”DEDE SENİN BU TORUNUN ADAMLARIN ALTINDA YATIYOR! SEN NEDEN BAHSEDİYORSUN. TORUNUM DİYE EVE ALDIĞIN KIZ *R*SPU ÇIKTI!” Diyerek elindeki fotoğrafları yere savurdu.
Derinin adımları yere mıhlandığında, bugün daha kaç kez canının yanacağını düşündü…
Semihin fırlattığı fotoğraflar sanki yüzüne fırlatılmış gibi hissettirmişti.1
Alpay ağa sinirle bastonunu yere sert bir darbeyle bir kaç kez vurduğunda, Semih’in önüne doğru yürüdü. “SEN NE DERSİN LAN EDEPSİZ? O ETTİĞİN LAFLARI KULAKLARIN DUYUYOR MU LAN!”
Semin yerden bir fotoğraf alarak dedesinin önünde salladı “Al bak dede yalanım varsa ne olayım. Görmüyor musun? Elin herifleriyle nasıl sarmaş dolaş.”
Alpay ağa torunun önünde salladığı fotoğrafa bir kez bile göz ucuyla bakmamıştı. Ne olursa olsun o zaten tarafını çoktan seçmişti. Onun tek bir yönü vardı. Başka yönlere bakmazdı.1
Alpay ağa hızla Semih’in önüne gererek, yüzüne bir tokat geçirdi. “Ne diyorsun lan sen?” Sinirden delirmek üzereydi.1
Konakta bulunan herkes bahçede toplanmış Semih’in dediklerini dinliyordu. Alpay ağanın Semih’e vurmasıyla hanımlardan bir şaşırma nidası bile gelmedi. Zira onlara göre değil bu konakta ki herkes Semih’in bu tokası çoktan hak ettiğini düşünüyordu.
Semih şımarık, bencil, kendini beğenmiş ve istediğini alana kadar durmayan biriydi. Hele birde kafasına birini taktıysa her şey değişirdi…
Arat unuttuğu araba anahtarı için eve tekrar döndüğünde gördüğü manzarayla kaşları çatıldı. Sonra ise Semih’in bağıra çağıra dediklerini duymasıyla şaşırmadan edemedi. Gözleri Derin’in üzerinde durduğunda onunda kendisine baktığını fark etti. Derin hafifçe başını sağa sola salladı ben yapmadım der gibi. Ama ona kimse inanmayacaktı bu belliydi onun gözünde. Zira Arat’ın gözlerinde gördüğü şüphe ve iğrenme hissi onun düşüncesini destekler nitelikteydi.2
Bu ailede gerçektende yeri yoktu…
Semih yana yatmış başını kaldırdığında merdivenlerde olan Derin’le göz göze geldi. Dedesine dönerek başıyla Derin’i işaret etti “Bana şu kız için vurdun ya.” Alayla güldü. “sana inanamıyorum dede. O kız neler yapmış sen hala torununa vur.”
Alpay ağa tam bir şey diyecekken Semih, Derin’in gözlerinin içine bakarak “Her önüne gelen adamın altına yatan bir kız için kendi torununa vurdun!”
İşte bu her şeyin sonu olan bir sözcüktü. Derin hızla merdivenlerden inerek çıkış kapısında olan Arat’ın koluna çarpsa da umursamadan gözyaşlarını silerek konaktan uzaklaşmaya başladı. Anın şokunda olan aile üyeleri ise hiçbir şey yapamamıştı.
Alpay ağa sıkışan kalbini tutarken “Kimden peydahladığı belli olmayan bir çocuğa inanacağım, öz torunum ne derse ona inanırım”5
İşte o an Semih’in gözlerinden bir kırılma geçti.
Taner oğlu olarak görmeye çabaladığı genç adamın gözlerinin içine bakarak “Keşke o gün seni hiç evlat edinmeseydim.”8
Semih babasının bu sözleriyle sendelediğini hissetti. Kalbini bu sözler kırmıştı… Oysa genç bir kıza bundan daha ağrı laflar ederken hiçbir şey hissetmedi. “Ben doğruyu söylüyorum… kapıya… kapıya bırakmışlardı… zarfın içinde…” duraksayarak konuşuyordu. Babasına bir adım atmışken Taner geri çekilmişti. Semih kalbinin daha da kırıldığın hissederken “Baba…” diyerek mırıldandı. “Baba annem… annem böyle demeni istemezdi. O… o hep bize inanırdı.” Bir umut konuşuyordu ama Taner’in sert bakışlarından başka bir şey görememişti. Alpay ağa kalbinin sıkıştığını hissederken, eli kalbine gitti. Nefes almaya çalışıyordu. Terlemeye başlamış, midesi oldukça bulanıyordu. Bir anda yere yığılırken herkes telaşla Alpay ağaya yönelmişti.
***
Derin koşuyordu nereye gittiğini bilmeden. Gözlerindeki aşları sol koluyla gelişi güzel silerken, yerine tekrar yenileri geliyordu.
Bu ailede yerinin olmadığını Arat’ın gözlerine baktığa an anlamıştı. Lakin yinede çocuksu bir umut kaplamıştı içini.
O bir Demirhan değildi!1
Bir anda birine çarpmasıyla yere düşmüştü. İçi çıkarcasına ağlarken bu ağlayışının sebebinin sadece düştüğü için olmadığını biliyordu.
Adam durduğu yol kenarında sırtına birinin çarpmasıyla arkasını döndü. Lakin bu geçen gün yardım ettiği kız olduğunu gördüğünde şaşırdı. Kız yere düştüğünde onu tutamaya fırsatı bile olmamıştı. Kızın hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamasıyla ne yapacağını bilememişti. Hızla kızın önünde diz çökerken, ne yapması gerektiğini düşünüyordu.
“Sen iyi misin?”1
Derin hıçkırıkların arasından duyduğu sert sesle gözlerini açarak karşısındaki mavinin en tuhaf gözlerine sahip olan adama baktı. Derin derin nefes almayı kesemiyordu. Ne kadar nefes alsa sanki onun için yetersizdi. Zorlukla çıkardığı beli belirsiz sesiyle “Be- benim as- astımım v-“ öksürmeye başladığında karşısındaki genç adam ne yapacağını bilemiyordu.1
Dehşet içinde “Astımın mı var!” telaştan ne yapacağını bilemeyen genç adam “İlaç… İlacın olmalı değil mi?” bir umut bunu sormuştu lakin karşısındaki genç kız sadece başını sağa sola sallayarak olmadığını belirtmişti.
Genç adam hızla çömeldiği yerden kalkarken ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Yüzünü elleriyle sertçe sıvazlarken “Tamam… İlacın yok.” Genç kıza dönerek “Burada bekle beni tamam mı? Geri geleceğim.” Hızla geri geri giderek bir anda arkasını dönerek koşmaya başladı. Birkaç adım uzaklaşmıştı ki “Bekle beni geleceğim!”
Derin ise nefes almaya çalışmaktan başka bir şey yapamıyordu. Genç adam yakınlarda olan eczaneye koştuğunda hızla içeri dalarak “Astım ilacı acil!” orda bulunan çalışanlar şaşırsa da “Beyefendi reçeteniz yoksa veremeyiz üzgünüm.” Genç adam ne yapacağını bilemeyerek cüzdanını çıkarttı. Karşısındaki genç hanıma kimliğini gösterdiğinde, genç hanım hızla telaşlı olan genç adama astım ilacını verdi. Genç adam cebinden ne kadar çıkardığını bilmediği parayı bir yere bırakarak eczaneden koşarak çıktı. Son sürat koşarken yerde bıraktığından daha kötü olan kızın önünde iki dizini de kırdı, poşetten ilacı çıkartarak zorlukla kutusundan çıkardı. Nerdeyse nefessizlikten bayılacak olan kıza ilacını dudakları arasına verdi. Genç kız sonunda gelen havayla rahatlamaya başlasa da kendisini çok bitkin hissediyordu. Birkaç dakika sonra Derin’in nefesleri düzene girdiğinde kendisine hala telaşla bakan adama mahcup bir ifadeyle baktı. “Ben özür dilerim… Başına bela oldum.”2
Genç adam gözlerini kaçırarak konuşan kıza baktı. Sert sesiyle “Sorun yok. Sen iyi misin?”
Derin usulca başını sallayarak iyi olduğunu belirti. Genç adam karşısındaki kızın birazda olsa iyi olduğuna kanaat getirdiğinde, kaşlarını çatarak “Neden ağlıyordun ve koşuyordun?”
Derin gözlerini kaçırarak önüne döndü.
Genç adam karşısındaki kızın sesiz kalmasıyla “Biri bir şey mi yaptı.” Bunu sorarken sesi oldukça korkunçtu. Zira bu genç kıza yine birinin saldırmaya çalıştığını düşünmüştü. Bu düşünce vücudunun gerilmesine sebep oldu. Hiçbir kadın erkek fark etmezsizin kimse kimseye isteği dışında dokunamaz. Lakin son zamanlarda kendisine erkek diyen insanlar bunu çok sık yapıyordu.1
Derin başını genç adama çevirdiğinde “Yaptı…”
Genç adam bu cevapla kaşlarının daha da çatıldığını, vücudunun ise mümkünmüş gibi daha da gerildiğini hisseti. Genç kız dolu gözleriyle tekrar konuştu “Üvey kuzenim bana yapmadığım bir şey yüzünden iftira attı…” sözlerine devam edecekti ki bir anda, başka bir ses yüzünden susmak zorunda kaldı. “Derin!” Alaz Derin’i yerde oturur bir şekilde gördüğünde endişelenerek yanına koştu. Genç kızın yüzünü elleri arasına aldığında, endişeyle “Sen iyi misin?”
Derin, Alaz’a bakarak gülümsedi “İyiyim merak etme.”
Alaz genç kızın dediklerine inanmasana başını sallayarak onayladı. Telefonu çalmasıyla kısa bir süre genç kızdan uzaklaşmak zorunda kaldı.
Derin yerden kalmaya çalışmasıyla genç adam ona yardımcı olmak için elini uzattı. Derin gülümseyerek uzatılan eli tutu.
“Her şey için teşekkür ederim. Hayatımı kurtardınız bayım.”
Genç adam sabit bir şekilde başını salladı. “Herkesin yapabileceği bir şeydi. Teşekküre gerek yok.”
Derin gülümseyerek “Sanırım teşekkür edilmesini sevmiyorsun.”
Genç adam kısaca başını salladı. Kısa ve net bir şekilde “Sevmem.”
Derin genç adamın gözlerinin içine bakarken “İsminiz nedir bayım? Bana yardımcı olan beyefendinin adını bilmek isterim.”
Genç adam başını dikleştirerek genç kızın gözlerinin içine baktı “İsmimi bilmenize gerek yok küçük hanım. Ayrıca yardım konusunu açmanıza da gerekte yok. Sonuçta yaşandı bitti. “ genç kızın gözlerinin tam içine bakarken “Ama eğer bir isim gerekiyorsa siz koyun.”1
Derin genç adamın konuşmasını can kulağıyla dinlemişti. Gülümseyerek genç adamın değişik mavi gözlerine baktı. “Deniz…”2
Genç adam, kaşlarını çatarak anlamaz bir ifadeyle “Ne?”
Derin gülümseyerek “Deniz. Bu isim gözlerinle tam uyuyor gibi ama uymuyor gibi de. Senin gözlerin mavinin en tuhaf rengi. Sanki gökyüzü gibi ama denizin mavisi gibide. Söylesene bu gözlerin hangi rengi saklıyor.”
Genç adam ilk afallasa da hızla kendini toparladı. “Kendimi bildim bileli gözlerim hep mavi. Hangi tonu saklıyor bilmiyorum. Ama eğer saklıyorsa gerçekten gerektirdiği için saklıyordur.” derin bir nefes aladı, sakince nefesini geri verdi. “Şimdi küçük kız” cebinden bir çikolata çıkartarak, genç kıza uzattı. “Bu beni dinleyerek sakince beklediğin için bir ödül.”8
Derin şaşırarak baktı genç adama. Ardından gülerek çikolatayı aldı. “Doktor musun yoksa?”
Genç adam umursamaz bir ifadeyle omuz silkerken “Belki.” Diyerek göz kırptı. Az önce yanlarına gelen genç çocuğun endişeyle yanlarına geldiğini fark ettiğinde, genç kıza bakarak kısaca baş salladı, arkasını dönerek gitmeye başladı.
Derin şaşkınca genç adamın arkasından bakarken “Belki sonra görüşürüz Deniz! Belki de gözlerinin hangi rengi sakladığını öğreniriz?!”1
Genç adam hiç arkasını dönmeden gitmeye devam etmişti. Lakin içinden ‘Belki de’ diye düşünmeden edemedi.
Alaz genç kızın yanına gelerek “Hadi hastaneye gideceğiz bir yerinde bir şey oludu mu bakacaklar?”
Derin “Gerek yok Alaz. Ben iyiyim merak etme.” Derin ne kadar gerek yok dese de Alaz kararlıydı.
***
Alpay ağa zorlukla hastaneden çıkmış konağındaydı. Kalp krizi riski konulmuştu. Eğer biraz daha gecikseler neler olurdu bilinmez.
Torunu saatlerdir yoktu. Her nereye baksalar da bulamamışlardı. Ama herkes hatalıydı. Semih o şekilde konuşurken onu durdurmalıydılar. Lakin anın şoku ve Derin’in orada olduğu bilmiyorlardı. Eh sonrada Alpay ağa fenalaşmıştı.
Erkekler yerinde duramıyor bir iler bir geri giderek volta atıyorlardı konağın bahçesinde. Hanımlarda eşlerinden farklı değildi. Hatta Aysima bile genç kızı yeni tanımasına rağmen onun için oldukça endişeliydi.
Olaylardan sonra birde Semih ortadan kaybolmuştu. Ama şu an kimse onu düşünecek halde değildi.
Ali tam bir şeyler söyleyecekken konağın kapısı büyük bir gürültüyle açılmıştı.
Murat bey berdel lafını duyduğu an işi gücü bırakarak Mardin’e gelmişti. Tabi yanında oğulları ve karısı da vardı.
“KİM LAN BENİM KIZIMI BERDEL YAPACAK ŞEREF YOKSUNU?” Oldukça fazla sinirliydi. Daha kızı çocuktu! Ne kadar 18’ine girecek olsa da Derin Murat Bey’in gözünde hep küçük bir kız çocuğuydu.2
Miran bile sakinliğini geride bırakmış ortalığı yıkmak istiyordu.
Meriç ise o çok başka âlemlerdeydi. Gözü dönmüş bir şekilde kız kardeşinin başını belaya sokmuş olan o adamı arıyordu.
Meltem olaya sakin bir şekilde bakmak istese de bu pekte mümkün değildi. Zira onunda eli ayağı titriyordu.
Tüm Doğa ailesi üyeleri kızlarının tek bir gözyaşına bu Mardin’i yıkmaya hazırdı.
Azat bey kızının kayıp olmasına zaten sinirliyken birde kızının üvey ailesine olan olayları tek tek anlatmalıydılar.
Azat bey çalan telefonuyla gözleri eline ne zaman aldığı ve nerdeyse parçalanacak kadar sıktığı telefonuna kaydı. Gördüğü isimle kaşları hafifçe çatışırken, kızına bir şey olması düşüncesi onu deli ediyordu.
Alpay ağa halsiz bir şekilde “Geçin içeriye çocuklar. Anlaşılan siz daha baştan düzgünce her şeyi konuşmamalısınız.”
Murat bey sıktığı dişleriyle yaşlı adamı onaylamak zorunda kaldı.
Azat telefonu açarak kulağına götürdü, tabi bu sıralar tüm gözlerde onun üstündeydi. “Alaz?”
Alaz “Azat ağam Merida benim yanımda endişe etmenize gerek yok.”
Derin’in ailesinin merak etiğini düşünerek genç kızdan gizlice aramıştı Azat beyi.
Azat kaşlarını çatarak “Merida kim oğlum?”
Alaz sıcak bir gülümsemeyle “Derin…”
Azat sinirlense de şu an kızının durumu önemliydi. Endişeli bir sesle“Kızım nasıl Alaz?”
Meriç Derin’i bulamadığı için ekstra sinirliyken çatacak bir yer arıyordu. Azat bey’in kızım nasıl cümlesiyle sert bakışlarıyla ona kitlendi.
Alaz yanına doğru gelen Derin’le “İyi değil Azat amca. Şimdi kapatmalıyım yanıma geliyor.”
Azat kızının kötü olduğunu duymasıyla başını eğdi. O kızını koruyamamıştı. Ama o Semih’i bulduğu yerde gebertecekti. Kızına ettiği hakaretleri de, üzmesini de soracaktı!
***
Zar zor biraz olsun sakinleştirdikleriyle birlikte salonda oturuyorlardı. Önce berdel olayını konuşmuşlardı. Şimdi ise sıra asıl olaylardaydı.
Alpay ağa sakin bir şekilde Murat’a döndü. “Evlat, bu konuşmayı daha önce yapmalıydık lakin şimdi makbulmüş.” Murat’ın gözlerinin içine bakarak “Asel’i, torunumu nasıl buldunuz?”
Murat Bey oturduğu yerde dikleşirken, eskilere gitti aklı. Yanındaki karısına kısa bir bakış attığında, karısının ona buruk bir şekilde gülümsediğini gördü. Alpay ağaya dönerek “Bundan yıllar önce. Derin o zamanlar yedi yaşındaydı.”
Ali kaşlarını çatarak “yedi mi? Asel bizden beş yaşında gitmişti!” Oldukça sinirliydi. Sebebi ise o iki yıl süre içerisinde kim bilir küçük kız çocuğuna neler olmuştu!
Murat bey derin bir nefes aldı. Sanki o anlar aklına gelmiş gibi sertçe yutkundu.
Diğer Doğa üyelerinin de aklı o anlara gitti.
Meltem hanımın gözler dolarken, Miran sertçe yumruklarını sıkmıştı. Meriç ise öfkeli bir boğadan farksız durumdaydı.
Alpay ağa sert bir şekilde “Susun da dinleyelim neler olmuş!” Karısını yanına daha çok çekti. Çünkü görmüştü hatunun gözleri dolmuştu. “Sen devam et aslanım.”
Mevra az çok neler olduğunu biliyordu. Genç kızın vücudundaki yaraları görmüştü. Koray Arsen fazlasıyla strese girmişti. Öyle ki ellerini parçalamaktan bir hal olmuştu. Arat Demirhan umursamaz bir şekilde dinliyordu. O kız da bir şey olduğuna emindi. Yalanlarla doku hikâye olacağına o kadar emindi ki dinlemek bile istemiyordu. Yinede hem dedesine saygısızlık olmasın hem de ne tür yalanlar söyleyeceklerini merak ediyordu.
Azat ve Melek sakin olmaya çalışarak dinliyorlardı. Bu hiç kolay değildi. Hele de Azat bey için.
Alexander karısının dolan gözlerini gördüğü an yanına çekmişti. Gözlerin sıkıca kapatarak gelecek olan kötü anıları dinlemeye hazırladı kendini. Belki o küçük kızla yeni tanışmış, nerdeyse hiç diyalog bile kurmamıştı. Lakin şeytan tüyü vardı sanki genç kızda. Kendisini hemen sevdiriyor, insanın kalbinde sıcak bir yer ediniyordu.
Altan sakin olmaya çalışsa da Ali dizini sallıyor asla sakinleşmiyordur. Eşleri ellerini sıkıca tutmuş gelecek olan sözler can kulağıyla dinliyorlardı. Taner ve Tuncay da dikkatlice dinliyordu.
Murat bey sonunda dudaklarını aralayarak “Meltem ve ben zamanında çok kız çocuğu istemiştik. Olmadı… Allah nasip etmedi...” Karısının eline bir öpücük kondurarak gülümsedi. “Biraz kafa dağıtalım diye bir yerlere gitmeye karar vermiştik. Çocukları da aldık çıktık yola. Öyle böyle giderken, ormanlık bir yoldan gitmeye başladık.”
Herkesin kaşları çatılmış dikkatlice dinliyorlardı. Murat bey derin bir nefes alarak “İşte o gün karşımıza çıktı Derin. Arabanın önüne biri ya da bir şey atlamış gibi gördüğümde ani bir fren yapmıştım. Son anda çarpmaktan kurtulsak da,” serçe yutkunarak hepsinin gözlerinin içine yavaşça baktı “ Yoğun stresten ve bünyesinin zayıf olmasından bayıldı. Bayılırken kafasını sert bir şekilde çarpmıştı. Bu yüzden hemen onu alarak hastaneye gitmeye başlamıştık. Oldukça endişeliydik hastaneye nasıl vardığımızı bile bir Allah bilir.” Derin bir nefes aldığımda tüm ailenin üzüntüsünü, şaşırmalarını ve sinirlendiklerini görmüştü. Devam etti sözlerine “Doktor müdahaleleri yaparken ailesi olup olmadığımız sormuşlardı. Biz olmadığımız durumun nasıl olduğunu sormuştuk lakin bilgi veremeyeceklerini ama başka seçenek olmadığı içinde zorunda oldukları için bilgi vermişlerdi. O gün duyduklarımızı bizim için zaten bir ölümdü.” Dolu gözleriyle “Keşke neler yaşadığını öğrenmek yerine ölseydim daha iyiydi.” Ağlamamak için kendisini oldukça sıkıyordu. “Tam bir hafta boyunca hem polisler de geldi hem de öz ailesi araştırdık. Yinede sizden hiçbir iz yoktu.”
Arat alayla “Buna inanmamızı beklemiyorsunuz herhalde. Bizi bulmam isteseydiniz yapardınız.” Keskin gözlerle Murat beye bakarken “Siz bizi tanımasanız bile o kızınız illaki birimizin adını size verirdi.”
Alpay ağa sert bir şekilde “Arat!”
Arat göz devirerek kapının kolonuna yaslandı.
Murat bey sakin olmaya çalışarak “O süre zarfında ben velayeti için uğraşırken doktorun söylediği her kelime zihnimde yankılanıyordu. Benim kızım o iki yıl boyunca vücudunda taşıyacak her türlü işkenceyi görmüştü!” Sesi yükselirken “Şimdi bana söyleyin. Ben siz ortaya çıktığınızda nasıl size güvenseydim de kızıma yaklaştırsaydım. Her insan gibi hata yapar ve bende sizin kızıma zara verdiğinizi düşündüm çünkü tek seçenek buydu.” Derin bir nefes alarak “Bana gelen mektubu okumuştunuz. Bu mektubu okuduktan sonra görüşmek için sahibine gittim. Karşımda Merdan Demirhan vardı.”
Akçıl ailesi özelikle de Alpay Akçıl Mersin Demirhan’ın adını duyduğu anda sinirleri gerildi. Murat bey sözlerine devam etti. “Yanına gittiğimde bana sizin ona türlü işkenceler ettiğini, hatta ve hatta Alpay beyin...” sertçe yutkundu. Bunları söylemek kolay değildi. Alpay bey ise can kulağıyla dinliyordu. “Alpay beyin kızıma yasaklı madde verdiğini, şiddet gösterdiğini, kendisinin kızımı kurtarmak için her şeyi yaptığıyla ama sürekli engellendiğini söyledi.”
Alpay ağa duydukları karşısında şoka girmişti. Eski asker Alpay Akçıl kendi öz torununa yasaklı madde ve şiddetten suçlamıştı o adam! Sinirden gözleri kararırken eğer Merdan Demirhan yaşasaydı onu öldüreceğine çok emindi!
Diğer aile üyelerinde farklı değildi. Kimse bunu beklemiyordu. Özelliklede Arat “Yalan söylemenize gerek yok. Neden böyle bir şey söylesin dedem?”
Azat bey sinirle oğluna bir anda dönüş “KAPA ÇENENİ ARAT!”
Arat babasına saygısızlık yapmamak için susa da daha sonra konuşacaktı. Hiçbir şekilde inanmıyordu bu olanlara. Kesinlikle bu aile dedesine iftira atıyordu!
Meriç sinirle oturduğu koltuktan kalkarken, yanında oturan abisi bile onu tutamamıştı. Hızla Arat’ın önüne gelerek göğsünden ittirdi. Dolu gözleriyle, yaşlar akıtırken “SEN BURDA SEFA SÜRERKEN BENİM KARDEŞİM NELER ÇEKİYORDU BİLİYOR MUSUN?” Arat aniden ittirilmesiyle kaşlarını çattı. Ne saçmalıyordu bu karşısındaki velet?
Meriç sertçe gözyaşını sol koluyla silerken, gözyaşları durmadan inat etmiş gibi akıyordu. “BENİM KARDEŞİM EVE İLK GELDİĞİNDE ONA KÖTÜ DAVRANMAYA DEVAM ETTİN. KÜÇÜK KALBİNİN KIRILMASINI ÖNEMSEMEDİN. AMA O SİZE HİÇ YANSITMADI HEP GÜÇLÜ DURDU SÖYLESENE ARAT?” sesi kısılırken acıyla ”Benim kardeşim senin deden yüzünde acılar çekerken sizin mutlu aile tablosunu izlerken nerdeydiniz?”5
Herkes şaşkınca Meriç’e bakıyordu. İzlemek mi? Mutlu bir aile tablosu mu? Bu mümkün değildi. Onlar Asel’leri öldükten sonra hiç gülümsememişti bile.
Arsen hiç doğum gününü kutlamamıştı. Yalın doktorum dışında hiçbir şeyle ilgilenmemişti. Melek işine sıkıca bağlanırken, Azat piskolojisini zorlukla düzeltmişti. Arat ise… Arat ise sadece kin gütmüştü. Eğer o kız doğmasaydı ona göre ailesi hiç üzülmeyecekti. O kız yüzünden Arsen doğarken ölebilirdi. O kız yüzünden öldüğünü öğrendikleri gün ailesi yas ilan etmişti. Ona göre bir suçlu vardı. O da o küçük kızdı… Oysa Arat’ın sadece beyni yıkanmıştı ve hiç fark etmemişti…3
”BENİM KARDEŞİM VÜCUDUNDA HİÇ GİTMEYECEK YARALAR TAŞIYOR. BENİM KARDEŞİM SİZ MUTLU OLUN DİYE TÜM YARALARINI SAKLADI.” Sesi kısılırken “Benim kardeşim senin deden yüzünden te… tecavüz edilmiş olabilir ve biz bunun doğruluğunu bile bilmiyoruz…” Her acıyı bir şeklide atlatabilirlerdi ama tecavüz lafı hepsi için en acısıydı. İhtimalini bile düşünmek insanı delirtecek kadar güçlüydü…3
Arat arkaya doğru sendeledi. Başını dağa sola sallarken “Yalan söylüyorsunuz. Hayrı hayır dedem öyle bir şey yapmaz!” Yüksek bir sesle “Yapmaz!”5
İşte bu sözler herkes için son sözler oldu. Çünkü o an tüm aile yıkıldı…
***
Derin önündeki çilekli milkshake dolu bardakla oynuyordu. Alaz genç kızın bu haline üzgün gözlerle baktı. Durumun ne olduğunu öğrenmek için çok uğraşmış sonunda genç kız her şeyi ona anlatmıştı. Duyduklarıma birlikte delirmiş olsa da Derin’in olduğu durum yüzünden sessiz kalmak zorunda kalmıştı. Önündeki kahvesine bakarken bir iç çekti. Şu an genç kıza ne söylese olmayacaktı. Gerçi o teselli etmeyi de teselli edilmeyince bilmezdi ya…1
Allah biliyor ya genç kızın ilk o halini gördüğünde delirecek gibi olmuştu. Bir kez daha birini kaybedemezdi. Gerekirse her şeyi yapardı ama birini daha kaybetmeyi göze alamazdı.
Derin kendisine soru soran Alaz’a döndü. Dalgın bir şekilde “iyiyim.” Diye mırıldandı. Hâlbuki çok köyü durumdaydı. İçinde öyle bir sıkıntı vardı ki sanki bugün kötü bir gün değilmiş gibi bir şeyler daha yaşanacaktı…2
Alaz, Derin’in masanın üstünde olan ellerini tutu. “Üzülme… Sen üzülürsen…” Sen üzülürsen o da üzülüyor gibi diyemedi…3
Karşısındaki genç kıza baştan beri hiçbir farklı his beslememiştir. Alaz’ın Derin’e karşı duyduğu his sadece kardeş sevgiliydi. Derin’e her baktığında sanki onu görüyor gibiydi. Sebebi ise yeşil gözler, aynı yaramazlıkları. Sertçe yutkundu. Bugün bir yeri ziyaret etmeliydi…2
Derin elinin üstündeki elleri sıkıca tutu “Üzülmüyorum artık Alaz.” Buruk bir şekilde gülümsedi. “ Sadece… Sadece sanırım biraz kırıldım…” gülüşü soldu. “O ailede yerim olmadığını bir kez daha görmüş oldum.” Alaz’ın gözlerinin içine bakarak “Tek pişmanlığım onlara şans vermiş olmam ve buraya ailemle değil de onlarla birlikte gelmem.”
Alaz genç kızın gözlerindeki bariz pişmanlığı görmüştü. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. “Eğer gelmeseydin seninle şu an burada oturamazdık.” Rahat bir şekilde arkasına yaslandı, çapkın bir gülüş sergileyerek “Yani Merida hanım. Benim gibi yakışıklı biriyle olamazdınız.” Diyerek göz kırptı.
Derin onun bu haline gülümsedi. Hatta dudakları arasından kıkırtı bile kaçırmıştı. Güzel bir gülümsemeyle “İyi ki seni tanıdım Alaz. Sanırım bu aile hayatıma girdiği andan beri bir tek bundan pişman değilim.”
Alaz içinde bir sıcaklık hissetti. Şu an fazlasıyla duygusal olmaya açıktı ve ağlamayı istemiyordu. Bu yüzden bu duygusal olan ortamı dağıtmaya karar verdi “Tamam anladım bana âşık olduğunu söylemene gerek yok daha fazla.”3
Derin şaşkın bakışlarla “Ne, sana âşık falan değilim!”
Alaz tek kaşını kaldırarak “Emin misiniz Merida hanım? Buradan pek öyle gözükmüyor da ondan.” Diyerek göz kırptı, gülümsedi.
Derin başını sağa sola sallayarak gülümsedi. “Bu kadar belli etme.”
Alaz anlamaz bir ifadeyle “Neyi.”
Derin gülümseyerek “Yoklukta olduğunu. Etrafı korumacı erkeklerle çevrili olan bir kıza bunu diyecek tek erkek yoklukta olan veya gerçektende korkusuz olan erkektir.”
Alaz gülümseyerek, Derin’in gözlerinin içine baktı. “Eğer bir kızı seversem bir değil bin tane abisi olması fark etmez bana. Ben sevdim mi tam severim.”3
Alaz etrafın kararmaya başladığını gördüğünde “Hadi eve gidelim artık.”
Derin yerinde rahatsızlar kıpırdandı. “Ben o konağa gitmek istemiyorum Alaz.”
Alaz anlayışla karşıladı. Lakin kendi konağına da götüremezdi. Ailesi kendisine rahat vermezken bu genç kıza Allah bilir ne yaparlardı.
”Tamam, o halde bir şeyler düşünürüz. Olmadı…” son çare olarak bu kefenin sahibi olan kuzeninde kalırlardı. Derin’i yalnız bırakacak değildi nasıl olsa.
”Kuzenimde kalırız.” Kuzenini gördüğünde “Hatta sen burada dur.” Kuzenin olduğu masayı işaret ederek “Kuzenim orada anahtarı alıp gelirim.”
Derin mahcup bir ifadeyle “Rahatsız etmek istemem Alaz. Ben başımın çaresine bakabilirim.”1
Alaz sanki Derin kötü bir şey söylemiş gibi baktı. “Saçmalama Derin! Biz arkadaş değil miyiz? İyi günde de kötü günde de yanındayım kızım senin. Benden kurtuluş yok diye boşuna demedim.”
Derin gülümseyerek “Yalnız o laf evliler içindi.”
Alaz anlamaz bir ifadeyle “Hangi laf?”
Derin gülerek “İyi günde kötü günde lafı işte. Hatta evlenirken nikâh memuru söylüyordu.”
Alaz gülümseyerek başını salladı. “Bekle beni hemen geliyorum.”
Derin başını salladığında Alaz kuzenin yanına giderek, “Senin evinin anahtarı lazım.”
Alaz’ın kuzeni genç adam bilgisayar kullanırken taktığı gözlüğünü burnundan hafif bir şekilde aşağı indirerek “Sana da merhaba kuzen.”
Alaz bıkın bir şekilde “Uğraştırmada ver anahtarı. Ayrıca bu gece eve gelme.” Derin’in rahatsız olmasını istemiyordu. Hatta gerekirse kendisi de kapının önünde nöbet tutardı ama eve girmezdi.
Genç adam alayla “Ne o eve kız mı atacaksın.” Ellerini birleştirdi. “Şaşırdım doğrusu. Sen genelde eğlenilecek değil evlenilecek adamım derdin?”
Alaz göz devirirken, ciddi bir ifadeyle. “Saçma salak konuşma. Veriyor musun evinin anahtarını, vermiyor musun?”
Genç adam cebinden evinin anahtarını çıkartarak kuzenine fırlattı. Almaz anahtarı tutarken “İyi al.” Sağ işaret parmağını yalancı bir sinirle salladı. “Ama evinde bir dağınıklık olursa sorumlusu sensin.”
Alaz alayla “Ben o evin düzgün olduğunu bile sanmıyorum ya neyse. Hadi eyvallah”
Genç adam gözlerini kaçırarak “Eyvallah kuzen.” Sessizce “Allah’a emanet ol.”
Alaz ve Derin sessizce yolda yürürken birinin Derin için kötü bir planları vardı.
Genç adam sinirle yürüyen kıza baktı. “Sana söyledim. Bu daha başlangıç diye. Şimdi ise sonuna gelelim küçük şeytan.” Kontağı çevirdi. “ Ailemle aramı bozmanın bedelini ödeyeceksin.” Önce debriyaja basarak vitesi bire aldı. Yavaşça gaza basarken, debriyajdan da yavaş bir şekilde ayağını çekiyordu. “Gerekirse öleceksin. Ama benim ailemle aramı bozmanın bedelini ödeyeceksin.” Hızını artırırken. “Babam senin yüzünden annemi hatırlayarak üzüldü. Babam senin yüzünden annemin üzüleceği sözleri bana kurdu.” Hızı daha da artarken “Senin yüzünde o yaşlı buruşuk adam bana tokat attı!” Gözü dönmüş bir şekilde sokakta yürüyen genç kıza aracı sürdüğünde son kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşiyordu.1
Aynı başlangıçtı küçük kızın acı çekmesi şimdi ise aynı son mu olacaktı. Bu küçük kız artık yaralıydı ve bu acılara tekrar dayanamazdı.
Sokak ortasında arabanın çarpma sesi ve Alaz’ın bağırış sesi ve aracın direğe çarpması dışında hiçbir şey duyulmadı…
***
Konakta olan tüm aile üyeler oturdukları yerde başları yerdeydi. Son konuşulanlardan sonra kimseden söz çıkmamıştı. Meriç hava almak için dışarı çıkarken, Miran ‘da kardeşini yalnız bırakmamak için yanında gitmişti. Arat sessizce donuk bir bakış eşliğinde yere çökmüştü. Hanımlar sessizce gözyaşlarını alıyorken, erkeklerden hiç ses çıkmıyordu. Yalnız bir kişi dışında, Azat Demirhan bu acıya dayanmayarak nerde, kim yanında olduğunu umursamadan ağlamaya başlamıştı. Melek hanım ne kadar eşine destek olmak istese de kendisinde kötü durumdaydı. Azat bey çalan telefonuyla gözlerindeki yaşları sildi. Cebinden çıkardığı telefona kimin aradığına baktığında ‘Devrem’ yazısını görmüştü. Boğazını temizleyerek “İzninizle” dedi pürüzlü sesiyle.
Azat bey bahçeye çıktığında, telefonu açarak kulağına götürdü. Karşı taraftan hafif sitemli bir ses geldi. “Devrem niye hiç aramıyorsun sen beni? Yanına geleceğim dedim oğlum bir kaç saat sonra sizinkilerle birlikte geliyoruz.”
Arkadaşının konuşmamasıyla kaşları çatıldı Timuçin beyin. “Niye konuşmuyorsun? Tabi anladın değilim ex dünürüm benim mükemmel bir insan olduğumu bu yüzden sesin çıkmıyor.”
Timuçin bey aracı kullanırken, Azat’ın sesinin kötü gelmesiyle yanında oturan eşiyle kısaca bakıştılar. Hızla yola dönerken bir gözü ve kulakları telefondaydı. “Azat, devrem sen iyi misin? Dünürüm dedim hiç takmadın, ufacık sinirlenme belirtisi bile göstermedin. Tamam, ex dünür sayılırız artık nasılsa benim mal oğlum ortada yok senin kız da maviş gözlü yüzbaşıya takmıştı kafayı. Bizimki baştan kaybetmiş zaten.”3
Azat’dan hala ses gelmemesiyle “Azat beni korkutuyorsun Devrem. Sesinde kötü… Ne oldu söyle Devrem’ine hadi. Hadi Azat’ım…”
Azat göz yaşla “Kızım… kızım çok acı çekmiş Timuçin… Ben sıcak evimde otururken o acı içindeydi…” sinirle bahçede bir ileri bir geri giderken “O baba demeye değmeyecek adam yüzünden kızım acı çekti!” Sesi git gide yükselirken “Benim kızım benim yüzümden acı çekti!”
Timuçin bey hızını artırırken, arkadaşı bir delilik yapmadan ona yetişmek istiyordu.
“Azat…” diye kısık sesle söyledi Timuçin bey. Ne diyeceğini bilemiyordu.
Azat Bey sinir ve gözyaşlarıyla “Benim kızım acı içindeydi… Şimdi ben kime hesap soracağım? Yaşamayan bir adama nasıl hesap sorarım?” Dizlerinin bağı çözülürken iki dizinin üstüne sert bir şekilde düştü. Umursamadı. Canı acısa bile hissetmemişti. “Ben kimi neyi yakacağım Timuçin?” Zorlukla konuşurken “Ben kızımın acılarını nasıl saracağım?” Gözyaşları durmaksızın akıyordu. “Biz nasıl tekrar aile olacağız?”
Timuçin bey sertçe yutkunurken ne cevap vereceğini bilemedi. Ne denirdi ki buna?
Azat bey acıyla “Ben birde asker olacağım Timuçin… ama ben daha kızımı koruyamıyor ki vatanımı koruyayım…”
Timuçin bey sertçe arkadaşının sözünü kesti “Saçama sapan konuşma Azat! Deli etme lan beni? Senin bir suçun yoktu! Sok lan şu kalın kafana. Her şey o it babanın suçu! Şeref yoksunu en azından öldüde kurtuldunuz diyeceğim ama it herif hala size zarar veriyor. Ne ölüsü nede dirisi rahat vermedi pezevenk herifin!”
Azat arkadaşının söylediklerine sessiz kaldı. Ne diyebilirdi ki zaten? Haklıydı…
Timuçin bey bir şeyler daha olduğunu bilse de arkadaşının anlatmasını bekledi. Azat böyleydi tam patlama noktasında Timuçin anlatırdı her şeyi. Ama söz konusu kızı olduğunda neler yapacağı hiç kesin değildi.
Azat sakin ama pürüzlü sesiyle “Bilmiyorum…” sertçe yutkunarak, derin nefes alıp verdi. “Kızım iyi ise iyiyim ama değilse… Bende iyi değilim Timuçin. Ve kızım şu an hiçini değil.” Derken kalbinde bir sızı hisseyi. Bir anda neden sıkıştığını bilmediği kalbi sıkışmıştı. Bu hissi birden fazla kişi hissetmişti. Arsen ikizinin canının yandığını derin bir sızıyla hissederken, Agah zorlu ama kısa süren görevden dönerken sanki kalp atışını hissetmiyordu. Ve bir kişi daha vardı Agah gibi hisseden neden hissettiğini sebebini bilmese de biri daha vardı. Hatta belki de Agah’dan daha şiddetli hissediyordu…4
Konağın kapısı sertçe çalınmasıyla kötü haberin habercisi olduğunu göstermişti…
***
Zorlu bir görevden dönen Agah Demirhan timiyle birlikte dinlenme odalarına geçtiler.
Murat Aytekin yorgun bir şekilde koltuklardan birine kendisini atarken “Abi var ya en çok ben leş topladım.” Bunu büyük bir gururla söylüyordu ki zaten gurur duyuyordu.
Hasan, Murat Aytekin’e göz devirirken yorgunca kendisini ikili koltuğa attı. “Ne leşi oğlum? Pubg mi oynuyoruz?”
Murat Aytekin, Hasan’a göz devirirken “Kıskanma abicim en çok ben kötüleri öldürdüm diye.”
Hasan Murat Aytekin’in bu tavrına göz devirerek koltuğa yaslandı.
Aziz sakince “Hadi dinlenin artık. Her an başka görev çıkabilir.”
Yusuf üstünde sanki bir ton ağırlık varmış gibi konuştu “Dinlenmek bence de iyi olur komutanım. Zira kemiklerim kırılacak sanki.”
Görkem yanında oturan Yusuf’un bu tavrına güldü “Ne oldu çaylak? Yok abi ben böyle iyiyim, yok hiç yorulur muyum, ayıp ettiniz abi geceki nöbetlerinizde ben tutarım diyen kimdi Yusufi?”
Yusuf yorgunluktan gözleri kapanırken “Hım…” diye bir ses çıkartmıştı sadece. En küçükleri Yusuf olduğu için ona oldukça dikkat ediyorlardı.
Agah yerinde duramıyordu. Kalbinde bir ağrı vardı. Sanki… sanki biri kalbini söküyordu. Dayanamayarak yerinden kalktığında Yusuf dışında herkes ona dönmüştü. Lakin Agah’ın umurunda olan tek şey kız kardeşiydi. Helikopterden indiğinden beri kız kardeşini arıyordu lakin hat hep meşgul çalıyordu. Bu duruma içi sıkılmıştı. Üstelik beyni sadece kötü düşüncelerle dolmuş durumdaydı.
Ya ona bir şey olduysa ve bir kez daha yetişemezse?
İçi iyice daralmaya başlamıştı.
Komutanlarının ayağa kalkmasıyla Murat Aytekin “Abi nereye?”
Agah kısaca Murat Aytekin’e bakış atarak “Güneş’ime”
Tek bir kelime tim için yeterli olmuştu.
Hızla karargâhtan çıkışında aracına bindi. Aracını son hız sürerken içindeki sıkıntı fazlasıyla kendini belli ediyordu. Üstünü bile değiştirmemiş halde yola koyulmuştu. Konağa geldiğinde hızla inerek “Güneş!” Güneş’inin sesini duymayı bırakın konak sanki terk edilmiş gibiydi.
Tüm konağı “Güneş!” Diyerek arayan Agah’ı sessizlik karşılamıştı.
Çalan telefonuyla bakmadan kulağına götüren Agah, korkudan elleri titriyordu.
Karşı tarafta olan Devran “Dostum…”
Agah konağı gezmeyi bırakarak durdu. “Devran… Devran, Güneş yok! Kız kardeşim yok Devran!”
Devran acıyla konuşan arkadaşına bu haberi nasıl vereceğini düşündü. “Dostum şu an hastanedeyim. Asel…”
Agah başını hızla sağa sola sallarken “Hayır, hayır… hayır!” Kalbindeki ağrı artarken Devran tekrar konuşacaktı ki bir doktorun sesini duydu Agah “Başınız sağ olsun. Hastanın ölüm saati 10.01 yılı 24.03.2018”26
Telefon elinden kayarken dizlerinin bağı çözülmüştü. Yere sertçe düşerken donmuş gibiydi. Ellerin yere sabitleyerek kafasını eğdi. Tekrar aynısı olmuştu…
Demirhanlar kaybetmeye mahkûmdu…22
Bölüm sonu.1
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?3
Bölüm beklentilerinizi karşıladı mı?6
Semih sövme yeri. Atış serbest…9
Arat sövme yeri. Atış serbest…18
Sizce Arat ilerde affedilmeye değer mi?9
Yeni uyandım hemen bölüm atayım dedim. Hepinize günaydın. :)3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
371.06k Okunma |
19.82k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |