
Düğün zamanı yaklaştıkça içim de garip bir heyecanla doldu. Emre göreve gideceği için de tedirgindim. Son zamanlarda oldukça garip bir dönem atlatmış, tamamen huzura kavuşmuştuk. Hafta sonu rütbe yükseltme sınavları olacaktı. Annemin ısrarıyla Ankara'ya gidecektim ben de Emre görevden dönene kadar. Zaten döndükten bir hafta sonra düğünümüz olacaktı. Çok az kalmıştı...
Yan yana hazırladığım iki küçük bavul yatağın üstünde duruyordu. Birisi Emre içindi sınır dışına gidiyordu, diğeri benim içindi. Ankara yolculuğumda lazım olacakları almıştım yanıma. Üç hafta sonra bütün eşyalarımla birlikte tamamen bu eve dönmüş olacaktım. Her şeyin hazır olmasıyla sandalyenin üstünde duran Emre'nin tişörtünü de kendi bavuluma attım. Ne var canım yanlışlıkla bavulumun üstüne düşmüş olabilirdi. Fermuarlarını çekip kapattım.
"Hazır mısın Gamzelim?" Emre'nin seslenmesiyle bavulu yere bırakıp ona doğru döndüm. Diğer bavulu da yanına indirmiştim.
"Evet hayatım, sabah sen gidince ben de taksiyle havaalanına geçeceğim." Gülümsediğimde bu durumdan hoşlanmadığını biliyordum. Beni tek bırakmayı sevmiyordu.
"Bir an önce döneceğim sana zaten çok uzamaz görev sınav olduğundan kısa süreliğine gönderiyorlar." Ellerini belime koyup kendine doğru çektiğinde boynuna doladım kollarımı. Parmak ucumda yükselip yanağına dudaklarımı bastırdım.
"Beni düşünme, annemin sonunda kızım gelin oluyor adlı eserini dinleyip bol bol hayırlı olsun demeye gelen misafire seni anlatacağım. Çok dikkatli ol damat bey düğünden önce aksilik istemiyorum." Gözlerine bakarak ciddi bir şekilde konuştuğumda sonunda o da gülümsemişti.
"Her bir sözünüz benim için emirdir Gamzeli Hanım." Kendine doğru biraz daha çektiğinde sıkıca sarıldı bana. Derin bir nefes alırken bu güzel anlarımızın hep sürmesini istedim.
Sabah erkenden yola çıkacağını bildiğim için bu anın tadını çıkarttım. Bugün de erken uyanmıştık ve sabah da erken kalkacaktık. Yatağa yattığımızda Emre'nin göğsüne doğru uzandım. Elleri uzayan saçlarımın arasında usul usul dolanırken gözlerimi kapattım. Her zaman bu adamın sıcaklığına kayıtsızca kendimi kolaylıkla bırakabileceğimi biliyordum. Kolları sanki beni sarsın diye vardı, göğsü beni saklamak için bu kadar genişti ve elleri hep soğuk olan ellerimi ısıtmak için sıcaktı. O beni tamamlıyordu.
Gözlerimi açtığımda gün doğmak üzereydi. Emre gece uyuduğumuzdaki gibi sıkıca sarıyordu beni. Kolları arasından çıkmak istemesem de gitmeden bir şeyler yemesini istiyordum. Yataktan kalktığımda sessiz adımlarla odadan çıkıp aşağıya indim. Mutfağa geçtiğimde zamanım çok olduğu için Emre'nin en sevdiği böreği yapmaya başladım. Diğerleri de yesin diye iki tepsi hamur açmıştım. Birini peynirli diğerini kıymalı yaptığım börekleri fırının derecesini ayarlayıp içine koydum. Mutfağı topladıktan sonra kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Saat altıya gelirken böreği fırından çıkartmış, çayı da demlemiştim. Emre kahvaltıdan sonra askeriyeye gidecekti, ben de öğlen çıkacaktım yola.
Merdivenleri çıkıp Emre'yi uyandırmak için odaya girdim. Yastığıma sarılmıştı. Cebimden çıkarttığım telefonumla birkaç kez fotoğrafını çektim. Emre'yi uyurken çektiğim bir fotoğraf albümüm vardı. Klasörü görmesin diye gizlemiştim, görse bir şey demezdi ama sadece bana özel olsun istiyordum. Yatağa yaklaşıp üstüne anladığımda beni tuttuğu gibi altına aldı. İki elimi yatakta geriye doğru bastırıp kıskacı altına almıştı. Göz göze geldiğimiz an çatılan kaşları düzelirken güldüm.
"Bir gün çok fena olacak," diye üstüme doğru eğildiğinde sıcak nefesi boynuma değdi.
"Ne yaparsın sevgilim başına bu belayı aldın bir kere." Dudağımı ısırıp haylaz bakışlarla ona baktım.
Benim bu hâlime gülerken dudakları dudaklarımla buluştu. İyi ki yukarı çıkmadan çayın altını kapatmıştım.
Emre duştan çıktıktan sonra mutfağa gelmişti. Üstüne askerî kamuflajlarını giymiş onu ilk gördüğüm andaki gibi kalbimi yine heyecanla doldurmuştu. Yaptığımız kahvaltıdan sonra küçük bir sepete hazırladığım börekleri de götürmesi için bavulunun yanına koydum. Bugün itibariyle dersler de bitmişti, sınava az bir süre kaldığı için sadece testleri çözmeleri gerekiyordu. Odaya çıkıp hızlıca üstümü değiştirdim. Normalde askeriyeye gitmeyip evde vedalaşacaktık ama içimde bir sıkıntı vardı, oysa sabah çok güzel uyanmıştım.
Emre'yle birlikte arabaya binmiştik. Geri dönüşte arabayı ben alacaktım. Askeriyeye geldiğimizde Emre bavulunu aldı, ben de küçük sepeti. Yan yana yürürken aramızdaki sessizlik büyüdü. Ekibin de içeride olduğu kantine girdiğimizde çay içerken bulduk onları. Bizi görünce ayağa kalktılar, gitmek için Emre'yi bekliyorlardı. Böreği verdiğimde en çok Semih sevindi.
"Gamzelim ben bir albayın yanına gidiyorum gelirim şimdi." Emre'nin sözlerine başımı sallayıp onayladım.
Emre benden sonra Semih'e baktı. Beni yalnız bırakmamasını istediğini anladım. Bu görev sırasında aklının bende kalmasını istemiyordum orada neyle karışılacağını bile bilmiyordum.
"Semih senden bir şey isteyebilir miyim?" Ona doğru baktığında benim tedirgin hâlimle kaşlarını çattı.
"Bir şey mi oldu?" diye sordu temkinli bir şekilde yaklaşarak.
"Semih içimde kötü bir his var," dedim sesime de yansımıştı sıkıntım.
"Sorun ne?" diye sordu.
"Gidiyorsunuz ya nedense içimde tuhaf bir his var. Emre'ye dikkat et olur mu? Bunu başkasından isteyemem Semih. Sen benim için her zaman abi, Emre için kardeş gibi oldun." Birkaç saattir sanki kötü bir şey olacağını hissetmiş gibi nefesim kesiliyordu. Semih'e güveniyordum, beni anlardı.
"Söz veriyorum Gamze, Emre'ye dikkat edeceğim," dedi içtenlikle.
Emre geldiğinde ekip dışarı çıkarken karşılıklı durduk. Burada birbirimizle kısa süre için vedalaşmamız gerekiyordu. Uzanıp ellerimi tuttu.
"Kendine çok dikkat et, haplarını unutma ve doktorunla iletişimde ol herhangi bir sorun olursa. Fırsat buldukça sana haber vermeye çalışacağım. Dün yurt dışındaki doktor mail atmış biraz önce gördüm." Yüzünde tebessüm oluşurken kalbim son cümleyle hızla çarpmaya başladı.
"Sonuç?" diye fısıldadım zorlukla.
"Düğünden sonra tedaviye başlıyorsun sadece iki ay Gamzelim, iki ay sonra her şey bitecek. Panzehir şu an deneme aşamasındaymış." Emre'nin boynuna atlayıp sıkıca sarıldım. Gözyaşlarım akarken şükrettim. Bitmişti, sonunda kurtulacaktım.
"Seni seviyorum, seni çok seviyorum," dedim bana sıkıca sarıldığında ayaklarımı yerden kesti.
"Ben de seni çok seviyorum, bitti Gamzelim, her şey çok güzel olacak. Sana hiçbir zaman kesin konuşmadım ama bu sefer bittiğini ben söylüyorum." Dudaklarının saçlarımda, şakağımda hissederken sıcak damlalar gözlerimden süzüldü. Kendimi serbest bırakıp mutluluktan ağladım ve benim ağlamama ilk defa izin verdi. Çünkü biliyordu, buna ihtiyacım vardı.
Emre gitmeden bana sunduğu hediyeyle dünyaları vermişti. Ağlamam durunca sakince birkaç kelime etmiştik. Sonrasında gitmesi gerektiği için sıkıca sarılmıştık. Gittiğinde bir süre olduğum yerde durup aldığım haberi sindirmeye çalıştım. Heyecandan ellerim titriyordu, cebimden telefonumu çıkartıp tarihlere baktım düğünden bir buçuk ay sonrasına denk geliyordu. İçim içime sığmazken askeriyeden ayrılıp otoparktan Emre'nin arabasını aldım. Lojmanlara doğru yola çıktım.
İçimdeki sıkıntı biraz olsun hafiflerken evden bavulumu alıp çıktım. İlk önce hastaneye uğrayıp Deniz Bey'le görüşmek istiyordum. Büyük bir özür borcum da vardı, son zamanlarda aklım karıştığı için oldukça sıkıntılı bir dönem geçiriyordum. Emre yanımda olduktan sonra atlatamayacak hiçbir şeyim yoktu ama bu durum onu da bu kadar yaraladığı için canım daha çok yanmıştı. Şimdiyse hevesle tutunuyordum, umudun varlığıyla nefes alıyordum.
Hastaneye geldiğimde Deniz Bey'in hastası olduğu için bekleme alanına geçtim. Sehpanın üstünde duran dergilere baktığımda üstte duranı elime aldım. Annelik hakkında her şey yazıyordu başlıkta. Fotoğrafta mavi gözlü iki dişi görünen sevimli bir bebek vardı. Dudağımı ısırıp gülümsememi bastırdım. Sekreterin ismimi söylemesiyle dergiyi yerine bırakıp oturduğum yerden kalktım. Çantamı alıp psikoloğumun ilk defa geldiğim odasına ilerledim.
"Gamze seni beklemiyordum," dedi. İçeriye girdiğimde elini uzattığında sıktım.
"Ankara'ya gitmeden sizi görmek istedim Deniz Bey." Yüzümdeki gülümseme ilgisini çekmiş olmalıydı ki masasının karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Oturduğumda konuşmaya devam ettim. Çantamdan çıkarttığım düğün davetiyesini doktorun masasına bıraktım.
"İki hafta sonra Emre'yle düğünümüz var Ankara'da ama iki gün sonra da buradaki arkadaşlarımız için küçük bir yemek düzenledik. Siz de katılırsanız seviniriz." Buradaki yemek Emre'nin fikriydi çünkü bazı arkadaşları görevde olduğu için düğüne katılamayacaktı. Şehir dışından da gelecek misafirlerimiz olacaktı.
"Müsait olursam gelirim tabii, bu arada seni çok iyi gördüm." Doktorum tebessüm ederken derin bir nefes alıp asıl konuya geldim.
"Ben sizden özür dilemek istiyorum. Bir daha konusunu açmadınız karar benim diye ama haklıydınız. Şu an fark ediyorum ki söylediğiniz her şey doğruydu. Ben psikolojik olarak fazla yıpranmıştım." Başımı eğip kucağımda duran çantama baktım mahcup olarak.
"Çok zor şeyler atlattın ama sen çok güçlü bir kadınsın doğru kararı vereceğini biliyordum. Üstelik psikolojik olarak sana şu ana kadar hiç ilaç vermediğimi fark etmişsindir." Başımı kaldırıp ciddiyetle konuşan doktoruma baktım.
"Evet, ilaç kullanmadım," diyerek onayladım.
"Emre senin için ilaç niteliği taşıyor bunu sizi ilk gördüğümde anladım. Seni sakinleştiriyor, güven veriyor ve koruyor. Sevgi her şeyin ilacıdır. Ayrıca artık bana haftada bir gelmene de gerek yok, artık seansları iki haftada bir yapalım ayrıca kendini iyi hissetmediğinde de gelebilirsin." Son bir aydır hep güzel şeylerden konuşmuştuk artık eskisi kadar aklıma gelmiyordu kötü düşünceler. Emre'yle o kadar çok mutluydum ki ayaklarım yere basmıyordu.
"Bir şey daha var, Emre benim dosyamı yurt dışına göndermişti araştırma için. Bundan kimsenin haberi yoktu özel bir araştırma merkeziydi. Haber geldi, panzehir bulunmuş, kısa süre sonra tedavi olacağım."
"Çok sevindim Gamze gerçekten senin adına çok mutluyum."
"Teşekkür ederim." Doktorumun tebriklerini kabul ettikten sonra daha fazla başka hastaların zamanından çalmamak için ayrıldım hastaneden.
Hastaneden çıkınca arabayla eve geri döndüm. Arabayı evin önünde bırakıp, bavulumu aldım. Çağırdığım taksi geldiğinde bavulumu bagaja yerleştirmesi için verip arkaya oturdum. Havaalanına geldiğimizde bavulumu alıp indim. Ankara'ya olan yolculuğum sürekli Emre'yi düşünmekle geçmişti. Havaalanından babam almaya gelmişti. Uzun zamandır görüşmediğimiz için çok özlemiştim. Sıkıca sarıldım, zamanımız kısaydı zaten, üç hafta sonra geri dönecektim ve bu sefer tamamen uzun süreliğine ayrılacaktık.
"Nasıl geçti yolculuğun güzel kızım?" dedi babam arabaya bindiğimizde.
"İyi geçti baba, sorunsuz geldim." Emniyet kemerimi takıp babama doğru döndüm.
"Emre oğlum nasıl? En son iki gün önce konuştuk gerçi, iyiydi." Babamın sorusuyla derin bir nefes alma ihtiyacı duydum.
"Sabah göreve gitti, düğünden önce dönecek." Tedirginliğim sesime yansımasın diye kendimi sıkmıştım. Nedense kalbimdeki ağrı onsuz nefes almamı zorlaştırıyordu.
"Rabbim sağ salim gelmeyi nasip etsin," dedi babam da sıkıntımı anlamış gibi.
"Âmin," dedim.
Eve geldiğimizde kapıyı açan annemle sıkıca sarıldık. Çokça özlem içeren görüşmemiz sonrası tahmin ettiğim gibi salona serilen çeyiz merasimiyle devam etti. Üstümü değiştirip bavulumu odama bıraktım. Annem, abim evlenince odasını değiştirmemiş geldiklerinde kullanmaları için misafir odası olarak bırakmıştı. Benim odam da bıraktığım gibi duruyordu. Yemek yiyip dinlendim, kahve yaptığımda annemle karşılıklı oturduk.
"Senin odaya da çift kişilik bir yatak alalım gitmeden seç de Gamze. Bugün bir gidiyorsun, yarın abin gibi üç gelirsin." Annemin sözleriyle yüzümde büyük gülümseme oluştu. Belki bir ay önce beni derinden yaralayacak cümle şimdi içimi kıpır kıpır ediyordu.
"Olur anne seçerim," dedim elime telefonumu alarak. Emre'nin telefonunu yanına alamayacağını bilsem de insan sürekli bakma ihtiyacı duyuyordu alışkanlıktan.
Saatin ilerlemesiyle salonu düzenleyip yatmak için odaya çekildim. Emre'yle olan fotoğraflarımıza bakarken şimdiden özlediğimi fark ettim. Odam, yatağım bile soğuk geliyordu artık. Onunla uyumaya, onunla uyanmaya alışmıştım ve onsuz olmak çok yalnız hissettiriyordu. Fotoğraflarımıza bakarken uyuyakaldım.
Bütün hafta benim için bir koşturmaca içinde geçiyordu. Gelinlik provasına gitmiştim iki kez annemle birlikte. Mine de gelmişti, hatta sonrasında birlikte yemek yemiştik. Ankara'daki bürosunda yoğun bir şekilde çalışıyordu, düğün davetiyesini de vermiştim, mutlaka gelecekti. Düğün yerini Emre ile internetten bulmuştuk, annemle babam gidip bakmışlar fotoğraf göndermişlerdi. Beğenince yaz ayında olacak düğünümüz için açık bir alan tercih etmiştik. Kendim gidip bir kez daha görmek istemiştim, mekân gerçekten çok güzeldi. Birkaç fotoğraf ve video çektim gelince Emre'ye göstermek için.
Emre gideli bir haftayı geçmişti, sadece ikinci gününde iyi olduğuna dair haber almıştım. Bavullarımı yavaştan hazırlamaya başlamıştım. Kendime düğüne kadar yetecek kıyafet bıraksam yeterli olacaktı. Kalemlerimi çantama koyarken telefonum çaldı. Her an gözüm telefonda olduğundan yakınımda tutuyordum hep. Yabancı bir numaranın aradığını görünce tereddüt ederek açtım.
"Alo," dediğimde arkadan cızırtılı bir ses geldi.
"Gamze benim Uğur." Uğur'un sesini duyunca elim kalbime gitti.
"Uğur bir şey mi oldu? Emre neden aramadı? O nerede?" Nefes almak gittikçe zorlaşırken gözlerim aklıma gelen ihtimalle dolmaya başladı.
Allah'ım lütfen ona bir şey olmasın.
"Sakin ol Gamze, Emre iyi. Ankara'ya geliyoruz, şu an helikopterdeyiz. Emre şu an albayla görüşüyor, o yüzden ben aradım seni. Bizim önce bir yere uğramamız gerek, sen de oraya gel." Uğur'un sesi normal geliyordu.
"Uğur, Emre beni arardı, kandırmaya çalışma beni. Bir şey oldu değil mi? Hem siz önce Iğdır'a gidecektiniz, acil bir şey var ki Ankara'ya geliyorsunuz." Elimdeki kıyafetleri kenara bırakıp ayağa kalktım. Hiçbir yere sığamıyordum.
"Bu kadar zeki olmasan keşke. Emre'nin durumu iyi, Semih yaralandı, ona kan veriyor şu an, o yüzden arayamadı seni. Hastaneye geçiyoruz, az bir yolumuz kaldı, şimdi çıkarsan aynı anda geliriz." Emre iyiydi ama Semih yaralanmıştı.
"Hemen geliyorum." Çantamı aldığımda Uğur'dan hastanenin adını alıp çıktım evden.
Bizimkiler misafirliğe gittiği için evde yoktular. Caddeye çıktığımda taksilerden birini durdurup bindim. Hastanenin ismini verdiğimde bir yandan Semih için dua ediyordum. Gitmeden önce olan konuşmamız aklıma geldikçe içim sızlıyordu. Yarım saatin sonunda hastaneye gelmiştim. Taksiden inip acilin giriş kapısına yaklaştım. Asker üniformasını seçtiğimde hızla adımlarla ilerledim. Sedyede içeriye götürülen Semih'i gördüğümde gözyaşlarım akmaya başlamıştı.
"Emre!"
Arkası bana dönük elleri kan içinde olan sevdiğim adamı gördüğümde seslenmemle bana döndü. Yüzünde bitkin, en kötüsü de acı bir ifade vardı. Bana doğru geldiğinde sıkıca sarıldım. Emre sadece başını boynuma gömüp derin bir nefes aldı, elleri kan olduğundan belki dokunmadı bana. Geriye çekilip gözlerine baktım, zümrüt yeşilleri kan kırmızısına boyanmıştı.
"İyi olacak, o çok güçlü," dediğimde "İyi olacak Gamzelim," dedi başını sallayıp.
Birlikte içeriye girdiğimizde Semih ameliyata alınmıştı. Ameliyathanenin önünde bütün ekip bekliyordu. Emre ellerini yıkamak için lavaboya giderken ben de Uğur ve Ercan'ın yanına bekleme koltuklarına oturdum. Nasıl oldu diye bile soramıyordum, anlatamazlardı ki yasaktı. Emre yanıma geldiğinde başımı omzuna dayadım.
"Ailesine haber vermeyecek misiniz?" Sorumla birlikte diğerlerine baktım.
"Hayati tehlikesi yok, haber verilmesini istemedi." Uğur, Semih'in isteğini açıkladığında karşı çıkmak istesem de bu onun kararıydı elimden bir şey gelmiyordu.
Annemi arayıp durumu haber vermiştim, onlar da gelmek istemişti ama Emre şu an gerek olmadığını söylemişti. Biz de beklemekten başka bir şey yapmıyorduk zaten. Emre'ye olan özlemimi bile Semih'e bir şey olma korkusuyla geriye itmiştim. Bana abilik yapan adamın iyi olmasına ihtiyacım vardı, hepimizin ihtiyacı vardı. Saatler ilerledikçe hepimizi saran endişe doktorun çıkmasıyla derin bir nefes almamızı sağladı.
"Durumu nasıl?" Ercan'ın sorusuyla doktor konuşmaya başladı. Belli etmiyorlardı ama herkes korkmuştu.
"Durumu iyi, kurşun karın boşluğuna gelmiş. Çok şanslıyız ki hiçbir organa zarar vermemiş, çok kan kaybettiği için ameliyat uzadı. Hastamız biraz iri olduğundan kan takviyesi gerekti. Sabaha kadar uyutacağız, sabah kendine gelir, çabuk toparlayacaktır." Doktorun olumlu konuşmasıyla hepimiz rahatlamıştık.
"Teşekkürler doktor bey," dedi Ercan.
Doktor gittikten sonra diğerlerine döndüm. Hepsinin üstünde kamuflajları vardı, görevden direkt buraya gelmişlerdi. Toz, toprak içindeydiler. Bu hâlleri içimi acıttı.
"Hadi bize gidin, annem yemek yapmış sizi çağırdı. Konuştuğumuzda demişti ama Semih'ten haber almadan gitmeyeceğinizi biliyordum." Ercan, Mert, Uğur'a döndüğümde hepsinin uyumaya ve sıcak yemeğe ihtiyacı olduğu belli oluyordu. Emre'ye söylememiştim çünkü gitmeyeceğini biliyordum.
"Gamze haklı, zaten bir şey olursa ben haber veririm. Kaç gündür uykusuzsunuz." Emre de bana katılınca diğerleri itiraz etse bile Semih'in sabaha kadar uyanmayacağını onlar da biliyordu.
"Gamzelim sen de git hadi," diyerek bana döndü.
"Olmaz Kurt, o senin kardeşinse benim de abim. Bekleyeceğim ben de." Kesin tavrımla ya bana karşı gelmek istemedi ya da beni yanından istediğinden daha fazla itiraz etmedi.
Anneme bizimkilerin geldiğini haber verdim yemekleri ısıtması için. Kat hemşiresine bir şey olursa araması için telefon numaramı bıraktım. Emre'yle birlikte hastanenin kantinine geçtiğimizde Semih'i de yoğun bakıma almışlardı. Kahve alıp karşılıklı oturduk. Elimi çenemin altına koyup çok özlediğim yüzünü izledim. Yüzündeki yorgun ifade bile saatlerce onu izlememe nedendi.
"Semih dedi ki sana verdiği sözü tutmuş." Emre bana baktığında cümlesiyle buz kestim.
"Yoksa sen... sen mi vurulacaktın?" Zorlukla konuştuğumda düşündüğüm ihtimalin gerçek olması bile canımı yaktı.
"Semih önüme geçti, bana doğrultulmuştu silah." Gözlerinden geçen o anın hatırasıyla acı bir tebessüm yerleşti dudaklarına.
"İçimde bir sıkıntı vardı gittiğiniz gün, Semih'ten sana dikkat etmesini istedim." Sözlerim fısıltı gibi çıkarken, bunun ağırlığı üstüme çökmüştü.
Emre gözlerini kapatıp elini başına götürürken ben de söylediklerimin sonucunu öğrenmiştim. Sırf ona dikkat etmesini söylediğim için değil Semih, Emre'yi canını verecek kadar çok sevdiği, kardeşi bildiği için önüne geçmişti. Bunu biliyordum ama yine de hastanede olmasından kendimi sorumlu tutmaktan vazgeçemiyordum. Emre'nin yerinde olduğunu bilmek canımı daha çok yakıyordu.
"Senin yüzünden değil Gamzelim, benim yüzümden orada yatıyor Semih." Yanağımdan süzülen gözyaşımı uzanıp sildi Emre. Sesinde duyduğum o suçluluk beni mahvetti.
"Ne senin ne benim yüzümden oldu bunlar, Semih seni kardeşi olarak görüyor Emre. Bu onun kendi tercihiydi üstelik sen biliyor olsan önüne geçeceğini buna izin vermezdin biliyorum. Aynı durum içinde olsanız sen de onun önüne geçerdin. Sizin kardeşliğiniz böyle ama bu demek değil ki ona minnettar değilim. Bana sevdiğim adamı sağ salim getirdi, Semih'e ne kadar minnet duyduğumu tahmin bile edemezsin. Çok üzülüyorum onun için, canının yanmasını asla istemem. Bana abi sevgisini hiç esirgemeden sundu, aramızda bir bağ var bizim. Şu an iyi olduğunu biliyorum en azından." Elimi omzuna koyup sarıldım sıkıca, ikimiz için de zordu bu durum.
Sabah Semih'i yoğun bakımdan çıkartıp normal odaya aldılar. Ne Emre'nin ne de benim gözüne uyku girmemişti. Semih'in uyandığını hemşire haber verince onu görmek için odaya girdik. Göğsü açıktaydı, karnının hemen alt tarafında duran bandaja kaydı gözlerim, üstü kanlanmıştı. Semih hırıltılı nefesler alırken yatağın yanına doğru yaklaştım.
"Nasılsın Yerli Hulk?" Sorumun boş olduğunun farkındaydım ama iyiyim demesini istiyordum.
"İyiyim, anesteziyi fazla verdiler sanırım kafam hâlâ dumanlı," dediğinde dudağının kenarı kıvrıldı. Sözlerine kıkırdarken gözlerim dolu doluydu.
"Kimseye haber vermedik ama söyleyelim artık evden merak ederler." Emre bir adım öne çıkıp konuştuğunda Semih'ten bir cevap bekledi.
"Kimseyi telaşa sokmaya gerek yok. Babam yeni anjiyo oldu kalbi zayıf hâlâ, duyulmasın." Kendinden önce yine ailesini düşünüyordu. Şu hâlde bile canı yanarken kimseyi istemiyordu.
"Doktor yarın çıkacağını söyledi hastaneden, bize gideriz. Annem senin de annen biliyorsun, üstelik hasta çorbası çok iyidir." Elini tutup sıktığımda onu asla yalnız bırakmayacağımızı bilmesi gerekiyordu.
"Saçmalamayın hafta sonu düğününüz var, ben bakarım başımın çaresine." Kesik kesik nefes aldığında konuşurken zorlanmıştı.
"Erteleriz düğünü senden önemli değil kardeşim, Gamze ne diyorsa o olacak," diyerek Emre de bana destek çıktı.
"Sakın ertelemeyin." Semih kızgınlıkla kaşlarını çatarken ikisinin arasına girdim.
"Sorun çözüldü o zaman, yarın bize gidiyoruz, biz de sana düğüne kadar çok iyi bakıyoruz. Düğünümde hele bir yere yıkıl, bayıl falan kırk yıl dilimden düşmezsin." Gülümsediğimde Emre ve bana bakarak pes edip başını salladı.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.
İnstagram : DeeinDeniz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339.07k Okunma |
18.52k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |