Derin bu duygusal ortamı dağıtmak için "Gitmiyor muyuz?" dediğinde Azat Bey ve Melek Hanım bir birine bakarak "Gidiyoruz!" dediler.
Derin ayağa kalkarken "Hadi o halde."
Melek Hanım ayağa kalkarken "Kabanımı almayı unuttum sakın bir yere gitmeyin!" Hızla odadan çıkarken kocasına parmak sallayarak "Sakın Azat!" diyerek odadan çıktı.
Azat Bey karısının arkasından alayla "Çabuk olursan yetişirsin Meleğim"
Derin öylece ayakta yere bakıyordu. Azat Bey kızına yaklaşarak "Bugün yapmak istediğin herhangi bir şey var mı prensesim?"
Derin gözlerini Azat Beye sabitleyerek, çekingence "Hayır, siz nereye isterseniz oraya gidelim."
Azat Bey kızının yanında durarak, derin bir nefes aldı "Pekâlâ, o halde hava soğuk kapalı alışveriş merkezine gidelim, ister misin?" dediğinde Derin başını sallayarak onayladı.
Azat bey kızının çekindiğinin elbette ki farkındaydı ve bu canını oldukça fazla yakıyordu. Eğer kendi öz babası olmasaydı böyle bir acıyı yaşamak zorunda kalmayacaklardı. Bir kez daha nefret etti babasından Azat Bey.
Azat Bey kızının üstünü incelerken çokta kalın giyinmediğini fark etti "Bebeğim beni yanlış anlamanı istemem ama bu kıyafetler fazla ince değil mi? Üşümez misin bu şekilde?" diyerek üstünü işaret ettiğinde, Derin üstüne baktığında haklı olabileceğini gördü. "Üşümem ki" diyerek omuz silktiğinde Azat Bey kızının bu haline gülümsedi. "Gel bakalım, sana abinin kıyafetlerinden verelimde üşüme." dediğinde Derin "Kimin?" Eğer Agah abisi dışındaki birinin kıyafetini verecekse reddetmeye hazırdı.
Azat Bey "Agah abinin güzelim." dediğinde Derin başını sallayarak onayladı. Azat Bey kızının odasını birlikte seçmek için düzenlememişti. Kıyafetleri ise tam olarak ne tarz sevdiğini bilmediği için ve Murat Bey’e sorarsa kesinlikle tam tersini söyleyeceğini bildiği için soramamıştı da. Bu yüzden bu evde en küçük beden kıyafet en büyük oğlu Agah'ın on yedi yaşında giydikleriydi.
Kapıya yaklaştıklarında tam çıkacakken, Azat Bey’in gözü oğlunun küçükken iki oda arasına açtığı deliğe kaydı. Anlaşılan kızı o deliği bulmuştu. Başıyla deliği işaret ederken "Sanırım evde bir faremiz var. Gerçi bu odaya başka bir şekilde girmen pekte mümkün değildi. Genelde hep kitli olur" diyerek gülümsedi.
Derin utanarak başını çevirdi, Azat beyin arkasından yürümeye devam etti. Azat Bey oğlunun odasına girdiğinde dolaba yönelerek kapakları açacakken durdu. Oğlu Agah eşyaları konusunda çok titizdir. Bu odaya bile o gittikten sonra sadece Yalın girebilmişti. Tüm temizlik düzen her şeyi Yalın yapmış, hiç kimseydim içeri sokmamıştı. Şimdi ise Agah’dan izinsiz onun eşyalarına dokunamazdı. Bu yüzden oğlumun kızmayacağı tek kişi olan kızına dönerek "Hadi prensesim istediğin kıyafeti al, giy ve gel. Baban seni salonda bekliyor olacak" dediğinde göz kırpmayı ihmal etmedi. Odadan çıkan Azat Bey çıktığı an duvara sırtını yaslayarak hızlı atan kalbini sakinleştirmeye çalıştı.
Şu an gözleri dolu doluydu. Ağlamamak için kendisini o kadar sıkıyordu ki sağ gözünden bir damla yaşı engelleyememişti. Kızı yaşıyordu! Yaşıyordu ve şuanda aralarında sadece ince bir duvar vardı. Gitse sarılsa, çiçek kokusunu içine çekse, öpse o utanan yanaklarından çok muydu? Çok mu şey istiyordu Azat Bey? Sadece kızının ona tekrar baba demesini istiyordu.
Sırtını yasladığı duvardan çekerek merdivenlere yöneldi. Ona kalsa hiç o kapıdan ayrılmazdı lakin kızı rahatsız olabilmesi düşüncesi bile onu deli ediyordu.
Salona geldiğinde üçlü koltuklarda oturan kardeşi Ali'yi gördü. Eline telefonu almış heyecanla bir şeyler izliyordu. Azat Bey hızla kardeşine yönelerek ne izlediğine baktı. Eski süper lig maçlarına baktığını gördü. Kafasına sert bit şekilde vurduğunda "Lan, it herif ne arıyorsun sen burada?"
Ali Bey maçın en heyecanlı yerinde reklam arası yerine kafasına sert bir darbe yemek hiç hoşuna gitmemişti. "Abi ayı falan olabilir misin diyeceğim ama " abisini baştan aşağı süzerek "Mesleğinin asker olduğu bilmeseydim kesin derdim" diyerek kendini onayladı.
Azat Bey burun kemerini sıkarken, sinirle burnundan soludu "Ulan it herif. Ben demedim mi bugün evde kimse olmayacak gelen okursa balkondan aşağı sallandırırım diye!" Bağırmıyordu ancak bağırsa daha az etkilenirdi Ali.2
Ali Bey serçe yutkunarak baktı abisine biliyordu abisi uyarmıştı lakin yinede yeğenini tekrar görmek belki de azıcıkta olsa bire bir diyalog kurmak istiyordu. Gerçi şu an sadece istemekle kalıyordu çünkü abisi şu an onu öldürme planları yaptığını gözlerindeki ateşten anladı. "Abi, abim, abiletam"2
Azat Bey kardeşinin bu yılışık haline alışık olduğu için pek şaşırmasa da son söylediği kelimeyle kaşlarını çatarak, anlamazsa baktı "Abileta mı? O ne lan? çikoletta der gibi."
Ali Bey gülümseyerek "İşte sende benin abilettamsın. Çikolatadan daha tatlısın demeye çalışıyorum abi"
Derin ve Melek Hanım şaşkınca ikilinin konuşmasını dinliyordu. Melek Hanım sahte bir hüzünle "Azat, siz yok artık Azat?" diyerek ayıplarcasına baktı iki kardeşe.
Azat Bey panikle "Yok öyle bir şey Melek saçmama."
Ali Bey "Yenge sende ne fesatsın be! Cık cık cık benim karım var bir kere. Bırak abimi kaktüse bile bakmam ben"
Derin içinden söylediğini sanarak "Bir kere onun yüzü sert hiçte tatlı değil. Adama baktıkça arkama bakmadan topuklamak istiyorum. Agah abimin kime çektiği belli oldu"
Azat Bey’i üstün körü süzdü Sert yüz hatları, yanağında olan küçük ama belirgin bıçak izine benzeyen yara izi, alev alev yanmaya hazır zehir gibi yeşilleri, kaslı bir vücut, uzun bir boy. Hatta öyle uzun ki Derin göğsüne bile zor yetişebileceğine emindi babasının. Damarlı kol ve eller, siyah ne uzun nede çok kısa tam kararında saçları, her zaman çatık olan kaşları.2
Azat Bey düşündü bir an. Asker olmasından kaynaklı yüz hatları hep sert olurdu. