
1. Kitabın Finali
Keyifli okumalar....
Uyandığımda bedenimde ağrılar hissediyordum. Gözlerimi zorlukla açtığımda ise saat öğlene geliyordu. Aşağı indiğimde Seda'nın bir sağa bir sola dolandığını gördüm. Yüzünde rahatsız bir ifade vardı.
"İyi misin?" Bir adım yanına doğru geldiğimde kesik bir nefes aldı.
"Sancım var."
"Abimi aramamı ister misin?" dediğimde eliyle belini tutup koltuğa oturdu, derin nefesler almaya başladı. Bağırmasıyla bir an donup kaldım.
"Bebek geliyor!"
"Ne!" dedim gözlerim büyürken.
Seda dişlerini sıkarken bir çığlık koyuverdi. Üst kata telefonumu almak için koştum. Abimi aramam lazımdı. Ambulansı ararsam yarım saate ancak gelirdi ama abim on dakikada burada olurdu. Odaya girince sehpanın üstünde bıraktığım telefonu buldum. Ellerim titrerken telefonu alıp abimi aradım. Birkaç çalıştan sonra açıldı.
"Gamze." Abim telefonu açar açmaz konuşmaya başladım.
"Abi Seda doğuruyor, hemen gel." Telaşlı bir şekilde odadan çıkıp aşağıya indim.
"Şimdi mi?" dediğinde abimin sesi de telaşlı geliyordu.
"Bir sorayım abi, belki fikrini değiştirir oğlun." Çıldıracağım artık bu evde.
"Gamze, gelmeye kalkışırsa geri içine içine it. Tamam mı abim?"
Allah'ım adamda akıl kalmadı.
"Abi saçmaladığının farkında-" Seda bir çığlık daha attığında sormama gerek kalmamıştı çünkü abim telefonu direkt kapattı. Şu an uçarak buraya geldiğine emindim. Abimlerin odasına ilerleyip bebekle Seda için hazırladıkları küçük valizi aldım. Bu telaş içinde unutulabilirdi. Hastane dönüşünde bebeği koyacağımız puseti de çıkartıp kenara koydum.
"Dayanamıyorum!" Seda'nın bağırmasıyla kalbim ağzımda attı. Eşyaları kapının yanına bırakıp hızla yanına gittim.
"Biraz daha sık dişini, abim gelir şimdi. Derin derin nefesler al," dedim elini tutup onunla birlikte derin derin nefesler alarak.
Biraz daha sakinleşince karnında benim bile görebileceğim bir kasılma oldu ve Seda'nın hamile elbisesi ıslandı. Bebeğin içinde olduğu su kesesi patlamıştı. Seda'nın korktuğunu biliyordum çünkü şu an ben bile korkuyordum. Elimi öyle bir sıktı ki tırnaklarının etime geçtiğini hissettim.
"Sakın ıkınma, derin nefesler almaya çalış. Bebeği itecek kadar kendini kasma. Burada doğsun istemiyorsan dediklerimi yap!" Onu uyarırken benim de gerginliğim hat safhadaydı.
Seda sonunda mantıklı olduğunu düşünmüş olacak ki derin nefesler alıp kendini kasmayı bıraktı. Ben de onunla beraber derin nefesler alıyordum. Seda arada dişlerini birbirine bastırıp gözlerini sımsıkı kapatıyordu ama kendine hakim oluyordu sonunda. Kapı çalınca hızla elini bırakıp kapıya koştum.
"Çabuk abi, sancıları çok sıklaştı." Kapıyı açar açmaz içeriye girdi. Abimin de yüzü beyazlamıştı, hızlı nefes almasından acele ettiği belliydi.
Seda'nın yanına hızla ilerledi ve tek hamlede kucağına aldı. Ben de kenarda duran çantaları aldığım gibi peşlerinden çıktım. Kapıyı kapattıktan sonra arkamı döndüğümde şoför koltuğunda oturan bir adet Kurt ile karşı karşıya geldim.
"Gamze hadi." Abimin seslenmesiyle beklemeden ön koltuğa geçtim. Seda ile birlikte arka koltukta oturuyordu.
Emre hızla arabayı çalıştırıp arabayı geri vitese taktı ve geldiği yoldan çıktı. Lojmanlardan çıkarken Seda abimin eline sarılmış, derin nefesler almaya çalışıyordu. Heyecan beni de sarmıştı, sonunda hala oluyordum.
Normalde çıtkırıldım olan Seda gıkını bile çıkarmadan sabrediyordu. Annelik denen duygu böyleydi sanırım. Canının yanmasına rağmen onun için sessiz kalıp acı çekmekti. Emre kontrollü bir şekilde hızla ilerliyordu. Dikkatinin dağılmamasını istediğimden ondan tarafa bakmamaya çalışıyordum.
"Abi siz inin, ben arabayı park edip geliyorum." Emre acilin önünde durduğunda arkadan araba geliyordu.
"Tamam," dedi abim. Kapıyı açtığı gibi inip içeriden tekerlekli sandalye getirdi, Seda'yı oturtturdu.
Onlar içeri girerken biz Emre ile hastanenin arkasında kalan otoparka ilerledik. Arabayı park edince bir an bana döndü. Ben zaten onu izliyordum acilin önüne geldiğimizden beri. Bakışlarında farklı bir parıltı vardı Kurt'un.
"Bir gün ikimizden bir parçayı kucağımıza almak için bu kapıya gelmek istiyorum." Sözleri kalbime değdiğinde gözlerine ömrümü sığdırdım.
Yüzüme yayılan tebessümle gülümsedim. Biraz eğilip saçlarıma kondurduğu öpücükle içim sıcacık oldu. Arabadan inince ön tarafa zar zor sığdırdığım bebek çantasını elime aldım. Puseti ise kucağımda tutuyordum. Emre elimdeki bebek çantasını alınca boşta duran elimi avucunun içine aldı. Sıcak elleri soğuk ellerimi ısıttı.
