72. Bölüm

40. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

 

Yazar anlatımıyla,

Mardin’de kasvetli bir hava vardı sanki olacakları taşı toprağı biliyor gibiydi.2

Havanın bile bulutu olduğu bugünde insanlar oldukça gergindi. Alpay ağa sedirde oturmuş olacakları düşünüyordu. Hızla yerinden kalkarak küçük oğlunun önüne geldi “Sen kimsin ki kız kaçırırsın lan!” Gözlerini oğlunun eğmiş başını gördüğünde sahada sinirlendi “Ben sizi böylemi büyüttüm. Size böyle bir baba mı oldum? Siz kim oluyorsunuz da böyle bir şeye kalkışıyorsunuz?” O kadar bağırıyordu ki Konak yerinden oynuyordu.2

 

 

Alpay ağa son kez hayal kırıklığıyla oğluna baktı. “Beni hayal kırıklığına uğratınız bacılarınızı-“

 

 

Küçük oğlu başını hızla kaldırdı, sert ve kararlı bakışlarıyla “Yavaş baba. Biz seni hayal kırıklığına uğratmayız bacılarımızı da her hangi bir tehlikeye atmayız.”

Başı dik “Bize ne öğretirsen onu yaptık bu güne kadar. Bırak kız kaçırmayı biz kız kardeşlerimiz için onlar ağlamasın diye ağlarız.”

 

 

Alpay ağa gözlerinde kısaca bir parıltı oluşsa da bu durumu çözmeliydiler.

 

 

Agah sert ve korkutucu bir sesle “Kız mı kaçırdın sen?”

 

 

Salonda bulunan herkes o tarafa döndüğünde kimse Agah’ı beklemiyordu.

***

 

 

Herkes sedirlere oturmuş şimdi ne olacağını düşünüyordu.

 

 

Kimse Tuncay Akçıl’ın kız kaçırmasını beklemediğimizin ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

 

 

Derin gülümseyerek “Şimdi berdel mi olacak? Karşı takımın kaptanı yakışıklıysa ben okeyim”

 

 

Agah yanında oturan kardeşine bir hışımla dönerken “Saçmalama Asel!” Agah kız kardeşine ilk kez ismiyle seslenmişti. Ne kadar sinirli olduğu oldukça belli oluyordu.

 

Diğer yanındaki Yalın abisi “Sen senin yaşlarında olacak biri mi sanıyorsun? Dayım yaşlarında hatta belki daha yaşlı bir olacak”

 

 

Derin korkuyla gözlerini kocaman açmasıyla “Aman yok almayayım ben. Hem aşiret gelini de neymiş? Sadece altın kemer, burma bilezikler, beşi bir yerdeler, altın taçlar, altın kolyeler, yüzükler.” Yüzünü buruşturdu “Hiçte onlar için yaşlı bir adamla evlenemem” Yalın abisine yaklaşarak “Ne siz beni tanıyorsunuz nede ben sizi. Ayaküstü berdel olmayayım”

 

 

Agah kız kardeşini belinden tutup yanına çekerek, kulağına doğru eğildi ama gözleri hala bir çözüm bulmaya çalışan ailesindeydi. “Sen seni berdele kurban edeceğimi mi sanıyorsun?” Gözlerini kız kardeşine sabitleyerek “Kim olursa olsun, kim kız kaçırırsa kaçırsın ucu sana dokunduğu an bana da dokunmuş olur. Bu uğurda kan bağını bile önemsemem çeker vururum” sert sesiyle “Kimse Güneş’ime istemeği bir şey yaptıramaz!”9

 

 

Derin şaşkınca abisine bakarken, yetişkinlerden ses yükselmeye başlamıştı bile.

 

 

Polat Bey deminden beri sessiz kalmak istese de bu pekte mümkün olmuyordu “Ulan kim dedi sana kız kaçır diye it herif!”

 

 

Tuncay deminden beri kendisine söylenen sözlere sessiz kalsa da artık canına tak etmişti. “Yeter!” diyerek bağırdığında, daha sakin bir sesle “Yeter artık. Neden beni bir kez olsun dinlemiyorsunuz?” Herkeste gözlerini gezdirdi “Size kız kaçırmadığımı söylüyorum ama siz bana inanmıyorsunuz.” Kırgın gözlerle baktı herkese.

 

 

Derin lavaboya gitme ihtiyacı hissettiği için yerinden kalkmıştı. Agah kardeşine nereye gittiğini sorduğunda lavaboya olduğunu söyleyerek yanlarından ayrıldı.

 

 

Peki, Derin lavabonun yerini biliyor muydu?

 

 

Hayır, bu yüzden tek tek konağı gezmeye başladı “Bu ne biçim bir konak ya. Bir lavaboyu bile bulamıyorum.” derken tıkırtılar duymaya başlamıştı. Sesin geldiği yöne giderken, en son bunu yaptığında başına gelenleri hatırlayınca bedeni buz kesti. “Hayır, Derin saçmalama. Burası bir konak orman değil.” Başını sağa sola sallarken “Kimse sana burada zarar veremez, veremez. Abin asla izin vermez.”3

 

 

İlerlemeye devam ederken sonunda mutfak kapısında durdu. Başını hafifçe çıkartarak baktığında, açık dolabın önüne oturmuş yerde birçok yemek olan ama elinde koca bir tencere yaprak sarması yiyen kadın vardı. Ama içeride kız kaçırmadım diyen adamdan oldukça küçük bir kadındı. Bu kadının üstü başı o kadar dağınıktı ki, sarı saçlarını dolaşık olduğunu, yüzünde olan tırnak izleri, kızarıklıklar, elbisenin gösterdiği kadar kollarındaki ve bacaklarındaki morluklar.

 

 

Ne olmuştu bu kadına?

 

 

Derin kadının yemeğini bitirmesini beklemek istediği için kapının önünden ayrılmadı. Sonuçta yanında rahatsız olabilir ve aç kalabilirdi. Derin bunu istemezdi.

 

 

Aradan geçen bir kaç dakika sonra kadın doyduğun anladığı anda her şeyi yerli yerine yerleştirmeye başlamıştı. Kimseden gizli yemek yemek istemese de nerdeyse bir aydır su ve kuru ekmek dışında hiçbir şey yememişti.

Her şeyi topladığında ellerini yıkamak için musluğu açtı, ama sıcak suyu açmış olacak ki yara bere içinde olan elleri acıdan canını yakmaya başlamıştı.

 

 

İstemeden de olsa dudakları arasında küçük bir inleme çıktığında, Derim telaşla yerinden çıkarak kadının yanına gitmeye başlamıştı.

 

 

Hızla kadının elini soğuk suyu açarak tutuğunda kadın rahatladığını hissetmişti. Ancak ellini ciddi bir ifadeyle soğuk suya tutan yabancı birini görünce hızla kendini uzaklaştırdı.

 

 

Kadın telaşla “Be- ben ö- özür di- dilerim.” Yerinde titrerken, gözlerini kaçırdı karşısındaki kendisinden bir hayli küçük olan kızdan.

 

 

Derin kadının dediklerini umursamayarak, çatık kaşlarıyla “Neden elini çekiyorsun? Canın yanıyor ellerinle oynamayı bırak.”

 

 

Kadın sertçe sıktığı ellerini bir anda serbest bırakarak, şaşkın bakışlarını genç kız yöneltti.

 

 

Derin onun bu şaşkın bakışlarını umursamadan, ilk yardım çantasını aramaya başladı. Sonunda bulduğumda boyunun yetmeyeceği gerçeklerle karşılaştı. “Hadi ama neden bir insan ilk yardım çantasını buzdolabının üstüne koyar ki? Amaç ne yani? Biri ulaşmak istese boyu aynen benim gibi uzun olan” oysa kendisi 1.70 boylarındaydı “kişi bile bu çantayı alamaz.” Ciddi bir ifadeyle “Acaba buzdolabını boyu kaç?” Evet, bunu ciddi ciddi düşünüyordu.2

 

 

Kadın genç kızın bu davranışlarına anlamaz gözlerle bakıyordu.

 

 

Derin mutfakta bulunan uzun masadan tahta olan sandalyelerden birini alarak buzdolabının önüne koydu. Sandalyeye çıkarak boyunu uzatmış olduğunda hala buzdolabının üstündeki çantaya ulaşamıyordu. Sinirle “Ah, hadi ama!” parmak uçlarında yükselerek ulaşmaya çalışıyordu ki dengesini bir anda kaybederek boşluğa düşmeye başladı.

 

 

Tam bitti, öldüm ben diye düşünürken sert kollar ince belini tutarak düşmesini engelledi. Derin şaşkınca onu tutan kişi bakarken, onu tutan kişi ise endişeli bakışlarla ona bakıyordu.

 

 

Agah uzun süredir gelmeyen kız kardeşiyle yerinde rahatsızca kıpırdandı. Daha fazla dayanamayarak oturduğu yerden kalktığında, ona dönem bakışları umursamadan çıkıp gitti.

Tüm konağı alt üst etmesine rağmen hiç bir yerde kız kardeşini bulamadı.

 

 

Gözlerinin dolmasını engelleyemeyen Agah, kız kardeşinin onu terk ettiğini düşünmeye başlamıştı. Ama sonra bunun çok saçma olacağını neden onu yerleşeceğini düşünmüş olsa da, kendisini sürekli istemsizce kötü düşünmeye itiyordu.

 

 

Mutfak tarafında gelen tıkırtı sesleriyle oraya doğru yöneldiğinde, kız kardeşinin sandalyeye çıkarak, buzdolabının üstünden bir şey almaya çalıştığını gördü. Parmak uçlarında yükselerek, almak istediğine daha da ulaşmaya çalışan kardeşine korkuyla baktı. Her an düşme tehlikesi varken bu kadar aptalca bir hareketi neden yaptı diye düşünemeden ayağı kayarak düşmeye başlamıştı. Hızla kız kardeşini yönelerek belinden tutu, kucağına aldı. Kız kardeşinin şaşkın bakışlarını umursamadan hem endişeli hem de kızgın bakışlarını ona yöneltti. “Ne yaptığını sanıyorsun sen! Düşebilirdin.”

 

 

Derin Agah abisinin ilk kez sesini kendisine karşı bu kadar sert duymasıyla şaşırdı. Kendisini toplayarak yere inmek için çabalasa da Agah kız kardeşini daha sıkı tutarak inmesine izin vermedi.

 

 

Derin pes ederek sinirli olduğunu düşündüğü bakışlarını abisine yöneltti. “Ne yapabilirim! Tabii ki de dolabın üstündeki çantayı alacaktım.” Alayla sırıtarak “Hem bak düşmedim tutacağını söylemiştin. Sözünde durdun tutun beni.”

 

 

Agah durgun bakışlarla “Tutum seni, hep tutacağım, daima.” Bir kez daha seni kaybedemem diye düşündü Agah.

 

 

Sakince kız kardeşini yere indirdiğinde, üstten ona bakarak “Şimdi neden sandalye tepelerindeydiniz küçük hanım?”

 

 

Derin sağ işaret parmağıyla “İlk yardım çantasını almaya çalışıyorum ama boyum yetmedi”

 

 

Agah endişeyle kız kardeşini incelerken “Bir yerinde bir şey mi var? Söyle bana abim, nereni incittin?”

 

 

Deri başını sağa sola sallayarak “Ben değil”

 

 

Agah çatık kaşlarla anlamaya çalışırken. Derin çaktırmamaya çalışarak yanlarında olan ama baştan beri sessiz kalan kadını göstermeye çalıştı. Tabii ne kadar başarılı oldu bilinmez. Agah aniden kadına dönerek baktığında, kadın ona dönen sert bakışlarla iki adım geri gitti.

 

 

“Be- ben şey ya- yani ku- kusura bakmayın lüt- lütfen” Agah kadının korkmuş halini görse de, bakışlarını değiştirmedi. Kadını umursamazca baktığında üstü başının hiç iyi olmadığını, açık olan her yerinin yarlarla dolu olduğunu gördü. Sonra dayısının kız kaçırma meselesi geldi aklına. Bu kadın, bu kadın o kadın mıydı? Kız kardeşinin berdel olma kararının çıkma ihtimalinin çıkartan kadın mıydı? Daha da sinirlendiğini hissetti Agah. Boynundaki ve anlındaki damarlar bir bir kendini gösterirken, ellerini sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Kararan bakışlarıyla kadına doğru bir adım atmıştı ki, kadının geri gitmesiyle bir şeye çarparak düşmesi bir olmuştu. Derin abisinin kolundan tutarak durdurduğunda, hiç sakin olmadığının farkındaydı.

 

 

Derin abisine bakarak endişeyle “Abi sakin. Görmüyor musun kadının halini?”

Agah kadından bakışlarını ayırmadan sert sesiyle “Senden başka hiç kimse, hiçbir şey umurumda değil!” dediğinde kadın sürünerek geri gitmeye çalışıyordu. Ama eli önceden kırmış olduğu, toplasa da yerde göremediği parçalara avuç içlerini kesti. Kadın durmaksızın göz yaşlarını akıtırken, Agah kendisinden yaşça büyük olan bu kadının ağlamasıyla duraksadı.

 

 

Seslerden dolayı mutfağa giren diğer aile üyeleri şaşkınca bu duruma bakarken Tuncay kadının o halini gördüğü an, dizlerinin üstüne çökerek endişeyle "İyi misin? biryerine bir şey mi oldu?" Herkes şaşkınca ikiliye bakarken kadın artık dayanamayarak gözlerini karanlığa kapattı.

 

 

Işıl Hanım şoku atlatır atlatmaz hızla emirler vermeye başladı "Tuncay koş kızı yukarıdaki odalardan birine çıkart. Melek git kıyafet getir kızım. Begüm sende ilk yardım çantasını getir."

 

 

Selma "Ben ne yapayı Işıl anne?" demesiyle Işıl hanım "Kızım sende kızcağızın yanından ayrılma, Melek'e de yardım et kıyafetlerini değiştirin" dediğinde Selma başını sallayarak onayladı.

 

 

Kadınlar ve Tuncay genç kadına yardım ederken erkekler genç kadının rahatsız olması düşüncesiyle salona döndüler.

 

 

Ali babası yerine koyduğu adama " Şimdi ne olacak baba?" diyerek yerinde rahatsızca kıpırdandı. Yeğenin berdele gitme ihtimalini düşündüğü anda kanı donuyordu sanki. Ama hayır, hayır asla böyle bir şeye izin vermez. Gerekirse az önce acıdığı genç kadını da kardeşi yerine koyduğu Tuncay'ı da gözünü kırpmadan öldürürdü. Asel'i onun suç ortağı sayılırdı, küçükken daha fazla çikolata yemek için birbirlerine az yardım etmemişlerdi.2

 

 

Alpay Bey sıkıntıyla iç geçirirken cevap veremedi, daha doğrusu verecek bir cevap bulamadı. Taner Akçıl babasının sıkıntısını fark ederek konuşmayı devraldı "Yapacak bir şeyimiz yok, kızı tekrar geri vereceğiz. Zaten berdel kararı çıksa bile Melek'te, Begüm'de evli boyları kadarda çocukları var. Eh kız bir evladımızda yok. Yani kimse onları istemez. Zaten isteseler de ben kız kardeşlerimi ateşe atmam."

 

 

Derin olduğu yerde küçülürken, Agah kız kardeşinin görünmesini engelliyordu. Azat Bey ve kardeşleri başlarını yere eğerken, Yalın ve Arsen gözlerini kaçırıyordu. Ah! Kimse Alpay ağaya torunun aslında ölmediğini onu bulunduklarını söylememişti. Ancak Alpay ağa tek tek herkese baktığında ortamda bir gariplik olduğunun farkındaydı. En son bakışları Derin'de duraksadığında tahminlerine acaba mı? Dedi.

 

 

Tuncay abisinin dediklerini duyduğu an hızla salona daldı "Onu asla onlara vermem!"

 

 

Taner kardeşini sakinleştirmek ve bir orta yol bulmak için ılımlı bir şekilde "Tuncay kızı tabii ki ailesine vermeliyiz. Burada kalamaz."

 

 

Tuncay abisinin dediklerini umursamadan, sert bir üslupla "Nasıl verelim abi? Kızın halini görmediniz mi? Kızı verelim de daha çok mu hırpalayın diyelim? Kızı verdiğimizde ne olur biliyor musunuz?" birkaç saniye sessiz kalarak ailesine göz gezdirdi "Doğanay aşireti ona işkence etmekten çok diri diri gömer!"

 

 

Biliyordu orada bulunan herkes Doğanay aşiretinin ne kadar pislik bir aşiret olduğunu. "Sizi bilemem ama ben o kız korumak için her şeyi yapacağım" diyerek çıkışa yönelmişti ki karşısında gördüğü kadınla durmak zorunda kaldı. Gözlerindeki yaşları zorlukla tutan kadının kahve gözlerinin en içine baktı.

 

 

Neydi bu kadının gözlerine her baktığında yüreğini titreten ateş? Neden bu kadına kıyamıyordu? Her gözlerine baktığında içine ılık ılık bir şey akıyordu. Onu bugün bayıldığın gördüğünde yüreğindeki endişe tohumları nedendi?1

 

 

Yanıyorum görmüyorsun, ateşler içinde kalmış aciz bedenim sadece senin şefkatli ellerinde kurtulur bilmiyorsun, ben sana deli divaneyken sen başını çevirip bakmıyorsun. Bir baksan ateşim sönecek, bir görsen yüreğimdeki acı dinecek. Söylesene hem ateş hem de suyu nasıl barındırıyorsun? O halde söylesene gönül yangınım ben sana sevdalı değil miyim..?1

 

 

Tuncay genç kadına yaklaşmaya kalktığında, kadın ağlayarak yukarı kaçmaya başladı. Tuncay havaya kaldırdığı elini ise yumruk yaparak aşağı indirdi.

 

 

Kadınlar genç kadının peşinden giderken, erkekler sadece bakmakla yetinmek zorunda kaldı. Ama bir şeyi çok iyi anlamışlardı Tuncay'ın bakışları kadına acımaktan çok yüreğindeki ateştendi. Sessiz bir karar verildi o an, o genç kadın ailelerin bir parçası olacaktı...2

***

 

 

Herkes sofrada oturmuş yemeklerini yemeğe çalışıyordu. Genç kadın da sofraya gelmiş ancak gelmesi biraz zor olmuştu.

 

 

Derin genç kadının kaldığı odaya sakince girdiğinde yatağında bacaklarını birbirine sarmış kollarını da etrafına sarmış yatan kadına baktı. Sıkıntıyla iç geçirirken, kapıyı aynı sakinlikte kapatarak, ufak bir sesle öksürdü.

Genç kadın duyduğu sesle kapıya baktığında kendisine yardım etmek isteyen küçük kızı fark etti.

 

 

Derin kimse konuşmayınca bari ben konuşayım diye düşündü “Merhaba, sakıncası yoksa girebilir miyim? Gerçi girmiş bulundum ama eğer istersen çıkabilirim de. Seni rahatsız etmek isteniyorum tabi ki. Ama yinede bir düşün benim gibi mükemmel bir insanla konuşmak istersin diye düşünüyorum.” Gülümseyerek büyük bir egoyla “Gerçi kim istemez ki?” Derin daha konuşmaya devam edecekken ufak bir gülme sesiyle başını genç kadına çevirdi.

 

 

Genç kadın hızlıca konuşan bu kıza daha fazla kayıtsız kalamayarak gülmüştü. Nahif bir sesle “Nefes al lütfen”

 

 

Derin şaşkınca genç kadının Nahif sesini dinledi. O da neydi? Bu genç kadın konuşsa hiç sıkılmadan dinlerdi. Genç kadını süzdüğünde, üstü başı oldukça toparlanmış olsa da yaraları hala vardı. Tabi yaralar gerekli müdahaleler yapılmış olduğunda belliydi.

 

 

Genç kadın kendisine hayran bakışlar atan küçük kızla utanarak başını eğdi. “Sesin ne kadarda yumuşak.”

 

 

Derin genç kadının utandığını anlayınca konuyu değiştirdi “Yemek yiyeceğiz gelmek ister misin?”

Genç kadın hızla başını sağa sola salladı. O kendisine sinirli bakan yeşil gözlü adamı görmek istemiyordu.

 

 

Derin genç kadının ne düşündüğünü anlamış gibi sıcak bir gülümsemeyle bir kaç adım ona yaklaştı “Korkma, korkmanı gerektirecek hiç kimse yok.” Başını kaşıyarak, gözlerini kaçırdı “O sana öyle bakan kişi yani o” derin bir of çekerek “Bak o benim öz abim tamam mı? Burada ki konakta kalan kimse bunu bilmiyor.” Gözlerini kadının kahve gözlerine sabitlerken “Bu aramızda küçük bir sır olsun. Sende bizimle yemeğe gel ne dersin?”1

 

 

Genç kadın kendisine bu denli sıcak yaklaşan genç kızla şaşkınca baktı. Sahi ne zaman bu kadar sıcak, düşünceli biriyle karşılaşmıştı ki? Başıyla onaylamakla yetindi kadın.

Derin ise bu onayı gülümseyerek kabul etti.

İşte şimdi buradalar hep birlikte yemek sofrasındaydılar.

 

 

Derin sarma dolu tabağı önüne çekmeye çalışırken, ağırlığı yüzünden zorlanıyordu. Ali ise yeğenine inat tabağın diğer tarafından tutmuştu.

 

 

Derin huysuz bir sesle “Ya benim!”

 

 

Ali kaşlarını çatarak yalancı bir sinirle “Hadi len oradan bücürük”

 

 

Derin dehşetle amcasına baktı “Ben mi bücürüğüm? Sen kendine bak asıl be yüzü orangutana benzeyen, uzun boyuyla hava atmaya çalışan kepçe kulaklı maymun!”

 

 

Ali bu hakaretleri dinlerken ağzı bir karış açık kalmıştı. Derin’in diğer tarafındaki abisi Agah yemeğini yerken gülmesini zor tutmuştu, Diğer tarafta Ali’nin sağ tarafında olan Polat ise başını eğerek gülmesini saklamıştı.

 

 

Ali mahalle karıları gibi elini sarma tabağından çekerek beline yerleştirdi “Bana bak seni küçük boylu yerden bitme velet! Tepemin tasına attırma benim sallandırırım seni bu konaktan.”

 

 

Derin Ali amcası gibi ayağa kalkarak ellerini beline koydu büyük bir kahkaha attı “Asıl sen bana bak be mahalle karısı mısın, ağa mısın beli değil be cadaloz!”

 

 

Ali “Şimdi senin saçını başımı yolmaz mıyım kızım ben?” derken bir anda masaya sertçe vuruldu.

 

 

Alpay ağa ikiliyi izlerken olayın kavgaya gideceğini anlayarak, son vermek için masaya vurdu. Diğer taraftan Işıl hanım şaşkınca bakarken, Taner düşünceliydi, Tuncay baştan beri ikiliyi gülerek izleyen genç kadından gözlerini alamayarak gülümserken, Demirhanlar üyeleri de gülümsüyordu.

 

 

Herkes mutluydu. Mutluydu değil mi?1

 

 

Ne Alpay ağa nede Işıl hanım ağa torunlarının yaşadıklarını bilmezken, Tuncay ve Taner de yeğenlerinin yaşadığından bir haberdi. Onlar bu anı buruk bir gülümsemeden başka bir şekilde izleyemiyorlar. Zira gönüllerinde ki yangın sönmüyordu. Onlar mutlu oldukları an sanki küçük prenseslerine ihanet etmiş gibi hissediyorlardı.

 

 

Oysa bilselerdi prensesleri karşılarında işte o zaman ortalık yangın yerine dönmez miydi?

 

 

Sabır her şeyin ilacıydı bazen de zehri.

 

 

Onlar evlatları açıklayana kadar bilmeden de olsa sabretmek zorundaydılar.

 

 

Alpay ağa boğazını temizleyerek “oturun yerinize!” İkili kuzu kuzu yerlerine oturduğunda, başları tabaklardaydı. Agah kız kardeşinin başını tek parmağıyla havaya kaldırarak, kulağına yaklaştı “Ben sana asla başını eğme dedim değil mi Güneş’im?”

Derin şaşkınca abisine bakarken Agah anlına bir öpücük kondurdu. “Gerekirse herkesin başını eğerim, kendi başımda dahil ama senin başını asla!”

 

 

Tekrar yerinde dikleşen Agah kendilerinde olan bakışlarını hiç takmadan önündeki yemeklerden sarma olanı kız kardeşinin tabağına yerleştirdi, son kalan tabaktaki Ali ve Derin’in uğruna kavga etikleri sarmaları da kız kardeşinin tabağına nazikçe yerleştirdi. Tabi tabağı ilk aldığında Ali Bey yanlış anlayarak “Aferin yeğenim amcan dururken bu sarı kafaya verme”

 

 

Derin sinirle “Ben sarı değilim”

 

 

Ali “Sarıydın kızım sen!” eliyle kafasındaki saçları geriye atarak “Ah anda sapsarıydı hem de”

 

 

İkili sessiz bir şekilde tekrar dalaşacakken Agah’ın yaptığı hareketi gören Ali Bey elini kalbine koyarak “Yıllarca koynumda yılan beslemişimde haberim yokmuş.” diyerek yemeğine tripli bir şekilde döndü.

 

 

Bütün bu yaşananları sessiz bir şekilde konuştuklar için diğerler sadece hareketlerine garip bir şekilde bakmışlardı.

***

 

Yemekler bitmiş çay sefası başlamıştı.

 

 

Işıl Hanım Derin’i gördüğü andan beri incelemekten kendini alamıyordu. Birine benzetiyor ama kime? Torunu Agah’ın bu küçük kıza olan yaklaşımı ise onu daha derin düşüncelere itiyordu. Hayır, aşk gibi bir düşünce değil. Olamaz da zaten torunu sadece Güneş’ine sevgisini verirdi. Ama bu küçük kıza olan yaklaşımı acaba mı dedirtiyordu?

 

 

Acaba bu küçük kız ölen torunu mu?

 

 

Başını sağa sola sallayarak saçma düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı. Böyle bir şey mümkün olamaz. Nasıl olsun ki? Yine de küçük kızın yeşil gözleri, duruşu, bakışı aynı torunu Agah’dı resmen. Nedir bu benzerlik. Yoksa Allah onlara torunun acısına zorlukla dayandıkları için bu küçük kızımı gönderdi?

 

 

Sertçe yutkundu Işıl Hanım, gözlerinin dolmasını eğeleyemezken, bakışlarını herkesten kaçırarak elindeki sıcak çay dolu olan çay bardağına indirdi.

 

 

 

Herkesin aksine uzun yıllardır evli olan, sevdasıyla yanan kocası Alpay ağa bunu fark etmişti. Nasıl fark etmesin? Eğer fark etmeyecekse neden evlenmişti, neden sevdalanmıştı? Eşinin çay bardağını tutan elinin üzerine elini koyduğunda Işıl hanım hıza kocasına dönse de Alpay ağa gözlerini bu sefer küçük kıza çevirdi. O küçük kızdan şüphe ediyordu. Ve Alpay ağa asla yanılmazdı.

 

 

Alpay ağa küçük kızdan gözlerini ayırmadan "Derin kızım sende hoş geldin" demesiyle tüm bakışlar ikiliye döndü.

 

 

Derin sertçe yutkunarak gözlerini kaçırdığında, öz ailesinin onlara bir şey anlatmadığını anlamıştı. Yoksa ona neden Asel yerine Derin desinler ki? "Hoş buldum Alpay ağam. Rahatsızlık vermiyorumdur umarım" diyerek dik duruşa geçti.

 

 

Agah kız kardeşinin bu hallerine hayran hayran bakarken, Alpa ağa güze bir gülümseme sunarak "Estağfurullah kızım ne rahatsızlığı. Biz bize gelecek herkese kapımızı açarız"

 

 

Derin boş bakışlarla başını onayladığında Azat Bey "Siz tanışmış mıydınız?"

 

 

Alpay ağa gülümsemesini bozmadan "Elbette evlat. Kendisi sevgilisiyle birlikte Güneş kebap restoranına gelmişti."

 

 

Derin ‘sevgilisi’ lafıyla gözleri kocaman açılırken Demirhanların hepsi kaskatı kesilmişti.

 

 

Agah hızla kardeşine döndüğünde bir cevap beklerken, Yalın şaşırsa bile daha birkaç saat önce yaptığı hatayı tekrarlamaya niyetli değildi.

 

 

Herkes küçük kızın ağzından çıkacak tek bir lafı beklerken, konağın kapısı aniden açılarak "Hello Akçıl ailesi. Canınız kanınız bir tanecik Alaz'ınız geldi." Alaz gülümseyerek "Özlediniz mi beni?"

 

 

Alpay ağa bugün patlattığı bombalar yetmezmiş gibi "Hah Derin kızımın sevgilisi de geldi"

 

 

Alaz şaşkınca "Ne sevgilisi? Ben bilmeden bana sevgilimi buldunuz?"

 

 

Derin yüzünü saklarken, keşke yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyordu.

 

 

Alpay ağa inat yapar gibi "Oğlum geçen kebapçıya getirdiğin kız, sevgilin değil miydi senin?"

 

 

Alaz gözlerini kırpıştırarak düşündü. En son gittiğinde yanında sadece Derin vardı eh oda burada olmadığı için başka kim olabilir bilmiyordu? Ciddi bir ifadeyle iç çekti "Yok be ağam kim kaybetmişte biz sevdayı bulup sevgili olalım. Ben sevdamı bulduğum an direk nikâh kıyacağım" gülümsedi "Hem de yıldırım nikâhı"

 

 

Agah "Yavaş" herkesin ona baktığını fark edince "Yani yavaş kıy, kız kaçmasın senden"

 

 

Alaz saf saf "Kaçırmam abi merak etme sen. Sevdalı adam sevdasına sıkıca bağlanır."1

 

 

Yalın tek kaşını kaldırarak "Dikkat ette sevdalandığın kızın abileri seni sıkıca bağlamasın"1

 

 

Alaz tam cevap verecekken Alpay ağa ortalığın kızışmaya başladığını fark ederek, sahte bir hüzünle "Tüh ben yanlış anlamışım herhâlde. Kusura bakmayın evlatlar."

 

 

Derin saçlarıyla ve elleriyle yüzünü kapatırken Agah Alaz'dan gözlerini ayırmıyordu.

 

 

Alaz "Sen kimi görmüştün ki ağam yanımda?"

 

 

Alpay ağa kafasıyla Derin'i işaret ederek "Derin kızımı oğlum" dediğinde Alaz şaşkınca Alpay ağanın gösterdiği yere baktığında Derin artık saklanmasına gerek olmadığını fark etmişti. Kocaman gülümsemesiyle "Selam!"

 

 

Alaz şaşkın bakışlarını kesemezken "Mer- Merida. Senin ne işin var burada?"

 

 

Derin ayağa kalkarak Alaz'ın önüne geldi "Ayıp ediyorsun be kankaların gülü küçük ağam. Özlemedin mi beni?" demesiyle Alaz'ın sıkıca sarılması bir olmuştu. "Özlemez miyim kızım. Özledim, tabii ki. Hem de köpek gibi"

 

 

Derin zorlukla "Biliyorum, biliyorum. Benim gibi mükemmel bir insan özlenir ama biraz daha sıkarsan nefessizlikten mevta olacağ-" derken Alaz'ın kolları arasından bir anda ayrıldı.

 

 

Agah kız kardeşini kendi kolları arasına alırken sert sesiyle sessizce "Bir daha kime sarıldığına dikkat et genç. Yoksa o kollarını tek tek kopartırım"

 

 

Derin abisine onların duyacağı sesle "Abi!" diye uyarsa da Agah asla Alaz'dan gözlerini ayırmıyordu.

 

 

Azat Bey sahte bir öksürükle dikkati kendi üzerine çektiğinde "Alpay baba, biz yol yorgunuyuz malum biraz dinlenelim"

 

 

Alpay ağa mahcup bir şekilde "Haklısınız oğlum, yol yorgunusunuz. Odalarınızı biliyorsunuz zaten, Derin kızıma da odasını gösterelim"

 

 

Agah sert sesle "Gerek yok" dediğinde nasıl bir pot kırdığının farkında bile değildi.

 

 

Işıl hanım "Ne demek gerek yok oğlum, kızcağız nerede yatacak?"

 

 

Agah umursamaz bir şekilde "Benimle yatar"

 

 

Ali Bey yeğeninin saçmalamasıyla yüksek sesle öksürmeye başladı "Ah- ölüyorum... kurtarın beni..."

 

 

Altan kardeşinin ne yapmaya çalıştığını anlayarak hıncını çıkartmak ister gibi sertçe sırtına vuruyordu "Ah canım kardeşim iyi misin?" derken sesinde hiç hüzün yoktu aksine gizlemekte zorlandığı gülümsemesi vardı.

 

 

Işıl hanım telaşla Ali'ye yönelirken evin hizmetlisi "Buyurun efendim odanızı göstereyim size" diyerek Derin'e yön gösterdi. Derin Alaz'a "Yarın görüşürüz küçük ağa"

 

 

Alaz ellerini cebine yerleştirirken yüzündeki buruk gülümsemeyi gizleyemiyordu "Görüşürüz değil mi?"

 

 

Derin anlayışla gülümseyerek "Görüşürüz" çalışanın peşinden gitti.

***

 

 

Agah yatağında dönüp dolanıyordu. Uyku namına hiç bir atak olmayan gözlerini kapatmaktan vazgeçerek yatağında doğruldu. Derin bir nefes alarak sıkıntıyla ellerini yüzüne sürdü. Ne kadar uyumak istemese de kız kardeşi olmadan uyku gözlerine haramdı. Yatağından kalkarak, düzgün bir şekilde düzeltmeyi bitirdiğinde, hızlı ama sessizce odasından çıktı.

 

 

Geçtiği yolları kontrol ederek kimseye yakalanmamaya çalışan genç adam dikkatlice kız kardeşinin odasına kadar geldi. Ancak göreceği şey onu yıkacaktı…

 

 

***
Derin odasına girdiği anda lavabo ihtiyaçlarını gidererek, üstüne rastgele kıyafetler geçirdi.

 

 

Tam yatağına yatmış uyumak için hazırlanmıştı ki, kapısının oradan tıkırtılar gelmeye başlamıştı. Yatağından çıkarak, kapıya yinelediğin de, görmeyi beklediği şey asla Polat amcası değildi.

 

 

Polat diğerlerinin yanından kaçarak buraya geldiğinde ne düşündüğü hakkında fikri yoktu. Sadece uzun zamandır uyku problemi çeken adam, belki bir umut uyuyabilecek adına yeğenin kapısında bitmişti. Alpaslan’ın anlattığına göre, kendisi gibi uyku problemi olan en büyük yeğeni Agah kız kardeşiyle saatlerce deliksiz uyku uyuyabiliyormuş. Başta bu durumun tesadüf yada mantıklı bulmasa da Polat Asel küçükken onunla uyuduğu zamanları anımsayarak hak vermişti. Şimdi ise buradaydık hazinesinin odasının tam önünde.

 

 

Sağ yumruk yaptığı elini kaldırarak, kapıyı tıklatacağı anda duraksadı. “Ya istemezse.” Kaşlarını çatarak “Ulan rezil olmayalım birde.” Kendi kendine konuşmaya devam ederek “Kaç yaşında adamsın kendi başına uyuyamıyorsun derse?”

 

 

“Sıçtın oğlum Polat. Bu küçük hanım seni fena gebertecek kesin”

 

 

Şapşal bir gülümseme belirdi suratında “Olsun, yeter ki o olsun da, gebermeye razıyım”

 

 

Polat’ın şapşal gülümsemesi ve kendi kendine konuşması devam ederken, kapı aniden açıldı hazinesi göründü.

 

 

Derin tek kaşını kaldırmaya çalışırken “Hayırdır, İtalyan dağ ayısı?”

Polat elini ensesine atarak, gözlerini kaçırdığı sırada “Ben… ben sana… yani” ulan ne zormuş diye düşündü Polat. Yeğeninin soru soran bakışlarıyla “Ben rahatsız oluyorsan, ya da rahat edemezsen diye bir bakmak istedim. Ama iyi gibi gözüküyorsun neyse hadi sağlıcakla”

 

 

Derin hızlı bir şekilde konuşup, arkasını dönerek gitmeye çalışan amcasının kolunu sıkıca tutu. Ne dediğini bile anlayamamıştı?

 

 

Polat kolundan tutulmasıyla, aniden durarak yeğenine baktı. “Bir şey mi oldu tesoro mio?” diyerek sormasıyla Derin “Öylece lafları sayarak gidemezsin. Hayır, dediklerinden bir şey bile anlamadım”

 

 

Polat hızlı atan kalbinin, titremeye başlayan ellerinin aksine sakin bir şekilde “Abine uyuduğun zaman” Derin konuşmaya çalışan adamın ne demek istediğini pek anlayamamıştı.

 

 

Polat derin bir nefes alarak “Agah’ın benim gibi uyku sorunu var. Sen küçükken onunla bu konuda az kavga etmemiştik” gözlerini kaçırarak “seninle uyumak için adeta yarış içindeydik. Ben seni yanıma aldığımda Agah gece sessizce gelerek seni yanımdan alıyordu. Agah’la uyudun zamanda ben seni yanıma alıyordum. Ama ikimizde senin kokun silindiği anda uyanıyorduk.”

 

 

Polat gözlerini yeğenime sabitleyerek “Yani seninle uyumak bizim uyku sorunumuzu çözüyordu.”

 

 

Derin amcasının dediklerini dinledikten sonra bu ailenin ona çok düşkün olduğunu tekrar fark etmişti.

 

 

Polat “Neyse hadi iyi geceler sana tesoro mio ” diyerek kokunu çekecekken, Derin “Sanırım yanlış uyumayı sevmediğimi biliyorsun.”

 

 

Polat anlamaz gözlerle yeğenine bakarken Derin “Yani ben hep abimlerle ya da Erez’le uyurum yalnız uyuduğum zaman çok azdır.” Amcasının gözlerine en içine bakarak “Bugün benim uyku prensim olur musun?”

 

 

Derin geceleri tek uyuduğu zamanın çoğunu kabuslarla geçiriyordu. İşin tuhaf yani uyandığı zaman o kâbuslarını hatırlamıyordu. Bu yüzden çoğunlukla yanında biri olmadan uyuyamazdı. Yine kâbus görse bile yanında birinin olması ona güven veriyordu. Ayrıca masal okunmasını sevmesinin bir diğer sebebinde kâbuslarıydı. Masal ona iyi geliyordu.

 

 

Polat şaşkınca yeğenine bakarken dediğini anlamaya zorlanmıştı. Derin ona şaşkınca bakan amcasını takmadan, çekiştirerek odasının içine doğru çekti. Polat nihayet kendine geldiğinde yatağa girerek en uzak köşeye nerdeyse düşecek şekilde uzandı. Hazinesini rahatsız etmek istemiyordu.

Derin amcasının bu davranışıyla gülümsedi tam yatağa o da yatacakken gözleri ani bir kararma yaşadı, başı çatlayacak derecede ağrımaya başladı.

 

 

”Lan it herif o benim yeğenim benimle uyuyacak!”

 

 

Agah sinirle amcasına bakarken bir taraftan da kız kardeşinin kolundan kendisine doğru çekiyordu. “Hadi oradan amaca başka kapıya abisi dururken amcası kim?”

 

 

 

Polat sinirle yeğenine bakarken Asel’in kolundan kendisine doğru çekti “Hep o it baban öğretiyor değil mi sana bu lafları? Ama ben ona soracağım bunları.” diyerek sinirle başını salladı.

 

 


Asel bir sağa bir sola sanki halat çekme oynuyorlarmış gibi kendisini çeken amcasına ve abisine baktı. Kolları acımaya başladığı için gözleri yavaş yavaş dolarken, bu durumu kapıdan futbol topuyla üstü başı dağılmış her yeri çamur olan Demir Ege fark ettiği anda, topu yere koyarak iyi bir nişan aldı. Hala kavga eden ikilinin yerlerini iyice hesaplayarak, topa sert bir şekilde vurdu. Topa vurmasının etkisiyle, top önce duvara çarparak çapraz bir şekilde Polat’ın kafasına sertçe çarptı. Polat aniden kafasına sert bir şey hissedince Asel’in kolunu bırakmış oldu. Top tekrar duvara doğru hareket ederek duvardan sonraki hedefi amcasına gülen Agah olmuştu. Agah bir anda anlının ortasına topu yemesiyle sarsılarak kardeşini havada tutan eli istemsizce ondan ayrılmışken, Demir Ege Çiçek Kızı düşmeden son saniye havada yakaladı. “Yakaladım seni” diyerek fısıldadığında Asel hayranda Demir Ege’ye baktı. “Demiy Eye”

 

 

Demir Ege güzel bir gülümseme sunarak, havalı bir bakış atmıştı küçük kıza. Diğer taraftan Polat ve Agah sinirle topa bakıyorlardı.

Agah “Kim attı lan o topu!”

 

 

Polat “Bir bulayım atanı o zaman benden çekeceği var itin!”

Demir Ege ne kadar erkekliğe bok sürdürmemek için rahat davranıyor gibi olmada, birazdan bu iki koca adam onu çiğ çiğ yerdi. Bunu fark ettiği için hızla Asel’i kucağından indirmeden yukarı kata çıkarak Asel’in yeni yeni yapılmaya başlanmış odasına girmiş oldu. Ama henüz oda da ki eşyalar tam yerleştirilmediği için küçük kızı yatıracağı bir yer yoktu. Demir Ege’de hızla hala beşikleri olan ikizlerin odasına girdi. Odaya girdiğinde sessizlik hâkimdi. Anlaşılan Koray Arsen çoktan uyumuştu. Demir Ege sessizce kucağında uyuklayan küçük kızı beşiğe yatırdı, tam üstünü örtüp gidecekken, Asel Demir eğenin koluna yapışarak bırakmadı. Uyku haliyle “Eye gitye “ demesiyle Demir Ege gidemedi, gitmekte istemedi. Sessizce “Yanında kalmamı mı istiyorsun?” diye sormasıyla sadece baş sallamasıyla cevap verebildi Asel.

 

 

 

Demir Ege o an ne çamur olmuş üstünü önemsedi nede beşiğe sığıp sığmayacağını. Hızla küçük kızın yanına yattığında Asel küçük kafasını Demir Ege’nin hızı atan kalbinin üstüne koydu. Küçük çocuk, küçük kızın saçlarından gelen çiçek kokusunu uzunca soluyarak sevdi, gözlerini uykuya teslim etti.2

 

 

Demir Ege belki o an en huzurlu uykusunu uyumuş olsa da, sabah olacak olan kıskançlık dolu sinirlerle başa çıkmak zorundaydı. Ama bu Demir Ege için hiç problem değildi. O yine olsa yine çiçek kızıyla uyurdu. Son birlikte uyuyacakları uykuları olduğunu da bilseydi, zamanı durdurmak için her şeyi yapardı.1

 

 

 

Derin dönen başını amcasına fark ettirmeden toparlardı, hızla amcasının yanına yattı. Derin bu sessizliği bozmak adına zorlukla açık tutuğu gözüne rağmen “Bana masal anlatır mısın zio?” Az önce gördüğü şeyleri unutmak için kaçmayı seçmişti.

 

 

Polat yeğeninin ona amca demesiyle gülümsedi, onaylayarak anlatmaya başladı. “Bir zamanlar küçük bir çocuk varmış. Annesi babası onu pek sevmezmiş. O çocuk babasının öz olmadığını öğrenmiş. Bu hep çocuğun yüzüne vurulmuş. Özelikle de üvey babası aşağılamak için hep bunu söylermiş” Derin bir nefes alarak devam etti Polat “bu çocuk hala küçük olmasına rağmen annesinin sevgi göstermediği kollarından alınmış, çocuklara eziyet edilen bir yetimhaneye verilmiş. Zaman geçmiş çocuk çalışmış, çabalamış büyük adam olma yolundaymış.” Gözlerini. Dolduğunu hissetti Polat “ Günlerden bir gün bu çocuk bir kadına vurulmuş.” Buruk bir gülümsemeyle tavana baktı. “Kadına olan sevdasını ikna ettiğinde birlikte olmaya karar vermişler. Ama bu adamı üvey babası onun mutlu olmasını çok görmüş. Arabanın frenleriyle oynamakla kalmamış kaza yapmalarına sebebiyet vermiş.” Gözlerinin önüne o anlar geliyordu “Adam o gün sakat kalmış, kadın ise onu terk etmiş. Adama Alfred adında yabancı bir adam sahip çıkmış hep yanında olmuş. Ne kadar kovsa da… sonra bir küçük üvey kardeşi onu bulmuş hiç bırakmamış.”1

 

 

Derin bir nefes aldı zorlukla “Adam ne kadar iyileşmeye çalışsa da nafileydi. Bir gün üvey babasına ders vermek istemiş. Aslında daha çok sen ne yaparsan yap ben hep iyiyim demek istemişti.”

 


Gözlerinin önünden o anılar geçti. Babasının karşısına çıktığı, annesinin ona hata olduğunu söylemesi hepsi...

 

 

Polat 18 yaşını geçtiğinde bir işe başlamıştı. Bu iş önce bir kaffe de garsonluktu, sonra çalıştığı kaffeye gelen bir zengin iş adamı olan Adnan Akel'in radarına yakalanmıştı. İlk önce projesini Polat’ın çalıştığı yerde unutan Adnan bey ne yapacağını bilememişti. Lakin Polat yardımına yetişmişti. Sonra o kaffeye sık sık gitmeye başlamıştı.

 

 

Polat’la konuşur fikirler alırdı. Gel zaman git zaman böyle devam etmişti. Polat'ın ev sahibi onu evden atacaktı. Ki ev sahibi oldukça ketum ve kötü biriydi Polat'ı evden kovmak için can atan biriydi.

 

 

Bu böyle devam ederken Adnan bey Polat'ı kendi şirketinde ilk olarak çaycı pozisyonunda başlattı. Sebebi ise bu genç adamın yanında direkt olarak iyi bir pozisyonda çalışmak istemeyeceğini gayet iyi anlamış olmasıydı. Kısa bir süre sonra Polat'a olan güveni iyice artmıştı.

 

 

 

Adnan bey "Evlat gel bakalım" dedi kapıdan içeri girmekte olan Polat'a ithafen. Polat çekingen adımlarla içeri girdi. "İmzala bakalım şu kâğıtları." dediğinde Polat şaşırdı.

 

 

 

"Hangi kâğıtları Adnan amca?" dediğinde Adnan gülümsedi "Sen imzala evlat güven bana" dedi güven verircesine masadaki kâğıtları gösterirken. Polat şaşırmıştı ancak imzalamıştı zaten kaybedecek bir şeyi yoktu. Kâğıtları ne kadar okumak istese de Adnan izin vermemişti. İki yıl boyunca orada hem çaycılık yapmış hem de projelerde yardımcı olmuştu Polat.

 

 

Tabi bu süre içerisinde üniversiteyi açıktan okumaya başlamıştı. Ancak şirkete gelen herkes Polat'la sürekli dalga geçer olmuştu.

 

 

Genç adam alayla gülümseyerek kendisinden beş yaş küçük gence baktı "Bu mu projende yardım ediyor amca?" dedi eziklerce.

 

 

Polat bir şey diyememişti o an sadece utanmıştı. Damarlarında gezen gizli bir öfkeyi daha fark etmemişti. Polat aşağılanmaya alışık yetiştirilmişti.

 

 

Polat yemek yemek istediğinde babası "Şuna bak evimizin rızkını nasılsa yiyor"

 

 

 

Polat yorgun argın uyumak istediği zaman babası "Koca adam olmuş hala uyuyor kalkıp bir işin ucundan da ben tutuyum demek yok. Anca ye iç yat zaten. İyice başıma bela oldun senden kurtulmanın zamanı geldiyse geçiyor bile"

 

 

Polat gülümsediğinde, sadece küçük bir gülümseme "İyi eğlenmeler bende eğleneceğim yakın zamanda. Senden kurtulduğumda."

 

 

Polat’ı otururken gördüklerinde "Kalk lan pezevenk ne işin var lan senin burada ben otur dedim mi?"

 

 

"Sen sadece annenin yaptığı iğrenç bir hatasın!"

 

 

"Sen çöpten bile daha değersizsin"

 

 

"Keşke seni şu an ellerimle öldürebilsem"

 

 

Annesi "Her şey senin suçun bu hayatı yaşamamın suçlusu sensin!"

 

 

"Sadece acı verdin bana keşke seni aldırabilseydim o zaman bunları yaşamazdım uğursuz pislik!"

 

 

Polat kendisini o gün ezdirmeyerek herkese kim olduğunu gösterdi. Aradan zamanlar geçmesiyle Demirhan holding, Akel holdingle anlaşma yapmak istemişti. Adnan bey kısa zaman önce vefat ettiği için yerine Polat geçerek holdingi yönetmeye başlamıştı.

 

 

Hala yürüyemediği bir gün yurt dışında asistanın ona Demirhan holdingin anlaşma yapmak istediğini söylemişti. O ise kendi odasında üvey babasını beklemişti. Merdan bey odaya asistan kızın yönlendirmesiyle girerek “Sizi rahatsız etiğimi biliyorum ancak bu ortaklık işini yüz yüze konuşmamız iyi olacak diye düşündüm.” diyerek sahte bir gülümseme sunmuştu. Yavaş adımlarla deri koltuklardan birine yöneldiğinde, Polat ise yüzünü masadaki uğraştığı kâğıtlardan çekerek oturmak üzere olan adama, tek kaşını kaldırarak “Ben oturmana izin verdim mi?”

 

 

Merdan bey ilk gördüğü yüzü tanıyamayacak bakmış tanıdığında ise “Polat Demirhan” diye şokla fısıldamıştı.

 

 

Polat ise sert bir sele “Polat Demirhan değil Akel holdingin sahibi Polat, Polat Akel!”

 

 

Merdan bey şaşkınlığını üstünden atamayarak “Oğlum”

 

 

Polat ona ilk kez oğlum diyen adama alayla baktı, gözlerindeki nefretle “Oğlunuz kim bilmiyorum ama ben babamı yakın bir zamanda toprağa verdim”

 

 

Merdan bey o gün Polat’la iş yapmak için ne kadar uğraşsa da Polat yanaşmamış onu nazik bir biçimde kovmuştu.

 

 

”Üzgünüm benim kendi ailesine bile merhamet göstermeyen bir adamla iş yapamam.” Polat’ın o gün söylemek istediği çok kelime vardı ama hepsini yuttu. Kardeşlerimizin sustu.

 

 

Polat o zamandan sonra Demirhan holdingle iş yapan herkesle işini kesti. Bu durumda diğer şirketler Demirhan holdingle olan anlaşmasını bozarak, Akel holdinge yöneldi.

 

 

Kazanan sürekli eziklenen Polat’ken, kaybeden üvey oğluna acılar yaşatan Merdan Bey oldu.

 

 

Amca yeğen derin bir uykudayken kapı yavaş bir biçimde açıldı. Agah birbirine sarılarak uyuyan ikiliyi gördüğü anda kıskançlık her yerini sarmıştı. Hızla Derinin sağ tarafına yattığında, sol tarafta amcasının değil de onun olması gerekiyordu. Derin’in yatağı kendi evindeki yatağının iki katı olsa da Agah ikilinin yanına tam olarak sığamamıştı. Amcasına sıkı sıkı sarılmış kız kardeşini, aynı şekilde amcasının da yeğenine sıkı sıkı amcasını da ter ters bakarak, yavaşça amcasının kollarından ayırdı Güneş’ini. Kız kardeşinin kendi göğsüne çekerek, tam kalbinin atışını göğsünde hissetmeye başlamasıyla huzurla burnunu çiçek kokulu saçlarına daldırdı, gözlerini huzurla kapattı. Tabi bu uzun sürmedi.

 

 

Polat Bey kollarındaki sıcaklık, burnundaki çiçek kokusu gitmesiyle gözlerini aniden açtı. Endişeli bir şekilde atan kalbini sakinleştirmesine fırsat olmadan sağ tarafında gördüğü görüntüyle şok geçirdi. “Piç herif. Yine gelmiş. Babası ayrı it kendisi ayrı.” diye sessizce söylenerek yeğenini Agah’ın kollarından çekti, kendi kolları arasına aldı. Ama yinede bu durum fazla uzun sürmeden Agah göğsünde hissetmediği kalp atışlarıyla gözlerini açtı. Amcasının tekrar kız kardeşini aldığını görünce çekip aldı Güneş’ini.

 

 

Uzun bir süre böyle devam etmesiyle sonunda Derin uyanmış uyuma numarası yapmıştı. Dikkatlice ikisinin yanından kalkarak kendi arasına kullandığı bandanalarından iki tanesini aldı. Burnuna yaklaştırdığında çiçek kokusu onlarında üzerinde olduğunu fark ettiğinde, birini Polat amcasının kafasına birini de Agah abisinin kafasına bağladı.

 

 

Gördüğü görüntü eksik olduğunu far edince ne yapabileceğini düşündü. Yanından sessiz bir fısıltı duyduğunda başını çevirerek baktı.

 

 

Ali susadığı için sıcak yatağından kalkmak zorunda kalmıştı demek isterdi ancak karısı ona hala tripli olmasıyla yerdeki rahatsız soğukluktan kalktı.

 

 

Ali karısının mışıl mışıl uyuyan haline ters ters bakarak “Ulan yaptığın iş mi be kadın!” Karısı sanki onu duymuş gibi götünü Ali’ye dönerek uykusuna devam etti.

 

 

Ali göz devirerek odasından çıktığında mutfağa yönelerek suyunu içti. Yeğenin uyuyup uyumadığını bakmak için, yeğenin odasına doğru yol aldığında kapısının açık olduğunu gördü. Kaşlarını çatarak baktığında Agah’ın ve Polat abisinin kafasına fular bağladığını gördü.

Yeğenin yanına yaklaşarak “Sence de bir şey eksik değil mi?”

 

 


Derin anlamaz gözlerle ona baktığında Ali masanın üstünde bulunan kalemlerden ikisini alarak yeğenine birini uzattı. “Hadi uyanmadan halledelim”

 

 

Derin gülümseyerek başını sakladığında, ikisi de Agah ve Polat’ın yüzünü boyadı.

 

 

Sonunda işleri bittiğinde acıktıklarını hissederek mutfağa indiler. Normal şartlarda Derin bir başkasının evinden bir şey yerken çekinsene Ali amcası yanındaydı. Eğer biri bir şey derse onun üstüne atabilirdi. İkili buzdolabını açtıklarında resmen hazine buldular.

 

 

Derin sessizce bağırdı “Yuh! Kebaplar, çiğ köfteler, ciğerler ordu mu yaşıyor bu evde?” Ali amcasının eline büyük bir tencere almasıyla “ o tencerede ne var?”

 

 

Ali bilmediği için tencereyi açtığında resmen hazine vardı.

 

 

İnci taneleri gibi dizilmiş, ekşili zeytinyağlı salçalı yaprak sarmaları resmen ağız sulandırıcıydı.

 

 

Ali ve Derin birbirilerine baktıklarında, derin bir gülümseme oluştu yüzlerinde. Bu saatten sonra geri dönüş olmadığının farkındaydılar.

 

 

“Ben kaybettim… “ diye acıyla fısıldadı genç adam.

 

“Yanılıyorsun Cedric sen kazandın.” yaşlı gözlerle genç kadın.

 

Genç adam acıyla “Öyle mi Sylvia? “

 

Sylvia titrek bir sesle “Evet Cedric.”

 

Cedric acı bir gülümsemeyle “O halde neden hala sevdiğim kadının kalbi başkası için atıyor?”

 

Sylvia titrek bir sesle “Yapma Cedric. Buradayım, yanında”

 

Cedric buruk bir gülümseme sundu gözyaşlarıyla “Bazen sevdiğinin yanında olması yetmez, kalbinin de yanında olması gerekir.” Keskin bir şekilde “Şimdi seni hak etmeyen sevdanın yanına git, git ki ben kalbimden senin sevdanı sökebilmek için bir neden bulayım”

 

Bazen sevdamız başkasına ilgi duyduğu halde sevdalı sanır. Bu durumda yapacak hiçbir şeyimiz olmaz. Bırakın gitsin. Eğer bu şekilde mutlu olacaksa ikinizin de acı çekmesi gerekmez, biriniz çekmesi yeterken...

 

Bölüm sonu.

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

Perşembe günkü bölümü şimdi yükledim. Aslında böyle bir şey yapmayacaktım. Ama yeni yıl hediyesi gibi düşünelim olur mu? 7

Bölüm : 01.01.2025 00:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...