74. Bölüm

2. Kitap 19. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Sabah erken bir saatte gözlerimi açmıştım. Dün gece Emre konuşmamızın ardından beni eve bırakmıştı. İki aydan fazla zamandır evli olmamıza rağmen düğün telaşıyla birlikte yeni bir heyecan dalgası sarmıştı. Odamdan çıktığımda yoğun bir telaş karşıladı beni. Abimler kahvaltıya gelmişti. Seda'ya uzaktan selam verip Turan'ı abimin kucağından alıp koklayıp öptüm. Çok özlemiştim miniği, iki haftadır görmüyordum. Annemin acele etmemi söylemesiyle banyoya ilerleyip elimi, yüzümü yıkadım. Kahvaltı masasına oturduğumda hızlıca bir şeyler atıştırdım. Annem bir yanına aldığı Semih ve diğer yanına aldığı abimin tabağını doldurmakla uğraşıyordu. Babamın tabağıma eklediklerini yerken tebessüm ettim. Kapı çalınca ayağa kalktım Emre gelecekti kuaföre bırakmak için.

"Günaydın," dedim kapıyı açtığımda Emre'yi görünce gülümseyip.

"Günaydın Gamzelim. Bak sana kimleri getirdim." Kenara çekildiğinde Nazlı'yı gördüm.

"Çok özlemişim." Sıkıca sarıldığımızda "Ben de çok özledim," dedi Nazlı.

Hemen arkasından Mine de gelince birlikte içeriye girdik. Kızlar da benimle kuaföre gelecekti. Emre ve ekibin erkekleri damat tıraşı için çıkacaktı bizi bırakınca. Gelinliğimin kılıfını aldığımda diğer çantaları da kızlar aldı. Aşağıya indiğimizde Emre bizi bekliyordu. Elimdeki gelinliğin kılıfını alıp arabaya dikkatlice yerleştirdi. Ben öne geçerken Mine ve Nazlı da arkaya oturmuştu. Emniyet kemerimi taktığımda derin bir nefes aldım. Kalbim çok hızlı atıyordu, yanımda oturan Emre'ye döndüm. Bana baktığında yeşil gözleri gülümsemesinin etkisiyle kısıldı.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sorduğunda derin bir iç çektim.

"Evleniyor gibi," dediğimde gülümsemesi genişledi.

Saatler sonra yeniden aynı evin içine girecektik, aynı yatakta uyuyup birlikte uyanacaktık. Emre'nin buradaki evine yerleşecektik. Düğünden sonra Orhan baba ve Zeynep anne Emre'nin amcasının daha önce kaldığımız evine gidecekti. Füsun ablalar zaten eşinin iş yoğunluğu nedeniyle bu gece dönmek zorundaydı. Birlikte kaldığımız ilk eve bu sefer tamamen birbirimize ait bir şekilde girecektik. Bir daha ayrılmamak, sonsuza dek kalbinin diğer yarısına tüm aşkını verdiğini herkese ilan etmek işte benim için Emre ile evlenmenin diğer anlamı buydu.

Kuaförün önünde araba durduğunda Mine ve Nazlı indi. Emre arabayı kenara çektiğinde benim henüz inmeyeceğimi anlamış olmalıydı. Kızlar kuaföre girdiğinde Emre'ye doğru baktım.

"Canın bir şeye mi sıkıldı?" Dizimin üstünde duran elimi tuttu. Buz gibi olan ellerim onun tek bir dokunuşuyla ısınıyordu.

"Hayır, sadece seni özledim." Omuz silktiğimde beni kendine doğru çekip başımı göğsüne yasladı.

"Ben de seni çok özledim Gamzelim. Düğüne birkaç saat olmasa çoktan seni kaçırırdım." Sözleriyle güldüm ama oldukça ciddi bir şekilde söylemişti.

"Birkaç saat daha," diyerek bu gerçeği kabullendim sonrasında ayrılmamak üzere buluşacaktık.

Emre'ye kısa bir öpücük verdikten sonra arabadan indim. Kuaföre girdiğimde hızlı bir şekilde makyaj için aldılar beni. Yaz aylarında olduğumuz için yüzüme aşırı oturan bir makyaj istememiş daha doğal duracak ayrıca ten rengime uyacak bir makyaj istemiştim. Bu kuaförü Mine bulmuştu, yakın bir arkadaşı evlenmişti ve memnun kalıp tavsiye etmişti. Ben de birkaç model üstündeki çalışmasını görmüş beğenmiştim. Kızlar saçlarını yaptırmak için oturmuşlar istedikleri modelleri söylüyorlardı. Yanımda olmalarına çok sevinmiştim.

Makyajım bittikten sonra saçlarım yapılmadan önce gelinliğimi giydim. Mine fermuarını çekmeme yardım ettiğinde aynadan kendime baktım. Gelinliğim balık model olarak kalçalarıma kadar dar sonra hafif genişleyerek geliyordu, sırtındaki derin dekolte beyaz yaprak detaylı dantellerle göz alıcı bir şekildeydi. Özellikle kabarık olmasını istememiştim, rahat etmek istiyordum aynı zamanda. Ayağıma geçirdiğim kısa topuk beyaz stilettolarla oldukça zarif görünüyordum. Gelinliğin kolları beyaz bollaşan tüldendi, yaka kısmı köprücük kemiklerime kadar geliyor, bedenimi sarıyordu. Sırtının aksine ön tarafı oldukça sadeydi. İlk görüşte çok sevmiş denediğimdeyse bayılmış ve almıştım.

Saçlarımın yapılması için kuaför koltuğuna oturduğumda Emre'nin benim için aldığı hediyeyi çantamdan çıkarttım. Kutuyu açtığımda iki tane gümüş rengi yaprağın üstündeki zümrüt yeşili taşlar gözler önüne serildi. Elime aldığımda parmağımı taşlar üstünde gezdirdim. Emre'nin bana verdiği anneannesinin yüzüğüyle aynı renkteydi, zümrüt yeşili.

"Çok güzel," dedi kuaför gördüğünde.

"Evet, çok güzel. Saçlarımı dağınık topuz yaparsanız arkadan bu tokayı takmanızı istiyorum." Diğer yapraklı tokayı da çıkartıp istediğim modeli anlattım.

"Biraz dalga verip hacim kazandırarak çok güzel bir dağınık topuk yapabiliriz. Saçlarınız zaten gür bu işimizi kolaylaştırır, tokayı da tam birleşme noktasına takarsak harika olur." Kuaför onay verdikten sonra saçlarımı ellerine bıraktım.

Arada telefona bakıyordum ki Emre mesaj atmıştı, onlar da tıraş olmaya gitmişlerdi. Bizimkiler evdeydi, eve gelen misafirlerimiz de vardı, onlarla ilgileniyorlardı. Emre'nin ailesi şehir dışından gelen misafirleriyle birlikte geçecekti düğünün yapılacağı yere.