"Merhaba. Seda Karademir, biraz önce acilden giriş yaptı doğum için. Oda numarası nedir?" Danışmaya geldiğimizde kısaca görevliye durumu anlattım.
"Merhaba. Üçüncü kattaki 308 numaralı odaya alınmış kendisi, B blok," dediğinde görevli kadın, tebessüm ettim.
Emre ile birlikte asansöre yöneldik. Hemen telefonumu çıkartıp annemi aradım. Telefon tam kapanacakken açıldı son anda.
"Anne, Seda'nın sancısı var, hastanedeyiz." Beklemeden direkt konuya girdim.
Emre kaşlarını kaldırıp bana bakarken omuz silktim. Ne yapayım şimdi, bir saat nasılsınız muhabbeti yapıp mı söyleyeyim yani? Direkt konuya girdim ve bitirdim. En iyisi de buydu bence.
"Doğum olduğuna emin misiniz? Yalancı doğum sancısı da olabilir." Annem sesinden anlaşılan bir heyecanla sorduğunda onayladım.
"Bebeğin su kesesi patladı, doğum yakındır bence." Daha önce hiç hamilelik tecrübem yoktu ama biyoloji de bilmiyor değildim. Doğumun başlamasını sağlayan şeylerden birisi bebeğin içinde bulunduğu kesedeki sıvının dışarı atılmasıydı.
"Tamam, ben hemen uçak bileti bakayım babanla." Babamın arkadan gelen sesiyle ne olduğunu sorduğuna emindim.
"Peki anne, görüşürüz." Telefonu kapattığım gibi gelen asansöre bindik.
İçeride birkaç kişi olduğu için Emre'ye doğru yaklaştım. Bir elimde bebek puseti vardı, diğerini de Emre'nin az önce telefonda konuşmak için bıraktığım eline koydum. Elimi sıkıca kavradı, diğer elinde bebek çantası vardı Emre'nin de. Asansör üçüncü katta durduğunda önümüzdeki insanlardan sıyrılıp çıktık. Kapının önüne geldiğimizde ellerimiz ayrıldı.
"Ben burada bekliyorum." Emre duvar dibindeki oturma alanını işaret etti.
"Tamam, ben de bir duruma bakayım." Elindeki çantayı aldıktan sonra kapıyı açıp içeriye girdim.
Seda yatakta yatmış, serum bağlanmıştı. Abim başında durmuş elini tutuyordu. Gerçekten güzel bir görüntüydü. Elimdeki puseti ve çantayı bırakıp sessizce geri çıktım kapıdan. Emre koridorun başındaki koltuklardan birine oturmuş telefonuna bakıyordu. Yanına doğru ilerledim.
"Gidecek misin?" Yanındaki koltuğa otururken geriye yaslandım.
"Bizimkiler soruyor, bebeği merak etmişler. Sen gidersen seni eve bırakacağım yoksa buradayım." Emre telefondan başını kaldırıp bana baktı.
"Serum takmışlar, ben de kapıdan çantayla puseti bırakıp çıktım. Biraz daha bekleyelim, sonra sorarım durumunu." Sonuçta annemleri aramıştım ve abim yanındaydı. Benlik bir durum yoktu, olsaydı abim çağırırdı zaten.
"Hastaneye gelmişken senin için de randevu alalım mı?"
"Neden ki?" dediğimde Emre ile yaptığımız psikolog konuşması geldi aklıma. Derin bir iç çektim. Gözlerine baktığımda yumuşacık bakıyordu bana. Elimi elinin üstüne koydum.
"Senin için istiyorum bunu Gamzeli'm."
Ama sen bana bu ses tonuyla Gamzeli'm dersen ben sana nasıl hayır diyebilirim ki?
"Abime sorayım, eğer bana gerek yoksa aşağı inip randevu alalım." Benim için endişe ettiğini biliyordum ve ben bu durumun daha fazla böyle devam etmesini istemiyordum.
"Bekliyorum."
Emre'nin tebessümüyle içim ısınırken ben de gülümsedim. Ayağa kalkıp biraz önce çıktığım odaya doğru ilerledim. Kapıyı tıklatıp açtım. Seda'nın yüzünde sancıların etkisiyle kasılmalar oluşuyordu. Abim elini tutmuş halen yanında duruyordu. Ben kapıyı açınca bakışlar bana döndü.
"Abi, doktor bir şey dedi mi?" diye sordum.
"Suni sancı veriyorlar doğumun hızlanması için. NST'ye bağlayacaklar birazdan." Seda'nın elini tutarken, gözlerindeki endişeyi görüyordum.
"Annemleri aradım, haber verdim. Yapabileceğim bir şey var mı başka?" Bakışlarım Seda'ya kaydığında bir eli karnında diğeri abimin elindeyken yatakta yatıyordu.
"Yok prensesim, şu an için bekliyoruz sadece. Eve geçebilirsin istersen, ben ararım seni, annemler geliyormuş hem." Abim anlayışlı bir şekilde konuştuğunda başımı iki yana salladım.
"Yok abi, buradayım. Emre de burada, kapıda bekliyor. Biz aşağı kafeteryaya iniyoruz, bir şey olursa ara, hemen gelirim." Onları yalnız bırakmak için geri kapıya doğru yöneldim.
"Tamam, haberleşiriz." Abim onaylayınca açtığım kapıdan çıkıp geri kapattım.
Emre'ye doğru ilerlediğimde oturduğu yerden kalktı. Elini bana uzattığında tuttum. Beraber aşağı kata inmek için asansöre yöneldik. Biraz öncekine göre boş olan asansöre bindik ikimiz de. Tedirgin hissediyordum kendimi daha çok. Emre elimi tuttuğu için biraz rahat olsam da yanımdan ayrıldığı anda huzursuz olacağıma emindim. Danışmaya geldiğimizde bankodaki görevliye doğru yaklaştık.
