde müdür ayağa kalktı. Elini sıktıktan sonra Süveyda'yı koltuğa doğru ittim oturması için. Gamze'nin gözyaşlarının akmasına sebep olan bu pislik için sabrım artık gittikçe azalıyordu.
"Hayırdır beyler?" derken müdürün gözleri de kadındaydı.
"Size bir suçlu getirdik. Sabah tutuklanan Gamze Karademir benim nişanlım komiserim. Suçsuz yere üstüne iftira atıldı, şimdi size her şeyi anlayacağız. Konuş Süveyda," diyerek kadına baktığımda yutkundu. Başına neyin geleceğini bildiği için komisere doğru döndü ve anlatmaya başladı.
Gamze'den
"Neden öldürdün kadını?"
Zevk için öldürüyorum ben dememek için zor tuttum kendimi.
"Bakın daha kaç kere aynı soruyu soracaksınız bilmiyorum ama ben size hep aynı cevabı vereceğim. Ben kimseyi öldürmedim!" Sakin kalmam zordu, masanın üstünden atlayıp boğazına yapışmam gerekiyordu.
"Özge, nişanlına ilgi duyuyormuş. Hatta bu yüzden kaçırılmana bile yardım etmiş." Farklı bir yol deniyordu demek.
"Siz hiç benim nişanlımı gördünüz mü? Adam yürüyen meteor. Nişanlıma yürüyen her kızı öldürseydim kız nüfusunun yarısının katili olurdum. Geri kalan yarısı Semih ve diğerlerine yürüdüğü için onlar beni ilgilendirmiyor." Yüzümde küçük bir gülümsemeyle cevap verdiğimde adam sinirden kıpkırmızı oldu.
"Dün neredeydin?" Başa döndük yine.
"Bütün gün evdeydim hiç çıkmadım." Mine'nin bana söylediği gibi tekrar ettim.
"Yanında biri var mıydı?"
Ölü bedenler dışında mı? Sanırım onlar canlı sayılmadığı için dürüst olabilirdim.
"Hayır, yanımda kimse yoktu."
"Görüntülerde çok açık bir şekilde o kızın odasına girdiğin görünüyor. İtiraf et ve pişmanlık yasasından faydalan," dediğinde sert bir şekilde baktım.
"Sizin boylarınızda bir adam bulurum, aynı saç şekline sahip, takarım yüzüne bir maske sonra gider birini öldürmesini isterim. Sonra size gelip birini öldürdün hadi itiraf et, adam öldürsen bile pişmanım dersen yasadan faydalanıp sana indirim yaparız derim. Size de bu senaryo tanıdık geliyor mu?" Gözlerinin içine bakarak konuştuğumda gerilişini anbean izledim.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Beni bastırmaya çalışmak için sesini yükseltiyordu, geri çekilmek yerine.
"Diyorum ki insanların hayatları eşya mı da indirim yapıyorsunuz! Özge ne kadar kötü birisi olursa olsun ölmeyi hak etmiyordu. Kimin yaşayıp, kimin öleceğini biz karar veremeyiz," dediğimde beni merhametli biri sanıyordu galiba, yüzümde oluşan tiksintiyle devam ettim.
"Özge için iyi şeyler düşündüğümü sanmayın, yaşamasını istememin nedeni farklı. Bunu iyi biri olduğum için değil, yaşayıp yaptıklarının bedelini ödemesi için istiyordum. Ölmesi onun için kurtuluş benim gözümde, yaşaması gerekiyordu. Kendi pisliğinde boğulup ölecek kadar yaşamasını istiyordum!"
Benim bu çıkışımı beklemeyen polis kaşlarını çatarak geri çekildi. Uğur'dan mesaj gelince Mine apar topar çıkmıştı dışarıya. Bir şey olmuştu, aklım bir yandan da oradaydı. Polis o çıkınca bunu fırsat bilip daha çok üstüme gelmeye başlamıştı. Bana son kez bakıp kapıyı açıp çıktı. Sonunda derin bir nefes aldım. Saatlerdir oturduğum sandalyede artık belimi ve bacaklarımı hissetmiyordum. Kapı açılınca içeriye giren Mine'nin gülümsediğini görünce güzel bir haber aldığını anladım. Artık bu odadan çıkmak istiyordum, defalarca aynı şeyi tekrar etmekten bıkmıştım.
"Emre burada, birazdan çıkacağız," dediğinde gülümsedim.
Beni burada bırakmayacağını biliyordum.
"Mine ne zaman görebilirim Emre'yi?" diye sordum oturduğum yerden kalkarak. Bacaklarım uyuşmuştu.
"Müdürle konuşuyor, birazdan bizi de çağıracaklar," dediğinde kapı açıldı.
"Komiserim sizi bekliyor." Sinirle baktım adama. Sorgu sırasında o kadar çok üstüme gelmişti ki çok zor sakin kalmıştım. Sürekli aynı soruları sormuştu, sanki farklı bir şey söyleyecekmişim gibi.