Aynadan kendime baktığımda saçlarıma dalga veriliyordu. Mine balerin topuzu yaptırırken Nazlı saçlarına güzel bir örgü yaptırıp dalgalandırmıştı. Kızların makyajı biterken üstlerini değiştirmek için arka taraftaki giyinme odasına geçtiler. Saçlarımın işi bittiğinde en son tokayı takıp geri çekildi kuaför. Arkadan tuttuğu aynayla birlikte takılan tokayı da görmüş oldum.

"Harika olmuş, teşekkür ederim." Memnuniyetle gülümsedim.

"Hayırlı olsun," diyerek tebessüm etti.

"Gamze, Emre bayılacak çok güzelsin." Mine baştan aşağıya süzerken beni Nazlı da ona katılmıştı.

"Asıl siz kendinize bakın, harika olmuşsunuz," dedim.

Nazlı'nın üstünde açık mavi bir elbise vardı, Mine ise tercihini bordodan yana kullanmıştı. Mine'nin karakteri ve mesleğinden dolayı daha baskın renkler giydiğini, Nazlı'nın ise daha açık ve naif renkleri tercih ettiğini fark etmiştim. İkisi de su gibi duru ve güzeldi. Mine'nin bu gece dikkatini çekeceği bir diğer kişi kesinlikle Mert'ti. Nazlı ise Dursun'la oldukça mutluydu, birkaç ay içinde onların da düğünü olacaktı. Telefonumun çalmasıyla Emre'nin aradığını fark ettim, gelmişti.

"Hadi çıkalım," dediğimde Mine bana gelin çiçeğimi uzattı. Beyaz güllerden oluşan çiçeğimin tokamla uyumlu zümrüt yeşili yaprakları vardı.

Mine ve Nazlı önden çantaları alıp çıktığında ben de hemen arkalarından çıktım. Başımı yerden kaldırdığım an göz göze geldik. Üstünde siyah takım elbisesi vardı, kravatı gözleri gibi zümrüt yeşiliydi. O kadar yakışmıştı ki derin bir nefes almak zorunda kaldım. Düğünde takım elbise giymesini istemiştim, nikâhta tören üniformasını giydiği için. Siyah gömleği, siyah takımı ve özenle taranmış saçlarıyla kusursuz görünüyordu. Bana doğru adım attığında sanki sadece ikimiz vardık, bu dünya üzerinde her şey silinmişti.

"Nefesimi kesiyorsun." Yutkunduğunda gözleri yüzümün her bir zerresinde yavaşça dolaştı.

"Duygularımız karşılıklı." Zümrüt yeşili gözlerine baktığımda nefes almayı bile unutacak duruma gelmiştim. Kalbim derin bir aşkla sızladı, öyle güzeldi ki şu an öyle değerliydi ki anlatamıyordum.

Elini uzattığında elimi avucunun içine bıraktım. Bana doğru yaklaştığında gözlerimi kapattım. Yanağıma değen yumuşak dudaklarıyla içimi çektim. Başını biraz daha eğip derin bir nefes aldığında yanağı yanağıma değdi. Gözlerim kapanırken usulca okşadı teni tenimi ve kalbimin tam ortasından geçen derin aşkı iliklerime kadar hissettim.

Yavaşça geri çekildiğinde elimi kaldırıp bileğimin içini çevirdi ve nabzımın attığı noktaya dudaklarını bastırdı. Gözlerinden geçen yoğun duyguları hissederken sıcaklığı ısıttı sevgisiyle. Arabanın ön koltuğunu açtığında binmeme yardım etti. Kapıyı kapattığında yan tarafa geçip arabayı çalıştırdı. Fotoğraf çekimine gidecek oradan da düğün yerine geçecektik. Nazlı ve Mine'yi bizim eve bıraktık düğün yerine beraber geçeceklerdi.

Fotoğrafçının attığı konuma geldiğimizde Eymir Gölü olduğunu fark ettim. Burayı çok sevmiştim, birkaç kez gezmek için gelmiştim daha önce. Fotoğrafçının bizi yönlendirmesiyle Emre ellerini belime yerleştirdi. Yüzümde kendiliğinden oluşan gülümsemeyle birlikte fotoğraflar çekilmeye başladı. Yaklaşık bir saat süren fotoğraf çekimi sonrasında birkaç fotoğrafa bilgisayardan bakmış çok beğenmiştim. Bir hafta sonra alacaktık fotoğrafları albümle birlikte.

Arabaya bindiğimizde bir saattir ayağımda olan ayakkabılar yüzünden biraz rahatsız olmuştum. Geriye yaslandığımda Emre'nin gözlerini üstümde hissediyordum. Başımı çevirdiğimde tahmin ettiğim gibi bana bakıyordu, göz göze gelmiştik. Elini uzatıp topuzumdan yüzüme dökülen dalgalı bukleyi parmağına doladı.

"Yorgun görünüyorsun," dedi dikkatle bana bakarken.

"Acıktım aslında," diyerek elimi karnıma koydum.

"Hadi bir şeyler yiyelim o zaman." Elini çekip arabayı çalıştırdığında yola çıktık.

Sabahtan beri kendimi hâlsiz hissediyordum ama bugünün heyecanına yoruyordum. Bugünü uzun zamandır bekliyorduk ikimiz de. Şehir içine girdiğimizde bir şeyler yemek için Emre arabayı durdurdu. İnmeme yardım etmek için kapımı açtığında dışarı çıktım. Elimdeki çiçeği koltuğa bıraktım. Emre'ye doğru döndüğümde olduğum yerde sendeledim.

"Gamzelim," diyerek ellerini belime sardı sıkıca.

"Açlıktan sanırım başım döndü," dedim derin bir nefes alıp. Gözlerimi kapattım ama baş dönmem hafiflemedi.5

"Gel, otur şöyle," diyerek arabanın kapısını açtı tekrar.

Gözlerimi açtığımda biraz daha iyiydim. Sabah güzel bir kahvaltı yapmıştım aslında kendimi o kadar aç hissetmiyordum. Hatta son zamanlarda iştahım hiç olmadığı kadar yerindeydi.

"Hadi hastaneye gidiyoruz, yüzün bembeyaz oldu." Emre'nin endişeli sesiyle başımı iki yana salladım.

"Gerek yok iyiyim," desem de ikna edemedim.

Hastaneye geldiğimizde sıkıntıyla nefes verdim. Hastaneye gelmemize gerek yoktu ama Emre artık en ufak şeyde endişe ettiğinden buna ikna edememiştim onu. Acilden giriş yaptığımızda işlemlerin daha hızlı olması için özel bir hastaneye gelmiştik. Gelinlikle olunca da daha çok dikkat çekiyordum.