"Merhaba, randevu almak istiyordum Psikiyatri bölümünden." Kesin çıkan ses tonumla içimde büyük bir kararlılık vardı.
"Tabii ki, kimliğinizi alabilir miyim?" diye sorduğunda telefonumun arkasında duran küçük kimlik kartını çıkartıp görevliye uzattım.
"Doktor tercihiniz var mı?" Bilgisayarda bilgilerimi doldururken görevli bana doğru döndü.
"Hayır, yok."
"Deniz Poyrazoğlu doktorunuz, yarın saat 15.00 uygun mudur?" Bilgisayarda birkaç yere daha bastıktan sonra duraksadı cevap bekleyerek.
"Evet, teşekkür ederim," dedim onaylayarak. Kimliğimi görevli geri verdiğinde, telefonuma doktorun ismini ve randevu saatini kaydettim.
"Sağlıklı günler dileriz."
Randevu işini hallettikten sonra Emre ile birlikte giriş katta bulunan kafeteryaya doğru ilerledik. İkimiz de oldukça sessizdik. El ele yürüyorduk öylece. Masalardan birine geçince karşılıklı oturduk. Saat epey ilerlemişti.
"Dalgınsın," diyen Emre ile gözlerimi onun yeşillerine çevirdim.
"Annem ve babam geliyor, yola çıktılar büyük ihtimalle." Yeni bir bebek katılıyordu ailemize ve bu herkesi heyecanlandırmıştı.
"Gelsinler bakalım." Emre'nin de yüzüne konan gülümseme ile biraz daha kendimi iyi hissettim. Telefonu çalınca ellerimiz ayrıldı.
"Efendim Semih?"
Semih'in aramasına şaşırmamıştım ama ne söylediyse Emre'nin ifadesi sertleşmiş, kaşları çatılmıştı. Bakışları bir an bana uğramış, sonra gözlerini kaçırmıştı.
"Tamam," deyip telefonu kapattığında merakla ona bakıyordum.
"Bir sorun mu var?" Tereddüt ederek gözlerine baktım.
"İşle ilgili Gamzeli'm, halledilmeyecek bir şey değil." Sözleri pek içime sinmese de söylemeyeceği bir şeyler olduğunu düşünerek fazla soru sormadım. Askeriyeyi ilgilendiren ve bilmemem gereken işleri vardı muhakkak.
"Dün abimle konuşunca bir şey dedi mi Trabzon'da olanlarla ilgili?" Konuyu açmak istemesem bile maalesef ki bu bizim için bir gerçekti. O olayları daha bir gün önce yaşamıştık.
"Küfür hazneme yeni kelimeler ekledim diyebilirim," derken kaşları yukarı kalkmış, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı.
"Ya, neymiş onlar peki?" Konuyu dağıtmak istemesini görmezden gelmeye çalışarak merakla sordum.
"Söylenmez Gamzeli." Göz kırpıp geriye yaslandı.
"Emre bir şey olmayacak değil mi?"
Sorumla birlikte gerilmesini görmezden gelemedim işte. Benim kadar endişeliydi, hatta benden fazlaydı bu endişesi. Sadece bana yansıtmamaya çalışıyordu bunu ama ben görmesem bile hissediyordum.
Asansöre bindiğimizde herkesi tek tek süzüp belinde kabarıklık var mı diye bakması, danışmaya geldiğimizde ben konuşurken etrafı kolaçan etmesi, sürekli elimi tutup uzaklaşmama izin vermemesi gibi. Küçük detaylardı ama o etrafı izlerken ben hep onu izliyordum.
"Sorun yok Gamzeli, ben her şeyi halledeceğim."
Emre ile birer bardak kahve içtikten sonra abim arayıp Seda'yı doğuma aldıklarını söyledi. Annemler ise uçağa binmişti, yoldaydılar. Doğumhanenin önünde oturmuş öylece bekliyorduk. İki saat kadar bekledikten sonra hemşire elinde beyaz bir battaniyeye sarılı bebekle çıktı.
"Tebrik ederim, çok sağlıklı bir oğlunuz oldu. Anne de gayet iyi," dediğinde abimin gözünden akan damlayla yüzünde büyük bir gülümseme oluştu.
"Çok güzel."
Hemşirenin kucağında gördüğüm gözleri yumuk yumuk bakan minicik bebeğe sevgiyle baktım. İçimde tarifsiz bir mutluluk oluşmuştu. Hemşire bebeği giydirmek için götürünce Seda'nın kaldığı odaya geçtik.
"Tebrik ederim abi. Vatanına, milletine ve ailesine hayırlı bir evlat olur inşallah." Emre, abimi kutlayarak yanıma geçti.
"Sağ ol Emre, amin," dedi abim de gülümseyerek.
"Seni de tebrik ederim Gamze, hala oldun." Tebessüm edip heyecanla kabullendim yeni sıfatımı. Artık hala olmuştum.
"Teşekkür ederim." Emre'ye doğru döndüğümde bana biraz daha yaklaştı.
"Darısı anneliğine," diye fısıldadı kulağıma doğru.
Bir anda gözlerim kocaman açıldı ve yutkundum. Bu adam bunları nasıl bu kadar rahat bir şekilde söylüyordu aklım almıyordu. Gözlerimi kısıp baktım ona doğru. Abim yanımızdaydı üstelik. Tamam adam baba oldu, ayakları yere basmıyor olabilir ama bu kadar da fırsattan istifade edilmez.
Emre'ye mesaj gelince telefonuna baktı hemen. Sanki haber bekliyor gibiydi. Telefonu hızlıca geri cebine koydu. Yine ne işler çeviriyorsun acaba Kurt?
"Abi benim çıkmam gerekiyor, askeriyeden çağırıyorlar." Emre acele bir şekilde selam verdikten sonra kapıya yöneldi.
"Tamam Emre, sağ ol geldiğin için." Abim Seda'yı yalnız bırakamazken ben neden çağrıldığını merak ediyordum.
Kapı açılmış, minik Turan'ı içeriye getirmişlerdi. İlgi odağı minik bebek olmuştu şimdi. Abimin ilgisi de dağılırken Emre dışarı yönelmiş, ben de peşinden çıkmıştım.
"Emre bekle," dedim arkasından.
"Gamzeli'm acil bir durum, ben ararım seni müsait olduğumda." Arkasını dönüp konuştuktan sonra beni geride bıraktı. Hızlı bir şekilde yoluna devam ettiğinde şaşkın bir ben bıraktı arkasında.
Öylece giderken bakmıştım arkasından. Derin bir nefes aldım. Koridorun başında Seda'yı tekerlekli sandalyede getirdiklerini görünce arkasından da gitmedim. Askeriyeyle ilgili bir şey olduğu için üstelemedim daha fazla. Seda'yı odaya aldıklarında Turan'ı kucağına verdiler. Gözlerim dolarken Seda ve abimin mutluluk gözyaşları çoktan akmaya başlamıştı.
"Evet, odayı boşaltalım, annemiz bebeği emzirecek," diyen hemşire ile abimle beraber çıktık.
"Abi ben eve geçeyim burada yapılacak bir şey yoksa." Nedense yorgunluk çökmüştü üstüme.
"Emre gitti Gamze, tek başına gönderemem seni. Biraz daha bekle, annemler gelsin öyle gidersin." Dün gece Emre'nin anlattıklarıyla birlikte beni tek bırakmak istemiyordu normal olarak.
"Tamam abi." Aklının bende kalmaması için kabul ettim.
Saat gece iki olduğunda koltukta oturmaktan bacaklarım uyuşmuştu. Annemle babam gelince sıkıca sarılmış, hasret gidermiştik. Seda yarın çıkacaktı hastaneden. Babam torununu görünce oldukça duygulanmıştı. Uzaktan uyurken sevmiştik sadece.
"Oğlum siz gidin, ben kalırım Seda'nın yanında." Annem uyuyan bebeğe ve yorgun Seda'ya doğru baktı.
"Yok anne, ben kalırım," dedi abim oğlundan ayrı kalmak istemeyerek.
"Abi biraz dinlen, sabah daha dinç olursun. Hem annem iki çocuk büyütmüş kadın, bir şeye ihtiyaçları olsa senden daha iyi anlar durumu. Sabah erkenden geliriz zaten." Gözlerinden bile uykusuzluğu belli oluyordu. Bu hâlde zaten faydası olmazdı.
"Evet Cahit, annem kalsın," diye onayladı Seda da.
"Tamam, yine de bir şey olursa ara hemen anne," diyerek tembihleme gereği duydu abim. Biz bu hâline gülerken abim oğlunu izliyordu.
Abim, babam ve ben hastaneden ayrılıp arabaya bindik. Abimle babam bebek hakkında konuşurken ben de tebessümle onları dinliyordum. Seda da gayet iyiydi, başarılı bir doğum olmuştu. Seda'nın ailesine de haber vermişti abim doğuma alındığında ama onlar sabah geleceklerdi.
Eve geldiğimizde babama salona yatak hazırladım. Saat dörde geliyordu. Gündüz uyuduğum için uykumu almıştım. Yukarı odama çıktığımda Emre hâlâ aramamış ya da mesaj atmamıştı. İçimdeki endişeyi bir kenara bırakamıyordum. Ben arayacağım dediği içinde arayamıyordum. Toplantıda ya da görevle ilgili bir konunun ortasında olabilirdi.
Üstümü çıkartıp yatağa yattım. Telefon elimde Emre'nin aramasını beklerken uyuyakaldım.
Sabah uyandığımda saat on olmuştu. Telefona baktığımda mesaj bile yoktu. Yataktan kalkıp etrafı topladım. Akşam çıkarttığım kıyafetleri kirli sepetine atıp yatağımı kapattım. Üstüme kot pantolon ve siyah bir kazak giyip aşağı indim.
"Günaydın baba." Haberleri izleyen babam beni görünce tebessüm etti.
"Günaydın kızım."
"Abim gitti mi?" diye sordum babamın yanına oturarak.
"Gitti sabah erkenden. Gamze uyusun, yoruldu, dedi. Seda'nın annesi gelmiş babasıyla birlikte. Anneni eve getirecek abin birazdan, zaten akşam çıkacakmış hastaneden de." Kısa bir durum özeti geçti babam.
"Tamam baba, çay demleyim ben o zaman, annemle abim gelince kahvaltıyı yaparız hemen."
Kalkıp mutfağa geçtim. Çay suyu koyup kahvaltı hazırlamaya başladım. En sonunda dayanamayıp Emre'yi aradım ama telefonu kapalıydı. Bu sefer Semih'i aradığımda aynı şekilde onun da telefonu kapalı olduğu için içimdeki sıkıntı giderek arttı. Telefonuma gelen mesajla hemen açtım.
Kimden: Ceyda
Görüşüyoruz değil mi bugün?
Aklımdan tamamen çıkmıştı görüşme için söz verdiğim. Normalde Ceyda'ya durumu söyler buluşmazdım ama askeriyeye gitmek istiyordum. Emre'yi oldukça merak etmiştim.
Kime: Ceyda
Evet, bir saat sonra askeriyede. Gelince ara beni.
Kahvaltı sofrasını hazırladıktan sonra çayı demleyip yukarı odaya çıktım. Kapının çalmasıyla bizimkiler gelmişti. Babam kapıyı açtığı için geri aşağı inmedim. Üstüme beyaz bir gömlek giydim. Siyah kot pantolonum iyi duruyordu. Saçlarımı da toplayıp atkuyruğu yaptım. Hafif günlük bir makyaj yapıp, çantamı alıp aşağı indim.
