86. Bölüm

42. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

Yazar Anlatımıyla,

Maaile kahvaltı sofrasına kurulmuş eksik olan aile üyelerini bekliyorlardı.

Çınar Akçıl masada bulunan pişiye tam çatalını batıracakken bir anda eline vuruldu. “Lan-“ derken kafasını çevirip eline buruna baktığında halasını gördü. Şirin olduğunu düşündüğü bir gülümsemeyle “Işıl halacığım.”

Işıl hanım sağ elinin işaret parmağını sallarken “Sakın Çınar! Torunum gelmeden hiçbir şeye elini sürmeyeceksin!”

Çınar dargın bir şekilde bakarak tripli bir biçimde “Öyle olsun yenge”

Işıl Akçıl amcasının karısı olduğu için normalde yenge demesi gerekirken genelde ya hala derdi ya da anne. Anne lafı zor çıkardı Çınarın dudakları arasından. Çınar ve Begümün anne, babası töreye kurban gittikleri için bir başkasına söyleyemiyorlardı. Begüm zamanla alışsa da Çınar hep anne boşluğunu çekiyordu. Işıl hanım elinden geleni yapsa da öz annesi gibi kimse olamıyordu…

Işıl Hanım sahte bir kızgınlıkla “Sus bakıyım sıpa. Bir de trip atıyor.” Yalandan gözlerini doldurdu “Torunumu bulmuşum yıllar sonra” sahte gözyaşlarını tülbendinin ucuyla silerken, kırgınca baktı yeğenine “Çok mu şey istedim? Bekleyin dedim sadece” bir hıçkırık koptu dudakları arasından.1

Çınar telaşlı bir şekilde aniden ayağa kalkarak “Halam öyle demek istemedim ben.” Işıl hanımın omzuna dokundu “Allah benim belamı versin. Vallaha şaka yapmıştım ağlama halam.” Çınar tekrarla konuşurken Işıl hanım ağa küskünce omuz silkti. Çınar tam tekrar konuşacakken Alpay ağa endişeyle karısının yanına geldi, sahte ağlamasını fark etse de Çınar’ın kafasına geçirdi. “Ulan eşek sen benim karımı ne ağlatıyorsun?”

Çınar telaşla amcasına bakarken “Amca vallaha bilerek olmadı ben sadece şaka yapmak istemiştim.” Kendisini açıklayan yeğenine baktı Alpay ağa sonra karısının saçlarına bir öpücük kondurarak “Hadi hatun yeter yalandan ağlaman. Dersini aldı çocuk”

Işıl hanım ağa yeğenine göz ucuyla baktı. Dersini aldığına emin olduktan sonra sahte göz yaşlarını silmeyi bıraktı. “Tamam, o zaman bende gideyim de patatesler kızarmış mı ona bakayım” diyerek arkasını dönüp gitti. Tabi gitmeden önce Alpay ağanın yanağını utangaç bir şekilde öpmeyi unutmamıştı.1

Alpay ağa karısının arkasından derin bir iç çekerken eli yanağına gitti. “Ulan hatun, ulan hatun. Demedim mi ben sana aniden böyle şeyler yapma diye”

Çınar ise şaşkındı. Ne yani yengesi onu kandırmış mıydı?

“Lan, ben nasıl hep aynı numaraları yiyorum?”

Taner Çınar’a alayla bakarken “Salaksın çünkü”1

Azat beyde ona katılarak “Hem de en alasından” diyerek güldü.

Ali içeriyle dalarak bir salatalık attı ağzına “Hello canım familyam” Altan kardeşinin arkasından içeri girerek kafasına geçirdi “Düzgün konuş lan mal!”

Taner alayla gülerken “Günaydın Ali iyi uyudun mu?”

Ali bir sandalyeye otururken, omuzları çöktü “Sorma be abi, yer çok rahattı”

Azat kardeşine bakarak “Affetmedi mi seni Selma?”

Ali umutsuzca başını sallarken “Yok be abi. Ne kin varmış kadında bir affedemedi gitti” tam derin bir nefes çekip verecekken, Selma elinde tabaklarla “Ha yani bende deve kini var onu mu demek istedin Ali?”

Ali vermediği nefesle anında donarken yüzü morarmaya başlamıştı. Selma “Sen biraz daha yerde yat Ali. Seni tam affedecektim ama sen hak etmiyorsun anlaşılan”

Selma içeri dönerken Ali tutuğu nefesiyle kaldı. Altan kardeşine telaşla bakarak “Lan mal nefesini versene öleceksin!” Diyerek yanaklarını sıktı. Ali nefesini abi sayesinde verirken, kafasını masaya geçirdi “Bitim ben!” Diye söylenmesinde unutmuyordu.

Alpay ağa Ali’nin omzuna iki kez vururken “Allah kurtarsın evlat”

Altan alayla gülerek “Eh oğlum yumruğunu masaya varamıyorsun ki.” Yumruğunu masaya vurarak “ Hele bir vur yumruğunu masaya o zaman bak nasıl senin dediğini yapıyor.” Karısının sesini taklit ederek “Tamam aşkım, nasıl istersen aşkım.” Bilmişlikle “Kadınlar böyledir oğlum. Ne kaş göz yapıyorsun lan” diyerek arkasını gösteren kardeşine sordu.

Ali kısık sesle “A- abi”

Altan anlamamış bir şekilde bakarken “Ne var oğlum arkamda böyle koktun” diyerek arkasını dönmüştü “Begüm sen miydin hayatım” diyerek önüne döndü. Gözlerini kocaman açarak arkasına bir hışımla döndü “Be- Begüm?”

Begüm elinde çaydanlıkla başını salladı “Begüm ya Altan!” Başını sağa sola sallayarak “Masaya vurursun elini ben tamam aşkım, tamam hayatım derim ha?” dedi masaya giderek çaydanlığı masaya yerleştirdi.

Altan telaşla yerinden kalkarak “Hayatım dinle bir beni. Öyle demek istemedim”

Begüm tek kaşını kaldırarak Azat abisinin bardağına doldurduğu su dikkatini çekti. “Abi içecek misin onu?”
Azat “susadıysan al bacım ben tekrar doldururum.” Diyerek bardağı uzattığında “Yok abi, ben susamadım ama birini bir kaşık suda boğacağım” diyerek Altan’ın yüzüne suyu fırlattı.

Herkes şokla ikiliye bakarken Begüm saçlarını savurarak arkasını döndü “Sen bir kaç gün balkondaki koltukta yat da aklın başına gelsin”

Alpay ağa elini bu seferde Altan’ın omzuna vururken “Senin işin daha zor evlat Allah kurtarsın” diyerek yerine geçti. Taner gülmemek için kendini sıkarken Azat ve Ali gülüyordu.

Altan şaşkınca karısının arkasından bakmaya devam ederken, elini yüzüne atarak suları silmeye çalıştı. “Zalimin kızı neler ediyor.” Diye homurdanırken, bir zeytin yedi kafasının arkasına “Ah! O ne be?” Diyerek arkasına çatık kaşlarla dönmüştü ki Alpay ağa “Sus lan hergele hak ettin.” Homurdanmaya devam ederken “Zalimin kızıymış.” Azat’a bakarak “Zalim miyim lan ben?” Azat yerinde kıpırdanırken düşündü.

Kızlarını vermemek için bayramları bahane eden, sırf kızlarına yaklaşmamaları için tarlada sabaha kadar eşek gibi çalıştıran, yemeklere ilaç katarak geceyi lavabolarda geçirmelerini sağlayan, kızlarına yaklaştılar diye hasta numarası yaparak tüm ilgiyi üzerine çeken bir adam nasıl zalim olabilir ki?2

Azat sertçe yutkunarak “Yok baba, ne zalimi melek gibi adamsın evelallah” dediğinde Alpay ağa gülümsedi “Öyleyim tabi” diyerek keyiflendi.

Hem ne vardı ki canım o sadece damatları kızlarıyla iyi geçinsin diye uğraşmıştı hep. Sonuçta damatlarını kızlarından ayırmadı ya?2

Polat odasından çıkarak hazinesinin odasına yöneldi. Uzun zamandır o çiçek kokusunu içine çekmiyordu. Bir an önce ilacını almazsa kötü hissedecekti. Bu öyle bir ilaçtı ki hastalığının tek tedavisi olandandı.

Tam odaya girmeden önce kapıyı nazikçe çalmıştı ki, hiç ses gelmemişti. Kaşlarını çatarak “Hazinem?” Kapıyı yavaşça açtı, içeriye baktığında gördüğü manzara karşısında şok içinde kalmıştı.

Asel sağ taraftan Agah’a sarılmış, Koray Arsen ise sol taraftan sarılmıştı. Agah ise ikisinde göğsüne çekmiş, ikisinin de saçlarının kokusunu içine çekiyordu.

Polat gözleri kararak yatağın başına geçti, Agah’ın kafasına sertçe vurarak uyandırdı. Agah ani gelen darbeyle uyanırken uyku sersemiyle amcasına baktı. “Amca?”

Polat burnundan soluyarak “Lan it herif kapmışsın geceni de gündüzünüzde. Bize ne kaldı it herif?”1

Agah şapşal bir gülümsemeyle, ikizlere daha sıkı sarılarak saçmalarına birer öpücük kondurdu “Kaptım değil mi be amca?”

Polat sinirle derin bir nefes verirken “Kalk lan it herif. Kahvaltıya in hazır mı bak.”

Agah ikizleri hiç bırakmak istemese acıkmış olduklarını düşünerek sakince ve dikkatlice yerinden kalktı. Amca yeğen odadan çıkmadan önce ikizlerin saçlarına birer öpücük bırakarak çam ve çiçek kokusunu içlerine çektiler, ikizler uyumaya devam ederken aşağı inmeye başladılar.

Agah “Sen git amca ben bir yüzümü yıkayıp üstümü değiştireyim. Uyku sersemi unuttum” demesiyle Polat başını sallayarak onayladı yeğenini.

 

Agah odasına çıkarak kendi lavabosuna girdi elini yüzünü yıkadı, üstünü değiştirdi. Tam odadan çıkacakken davul zurna sesleri gelmeye başlamasıyla camdan dışarı bakmaya çalıştı.

Birkaç saat önce,

Tuncay sabah daha güneş doğmadan ezan sesiyle uyanarak abdestini aldı, seccadesini alarak konumunu doğru bir şekilde yere serdi. Namazını kılmaya başladığında bu namazı aynı zamanda şükür namazıydı.

Ellerini açarak duasını etmeye başladı.

“Allah’ım sana şükürler olsun her gece rüyamda görmek istediğim, öldü sandığım yeğenimi tekrar bize kavuşturdun. Rabim bundan sonra tek duam yeğenimin ayağına taş değmesin, gözyaşları hiç akmasın.” Tuncay duasına devam ederken diğer taraftan tüm Konak halkında aynı saate aynı dakikada namazlarına durmuş dualarını şükürlerini ediyorlardı.

Tuncay başındaki takkesini çıkartarak, seccadesini de katlayarak yerlerine özenle yerleştirdi.

Sessiz bir biçimde odasından çıkarken aşağı kata inmişti. Tam mutfağa yönelecekken biriyle çarpışmasıyla bir anda bocaladı.

Mevra namazını kıldıktan sonra eşiyle birlikte seccadelerini yerlerine özenle yerleştirdiler. Alexander başındaki tekkeyi çıkartırken “Uyuyacak mıyız?” Demesiyle Mevra “Sen yorgunsun hadi yat. Bende su içip yatacağım” demesiyle Alexander onu onaylayarak yatağa geçti. Ama yatmadan önce “Şalvar yakışmış” demeyi ihmal etmedi.

Mevra gülerek üstünü değiştirdiğinde su içmek için mutfağa doğru gitmeye başladı. Dolaplardan birinden su bardağını aldığında içini doldurarak bir sandalyeye oturdu, başının üstünü sol eliyle tutarken, sağ eliyle içmeye başlamadan önce besmelesini çekmeyi unutmadı. “Bismillahirrahmanirrahim”

“Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla” anlamına gelen “Bismillâhirrahmânirrahîm” cümlesinin adı. Kötülüklerden Allah'a sığınıp O'ndan yardım isteme anlamında bir terim. Allah'ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Suyunu üç yudumda bitirdiğinde bardağını bulaşık makinesinin içine bıraktı. Tam mutfaktan çıkacakken bir anda ser bir şeye çarptı “Ne oluyor lan!” diye bir ses duymasıyla anında mutfağın ışığına bastı. “Tuncay?”

Tuncay şaşkınca ablasına bakarken “Abla?”

Mevra kaşlarını çatarak baktı “Ne yapıyorsun sen burada?”

Tuncay anlamaz bir ifadeyle ablasına bakarken “Ne arayabilirim abla su içeceğim”

Mevra başını salladıktan sonra onayladığında Tuncay bir bardak alarak suyunu içmeye başladı “Bismillahirrahmanirrahim” suyunu içtikten sonra makineye yerleştirdi kendisine bakan ablasına döndüğünde “Ne oldu abla”

Mevra kollarını bağlayarak kardeşinin önüne geldi “Ne geçiyor o aklından?”

Tuncay inkar ederek “Ne geçecek abla sende sal beni” diyerek gitmek için hareketlenmişti ki Mevra kardeşinin kolundan sıkıca tutarak gitmesini engelledi “Hadi ama Tuncay ben seni biliyor muyum sanki? Senin aklından bir şey geçtiği gözlerinden bile belli” demesiyle Tuncay pes ederek ablasına anlatmaya başladı.

Tuncay ablasına anlattıktan sonra “Ne yemek sever abla?”

Mevra “Nerden bilebilirim oğlum, sorsaydın ya”

Tuncay bıkkınlıkla “Sorabilsem sorardım değil mi abla?”

Mevra kardeşine hak vererek “Haklısın”

Tuncay hala düşünmeye devam ederken Mevra kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. Aklına gelen bir fikirle sinsice gülümsedi. “Yani, emin değilim ama” derken Tuncay heyecanla ablasına baktı “Ne abla, buldun mu? Ne sever?”

Mevra omuzlarını nazlı bir şekilde silkerken “Yani geçen bir şey demişti gibi ama ne kadar doğru bilmem” demesiyle Tuncay kaşlarını çattı “Abla? Kızı daha yeni gördün toplasan bir kaç saat. Ne ara söyleyecek?” demesiyle Mevra dudaklarını ısırdı, gözlerini kaçırdı. Haklıydı kardeşi ne diyebilirdi ki? En iyisi bir anda yükselmekti “ Ay Tuncay geçen dediğim bir kaç saat önce. Hep yanında mıydın kızın sanki?”

Tuncay saf saf “Evet”

Mevra göz devirerek “Oğlum mal mısın, taklit mi yapıyorsun? Lavoboya gittiğin zaman sormuştum şimdi hatırladım” demesiyle Tuncay anlayarak “Aa tamam ne sever o zaman?”

Mevra’nın sol dudağı kıvrıldı “Tavuklu pilav” demesiyle Tuncay bir anda ayağa kalktı, ablasının sol yanağını sertçe öperek “Ablam benim be!”

Mevrq göz devirirken kardeşinin ellerinden kurtuldu, ıslak yanağını sildi. “Iy oğlum kaç kere diyeceğim sulu öpme diye” Tuncay bir anda duraksadı “Bu kız Mardinli nasıl et sevmez de en çok tavuklu pilav sever?”

Mevra “Ay Tuncay kızın ne sevdiğine mi karışıyorsun şimdide? Hem bu kız Mardin’de mi büyüdü?” Demesiyle Tuncay anlayarak başını salladı “Ha tamam o zaman” diyerek ablasını bir kez daha öpmesiyle anında mutfaktan kaçtı

Mevra kardeşinin arkasından “TUNCAY!”

Şimdiki zaman,

Davul zurna sesleri gelmeye devam ederken, Koray Arsen uykulu gözlerini araladı. Gözlerin aralamasıyla yüzüne değen saçları fark etmişti. Kaşlarını çatarak ne olduğunu düşünürken başını biraz yukarı kaldırmasıyla ikizinin uyuyan yüzünü gördü. Gözler şokla açılırken, sol kolunu ikizinin üstüne atmış sarıldığını da fark etmişti. Ama bu nasıl olur? En son Agah abisi vardı ortalarında. Koray Arsen kıpırdanan ikiziyle gözlerini hızla kapatarak uyuma numarası yapmaya başlamıştı.

Derin kulağına dolan davul zurna sesleriyle rahatsızlanarak gözlerini araladı. Yerinde kıpırdanmaya başladığında kendisine sarılan kolların daha da sıkılaştığını fark etmişti. Başını çevirip abisine bakacakken, bunun abisi değil de ikizi olduğunu fark etmişti.

Sesler yükselmeye başladığında bir bağırtı yükseldi “Haydi Mardin halkı bugün kutlama var!”

Derin kaşlarını çatarak gündesin kime t olduğunu düşündü. Bu Tuncay Akçıl’dı, kız kaçıran.

İkizine seslenerek uyandırmaya çalıştı “Arsen hadi kalk dışarıda neler olduğuna bakmalıyız” demesiyle Koray Arsen daha uyanmak istemeyen biri gibi davranarak ikizine daha sıkı sarıldı.

Derin uyanmak yerine kendisine daha sıkı sarılan ikizine bıkınca “Hadi Arsen kalk artık”

Koray Arsen gözlerini açmak bir yana dudaklarını oynatarak “Beş dakika daha”

Derin ikizinin dudaklarını okuduğunda “Ya hayır merak ediyorum ikiz kalk artık!”

Koray Arsen Derin’in ona ikiz demesiyle aninden gözlerini açtı, şaşkın bir şekilde bakmaya başladı. Derin ise onun bu bakışlarını umursamadan üstündeki pijamalarla aşağı inmek için odasının kapısını açtı.

Koray Arsen şaşkınlığını atlatır atlatmaz hızla ikizinin peşinden koştu.

Aile üyelerin hepsi konağın kapısından çıktığı an gördükleri manzara karşısında şaşırmadan edemediler.

Tuncay Akçıl eline kırmızı bir mendil sallayarak halay çekiyordu. “Haydi, Mardin halkı uyanın yeğenim gelmiştir!” Halay çekmeye devam ederken Mardin halkı da ona katılıyordu. Tuncay halaydan çıkarak tam genç kadının önünde durdu, kırmızı mendilini onun gözlerinin içine bakarak bir kez derince öptü, başının üstüne götürdü.

Genç kadının gözlerinin içine bakarak resmen başımın üstünde yerin var, seni delice seviyorum demek istiyordu.

Genç kadın gözlerinin kaçırdığında Tuncay’ın gözü kapının önünde olan yeğenleri çarptı. Hızla yeğenlerinin yanına giderek ikisinin de kolundan tutuğu gibi halaya doğru götürdü.

Derin ve Koray Arsen ilk şaşırsa da yüzlerinde huzurlu bir gülümsemeyle halaya devam ettiler.

Eğlenceli geçen bir saatin sonunda Tuncay “Tavuk pilav dağıtımımız başlamıştır haydi herkes yesin!” Hemen iki tabak tavuk pilav kaparak ikizlere verdi. İkizler şaşırsalar da pilavlarını alarak yemeğe başlayacaklardı ki büyük bir engele takıldılar.

Agah Demirhan.

”Hiç kusura bakmayın ikizler. Önce kahvaltı.” diyerek başını olumsuz anlamda salladı.

Derin kaşlarını çatarak ayağını yere vurdu “Ya! Benim o!” Diyerek abisinin elindeki tabağa uzandı. Gerçi uzansa da bir şey değişmedi. Abisinin boyu ona göre o kadar uzun ki kolunu kaldırdığı zamanda hiç ulaşamıyordu, zıplasa bile.

Derin kaşlarını çatarak abisine baktığında onun ne kadar kararlı olduğunu fark etmişti. Koray Arsen’de abisinin inadını bildiği için hiç müdahale etmiyordu.

Derin bir anda aklına gelen fikirle gülümsedi. Doğa erkeklerinde işe yarayan bu hareket abisinin üzerinde de denemeliydi. Gerçi bunu fark etmeden ilk zamanlarda yapmıştı.

Murat Aytekin’in prenses kostümü giydiği zaman.

Derin yavru kedi bakışlarını takındı, dudaklarını büzdü, birazda gözlerini doldurarak abisinin tam gözlerinin içine baktı.

İki yeşil göz karşı karşıyaydı. Bu yarışı hangi yeşil gözlü kazanacaktı.

İçinde mavi rengini az miktarda barındıran orman gözler mi?

Yeşilin en güzel tonlarında olan bir başka orman gözler mi?

Kim kazanır bilinmez ama Agah hep kız kardeşine kaybedecekti. Ve bundan hiç gocunmadan yapacaktı.

Agah kız kardeşinin yeşil gözlerine bakarken iradesinin zayıfladığını hissetti. Dayanmaya çalışsa da uğruna öleceği orman gözlerin dolduğunu fark etmesiyle baştan kaybetmişti.

Tüm aile bahçede oturmuş tavuk pilav yiyordu. Derin büyük bir iştahla yediği tavuk pilavdan dayısının sesiyle ayrıldı. “Yeğenim en sevdiğin yemek nasıl, beğendin mi?” Demesiyle Derin safça ona bakarak “Benim en sevdiğim yemek tavuk pilav değil ki.”

Tuncay şaşkınca yeğenine bakarken gözlerini kırpıştırdı. “Değil mi?”

Derin başını sağa sola sallayarak “Değil.”

Agah dalgın bir ifadeyle “Güneş’im en çok yaprak sarmasını sever”

Tuncay sorar şekilde “Yaprak sarması mı?” Ablasına çevirdi başını.

Mevra yanındaki kocasına sokularak gözlerini kaçırdı. Tuncay “Abla?” Mevra kaçamayacağını anladığında “Ay! Ne bileyim ben? Küçükken yaprak sarmasını severdi. Belki artık tavuklu pilavı daha çok sever diye düşünmüştüm ben.”

Tuncay ablasına dişlerini sıkarak baktı “Abla! Hala yalan söylüyorsun!”

Mevra yerinden bir hışım kalktığında “Aman be! Alt tarafı canımız çektiyse ne olmuş?” Trip atarak içeriye doğru yürüdü. Tabi kocasına seslenmeyi de unutmadı “Alexander!”

Alexander hızla yerinden kalkarken artık babası sayılan adama bakarak “Müsaadenizle babacığım.” Diyerek karısının peşinden gitti.

Alpay ağa yeni damadının arkasından sinirle baktı “Ne babası lan?” Karısına dönerek “Baba diyor ite bak hatun!” Dişlerini sıktı “Ulan seni bir tek yakalıyım ecdadını-“ Işıl hanım kocasının karnına dirseğini geçirerek susmasını sağladı, Alpay ağa ise “Hatun!” Dese de Işıl hanım sert bakışlar atarak ikizler gösterdi başıyla. Alpay ağa ise bu sessiz uyarıya uyarak sustu.1

Ali dalga geçerek “Of kraliçeye bak be bir bakışıyla adam susturuyor.”

Çınar Ali’ye katılarak “Harbi lan, sen gel Mardin’in korkulan adamı ol ama karının bir bakışıyla da korkudan sus” ikili gülerken başlarına sert bir darbe yedikleri yetmezmiş gibi birer siyah ayakkabıda yediler.

Ali ve Çınar aynı anda “Ah! O ne be?”

Ali başını ovalarken “Kafam kırıldı resmen.”

Çınar’da başıyla ilgilenirken eline ayakkabıyı aldı “Harbi lan kafam delindi sanki.” Elindeki ayakkabıyı incelerken “Bu kimin ki?” Ali’de ayakkabıyı incelerken “Cidden kimin bu?”

Alpay ağa “Kapayın çenenizi!”

İkili hızla Alpay ağa’ya bakarken ayağında ayakkabılarının olmadığını gördüklerinde Ali “Baba ayakkabın niye yok, dışarıya böyle mi çıktın?” Onaylamaz şekilde başını sağa sola sallarken Çınar’da ona katıldı “Harbi amca. Hiç üşümedi mi ayağın?”1

Alpay ağa sabır çekerek yukarıya kaldırdı başını, bir anda ikiliye ateş saçan gözlerle bakarak “Ulan it herifler!”

Çınar ve Ali yerlerinde dikleşerek,

Ali “Buyur baba.”

Çınar “Buyur amca.”

Alpay ağa sinirle “Getirin lan ayakkabılarımı!”

İkili irkilerek hızla yerlerinden kalktı, ellerinde tutukları ayakkabıları Alpay ağa’nın önüne bıraktılar.

Ali “Başka bir emrin var mıdır baba?”

Alpay ağa sinirden seğiren gözüyle, dişerinin sıkarak “Kaybolun gözümün önünden!”

Derin onlar tartışırken ikizine dönerek sessizce “Pişt” diye seslendi.

Koray Arsen ikizinin gözlerinin içine anlamaz bir ifadeyle baktığında, Derin “Gelsene” diyerek kimseye fark ettirmeden ailelerinin yanından uzaklaştılar.

Koray Arsen nereye gideceklerini bilmese de ikizinin peşinden gitmeyi seçmişti.

İkili hemen kapının önüne çıktıklarında insanların azaldığını fark etmişlerdi. Derin koca pilav kazanın dibine geldiğinde içerisinde az miktar kaldığını fark etmişti. Hızla yürüdüğü kaşıklardan birini Koray Arsen’e verirken diğerini de kendisine aldı “Hadi”

Koray Arsen ikizinin bu haline şaşırsa da ona katılarak koca kazandan yemeğe başlamıştı.

İkizler keyifle koca kazandan etli pilavı yerken bir ses yükseldi “Koray!”

***

Herkes büyük dolana oturmuş sohbet ediyorlardı. Alpay ağa torununa bakarak “Hoş geldin evlat. Annen davan olduğunu söylemişti.

Arat gülümsedi dedesine bakarak “Evet, dede. İşleri halledip geldim.” Munzur bir ifadeyle “Ama eğer gitmemi istersen giderim”1

Alpay ağa sahte bir sinirle “Saçmalama evlat. Burası seninde evin”

Arat dedesinin dediklerini başımı sallayarak onayladı, gözlerini Derin’in gözlerine sabitlerken, baskın bir sesle “Evet… benim evim.”

Arat ikizleri koca kazandan pilav yediklerini gördüğünde hızla içeriye sokmuştu erkek kardeşini. Tabi azarlamayı da ihmal etmemişti. Korkmuştu erkek kardeşi için.

Mevra Alexander’la birlikte büyük salona girdiğinde yiğeni Arat’ı fark etti. Sevecen bir ifadeyle “Ay Arat’ım gelmiş” diyerek sarıldı.

Arat teyzesinin sarılışına kısa süre karşılık verdiği, hızla geri çekildi.

Böyleydi Arat kadınlarla fazla temas kuramazdı. Ailesi de saygı duyardı.

Arat nedense küçüklüğünden beri annesine karşı bile mesafeliydi.

Arat düz bir sesle “Hoş bulduk teyze”1

Tuncay ablasına bakarak “Abla eniştemi artık tanıştırsan mı?” Mevra kardeşine susması için işaret versene boş boğaz Tuncay ablasını dinlemeyerek konuşmaya devam ediyordu. “Hem babam yeni sezon damadını tanımasın mı?” Munzur bir ifadeyle “Kahvemizi de içmesin mi?” Diyerek göz ucuyla Azat’a baktı.

Azat bir an geçmişe gittiğin de yüzünü buruşturdu. Ah o kahve yüzünden sevdiceğinden olacaktı. Meleğinin elini sıkıca tutu, kokulu bir öpücük bıraktı eline. Ama hakkını yememek gerekiyor o kahve sayesinde kısa bir sürede olsa -Alpay ağa’nın engelleri de olsa- Meleğiyle daha fazla vakit geçirebilmişti.

Mevra dişlerinin arasından “Ablacım sus istersen. Yoksa ben susturacağım seni” sahte bir gülüş sundu.

Tuncay ablasına omuz silkerek karşısında oturan genç kadına bakmaya başladı. Ah bu kadın neden bu kadar güzeldi. Sol cebinde bulunan kırmızı mendile gitti eli. Sıkıca tutu mendili, baktı kadının gözlerinin içine. Kadın da baktı adamın gözünün içine.

Kadın adamda kendi yansımasını görmüştü. Adam ise kadında bir gün kendi yansımasını görür müydü?

Bakıyorum sana bana baktığında kendi yansımanı gözlerimde gör diye, görüyorsun da. Peki, ben yürek yangınım bir gün görür müydüm kendi yansımamı o güzel kahve gözlerinde?

Yanıyordu Tuncay hem de öyle bir yanıyordu ki, bu kadın ona bir bakışıyla cenneti vaat ediyordu…

Alpay ağa sert bakışlarıyla kızı ve yeni damadına baktı. “Oturun bakıyım siz. Anlatın nasıl bizden habersiz evlendiniz?”

Mevra babasının sözünü dinleyerek oturduğunda Alexander’da karısının yanına gitti.

Alexander ve Mevran’nın tanışmaları,

Mevra İtalya sokaklarında arabasını kullanırken kara kara düşünüyordu. Artık eve dönmesi gerekiyordu bunun farkındaydı ancak nasıl dönerdi? İtalya’da karıştığı bir kavga yüzünden faka basmıştı. Büyük İtalyan mafyalarından birini resmen peşine takmayı başarmıştı. Hayır, İtalyan mafya deyince aklınıza kaslı, 1.90 boylarında, siyah saç, siyah göz gelmesin. Zira bu mafya 65 yaşına merdiven dayamayı bırakın ek merdiven ekleten bu adamın saçlarına aklar düşmüş, 1.73 boylarında, göbeği önden giden bir adamdı.

Hala nasıl yaşıyordu bu adam?

Mevra kara kara düşünürken bir anda arabasıyla birine çarpmıştı. Sinirle arabasından çıktığında karşı arabanında şoförü çıkmıştı. “Hanım efendi ne yapıyorsunuz siz?”

Mevra karşısında ona sinirle söylenen adama karşı “Asıl siz ne yapıyorsunuz beyefendi? Bu bir araba kaplumbağa değil. Bu yavaşlıkla anca mezara ulaşırsınız o da size hızla çarpan arabalarla”

 

Şofor küstahça konuşan kadına baktı. Kızıl saçlı kendisinden oldukça kısa bir kadındır sonra kendi arabalarında oturan patronunda. Patronunu kızdırmak istemezdi.

Şoför derin bir nefes alarak “Pekâlâ, gidin hanım efendi en iyisi bu olacak. Patronumu kızdırmak istemezsiniz.” Demesiyle Mevra sinirle “Kim patronun, ha kim! Kızarsa kızsın çokta-“ tam küfür edecekken Şöför panikle kadının sözünü kesti “Hanım efendi uzatmayın isterseniz masrafınız neyse biz ödeyeceğiz ama yeter ki gidin. Zira patronum çok sinirli bir adamdır” demesiyle Mevra şüpheyle kaşlarını çattı. Bu adam patron dediğine göre bir iş adamından bahsediyordu. Düşündü bir süre mafya olma ihtimali var mıydı adamın.

“Kim senin patronun?”

Şoför derin bir nefes alarak “Ünlü iş adamı Alexander Beleov”

Mevra’nın gözleri parladı bir an. Düşünmeye başladı acaba dedi? Ama hayır bu aptallık olurdu.

Mevra yelkenleri suya indirdiğinde şoförün yanına başka bir adam gelerek “Abi bizim barlardan birinde sonun çıkmış.” Demesiyle Şoför Mevra’ya hızla bir kart vererek “Bu numaraya ulaşarak masraflarınızı karşılara bilirsiniz” diyerek hızla arabaya bindi.

Mevra ise düşünceleriyle baş başa kaldı.

İlerleyen saatlerde telefonuna gelen bir aramayı yanıtlamıştı. “Alo?”

Karşıdaki yaşlı adam “Mevo bebeğim nasılsın.” Demesiyle Mevra bu adamı tanımıştı. İşte şimdi faka basmıştı. “Sen ne yüzle arıyorsun beni?”

Yaşlı adam gülümseyerek “Oh ilerde kocan olacağım karıcığım istersen düzgün konuş.” Demesiyle Mevra adamın yüzüne kapattı. Sinirle telefonu koltuğuna atarken gözüne bugün şoförün verdiği kart ilişti. Sessizce “Alexander Belov” aklına gelenlerle adamın adını internette arattı. Her okuduklarıyla gözleri şokla açılıyordu. Aklına gelenlerle gülümsedi, bir arkadaşını arayarak yardımcı olmasını istedi. Tek bir şansı vardı genç kadının. Ya yaşlı, ölmeye yakın adamla evlenecek, ya da babasını arayarak yardım isteyecek ki babasını ararsa dilinden kurtulamadığı gibi evden adımını dışarı artırmaz. Veya tek seçenek olarak gördüğü planını uygulayacak.

Mevra hızla dolabına giderek gece için güzle ve dekolteli bir elbise seçti. Kırmızılar içinde adeta ateş ediyordu.

Bir kaç saat sonra ise kaçıncı geldiği barı sayamamıştı. Bu adamın nerde olduğunu bilmiyordu. Son durağı olan renkli ışıklarla aydınlatılan bara girdiğinde etraftaki içki kokusuyla midesinin bulandığını hissetti. Yinede pes edemezdi. İçeriye sahada ilerleyerek bar taburelerden birine oturdu. Bir kaç dakika sonra bir garson barmene yaklaşarak “Alexander bey geldi her zaman kinden hazırlayın” demesiyle Mevra gülümseyerek lavaboya gitti üzerini değiştirdi. Şapkasını gözlerinin üstüne çekerek sarı rengi takma saçlarının görünmesini biraz daha engellemiş oldu. “Ben götürürüm isterseniz” dedi garsonların yanına giderek. Garson kızlardan biri “Gerçekten mi? Lütfen götür” demesiyle içkiyi Mevra’nın ellerine tutuşturdu. Mevra içkiyi alarak özel locaların olduğu bölüme gittiğinde Alexander’ın bulunduğu yere girdi. Yanın korumaları olmayan bu adamın önüne her zamanki içkisini bıraktığında “Buyurun efendim içkiniz”

Alexander hiç kadına bakmamıştı lakin anlık bir şekilde göz ucuyla kadına baktığında, çapkın bir ifadeyle “Biraz eğlenmek ister misin?”

Mevra ilk şaşırsa da “Ben bildiğiniz o kadınlardan değilim Alex bey. Gidin kendinize daha uygun birini bulun” demesiyle tam gidecekti ki Alexander kadının kolundan tutuğu gibi kapıya yasladı. “Çok ayıp kızıl”

Mevra sarı saçlı peruk takmasına rağmen ona kızıl diyen adama baktı. “Ama-“

Alexander ulaşa bir gülümsemeyle “Ne sanıyordun, seni tanımayacağımı mı?”

Mevra kafa karışıklığıyla “Beni görmedin ki? Arabadaydın sen”

Alexander kızın kafasındaki şapkayı yere atarak, kızın peruğunda güzel kızıl saçlarından kurtardı “Böyle daha iyi kızıl” Mevra şu an ne yapacağını bilmiyordu. Planı batmıştı. Önce adama bakacak iyi biriyse yardım isteyecekti. Lakin şu an adam onu kapıya sıkıştırmış saçlarına bakıyordu. “Be- ben-“ Alexander işaret parmağını sarışının dudağına koyarak “Şş kızıl sus bakalım” gözlerini sarışının dudağından çekemiyordu. Bu yaptığı yanlıştı. Alexander’da böyle bir adam değildi. O hiç bir kadına ilgi duymazdı. Ama bu kadını sabah gördüğünden beri aklından çıkaramıyordu

Kendini dizginleyerek kadından uzaklaştı. Bunu yapamazdı bir kadını isteği dışında özel alanına giremezdi. Bu çok yanlıştı. Peki ya bu yanlış neden Alexander’a hayatında yaptığı en doğru şey gibi geliyordu? Neden bu kadından kopamıyordu?

”Hadi git kızıl yoksa ben kendimi tutamayacağım” demesiyle Mevra hızla kapıyı açarak uzaklaştı. Göğsü inip kalkıyor nefes almakta zorlanıyordu.

O günden sonra ikili bir birini iki gün boyunca görmemişti. Mevra yaşlı olan adamın onu tekrar aramasıyla tekrar bara gitmiş Alexander’ı bulma ümidi ile. Lakin genç adamı bulduğunda ondan yardım istediğinde reddettiği cevabını almıştı. Oysa genç kadın biraz beklese Alexander ona yardım edecekti. Lakin o bekleyemeden yaşlı adamla evlenmek yerine genç adamın içkisine ilaç atarak daha hızlı sarhoş etti sanki birlikte oluş imajı çizdi. Aslında amacı bu değildi. Evlilik sözleşmesini imzalatmaktı. Genç adama ne kadar imzalatmaya çalışsa da adam sadece ona yaklaşıyor bir temasta bulunmaya çalışıyordu.

Sabah olduğunda ikili sarılarak uyanmıştı Alexander hiç bir kadınla birlikte olmadığı için Mevra’nın getirdiği evlilik belgelerini imzalamıştı. O sadece evleneceği kadınla birliktelik yaşamak isterdi. Mevra bunu fırsata çevirdiğinde şans yüzüne güldü sanmıştı. Oysa Alexander o içkiyi Mevra’dan gizli dökmüş ve ona numara yaparak evlenmiş oldu. Yani anlayacağınız ikisinde bir birini kandırmış oldu.

Alexander ilk defa hoşlandığı kadınla evlenmiş olurken, Mevra kurtuluş bileti olarak gördüğü adamla evlenmişti.

Günümüz,

Tuncay yerlere yatarak gülüyordu resmen.

Mevra sinirle kocasına dönerek “Ne yani sen zaten biliyor muydun?”

Alexander belinden tutuğu gibi karısını yanına çekti, kulağına yaklaşarak “Ne sandın yavrum?” Gözlerini kıstı “Hım?” Küçük bir öpücük bıraktı “Benden hiçbir şey kaçmaz hatun. Sevdim mi evlenirim. Gönül eğlendirmem” diyerek göz kırparak uzaklaştı.1

Alpay ağa “Uzak dur lan kızımdan!” Gömleğini çekiştirirken, torununa döndü “Sakın kızım sakın sende bir damat getirmeye kalma.” Damatlarını kafasıyla göstererek “Bu iki itle uğraşırken zorlanıyorum birde” yeni sezon damadını gösterdi “üçüncü bir damat çıktı. Allah aşkına dördüncü bir damat da çıkmasın”

Derin masumca “Ne yani James Barnes, Tony Stark, Peter Parker veya Tom Cruise evlenemez miyim?”1

Erkekler bir anda Derin’e bakınca Derin yerine sinerek, kısık bir sesle “Tamam ya evlenmem ben”1

Alpay ağa torunun söyledikleriyle memnun olmuş bir şekilde diğerlerine döndüğünde “Hadi bakalım kuzenlerinle bizimle tam olarak tanış” sert bakışlar atarak “Tanıtın lan kendinizi babası ayrı iti kendiniz ayrı it herifler!”

Hepsi nerdeyse hazır ola geçerek ilk Tuncay başladı. “Ben en küçük, en mükemmel, en harika dayın Tuncay Akçıl. Kendimi tam olarak tanıtacak olursam restoran zincirleri olan harikulade bir adamım. Ayrıca bu yakışıklılık ve seksilikle bekar kalmış biriyim” genç kadına dönerek göz kırptı, imayla “Taliplerimi beklerim” genç kadın utanarak başımı eğdiğinde, Tuncay yeğenine döndü “Ayrıca bu genç dayın henüz 40 yaşında” diyerek gülümsedi. Aklına bir şey gelmiş gibi “Ha bir de hiç çocuğumda yok” yeğenlerini gösterdi “Bu veletler abimin veletleri”

Mevra ona göz devirirken “Sen onu boş ver yeğenim ben teyzen Mevra Akçıl” kocası onu düzelterek “Mevra Belov” demesiyle ona gülümseyerek “Evet Belov” dedi parmağındaki yüzüğü gösterdi.

Alpay ağa yüzüğü görmesiyle “Bana bir şeyler oluyor sanırım gidip bir tuzlu ayran bir şey yapın. Ölmeden mezara gömecek bu kız beni” abartılınca karısı Işıl hanım “Alpay sus!” demesiyle Aksoy ağa yeni damadına sert bakışlar attı.

Mevra babasının bu abartı tavırlarını takmayarak “Mankenim gerçi şu mükemmel fiziğimden de belli” diyerek vücudunu eliyle baştan aşağı gösterdi. “Henüz 45 yaşında bir bebeğim” göz kırptı. “Ayrıca hiç çocuğum yok ama oğlum gibi gördüğüm Yağız Alp’im var” diyerek gülümsedi.

Taner’de kendisini tanıtmaya başladı “Ben Taner Akçıl yeğenim. En büyük dayın aynı zamanda şu gördüğün” yanına da oturan çocukları göstererek “Beş çocuğunda babasıyım” derin bir nefes alarak sıkışan kalbini görmezden gelmeye çalıştı. Gerçi nasıl görmezden gelebilirdi ki? Yıllar geçmişti lakin acısı hep tazeydi. Yürek yangınını kaybettiğinde o 42 yaşındaydı. Eşini ziyaret etmesi gerekiyordu. Belli ki eşi onu özlemişti, kendisi gibi.

Semih babasının halini anladığında yeni bulunmuş olan yeğenine sertçe baktı. Babası onun yüzünden şu an annesini düşünerek acı çekiyordu. Annesi 42 yaşında öldükten sonra babası hiç evlenmemiş, karısının isteği üzerine çocuklarıyla ilgilenmişti. Ölüm sebebi ise çok acıydı…5

Taner Akçıl’ın karısı eşiyle uyuduğu bir gece onlara ihanet eden koruma yüzünde susturucuyla öldürüldü. Üstelik o gün tüm aileye uyku ilacı verilmişti ki kimse uyanamamıştı. Yani Taner Akçıl karısını kolları arasında vururlarken hiç uyanamamış, kaybetmişti… Uyandığında karısını anlından tek kurşunla gözleri açık bir şekilde ölü bulmuştu. O anı hiç unutamıyordu. Taner’de hep travma olarak kalmıştı. Bu yüzden yanında kendi çocukları bile olsa uyumaz, uyuyamazdı. Bir kişiyi daha ölü olarak kollarında bulmaya dayanamazdı…

Taner bey sertçe yutkunarak yeğenine zoraki bir gülümseme sundu “Karım uzun zaman önce gitmek zorunda kaldı” kelimeler o kadar zor çıkıyordu ki dudakları arasından her bir kelimede duraksamadan yapamıyordu. Gitmeliydi, karısına gitmeliydi. Özlemişti onu daha fazla dayanamayarak her gün gittiği yüreğini de giderken götürdüğü karısına doğru yol aldı.

Sessizce “Yolarım hep sana çıkıyor yüreğim…”

Alpay ağa oğlunun bu halini anladığında duygusal ortamı bozmak için “Hadi eşek sıpaları sıra sizde” diyerek torunlarına işaret verirken kızı gibi gördüğü gelinini ziyaret etmeyi aklına not etti.

Sırayla kendilerini tanıtmaya başladı kuzenler “Ben Kenan Akçıl güzellik henüz 29 yaşındayım bekarım ve çok yakışıklıyım.” diyerek kız yeğenine göz kırptı.

Semihin kendisini tanıtmasını beklediklerinde Semih zorlukla “Semih Akçıl” diyerek kenara çekildi.1

Cenker onu takmayarak kendisini tanıtmaya başladı “Ben kralınız Cenker Akçıl. Henüz 18.5 yaşında olan bu genç kralınız bekar ve oldukça çekici olan biri. Ayrıca üniversiteye giden yakışıklımı yakışıklı biriyim. Yakışıklı olduğumu söylemiş miydim?”

Kenan kardeşinin kafasına vurduğunda onu susturmuş oldu “Sus lan sıpa yakışıklıymış”

Görkem ve Batuhan abilerini takmayarak kendilerini tanıtmaya başladılar.

Batuhan centilmen bir şekilde “Ben Batuhan Akçıl küçük hanım. 15 yaşındayım ve sizde benim ablam oluyorsunuz. Henüz lise ikiye gitmekle birlikte bilgisayarla ve basketbolla ilgileniyorum.”

Görkem Batuhan’ın bu kibar haline göz devirirken “Ablacım ben Görkem Akçıl. Daha 14 yaşında yakışıklı biriyim her kızda peşimden koşar” diyerek egoyla söyledi. “Yinede tanıdık kız varsa-“ Batuhan kuzenin kafasına vurduğu da susmak zorunda kaldı.1

Derin onların bu haline gülerek karşılık vermişti. Agah hızla yerinden kalktığında “Tamam, yeter bu kadar tanışma” diyerek kız kardeşini kolundan tutuğu gibi kaldırdı. “Sen ve-“ erkek kardeşinize kaldırdığında “Sen benimle geliyorsunuz” diyerek dışarıya yürüyecekken Arat sert bir dille “Abi bırak kardeşimi” kardeşim derken Koray Arsen’i kastettiğinin farkındaydı. Ve bir şeyin daha farkındaydı. Arat Koray Arseni ikizinden ayırmaya çalışıyordu. Bu yüzdendir Arsen okulda ikizinden ayrı durmuştu.2

Agah tek kaşını kaldırarak baktı kardeşine “Kapa çeneni ve otur Arat” diyerek ikizlerle gitti. Arat ise sinirden yerinde duramıyordu. Azat bey sıkıntıyla iç çekti. Oğlu Arat kızını hiç istememişti. Aslında ilk kızının haberini aldıkları aylar heyecanlıydı lakin sonra bir anda istememeye başlamıştı. Sebebi ne kimse bilmiyordu. Kızı beş yaşına kadar onlarlaydı ve oğlu hep ikizleri ayrı tutmaya çalışırdı, kız kardeşine sürekli kızar bağırırdı. Neden yaptığını da kimse bilmiyordu. Agah Arat’ın kız kardeşine kızdığını görünce deliye döner o da ona kızar uyarırdı.3

Agah ve ikizler dışarıya çıktıklarında hızla arabaya bindiler. Agah ikizlerin kemerlerini taktığını gördüğünde aracı çalıştırdı.

Birkaç dakika sonra genç kadın yorulduğunu dile getirerek herkesin yanından ayrışmıştı. Kendisini tuhaf ama mutlu hissediyordu. Susadığı için önce mutfağa giderek bir bardak su içmiş, şimdide odasına gidecekken bir anda kolundan tutularak duvara yaslandı.

Tuncay genç kadının salondan ayrılmasıyla hızla o da ayrıldı. Neden yaptığını bilmeden genç kadını bir anda tutarak duvara yaslamıştı. Bu yaptığına şok olurken genç kadınında şok olduğunun farkındaydı. Zira genç kadının kocaman açtığı gözleri bunu gösteriyordu.

Sonunda sesini bulan genç kadın şaşkınlıkla konuştu “Ne- ne yapıyorsun?”

Tuncay yaptığını yanlışın farkına vararak uzaklaştı. Elini ensesine atarak gözlerini kaçırdı “Ben, ben özür dilerim. Bir anda oldu.”

Genç kadın adamın ondan uzaklaşmasıyla rahat bir nefes verdi. “Bir şey mi oldu?”

Tuncay bir anlık öz güvenle, cebindeki kırmızı mendili çıkartarak kadına uzattı “Bu mendilin anlamını biliyor musun?”

Genç kadın tabi ki de anlamını biliyordu. “Sevdalandığı insanlar bir birine verilir”

Tuncay başını sallayarak “Seni bütün varlığımla seviyorum demek” Derin bir nefes alarak meafesini korudu “İster inan ister inanma ama ben sana… Ben sana ilk göz göze geldiğimizde, ilk hızlı kalp atışımda, ilk yüreğimdeki yangınla bağlandım.” Genç kadının gözlerinin içine bakarak “Ben sana sevdalandım Aysima” genç kadının gözlerine bakarak izin istedi. Aysima’dan hiçbir hareket gelmeyince sağ elini elleri arasına alarak hızlı atan kalbinin üstüne sıkıca bastırdı. “Ay ve su gibi güzel olan kadın yüreğim yüreğin için atıyor. Lütfen izin ver bir gün senin yüreğinde yüreğim için atsın.” Genç kadının şaşkınlığından faydalanarak “Aysima benimle evlenir misin? Bu ateşime su olur musun?”

Yarım saat sonra sakin huzurlu bir yere gelmişlerdi.

Agah aracı durdurduğunda kemerini çıkartarak ikizlere döndü. “Hadi inin bakalım.” Demesiyle ikizler bir birine bakarak abilerin sözünü dinlediler.

Araçtan çıktıklarında serin bir rüzgar çarptı onları. Etrafa baktıklarında; her yerde çiçekler, ağaçlardan sarkan süs olan ipler renkli renkli asılmıştı. Agah araçtan bir piknik sepeti çıkarttığında hızla yere kalın bir örtü sermişti. İkizlere işaret vererek “Oturun bakalım” Koray Arsen abisiyle beş yaşından beri ilk defa vakit geçirdiği için ne yapması gerektiğini bilemiyordu. İkizinin oturduğunu görünce hızla yanına oturdu. Şu an çok gergindi.

Agah ikizlerin önüne sepette bulunan sağlıklı abur cuburlarla birlikte bir kaç tane sağlıksız olanlarda vardı. Özelikle çikolata vardı. Sakince pikniklerini yapıyorlardı. Aradan geçen kısa bir zaman sonra Agah yerinden kalkarak arabanın bagajına yöneldi. İki adet büyük çantayı alarak ikizlerin önüne bıraktı. Anlamsızca bakan ikizlere “Açın bakalım” demsiyle ikizler ilk çantayı açtılar.

İlk çantanın içinden çıkanlarla şok oldular Derin “Oha!” Eliyle hepsine dokunduğunda “altın kemer, burma bilezikler, beşi bir yerdeler, altın taçlar, altın kolyeler, yüzükler. Ve adını bile bilmediğim bir sürü şey mi?” Şokla abisine baktı. Agah rahat bir şekilde ağaca yaşlandığında “İstememiş miydin?” Başıyla çantayı gösterdi “İstedin aldım. Her ne istersen de alırım söylemen, hatta istediğini hissetmem yeter” demesiyle ikizler şokla bakıyordu hala daha. “Hadi diğerini açın.” Diğer çantayı Koray Arsen açtığında gözleri dolu dolu oldu. Abisine kafasını çevirip bakmak istedi lakin dolu gözlerinin görünmesini istemedi.

Bu hayalini kimse bilmiyordu. Aslında Arat abisine bu konuyu açmak istemişti lakin ‘erkek adamın ne işi olur yemekle sen annemiz gibi savcı olacaksın’ baskısını yapmıştı. Lakin Koray Arsen bir aşçı olmak istiyordu. Yemek yapmak onun sadece hobisi değildi. Yemek yapmak onun ruhunu okşuyor, rahatlatıyordu.5

Çantanın içinden ilk olarak iki adet önlük çıkmıştı. Önlüklerin üzerinde ‘Koray Arsen (sonsuzluk işareti) Asel Güneş.’ Sonsuzluk işaretinin tam üst kısmında yarım güneş sembolü varken, aşağı kısmında yarım ay sembolü vardı. Hafif önlüğü katladığınızda ikisi tam bir sembol oluşturuyordu. Hiç şüphesiz ikizlerin en hoşuna gidende bu önlük olmuştu. Daha sonra çantanın içinde aşçılıkta kullanacağı bıçak setleri gibi bir kaç set vardı. Tabi aşçı şapkasında vardı. Koray Arsen ayağa kalkarken Agah “Devamı sonra gelecek. Büyük eşyaları onun içine sığdır-“ sözü Koray Arsen’in aniden abisine sarılmasıyla yarım kalmıştı. Derin bu tabloya gülümseyerek bakarken, Koray Arsen gözyaşlarını tutmakta zorlanmış, bir damla akmasına izin vermişti.

Hayatında aldığı en güzel ikinci hediyeydi. İlk hep diğer yarısının yaşaması olacaktı…

Agah erkek kardeşinin sarılmasına şaşırsana, sıkıca sarılarak karşılık vermesi gecikmedi.

Koray Arsen ise ilk pişman olsa da abisinin sarılmasına karşılık vermesiyle rahatlamıştı.

Bir birlerinden ayrıldıklarında Koray Arsen gözyaşlarını sildi. Abisine el işaretleriyle “Teşekkür ederim. Her anlamda

Abisi olmasaydı ikizini bir daha göremezdi. Abisi olmasaydı hayaleti olan mesleğine bir adım daha yaklaşamazdı. Abisi olmasaydı bu mutlu halde olamazlardı…

Agah Koray Arsen’in omzunu sıkarak gülümsemeye çalıştı. Gülümsemek ona çok yapancıydı. Bu yüzden tuhaf hissediyordu. “Teşekkür edecek bir şey yok aslanım. Ben sizin abinizim. Sizin isteyip de benim yapamayacağım şey yok. Ha oldu da var sandınız. Gerekirse dağları yerinden oynatır, yinede istediklerinizi yaparım!”

İkizler ve Agah o gün, gün batana kadar vakit geçirdiler. Bir kez daha anladılar birlikte olmanın değerini.

Uzaktan bir adam izliyordu onları kimdir bilinmez…5


Uzaktan izliyorum sizi mutlusunuz… Gelmek istiyorum yanınıza. Nasıl gelirim? Ya seni mutsuz edersem? Bekle geleceğim. Belki yıllar, beklide günler sonra. Lakin sözümü hep tutarım, tutacağım.3

Şövalye sözü…9

Bölüm sonu.4

Bölüm nasıldı?

Diğer bölüm ortalık azıcık karışacak, çok az. -Şüpheli- :) Kaos Bölümler geliyor. Yavaştan başlıyoruz.15

Bolu’daki bir otelde yangın çıkmış. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet yakınlarına dayanma gücü ve yaralılara şifa diliyorum…

Bölüm : 23.01.2025 11:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...