"Şikâyetiniz nedir?" Doktorun sorusuyla Emre'ye baktım.

"Bir şikâyetim yok aslında sadece kısa bir an başım döndü. Biraz acıktım ve heyecan var üstümde, eşim biraz fazla evhamlı birisi," diyerek doktora Emre'yi şikâyet ettim. Hangi gelin düğün günü hastanede olmak isterdi ki?

"Düğün heyecanı olabilir tabii ama biz yine de bir kan testi yapalım. Tansiyonunuz da ölçülsün."

Doktorun isteğiyle yan taraftaki kan alma odasına geçtim. Kan verdikten sonra hemşire tansiyonumu ölçtü. Her şey normal görünüyordu. Kan sonuçları bir saat sonra çıkacaktı. Kendimi iyi hissettiğim ve düğüne geç kalacağımız için Emre'yi zorlukla ikna ettim. En ufak sorunda ona söyleyeceğim konusunda söz verdiğimde hastaneden çıktık. Kimse hastaneye geldiğimizi bilmiyordu, onları da endişelendirmek istememiştim.

Yol üstünde Emre bir şeyler aldığında düğün yerine gidene kadar atıştırdım. Düğün yemekli olduğu için idare ederdim yemek saatine kadar. Gelin arabamızın bir şoförü yoktu, özellikle böyle olsun istememiştik ama diğerleri Ankara'yı pek bilmiyordu. Emre Ankara'da kısa süre de olsa kaldığı için yine en iyi yolları bilen oydu. Benim tarifimle de kısa yollardan istediğimiz yerlere gidiyorduk. Semih yanımızda olsun istemiştik ama bir süre araç kullanmaması gerekiyordu. Emre baş başa kalacağımız süreyi uzatmak için başka birisine gerek olmadığı konusunda en başından istekliydi zaten.

"Hazır mısın Gamzelim?" Düğün mekânına geldiğimizde arabayı park eden Emre bana doğru dönmüştü.

"İkinci kez seninle evlenmeye mi? Tabii ki hazırım!" Gülerek cevap verdiğimde aslında çok heyecanlıydım.

Ellerimiz buluştuğunda tutunduk birbirimize bir daha hiç bırakmayacak kadar sıkıca. Elleri soğuk ellerimi ısıtırken kapıda bizi karşılayan ailemizle birlikte içeriye doğru adımladık. Büyük bir alkış tufanının ardından çalan ilk dans şarkımız için sahneye ilerledik. Elleri belime yerleştiğinde omuzlarına koydum ben de ellerimi. Öyle güzeldi ki ona bakmak, ömrüm boyunca hep ona bakmak istedim. Öyle güzeldi ki onu sevmek ömrüm boyunca onu sevecektim.

"Gözlerin diyorum cennetimin aynası." Zümrüt yeşili hareler öyle can yakıcı bir aşkla bakıyordu ki kalbimin sesi kulaklarımda atıyordu.

"Sen Gamzeli benim tek gerçeğim, tek doğrum ve tek yolum. Kalbim yörüngenin esiri." Dudaklarını alnıma bastırdığında yüzümde geniş bir gülümseme belirdi.

Dua eder gibi seviyordu beni, öyle içten öyle ruhunu adayarak. Dua eder gibi seviyordum onu, kıblem onun kalbiydi.

Dans şarkısı bittiğinde elimi tutarak bizim için ayrılan masaya doğru ilerledik. Emre sandalyeye oturmama yardım ettikten sonra içeriye göz gezdirdim. En ön üç masa ailelerimize ve arkadaşlarımıza ayrılmıştı. Yemek servisi arkada çalan hafif müzik eşliğinde başlamıştı. Ercan'ın bir şeyler anlatarak Uğur'u çıldırttığını, Semih'in keyifli bir şekilde önündeki yemeği yediğini Mine ve Mert'in hafif tebessüm ederek konuştuğunu, Nazlı'nın etrafında dönen Dursun'un ona aşkla bakmasını izledim. Hemen yan masada babam torununu sevgiyle oynatırken annem ve abim konuşuyordu. Seda sessiz bir şekilde otururken onları dinliyordu sanırım o da kendi içindeki karmaşayı çözmeye başlamıştı. Emre'nin ailesinin oturduğu diğer masaya çevirdim bakışlarımı Zeynep anne ve Orhan baba sevgiyle birbirlerine tebessüm ediyorlardı, mutlulardı. Emre'nin ablası kızına bir şeyler yediriyor, eşi ise onları izliyordu. Herkes mutluydu.

"Gamzelim hadi bir şeyler ye, zaten hâlsiz düştün." Emre'nin sözleriyle endişeli gözlerine baktım. Benim için o kadar çok endişe ediyordu ki onu üzmek istemedim.

"Gayet iyiyim hayatım." Elime aldığım çatalla önümdeki börekten alıp ısırdım. Meyve suyumdan aldığım birkaç yudumla serinledim.

Yemek kısmından sonra çalan Ankara oyun havaları eşliğinde önümde duran sahne bir anda kalabalıklaştı. Mine ve Nazlı'nın kaldırmasıyla birlikte ben de onlara katıldım. Emre'yi aralarına alan Semih ve Ercan coşkuyla oynuyordu. Emre'yle göz göze geldiğimizde ikimizin yüzünde de keyifli bir tebessüm vardı.

Saatler ilerlerken yorulmuş bir şekilde kendimi sandalyeye bıraktım. Emre de yanıma oturduğunda birlikte derin bir nefes verdik. Önümdeki su bardağına uzanıp birkaç yudum aldım. Babamın Ercan'ın alnına para yapıştırdığını görünce kıkırdadım. Emre nereye baktığımı görünce onun da dudaklarında geniş bir tebessüm belirdi. Başımı omzuna koyup soluklandım. Elini belime sarıp beni kendine doğru çekti. Liseden ve üniversiteden gelen arkadaşlarımla görüşmüş tebriklerini kabul etmiştim.

Nikâh için hazır olduklarını söylediklerinde gerilmiştim. İnşallah her şey yolunda giderdi. Emre ile birbirimizden biraz uzaklaştık, kesilen müzikle birlikte herkes masalarına yerleşmeye başlamıştı. Benim yalancı nikâh şahidim Uğur olurken Semih de Emre'nin şahidiydi. Gelen sahte nikâh memuru yirmi yedi ya da yirmi sekiz yaşlarındaydı. Üstünde gerçekten de kırmızı bir cübbe ve elinde de nikâh defteri vardı. Gerçek olan evlilik cüzdanımız da sahte nikâh memurundaydı, bize tekrar verecekti, bunu da Emre düşünmüştü.

Herkes yerine geçtiğinde oldukça gergindim. Nikâh memuru sahte de olsa gayet ciddiydi, önündeki defteri açtıktan sonra eline mikrofonu alıp bize doğru döndü. Şahitlerimiz de yerleştikten sonra bizim önümüze de bir tane mikrofon bırakıldı. Gerginlikle derin bir nefes aldığımda Emre dizimin üstüne koyduğum elimi tuttu sıkıca. Durum ne olursa olsun hislerimi hemen anlayıp yanımda olduğunu belli ediyordu. Yeşil gözlerine bakarak içimi çektim.

"Bugün burada Kurt ve Karademir ailelerinin mutlu günü için toplanmış bulunuyoruz. Gelin hanım adınız ve soyadınız," diyerek bana döndü sahte memur.

"Gamze Karademir." Kurt.

"Damat bey adınız soyadınız."

"Emre Kurt," dedi kendinden emin bir ses tonuyla Emre.

"Gelin hanım, anne ve babanın adı soyadı." Yine başa sarmıştık.

"Zeliha ve Turan Karademir." Başımı kaldırdığımda en önde oturan anneme ve babama değdi gözlerim. Annemin yüzünde derin bir tebessüm yer edinirken babam dolu dolu olmuş gözlerini kaçırdı.

"Damat bey, anne ve baba adı soyadı." Tekrar aynı heyecanı yaşamam sanıyordum ama ilk nikâhımız kadar heyecan sarmıştı içimi. Sahte olduğunu bile unutmuştum bir an.

"Zeynep ve Orhan Kurt." Emre'nin cevabından sonra sahte nikâh memurumuz elindeki kalemle deftere bir şeyler yazdı.

"Evlenmek için belediyemize başvurdunuz. Biz de yapılan değerlendirmeler sonucunda evlenmenizde herhangi bir engel olmadığını tespit ettik. Şimdi şahitler ve davetliler huzurunda bir kez daha sözlü olarak beyan etmenizi istiyorum. Siz Gamze Karademir, Emre Kurt'u kendinize eş olarak kabul ediyor musunuz?" Bana doğru dönen bakışlarla titrek bir nefes alıp öne doğru eğildim.

"Evet," dedim sesime yansıyan heyecanla. Büyük bir alkış tufanı salonda yankılandı.

"Siz Emre Kurt, Gamze Karademir'i kendinize eş olarak kabul ediyor musunuz?" Başımı yana doğru çevirip Emre'ye baktığımda onun gözleri zaten benim yüzümdeydi.

"Ev..." dediğinde içeride büyük bir gürültü oldu. Hayır ya Ercan olmasın bu sefer.

Ortam nikâh dolayısıyla sessiz olunca herkesin dikkatini çekmişti. Arka arkaya içeri giren polislerle genç bir çocuk bize kadar yaklaştığında hepimiz donup kalmıştık resmen.

"Bu mu?" diye sordu içlerinden bir polis bizden tarafa, işaret ederek.

"Evet polis abi, bu adamdı. Biraz önce dışarıda telefonda konuşurken duydum sahte nikâh kıyıyormuş." Gencin konuşmasıyla birlikte donup kalırken etrafta ölüm sessizliği yayıldı.5

Yanımda oturan Emre'ye doğru döndüğümde yeşil gözlerindeki yansımam yüzümdeki saf dehşetin izlerini sundu bana. Kendi yansımamı onun gözlerinde izlerken polisler bize doğru ilerlemiş hatta birisi kelepçe çıkartmıştı. Uğultular çığ gibi yükselirken ailelerimizde ayağa kalkmış bu karmaşada bize doğru geliyordu. Bir an önce bir şeyler yapmalıydık.

"Memur bey bir sakin olun, sizinle konuşalım durumu lütfen." Semih araya girip adamı kenara çekerken ben de olduğum yerden kalktım hızla ve onlara doğru ilerledim.

"Bakın durum gördüğünüz gibi değil aslında nikâh memurunu biz bilinçli olarak buraya getirdik, nikâh formalite aslında." Emre de durumu açıklamak için konuşurken Semih ve Emre'nin arasından geçip polisin karşısında durdum.

"Biz zaten evliyiz aslında ama ailelerimiz durumu bilmediği için böyle bir şey yaptık," diyerek masadan kalkarken aldığım elimdeki gerçek nikâh cüzdanını polise uzattım. Nikâh cüzdanını alıp kontrol ettikten sonra seri numarasından sorgulattı ve bizim aslında iki ay önce evlendiğimizi doğruladı.

"Bu durum aramızda kalırsa iyi olur," dedi Emre. Ercan ve Uğur bizimkileri oyalıyordu yanımıza henüz gelmemişlerdi ama fazla tutamazlardı onlar da.

"Tamam, bu seferlik görmezden geleceğim madem evlisiniz," diyerek uzlaştı polis.

Herkese durumun bir yanlış anlaşılmadan ibaret olduğunu söyledikten sonra polisler gitmiş nikâh kaldığı yerden devam etmişti. Hızlıca imzaladığımız nikâh defterinin ardından Emre ile dansa kalkmıştım. Hemen sonrasında çalan oyun havaları ve halaylarla birlikte ortam coşmuş biraz önceki gergin hava tamamen dağılmıştı. Kendimi sandalyeye attığımda masadaki bardağımdan birkaç yudum aldım rahatlamak için. Müzik sesi kesilirken bizimkilerin sahnede olduğunu görünce tebessüm ettim. Emre'ye kayan gözlerim onu hızlıca bulduğunda bana göz kırpmıştı. Ne kadar zaman geçerse geçsin bu adamın bir bakışı beni öylece yerle bir edecekti bundan emindim.

Çalan müziğin melodisi ağırlaşırken yuvarlak oluşturdular. Harmandalı oynarken nişanda görmüştüm ama şimdi Zeybek çalıyordu. Emre'nin işaretiyle birlikte oturduğum yerden kalkıp karşısında durdum. Bir yanıma Mine diğer yanıma da Nazlı gelmişti. Emre ve diğerleri ağır ağır kollarını kaldırırken müziğin değişen ritmine ayak uydurup etraflarında dönüp yavaşça yukarı kalkıp tekrar kollarını indirip geri açtılar. Müzik gittikçe hızlanırken Emre tam tur döndüğü gibi tam önünde tek dizinin üstüne çöktü. Elini yere vurup, kalbinin üstüne koyup başını eğdi önümde bütün boyun eğmelerim sana dercesine.

Müzik bittiğinde herkes heyecanla biraz önceki etkileyici gösteriye alkış tutuyordu. Elini uzattığında büyük bir istekle tuttum. Düğün pastamız gelirken yan yana duruyorduk. İçi çikolatalı dışı ise beyaz üstünde katlarına göre şekillenmiş incilerle süslenmişti. Elimize verilen bıçakla en alt katından bir parça kestik ellerim onun avuç içindeyken. Pasta yedirme gibi bir şeye hiç kalkışmadım bu heyecanla çatalı Emre'ye batırmakta vardı işin ucunda. Pastadan sonra takısını takan herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.

Mine ile lavaboların olduğu yere ilerlemeye başladık. Sıcaktan bunalmıştım, biraz serinlemem gerekiyordu. Önümdeki musluğu açıp suyla ensemi ve boynumu ıslattım hafifçe. Mine rujunu tazelerken ben de parfüm sıktım.

"Canım telefonun çalıyor," diyerek biraz önce ona verdiğim telefonumu uzattı Mine. Telefonumu aldığımda tanımadığım bir numaraydı ama Ankara kodu vardı başında. Telefon kapanmadan açtım.

"İyi akşamlar, Gamze Karademir ile mi görüşüyorum?" Bir kadın sesi duyunca kaşlarım çatılsa da cevap verdim.

"Evet benim." Kadın tekrar konuşmaya başlayınca dikkatle dinledim.

"Hastanemizde tahlil yaptırmışsınız bugün, sonuçlarınız çıkmış. Kan testinizin sonucuna göre hamilelik testiniz pozitif. Beş haftalık gebelik görünüyor, en kısa zamanda bir kadın doğum doktoruna..."

Kulaklarım uğuldamaya başladı, nefes alamıyordum. Kadın konuşmaya devam ediyordu ama ne dediğini anlayamıyordum. Tek bir kelime insanı alt üst eder miydi, etmişti işte. Donup kaldığımı fark eden Mine telefon düşmeden elimden aldı. Zorlukla arkamdaki duvara sırtımı yaslarken fayansın soğuk yüzeyini bile hissetmedim. Elim karnıma giderken gözümden bir damla yaş süzüldü. Mine beni kendine doğru çekerken kendimi kukla gibi hissettim. Bekleme alanındaki koltuklardan birine oturtmuştu beni. Elimi tutup bir şeyler söyledi, dudakları kıpırdadı ama yine duymadım.

"Gamzelim." Başımı kaldırıp endişeyle bana doğru gelen zümrüt gözlü adama baktım. Dünyada bana sesini duyurabilen tek adama.

"Ne oldu?" derken gözleri kısa süreliğine Mine'ye dokundu.

"Bilmiyorum bir telefon geldi sonrasında böyle kilitlendi." Endişeyle bana bakıyordu Mine konuşurken.

Emre'nin gözlerine bakarken ellerini bana uzatıp belime sardı sıkıca karşımda durup. Endişeyle kısılan gözlerine eşlik eden duygu yoğunluğuyla birlikte yavaşça beni kendine doğru çekti. İncitmekten korkarcasına bakıyordu gözlerime, o böyle bir adamdı çünkü kırmadan, dökmeden, gözleriyle severdi. Şimdi karşımda durmuş benden bir cevap bekliyordu, neden bu hâlde olduğumu merak ediyordu. Elimi kaldırıp yüzüne koydum onu şu an hissetmeye ihtiyacım vardı, yanımda olduğunu bilmeye muhtaçtım.

Beni daha fazla zorlamadan elimi tutup yalnız kalacağımız gelin ve damat için ayrılan özel odaya götürdü. Mine dışarıda kalırken Emre beni koltuğa oturtup önümde diz çöktü. Gözleri tekrar gözlerimle buluştuğunda biz bir savaşa tutuşmuştuk. Benden cevap almadan bu kapıdan çıkarmayacağını bilecek kadar iyi tanıyordum onu. İstese şimdi telefonumu Mine'den alıp numarayı geri arayıp ne olduğunu öğrenirdi ama o yapmazdı. Her ne olursa olsun benden duymak için beklerdi, sabrederdi. Ve ben biliyordum ki Kurt'la girdiğim her savaştan mağlup olarak çıkacaktım.

"Ben bir şey yaptım ve bunun bir sonucu şimdi bütün gerçekliğiyle karşımda duruyor." Sessiz fısıltımla birlikte ellerimi daha sıkı tuttu.

"Ne yaparsan yap benim için vazgeçilmez olan tek kişi sensin, bunu unutma. Şimdi söyle bana, telafi edip yeni baştan her şeyi değiştirmem için ihtiyacım olan kelimeleri ver. Ne yaptın?" Boğazıma dizilen düğümleri yok edip yüzüme bir tebessüm ekledim onun endişesini gidermek için.

Emre'nin sıkıca tuttuğu elimi elinden çekip avucunu açtım. Gözleri avucuna kayarken karnımın üstüne elini yasladım. Benim gözlerim onu izlerken onun gözleri karnıma yaslanmış olan elindeydi. İlk tepkisi donup kalmak oldu, nefes bile alamadı. Gerçekliğini idrak etmek istercesine bekledi, o zeki bir adamdı, anlayacağını biliyordum. Bakışları yavaşça yüzüme doğru çıkarken yeşil gözlerinde depremlerin sarsıntısını hissediyor ve bizzat görüyordum.

"Ne yaptın Gamzeli?" Sorusu bile beni yerle bir etmeye yetmişti.

"Hamileyim, bir bebeğimiz olacak," dedim gözlerimden bir damla daha yaş düştü.

"Savaş açıyorsun bana, kıyıyorsun kendine." Başını iki yana sallarken ayağa kalkıp iki adım uzaklaştı benden. En fazla o kadar gidebildi, gücü en fazla bu kadarına yetti.

"Onu istiyorum. Emre lütfen yanımda ol, sensiz yapamam." Ellerimi yüzüme kapatıp sessizce nefesimi verirken çaresiz hissediyordum kendimi.

Ellerimden tutulup kaldırıldığımda sert gövdesine çarptım. Beni kollarının arasına alıp sımsıkı sarıldığında başımı boynuna gömdüm. Islak gözlerimden akan damlalar teninde can bulurken içimi çektim. Ne o bana kıyabilirdi ne de ben ona kıyabilirdim. İstediğim tek şey sevdiğim adamla ve ondan bana armağan olan bir parçasıyla huzur içinde yaşamaktı. Bunu hak ediyordum, bunca yaradan sonra bu bize verilmeliydi. Kalbim sıkışırken ellerimi omuzlarına koyup aramıza biraz mesafe koydum.

"Yarın ilk iş testleri yaptırdığımız özel kliniğe gidiyoruz. Yurt dışı derlerse, yurt dışına çıkacağız. Benim önceliğim her zaman sensin, senin ne istediğin." Gözyaşlarımı silip, dudağıma küçük bir öpücük bıraktı. Oydu işte, benim sevdiğim adamdı. Her ne yaparsam yapayım her ne olursa olsun benim yanımda duran adamdı. Benim için her şey yapan, herkesi karşısına alan adamdı.

"Eve gidelim." Kendimi yorgun hissediyordum. Yarın için dinlenmek, yalnız kalmak ve bu haberi sindirmek için biraz zamana ihtiyacımız vardı.

Odadan çıktığımızda Mine'ye tebessüm ettim. Benim iyi olduğumu görünce o da gülümsedi ama bir şey sormadı. İçeriye geçtiğimizde bizimkiler dışında kimse kalmamıştı. Ailelerimizle ve arkadaşlarımızla görüştükten sonra gitmek için çıktık. Emre'yle arabaya bindiğimizde bizimkilere el salladım. Herkesin yüzünde bir gülümseme vardı, onların da uzun zaman sonra mutlu olduğunu bilmek iyi gelmişti.

Eve gittiğimizde Emre kapıyı açtıktan sonra beni kucağına aldı. Bu beni gülümsetirken içeriye girdik birlikte. Koltuğa bıraktığında kapıyı kapatıp tekrar yanıma geldi. Birlikte yan yana oturduğumuzda başımı omzuna yasladım. Bir süre sessizliğin sesini dinledik, sonrasında yorgunluğa yenik düşen göz kapaklarım yavaşça kapandı.

Emre gelinliğimin arkasındaki fermuarı indirdiğinde dokunuşuyla gözlerimi araladım. Gelinlik bedenimden ayrılırken beni tekrar kucağına alıp yatak odasına götürdü. Saçlarımdaki tacı çıkartıp tek tek tokaları açtı. Saçlarım omzumun altına gelecek kadar uzamıştı artık. Usulca dokunup saçlarımı dağıttı. Omzuma bıraktığı hafif bir öpücükle başımı geriye atıp avucuna yasladım.

"Duş al istersen, uyumana yardımcı olur," diyerek öneride bulunduğunda başımı sallayıp onayladım.

Ben duşa girerken Emre de üstünü değiştiriyordu. Ilık suyun altına girdiğimde elim istemsizce karnıma gitti. Bizim bir bebeğimiz olacaktı, bunu düşünmek bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Kalbimde bir odacık kendine yer açarken bebeğimin saf sevgisiyle dolduğumu hissettim. Sevdiğim adamdan bir parça kalbimin sahibinden bir armağan. Yüzümde oluşan gülümseme büyüdü. Bizim bir bebeğimiz olacaktı.

Duştan çıktıktan sonra üstüme siyah düz bir tişört ve şort giydim. Saçlarımı kurulayıp odadan çıktım. Emre'nin nerede olduğuna bakarken bahçenin ışığının açık olduğunu fark ettim. Kapıyı açıp çıktığımda bahçedeki ahşap sandalyelerden birinde oturduğunu fark ettim. Ucunda turuncu bir ışık olan sigarası parmaklarının arasında yanıyordu. İçine çektiği derin nefesle yanakları içine göçtü ve zehri üflediğinde havaya karıştı dumanı.

"Üşüyeceksin," dedi her zamanki gibi onu izlediğimi bilerek.

"Seni aradım ama evde yoktun." Ona doğru adımladığımda sigarasını yere attı ayağıyla sertçe basıp söndürdü.

Elimi tuttuğunda birlikte tekrar içeri girdik. Ben mutfağa geçerken Emre odaya girmişti. Biraz sonra banyodan gelen sesle onun da duş aldığını anladım. Dolaptan çıkarttığım sütü biraz ısıtıp içine bal koydum. Yatak odasına ilerlediğimde banyonun da kapısı açılmıştı. Arka arkaya girdiğimiz odada ben yatağa otururken Emre giysi dolabını açıp üstünü giydi. Temiz ve ferah kokuyordu ama onu her soluduğumda aldığım barut kokusu yine oradaydı.

"Doktorunla konuştum, sabah bizi bekliyor." Ben duştayken konuşmuş olmalıydı, elimdeki bardaktan birkaç yudum alıp başımı salladım usulca.

Biten bardağı elimden alıp alnıma dudaklarını bastırdı. Benden ayrılıp bardağı mutfağa bırakıp geri geldi. Işığı kapatıp yatağa yanıma uzandı. Göğsüne doğru yaslandığımda beni kendine çekti. Bir eli belimi sararken diğeri gerçekliği hayatımıza bomba gibi düşen karnımdaki bebeğimizin üstündeydi. Ne kadar benim için endişe etse de bu bebeği istediğini biliyordum.

"Beni affedecek misin?" Kısık sesle konuştuğumda boğazıma takılan o hissi yok sayamadım.

Yaptığımın o anki psikolojimle bana neler hissettirdiğini anlamamıştım. Bunun farkına çok sonradan varmış Emre'ye de haksızlık yaptığımı anlamıştım. Ona bir seçim şansı hiç tanımamış sadece istediğime odaklanmıştım. Şimdiyse beni kırmamak için sustuğunu biliyordum. Ne kadar yanımda olsa da sıcaklığını hissetsem de aldığım karar onu da etkilemişti.

"Sana âşığım. Beni öyle bir ikilemde bıraktın ki bu durumda kalmak bana nefes aldırmıyor. Bebeği istediğini biliyorum ama aklımdan her ihtimali geçirmek zorundayım. Bu bebeği ben de istiyorum Gamzelim ama seçmem gerekirse eğer bil diye söylüyorum canım ne kadar yanarsa yansın her zaman benim seçimim belli. Sensin." Saçlarıma bıraktığı öpücükle daha sıkı sarıldı bana.

"Söz ver eğer bir şansım varsa denememe izin vereceksin." Başımı kaldırıp âşık olduğum adama baktım.

"Söz veriyorum," dedi.

Sabah uyandığımızda hastaneye gitmek için hazırlanmıştık. Oldukça sessizdik çünkü dün gece yaptığımız konuşmanın ağırlığı üstümüzdeydi. Hastaneye geldiğimizde beklemeden gereken testleri yaptırmış ardından daha önce geldiğimizde görüştüğümüz doktorlarla tekrar görüşmüştük. Kadın doğum uzmanının odasına girdiğimizde odada iki doktor daha vardı daha önce benimle ilgilenen.

"Gamze Hanım sedyeye uzanın lütfen, ultrasonla kontrol edelim bir de," dediğinde doktor perdenin arkasına geçmiştim.

Emre'nin yardımıyla sedyeye uzanmış karnımı açmıştım. Doktor gelip karnıma soğuk jeli döktükten sonra cihazı üstünde gezdirdi. Gözlerim ekrana kaydığında doktorun gösterdiği keseye gözlerim dolarak baktım. Bebeğim oradaydı.

"Genelde yedinci haftadan sonra kalp atışlarını net duyuyoruz ama deneyelim şansımızı," diyerek cihazın düğmesine bastı.

Odanın içinde duyulan güm güm sesleriyle gözlerim Emre'yi buldu. Benim gözlerimden akan bir damla yaşı uzanıp sildi, onun da gözleri dolmuştu ama yüzünde naif bir tebessüm vardı. Doktorun uzattığı peçeteyle karnımı silip kalktım sedyeden. Üstümü düzelttikten sonra diğer doktorların yanına geçtik.

"Bebeğiniz güçlü bir şekilde tutunmuş, herhangi bir sorun yok, altıncı haftaya girmek üzeresiniz." Doktorun konuşmasıyla birlikte derin bir nefes verdim.

"Bir an önce hastaneye yatışınızı yapmamız gerekiyor üçüncü ayı doldurmadan tedavinizi tamamlamış olmalısınız. Kanınızdaki zehir üçüncü ayınızdan sonra daha hızlı yayılmaya başlayacak değerleriniz hızla arttığı için." Başka bir doktorun konuşmasıyla yönümü ona çevirdim.

"Bebeğim iyi olacak değil mi?" diye sordum.

"Kendinize çok dikkat etmeniz gerekiyor tedaviniz bitene kadar. Üzülmekten, stresten ve aşırı heyecandan uzak durmalısınız. Hormon seviyeniz bir anda artmamalı ya da düşmemeli. Sizin için ve bebeğiniz için elimizden geleni yapacağız. Tabii baba adayımıza da burada çok iş düşüyor." Gözler Emre'ye çevrildiğinde elimi sıkıca tuttu.

"Ne gerekiyorsa daha fazlasını yapacağım onlar için," dedi.

Vural bütün yetkisini kullanıp bu özel kliniğe benim hakkımda hiçbir bilgi verilmemesi konusunda gizlilik kararı getirtmişti. Emre'nin amcasının ve kuzeninin istihbaratta olması ve durumun ciddiyetiyle birlikte hastane de bize bu konuda öncelik tanımıştı. Hamile olduğum haberini şu an sadece Vural biliyordu aileden. Tedavim tamamlanana kadar kimseye söylememe kararı almıştık. Hastaneye yatışım hızlı bir şekilde gerçekleşmişti.

Emre eve gidip bize küçük bir çanta hazırladıktan sonra bir an bile yanımdan ayrılmamıştı. Hastaneye yatışımın yapıldığı günün akşamı panzehrin ilk dozunu almıştım. Bedenim herhangi bir tepki vermezken ilk günün sonunda biraz ateşlenmiştim. Ateşim düştükten sonra iki gün daha hastanede kalmış üçüncü günün sonunda değerlerim normale dönmüştü. Doktorlar çıkabileceğime kanaat getirdiğinde kendimi daha iyi hissediyordum. Dördüncü günün sabahında eve gelmiştik, hastanenin kokusunu ve üstümdeki bıraktığı etkiyi azaltmak için duşa girmeye karar vermiştim. Elime aldığım bornozla banyoya ilerlerken belimden sıkıca sarılanan kolların ardından duraksadım.

"Kötü kokuyorum, duşa girmem lazım," dedim yüzümü buruşturup.

"Senin güzel kokunu hiçbir şey bastıramaz." Saçlarıma bıraktığı öpücükle birlikte elimi tutup banyoya ilerlemeye başladı.

"Sevgilim?" Soran bakışlarla ona yöneldiğimde banyoya girmiş suyun sıcaklığını ayarlıyordu.

"Yalnız kalman yasak, bensiz banyoya girme. Hamileliğin yeterince zorken, daha yeni ilaç aldın. Başın dönebilir, ayağın kayabilir," diyerek üstümdeki gömleğin düğmelerini açmaya başladı ve parlayan yeşilleri beni buldu.

"Öyle olsun madem," dedim hâlimden son derece memnunken.

Emre dediğini yapmış beni gözünden sakınmıştı. Yıllık izne ayrıldığı için birlikte çokça vakit geçiriyorduk. Düğünden önce ayrı kaldığımız iki haftaya inat beni yanından ayırmıyordu. Birlikte film izliyor, uzun zamandır okumadığımız kitapları okuyor ve mutfakta yemek yaparak evliliğimizin tadına varıyorduk. Arada baş başa yürüyüşe çıkıyor, havanın tadını çıkartıyorduk. Birbirimizin tadına varıyorduk, ruhumuzla birbirimize karışıyorduk.

Her geçen gün bebeğime biraz daha bağlanıyordum. Emre elini karnıma koyup uyumaya alışmıştı geceleri. Usul usul okşuyor, bazen masallar anlatıyor bazen de sevgi dolu öpücüklere boğuyordu. Onu böyle mutlu görmek beni daha çok mutlu ediyordu. Baba olmayı ne kadar istediğini biliyordum.

Diğer yandan hamile olduğumu kimse bilmiyordu. Ailelerimizle telefonda görüşüyor, her şeyin yolunda olduğunu söylüyorduk. Arkadaşlarımıza ise tedavim bittikten sonra Iğdır'a döndüğümüzde hep birlikteyken söylemeyi düşünüyorduk. Benim tedavi gördüğümü bildikleri için Ankara'da neden kaldığımızı biliyorlardı. Bazen görüntülü konuşuyor bazen de telefonda soruyordum neler yaptıklarını. Onlar benim için arkadaştan ileri, dost ve abi olmuştu.

"Hazır mısın?" Emre'nin sorusuyla derin bir nefes verdim. Bugün ikinci doz panzehri alacaktım.

"Bugün bitecek, tabii hazırım," dedim gülümseyerek.

Emre dudaklarıma kısa bir öpücük kondurup geri çekildi. Doktor kapıyı açtığında elindeki iğneyle bana doğru yaklaştı. Karnımda ve göğsümde kalp atışlarını ölçen kablolar vardı. Derin bir nefes aldığımda yanındaki diğer iki doktor değerlerime baktı ve bir süre izledikten sonra iğneyi yapmasına onay verdiler. Soğuk tenime işleyen iğnenin ardından kasılmıştım. İğne derimden çıkarken rahat bir nefes aldım.

"Kanınız büyük oranda temizlendi, bu iğneden sonra tamamen normale döneceksiniz ve hamileliğiniz daha iyi bir seyirde devam edecek." Doktorumun söylediği olumlu cümlelerden sonra içimdeki umut giderek büyüdü.

Hastanede geçen üç günün ardından yine testler yapılmıştı. Doktorum çıkmadan önce yanına uğramamızı istemişti. Yarın Iğdır'a dönüyorduk artık, Emre'nin de izni bitmişti. Tedavim tamamlanmıştı üstelik Ankara'da kalmak için bir sebebimiz yoktu. Burada olduğum hâlde annemlerle görüşmemiştim, en çok da buna üzülmüştüm. Onlar bizi tatilde sanıyorlardı, haberleri yoktu. Annemin hastalığı ve babamın ilerleyen yaşını göz önünde bulundurarak söylememe kararı almıştım. Emre de benim kararıma saygı duymuştu. Abimle neredeyse her gün telefonda konuşuyorduk bir tek ona söylemiştim tedavi gördüğümü. İki kez hafta sonu günübirlik yanıma gelmişti. Yanımda olması beni mutlu ediyordu.

"Girin," dedi doktor kapıyı tıklattığımızda.

"Test sonuçları için uğrayın demiştiniz." Kapıyı açıp konuştuğumda "Buyurun," diyerek sandalyeleri gösterdi oturmamız için.

"Gamze Kurt," diyerek dosyamı açtı.

Soyadımın söylemesiyle Emre'ye baktım. Evet, artık sevdiğim adamın yalnızca kalbine değil soyadına da sahiptim. Dört ayı geçmişti evleneli. Sonbahara girmek üzereydik.

"Kanınız tamamen temizlenmiş, artık risk taşımıyorsunuz. Size verdiğim vitaminlere devam edin yine aynı şekilde stres ve üzüntüden uzak durun." Doktorumun tebessüm ederek konuşmasıyla ben de gülümsedim.

Emre bana bakarken gözlerinden büyük bir mutluluğun geçtiğini gördüm. Sonunda beklediğimiz haberi almıştık. Hastaneden ne zaman çıktık, eve nasıl geldik bilmiyorum ama o kadar mutluydum ki içim içime sığmıyordu. Sonunda bitmişti.

Emre "Benim güzel karım," diyerek sarıldığında gözlerimden bu sefer mutluluk gözyaşları akmaya başladı. Tek tek gözlerimden öpüp elleriyle sildi gözyaşlarımı.

"Ağlama Gamzelim, bitti artık, geride kaldı bütün kötü günler. Sen, ben ve bebeğimiz bundan sonra her şey çok güzel olacak." Sıkıca sardığında beni kokusunu çektim içime.

"Evet, sevgilim. Bundan sonra her şey çok güzel olacak." Bütün kalbimle inandım ona çünkü Emre bitti dediyse bitmiştir.

Birlikte bavulumuzu hazırlayıp yatağımıza yattık. Yarın öğle saatlerinde Iğdır'da olacaktık, aşkımızın başladığı şehirde. Bundan bir sene önce bana Iğdır deseler sadece haritada yerini gösterecek bilgiye sahiptim şu an ise neredeyse her yerini bildiğim şehrin içinde çok sevdiğim insanlar vardı. Hepsi birbirinden değerli olan insanların benim için yeri ayrıydı. En önemlisi de kalbimin sahibi olan adamı tanıdığım, sevdiğim şehirdi.

"Ne düşünüyorsun?" Emre elini karnıma sararken bende başımı göğsüne yasladım. Sorusuyla birlikte içimi çekip gülümsedim.

"Nasıl tanıştığımızı düşünüyordum. Hava soğuk, yerler karla kaplı ve ben elimde ekmekle tilkilerden kaçıyordum." Güldüğümde başımı kaldırıp en çok sevdiğim şeyi yapıp gözlerine baktım.

"Burnunun ucu kızarmıştı, ellerin buz gibiydi seni tuttuğumda. Kahvenin en güzel tonuna sahip gözlerin endişeyle bakıyordu." Elini yüzüme koyup uzayan saçlarımı yüzümden çekip yanağımı okşadı.

"Zümrüt yeşili gözlerini gördüğümde hayran kalmıştım. Yüzünü göremiyordum ama beni gözlerinle bile etkilemiştin." Sözlerimle yüzünde güzel bir tebessüm oluşurken biraz daha sokuldum ona.

"Sürekli başına iş açan ayaklı bir belaya âşık olduğumu düşünmüştüm, gerçi hâlâ aynısını düşünüyorum." Elimi kaldırıp omzuna vurdum gözlerimi kısıp. Ne varmış canım başım derde giriyorsa, bir zahmet kurtarsın.

"Ben de bayılıyorum zaten belaya, gel beni bul diyordum. Beni Kerem'den kıskanıp evin peteğini kırdığını unutmadım ama ben daha." Göz kırpıp ne oldu ya der gibisine gülümsedim.

"Gözü vardı sende, daha inanma bana. Neyse umudunu kesmiş ki evlenmiş o da." Bunu nereden bildiğini bilmiyordum ama evet düğün davetiyesi geldiğinde annem söylemişti evleneceğini.

"Demek ki ayaklı bela değilmişim sadece." Kıskanç bir Emre görmek için yüzüne bakmam gerekiyordu sadece. Kıskandığını bilmek nedense mutlu ediyordu beni.

"Evet haksızlık olur çünkü sen hem güzel hem zeki hem de çok güçlüsün. İyi ki beni seçtin Gamzelim, iyi ki kalbini bana vermeyi seçtin." Gözlerindeki hayranlığı gördüğümde büyük bir aşk vardı yanında.

"Sen de sevgilim iyi ki kalbini bana verdin." Dudaklarımız kısa bir süre buluştuğunda gülümsemem, gülümsemesiyle buluştu.

"Emre," dedim heyecanla. Başını geriye çekerken ne oldu der gibi yüzüme baktı.

Elini hemen karnımın biraz aşağısına biraz önce hissettiğim kıpırtının üstüne bastırdım. Neredeyse üç aylık hamileydim ve doktor bu aylarda hissetmeye başlayacağımı söylemişti. Aramızda sessizlik olurken aynı yerde yine küçük bir hareket oldu. Emre'nin gözleri büyürken sevgiyle okşadı karnımı. Dudaklarını yaklaştırıp öptüğünde sevgisiyle içim titredi.

"Merhaba babacığım, sonunda kendini belli ettin bize. Seni ne kadar çok beklediğimizi tahmin edemezsin. Bir an önce kavuşalım diye heyecanlıyız annenle. Ama sen tam vaktinde gel olur mu? Seni çok seviyoruz." Naif bir ses tonuyla konuştuğunda ara ara duraksayıp derin bir nefes aldı. Bebeğimizle ilk kez konuşmuyordu ama ilk defa onu hissederek kurmuştu cümlelerini.

Başını kaldırıp bana baktığında gözlerinin dolduğunu gördüm. Yüzünde dünyanın en harika babasının tebessümü varken bana bakıyordu. Emre benim her şeyimdi ve bebeğimiz bizim için mucizeydi. Beni yine sıkıca sardığında gözlerimi bu sefer korkularımın üzerine kapattım. Artık korkularımın yerini umut almıştı.

Ertesi gün bizim için yeni bir yolculuk başlamıştı aşkımızın doğduğu şehre.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.

İnstagram: DeeinDeniz

Bölüm : 17.12.2024 14:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...