"Gamze, bir yere mi gidiyorsun?" Annem beni hazır bir şekilde görünce şaşırmıştı.
"Evet anne, askeriyeye gitmem lazım, bugün dersim vardı. İptal edeceğimi bildirmedim, şimdi beni bekliyorlardır." Ders verdiğimi bildikleri için kimse sorun etmedi.
"Ben de çıkıyorum zaten, bırakayım seni." Abim oturduğu yerden kalkarken, "Kahvaltı yapsaydın abi," dedim.
"Ben yedim hastanede bir şeyler, hadi çıkalım." Abim kapıya doğru giderken annemi öpüp çıktım. Sandviç hazırlamıştım kendime.
Ayakkabılarımı giydikten sonra abimle birlikte arabaya doğru ilerledim. Bindiğimizde abim arabayı çalıştırdı. Emniyet kemerimi takıp telefonumu tekrar kontrol ettim.
"Geri dönerken Emre ya da başkası bıraksın seni eve. Tanımadığın kimsenin arabasıyla ya da taksiyle dönme. Kimseyi bulamazsan bile beni ara, ben gelip alırım seni." Ciddiyetle kurduğu cümlelerle başımı salladım. Kimse tek kalmamı istemiyordu.
"Tamam, merak etme abi."
Askeriyeye gelince kapının önünde indim. Arası on dakikaydı zaten abimlerin eviyle. Abim giderken ben de nizamiyeye ilerleyip kimlik kontrolünden sonra içeriye girdim. Beni artık tanısalar bile her seferinde güvenlik amaçlı kimlik kontrolü yapıyorlardı. Emre ya da abimle geldiğimde kontrol etmiyorlardı sadece.
"Hoş geldiniz Gamze Hocam." Uğur'u görünce en azından içlerinden birinin burada olduğu için sevindim.
"Merhaba Uğur. Bir şey soracaktım." Fazlasıyla merak ettiğim için konuya direkt girdim.
"Tabii," diyerek onayladı beni.
"Emre'yi gördün mü? Telefonu kapalı, Semih'i de aradım, o da açmadı. Merak ettim." Fazla mı endişe ediyordum bilmiyorum ama beni hiç yalnız bırakmayan adam birden ortadan kaybolmuştu.
"Gamze, gece geldi ikisi de sonra aniden çıktılar. Görev sanırım çünkü kamuflajları vardı üstlerinde. Bize de bilgi verilmedi," diyen Uğur ile sıkıntıyla nefesimi verdim.
"Peki, teşekkür ederim." Yanından ayrıldığımda koridorda ilerlemeye başladım.
Ders birde başlıyordu. Konferans salonuna doğru ilerledim. Kapıdan girdiğimde telefonum çaldı. Ceyda arıyordu. Geldiğini söyleyince benim ismimi vermesini söyledim içeriye girmesi için. Askeriyeden içeri o girerken ben de binadan çıktım. Beni gördüğünde olduğum yerde durdum. Beraber içeriye geçtik geri.
"Hoş geldin," dedim sandalyelerden birine otururken. Ceyda da karşıma oturunca birbirimize baktık öylece.
"Hoş buldum." Yüzünde tebessümle sıcak bir şekilde konuşmuştu.
"Ceyda, fazla vaktim yok aslında. Seda doğum yaptı dün gece. Bizimkiler falan evdeler, sen görüşmek isteyince ben de önemli olduğunu düşündüm." Emre onunla yalnız kalmamı istemiyordu güvenmediği için.
"Çok sevindim senin adına. Allah analı babalı büyütsün Gamze. Ben buraya bir konuda yardım istemek için geldim. Benim için önemli," dediğinde dikkatimi ona verdim.
"Yapabileceğim bir şeyse tabii." O kadar yıllık arkadaşlığımızın hatırı vardı.
"Gamze ben âşık oldum." Gözleri parlıyordu konuşurken.
Ceyda'nın mutlu olmasını gerçekten de istiyordum. Özellikle son yaşananlar ve Gediz'in ölümüyle sarsılmıştı. Üstelik Kuzey hepimizi üzen bir konuydu, hem annesiz hem de babasız kalmıştı. Ceyda'nın annesi ise eskisi gibi Kuzey'e sahip çıkmış, bağrına basmıştı.
"Senin adına sevindim ama yardım istiyorum dediğin konu ne?" Yüzündeki gölge kendisini belli ederken gülüşü soldu. Gözleri hafiften dolmaya başladı.
"Ben Semih'e aşığım," dediğinde ise şok oldum.
"Yapma Ceyda, bu iş olmaz." Gözlerine bakarak söylediğimde kabul etmez bir ifadeyle başını iki yana salladı.
"Gamze, vazgeçemem ondan. İlk gördüğüm gün âşık oldum ben ona." Gözlerinden akan yaşlara inat başı dikti.
"Semih yakında sözleniyor. Başkasına âşık, başkasını seviyor. Kendini harap etme lütfen." Acısı yüzünden bile belli oluyordu. Elleriyle gözyaşlarını sildi ve tebessüm etti.
"Merak etme Gamze, ben Gediz değilim. Beni sevmesi için onu zorlayamam," dediğinde gözlerimi kapattım.
Aklıma yine o gün geldi. Beni evden zorla çıkarması, arabaya bindirmesi, Emre'ye doğrulttuğu silah... Canım yanıyordu şimdi benim de. Yutkunduktan sonra gözlerimi açtım ve sesimin titremesine engel olarak konuştum.
"Eğer öyle bir şey yaparsan eski dostum demem seni ben öldürürüm. Semih'e yaklaşıp oyun oynar, onu kendine mecbur etmeye kalkarsan Ceyda, karşında ilk beni bulursun," dedim sert bir tonda. Bana yapılanların kimseye yapılmasına izin vermezdim. Üstelik Semih'in mutlu bir birlikteliği vardı.
"Bu kadar mı değerim yok gözünde Gamze?" Hayal kırıklığıyla gözlerime bakarken, onun için üzülmek istedim ama yaşadıklarımız aklıma gelince bu mümkün olmuyordu.
"Sen abini daha bir hafta önce gömdün Ceyda. Şimdi karşıma geçmiş bana yardım et, seviyorum diyorsun. Söyle şimdi ben sana nasıl güveneyim?"
Sözlerim ile birlikte Ceyda'nın bakışları da değişti. Annesi, Kuzey'i de alıp Eskişehir'e geri dönmüştü Gediz'in cenazesinden sonra. Ceyda ise burada kalmış, mesleğine devam ediyordu. Söylediği şeyler ise hiç iç açıcı değildi.
"Gamze ben onunla aynı değilim, yemin ederim. Tamam, seviyorum ama uzaktan. Bir beklentim yok, bilmiyor bile benim hislerimi." Önümüzde duran masaya ellerini koydu, bakışlarını kaçırırken elleri titriyordu.
"Peki, söyleyecek misin ona?" Bunu söylememesini istiyordum. Semih'in kararı belliydi, Sema ile birlikteydi sonuçta ve aklı karışsın istemiyordum.
"Karşısına çıkıp Semih seni seviyorum demeyi çok istiyorum. Ama yapabilir miyim bilmiyorum."
Ceyda'nın sözlerinden sonra başımı kaldırdığımda onu fark ettim. Kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Bir eli kapının kolunda sanki donmuş gibi kalmıştı. Ben nefes dahi alamazken Ceyda da arkasını döndü.
"Semih."
Bana bakan Semih, bakışlarını Ceyda'ya hiç değdirmedi. Ceyda ayağa kalktığında ben de yerimden kalktım. Semih bize doğru ilerledi ama Ceyda ile göz göze gelmek bir yana dursun, dönüp bakmadı bile. Karşımızda durduğunda yere baktı.
"Ben istemeden son cümlelerinizi duydum. Üzgünüm ama ben başkasını seviyorum ve yakında evleneceğiz. Boşuna size umut vermek istemem," dediğinde sesi net ve kararlı çıkıyordu.
"Peki," diye fısıldadı Ceyda. Sandalyenin üstündeki çantasını alıp hızla çıktı. Arkasından öylece baktım.
"Gamze, arkadaşın için üzgünüm, biliyorsun hayatımda birisi var." Semih bana bakarak durumu açıkladığında derin bir nefes aldım.
"Biliyorum Semih. Senden duyması daha iyi oldu, en azından kendisini sonradan daha fazla üzmeyecek umut ederek. Başta bilmesi sonradan öğrenip sana daha çok bağlanmasından iyidir," dedim omzumu silkip. Ceyda gerçekten üzülmüştü ama sevmiyorsa sevmiyordur, yapacak bir şey yoktu.
"Bu arada Emre birazdan geleceğini söyledi, sana haber vermek için gelmiştim ben. Şimdi Haşim Albay'ın yanında." Emre'yi sormak üzereydim ki Semih benden önce davranmıştı.
"Peki," dediğimde Semih düşünceli bir şekilde konferans salonundan çıktı.
Ders notlarımı çıkartıp göz attım ben de. Bir saat sonra dersim vardı. Emre burada olduğu için rahatlamıştım. Ceyda ile onun yanında konuştuğumda bugün buraya geleceğimi biliyordu zaten. Kapı açılınca bu sefer asker kamuflajıyla Emre girdi içeriye. Bir üniforma bir adama bu kadar çok mu yakışırdı?
"Sevgilim." Yanağımı öpüp sarıldığında, ben de sıkıca sarıldım. Dün geceden beri merak etmiştim ve şimdi huzurla kollarının arasına sığındım.
"Telefonun kapalıydı aradığımda, seni çok merak ettim." Başımı göğsüne yasladığım için sesim boğuk çıkıyordu.
"Üzgünüm Gamzeli'm, acil görev emri geldi. Buraya geldiğini öğrenince de aramak yerine kendimi göstermenin daha iyi bir fikir olacağını düşündüm," diyerek saçlarıma bir öpücük daha kondurdu.
"Çok iyi düşünmüşsün." Onu gördüğüm her an mutluluktu benim için.
"Ceyda ile ne konuştunuz, özel değilse tabii," diyerek sordu Emre. Gediz'in konu olup olmadığını merak ediyordu bence.
"Aşık olmuş, hem de kime biliyor musun?" dedim kollarından çıkıp. Yüz ifadesini çok merak ediyordum.
"Kim?" Umursamazca, sadece laf olsun diye sorduğuna emindim, Gediz konusu dışında bir şey ilgilendirmiyordu onu.
"Semih'e." Kaşları şaşkınlıkla havalandı Kurt'un.
"O yüzden yüzü allak bullak olmuştu Semih'in demek ki," derken güldü.
"Konuşmanın üstüne geldi ve her şeyi duydu. Sonra da Ceyda'ya başkasını sevdiğini söyledi. Ceyda ağlayarak gidince tabii bir miktar Semih de üzülmüş olabilir. Bence öğrenmesi iyi oldu iki tarafın da. Semih daha fazla umut etmemesini söyleyerek Ceyda'nın daha büyük bir beklentiye girmesini önlemiş olabilir," diyerek açıkladım yaşananları.
"Anladım Gamzeli'm. Neyse, benim gündemim başka neyse ki." Kurt beni geri yanına çekerek nefesini tenime doğru verdi.
"Hım, neymiş?" Titrek bir nefes alırken, ilgimi konuşmasına yönelttim.
"Annenle baban da geldiğine göre bir tanışalım artık diyorum," dediğinde kalbim birkaç tık fazla attı.
"Seni zaten ailem tanıyor ki," dedim işi muzipliğe vurarak.
"Beni damatları olarak tanımıyorlar ama."
Kurduğu cümleyle gülümserken dudağımı ısırdım. Çok güzeldi bu duygu. Seni sevgisini esirgemeden seven birini bulmak ve onunla geleceğini adım adım planlamak tarifi mümkün olmayan bir mutluluk veriyordu. Gülümsemem yüzüme yayılınca Emre'nin de gözlerine ulaşan sıcacık bir tebessüm oluştu dudaklarında.
"Tamam, bizimkiler buradayken konuyu açarım ama iki gün daha geçsin. Şu an büyük bir torun telaşları var. Görsen nasıl mutlular," diyerek Kurt'tan biraz zaman istedim.
"Olur sevgilim. Bugün randevun var doktorla. Ben Haşim Albay ile konuştum, bugün dersin iptal edildi. Merak etme doktora gideceğini değil, yeğeninin olduğunu söyledim izin alırken. Zaten abin de izinli iki gün, biliyor herkes durumu." Minnetle gülümsedim karşımdaki adama.
"Sen uyumadın, yat dinlen biraz. Ben abime söylerim, beni almaya gelir hastaneye gitmek için." Gözlerinin altı hafif kızarmıştı. Sesinden ve duruşundan hiçbir şekilde taviz vermiyordu Kurt ama gözleri ele veriyordu yine de.
"Biz de kendimize uyuyacak bir yer buluruz birkaç saat. Seni bırakacağımı sanıyorsan yanılıyorsun Gamzeli," dedikten hemen sonra elimi tutup beni arkasından çekiştirdi.
"Emre olmaz, burada mı üstelik?" İtirazıma rağmen beni dinlemeyen Kurt'un peşinden ilerliyordum.
Binadan çıkınca etraftaki askerler bize bir kez bakıyor, sonra bakışlarını çeviriyorlardı. Herkes evlilik teklifinde birlikte olduğumuzu öğrenmişti. Şimdi ise elimden tutan Kurt beni yönetim binasından çıkartıp arka tarafta kalan binanın önüne getirmişti. Binadan girip merdivenlere yöneldik. Üçüncü kata gelince yatakhanelerin olduğu yere girdik. Odaların yanından geçerken isimlere baktım. Uğur, Ercan, Dursun, sırayla isimleri vardı.
"Burası boş işte," dediğinde odaya girmemizle kapıyı kilitledi. Arkasını döndüğünde ise burun buruna geldik.
"Bakma öyle Gamzeli'm, sadece iki saat." Yumuşak ses tonuyla derin bir nefes verdim.
Arkamı dönüp tek kişilik yatağa bir bakış attım. Biz bu yatağa nasıl sığacaktık? Gidip yastığı kaldırdım ve masanın üstüne bıraktım. İçeride iki kapaklı bir dolap, küçük bir masa, iki sandalye ve tek kişilik bir yatak vardı.
"Dizlerime yat." Yatağın üstüne sırtımı duvara verecek şekilde oturdum.
Emre kamuflajının üstündeki parkayı çıkarttı. Üstünde yeşil bir tişörtle kalmıştı ve fena hâlde iyi duruyordu. Masanın üstüne bıraktığım yastığı alıp duvarla arama koydu. Geriye doğru yastığa yaslandığımda fazla yakındık. Dudaklarıma küçük bir öpücük bırakıp dizlerime yattı ve gözlerini kapattı. Öpücüğün etkisiyle şaşırsam da gülümsedim.
"Saçlarına dokunsam uyuyabilir misin?" Ben mesela birisi saçlarıma dokunsa hemen mayışır uyurdum.
"Uyurum," dediğinde ellerimi saçlarının arasına daldırdım.
Yumuşak saçlarının üst tarafları biraz daha uzundu ama yanları oldukça kısaydı. Elimi yüzünde, kaşında, çıkık elmacık kemiklerinin üstünde, dudaklarında gezdirdim. Yarım saat sonra Emre uyuyunca bir süre onu izledim. Telefonum yanımda olduğu için şanslıydım ve biraz fazlaca fotoğrafımızı çektim. En sonunda arkaya, yastığa başımı yaslayıp gözlerimi kapattım. Bir süre sonra üstüme çöken ağırlık ile uyudum.
"Gamzeli'm."
"Sevgilim." Gözlerimi açarken mırıldandım.
"Hadi, randevu saatin gelmiş," diyen Emre ile vücudumu esnetip yerimden kalktım. Boynum biraz ağrıyordu.
"Ağrımış mı?" Elini boynuma koyduğunda birden irkildim. Emre kaşlarını çatarken gülümsemeye çalıştım.
"Sadece irkildim, önemli değil." Elini tutarak boynumdan çektim. Biraz daha bastırırsa ağrıdığını fark edecekti.
Emre çıkarttığı parkayı geri giyerken ben de üstümü ve yatağı düzelttim. Telefonun saatine baktığımda iki buçuk olmasıyla kaşlarımı çattım. Yarım saate ancak giderdik hastaneye. Odadan çıkınca Emre ile arabaların olduğu otoparka geldik. Arabaya binince beklemeden yola çıktık.
"Uyuyabildin mi?" Sorumla birlikte başını salladı.
"Çok güzel uyumuşum." Gülümsediğinde ben o gülüşte kayboldum. Derin bir nefes verip dikkatimi topladım.
"Hastaneden sonra Seda'nın yanına çıkarım ben, sen de eve git dinlen. Böyle bir iki saat uykuyla olmaz." Uykusuz kalmaya alışık olsa bile benim içim el vermiyordu bu hâline.
"Olmaz, seni bekleyeceğim. Sonrasında eve bırakırım ya da işin yoksa yemek de yiyebiliriz," dediğinde acıkmaya başladığımı hissettim. Derslerin bu kadar uzun sürmediğini abim bildiği için sorun olabilirdi.
"Abime sormalıyım, ev karışık, bir de Seda'nın ailesi de geldi." Sıkıntıyla nefesimi verirken şu karışıklığın bir an önce geçmesini istiyordum.
"Olur Gamzeli'm," dedi Emre anlayışlı bir şekilde.
"Bir sorun var değil mi?"
Emre'nin bakışları sürekli dikiz aynasına kayıyordu. Ben de yan aynadan baktığımda arkamızdaki arabanın bize oldukça yakın olduğunu gördüm. Biraz önce gülümseyen Emre gitmiş, yerine ciddi biri gelmişti.
"Takip ediliyoruz, Semih'i ara." Sakince kurduğu cümle ile hemen telefonumu çıkartıp Semih'i aradım ve hoparlöre verdim.
"Semih, Siva yolundaki kavşaktayız, takip ediliyoruz. Gri renkli Sedan araç, içeride dört kişi var, silahlılar." Emre konuşurken silah sesiyle araba yalpaladı, ateş ediyorlardı.
"Hemen geliyoruz." Semih'in konuşmasından sonra Emre direksiyon hakimiyetini geri kazandı.
"Siktir," dedi sinirle.
Tekere denk gelen kurşun ile hızımız yavaşladı. Bize ateş etmiyorlardı, ki niyetleri bizi öldürmek değildi. Sadece tekerlere bizi durdurmak için ateş etmişlerdi. Emre hızını arttırırken sinirle sıktığı direksiyonun üstündeki elleri beyazlamış, damarları çıkmıştı.
"Seni seviyorum." Sadece bunu söylemek geliyordu elimden.
"Ben de seni seviyorum Gamzeli'm ve bunu birbirimize söyleyeceğimiz daha çok vaktimiz olacak birlikte geçireceğimiz."
Ona inanıyordum. Birbirimize defalarca kez sevdiğimizi söyleyecek zamanımız olacaktı. Kurşunlardan biri daha tekerleğe denk geldiğinde Emre sinirlice küfretti. Elimi tuttuğunda yolun karşısından bize doğru gelen diğer aracı ikimiz de görmüştük. Yol tek şeritliydi. Araç yan durup önümüzü kapatınca Emre de durmak zorunda kaldı. Hem önden hem de arkadan kuşatılmıştık.
Arabadan çıkan adamlar etrafımızı sarmaya başlamıştı. Emre silahını çıkartıp emniyet kilidini açtı.
"Arabadan çıkma, ben çıkınca kapıyı kilitle." Hızla inip kapıyı kapattı. Hemen kilit düğmesine bastım ama ben de peşinden gitmek istiyordum.
"Kızı ver bize!" Duyduğum sesle bakışlarım arabanın ön tarafında duran Emre'ye döndü.
"Hepinizin leşini sererim buraya, siktirin gidin!" Sinirle bağıran Emre silahını çekmişti.
"Ateş edersen seni öldürür, kızı yine alırız! Eğer kızı verirsen gidebilirsin!" diye yine bağırdı adam. Bütün silahlar Emre'ye dönerken gözlerim doldu.
Yapmam gerekeni biliyordum. Arabanın kapısını açtım ve aşağı indim. Emre ile gözlerimiz buluştuğunda bakışlarıyla gitme diye bağırdı bana. Yüzümdeki buruk tebessüm ile veda ettim. Başını iki yana salladığında sol gözümden kurtulan damla yavaşça kendine bir yol çizmeye başladı.
"Bul beni." Yanından geçerken gözlerine bakarak fısıldadım.
"Bulacağım," dediğinde gitmeme izin vermek zorunda olduğunu ikimiz de biliyorduk.
Silahında altı kurşun vardı, karşısında ise yaklaşık on iki adam. Eğer ateş ederse beni de vurabilirlerdi, ki Kurt bu ihtimali göze alamazdı. Ben onun için gidiyordum, o benim için ölmüyordu.
Adamların yanına geldiğimde beni minibüse soktular hızlıca ve araç hareket etti. Gözlerimi ve ellerimi sıkıca bağladılar. Yolculuk boyunca sessizce oturdum, Emre'nin beni bir an önce bulmasını ve iyi olmasını diledim.
Kolumdan tutan adamın çekiştirmesiyle arabadan indim. Yürürken birkaç kere takılsam da umursamadan çekiştirmeye devam etti. Kolumun moraracağına emindim, öyle sıkı tutuyordu ki. En sonunda kapı açılma sesi geldi. Bir yere girmiştik, etraf sessizdi.
"Otur." Adam beni geriye doğru ittiğinde zorlukla dengemi korudum. Bacağımın sandalyeye değmesiyle yavaş hareketlerle oturdum.
Gözlerim bağlı olduğu için hiçbir şey göremiyordum. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Daha önce de kaçmıştım ve yine yapabilirdim. Tabii o zaman Gediz benden başka bir şeyi göremeyecek kadar kör olduğundan daha kolay olmuştu. Şimdiyse böyle bir avantajım yoktu. Kapı sesi tekrar gelince yerimde kıpırdadım. Birinin adım sesleri önümde durdu ve gözlerime bağladıkları bezi çözdü.
"Misafirperver olmamız gerekiyor, çok ayıp çocuklar."
Boş alanda sesi yankılanırken kalbim sıkıştı. Gözlerimin ışığa alışmasıyla birlikte karşımda gördüğüm kişiyle bir an nefes alamadım. Dudaklarımdan istemsizce ismi döküldü.
"Sercan?"
1. Kitabın Finali
2. Kitapta görüşmek üzere. 🫶
Instagram: DeeinDeniz
Diğer kitaplarım için takip etmeyi unutmayın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339.07k Okunma |
18.52k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |