24. Bölüm

24. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Keyifli okumalar...

&

"Leyla" dedi Vedat. Şu an askeriyedeydi ve bana yarım saat uzaklıktaydı.

"Vedat tuzağa düştüm." Bana doğru tutulan silahla yüz yüze geldiğimde sadece bunu söyleyebilmiştim.

Silahın kabzası cama şidettli bir şekilde vurduğunda parçalanan camdan içeriye uzanan el telefonumu aldığı gibi yere attı. Yüzlerini kapattıkları için görünmüyordu ama arkada daha fazla kişi olduğunu birden yoğunlaşan sesten anlıyordum. Arabanın kapısını açtığında kolumdan tutup dışarıya çıkardı beni.

"Doktor musun?" Baskıcı parmakları kolumu deşerken acıdan inlememek için kendimi tuttu.

"Değilim, bırakın beni gideyim" dedim dişlerimi sıkarken.

Başka birisi gelip arabadan çantamı aldı ve ters çevirip içindekileri yere döktü. Askeriyeye girmek için kullandığım kimlik kartımı havaya kaldırdığında zorlukla yutkundum. Kartı beni tutan adama gösterdiğinde kolumdaki tutuşu daha da sıkılaştı.

"Hemşire." O tek kelime beni burada bırakmayacaklarının kanıtıydı.

"Hızlanın ayrılıyoruz." Beni tutan adamın emriyle birlikte yolun ortasındaki arabanın arka kapısı açıldı.

Gitmek istemesem bile zorla sürüyerek arka koltuğa oturmam için itti beni. Yalvarsam bile buradan dönüşü olmadığını biliyordum, sakin kalmak zorundaydım. Vedat biliyordu, beni bulmak için askeriyeden çıkmış bile olabilirdi şu an.

Araba hızla yola çıkarken kapıya olabildiğince yaklaştım. Titreyen ellerimi birbirine bastırırken kendimi sıktım. Panik atak geçirmemem gerekiyordu bu adamların benden ne istediğini bilmiyordum ancak sağlık personeline ihtiyaçları vardı. En başında doktor olduğumu düşünerek tuzak kurmuşlardı. Bana ihtiyaçları varsa öldürmez ya da zarar vermezlerdi.

Sakinleşmek için sırayla sayı saymaya başladığımda gözlerimi kısa bir an kapattım. Bize verilen eğitimlerden birisinde net bir şekilde hatırlıyordum bu gibi durumlarda yapılacak üç şey vardı. İmkanın varsa birisine durumunu haber ver, sakin kalmaya çalış ve diğerleri seni bulmaya gelene kadar diren, hayatta kal.

Askeri personel olmasa da doktor, hemşire ve öğretmenlerin kaçırıldığı durumların da olduğunu biliyordum. Terör örgütleri bölgedeki eğitimi durdurmak için öğretmenleri, çaresiz bırakmak için de sağlık personellerini hedef alırdı. Bu durumla bu kadar erken yüz yüze gelmeyi beklemediğim de bir gerçekti.

"İleride araç değiştireceğiz."

Şehir merkezinden uzaklaştığımızı anayoldan çıktığımızda net bir şekilde anlamıştım. Şimdiye kadar arabamı bulmuş olmaları gerekiyordu. Denetleme noktasına yakın bir yer olduğu için çok tehlikeli bir noktada tuzağa düşmüştüm. Bu da bana ne kadar ihtihaç duyduklarını gösteriyordu. Askeriyeye yakın bir noktada pusu kuracak kadar ileri gitmişlerdi. Aynı zamanda benim için daha tehlikeliydi kaybedecek çok şeyleri vardı ama yine de gözlerini karartmışlardı.

Araba yavaşlayıp durduğunda siyah bir minibüs yolun kenarında bekliyordu. Tekrar kolumdan tutulup çekilerek arabadan çıkarttı aynı adam. Minibüse bindiğimizde diğer araç ters istikamete doğru yola çıktı. İzlerini böyle kapatmaya çalışıyorlardı herkes diğer arabanın peşine düşecekti.

"Nereye götürüyorsunuz beni?" Sessizliğimi bozduğumda yanımdaki adamın gözleri bana döndü.

"Sessiz ol, canın yanmasın." Tehditkar ses tonu soruma asla cevap alamayacağımı belli ediyordu.

Minibüs hareket ettiğinde gözlerime dolan yaşlara ve kuş gibi çırpınan kalbimdeki korkuya karşı gelmeye çalışıyordum. Belli etmemeye çalışşam da deli gibi korkuyordum. Bu gidişin bir dönüşü olmayacak diyen içimdeki ses boğazıma tırmanan ve derime batan sivri tırnaklar gibi boğucuydu. Sinsi bir avcının tuzağına düşmüş adım seslerini duyarak yaklaştığını fark eden yaralı bir ceylandan farkım yoktu. Bense ceylan değil avcıya direnen ve güçlü kalıp, boyun eğmeyen bir kaplan olmak istiyordum.

Yaman, aramızdaki kilometrelerin üstüne adım adım eklenen bilinmezliklerle gittikçe uzaklaşıyoruz. Yüreğime kor gibi düşen adam. Bir daha mavi gözlerinde gezinen fırtınayı görüp, kapılamayacak olmak beni mahvediyordu. İsmimi dudaklarının arasında bir daha duyabilecek miydim? Bana her gelişinde haddini aşan kalp atışlarımın sesi kulağımda tekrar yankılanacak mıydı? Onun yolunu beklerken şimdi bende yolumu kaybetmiştim.

Annem, abim, ablam, Ece... Ailemi düşündüğümde her şey daha kötüye gidiyordu. Abim ve Ece'nin mutluluğunu görmek istiyordum. Ablamın ve annemin buluştuğunu görmek, yeğenimle daha fazla zaman geçirmek ve arkadaşlarımla buluşmak... Hayatım boyunca kapana kısıldığım çıkmazdan kaçıp daha yeni nefes almaya başlarken böyle bitemezdi.

Farklı şehirleri, ülkeleri gezecektim tatmadığım lezzetleri tadacak ve bu zamana kadar yapamadığım ne varsa kendim için yapacaktım. Yarım bir hayat yaşamanın farkına asıl şimdi varıyordum. Özgürlüğü tattıktan sonra tekrar esir olmak asıl her şeyi nasıl kaybettiğini gösteriyordu insana.

Böyle mi bitecekti her şey?

Yaman'ın yanımda olmasını istiyordum. Her zamanki gibi dimdik durup geçecek Leylam demesini umuyordum. Acaba duyunca ne yapacaktı? Bıraktığı yerde bulamadığında ne hissedecekti? Gözümden akan yaşı hızlıca sildim en son mavi denizlerinden damlalar taşarken göz göze geldiğimiz anı hatırladığımda. Yaman zaten sırtında bunca dert varken bir de ben eklendiğim için özür dilerim. Umarım sana bir şey olmaz.

Yaman

"Nereye daldın?" Civan'ın seslemesiyle ona doğru döndüm.

Ayaklarımı uzattığım uçurumdan biraz geriye çekilip silahımı omuzuma yerleştirdim. Uzattığı karton bardağı aldığımda üstünde dumanı tütüyordu. Hava soğumaya başlamıştı, sonbahardan çok kış havası vardı artık dağlarda. Puslu gökyüzü alacakaranlık üstüne çökmüştü, tehlikeli saatler içine girmek üzereydik.

"Bir haftadan fazla oldu, Leyla'dan haber alamıyorum." Canımı sıkıyordu bu durum.

"Selçuk komutan 'sorun yok herkes iyi' dedi ya."

Üç gün önce telsizle iletişime geçtiğimizde Selçuk'a sormuştum ve bir sorun olmadığı cevabını almıştım. Yine de içimdeki şu kötü his bir türlü geçmiyordu. Boğazımda sanki bir düğüm vardı zaman ilerledikçe ilmek ilmek sıkıyordu beni nefessiz bırakarak.

"Dedi de ne bileyim işte." Derin bir nefes aldığımda aklımdaki kötü düşüncelerden uzaklaşmak istedim.

"Kurma kafanda. Leyla harbi kız bir sorun olsa bile üstesinden gelir. İlk tanıştığımız gün sabaha kadar bekledi başında istese çeker giderdi. Son zamanlarda seni sevdiği de ayan beyan ortada herkes görüyor ikinizin yan yana geldiğinde nasıl göründüğünüzü." İçimi rahatlatmaya çalıştığı belliydi Civan'ın.

Bende Leyla'nın sevgisinden yana şüphe duymuyordum. Abisi her ne kadar Leyla'nın arkasında olsa da babası denilecek o adam hâlâ beni rahatsız ediyordu. Ara ara ne yaptığını kontrol ediyordum. Göreve çıkmadan öncede Vedat'a göz kulak olmasını söylemiştim aynı apartmanda oldukları için. Leyla'yı götürmeye çalışırsa en azından müdahale edecek birisi vardı yanlarında. Bütün bunlara rağmen yine de içimdeki huzursuzluk gittikçe büyüyordu.

"Ben çok fena yanmışım." Bir anda söylediğim cümleye kendim bile şaşırıp duraksadım.

"Yeni mi anladın komutanım?" Civan güldüğünde onu umursamadım.

Yıllardır açmadığım kalbimin kapılarını Leyla'yı ilk gördüğüm an sonuna kadar aralamıştım. Belki Leyla bilmiyordu ama yaralı olduğum o gece ara ara açılan gözlerim onu her gördüğünde yüreğimi derin bir sıcaklıkla kapladı. İlk görüşte vurulmuştum ben ona. Çok fena dağıtmıştı beni Leyla'nın güzelliği. Sadece dışı değil içi de güzeldi Leyla'mın.

Sımsıcak bir kalbi vardı kırılsa bile kırmaktan sakınan. Yavru ceylan gibi bakıyordu bazen dolu dolu tedirgin, ürkek. İçim gidiyordu her adımı seslendiğinde. Birlikte paylaşacağımız adımı söyleyeceği yıllarımız olsun istiyordum. Daha çok adını söylemek daha çok sevmek ve daha çok Leyla tarafından sevilmek. Buradan sağ salim çıkıp ona gitmek için sayıyordum günlerimi.

"Gün aydınlanmadan yola çıkacağız diğerlerine de söyle ilk nöbeti ben alıyorum." Güneş batmadan kendimize geceyi geçireceğimiz dağlık bir yer bulmuştuk. Harita üzerinden baktığımızda birkaç günlük yolumuz daha vardı.

"Tamam komutanım, ikinci nöbeti almaya gelirim."

Çayım bittiğinde Civan silahını indirip giderken omzumdaki silahı atışa hazır hâle getirip dürbünle etrafı taradım. Üç gün önce bir pusuyla karşılaşmış zahiyyat vermeden atlatmıştık. Burada olduğumuzu biliyorlardı. Bizim kadar onlarda hazırlıklıydı çatışmaya. O yüzden tetikte kalmak zorundaydım en ufak bir dalgınlık bizi bir faciaya sürüklerdi. Hepsi bana güveniyordu daha önce defalarca böyle operasyonlara katılmıştık. Şimdi bir kez daha soğukkanlılıkla görevimi yapmam gerekiyordu.

Abim için çıktığım bu yolda en çokta bu mesleği yaparken ona yakın olduğumu hissediyordum. Normal bir üniversite okuyup devlet görevlisi olacağımı düşünmüştüm hep. Abimin, yengemin ve yeğenimin sarsıcı kaybına kadar da düşüncelerim bu yöndeydi. Bir gün ansızın yüreğinize bir sancı düşüyordu deliksiz uyuduğunuz uyku bile kabuslarla bölünüyor kapınız ummadığınız anda çalıyordu. Bizim içinde durum böyle olmuştu.

Abim uzun süreli bir temizlik operasyonundan dönmüş yıllık izne ayrılmıştı. Üniversite son sınıftım birkaç ay sonra mezun olacaktım. Annemin ne kadar heyecanlı olduğunu hatırlıyorum hâlâ sabah erkenden kalkmış abimin en sevdiği böreği, tatlıyı yapmaya başlamıştı. Bir gün önce yengem ve yeğenim için alışverişe çıkmış hediye almıştı. Ne de olsa aylardır görmediği oğlu, gelini, torunu sonunda geliyordu.

Ama gelemedi abim, o yolu hiç bitiremedi.

Biz abimi beklerken cenazesi geldi bize. Üç tabut üstünde al bayrağıyla sarılı... Gök düştü sandım üstümüze annemin feryadıyla. Oğlum diyerek açtığı kapıda oğlunun komutanı vardı, arkasında askerler ve ambulans.

"Başınız sağ olsun" dediler.

Annem kollarımın arasına yığıldı, bense öylece kaldım. Ne demekti başın sağ olsun? Kimin içindi? Bir cümle bir annenin bir ailenin canını bu kadar kolay mı yakardı? Annemi ambulansa aldılar, sakinleştirici yaptılar. Komutanla birbirimize baktık kaldık öyle. Bu durumda ne denirdi? Ben diyecek bir şey bulamadım. Belki de o zaman anladım omuzlarıma binen ağırlığın büyüklüğünü. Abimin tabutunu taşıyacaktı bu omuzlar. Küçücük yeğenimin, gençliğinin baharında olan yengemin. Dayanamadım, nasıl dayanılırdı ki bu acıya?

Babam geldi, torunu için manavdan taze meyve almaya gitmişti. Kapının önündeki karmaşayı gördüğü anda elindeki elma poşeti düştü yere. Sokak boyunca dağıldı elmalar sahibini bulamadan. Bu sefer komutan ona doğru ilerledi ve durdu karşısında ikinci bir defa tekrarladı.

"Başınız sağ olsun."

Babam dimdik durdu, abimin ondan aldığı gözleri titredi ama ne annem gibi feryat etti ne de benim gibi donup kaldı.

"Vatan sağ olsun" dedi.

Cenaze töreni kalabalıktı, böyle durumlarda ya zaman akıp giderdi ya da donup kalırdı. Benim için çok hızlı akıyordu, cenaze töreni için abimin silah arkadaşları, komutanları da gelmişti. Abimin silah arkadaşı çekti beni kenara çünkü biliyordu sorularımın olduğunu. Benim abim çatışmada şehit düşmedi benim abim eşiyle, kızıyla pusuya düşürüldü. Benim abim en mutlu olduğu anlarda hayatının baharında ayrıldı bu dünyadan.

"Ne oldu?" dedim herkes sır gibi saklıyordu ne olduğunu.

Hain bir pusu sonucu ölen askerimiz ve ailesi deniyordu. Tamam askerdi benim abim, duyuyorduk görüyorduk böyle pusuların olduğunu ama neden abimdi? Ne olmuştu da abimi seçmişlerdi, sebebi neydi? Yoksa sadece bir asker daha eksilsin kurşun sıkacak, vatanı uğruna canını verecek diye mi öldürmüşlerdi? Delirmemek için tutunduğum sorunun cevabını almak için gerekirse bütün kapıları çalardım ama cevap ben sorduğumda geldi.

Levent abi, abimin üç yıllık silah arkadaşıydı ama daha öncesi vardı. Lise arkadaşıydı ikisi birlikte askeriyeye girmiş, kazanmışlardı. Askeriyede yıllar sonra tekrar karşılaşmışlardı. Birlikte görevlere gitmiş omuz omuza ölüme yürümüşlerdi. Beni kardeşi gibi severdi, lisede bizim evimize sıkça gelip giderdi. Evin arka bahçesine çıktığımızda cebinden bir sigara çıkartıp yaktı.

"Dağda çatışma sırasında abin örgüt liderinin kardeşini öldürdü. Büyük bir darbe vurdu bu onlara, kollarından birisi kırıldı. Operasyonu erken bitirip geldik, üstlerimiz yeni bir operasyon için başka ekip göndermeye karar verdi. Örgütün başındaki Zahar denilen adam geri çekilince iyi bir planla tamamen temizleme yapılacaktı." Levent abi bunları anlatmaması gerektiğini benimde bilmemem gerektiğini biliyordum ama ikimizde artık o sınırı geçmiştik.

"Kardeşinin ölümü yüzünden mi abimi seçti?"

"Zahar o bölgedeki hakimiyetini kaybetmek üzereydi bir eylem yapmasa indirirlerdi onu da. Ses getirecek, örgütteki yerini sağlamlaştıracak üç ayrı pusu kurdu. Birincisi abinin arabasındaki bomba, ikincisi doğu sınrındaki köyde eğitim verirken kaçırılan iki öğretmen, üçüncüsü asker ailelerin kaldığı lojmandaki ailelere kurulan pusu. Bunlardan ikisi başarılı oldu." Sigarası bittiğinde yaslandığı duvardan ayrılıp karşımda durdu.

"Öğretmenler?" dedim.

"Başımız sağ olsun."

"İki ay sonra diplomamı alacağım abi, bana yardım et. Abimin kaldığı yerden ben devam edeceğim. Bir canım var en fazla bir vatan sağ olsun da benim için der babam."

Levent abi biliyordu, bunun için gelmişti yanıma ve hiç çekinmeden anlatmıştı. Elini omuzuma koyup sıktığında başını salladı. Diplomamı aldığım gibi askeriyeye başvuru yaptım, sınavları mülakatları geçtiğimde Levent abi gelip beni buldu. Bütün detaylarıyla her şeyi anlattığında onun ekibine girip abimin inkamının peşine düştüm. Annem gözlerinde yaşla uğurladı beni bir evladını daha kaybetmenin korkusuyla. Babamsa gözlerinde gururla bir evladını daha emanet etti vatana.

Şimdi geriye dönüp baktığımda ne kararımdan ne de asker olmayı seçmekten zerre pişmanlığım yok. Abimden kalan bu görevi devam ettirmek artık bir amaç olmaktan çıkmış hayatımın merkezi olmuştu. Abim isteyerek ve severek seçmişti asker olmayı, lisede karar vermişti. Şimdi neden böyle hissettiğini bende anlıyordum. İki kardeş karşı karşıya gelsek gururla bakardı bana eminim.

Uçsuz bucaksız topraklarda vatanı savunmak uğruna buradaydık. Sevdiğimiz, sevenlerimiz için sonuna kadar da dayanacak vatanımızın sınırlarını koruyacaktık. Onlar yaşasın diye onlar rahat uyusun diye onlar evlatlarını, kardeşlerini, babalarını, abilerini kaybetmesin diye hep bayrağımızı dalgalandıracaktık.

İçimi çektiğimde geride bıraktıklarımı düşündüm. Annemin göreve çıkmadan önce gördüğüm buruk gülümsemesi babamın gözlerindeki o derin ifade, Leyla'nın akmaya hazır olan dolu dolu gözleri çektiğim nefesin içine sıkıştı. Ve ben çok özledim Leyla'yı bir kez daha.

Leyla

Neredeyim bilmiyordum, kaç saat geçmişti haberim yoktu sadece güneşin batışı ve sürekli sallanan arabadan anlıyordum gittikçe uzaklaştığımızı. Ara ara uzaklarda görünen ışıklarla köylere giden yoldan ilerlediğimizi tahmin ediyordum. Araba tamamen toprak dolu bir yola girdiğinde aralarında kısa bir konuşma geçti. En sonunda duran arabanın kapısı açıldı ve yine kolumdan tutulup çıkarıldım. Başımı kaldırıp baktığımda gece karanlığında tek katlı müstakil bir evin önünde duruyordum.

"Yürü." Kolumu tutan adamın sürüklemesiyle girişte duran adam kapıyı açtı ve içeriye girdik.

Hızlıca etrafa göz atmaya çalıştığımda odanın birinde iki adamın daha olduğunu fark ettim, elleri silahlıydı. İkinci odanın kapısı açıldığında kolumdan tutan adam beni içeriye ittirdi. Bir anlık dengemi kaybettiğimde tutunduğum soğuk metalle irkildim. Arkamı döndüğümde odanın tamamıyla ameliyathaneye benzediğini fark ettim. Odanın ortasında ameliyathane masası, cerrahi aletler, ve aydınlatmalar vardı.

"Getirin!" Arkamdaki adamın bağırmasıyla geriye çekildim.

Köşeye geçtiğimde odaya giren iki adam ortalarına aldıkları adamı masaya yatırdı. Üstünde kanlar olan genç bir adamdı. Üstündeki gömleği çıkarttıklarında omuzundan aşağıya doğru akan kan vücudunu ıslatıyordu.

"Şimdi hemşire, ya bu adamı tedavi edersin ya da sonun bir önceki doktor gibi olur."

Titrerken ellerimi duvara koyduğumda ellerim yapış yapış olmuştu. Ellerime baktığımda kıpkırmızı olduğunu fark ettim. Başımı eğdiğim an yerlerdeki kırmızı kan damlaları siyahlaşmaya başlamıştı. Zorlukla yutkunduğumda burada öleceğimden artık emindim.

Bir bölümün daha sonuna geldik.2

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.

İnstagram : DeeinDeniz

Bölüm : 06.01.2025 21:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...