62. Bölüm

2. Kitap 8. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Herkes şaşkınlık içinde kalırken bir kişi dikkatimi çekti. Uğur geriye doğru yaslanmış düşünceli görünüyordu. "Neden şaşırmadın Uğur?" Sorumla birlikte başını masadan kaldırıp bana baktı. Bütün bakışlar bir bana bir de Uğur'a doğru dönmüştü.

"Sercan'ın yaşadığını biliyordum," dediğinde ikinci bir şok dalgası buz gibi etti herkesi.

"Nasıl lan!" diye öfkeyle tepki gösterdi Semih bağırarak.

Benim yaşadıklarımı en iyi şekilde bildiği için bu çıkışı beni şaşırtmadı. Emre ise hâlen Uğur'a bakıyordu bir açıklama bekler gibi. Semih dışında konuşan kimse olmadı. Herkes burada Sercan'ın hain olduğunu ve onlara ihanet ettiğini biliyordu ama benimle ilgili kısmı henüz tam olarak öğrenememişlerdi. Uğur herkese tek tek bakıp, Emre'de durdu.

"Sercan'la ne kadar yakın olduğumuzu biliyorsun, onun da ailesi yoktu. Kardeş gibiydik biz, üstelik tek ben de değil sizinle de öyleydi. Dün akşam aradı beni, ölmediğini ve benimle çok önemli bir şey konuşması gerektiğini söyledi. Ama ben ölmediğini içten içe tahmin ediyordum zaten."

Uğur'un sözleriyle gerilen ortam daha da arttı. Herkes kardeşi gibi gördükleri adamın bir zamanlar iyi tarafını hatırlıyordu. Bizimle gülen, şakalar yapan adamla, beni kaçırınca tanıdığım Sercan arasında dağlar kadar fark vardı. Hatırlamak bile karnıma batan iğnelerin acısını hissetmeme yetmişti. Elimi karnıma sarmayı deli gibi istesem de Emre'nin yanında bunu yapamazdım.

"Nasıl anladın? Neden gelip bize söylemedin?" Ercan'ın hayal kırıklığı gözlerine yansımıştı. Aralarının Uğur'la çok iyi olduğunu biliyordum, ikisi çok yakın arkadaştı. Ercan neden kendisine gelip anlatmadığını merak ediyordu.

"Hatırlayın, Emre bizimle savcı için konuştuğunda başka bir hain daha olabilir demişti ama başka birisi yoktu. Hep başından beri Sercan'dı dışarı bilgi sızdıran, biz onu öldü sanırken bile o bizim hakkımızda her şeyi bildiği için bizi izliyordu. Emre'nin tek zayıf noktası Gamze, doğru zamanı bekledi sadece. Emre'ye başka yerden zarar veremeyeceğini bildiği için gözü önünde elinden aldı Gamze'yi. Özge eğer intikam için Gamze'yi kaçırsaydı, onu bırakır mıydı isteyerek? Üstelik sağ ve durumu gayet iyiyken. Gamze'yi bulduğumuzda bu ihtimal daha da güçlendi, sonrasında ortadan kayboldunuz. Cahit abi her gün biriyle telefonda konuşuyordu sabah saatlerinde. Tesadüfen arkasından geçerken 'Gamze sana emanet,' dediğini duydum. Cahit abi bunu sadece bir kişiye güvenip söyler. Kısaca parçaları birleştirdim."

Uğur'un bütün bu çıkarımları karşısında hepimiz dikkatle dinliyorduk. Ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu ve olayların en doğru noktalarını birleştirdiğini hatta bizim göremediğimiz bir yerden olaylara baktığını fark ettim. Mesela savcı konusunda biz başka bir hainin olacağını düşünürken aslında Sercan en iyi tanıdığı adamların üstüne yeni bir oyun kuruyordu. Benim kaçırılmamı planlıyordu.

"Ne zaman gelip anlatacaktın bize bunları?" diye sordu Mert.

"Bu sabah anlatacaktım, Sercan beni aradığında çok geç bir saatti, gece boyunca düşündüm. Cahit abi devreye girince Emre ile yüz yüze görüşüp herkese aynı anda anlatmaya karar verdim. Bir planım var."

Uğur... Başından beri beni ekip içinde şaşırtan tek kişiydi. Gediz'in ne mal olduğunu başından beri biliyordum. Sercan'ı ise çok fazla tanımadığım için ihaneti beni şaşırtmadı ama Uğur'da farklı bir şey vardı. Bir bakışıyla baştan aşağıya insanın bütün mimik ve davranışından o kişiyi çözecek gibi duruyordu. Emre belki de sonuna kadar konuşmadan bu yüzden beklemişti. Uğur'dan bir hamle beklemiş ve sonunda olaya dâhil olmuştu.

"Planını anlat Uğur, bakalım yine hangi tilkilerin kuyruğunu birbirine bağladın?" diyerek söz hakkını Uğur'a geri devretti.

Uğur derin bir nefes verip gözlerini kıstı. Sanırım grubun Kurt'u Emre'yse, Tilki'si Uğur'du. Geçmişe doğru döndüğümde Uğur'la ilk ciddi konuşmamız Gediz'in beni yılbaşı gecesi sıkıştırması sonrasındaydı. Onu hep Gediz'e yakın gördüğüm için pek fazla ısınamamıştım ama şimdi bir şeyi net bir şekilde anlamıştım. O zaman Uğur'un beni değil, Emre'yi korumaya çalıştığını anlıyordum.

Gediz'in benimle ilgili geçmişte tanıştığımızı söylemesiyle Uğur'un aklına bir şüphe düşmüştü. Emre ile yakın olduğumuzu hatta birbirimize ilgi duyduğumuzu fark edince de Gediz ve Emre'nin arasının bozulacağını, birbirlerine zarar vereceklerini düşünüp, benim tehlike olup olmadığımı anlamaya çalışmıştı. Çünkü biraz önce söylediği "onun da ailesi yoktu" derken kendini de kastediyordu. Uğur, kimsesizdi. Ailesi olarak buradaki insanları görmüştü, Gediz'le, Sercan onun ailesindendi bir zamanlar. Şimdi dostunun ihanetine uğramak başka, ailenin ihanetine uğramak başkaydı. Bakışlarım Uğur'da sabit kalırken bu sefer farkındalıkla baktım derinlerinde acı yatan adama.

"Sercan bana güveniyor ya da güvenmek istiyor çünkü artık sizin değil, onun da planı ortaya çıktı. Ölmediği biliniyor ve tedbirliyiz. Sercan ile iletişime geçip onun yanında olacağımı söyleyeceğim." Uğur sözlerini herkese hitaben söyledikten sonra sustu.

"O da sana inanacak bu kadar kolay yani?" İlk itiraz eden Semih olmuştu.

"Aslında işe yarayabilir," dedim ilk kez konuya dâhil olarak. Yan tarafıma dönüp Emre'ye baktığımda başını salladı devam et der gibi.

"Sercan'ı ikna edersek, Uğur ona bizim hakkımızda zararsız ama onun istediği türde bilgiler verebilir. Mesela gideceğiniz bir muhbirin adresini siz gitmeden önce Sercan'a haber verir. O adamı nasıl olsa öldüreceksiniz ve bir şey öğrenemeyeceksiniz. Bırakın sizin yerinize elini kirleten o olsun. Kendi adamlarını kendisi öldürsün. Bunu duyan birileri olacak elbet ve birisi konuşacak. Sercan kesin bir şekilde öldürürken siz bir seçenek sunacaksınız, yaşama seçeneği."

Sözlerim bitince Emre'den gözlerimi çekip diğerlerine baktım. Hepsi donup kalmış gibi bana bakıyordu. Emre'ye baktığımda gözlerindeki hayranlık ifadesi beni afallattı. Öyle güzel bakıyordu ki gülümsememek için kendimi zor tuttum. Böyle ciddi bir ortamda gülmek pek olmazdı. Ona her baktığımda içimin mutlulukla dolması ve gülümsemek istemem normal miydi?

"Yenge çok yanlış meslek seçmişsin sen! Strateji uzmanı olmalıymışsın," diyerek Ercan konuştu ilk.

"Bu işe yarayacak bir plan işte," diyen Semih'ten de onayı kaptım.

Diğerleri de onayladıklarında Emre'ye doğru döndüm. Biraz önceki gibi hâlen bakışları üstümdeydi. "Planın detaylarını konuşuruz. Gamzeli yaram açıldı sanki bir baksana," diyerek kalktı Emre, elimden tutup beni de kaldırarak. Üst kattaki merdivenlere doğru hızla ilerlerken oldukça şaşkın ve endişeliydim. İğnenin etkisi geçmişti sanırım, dikişi nasıl yaptığımı bile bilmiyordum o akılla!

"Ne yarası?" diye bağıran Uğur'a Emre cevap verdi basamakları çıkarken "Semih anlatır size!" diyerek.

Merdivenlerde Emre'ye yetişmek için ben de koşar adım ilerliyordum. Elimden tuttuğu gibi biraz önce çıktığımız odaya geri girdik. Kapıyı arkamızdan kapatır kapatmaz, beni kapının arkasına yaslayıp, kollarını omuzlarımın yanından kapıya sabitledi. Benim bakışlarım yaralı omzundan, yüzüne çıktığında o yeşil gözler alev alev yanıyordu.

"Omzun acımıyor değil mi?" dedim tek kaşımı kaldırıp.

"Zeki kadın seni," diyerek dudaklarını bana doğru yaklaştırıp dudaklarıma bastırdı.

Bu öyle aceleci bir öpüş değildi, ruhuma işliyordu. Elinin biri saçlarımın arasına girerken diğeri belimi bulmuştu. İki elimi de ensesindeki saçlarının arasına daldırdım ben de. Sıcak ve tutkulu öpüşü aklımı başımdan alacak kadar güzeldi. Bu adamın beni öpmesinin bile bir ruhu vardı. Bütün bedenimi baştan aşağıya titreten bu öpücük, sıcak dudaklarının benden ayrılmasıyla son buldu. Alnını, alnıma yaslarken derin bir nefes aldım.

"Neydi şimdi bu?" derken gülümsüyordum.

"Aşağıda herkesin içinde seni öpmemek için zor durdum. Sanırım güzel kalpli bir Gamzelinin yanında zeki bir Gamzeli fazlasıyla dikkatimi çekiyormuş." Dudaklarını dudaklarıma sürttüğünde içimi çektim.

"Yine aklını başından aldım değil mi?" Yaramazca sorduğum soruyla ben gülerken gamzemden öptü Emre. Kulağıma doğru eğilip nefesi tenimi okşarken konuştu.

"İyi ki asker değilsin Gamzeli. Sen bana bir gülersin ben düşmana değil, sana yenilirim. Düşmanın kurşunu değil, senin gülüşün öldürür beni."

Bütün bedenim tepeden tırnağa titrerken, zar zor nefes aldım. Yapış kız dudaklarına diyen Oynak Gamze'ye bu kez hak verdim. Yapıştım gitti!

Emre'yi bu sefer ben öpüyordum ama onun öpücüğü ile kıyaslanamazdı. Benim öpmem daha aceleciydi, Emre'nin tutku dolu öpücüğü yanında. Bana bırakıyordu, ayak uyduruyordu. Alt dudağını dişlerimin arasına alıp, anın derinliğiyle ısırdığımda kan tadı aldım. Geri çekildiğimde Emre alt dudağını dişlerinin arasına kıstırıp emerken, yutkundum.

"Özür dilerim acıdı mı?" diye sordum titrek bir nefes verip, gözlerim dudağına sabitliyken. Hep o Oynak Gamze'nin suçuydu bunlar a dostlar!

"Beni yiyeceğini tahmin etmem gerekiyordu," derken gülüyordu.

"Emre!" diye çıkıştım utançla, başımı yere doğru eğip.

Saçlarımdaki elini çekip, çenemden tutup kaldırdı. Gözlerimiz buluştuğunda biraz önceki muzip tavrı yoktu artık, gayet derin ve yoğun bakıyordu bana. Gözlerinin buğulu yeşillerinin arasında rüzgârlarında savruldum. Allah'ım bu nasıl bir adamdı? Bu nasıl bir sevmekti? Kalbim nasıl dayanıyordu bu adamın bir gülüşüyle, bir bakışıyla bunca acıya?

Bana bir bakıyor; mevsimler değişiyor, kışlar bahar, kuruyan yapraklar çiçek oluyor. O bana bakıyor ben yerle yeksan oluyorum. O beni bir seviyor ben uçurumdan aşağıya düşerken, bir dala takılıp yaşıyorum. Bu adam bana güzellikleri yaşamayı, aşkla yaşamayı, onunla yaşamayı öğretiyor. Ve ben her şeyden vazgeçecek kadar çok istiyorum onunla her şeyi yaşamayı.

"Çok seviyorum," diye döküldü içime sığmayanlar dudaklarımdan.

"Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey. Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum."

Emre'nin gözlerime bakarak okuduğu dizeler ile nefesimi tuttum. Sesindeki o büyülü ton bile nefesimi kesmeye yetiyordu. Eli kot pantolonun cebine gitti ve bir yüzük çıkarttı. Yüzüğe baktığımda üstündeki Emre'nin gözlerinin rengindeki zümrüt yeşili taş ile dudaklarım aralandı ama hiçbir şey söyleyemedim, o kadar güzeldi ki!

Emre uzanıp ensesindeki elimi ellerinin arasına aldı. Gözlerimin içine bakarak yüzüğü parmağıma geçirdi.

"Ben artık sensiz uyumak, sensiz uyanmak, ağlamak, gülmek, sensiz nefes almak, sensiz yemek yemek, sensiz yaşlanmak istemiyorum. Ölürken son baktığım yerde sen ol istiyorum. Ben artık seninle şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum. Benimle birlikte şarkı söyler misin Gamzelim?"

Gözlerim dolarken bu sefer kalbime sığmayan mutluluktan aktı gözyaşlarım. Gözlerim Emre'nin gözlerinde kaldı öylece. Yüzümdeki gülümsemeye inat gözyaşlarım aktı. Emre de silmedi, hep acıdan akan gözyaşlarımı silmişti, mutluluk gözyaşlarıma dokunmadı.

"Seninle sadece şarkı söylemem, şarkılar yazarım adam," dedim.

Emre bana sıkıca sarılırken ben de boynuna sıkıca sarıldım. Bana bir kez daha evlilik teklifi etmişti, bu o kadar özel bir andı ki tarifi imkânsızdı. Parmağımdaki yüzüğe bakarken nereden tanıdık geldiğini düşünüyordum. Sonra da Emre'nin anneannesinin evindeki fotoğraflardan hatırladım bu yüzüğü. Geri çekilince Emre'ye sordum.

"Emre anneannenin yüzüğü müydü?"

"Evet, anneme kalmıştı tek çocuk olduğu için ama annem hiç takmadı. Her gördüğünde çok hüzünlendiği için anneannemin evinde bırakıyordu. Dedem özel olarak yaptırmış bu yüzüğü anneannem için," diyerek açıkladı.

"Bu annene ait, gerçekten çok güzel ama hatırası var," dedim yüzüğe bir kez daha hayran hayran bakarak.

"Merak etme annemin iznini aldım. Ama beğenmediysen başka bir..." derken aceleyle sözünü kestim.

"Deli misin bayıldım! Senin gözlerinin rengi, daha ne isterim?" diyerek aceleyle konuştum, yanlış anlamasına engel olarak.

"Sevdiysen sorun yok Gamzeli, o yüzüğü alabilmek için boşuna bıçak yememişim o zaman," dedi keyifli bir şekilde gülerken.

"Ne!"

Emre beni kolunun altına aldığında kapıyı açıp çıktı. Aşağıya inerken ikimizin de yüzü gülüyordu. Biraz önce bıraktığımız gibi oturan Dursun, Ercan, Uğur, Mert ve Semih'in bakışları bize doğru döndü. Emre ile biraz önce kalktığımız yere geri oturduk.

"Emre'nin yarası çabuk kapanmış anlaşılan?" Semih'in imasıyla saçlarımla oynamaya başladım.

"Gamze biraz önce o yüzüğü takmadığına eminim," diyerek Emre'ye baktı Uğur da.

"Çok güzel değil mi? Nişanlımın hediyesi," dedim elimi yukarı kaldırıp gülerek yüzüğümü gösterdim herkese hevesle. Emre bu hâlime gülümserken, ona doğru dönüp omzumu silktim.

"Hayırlı olsun kardeşim çıkar çıtayı Allahu Ekber dağlarına," diye mırıldandı Mert de.

"Kıskanmayun, sevun sizun da olur," dedi Dursun içten bir şekilde tebessüm ederek.

"Konuş be uşağum, bir sen anlıyorsun bizi," dedi Emre de.

Emre'den bu çıkışı ben de dâhil kimse beklemiyordu ki bütün bakışlar üstünde toplandı. Emre kimseyi umursamadan elini koltukta arkama doğru attı rahat bir şekilde. Ama şaşırdığım bir şey vardı daha doğrusu anlamadığım. Aramızda sadece Dursun'un değil, Semih'in de düzenli giden bir ilişkisi vardı. Nedense Emre bu konudan konuşmaktan kaçınır gibiydi. Semih'le sıkı dost olmalarına rağmen garip geliyordu. Nedense bunun üstüne gitmek istedim.

"Semih de anlar bizi, yakında onun da düğününü görür gibiyiz. Değil mi?" diyerek Semih'e döndüm.

Herkes bir sessizleşince, garip bir ortam oluştu. Semih bir şey demeden kalkıp, bahçeye doğru çıkınca nerede yanlış bir şey dediğimi düşündüm. Daha yeni konuşmuştuk ve bana Sema ile evleneceğini söylemişti. Yan tarafıma Kurt'a döndüğümde o da kapıdan çıkan Semih'in arkasından bakıyordu. Diğerlerine döndüm.

"Siz aşağı inmeden önce telefonda konuşuyordu. Başka odadaydı ama bağırdığı için sesi geliyordu, kavga ettiler sanırım," diyerek açıkladı Mert.

"Ben bir bakayım," diyerek ayağa kalktı Emre. Bana baktığında başımı salladım. "Ben buradayım."

Emre kapıdan çıkıp, bahçeye doğru giderken, sıkıntılı bir nefes verdim. Böyle olacağını bilmiyordum, keşke sormasaydım. Emre'nin bir bildiği olduğunu düşünüp, konuyu hiç açmasaydım keşke. Semih'in kalbini kırmayı gerçekten istememiştim. Abimin bile bana bu kadar destek olmadığı zamanlarda Semih hep yanımızdaydı. Daha fazla yerimde duramadım. Diğerleri kendi aralarında konuşurken, aklım bahçede olduğu için yerimden kalkıp kapıya ilerledim.

Kapıyı açtığımda kimseyi görmedim bahçede. Dışarı birkaç adım attığımda Semih'in sesini duydum. Merdivenlerden çıkıp arka bahçeye ilerledim. İkisinin de arkası bana dönüktü, sigara içiyorlardı. Geldiğimi duyduklarında bana doğru döndüler. Yanlarına gittiğimde Emre elindeki sigarasını yere atıp söndürdü. En son onu sigara içerken gördüğüm anı hatırladım. Kenara çekil Oynak Gamze şimdi sırası değil.

"Semih ben özür dilerim. İnan sorarken kötü bir niyetim yoktu," dedim Semih'e samimi bir şekilde bakarken.

"Biliyorum Gamze, üzülme konunun seninle alakası yok. Biz sadece bugün tartıştık ve giderek uzaklaşıyoruz gibi hissediyorum. Sanırım çok yıprandık bu dört sene içinde." Semih'in gözleri yere değerken, omuzlarında bir sevdanın yükü vardı ama zorlama bir sevda gibi geliyordu bu bana.

Semih'ten gözlerimi çekip, Emre'ye baktığımda göz kırptı bana. Sorun yok demek istiyordu. Semih de sigarasını söndürdükten sonra ön taraftaki bahçeye çıktık. Şu anda yapacağımız bir şey olmadığı için kendi hâlimizde duruyorduk. Eve girdiğimizde içeride kimse yoktu. Yukarıdan sesler geliyordu, terasa çıkmışlardı. Emre ile ilk girdiğimiz odanın yan tarafında yine büyük bir salon vardı üst katta ve direkt terasa açılıyordu. Odaya girmeden de terasa çıkabiliyordunuz.

Mutfaktan elinde büyük bir tepsiyle çıkan Ercan herkese çay doldurmuştu büyük kulplu bardaklara. Biz de yukarı çıktık, onlara katılmak için. Terasa girdiğimizde herkes bir yere oturmuş, konuşuyordu. Buranın bir köşesinde büyük bir koltuk takımı vardı, diğer tarafında ise ahşap büyük bir masa görünüyordu. Bahçe için olan hasır koltuk takımı terasın ormana bakan arka tarafında kalıyordu. Emre ile yan yana ikili koltuğa oturduk. Çaylarımızı alınca ortamda kısa bir sessizlik oluştu.

"Anlat bakalım Dursun, düğünü ne zaman yapıyoruz," dedi Emre.

"Sizinku bizdan önce olur. Kismetsa bizumki yaz sonu olacak," dediğinde tebessüm ettim.

Parmağımdaki yüzüğe bakarken fark ettim ki Emre ile evlenmeyi beklemek istemiyordum. Emre bana dese ki gel yarın gidelim alt tarafı bir imza beklemez giderdim. Çünkü zaten ben bu adamla ruhumu, kalbimi, benliğimi paylaşıyordum ve hiçbir zaman da pişman olmayacaktım. Bakışlarım yanımdaki adama kaydığında o da bana bakıyordu. Dudağının kenarındaki o hafif yukarı kalkan kısmına gözlerim takıldı.

"Yakındır Dursun yakındır," dedi Emre gözlerimin içine bakarak.

"Semih bunlar hep böyle mi?" diye soran Uğur'la ne demek istediğini anlamadığım için ona döndüm.

"Dışı sizi içi beni yakar. Kaç kere zor kurtuldum aralarındaki ateşten," diye başını iki yana sallayan Semih'le olayı anladım.

"Kendinize bir oda bulun derdim daha önce Semih'in dediği gibi ama odanızın yan tarafında kalıyorum." Ercan'ın sözleriyle yanaklarım ısınmaya başladı.

Trabzon'da minibüste Semih'in sözleri geldi aklıma. Nazlı'yı kaçırmaya gitmiştik, Emre yeni evlenme teklifi etmişti bana. Sanki üstünden yıllar geçmiş gibi geliyordu, o tekliften sonra her şey değişmişti.

"Hepiniz aynı odada kalmak istiyorsanız sorun yok. Gamze'nin Nazlı'nın ailesine sıktığı bayıltıcı gazdan bulmak zor değil benim için. Sabaha bakalım kim kimin odasından çıkar?" Emre'nin tehdidi ortamda bomba etkisi yaptığında, boş konuşmadığını herkes bildiği için yutkundular. Kurt sizi böyle yola getirir işte, haince sırıttım.

"Bu adamla en son aynı odada kaldığımda ayak kokusundan bayılacaktım," diye huysuzca konuştu Uğur, Ercan'a vebalı gibi bakarken.

Ben kıkırdayıp, aralarındaki atışması keyifle izliyordum. Ercan, arkasındaki küçük yastığı Uğur'a fırlattığında Uğur hiç uğraşmadan yastığı havada yakaladı. Refleksleri çok iyiydi. Ercan'a geri attığı yastığı, Ercan aynı hızla beklemediği için yüzüne çarptı ve yastık yere düştü. Ortamda sessizlik oluşunca Ercan önce düşen yastığa sonra Uğur'a baktı.

"Kaç," diye sessizce fısıldamaya çalıştı Mert, Uğur'a ama hepiniz duymuştuk.

"Şimdi siktim ebeni!" diye tıslayan Ercan hızla yerinden kalkarken Uğur sakince oturuyordu.

Sonra bir anda Uğur oturduğu koltuğun üstünden atladı ve merdivenlere doğru koşmaya başladığında daha fazla kendimi tutamayıp kahkaha attım. Onların merdivenden hızla inerken çıkarttıkları gürültü ve aradan birkaç sesli küfür duyuldu. Sonra büyük bir patırtı koptuğunda gülmem durdu. Çocuk gibiydiler!

"Bir şey olmamıştır değil mi?" dedim endişeli bir şekilde kapıya bakarken. Emre'ye doğru döndüm, alt kattaki sesler kesilmişti.

"Merak etme Gamzelim onlar hep böyle. Birazdan gelirler." Emre'nin rahat konuşmasıyla endişem gitti. Eğer ciddi bir şey olsaydı aşağı inerlerdi.

Emre'nin dediği gibi de oldu, biraz sonra terasa birbirlerinin omuzlarına elini atmış şekilde gülerek girdiler. Uğur'u ilk defa bu kadar gülüp, eğlenirken görüyordum. Ercan, Dursun, Mert her zaman yanımda rahat davranırlardı, Semih başından beri öyleydi zaten ama Uğur başkaydı. Hep bir mesafeli olmuştu, sanki dışarıda tutmak istemişti beni. Şimdiyse o sınırlarının kalktığını hissediyordum. Sanırım beni de ailesine kabul etmişti.

Uğur, Ercan'ın saçlarını karıştırıp yerine oturunca, Ercan da kendi yerine oturdu. Nedense Ercan'a abilik yapıyor gibi hissettim. Hepsi birbirine tutunuyordu, Mert bile yeni dâhil olmasına rağmen bu ekibe hemen alışmış, onlardan birisi olmuştu.

Geriye yaslandığımda, Emre'nin kolu arkamda olduğu için eli omuzumdaki saçlarla oynamaya başladı. Bu beni oldukça huylandırıyordu. Gözlerinin üstümde olmadığını biliyordum, herkesin içinde bana bakmayı tercih etmemesinin nedenini birçok kez söylemişti. Aklı başından gidiyordu Kurt'un. Ben de işleri biraz çıkmaza sokmak için Oynak Gamze'yi devreye soktum. Elimi Emre'nin dizine koydum ama koltuğumun altına aldığım yastıkla sanki dizine dayanıyormuş gibi görünüyordum dışarıdan.

Baş parmağımla dizinde daireler çizerken, bedenin gerildiğini hissediyordum. Yandan ona baktığımda biraz önce yukarıda beni öpmeden önce baktığı gibi bakıyordu. İşi biraz daha ileri götürüp, dudağımı dişlerimin arasına alıp ısırdım. Emre'nin âdem elması yukarıya doğru hareket etti, sertçe yutkundu. Ben ona masumca bakarken, içimden haince sırıtıyordum.

Emre bir anda ayağa kalkınca herkes susup, Emre'ye bakmaya başladı. Ben de tek kaşımı kaldırıp, dudaklarımı serbest bıraktım. Elimi yastığın kenarına koyup, biraz önce Kurt'u kışkırtmamışım gibi normaldim. İçeri geç acilen Oynak Gamze, yoksa birazdan elden gideceğiz!

"Hayırdır bir yere mi gidiyorsun?" diye sordu Semih gözlerini kısarak bakarken.

"Gidiyorum!" dedi Emre hipnotize olmuş bir sesle.

"Nereye?" dedi Mert de, Emre'deki bu tuhaf duruma anlam veremeyerek. Bugün herkes evde kalınacağını biliyordu, kimse çıkmayacaktı evden.

"Nöbetçi nikâh memuru bulmaya gidiyorum."

Emre'nin cümlesinden sonra yüzümü yastığa gömmek ve bir daha kaldırmamak istiyordum! İyi ki azıcık Oynak Gamze'yi gün yüzüne çıkarttım, adam delirdi. Herkes karnını tutarak gülerken, ben de alı al, moru mor bir yüzle kaşlarımı çatıp Emre'ye baktım. Elinden tutup, geri koltuğa çekip oturtturdum. Normalde milim kıpırdatamadığım adam, hemen yanıma oturdu, pat diye.

"İmam da olur," diye sessizce söylendi Emre, kulağıma doğru.

"Emre," dedim mırıldanarak.

"Tekne kaptanına bile razıyım." Sesi bu sefer biraz daha aceleci çıkmıştı.

"Hayirdur kamitanum kaptan mi lazum? Ben kaptanum da belgem bilem var." Dursun'un konuşmasıyla gözleri parlayan Emre'ye şok içinde baktım.

Emre'ye baktığımda başımı iki yana salladım. Hadi be, delirdi adam sonunda!

Dudağının kenarı kıvrıldığında benimle dalga geçtiğini anladım. Dursun'a bir şeyler söylediğinde anlamadım ama herhâlde gerek olmadığını söylüyordu. Ben o an gözlerimi kısmış şekilde Kurt'a bakıyordum. Haince gülme sırası şimdi Kurt'taydı. Geri yerine yayılıp, saçlarımla oynamaya devam etti. Bana doğru döndüğünde tek kaşını kaldırıp, bana doğru eğildi.

"Devam et, ben de dışarı çıkıp nikâh memuru bulmak için arayışa gireyim," diyerek fısıldadı.

Yutkunup geri çekildiğimde Kurt'la oyun oynanmadığını net bir şekilde anlamıştım. Şu an acayip kışkırtıyordu ve ben "Gitmezsen Kurt değilsin!" diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Kollarımı sıkıca birbirine sarıp; somuttum. Sakin ol Gamze, dokunmak yok. Hayır, hayır o görmekten asla bıkmayacağın gözlere ve kirpiklere dokunmayacaksın. Dolgun dudaklarına da dokunmak yok. İyice belli olan sakallarına da dokunmak yasak. Peki ipek gibi yumuşacık saçları, onlar da mı yok?

"Yok ulan, yok!"

İç çatışmamın dışarı yansıdığını, ayağa kalkmış bir şekilde ve herkes bana bakarken anladım. Şirince güldüm önce sonra da benimle dalga geçer gibi alayla gülümseyen Kurt'a baktım.

"Şey çay yok, bitmiş. Ben hemen doldurayım," diyerek orta sehpada duran bardakları alıp, mutfağa doğru gitmek için kapıdan çıktım.

Arkamdan yükselen kahkahasının sesini duysam da durup dinlemek yerine merdivenlerden inip, mutfağa kaçtım. Yeterince rezil olmuştum zaten. Adamın ayarlarıyla oynarsan, o da seninle oynar tabii Gamze! Ellerim titrerken kirli bardakları bulaşık makinasına atıp, yeniden temiz bardak çıkardım herkese. Ocağın altı açık olduğu için, sıcak olan çayı bardaklara doldurdum. Gözüm musluğa kayınca tepsiyi almadan, suyu açtım. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkadıktan sonra kâğıt havlu ile kuruladım. Umarım kızarıklığım gitmiştir. Tepsiyi alıp, merdivenlerden çıkıp, terasa girdim.

Tepsiyi ortadaki sehpaya bıraktığımda hepsi şekersiz içtiği için çay kaşığı ve şeker koymamıştım. Çay içmek istemediğim için kendime de almamıştım. Emre'nin yanına oturmak yerine terasın ormana bakan köşesine doğru ilerledim. Burası gerçekten de çok güzeldi, havası temiz ve olabildiğince yeşilin her tonunu barındırıyordu. Benim ilgimi çeken tek yeşil sürekli yanımdaydı ama olsundu.

"Gamze bir baksana," diyerek seslendi Semih bana. Arkamı döndüğümde elindeki telefonla uğraşıyordu. Ben de yanına doğru ilerleyip yanındaki boş yere oturdum.

"Ben pek anlamam, sence hangisi güzel?" diye sordu Semih telefondaki takıları bana göstererek. Bileklik ve kolye çeşitleri vardı ekranda.

Sema'ya seçiyordu büyük ihtimalle, kavga etmişlerdi, gönlünü almak için de hediye alacaktı. Daha dikkatli bir şekilde inceledim ve hoşuma giden bir modeli gösterdim Semih'e. Üstünde sonsuzluk işareti gibi görünen, küçük iki kalpten oluşan oldukça zarif bir bileklikti. Her zaman takılacak türde olması da cazipti.

"Bu güzel," diyerek onayladı Semih de telefonu alarak.

Semih, bilekliğin siparişini verirken, ben de Emre'ye baktım. Telefonuyla uğraşıyordu o da. Benim telefonum yanımda değildi. Gerçi arayan da yoktu ama yerimden kalkıp terasa açılan kapıdan odaya girdim. Emre'nin kapının yanına bıraktığı bavulumu açtım. İçindeki çantamı çıkartıp, telefonumu aldım. Çantamı bavulun içine koymuştum buraya gelirken elimde taşımak istemediğim için. Telefonun ekranını açtığımda iki yeni mesaj vardı. Birisi cevapsız çağrıydı, diğeri videoydu.

Videoyu açtığımda ekranda minik Turan'ın yüzü belirdi. Oldukça hareketli bir şekilde ellerini ve ayaklarını oynatıyordu. Ekrana bakarken, ağzından garip sesler çıkıyordu ama çok güzel görünüyordu. Siyah seyrek saçları, yumuş yumuş bakan gözleri ve yumuşacık pamuk gibi tenini görünce içim mutlulukla doldu. Üstünde benim Seda hamileyken aldığım "halamın prensiyim" yazan uzun kollu zıbın vardı. 1 dakikalık videoyu kaç kere oynattığımı bilmiyordum. Kapı tıklatılınca hâlen olduğum yerde dikiliyordum.

"Gel," dedim kendimi toplayıp. Emre kapıyı açıp bana baktı.

"Bir sorun mu var Gamzelim?" diye sordu beni baştan aşağıya incelerken.

"Hayır, hatta gel, bunu görmelisin," diyerek elini tuttum ve birlikte yatağa oturduk. Videoyu yeniden başlattım.

Emre'yi izliyordum dikkatlice. Yüzünde görebileceğim en güzel tebessümlerden biriyle izledi videoyu. Eminim ki aynı gülümseme benim de yüzümde vardı. Video bittiğinde bana döndü. Başımı, omzuna yasladığımda saçlarıma öpücük kondurdu. Telefona baktığımda videoyu kimin gönderdiğini bilmediğim için Seda ismini görünce şaşırdım. Videoyu atmıştı, arayan da oydu. Seda beni hiç aramazdı ki?

"Ben aşağıdayım yemek için konuşuyorlar. Sen de gelirsin işin bitince," dedikten sonra Emre yanağıma öpücük bırakıp yataktan kalktı. "Tamam," dedim. Kapıyı açıp, çıktıktan sonra kapattı.

Bir süre geri arayıp, aramamak konusunda kararsız kaldım. Abimi bırak annem bile aramıyorken Seda ne alakaydı ki? Acaba bizimkilerden birine bir şey mi olmuştu? Bu beni endişelendirirken arama tuşuna basıp, telefonu kulağıma tuttum. Derin bir nefes alıp, açılmasını beklerken oldukça gergindim.

"Gamze," dedi telefonu açan Seda.

"Beni aramışsın," dedim direkt konuya girerek. Başka bir şey ilgilendirmiyordu beni, nasıl olduğu, ne yaptığı gibi.

"Evet, aradım. Nasıl olduğunu merak ettim," dediğinde konuştuğum kişinin Seda olup olmadığından emin olmak istercesine telefonu kendimden uzaklaştırıp isme baktım, Seda'ydı.

"Sen ne zamandan beri beni merak ediyorsun?" diye sordum şaşkınca.

"Abinle benim yüzümden tartıştığınızı biliyorum, abin çok üzgün Gamze. Seni Cahit için aradım, kendim için değil. Abini ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun ve onun üzülmesine dayanamıyorum."

Seda'nın abimi sevdiğini zaten biliyordum, bu gerçek ne kadar canımı sıksa da abime derin bir şekilde sevgiyle bağlıydı. Sorun şuydu ki bu sevgi bencil bir sevgiydi. Abim dışında herkese zarar veriyordu ve benim abim bunu göremeyecek kadar kördü.

"Abime olan aşkını anlatmak için mi aradın beni?" dedim oflayarak.

"Hayır, bir anlaşma yapmak için aradım. Birbirimizin hayatına öyle ya da böyle bir şekilde girdik. Şimdi bir de Turan var, senin de yeğenin olduğu için görmeye geleceksin falan," dediğinde güldüm.

"Herhâlde göreceğim yeğenimi."

"Tamam, bir şey demiyorum, gelip görürsün. Neyse diyeceğim o ki bundan sonra sana laf sokmayacağım, imada bulunmayacağım ve abinle aranızdaki ilişkiye karışmayacağım ve Turan'la olan hala-yeğen iletişiminize de," dedi sıkılmış gibi sıralarken.

"Lütfettin ama bunun sebebi ne? Sen karşılıksız hiçbir şey yapmazsın," dedim altından başka bir şey çıkacağını tabii ki bilerek.

"Abinle barışmanı istiyorum. Sen ara demiyorum ama aradığında aç. Doğru düzgün yemek yemiyor, uyku uyumuyor, içi içini yiyor. Seni, kız kardeşini merak ediyor Gamze," derken sesi samimi çıkıyordu.

"Senden bunları duymak beni şaşırttı ama abim beni arasa zaten açacağım. Başkalarını araya sokan kendisi. Neyse dediğin gibi sen bana karışma ben de senin yüzünden abimle tartışmam. Anlaştık," dedim omuz silkip.

"Anlaştık," dedikten sonra telefonu kapattı. Ah Seda ah!

Hakkını yememek gerekir ki başarılı olduğu tek konu abimi sevmesiydi. Söylediklerini düşünürken, gülümsedim. Demek abim beni çok merak ediyordu. Eh beni arayana kadar kıvranmaya devam edecekti çünkü onu aramaya hiç niyetim yoktu. Bizimkilerde sorun olmadığından dolayı içim rahatlamıştı. Telefonumu yanıma alıp, odadan çıktım ve aşağıya indim.

"Ne yiyoruz?" diye sordum ortaya.

Emre, "Pizza söyledik Gamzelim," dediğinde yanına oturdum.

"Güzel, pizza severim."

Semih, Mert, Dursun ve Ercan masaya oturmuş, sohbet ediyorlardı. Uğur ortaklıkla görünmüyordu. Kapı çaldığında Emre yanımdan kalkıp, kapıya ilelerdi. Kapıyı açtığında pizzacının geldiğini gördüm. 10 kutu ve içecekler vardı. Emre'ye yardım etmek için ben de kapıya doğru ilerledim.

"Abi kusura bakmayın geç kaldım. Bu tarafta çevirme var da benim ehliyet yoktu, dolaştım biraz," dedi çocuk. Tabii bunu karşısında asker olan Emre'ye söylemesi dışında bir sorun yoktu.

İçerideki herkes duyduğu için gülme sesleri arttı. Emre başını iki yana sallayıp, cüzdanını çıkarttı. Çevirme yapan ekibi Vural bulunduğumuz yere kimse gelmesin diye ayarlamıştı. Pizzacı çocuk bile bu kadar kolay atlattığı için Kurt, Vural'a bayağı saydıracaktı anlaşılan.

"Seni şimdilik görmezden geleceğim ama çalıştığın pizzacıya yüklü miktarda ceza gelecek. Sen de ehliyetin olmadan araç kullandığın için o işten çık ve ceza almadan kaybol," diyerek elindeki parayı uzattı.

"Tamam abi," diyen pizzacı geldiğinden daha hızlı bir şekilde gitmişti. Emre, telefonunu çıkartıp Vural'ı aradı.

Semih'le pizzaları içeri taşıdık, Emre de Vural'la konuşması bitince içecekleri aldı. Masaya hep beraber kurulduğumuzda Uğur hâlen gelmemişti. Onun pizzasını kenara koyup, yemeğe başladık. Bu dev adamları beslemek zor oluyordu. Özellikle Semih, ben birinciyi zor bitirirken, pizzanın yarısını yemişti.

Uğur merdivenlerden indiğinde elinde çalan telefonu vardı. "Sessiz olun, Sercan arıyor," dediğinde herkes sustu.

Oy vermeyi ve bölüm hakkında yorum yapmayı unutmayınız lütfen.

Finale son 12 bölüm...

Instagram: DeeinDeniz

Uygulama hesabımı takip ederek diğer kitaplarıma ulaşabilirsiniz.

Bölüm : 11.12.2024 21:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...