47. Bölüm

46. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Keyifli okumalar...

 

Üstümde Emre'nin tişörtü, altımda eşofmanıyla karşımda annesi ve babasını görünce gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Bana dikkatlice bakan biri mavi diğeri yeşil gözlü çifte bakmaya devam ederken kapıda donmuş kalmıştım.

"Hoş geldiniz," dedi Emre sonunda belime dokunarak tepki vermem için.

"Hoş bulduk oğlum." Annesinin sesiyle kendimi topladım ve geriye doğru çekilip girmeleri için kapıyı iyice açtım.

"Hoş geldiniz efendim," dedim gülümsemeye çalışarak.

"Hoş bulduk kızım." Emre'nin babası başıyla selam verip içeriye adımladı.

Annesinin bir şey dememesi beni geriyordu. İçeri girdiklerinde kapıyı kapattım. Emre'nin gözleri aynı babası gibiydi, hatta boyları da çok yakındı. Annesi ise mavi gözlü, 1.60 boylarında, balık etli tam bir Türk anne modeliydi.

"Ben alayım baba." Emre, babasının elindeki bavula uzanıp merdivenin başına koydu.

Öylece ayakta duruyorduk. Emre'ye baktığımda bana göz kırptı, tebessüm ediyordu. İçim biraz olsun rahatlamıştı.

"Emre, bahsettiğin hanım kızımız mı?" dedi annesi Emre'ye dönerek.

"Tanıştırayım anne, müstakbel gelininiz Gamze. Gamze, annem Zeynep ve babam Orhan." Emre gayet sakin bir şekilde bizi tanıştırırken derin bir nefes aldım.

Yüreğim hoplarken aklımda 'müstakbel gelininiz' kelimesi dönüp duruyordu.

"Memnun oldum kızım." Annesi bana dönüp gülümsedi.

Kötü bir tepki vermedi Gamze. Üstünde Emre'nin kıyafetleri ve evindeyken üstelik, hiçbir imada ya da lafta bulunmadı. Şükürler olsun.

Eğilip elini öptüm Zeynep teyzenin. Bana sıkıca sarılınca şaşırsam da yüzümde içten bir gülümseme oluşurken ben de sarıldım. Babasıyla el sıkıştık ve salona, koltuklara geçtik.

"Annem aradık kaç kere, açmadın," dedi Zeynep teyze oturunca.

"Operasyon vardı, sabah geldik eve de. Gamze'nin abisi benim komutanım anne. Gamze'yi rehin aldılar, biz de acil duruma geçtik. Biliyorsunuz, operasyonlarda telefonumuz sessizde ya da kapalı oluyor." Emre durumu açıklarken gerilmiştim.

"Vah kuzum, elleri kırılsın da ölüleri gelsin inşallah. Bir şeyin yok değil mi?" Zeynep teyze endişeyle bana dönünce tebessüm etmeye çalıştım.

"Yok efendim, iyiyim. Abim, Emre ve diğer arkadaşları bir şey olmadan beni ve diğer rehin alınan askeri kurtardılar." Kerem'e de anında müdahale edilmişti, durumu şimdi daha iyiydi.

"Oğlum, zayiat var mı?" diyen Orhan amca ile Emre'nin yüzü asıldı. Aklına Sercan gelmişti büyük ihtimalle.

"Yok baba, hainler öldü." Konuşurken sesi buz gibiydi.

"Ben çay suyu koymuştum, bir bakayım." Ayağa kalkarak mutfağa doğru ilerledim.

Dün gece yaşananlar benim kadar askeriyeyi de etkilemişti. En yakın dostları, silah arkadaşları hain çıkmıştı. Özellikle Haşim Albay'ı hem yıllarca emek verip büyüttüğü yeğeni hem de canından can olan kardeşi vurmuştu. Üstelik askeri de ona ihanet etmişti. En büyük darbelerden birini aldığı kaçınılmazdı.

Kaynayan suyu ocaktan alıp çayı demledim. Tekrar su koyup ocağa koydum. Düşüncelerimi bölen ses ile kara bulutlar hemen dağıldı ve güneş açtı, kuşlar şakıdı, ağaçlar çiçeklerle doldu.

"Gamzeli'm."

"Efendim?" Sesinde bütün güzel cümleleri barındırıyordu. Gamzeli'm aslında; aşkım, hayatım, sevgilim, ömrüm, nefesimdi benim için.

"Abinle konuştuk ya hani, artık uzatmayalım diyorum. Bizimkiler de buradayken hep beraber oturup konuşalım. Ankara'ya da gideriz sonrasında." Emre kapının pervazına yaslanmış, ellerini kollarının altından bağlamıştı.

"Bir abimle de konuşayım Emre. Bu olaylardan sonra bir de ondan sakladığım şeyler yüzünden ciddi bir konuşma yapacağımıza eminim. Sonra ikimiz birlikte konuşuruz abimle bu konuyu."

Ben de oldukça istekliydim bir an önce ailelerin tanışması için ama abim ile konuşmam ve bazı şeyleri halletmemiz gerekiyordu. Abimi biraz bile tanıyorsam bu konu hemen kapanmazdı. Emre iki adım atıp yanıma geldi ve gözlerimin önüne düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Ben sen ne zaman diyorsan o zamana kadar beklerim. Aklım senin için delirse de, kalbim seni kollarımın arasına almadığım her dakika sıkışsa da, ben senin tek kelimeni beklerim. Seni sevdiğimi unutma yeter," dedi, çeneme indirdiği elini yukarı kaldırıp göz göze gelmemizi sağladı.

"Asla unutmam çünkü senin kalbin ne kadar atıyorsa benim için, benim kalbim de atıyor bir tek senin için." Elini hızla atan kalbimin üstüne koydu.

Ufak bir öksürük sesiyle hemen bir adım atıp uzaklaştım Emre'den. Annesi içeri girince sessizce kenara çekildim. Emre salonu işaret edip gittiğini söyledi. Başımı sallayıp onayladım. Zeynep teyze kendine bir bardak su alıp içtikten sonra bana doğru döndü.

"Gamze, ailen ile de tanışmak isteriz," dediğinde az önceki Emre'nin sözleri yankılandı kulaklarımda.

"Ailem Ankara'da kalıyor. Ben abimin evine geldim yengem hamile olduğu için, tek kalmasın diye." Şu an içinde olduğumuz durumu biraz olsun anlatmaya çalışıyordum.

"Olsun, ilk önce abinle tanışırız, sonra da Ankara'ya geçeriz. Bizimki Gamze bilir diyor ama bu işler uzatmaya gelmez kızım. Sonuçta Emre de burada tek başına yaşıyor, senin misafirliğin bitince Ankara'ya döndüğünde sizin için de zor olur. En azından aileler tanışsa, yüzük takılsa daha rahat görüşürsünüz," diyen Zeynep teyze benden bir cevap bekliyordu.

"Ben abimle görüşeceğim bu konuyu, sonrasında size de haber veririm." Emre'ye verdiğim cevabın bir benzerini vermiştim.

"Tamam kızım." Zeynep teyze daha fazla uzatmayıp gülümsedi.

"Gamze, abin aradı şimdi. Annen seni ve abini arıyormuş sürekli, Seda yengeyi aramışlar, endişelenmişler. Benden ara bir istersen." Emre elinde telefonuyla mutfağa girerek durumu anlatınca derin bir nefes verdim.

Zeynep teyze salona geçince Emre de bana telefonunu verip içeriye geçti. Annemin ezberimdeki numarasını yazıp aradım. Telefon anında açıldı.

"Anne benim, Gamze." Emre'nin numarası olduğu için isim çıkmamıştı büyük ihtimalle ekranda.

"Gamze, abini de arıyorum açmıyor. Ne yapıyorsunuz?" diyen annemin sesi telaşlı geliyordu.

"Hayırdır anne, bir şey mi oldu?" Olayları duymuş olabilir mi diye düşündüm.

"Haberlerde şimdi Iğdır'da çatışma oldu diye gösterdiler. Merak ettim sizi." Annem bir şey bilmediği için rahatladım.

"Anne, abim gayet iyi. Yoğundur, ondan açmamıştır, merak etme. Benim telefonum bozuldu, Emre'nin telefonu aradığım numara. Bu arada anne, seninle bir şey konuşacaktım ben de," dedim dudağımı ısırırken.

Annem bildiği için ona söylemek daha kolay geliyordu. Üstelik bu çatışma haberinin odağını da başka bir konuyla değiştirmem gerekiyordu. Annemin ilgisini vereceği bir konuyla.

"Söyle kızım." Annemin içi rahatladığı için sesi normale dönmüştü.

"Emre'nin ailesi Iğdır'a geldi. Bugün ben de tanıştım da, sizinle tanışmak istiyorlar." Karşıdan birkaç dakika ses gelmeyince, "Anne?" dedim. Kadın beni veriyor diye telefonu sessize alıp göbek mi atıyordu acaba? Biraz daha bekledikten sonra sesi geldi.

"Ne ara tanıştınız?" Şaşkın ses tonuyla hak verdim, günümüz günümüzü tutmuyordu ki!

"Bugün Emre'ye sürpriz yapmışlar. Emre benden bahsetmiş ailesine, onlar da tanışmak istemişler." Asıl büyük sürpriz bana olmuştu ya neyse.

"Bir abinle konuş önce, haberi yok daha çocuktan herhâlde." O olayın nasıl açığa çıktığını anlatamadığım için bilmiyordu tabii ki.

Anne, ben aslında abime söyledim, hatta Emre söyledi. Şansa bak ki akşamına bana tecavüz etmeye kalkan, takıntılı, psikopat sapığım tarafından kaçırılınca, ki bu dün gece oluyor, sana haber vermeye fırsatım olmadı. Kusura bakma yani annecim.

"Abime dün gece söyledim anne ben, gayet olgun bir şekilde karşıladı. Sonuçta yetişkin insanlarız biz." Abimin dün geceki hâlini hatırlayınca yutkundum.

"İyi o zaman kızım, ben konuyu babana açarım, bir gün belirleriz, sen de Emre ile konuşursun." Bunu da aradan çıkarmıştım çok şükür.

"Tamam anne, ararım ben seni, görüşürüz." Mutfakta çok durduğum için içeriye geçmek istedim.

Telefonu kapattıktan sonra çayları bardaklara doldurdum ve tepsiye yerleştirdim. Tam bir 'gelin kız' edasıyla salona geçtim. Telefonunu da uzattığımda alıp sehpanın üstüne koydu. Müstakbel kaynanam ve kayınbabam çaylarını alınca Emre'ye çayını verdim.

Darısı tuzlu kahveye inşallah!

Ben de çayımı alıp yerime oturdum. Emre ben gelmeden büyük ihtimalle annesini beni bunaltmaması için uyarmıştı, ki karşımdaki kadın bana bir şey söylemek için kıvranıyor ama gözü sürekli Emre'ye kayıyordu.

"Bir şey mi diyeceksiniz?" dedim yardımcı olmak amaçlı. Zeynep teyze bunu dememi bekliyormuş gibi hemen atıldı söze.

"Diyorum ki, yarın kahve içmeye gelir misin kızım? Beyler dışarıda olur, hem bende yalnız kalmam, laflarız biraz." Yüzünde sevecen bir gülümseme vardı. Kadının tek gelini ben olacaktım, normaldi tanımak istemesi.

"Anne, Gamze daha yeni büyük bir olay atlattı. Hem dinlenmesi gerekiyor hem de ilk günden bunaltmayalım, değil mi?" dedi Emre, annesine bir şeyleri tekrar ediyormuş gibi kesin bir tonda.

"Şey, aslında sorun değil benim için ama ders veriyorum ben askeriyede. Bir görüşme yapmam lazım onunla ilgili, size haber versem olur mu?" dedim gülümseyerek.

Sonuçta müstakbel kaynanamdı ve beni tanımak istemesi gayet normaldi. Tabii ki Emre hakkında bir sürü şey de öğrenmekle bir alakası yoktu. Emre'ye döndüğümde zaten bana baktığını biliyordum.

"O zaman numaranı alayım ben," dedi Zeynep teyze.

Numaramı verdikten sonra ben de Zeynep teyzenin numarasını kağıda yazdım. Yarın yeni bir telefon almam ya da abime söylemem gerekiyordu bu durumu. Hattımı yeniden çıkarttıracaktım zaten. Orhan amca sakince çayını içip bizi dinliyordu. Emre telefonunun çalmasıyla yanımızdan ayrıldı. Mutfaktan gelen sesini duyuyordum. Biraz sonra yanımıza gelince oturmadan vestiyerden montunu aldı.

"Gamze, seni eve bırakayım da üstünü değiştir, askeriyeye gitmemiz gerekiyor acil bir şekilde. İfadeni almak için başsavcı gelmiş, olay Askeri Mahkeme'ye de taşınacak. Haşim Albay da sorgulanmak üzere alınmış." Emre kaşları çatık bir şekilde konuşurken bu olaydan hiç hoşlanmadığı belliydi.

"Tamam." Onaylayarak kalktım oturduğum yerden. Haşim Albay cidden çok zor bir zaman geçiriyordu ve onun için üzülüyordum.

Zeynep teyze ve Orhan amca ile vedalaştıktan sonra evden çıktık. Emre'nin kıyafetleri hâlâ üstümdeydi, elimde de kirli olan kıyafetlerimin olduğu poşet vardı. Arabaya geçtiğimizde iki dakika sonra evin önünde durduk. Emre beni arabada bekleyecekti. Yanıma aldığım poşetle arabadan inip eve geçtim. Zili çalıp bekledim ve bir dakika sonra kapı açıldı.

"Gamze, çok şükür iyisin," dedi Seda, bana bakıp derin bir nefes vererek.

"Korkma yenge, benden kolay kolay kurtulamazsın." Montumu vestiyere bırakıp içeriye geçerken güldüm. Hamile olduğu için gereğinden fazla stres olmuştu ve ortamı yumuşatmak da bana kalıyordu.

"Sen bize emanetsin, ne olursa olsun senin için endişelendim," dediğinde gözlerindeki samimiyete inandım.

"Merak etme iyiyim. Abimin yanına gitmem gerekiyor üstümü değiştirip. Sen sıkma canını, yeğenim de etkilenmesin çünkü halası gayet iyi."

Seda ne olursun olsun hamileydi ve şu anda stres onun için çok zararlı bir etkendi. Minik Turan'ın iyi olması için annesinin de psikolojik olarak iyi olması gerekiyordu. Her ne kadar Seda'nın birkaç tahtası eksik olsa da her an kaçırılacağını ya da tehdit edileceğini düşünerek yaşaması onu psikolojik olarak çökertirdi.

"Bu üstündekiler kimin?" Bana imayla bakıp baştan aşağıya süzdü.

"Emre'nin kıyafetleri, benimkilerin üstüne kahve döküldü." Kanlı ve çamurlu kıyafetlerimin olduğu poşeti elimde sıkıca tutarak havaya kaldırdım görmesi için. Poşet siyah olduğu için göremezdi içini.

"Abin de biliyor artık diye samimiyeti bayağı ilerletmişsiniz bakıyorum?" Seda, ben merdivenlere doğru ilerlerken gülerek konuştuğunda, cevap vermek için kendimi hiç yormadım.

Yukarı çıkar çıkmaz elimdeki poşeti banyodaki çamaşır makinesine atıp çalıştırdım. Seda'nın merak edip karıştırma gibi bir ihtimal vardı. Emre'nin kıyafetlerini üstümden çıkartıp özenle katladım.

Tabii ki geri vermeyecektim!

Saçlarımı tepeden sıkı bir topuz yaptım. Siyah, düz, uzun kollu ince bir kazak giydim. Altına da koyu renk lacivert bir kot pantolon alıp hızla giyindim. Çoraplarımı da giydikten sonra çantamı alıp aşağıya indim, kimliğim lazım olacaktı ifade verirken.

Telefonumu Gediz'in parçaladığı geldi aklıma. Zeynep teyzeye numaramı vermiştim ama benim bir telefonum yoktu. Emre de bilmiyordu, ona da söylememiştim henüz. Derin bir iç çekip salonda oturan Seda'ya ilerledim.

"Yenge, abimin ya da senin kullanmadığınız bir telefon var mı?" Magazin programında dedikodu dinliyor, bir yandan da ağzına bir şeyler tıkıyordu. Normal hayatına dönmüştü çoktan.

"Seninkine ne oldu?" dedi bana bakmadan.

"Bozuldu, şimdi yaptırmam uzun sürer, annemler ararsa falan sürekli senin telefonundan konuşmam gerekir. Malûm annem beni çok merak ediyor, abim de evde olmuyor." Sözlerimden sonra bana baktığında masum bir şekilde omzumu silktim.

Elindeki cipsi ağzına götürürken bir an duraksadı. Kaşlarını çatarak yerinden kalktığında zaferle sırıttım. Odasına gidip bir kaç dakika sonra yanıma geldi. Elinde Seda'nın eski ama benim kırılan telefonumdan bile daha üst model olan telefonu vardı. Yeni model çıkınca hemen abime ağlayıp zırlayıp aldırmıştı. Şimdi işime yaradığı için Seda'nın bu huyuna şükretmeliydim.

"Al," dedi telefonu isteksizce uzatırken.

"Sağ ol." Yalancı bir gülümsemeyle telefonu alıp evden çıkmak için kapıya yöneldim. Sabah hattımı yeniden çıkartmalıydım.

Siyah spor ayakkabılarımı giyip bağcıklarını bağladım. Üstüme aldığım mevsimlik montla çıktım. Artık nisan ayı gelmişti ve çoktan bahar havası sarmıştı her yeri. Seda'nın doğumuna ise bir ay gibi bir süre kalmıştı. İç çekerek beni bekleyen arabaya bindim.

"Yengen sorun çıkardı mı?" Emre artık Seda'yı tanıdığı için sorusuyla, başımı iki yana salladım.

"Sorun yok. Bu arada benim telefonum kırıldı, yarın hattımı yeniden çıkarttıracağım. Bu telefonu da Cemre'nin eşine verir misin?" O gün Cemre'den aldığım telefonu uzattım.

"Nasıl kırıldı?" Sesi anında sert bir tona bürünürken, nasıl kırıldığı konusunda tahminleri olduğuna emindim.

"O alıp kırdı ama ben yanıma Cemre'nin telefonunu aldım bunu tahmin ettiğim için." Kısık bir ses tonu kullandım, önemli olmadığını belirtircesine.

Telefonu elimden alıp sinirini alırcasına gaza yüklendi. Derin bir nefes alırken dışarıya baktım, çoktan lojmanlardan çıkmıştık. Yol hızla kayıp giderken Emre'ye döndüm. Bugün ben de çok korkmuştum ama en çok da onu bir daha göremeyecek olmak canımı yakmıştı. Tuzağa gittiklerini duymak beni son noktaya getirmişti.

"İfade verirken ben de orada olacağım. Onlara sadece Haşim Albay ile anlaşıp öğretmen olarak çalıştığını söyleyeceksin. Senin hain konusuyla bir ilgin yok, hiç karışmadın. Haşim Albay da dahil etmeyecek seni, imzaladığın bir sözleşme de var kanıt olarak. Sadece sana saplantılı bir piç tarafından kaçırıldın." Olayları dışarıya nasıl göstereceğimizi anlatıyordu.

"Sen bana kızdın mı? Haşim Albay ve abimle bu konu hakkında iş birliği yapıp senden gizlediğim için?" Derin bir nefes verip Emre'den ses gelmeyince devam ettim. "Hem Gediz konusunda da çok sinirlendin sana anlatmadım diye, biliyorum. Ben sana söz vermiştim senden bir şey saklayamayacağım diye ama yine yaptım."

Araba ani bir hamleyle yavaşladı ve sağ tarafta durdu. Emre arabadan inince öylece kaldım. Bana çok mu kırılmıştı? Birden yan tarafımdaki kapı açıldı ve Emre'nin bana uzattığı elini tutup arabadan çıktım.

Beni sımsıkı sarmasıyla kemiklerime kadar hissettiğim aşk, ayaklarımı yerden kesti. Kollarım boynuna sıkıca dolanırken boynuna başımı gömdüm. Saçlarımda olan dudakları birkaç öpücükten sonra durdu. Benden ayrılmadan gözlerime bakacak şekilde mesafe koydu aramıza.

"Seni, aramıza kimsenin ya da hiçbir şeyin giremeyeceği kadar çok seviyorum Gamzeli'm. Ama en çok da senin bu kalbini ve vicdanını seviyorum. Bazen başıma iş açsan bile sen böyle güzelsin. Ben seni böyle kabullendim ve sevdim. Şimdi sana yaptığın şeyleri neden ve niçin diye sorgulayıp değiştirmeni istersem, sen sen olmazsın ki. Ben sadece senin iyiliğin için söylerim yapma diye ama yapıp yapmamak yine sana kalmış," dedi Emre dolan gözlerime bakarak.

Normalde kesseler ağlamayan ben, Emre'nin sözleriyle ağlayacak duruma gelmiştim. Çok sevilmek sanırım böyle bir şeydi. Dolan gözlerim taştığında, parmaklarının ucuyla sildi.

"Ben de seni çok seviyorum ama hep benim seni öpmemi bekleyeceksen boşuna bekleme, bu sefer sıra sende." Gamzelerimi gösterecek şekilde gülümsedim.

Emre'nin gülüşü gülüşümle birleştiğinde, elleri belimde yerini aldı. İhtiyacım olan sıcaklık beni sardığında dudaklarının yoğunluğu ve sahiplenişi içimde rüzgârlar estirdi. Öyle güzel bir şeydi ki sevdiğinin tadına varmak ve sevildiğin tarafından tadılmak, tarifsiz bir duyguydu.

Birbirimizden ayrıldığımızda yüzümüzde yine benzer bir gülümseme vardı. Emre'nin gözleri biraz daha koyu bir zümrüttü artık. Arabanın farlarının aydınlattığı boş yolda birbirimize sarılmış duruyorduk.

Çok âşıktım bu adama.

"Hadi, gidelim şu ifade işini halledelim, sonra da Cahit abiyle şu tanışma işini beraber konuşuruz." Elimden tutup arabanın kapısını açtı, ben oturunca elimi bırakıp kapıyı kapattı.

On dakika sonra askeriyeden içeriye giriş yaptık. Oldukça gergindim ama Emre'nin yanımda olmasıyla biraz daha iyi hissediyordum. Emre ile birlikte arabadan inip binaya girdik. Aramızda hem mesafe vardı hem de yoktu. Elimi biraz yana getirsem onun elini tutardım ama dip dibe de değildik.

Emre, Haşim Albay'ın odasına gelince kapıyı tıklattı ve içerinden gelen 'Girin' sesiyle kapıyı açtı. İçeri girdiğimizde Haşim Albay'ın yerinde takım elbiseli, gözlüklü, kel bir adam oturuyordu. Kırklı yaşlarının başında duruyordu. Karşısındaki ikili koltuklardan birinde abim, diğerinde Semih oturuyordu. Abim ve Semih ayağa kalkınca onlara doğru ilerledim.

"Tanıştırayım başsavcım, kardeşim Gamze. Başsavcı Mete Bey, Askeri Mahkeme tarafından bu dava için geldi. Gamze olayın en yakın tanıklarından birisi. Kerem şu an ifade verecek durumda olmadığı için Gamze size yardımcı olabilir." Abim, başsavcı ve beni tanıştırdığında bana doğru elini uzatan adamın elini sıktım.

"Buyurun, oturun lütfen." Oturmam için eliyle koltuğu işaret etti. Semih, Emre'nin yanına geri çekilince ben de onun yerine oturdum.

"Siz çıkabilirsiniz, sadece Gamze Hanım kalsın," diyen savcı ile tedirgin bir şekilde abime baktım.

"Peki savcım." Abim ayağa kalkıp bana doğru döndü.

"Savcı beye her şeyi anlat, merak etme Kerem de ifade verecek en kısa zamanda. Ben gidip doktoruyla konuşacağım şimdi." Abim sakince konuştuğunda başımı salladım.

"Tamam abi," dedim gülümsemeye çalışarak.

Kerem ifade verebilecek durumdaydı ama abim ve Emre onun bir süre daha ifade vermesini istemiyordu anlaşılan. Beynimde şimşekler çakarken benim haini araştırdığım ve Gediz'in telefon konuşmasına şahit olan Kerem geldi gözümün önüne birden. Kerem'in de ifadesini değiştirip hain konusunu benim bildiğimi gizleyeceklerdi. Abim de bu yüzden hastaneye gidiyordu, Emre yanımda kalıyordu.

"Gamze Hanım?" Başsavcının sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

"Affedersiniz, dalmışım." Savcıya baktığımda anlayışla karşıladı beni.

"Yaşadığınız şeyler hiç kolay değil tabii ki, sizi de bir an önce getirdiğimiz için kusura bakmayın ama olayın üstünden zaman geçmeden ve sizin bilgileriniz henüz tazeyken konuşmak istedim." Savcı geriye yaslanıp ellerini masaya koyarken durumu kısaca açıklamıştı.

"Sorun değil, size yardımcı olmak istiyorum ben de," dedim, sesim daha net çıkıyordu artık.

"En baştan başlayarak hatırladığınız her şeyi detaylarına inerek anlatın lütfen. En ufak şey bile önemli bizim için." Derin bir nefes aldım ve en başa döndüm.

"Bundan beş yıl önce tanıştım Gediz ile..." diye başlayıp detaylı bir şekilde anlatmaya başladım.

"Kulübeye gittiğinizde ne oldu?" Savcı o kısma geldiğimizde masada bana doğru eğildi.

"Bana saldırdı ama ben elinden kurtuldum. Abim o zamanlar başka bir şehre gidip geldiğim için üniversitede, tedirgindi ve kendimi savunmayı öğretmişti bana," dedim artık donuklaşan sesimle.

"Devam edin lütfen."

Gediz ile tekrar karşılaşmama kadar olan kısmı anlattım bu sefer. Askeriyede öğretmen olarak başlamam için yılbaşı gecesi Haşim Albay'ın bana ettiği iş teklifini, sonrasında baskın olayını anlattım. Zaten baskın olayı için de ayrı bir ifadem vardı, ki savcı onu çoktan okumuştu bence.

"Buraya kadar merak ettiğim bir nokta var. Neden başınıza gelenleri abinize ya da bir başkasına anlatıp yardım istemediniz? Gediz ile tekrar karşılaştığınızda geçmişte olan durumun tekrarlamayacağını bilemezdiniz sonuçta." Savcının araya girmesiyle duraksadım.

Sehpanın üstünde duran sürahiyi alıp bir bardağa su doldurdum ve ellerimin titremesini önemsemeden küçük yudumlarla içtim.

"Kız kardeşiniz var mı?" dedim savcıya.

"Evet, sizin yaşlarınızda bir kız kardeşim var." Gözlüklerini burnunun gerisine iterek bana bakmaya devam etti.

"Benim başıma gelen olay, onun başına gelseydi ne yapardınız?" Tek kaşımı kaldırıp empati yapmasını istedim.

"Anlıyorum, abinizin başının derde girmemesi için sustunuz. Peki şimdi bildiğim kadarıyla abiniz evli ve eşi hamile. Sizinle ilgili bütün bilgiler bu dosyada yazıyor. Abinize neden şimdi söylemediniz? O zaman bekâr ve sadece kendi vardı ama şimdi bir çocuğu var, böyle bir şey yapacağını sanmıyorum. Cezasını çekmesi için polise şikâyet edebilirdi." Bu konu ne kadar uzarsa o kadar geriliyordum.

Önündeki mavi renkli dosyaya indi bakışlarım. Bizimle ilgili her şey varsa Emre ve ben de vardık o dosyada. Bizim birlikte olduğumuzu sadece astsubaylar bilse bile elbet birisi görmüştür Emre ile konuştuğumu. Aklıma konferans salonunda Emre ve Gediz'in bağrışmaları geldi ders günü. O gün kapının önünde Semih durmuştu ama o durana kadar birisi de duymuş olabilirdi. Ve neden savcıya gelip bunu söylemesin?

"Emre ile biz birlikteyiz. Gediz ile geçmişte bir şeyler olduğunu ona anlattım ama bu kadar ileri gittiğini söylemedim. Sonuçta yüz yüze bakıyorlardı ve ben Emre'nin başının derde girmesini istemediğim için sustum." Doğruları söyledim ama yine de hiçbir açık bırakmadım.

"Evet, birlikte olduğunuzdan haberim var. Açıkça bu soruyu sorarken dürüst olmanızı beklemiyordum," diyen savcı ile içim rahatladı.

Tuzak soru sormuştu bana. Oyun oynuyordu benimle. Bildiği şeyleri bilmiyordum ve o da bunu kullanıyordu. Eğer bildiği bir sorunun cevabını ona yanlış söylersem bana yalan söylediğimi söyleyecekti ve açığımı bulacaktı.

Ama unuttuğu bir şey vardı ki karşısında asker kardeşi ve yakında asker eşi olacak bir kadın oturuyordu.

"Size neden yalan söyleyeyim ki? Abim, Emre ile olan ilişkimizi biliyor ve Emre'nin ailesi de aynı şekilde. Yakında ailelerimiz de tanışacak." Taviz vermez bir şekilde konuşurken hâlâ neden bu konu üstünde durduğunu anlamıyordum.

"O zaman Emre'nin silahından çıkan kurşunun Gediz'i öldürdüğünü bilmek de sizi sarsmaz?" Dikkatli gözleri üzerimde gezinirken, hiçbir şeyi kaçırmamak istiyor gibiydi.

Sözleriyle yutkundum. Kimin öldüğünü ya da kurtulduğunu bilmiyordum. İki ceset torbası vardı ve birisi Gediz'e aitti. Cehennemde yanmasını diliyordum. Sonsuza dek.

"Öldüğünü şu an sizden öğreniyorum, o an içeride, Kerem'e sarılmış bir şekilde yerdeydim. Işıklar kapanınca gözlerimi dışarı çıkana kadar açmadım." Buz gibi çıkan sesimle sert bir şekilde savcıya bakıyordum.

Kapının çalınmasıyla bakışlarını kapıya çevirdi savcı. Bölünmesi hoşuna gitmemiş gibiydi. "Girin," dediğinde açılan kapıyla ben de bakışlarımı kapıya çevirdim. Mine her zamanki ciddi giyimini bir kenara bırakmış bir şekilde kot pantolon, sadece beyaz bir kazak ve spor ayakkabısı ile içeriye girdi. Elinde her karşılaştığımızda gördüğüm siyah dosya çantası vardı sadece. Kapıyı kapattı, bana dönüp tebessüm etti güven verircesine.

Sanırım bu kızı sevmeye başlıyordum.

"Merhaba savcı bey. Avukat Mine Agah, Gamze Hanım'ın avukatıyım," dedi elini uzatarak. Savcı elini sıkınca beklemeden karşıma geçip oturdu.

"Biz başlayalı biraz zaman geçti." Savcı gözlüğünü tekrar düzeltip üstten bir bakış attı.

"Sorun değil, ben her türlü olayı yakalarım," dedi ve bana göz kırptı.

"Neyse, devam edelim. Evet, ışıklar kapalı demiştiniz. Işıklar birden mi kapandı yoksa birisi ateş mi etti lambaya?" Savcı bana dönerek yeni bir soru daha yöneltti.

"Ateş edildi." Aptal olan bile anlardı bunun da tuzak bir soru olduğunu. Tavanda kurşun vardı ve oradaki kimse tavana ateş edecek kadar acemi değildi.

"Kim ateş etti?" dediğinde yutkundum ve Mine'ye baktım. Başını hafifçe salladı devam et der gibi.

"Görmedim, her şey çok ani oldu. Bir anda silah sesi duyuldu ve karanlığa büründü hangar. Sonrasında kendimi yerde, Kerem'e sarılmış şekilde buldum. Durumu çok kötüydü ve onu korumak istemiştim." Buraları beklemeden anlatmıştım çünkü değiştirilmesi gereken bir yer yoktu. Abimin üstünden geçtiği gibi cevap verdim.

"Neden Kerem?" dediğinde beklediğim bir soruydu.

"Aynı mahallede oturuyorduk ve arkadaşımdı. Ailesini tanıyorduk, ailecek görüştüğümüz birileriydi. Bir an onun şehit haberini söylemenin ne kadar ağır bir şey olduğunu fark ettim ve onu korumak istedim." Gözlerim dolarken derin bir nefes aldım. Bunu fark eden savcı başka bir yerden giriş yaptı.

"Konumuza geri dönelim. Gediz ile karşılaştın, sonrasında ders vermeye başladın askeriyede. Gediz seni Emre ile bir ilişkin olduğunu öğrenince kaçırdı. Bu abinin ifadesine göre olan olaylar. Buradan devam edelim." Silah konusundan bir şey çıkmayacağını anladığında bu sefer abimin ifadesini koymuştu ortaya.

Daha sonrasında ise bana anlatılan şekilde bütün olan biteni anlattım. Sadece 'hain' kısmını atladım. İçeride bir hain olduğunu, orada Özge'yi görünce öğrenmiştim. Daha önce bir hain olduğunu hiç bilmiyormuş gibi devam ettim. Sercan kısmını anlatırken zorlansam da hiçbir detayı atlamadım.

"Çok zekice bir hamle yapmışsınız yanınıza iki telefon alarak. Anlamadığım, Gediz neden üstünüzü aramadı?" dedi savcı kaşlarını çatarak.

"Çünkü biliyordu onun bana dokunmasına asla izin vermeyeceğimi. Zaten telefonumu almıştı ve abimler tuzağa gidiyordu. Beni çaresiz olarak görüyordu, ona muhtaç olduğumu sanıyordu. Bu yüzden benden bir hamle beklemiyordu."

Silahı Özge'nin başına dayadığımda nasıl şaşırdığı geldi aklıma. Asla öyle bir hamle beklemiyordu ama gözlerindeki o parıltı bile sadistçe bir hayranlıkla doluydu.

"Gediz'in zaafı sizdiniz yani?" Savcının sözleriyle artık sinirlenmeye başladım. Adam beni kaçırmıştı, ne zaafından bahsediyordu daha?

"Savcı bey, ifade mi alıyorsunuz yoksa müvekkilimin özel hayatını mı sorguluyorsunuz?" diyen Mine'nin sesi benden önce çıktı.

"Sadece bir çıkarımdı." Ellerini açarak umursamaz bir tavırla geçiştirdi.

"Çıkarımlarınız ile de dava dosyasına bakacaksanız işimiz Allah'a kaldı desenize." Mine sert bir şekilde mesleğine laf ettiğinde, savcı gözlerini kısarak baktı.

Mine'nin ilk defa bu tutumunu görüyordum. Ağlarken bile gördüğüm kadın şimdi bir demir gibiydi ve görünen o ki, az önce o demir savcının yüzüne inmişti. Boğazını temizleyen savcı, Mine'ye hoşnutsuz bir bakış atıp konuşmaya başladı.

"Lütfen yöntemlerimi sorgulama hatasına kapılmayın." Net ve tok çıkan bir ses tonuyla itiraz kabul etmediğini kesin bir şekilde söylemişti.

"Pardon, hangi yöntemden bahsediyorsunuz? Şu anda mağdur konumunda olan müvekkilimi sorguluyorsunuz resmen, ifadenin nasıl alındığını bilecek kadar çok duruşmaya girdim! Gamze Hanım bundan sonra size tek kelime etmeyecek. Eğer sorgulama konusunda ısrarcı olursanız delilleriniz ile birlikte sizi polis karakolunda bekliyor olacağız," diyen Mine çoktan ayağa kalkmıştı, ben de onunla birlikte kalktım.

"Mine Hanım lütfen, sınırınızı aşmayınız." Savcı kıpkırmızı olmuştu.

"Bir daha mobbing yaparken karşınızdaki kişiyi küçük görmemeyi öğrenirsiniz savcım. Unutmadan bununla ilgili uzun bir yazıyı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na da vereceğime emin olabilirsiniz. İyi sabahlar." Mine'ye hem ben hem de savcı şaşkın bir şekilde bakakalmıştı.

Mine kapıya ilerleyince ben de arkasından yürüdüm beklemeden. Kapıdan çıktıktan sonra derin bir nefes aldım. Emre ve Semih kapıda bizi bekliyorlardı hâlâ. Abim henüz gelmemişti Kerem'in yanından. Pencereden baktığımda etrafın aydınlanmaya başladığını fark ettim.

"Ne oldu?" Emre bir terslik olduğunu anlayarak yanımıza geldi.

Kurt'un gözünden hiçbir şey kaçmaz.

"Aşağıda konuşalım." Mine az önce çıktığımız kapıya ters bir şekilde bakıp merdivenlere yöneldi.

Biz de peşinden ilerlemeye başladık. Alt kattaki konferans salonuna inince kapıyı arkamızdan kapattık. Bir masanın etrafına dördümüz oturduk. Mine çantasındaki dosyalardan birini açıp eline kalemini aldı.

"Sorun ne?" dedi Emre konuya girerek.

"Gamze, şimdi bana odaya girdiğinden itibaren ne konuştuğunuzu anlatmanı istiyorum." Mine bana dönerek konuştuğunda başımı salladım.

Emre de bana dönünce abimin bizi tanıştırmasından itibaren karşılıklı konuşmamızın bütün ayrıntılarını anlattım. Emre ile olan ilişkimizi bildiğini ve bizimle ilgili bir dosyaya sahip olduğunu da ekledim.

"Savcı Mete Tunç adamımız. Gamze ile yalnız konuşmak istemesi ifade için değildi." Mine düşünceli bir şekilde elindeki kalemi oynattı.

Odaya girdiğimden itibaren olanları düşündüm. Hiç not tutmamıştı mesela. İfade verilirken not tutulduğunu, hatta kelimesi kelimesine yazıldığını biliyordum. Sonrasında o ifadeyi imzalamam da gerekiyordu ama savcı bunun için hiçbir şey yapmamıştı.

"Benim ne bildiğimi öğrenmeye çalışıyordu. Sorularıyla benden bilgi almaya çalışıyordu." Sonunda olayı anladığımda, "Ben de öyle düşünüyorum," dedi Mine bana hak vererek.

"Bu ne demek oluyor?" Emre kafası karışmış gibi bana doğru döndü.

"Haini biliyor olabilir mi?" Semih konuyu biraz olsun yakalayarak sorduğunda Emre de katıldı. "Daha kötüsü iş birlikçi olabilir mi?" Semih'in sözleriyle taşları yerine oturtmuştu o da.

"Bilmiyorum ama bu adama hiç güvenmedim. Benim birkaç görüşme yapmam lazım, hâkim bir arkadaşım var. Hissettirmeden bir araştıralım bakalım altından neler çıkacak." Mine telefonunu çantasından çıkarttı. Parmakları telefonda gezinirken büyük ihtimalle mesaj yazıyordu.

"Sağ ol Mine." İçten bir şekilde gülümsedim.

O savcının yanında olup bana destek olmasa adamın oyununa gelebilirdim belki de. Kelimeleri kendi istediği gibi şekle sokup size karşı kullanıyordu.

"Ne demek canım. Göt herifin teki belli zaten. Olmadı savcı değişikliği için başvuruda bulunuruz." Mine'den argo söz duyduğum için kıkırdadım. Hiç böyle şeyler söyleyecek birine benzemiyordu.

Kapının açılmasıyla abim içeriye girdi. Kerem'in ifade olayı vardı daha. Emre'ye baktığımda bana baktığını fark ettim. Bu kadar olay arasından bir de Emre'nin anne ve babasıyla tanışma işleri vardı.

Gündemin hızına yetişemiyordum artık.

"Bitti mi ifade işlemleri?" dedi abim yanımıza oturarak.

"Abi adam resmen benimle dalga geçiyor. Saçma sapan sorular sordu ve ifademi yazmadı bile." Durumun saçmalığını anlattığımda canım gerçekten bu duruma sıkılmıştı.

"Bende de öyle yaptı. Bana da şüpheli gelmişti ama ilk defa Askeri Mahkeme'nin gönderdiği bir savcıya ifade verdim." Abimin kaşları çatılırken, kendi içinde de olayı sorguladığına emindim.

"Ben kalkayım artık, savcı için bir araştırma yapacağım, siz de Cahit Bey'e durumu anlatırsınız." Mine oturduğu sandalyeden kalkarak çantasını aldı.

"Ben de eve geçeceğim, sizi bırakırım istiyorsanız Mine Hanım." Semih de ayağa kalkmıştı. Daha önce Mine konusunda benim gibi o da çok sert davranmıştı. Belli ki benim gibi Semih de pişman olmuştu.

"Kendi arabamla geldim, teşekkür ederim. Emre arayınca biraz acele oldu ama olsun, dava üstünde erken çalışmaya başlarım. Bu arada Gamze, büyük geçmiş olsun, iyi olmana sevindim," dedi Mine gülümseyerek.

"Teşekkür ederim." Tebessüm ettiğimde fark ettim ki Mine'yi artık sevmeye başlamıştım. Mine ve Semih çıkınca abim, ben ve Emre kaldık.

"Abi, Gediz konusunu senden sakladığım için özür dilerim." Daha fazla uzatmadan konuya girdim. Elbette konuşulacaktı, sonuçta ondan böyle bir şeyi saklamam kırmıştı abimi.

"Hâlâ sana o konuda kızgınım Gamze, şu an zor şeyler geçirdiğin için susuyorum. Bu arada ilişkinizi onayladığımı da sanmayın. Eğer bu olay ortaya çıkmasaydı ben halen bilmeyecektim." Abim gözlerini kısıp Emre'ye bakarken söyledikleriyle şaşırıp kaldım.

"Cahit abi ben arkadan iş çevirmem. O kadar dönek bir adam mıyım gözünde? Bu olay olmasaydı da Gamze'ye açıkladığım anda hislerimi gelirdim kapına. Ama o sıra senin derdin daha büyüktü, bebek ile ilgili sorunlar olunca gelip sana söyleyemezdim." Sesindeki sahiplenici ve dürüst tını beni gülümsetti.

"Emre doğruyu söylüyor abi. Her zaman sana bir an önce söyleme taraftarı oldu hep." Bu konuda kesinlikle hakkını yiyemezdim, hep ben durdurmuştum onu.

"Tamam, bu konu şimdinin konusu değil, zaten bizimkiler henüz bilmiyor," diyen abimle sıvama aşamasına geçtim.

"Aslında annem ben Ankara'dayken biliyordu Emre ve beni. Emre'nin anne ve babası gelmiş, bizimkilerle tanışmak istiyor, tabii önce seninle abi. Bu arada annem bugün babama konuyu da açacak." Tek nefeste takır takır duraksamadan her şeyi söyledim.

"Tamam, bir yemek ayarlar tanışırız." Abimin sesindeki soğukluğu hissetmiştim. Emrivaki olaylardan hiç hoşlanmazdı ve şimdi öyle yapıyormuş gibi olmuştum.

"Abi seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?" Abime baktığımda gözlerim doldu.

" Prensesim ben de seni çok seviyorum," dedi abim yumuşayarak.

"Ben Seda'ya hep senin hatırın için sustum ve katlandım. Beni gecenin bir yarısı, on dokuz yaşında, yabancı bir şehirde kapının önüne koyduğunda da, evlendiğiniz zaman sürekli seni benden kıskanıp bana laf sokmaya çalışmasına da, hamile olduğunda bana emirler yağdırıp istediğini yaptırmasına da ben senin için katlandım. Şimdi ben senin de onay vereceğin, iyi kalbinden şüphen olmayan ve beni emanet edebileceğin bir adamı seviyorum. Babamın senin sevgine saygı duyup annemi bile karşısına aldığı günleri ben çok iyi hatırlıyorum. Sen de biraz olsun beni düşünüp, sevgime saygı duyup, buna katlanır mısın?"

Sesimde hiçbir tını yoktu, bomboştu. Bu zamana kadar Seda ile ilgili her şeye sustum ve katlandım ama karşılığı bu değildi. Tamam, abim seviyordu Seda'yı ama unuttuğu bir şey varsa bu sevginin bir ona zarar vermediğiydi. Seda'ya bu kadar bağlı olmasının nedeninin 'su içene yılan bile dokunmaz' sözündeki su içen kişinin abim olmasıydı. Çünkü yılan bir ona dokunmuyor, çevresini hep sokuyordu.

Emre'yi seviyordum ve abimden bencil olmamasını istiyordum kısaca. Biz nasıl onun sevgisine saygı duyup bir şey demediysek kendisi de öyle yapmalıydı.

"Özür dilerim Gamze. Bu zamana kadar Seda'nın sana yaptıklarını bildiğim halde, senin üzülmene, ona benim için yardım ettiğini fark etmeme rağmen bunu kullandım. Onun yanında kalman için seni ikna etmek için annem hep, abin ve yeğenin için, dedi. Babam da bu bahaneye sığındı ama ben sana böyle davranan biriyle yalnız bırakırken seni de düşünmeliydim. Her zamanki Seda dedik hepimiz geçtik ama şimdi senin ne kadar yorulduğunu görüyorum. Affet beni."

Söylediği sözleri hiç beklemiyordum. Yine 'hamile işte idare et' der sanıyordum. Ama abim beni büyük bir şoka sokmuştu. İlk defa bu konuda benden özür dilemiş, onu affetmemi istemişti. Genelde önemsiz bir şekilde Seda'yı bir iki tehdit eder, ceza vereceğini söyler, geçiştirirdi. Hızla ayağa kalkıp abime sarıldım.

"Sen benim abimsin, seni tabii ki affedeceğim! İkinci çocuğun kız olursa adını Gamze koyman şartıyla. Seda buna delirir," dedim gülerek. Yumuşayan ortamla rahat bir nefes aldım.

"Emre, yarın akşam aileni bekliyoruz yemeğe." Abim eskiye göre artık daha samimi ve istekliydi.

"Peki Cahit abi." Emre de aynı samimiyetle karşılık verdi.

Emre beni eve bırakacaktı ama odasında eksik birkaç evrak vardı, önce onları alacaktı. Ben de lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Abim ile olan konuşmamı düşünüyordum. Koridorun karşısındaki odaya doğru ilerledim.

"Emre, geliyor musun?" diye seslendim odaya girdiğimde.

"Gel Gamze, seni Mert Komutanımızla tanıştırayım. Abinin de arkadaşıymış Gümüşhane'den." Karşılıklı duran iki adamın konuşmasını bölmüştüm sanırım.

Emre elini bana uzattığında yanına doğru ilerleyip elini tuttum. Beni sahiplenircesine kolunun altına aldığında gülümsedim. Mert ile boşta kalan elimle el sıkıştık. Kahverengi gözleri ve siyah saçları ile abime benzetsem de keskin yüz hatlarıyla birbirinden ayrılıyorlardı. Aynı yaşlardaydılar büyük ihtimalle abimle.

"Memnun oldum."

"Ben de memnun oldum Gamze. Cahit çok bahsederdi sizden," diyen adamla gülümsedim. Abimin ilk görev yeriydi Gümüşhane, daha yeni teğmen olmuştu o sıralar.

"İlk defa o kadar fazla zaman ayrı kalmıştık abimden. Bizden ayrı kalınca özlemi arttı sanırım, herkes tanıyordu bizi alayda." O zamanlar ben daha yeni üniversiteye başlamıştım. Birkaç kez bizimkilerle ziyaretine gitmiştik abimin.

"Tebrik ederim bu arada sizi de," dedi Mert ellerimize bakarak içten bir şekilde.

"Teşekkür ederiz." Emre gülümsediğinde ben de tebessüm ettim.

"Bu arada Emre, Ercan söyledi, avukat bir tanıdığın varmış, mümkünse benim bir davada yardımcı olabilir mi?" Mert'in ricasıyla gözlerimi kıstım.

Aklıma Mine gelince Mert'in ellerine baktım ve olmayan yüzükle çoktan aşk şarkıları çalmaya başlamıştı bende. Ben bu ikisini yan yana koydum, efsane çift olurlar bence.

'Emre ile ilgisi yok yani?' diyen iç sesimin de ayarını iyice kıstım. Yok canım, daha neler? Emre, Mine'nin kartvizitini Mert'e verince 'iyi günler' dileyip odadan çıktık.

"Ne dönüyor yine o güzel aklında?" diyen Emre ile gülümsedim.

"Aşk şarkıları dönüyor," dedim göz kırparak.

Ben bu işi yapardım!

Emre beni eve bıraktıktan sonra kendi evine geçti. Yolda kahvaltı yapmıştık beraber. Sonrasında hattımı yeniden çıkartmış ve telefonumu açmıştım. Bugün değil yarın Emre'nin ailesi yemeğe gelecekti. Çok heyecanlıydım. Saat sabah dokuz olmuştu ve ben inanılmaz yorgun ve uykusuzdum. Bir günde o kadar çok şey yaşamıştım ki artık yorgunluk beni esir almıştı.

Seda hâlâ uyuduğu için direkt yukarı, odama çıktım ve üstümü değiştirip yatağa girdim. Gözlerimi kapatır kapatmaz uyuyakaldım.

"Gamze. Gamze uyan." Duyduğum Seda'nın sesiyle diğer tarafa döndüm.

"Çok yorgunum, sonra konuşalım." Gözlerimi bile açamıyordum.

"Kapıda Uğur var, seninle konuşmak istiyor, acilmiş," dediğinde gözlerimi hızla açtım.

"Tamam, geliyorum." Yatağımdan kalkarak ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.

Seda odadan çıkınca siyah bir kot pantolon ve beyaz kazak giydim. Saçlarımı toplayıp aşağıya indim. Beni bir tek Emre pijamalı görmüştü ve başkasına o hâlde görünmek istemiyordum kesinlikle. Kapıyı açtığımda bekleyen Uğur ile yüz yüze geldim. Bu arada akşam olmuş, hava kararmaya başlamıştı.

"Uğur, bir şey mi oldu?" Endişeyle sormuştum çünkü daha önce Uğur hiç benimle konuşmak için gelmemişti.

"Gamze, acil gitmemiz gerekiyor, Emre tutuklandı. Manyak savcı kafayı takmış Emre'ye," dediğinde içime kara bulutlar dolmuş, gelen fırtınayı haber vermişti.

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.

 

Instagram: DeeinDeniz

Bölüm : 19.11.2024 12:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...