13. Bölüm

13. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Keyifli okumalar...

&

"Bu arada siz ne zaman ayrılmayı düşünüyorsunuz? Hazır konu açılmışken sormak istedim." Yaman, gözlerini Kenan'a sabitlemiş oldukça ciddi bir ifadeyle sormuştu sorusunu.

Yaman havadan, sudan bahseder gibi konuyu açtığında zorlukla yutkundum. Abime baktığımda tek yüzünde herhangi bir şaşkınlık emaresi yoktu, sanki bunu bekliyordu. Yaman hakkında düşündüğümden daha fazlasını bildiğini hissettim.

"Ayrılmakta nereden çıktı?" Kenan, soğuk ses tonuna sertliği de eklediğinde yükselen tonu dikkat çekiciydi.

"Leyla'nın isteyerek nişanlanmadığını biliyorum, eminim ki bu masada oturan herkeste bunu biliyordur." Yaman gözlerini bana değdirmeden Kenan'la konuşmaya devam ettiğinde araya girip girmemek konusunda kararsız kaldım.

"Bu aile içinde bir mevzu, yabancılar dahil değil." Birbirlerine olan tavırları öyle gergin bir hava yaratmıştı ki kıvılcımların çağırdığını duyabiliyordum.

Bütün bu olanlara abim sessiz kalırken sakince kahvesini içip ikisinin konuşmasını dinliyordu. Hatta bir ara gülümser gibi olduğuna yemin edebilirdim. Acaba onu eğlendiren kısım hangisiydi?

"Aile içinde demek? Bunu söylemek için çok bir zamanının kaldığını sanmıyorum." Yaman sandalyesini geriye doğru çektiğinde ayağa kalktı.

Kenan'ın cevap vermesine izin vermeden gözlerini benimle buluşturup "İyi akşamlar size misafirini bekletmeyeyim ben de. Tekrar görüşmek üzere" dedi. Abimle el sıkıştıklarında Kenan'a gözünün ucuyla bakıp elini uzatmadı. Başıyla bana hafifçe selam verdiğinde ben de aynı şekilde karşılık verdim.

Yaman masasına döndüğünde ortalıkta bir sessizlik oluştu. Abim kahvesini içerken bana doğru dönüp göz kırptı. Gülümsemeye çalıştım ama yüzüm ne kadar buna uydu bilmiyorum.

"Kalkalım mı? Kahve soğumuş zaten." Kenan'ın sözlerinden sonra abim ona bir bakış attı ki bu kahveden daha soğuk geldi o an.

Ece yanımda kolumdan tutarken ona daha her şeyi anlatmadığım için merak ettiğini biliyordum. Biz restorandan ayrılırken Yaman'ın gözlerini üstümde hissediyordum. Abim ve Kenan yanımızda olmasa bende onların masasına gidebilirdim açıkça birlikte geldiği kızı merak ediyorum. Kuzeni olabilirdi, onu bırakıp rahatça yanımıza gelmişti. Sadece abisinden bahsettiği için kız kardeşi olduğunu sanmıyordum.

Kenan bir şey demeden kendi arabasıyla hiçbir şey söylemeden gittiğinde abimin arabasına binmiştik. Ece sessiz kalırken abim de hiçbir şey söylememişti.

Olaylı yemeğin ardından Ece kendi evine geldiğinde abime bırakmadan beni kendi evine getirmişti. Ona anlatacak o kadar çok şeyim vardı ki geldiğimizden beri kahvelerimizi almış konuşuyorduk.

"İnanamıyorum ciddi misin?" Ece neredeyse şaşkınlıktan bayılacakken "çok ciddiyim" dedim.

"Vay be! Adama bak sen şimdiden Kenan'a göz dağı veriyor. Üstelik daha ortada hiçbir şey yok." Durum tam da Ece'nin anlattığı gibi olmuştu.

"Ben Yaman'a karşı bir şeyler hissediyorum." Hislerimi ilk defa birisine yüksek sesle söylemiştim.

"Onu anladık canım, adam senden almasa cesareti şak diye abinin karşısına çıkmazdı. Belli o da hoşlanıyor çok güzel bakıyordu sana." İmayla başını salladığında güldüm.

Abimin tepkisi o kadar garipti ki hiçbir şey anlamamıştım. Üstelik abimden beklediğim çıkış Kenan'dan geldiğinde ağzım açık kalmıştı. Gecenin sonu öyle ya da böyle bitmişti ama devamının olacağından emindim. Kenan ve Yaman bir daha yan yana gelmesini kesinlikle istemediğim ikili olmuşlardı.

"Abin, Kenan'a süre verdi bir ay sonra mecbur çıkacak o yüzük parmağından ama bu süreye Yaman ne diyecek? Sonuçta bir ayda daha Kenan'la nişanlı gibi davranaaksın." Benim içimi sıkan konu Ece'nin cümlelerinden dökülünce bir kez daha fark ettim ki beni çok iyi tanıyordu.

"Yaman bekleyeceğim dedi ama bilmiyorum Ece, beni Kenan'la görmeye de dayanamıyor farkındayım. Kim dayanabilir ki zaten? Şimdilik sadece bekleyip göreceğim." Geriye doğru yaslanıp soğumuş kahvemden bir yudum aldım.

"Üzme kendini şu yüzük bir çıksın parmağından gerisi kolay."

"Bende anlatacaklar bitti Ece'cim sıra sende. Hangi ara abimle işi pişirdiniz bakalım?" Gülme sırası bana geçerken Ece alı al, moru mor olunca ellerini yüzüne kapattı.

Hep benim aşk hayatım konuşulacak değildi ya.

Ece'nin gözlerindeki parıltı çoğalırken yüzünü yatağın üstündeki yastığa bastırdı. Onun bu hali beni güldürürken tahinimin de doğru olduğunu gözlerinden anlamıştım. Gerçekten de abimle aralarında bir şey olmuş ya da başlamıştı.

"Hadi anlat artık" dedim elindeki yastığı çekip alarak.

"Beni bir arkadaşım bıraktı restorana sende tanıyorsun hatta Cem'i." Ece'nin bir ara gittiği gitar kursundan hatırlamıştım Cem'i. Muhabbeti çok saran biriydi, birkaç kez oturup kahve içmişliğimiz vardı.

"Abim de gördü kesin" dedim devam ettirerek.

"Bizi öyle gülerken falan gördü, geldi yanımıza sonra bakışları sert falan dedim Cem'i bir yerden tanıyor ondan bu sinir. Ama sonuçta arkadaşımı da biliyorum kötü birisi de değil. Kafam karıştı, Cem işte gülümsedi yine bir şey demedi gitti. Abin ağzını açmadı ama tek kelime etmedi kim diye bile sormadı. Dümdüz duvar gibi yani tepki sıfır. Dayanamadım ben tabii çektim bunu kenara hayırdır dedim." O anı tekrar yaşıyormuş gibi gözleri kısık anlatırken eminim ki demiştir. En çok görmezden gelinmeye dayanamıyordu çünkü.

"Eminim ki abim hayırdır demene çok güzel bir cevap vermiştir." Abimin de en çok dayanamadığı şey ona hesap sorulmasıydı.

"Yaa sorma çok güzel cevap verdi. Tuttu kolumdan arabasına bindirdi beni. Bir başladı konuşmaya Leyla dedim bu kim Gökhan kim. Bir de demez mi ben seni güldürmek için kırk laf ediyorum bir adamın tek lafına yüzünde güller açıyor diye. Kaldım öyle Leyla yüzüne nasıl baktımsa artık çekti kolları arasına beni. Sonrasında biraz konuştuk işte ne bileyim her şey rüya gibi geliyor." Yüzünde şapşal bir gülümseme öyle daldığında ne kadar mutlu göründüğünü bir kez daha fark ettim.

"Görümcen olarak bu ilişkiye tam destek veriyorum. Kahvenizi de içtik gelin hanım." Ece az dalga geçmemişti benimle Kenan konusunda biraz da ben geçsem bence ödeşirdik.

"Deme şöyle Leyla daha ortada bir şey yok. Yarın akşam almaya gelecek beni birlikte ilk defa baş başa dışarı çıkacağız. Daha ne giyeceğimi bile bilmiyorum." Birden panikle yerinden kalkıp dolabına ilerlediğinde kahkahalarla gülmek istiyordum haline ama kendimi tuttum.

Kim derdi ki kedi köpek gibi birbirini yiyen abim ve Ece gün gelecek böyle heyecanla buluşmaya gideceklerdi. Son zamanlarda aralarında ki çekimi hissetsem de daha önce hiç aklımdan geçmemişti. Yaşımız dolayısıyla mi yoksa aşkın ne olduğunu daha öğrenmediğim için mi bilmiyorum ama şu an bu halde olmalarına onlar kadar sevinen birisi varsa o da benim.

"Mavi elbiseni giy, abim sana onu çok yakıştırıyor." Ayağa kalkıp dolaptan elbiseyi çıkarttım.

"Ciddi misin? Bu elbiseyi hiç beğenmemişti, çirkin olmuşsun diye laf atmıştı bana." Elbiseyi elimden alıp üstüne tuttuğunda aynada kendisine baktı.

"Abimin dilinde bu çok güzel olmuşsun deliriyorum seni böyle gördükçe demek. Yakında Gökhancayı çözersin bebeğim merak etme." Elimi omzuna koyup kendime doğru çekip sarıldım.

Abimle de sıkı bir konuşma yapacaktım tabii ki Ece'yi üzmemesi hakkında. Onların arasında ne olursa olsun Ece benim kardeşim gibiydi, abimse canımdı. İkisinin de çok mutlu olmalarını istiyordum bunun için de elimden geldiğince destek olacaktım.

"O abinin elimden çekeceği var" dedi Ece benden öğrendiği bilgiyle.

"Eti senin kemiği benim." Abimi seviyordum ama bu zamana kadar Ece'ye karşı olan tutumu yüzünden biraz burnu sürtmesi gerekiyordu.

Yaman

Silahımı kılıfına taktığımda üstüme kamuflaj ceketini geçirdim. Odadan çıktığımda İsmail'le Civan'ın sesleri mutfaktan geliyordu. Sabahları kahvaltı yapmayı sevmiyordum, bir bardak çay yetiyordu. İsmail elindeki ekmeğin üstüne bal sürerken Civan yarın yokmuş gibi ağzını dolduruyordu.

"Oo beyler afiyet olsun" dedim mutfak kapısının önünde durup.

"Sağ olun komutanım, size de dökeyim mi çay." İsmail'in boğuk çıkan sesiyle "Önce ağzındakini yut. Ne o kıtlıktan mı çıktınız oğlum?" dedim.

"Gece geç gelince bir şey yemeden yattık vallahi sabah karnım kazındı. Başım çatlıyor zaten." İkisi birlikte gece alemlere almışlardı daha doğrusu söyledikleri buydu.

"Kaç yaşında adamsınız hâlâ akıllanamadınız ama ben sizi yola getireceğim merak etmeyin." Başka bir şey demelerini beklemeden vestiyerden aldığım botlarımı giyip evden çıktım.

Ev işini de bir an önce halletmem gerekiyordu yoksa bunlarla kafayı yerdim yakında. Leyla burada olduğu sürece başka bir yere de gidemiyordum geriye bu ikisini evden atmak kalıyordu. En kısa sürede ev bulup gönderecektim ev, ev değil toplama kampı anasını satayım.

Bugün Leyla'nın arabasını sanayiden teslim edeceklerdi. Benimle gelip, gitmesini istiyordum ama ortamızda duran sorun engel oluyordu. Bu sorunun ismi Kenan denen adamdı.

Leyla'nın şaşkın yüzü geldiğinde aklıma ister istemez keyfim yerine geldi. Abisiyle tanıştığımızı bilmediğine emindim. Daha önce onu askeriyenin önünde görmüştüm, tedbir olarak kimlik sorduğumda tanışmıştık böylece Leyla'nın abisi olduğunu öğrenmiştim. Gökhan, Leyla'yı beklerken bir çay içmiştik.

O akşam restoranda karşılaştığımızda beni tanıdığını belli etmediği için bende ona uymuştum bir bildiği olduğunu düşünerek. Anladığım net bir şey varsa Gökhan da kesinlikle Leyla ve Kenan'ın yan yana durmasına karşıydı. Bu da beni bir adım daha öne geçirirdi.

Arabama binip askeriyeye doğru yola çıktım. Leyla parmağından o yüzüğü bugün çıkarsın ben Leyla'nın kapısına o an dayanırım. Dikişlerinin açıldığı yarı baygın yattığım zaman hatırladığım tek şey yüzüydü. Naif sesi rüya gibi gelmişti, uzaktan duyuyor ama tepki veremiyordum. Hali, tavrı, duruşu, konuşması, huzuru hissettiriyordu, her gördüğümde içimde fırtına koparan gözleri ise bambaşkaydı. Ben ilk görüşte takılı kaldığım kadına fena tutulmuştum.

Bir saniyem yoktu benim bu hayatta bu yüzden fırtına olmuş Leyla'nın peşinden gitmek için beklememiştim. Bu hayatın bana kattığı en önemli şey pişman olacağın hiçbir şeyi geride bırakmamaktı. Keşke demek istemiyordum bu yüzdendi Leyla'ya dur durak bilmeden adım atmam. Aklımda kalacağına kalbimde kalsın istiyordum.

Askeriyeye geldiğimde arabamı park edip, indim. Kahvaltı saati olduğu için bahçe boştu. Yönetim binasına girdiğimde ikinci kattaki çalışma odama çıktım. Tek başıma kullandığım için anahtarla kilitliyordum. İçeriye girdiğimde pencereleri açıp odayı havalandırdım. Eylül ayının ortasındaydık havalar sabah saatlerinde serin oluyordu.

Bahçede gezen gözlerim onu anında bulurken telefonunda baktığı bir şeye gülümsüyordu. Keyfi yerinde görünüyordu, iki gündür görmüyordum Leyla'yı. Bana kızıp, kızmadığını öğrenmem gerekiyordu. Açıkçası onu aramak istemiştim ama yüz yüze görüşmek her zaman daha iyiydi.

Masamın başına döndüm, konuşmak için öğle arasını bekleyecektim nasıl olsa nerede olacağını biliyordum.

Masamda duran dosyalara yöneldiğimde kapı tıklatıldı. "Gir" dediğimde Vedat içeriye girip elindeki dosyayı uzattı. Dosyayı elinden alıp açtığımda görevlendirme emrini okudum hızlıca.

"Komutanım, Cevdet Albay sizi bekliyor."

Sandalyeden kalkıp dosyayla birlikte odadan çıkıp Albayın üst kattaki odasına ilerledim. Cevdet Albayla görüşüp gerekli istihbaratı elde ettikten sonra yanından ayrıldım. Kendi odama geçtiğimde Vedat'ı yanıma çağırdım.

"Tim hazırlansın on dakikaya toplantı salonunda olun."

"Emredersiniz komutanım." Selam verip çıktığında dosyanın devamını okudum.

On dakika sonra herkes hazır bir şekilde toplantı salonunda beni bekliyordu. İçeriye girdiğimde ayağa kalktılar.

"Oturun" dediğimde herkes yerine geri otururken masanın başındaki boş sandalyeye geçtim.

"Komutanım görevlendirme mi geldi?" Bekir'in sorusuyla başımı salladım.

"Bu gece, Irak sınırına geçeceğiz. Kırmızı kodla aranan terörist başlarından birisi tespit edilmiş. Bize de yılanın başını ezmek düşer." Dosyadaki fotoğrafları uzattığımda adamın çekilmiş son resimlerini akıllarına kazıdı hepsi.

"Bir gece ansızın diyoruz o zaman komutanım." Civan fotoğrafı uzattığında alıp dosyaya koydum.

"Öyle diyoruz. Şafak baskını olacak, adamı alıp çıkacağız gürültü, patırtı çıkartmadan gizlilik içinde yürüyecek her şey. Zayiat yok, hasar yok. Anlaşıldı mı?" Hepsinin gözlerine tek tek baktım, onlar sadece asker değil aynı zamanda sayısız göreve çıktığım, canımı emanet ettiğim, kardeş bildiğim görev arkadaşlarımdı.

"Emredersiniz komutanım." Hep bir ağızdan onayladıklarında plana geçtik.

İşimiz bittiğinde öğle saatini biraz geçmiştik. Toplantıyı sonlandırdığımda adımlarımı hızlandırıp bahçeye çıktım. Bildiğim yoldan ilerlediğimde yemek saati bitmişti, nedense içindeki his hâlâ orada olduğunu söylüyordu.

Adımlarım durduğunda onu aynı bankta otururken buldum. Beni gördüğünde gözlerine ulaşan gülümsemesi nefesimi kesti.

"Geç kaldın" dedi yana kayıp bana yer açtığında.

"Acil bir işim çıktı." Yanına oturduğumda diğer tarafına uzanıp eline bir kutu aldı.

"Yemek yemedin o zaman. Sever misin bilmiyorum ama" dedi gözlerini kaçırarak. Kutuyu açıp içinden sandviç, şişe meyve suyu çıkarttı. Bana doğru uzattığında elinden aldım.

"Teşekkür ederim, severiz" dedim sandviçten ısırıp. Tepkime bakmak için gözlerini kaldırdığında o kadar masum görünüyordu ki gülmeden edemedim. "Elin de baya lezzetliymiş."

"Dalga geçme." Ellerini önünde birleştirip hafifçe kaşlarını çattı ama kızar gibi değil utanır gibiydi.

"Geçmiyorum, ciddiyim." Yüzümdeki gülümsemeyi silip ciddiyetle yemeğime devam ettim.

"19 Ekim."

Duraksamamı sağlayan tarihle birlikte derin bir nefes aldım. Yirmi yedi gün sonra parmağındaki yüzük çıkacaktı, tarih belli olmuştu. Günlerdir aklımdan çıkmayan sorunun cevabını almıştım artık. Elimde en azından bir tarih vardı bekleyeceğim.

"Leyla, birkaç gün bana ulaşamazsan merak etme." Bir nefeste kurduğum cümlenin ağırlığı aramızda asılı kaldı.

Ben sessizce yemeğimi bitirirken onun akında neler vardı bilmiyordum ama delicesine de merak ediyordum. Eli, elimin üstünde durduğunda sıcaklığı beni dumura uğrattı. Biz yine göz göze geldik ve yine mahvetti beni gözleri. İnsan bu kadar hüzün dolu, bu kadar güzel gülümser mi? Demez mi dağlar, taşlar Leyla bu adamın da yüreği var usul usul sana akar?

"Yaman, ben beklerim. İster üç gün sonra gel ister üç haftaya kadar. Sen bana gideceğini söyle ben senin gelişlerini gözlerim." Dudaklarında buruk tebessümle baktığında tuttuğu elimi avucumun içine aldım.

"Abim, yengemi ilk gördüğü anın bahsi geçtiğinde başını eğer, yüzünde derin bir gülümsemeyle dinlerdi anlatılanları. Kalabalık bir arkadaş grubuyla çıktıkları görev sonrası kafa dağıtmaya gittikleri eğlence mekanında garson olarak çalışıyormuş yengem. Üniversite harçlığını çıkartmak için hem çalışıyor hem de okula devam ediyormuş. Abimin yanındakilerden birisi yengeme asıldığında müdahale edemeden yere sermiş koca adamı yengem. İşte demiş benim bu hayatta bağlı kalacağım, tutanağım kadın bu. Çok kez dinledim ama ilk kez anladım ben bunu Leyla." Usulca tuttuğum elini kendime çekip dizlerimizin birbirine değmesine izin verdim.

"Belki çok yan yana gelmedik, güzel sözler söyleyip birbirimize uzun uzun bakamadık. Aniden çıkıp gelir ya fırtına biz de birbirimize aniden çıkıp geldik. Sen beklediğin sürece ben hep döneceğim, tutunacağım bana uzattığın eline."

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

Instagram: DeeinDeniz

Bölüm : 28.11.2024 12:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...