Mine ile odadan çıkıp polisi takip ettik. Rahat bir nefes aldım, sonunda buradan çıkıyordum. Kapıyı açtığında içeriye girdik. Emre ve Semih ayakta dikiliyordu, yanlarında oturan bir kadın daha vardı ama daha önce hiç görmemiştim. Emre'nin karşısında durduğumda zümrüt yeşili gözleri karşıladı beni. Evime gelmiştim, yuvam olan adama. İçim titredi yine gözlerinin derinliklerinde kaybolurken. Beklemiştim, Kurt kimin canını yakmıştı bilmiyorum ama elindeki kan izlerini görüyordum. Kendi kanı değildi, bundan emindim.
"Emre sen Gamze'yi alıp gidebilirsin. Biz şu bahsettiğin Kenan denen adamın ve Özge'yi öldüren kızın peşine düşeceğiz," diyerek konuşan komisere döndüm. Bunu tahmin etmiştim, ben gibi görünen birisi yapmıştı, yoksa beni tutuklamaları için bir sebep yoktu.
"İyi çalışmalar," Komiserin dediklerinden sonra Emre elimi tutup odadan çıktı. Peşimizden Semih ve Mine'nin geldiğini görebiliyordum ancak.
"Semih, Mine'yi arabayla gideceği yere bırak. Sonra ne halt yiyorsan ye." Bu hâline gülümserken sıkıca tuttum elini.
"Kızı elinden mi alıyorlar demeyeceğim, gerçekten alıyorlar," dedi Semih gülerek.
Emre onu hiç takmadan emniyetin yanında duran taksi kulübesine doğru yürümeye devam etti. Anlaşılan Semih'in arabasıyla gelmişlerdi. Boş taksilerden birine bindiğimizde hâlâ elimi sıkıca tutuyordu. Telefonunu çıkartıp Uğur'a mesaj attı.
"İfade vermem gerekiyor, şerefsizin birini vurdum. Bugün bizi kimse rahatsız etmemeli," dedi sakin bir şekilde.
"Bence de rahatsız etmesinler." Ona doğru döndüğümde gözleri üstümdeydi.
"Nereye abi?" diye sordu taksici.
"Esintepe Mangal Evi'ne," diye cevap verdi Emre.
Karnım mideme yapışmıştı gerçekten de, kahvaltıyla duruyorduk. Başımı Emre'nin omzuna dayadım. Derin bir nefes aldığımda barutla karışan kokusunu içime çektim. Çok uzun sürmemişti yolculuğumuz, merkezde olduğumuz için kısa sürede gelmiştik. Emre'nin üstünde sabah giydiği kamuflajları vardı hâlâ. Taksiden indiğimizde buraya daha önce geldiğimizi hatırladım. Bizimkilerle birlikte yemek yediğimiz mangal eviydi burası. Elimi tuttuğunda birlikte içeriye girdik, üst kata çıkıp terasa oturduk.
"Bir de evde yemek yapmakla uğraşmayalım Gamzelim. Ne yersin?" diye sorduğunda gülümsedim.
"Köfte istiyorum, ayranla."
Emre garsonu çağırıp ikimiz için köfte ve ayran söyledi. Elimi tuttuğunda gülümsedim. Bugün korkmuştum ama sonra tüm korkum geçmişti. Emre benim için her şeyi yapardı. Suçsuz olduğumu ikimiz de biliyorduk, her şeyin ortaya çıkmasını da sağlamıştı. Şimdi onlar düşünsün.
"Özledim," dediğinde kalbimin en derinliklerinde hissettim.
"Çok özledim," diyerek cevap verdim.
Eli elimde öylece birbirimizi izledik, yemeklerimiz gelene kadar. Konuşacak şeylerimiz vardı ama bekleyecekti bir süre daha. İkimiz de yorgunduk. Güneş gökyüzünden kaybolurken yemeğimizi yedik. Karnımız doyunca Emre elimden tuttuğu gibi kaldırdı beni. Hesabı ödedikten sonra başka bir taksi çağırdı.
"Eve mi gidiyoruz?" diye sordum.
"Önce bir çarşıya uğrayalım alacağım birkaç şey var, sonra eve geçeriz."
Taksiye binip merkezde indiğimizde Emre önce telefon satan bir mağazaya girdi. Telefonlara bakarken birinin önünde durdu.
"Sence hangisi iyi?" diye sorduğunda kırılan telefonumun bir üst modelini gösterdim. Gediz kırmıştı o telefonumu, daha sonra babamın kartıyla daha uygun fiyatlı bir telefon almıştım.
"Ben memnundum bir alt modelini kullanıyordum," dediğimde Emre görevliyi çağırıp telefonu istedi. Ödemesini yaptıktan sonra çıktık.
"Hayırlı olsun yeni telefonun sevgilim. Yeni bir hat alalım hadi sana," dediğinde durdum.
"Benim telefonum ve hattım var zaten," dedim şaşırarak.
"Telefonunda dinleme cihazı var Uğur söyledi dün gece. Aslında bunu sabah yapacaktım ama zamanımız yoktu. Hattını yine benim üstüme alırız istersen." Emre'nin sözleriyle derin bir nefes verdim.
"O yüzden cinayeti üstüme bu kadar kolay yıktılar çünkü o saatte nerede olduğumu kimseye ispatlayamazdım." Parçaları birleştirmiştim, dün bütün gün telefonum yanımda yoktu çünkü bir operasyona misafir olmuştum. O ara yapmış olmalıydılar. Emre başını sallayarak beni onayladı.
Cadde üstünde bir yere uğradık. Hattı Emre'nin üstüne almıştık, diğer hattı iptal ettirip. Telefonum yanımda yoktu, çantamı Emre'nin arabasında bırakmıştım. Bütün rehberimi yeni telefonuma geçirdikten sonra onu kırıp atacaktım. Dinleme cihazını çıkartsak bile Uğur telefonda hasar oluşacağını söylemiş. En iyisi imha etmekti. Elele caddede gezerken bakışlarım mağaza vitrininde takılı kaldı. Beyaz elbise o kadar güzel görünüyordu ki çok hoşuma gitmişti.
"Bakalım mı?" diye sordu Emre.
"Nerede giyeceğim ki? Üstelik beyaz, düğünde falan giyilmez," dedim içimi çekerek.
"Gamzelim, iki aya evleniyoruz. Nikâhta giyebilirsin bence," dediğinde Emre'ye döndüm hızla.
"Tek bir şartla, ben alacağım eğer almaya karar verirsem," diyerek şartımı öne sürdüm. Aslında nikâh elbisesini erkek tarafı alıyordu ama her şeyimi Emre alıyordu. Kendim bir şeyler almak istiyordum artık.
"Kabul," dedi Emre ilk defa itiraz etmeden.
Sevinçle içeriye girdiğimde görevliden elbisenin bedenini istedim. Bugün çok fazla şey olmuştu ve ben güzel bir şey yaparak kötü olanları unutmak istiyordum. Kendime nikâh elbisesi almak bunlardan biriydi. Elbiseyi giydiğimde aynada kendime baktım. Bel kısmında biraz transparanlık vardı ama dantellerle çok güzel durduğu için fazla dikkat çekmiyordu. Kabinden çıktığımda beni bekleyen Emre'ye doğru döndüm.
Emre baştan aşağıya bana bakarken, yüzünde muhteşem bir gülümseme ortaya çıktı. Bana doğru yaklaşıp elini uzattığında tuttum. Beni kendi etrafımda döndürdü. Gülerek ona baktığımda yüzüme gelen saçlarımı çekti. Hayranlıkla parlıyordu yeşilleri.
"Savaşlar başlatacak kadar cesur, karşına çıkanı köle edecek kadar zeki ve baş döndürecek kadar güzelsin."
Emre'nin ses tonu bile yetmişti nefesimi kesmeye, üstüne söylediği sözlerle nefes almayı bile unutabilirdim. Bana sımsıcak bakan adam, beni dünyanın en mutlu kadını yapıyordu iki kelimesiyle.
"Seni seviyorum," dedim sesimi bulduğumda.
Emre bana gülümserken güneş benim için gülüşünde doğdu. Kabine geri dönüp elbiseyi üstümden çıkarttım. Kasaya geçtiğimizde ücretini kartımdan ödedim, Emre karton çantayı elimden aldı. Diğer elimi tuttuğunda caddede yürüdük. Geçen taksilerden birini durdurduğunda eve gitmek için bindik. Ne olursa olsun mutluydum. Yanımda sevdiğim adam vardı, kalbim onun için çarpıyordu. Biz birbirimize aittik.
Lojmanlara geldiğimizde kapıda indik. Beraber yürüyerek ilk tanıştığımız yerden geçtik. Koskoca 7 ay geçmişti o günün üstünden. Ekmek almaya diye çıkıp, âşık olan bir tek ben vardım sanırım. Evin önüne geldiğimizde Emre kapıyı açtığında ayakkabılarımızı çıkartıp içeriye girdik. Başımı kaldırdığım an öylece kaldım. Uğur, Ercan, Semih, Mert ve Dursun'un yanında bir adam daha duruyordu. Neden takım elbise giymiş bunlar? Üstelik yanlarındaki adamın üstünde kırmızı bir cübbe elinde de büyük bir defter vardı.
Kurt dediğini yapmıştı, nöbetçi nikâh memuru bulmuştu.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.
instagram : DeeinDeniz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339.07k Okunma |
18.52k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |