20. Bölüm

20. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Keyifli okumalar!

&

"Abi?" Seslenmeme cevap vermediğinde merakla kapıya ilerledim.

Kapının eşiğinde ablam, dolu dolu gözleriyle abime bakıyordu. Kafedeyken ablam, abimin evinin nerede olduğunu sorduğunda ona adresi vermiştim ama geleceğini bilmiyordum. Yıllar sonra üç kardeş bir aradaydık.

Abim kapının önünde öylece dikilirken öne çıkan ben oldum. Ablamın elini tutup içeriye çekip kapıyı kapattım. Ablamın elini güç vermek istercesine tutarken abimin donmuş gözlerinde bir tepki aradım.

"Abi, ablam döndü." Minnetle dökülen sözcükler aramıza tane tane döküldüğünde ablamın gözleri taştı.

"Gökhan, canım." Ablamın içi gidercesine söylediği canım kelimesi abim için bir kırılma noktası oldu.

Ablamın ciğeri bensem, canı abimdi. Ablam ise bizim yüreğimizdi. Abimle, ablam birbirine sarıldığında benim de gözlerimden damlalar süzüldü. Sıkıca sarıldıklarında dahi ablam, elimi bırakmamış beni yanında tutmuştu.

Abimin omuzları sarsılırken onu böyle gördüğüm için daha fazla ağlamaya başladım. Üçümüz birbirimize baktığımızda gözlerimiz birbirinin aynı tonlarında kırmızıya bulanmıştı.

"Her şeyi anlatacağım" dedi ablam, abimin de en az benim kadar sorularının olduğunu biliyordu.

Oturma odasına geçtiğimizde kendimizi biraz olsun toplamıştık. Ablam, bana anlattıklarını abime anlatmaya başladığında abimin yüzündeki ifadesini saklasa da gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum. Ablamı yarı yolda bırakan, onu bizden ayıran adama karşı içinde oluşan nefret hissediliyordu. Ablamın mahcup, utanç içindeki hali ise bu durumu daha katlanılmaz yapıyordu.

"Benim bir yeğenim mi var şimdi? Dayı mı oldum ben?" Ablam küçük Leyla'dan bahsettiğinde abim biraz olsun durulmuştu.

"Çok güzel abi, bir görsen aynı ablama benziyor." Heyecanla konuştuğumda abim gibi ben de biraz nefes almaya başlamıştım.

Ablam, çantasından telefonunu çıkartıp Leyla'nın fotoğrafını gösterdiğinde abimin eli titredi telefonu alırken. Gözlerindeki bakış yerini farklı hislere bıraktığında onun da küçük Leyla'mıza hayran olduğunu biliyordum. Su gibiydi saf duruluğu.

"Çok özür dilerim Gökhan, yıllardır sizden uzakta çok zorlandım. İyi olmanızı istedim ama sizin yanınıza da gelemedim. Sığamazdım o eve, babamın yüzüne bir daha bakamazdım." Titreyen sesi, ellerinin yansıması gibiydi. Yıllardır aile özlemi çeken yalnızca biz değildik.

"O adam karışamaz artık sana merak etme, ben çocuk değilim artık abla. Leyla da sen de kızın da benim emanetlerimsiniz." Belki de hepimizin ihtiyacı olan sözler bunlardı arkamızda dimdik duran bir baba bulamamıştık ama abim vardı.

Ablam, Leyla'dan fazla ayrı kalamayacağı için bir dahakine onu da getirmek şartıyla evden ayrıldı. Kapı zili çok geçmeden çaldığında Ece bize katılmıştı. Abim ve Ece'yi yalnız bırakarak balkona çıktım. Şu an abimin ruh halini benden çok Ece'yle paylaşması daha doğruydu. Ben o anlarda Yaman'a yaşlandığımda çok iyi gelmişti. Aklıma geldiğinde telefonumu çıkartıp her şeyin yolunda olduğuna dair mesaj attım ona da. Bugün abimle konuşacağımı bildiği için merak etmiş olmalıydı.

"Leyloş." Ece'nin seslenmesiyle telefonu cebime koyup bana doğru gelen Ece'ye sarıldım.

"Abim nasıl?" Ece'nin de gözleri kızarmıştı, ağlayan birisini görse daha fazla ağlardı ki abimi o halde gördüğünde o da dağılmıştı.

"İyi, daha iyi olacak. Sen nasılsın?" Gözlerime dikkatle baktığında orada her zaman benim için endişe eden can dostumu gördüm.

"Daha iyi olacağım" dedim gülümseyerek.

Abim bize katıldığında Ece, ortamdaki ağır havayı kaldırmaya gönüllü olmuştu. Daha normal bir sohbete geçtiğimizde biliyordum ki benim gibi abimin de aklının gerisinde bir sürü düşünce geçiyordu. Telefonum titrediğinde cebimden çıkartıp mesaja baktım.

Gece nöbete kalacağım, seni şimdiden özledim.

"Yüzünde güller açıyor bakıyorum da Leyla Hanım." Ece dizime, diziyle dokunup göz kırptı.

"Sen sevdiceğine baksana Ece'cim hemen yanında oturuyor." Gözlerini anında kaldırdığında güldüm. Henüz bu duruma tam olarak alışmış değildi abimle birlikteyken çok fazla yan yana gelmiyorduk.

Abime Yaman konusunu henüz açmamıştım çünkü kendim bile tam olarak her şey net diyemiyordum. Biraz daha zamana ihtiyacımız vardı birbirimizi tanımak, anlamak için. Ona hep kötü yanlarımı göstermekte kalbimi kırıyordu. Hayatımın biraz daha sakinleştiği yönümü tamamen ona çevirdiğim bir zaman diliminde kalbim ve aklımla birlikte rahatça elini tutmak istiyordum.

"Ben kalkıyorum yarın sabah erken gideceğim işe." Saat dokuza geliyordu eve gidene kadar zaten yaklaşık bir saat geçiyordu. Daha fazla geç saate kalmak istemiyordum üstelik Ece ve abimin de yalnız kalmaya ihtiyacı vardı.

"Daha erken saat." Ece itiraz ettiğinde çoktan ayağa kalkmıştım.

"Anca giderim yol da uzun. Hafta sonu beraber yemeğe çıkalım ya da bir şeyler yapalım. Tabii üçüncü teker olmama karşı çıkmazsanız." Biraz alayla biraz ciddi konuştuğumda abim elini omzuma attı.

"Üçüncü teker normalde ben oluyorum ama arkadaşından bu kadar kolay vazgeçmende takdire şayan Leylam." Ece ben yıllardır arkadaştık ki abim sonradan bize katılıp Ece'yi almıştı. Bu benim için en büyük mutluluktu ikisi de en sevdiğim kişilerdi.

"Bir an önce evlenin bende evinize gelip görümcelik yapayım. Teyze oldum sıra hala olmada artık. Kaçtım hadi." Ece'nin arkamdan bağırmasını umursamadan kapıya doğru koştum. Utancından yüzü kıpkırmızı olmuştur şimdiye.

Kapıyı arkamdan kapatıp ayakkabılarımı giyerken yüzümde hâlâ gülümseme vardı. Aşağıya indiğimde arabama binip yola çıktım.

Evin olduğu sokağa girdiğimde arabanın farlarının aydınlattığı sokakta onu fark etmem uzun sürmedi. Belki uzun boyundan belki de gözlerimin sürekli onu aradığındandı sebebi. Sırtını bahçe duvarına yaslamış parmak uçlarında tuttuğu turuncu kızıllık yayan sigarasından derin bir nefes çekmişti. Arabanın içinde birkaç dakika onu izlerken başını kaldırıp bana baktı. Arabanın farları hâlâ yandığı için yüzümü tam olarak göremese de göz göze gelmişiz gibi kalbim tekledi.

Arabadan indiğimde kapıları kilitleyip ona doğru yürüdüm. Sigarasını söndürüp bana döndü. Karşı karşıya durduğumuzda başımı kaldırıp yüzüne baktım. Elini uzatıp yüzüme doğru gelen saçımı kulağımın arkasına itti nazikçe.

"Selam" dedim yavaşça gülümseyerek.

"Selam." Benim aksime onun sesi sokağı dolduracak kadar güçlüydü.

"Sigara içmeye mi çıktın?" Bu saatte sokakta onu görmek biraz tuhaf gelmişti.

"Seni bekliyordum, iyi olduğunu kendim görmek istedim." Eli yanağıma dokunduğunda başımı avuç içine yasladım. Dokunuşu yüzümden başlayarak bütün vücuduma sıcaklık yaydı.

"İyiyim, güzel geçti. Hâlâ zamana ihtiyacımız var ama eminim ki her şey yoluna girecek." Ağladığım için gözlerim biraz şiş ve kırmızıydı onun da fark ettiğine emindim.

"Hava soğudu hadi içeri girelim." O diyene kadar fark etmediğim hafif rüzgar saçlarımı havalandırdı.

"Olur, girelim."

Birlikte sessizce yürüyüp binaya girdik. Merdivenleri çıktığımızda Yaman'ın evinin önünde durduk. Bana doğru eğilip sakağıma dudaklarını yaslayıp öptüğünde nefesini tenimde hissttim.

"İyi geceler." Mavi gözleri sakince parıldarken öne doğru bir adım attım ve parmak ucumda kalkıp yanağından öptüm.

"İyi geceler."

Bir şey demesine izin vermeden merdivenleri çıkmaya başladım. Bana adım adım gelen adama karşı kalbim kanatlanırken ona doğru yürümekten geri tutmadım kendimi. Yaman, hayatıma güzellikler getirmişti gelirken ben de ona güzel gitmek istiyordum.

Kapıyı açıp içeriye girdiğimde Esma televizyon izlerken Nesli masa başında bilgisayarına bakıyordu. Kızlara selam verip odama geçtim. Üstümü değiştirdikten sonra yatağa uzandım. Yorucu bir günün ardından gözlerimi kapattım uykuya daldım.

Günler birbirini kovalar gibi hızlıca geçmeye başlamış nihayet beklenen hafta bitmişti. Yaman sık sık askeriye dışına çıktığı için pek görüşme şansımız olmamıştı. Kenan'la anlaşmış gibi birbirimizden olabildiğince uzak kalmıştık. Ablamla ve abimle yaptığım telefon görüşmeleri beni neşelendirirken abim çıktığı görevden dönünce birlikte yemek yemeye karar verdik. Ablamın eşiyle de tanışmayı istiyorduk, zor zamanlarında onun yanında olduğunu bilmemiz ilişkilerine daha sıcak bakmamıza neden oluyordu.

Kapı açıldığında Kenan yavaşça içeriye girdi, elinde tayin kağıdı vardı. Bugün son kez beraber çalışmıştık. Üstümde öyle garip bir etkisi vardı ki şu içinde olduğumuz durumu sorgulamaktan kendimi alamıyordum. Her şey bu şekilde olmak zorunda mıydı işte bu beni yoran bir soruydu. Şimdi zar zor birbirimizin gözlerine bakarken odanın bir ucunda o, bir ucunda ben duruyordum.

"Sonuna geldik sanırım." Yüzünde hüzünlü diyeceğim bir tebessüm vardı. Belki de aynı sorular onun aklından da geçiyordu, geçmişti.

"Kendine iyi bak, umarım gittiğin yerde mutlu olursun." Onun için dileyeceğim en içten dilek buydu.

Onun aşkta kötü birisi olduğunu ne kadar kabul etmek istemesem de bir parçam biliyordu. Bu aşkın insana yaptığı bir şey miydi yoksa hep onda var mıydı ne yazık ki cevabı bende yoktu. Umarım kendi hatalarının farkına varırdı ve bundan sonraki hayatında buna göre yaşardı. Kimse kimseye hislerini dayatamaz, sevmeye zorlayamazdı. Kenan geçte olsa bunun farkına varmış olmalıydı.

"Sence hâlâ bir şansım var mı mutlu olmak için?" Gözleri ısrarla gözlerime tutunduğunda bu sefer yüz çevirmedim ona.

"Çok iyi bir arkadaş, iyi bir doktor, ailesine bağlı bir evlat ve nazik bir insandın sen benim gözümde. Sana saygı duydum, inandım ve güvendim. Duygularına karşılık verememem seni hangi yola itti bilmiyorum ama bundan kurtulman gerektiğine eminim. Kendine ya da bana daha fazla zarar vermemen için gitmek senin çıkış yolunsa eğer, evet bir şansın daha var demektir mutlu olman için. Ama o mutluluğun içinde ben yokum bunu da bilmeni istiyorum." Olaylar durulunca ve düşününce sanırım ikimiz de her şeyi daha net görmeye başlamıştık. Kararlarımız netti özellikle duygularımız söz konusu olduğunda.

"Teşekkür ederim Leyla. Kendine iyi bak." Usulca başını sallayıp yaslandığı kapıdan çekilip arkasını döndü.

Kapıyı açıp çıktığında kapanan kapıya baktım bir süre. Birinin hayatından çıkması ne kadar kolay görünüyordu ama arkasında bıraktığı hisler çok ağırdı. Kenan işe ilk geldiğim de ne kadar ürkek olduğumu biliyordu ve bana çok yardımcı olmuştu. Az, çok aile içi durumumu bildiği için iş hayatını tanımam üstünde durmuş, her şeyi öğretmeye çalışmıştı.

Bir arkadaşı kaybetmiş gibi hissetmek biraz ağır olabilirdi ama hayatımda bunca sene yer alan birisinin bu kadar ağır bir şekilde çekip gitmesi sanırım yine de duyguları altüst ediyordu. Öyle garipti ki gittiğinde bana yaptığı kötülükten çok iyiliğini hatırlamıştım kapı kapandığında. Birisi hayatınızdan çıkarken kötülükleri kendiyle götürüyor iyilikleri size bakıyordu sanırım.

Kapı açıldığında irkildim hâlâ öylece ayakta dikildiğimi fark ettim. Başımı kaldırdığımda Yaman'la göz göze geldik. Kapıyı kapatıp bana doğru geldiğinde ellerini bana uzattığında başımı omzuna yaslayıp derin bir nefes aldım.

"Kenan biraz önce ayrıldı karargahtan." Parmakları saçlarımın arasında gezdiğinde yumuşak ses tonu beni rahatlamıştı.

"Böyle olmak zorunda mıydı? Düşünüyorum ama bir cevap bulamıyorum." Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda mavi gözleri kısıldı.

"Çok nahifsin Leyla, öyle güzel bir kalbin var ki birisi senin yüzünden kırılacak diye paramparça olmaya razı gelirsin. Kenan ne yaptığını çok iyi biliyordu ve sorumluluk almayı seçti. Bunu giderek ve tamamen hayatından çıkarak yaptı. Onun korkak bir adam olduğunu düşünmüştüm demek ki hâlâ biraz cesareti varmış." Pencere kenarında yaşlandığında beni kendine doğru çekip kollarını etrafıma sardı.

"Gitmek, cesaret mi ister?" Merakla sorduğumda güldü Yaman.

"Gitmek değil seni geride bırakmak cesaret ister. Leyla, güzelim, sen geride bırakılmayacak kadar değerlisin." Avucunun tersi yanağımı sevdiğinde gözlerim kapandı.

"Ama Yaman, seni istemeyen birisinin yanında kalmak daha zor değil mi?" Anlamıyordum, nedense Yaman'ın düşüncelerini bir türlü tam anlamıyla içimde bir yere koyamıyordum şu an.

"Eğer bir gün çok sevdiğin birisinden gitmen gerekirse ve sen kalmak için her şeyi yapacak kadar çaresiz hissedeesen o zaman anlayacaksın beni güzelim. Aşk korkakları sevmez, bazen cesur olup her şeyi bir kenara atman gerekir."1

Yaman'ın sözlerinden sonra başımı ona yasladığım için kalp atışlarını duymak göğsümü sıkıştırdı. Hızla çarpan atışlar sanki kendi kalbim gibi ayaklarımı yerden kesti. Sadece şu ana odaklandım ve onunla konuşuyor olmak bile yetti bana. Hiç yargılamadı beni dinledi, anladı ve yanımda oldu. Yaman, benim isteyeceğim her şeydi.

"Pazartesi yeni bir doktor gelecekmiş" dedim konuyu değişirerek.

Yaman'dan ayrılıp masaya doğru ilerledim ve çantamı topladım. Mesai saati bitmişti, eve gidecektim. Bu gece nöbetçi olarak kalacaktı Yaman o yüzden görüşemeyecektik. Hafta sonu için izinliydi belki birlikte bir şeyler yapardık.

"Evet, senin için de hemen gelmesi iyi olur. Hastane sevki işleri zorlaştırıyor." Doktor olmadığında ilaçları reçeteli olan askerler mecburen hastaneye gitmek zorunda kalıyordu. Hem izin kağıdı hem de revir kaydı karışıyordu bu yüzden.

"Yarın birlikte yemek yiyelim mi?" Ceketimi ve çantamı alıp ona döndüğümde bıraktığım gibi duruyordu. Gözleri üstümdeyken olduğu yerden ayrılıp bana doğru adımladı.

"Uzun zamandır bizimkilerin yanına uğramıyorum, eve yemeğe gideceğim. Bu gece nöbetçi olacağım için yarın da geç uyanırım zaten günün çoğu gider. Pazar günü erken buluşup bir yerlere gidelim." Beraber kapıdan çıktığımızda elini omzuma koydu ve biraz daha yakınlaştık.

Bazen Yaman'ın ailesinin de bu şehirde yaşadığını unutuyordum. Sürekli askeriyede olması ya da alt katta oturması da buna sebepti. Eve gelip giderken de ailesinden birine hiç rastlamamıştım. Beril'i ailesinden saymadığım için onu da dışında tutuyordum. Bu saatten sonra da Yaman'ın kapısına bir daha geleceğini düşünmüyordum. Eğer Yaman bana o kadar ağır konuşsa değil kapısına gelmek yüzüne dahi bakamazdım. Daldığım düşünceden sıyrılıp Yaman'a geçte olsa cevap verdim.

"Pazar bana da uyar."

Yaman, bana otoparka kadar eşlik etmiş arabama bindiğimde otoparktan çıkana kadar beklemişti. Dikiz aynasından gittikçe arkamda kaldığını görebiliyordum. Hem duygusal olarak hem de fiziken zorlu geçen bir günün ardından eve geldiğimde direkt duşa girdim. Kızlar cuma günleri daha geç geldiği için yemek yapmak için mutfağa geçtim.

Dolabı açtığımda yeterli miktarda sebze ve et olduğunu görünce güveç ve pilav yapmaya karar verdim. Yemeği hazırladıktan sonra sofrayı kurarken kapı açıldı. Esma ve Nesli aynı anda içeriye girdiklerinde yemek kokularıyla direkt mutfağa gelmişlerdi. İkisinin de yorgunluktan hali kalmamış gibiydi. Sanırım bütün hafta yoğun çalışmak hepimizi bir yerde tükenmişti.

"O kadar ihtiyacım vardı ki şu manzaraya." İçini çekerek yemeklere bakan Esma'ya gülümsedim.

"Haftada bir de olsa beraber yemek yiyelim istedim." Buraya taşındığımdan itibaren bana o kadar iyi gelmişlerdi ki Ece'den sonra bu iki kız benim arkadaşım olmuştu.

"Eline sağlık güzellik, şu üstümüzü değiştirip hemen geliyoruz." Nesli, Esma'yı da alıp mutfaktan çıktığında salata kasesini de yerleştirmiştim masaya.

On beş dakika sonra üçümüz yorgunluk ve açlığın karışımıyla yemeğimizi sessiz bir şekilde yemeye başlamıştık. Nesli bulaşıkları hallederken Esma da kahveleri yapmıştı. Salona geçtiğimizde hepimiz bir köşeye serilmiştik.

"Yarın dışarıda yiyelim yemeği. Artık dışarısı neresi unutmak üzereyim." Esma'nın isyanıyla bir işim olmadığı için kabul ettim.

"İki ayın sonunda mesai olmayan bir cumartesim var, önce alışveriş sonra yemek yapalım." Nesli de katıldığında programı yapmıştık.

Biten kahvelerin ardından sıradan bir alışveriş sohbetine başlamıştık. Haftanın yorgunluğu alınacak kıyafetler, ayakkabılar, makyaj malzemeleri üstüne yapılan konuşmalarla biraz hafiflemişti. Şöyle durup baktığımda sanırım hayatımda artık bir çok şey yoluna girmeye başlamıştı ve bu beni de olumlu olarak etkilemeye başlamıştı.

Babamla bağları kopartma noktasına gelmek her ne kadar yılların biriktirdiği içimdeki öfkeyi çıkartmama neden olsa da hayatındaki birçok yenilik beni güzel şekilde etkilemişti. Taşınmam, Esma ve Nesli'yle ev arkadaşı olmam, yeni bir işe başlamam, Yaman'ın hayatıma girmesi, ablamla buluşmam, Ece ve abimin bir ilişki içinde olması şimdi geriye dönüp baktığımda çok fazla olayı sadece birkaç aya sığdırmıştım. Kötü olanlardan çok iyilere yönelmeyi tercih ediyordum artık.

Yatmadan önce telefonuma baktığımda Yaman'dan gelen iyi geceler mesajı gülümsetti beni. Nöbetçi olduğu için sabaha kadar uyanık kalacaktı. İyi geceler mesajına cevap verdikten sonra yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım. Uyumadan önce birisini düşünüp kalbinin çarpmasını dinlemek böyle bir hismiş demek ki içini bir hoş gariplik kaplatıyormuş.

Uykuya daldığımda rüyasız, sakin bir uyku karşıladı beni. Dinlenmiş bir şekilde sabah kalktığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Elimi, yüzümü yıkayıp mutfağa geçtiğimde Esma kahvaltı hazırlıyordu. Nesli hâlâ uyuyordu sanırım. Birlikte kahvaltı masasını kurduğumuzda Nesli de uyanıp bize katılmıştı. Kızlarla keyifli ve dün akşama göre daha enerjik bir sohbetten sonra hazırlanmaya başladık. Alışveriş için şehir merkezine gidecektik.

Nesli'nin arabası daha geniş olduğu için onun arabasıyla gitmeyi tercih etmiştik. Çalıştığı şirket tarafından verildiği için araç epey lüks ve gösterişliydi. Çoğu zaman patronunun şoförlüğünü de yaptığı için araba devamlı onda kalıyordu. Aramızda iş yönünden en çok zorlanan şüphesiz Nesli'ydi. Çoğu zaman gece gelen aramalarla yataktan kalkıp değişen toplantıları yeniden ayarlamaya çalışıyor ya da yurtdışı konferansları için saat ayarlama yapması gerekiyordu.

Esma ve ben ortalama bir maaş alırken Neslihan iyi bir pozisyonda çok iyi bir maaş alıyordu aslında. Neden tek yaşamadığını henüz sormamıştım ama aramız daha yakın olduğunda sormayı düşünüyordum. Kendim hakkında da pek fazla şey paylaşmadığım için onların hayatına direkt müdahil olmak pek adil gelmiyordu.

"Hadi çıkalım." Esma seslendiğinde aynada kendime son kez bakıp çıktım odadan.

Nesli her zamanki klasik takımlarının aksine kot pantolon ve siyah yarım tişörtüyle daha genç duruyordu. Sımsıkı topuz yapıp topladığı saçları şimdi omuzlarından serbestçe düşüyordu. Benden birkaç yaş büyük olduğunu yeni öğrenmiştim. Esma ve ben yaşıttık ama Nesli üç yaş büyüktü bizden.

Esma ise her zamanki rahat kombinlerinden birisiyle katılmıştı bize. Keten krem rengi pantolonu, üstüne giydiği beyaz ip askılısı ve ince krem rengi gömleğiyle beyaz spor ayakkabıları ona yakışmıştı. Bense dizlerimin biraz üstünde biten rahat kot bir elbise tercih etmiş saçlarımı başlamıştım. Birlikte evden çıktığımızda bu ilk gezimiz olduğu için hepimiz de biraz heyecan vardı.

Arabayla şehir merkezine geldiğimizde arabayı otoparka bırakıp yürümeye başladık. Nesli kendine takım bakarken biz Esma ile daha rahat günlük elbiselere bakıyorduk. Birkaç parça kıyafet aldıktan sonra alışveriş merkezine gitmek için caddede yürüyorduk.

"Leyla, Yaman değil mi karşıdaki?" Esma'nın sorusuyla caddenin karşısında tatlıcıdan çıkan Yaman'ı fark ettim. Ailesine yemeğe gideceği tatlı almış olmalıydı, elinde beyaz bir kutu vardı.

Elim telefonuma gittiğinde onu arayıp gördüğümü söylemek istiyordum. Cadde kalabalık olduğu için seslensem de duymayabilirdi.

"Yanındaki kim?" Nesli'nin sorusuyla Yaman'ın isminin üstünde duran parmağım arama tuşuna basmadan durdu.

Başımı kaldırdığımda Yaman'ın hâlâ tatlıcının önünde durduğunu fark ettim. Şimdiye çoktan ilerlemesi gerekmiyor muydu? Gözlerim biraz arkasına kaldığında hemen arkasında duran kızı gördüm. Yaman'ın koluna elini koyduğunda başını kaldırdı ve ben o gülümseyen yüzü hatırladım. Daha bir hafta önce Yaman'ın aramızda hiçbir şey yok dediği Beril'di.

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

Bölüm : 15.12.2024 20:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...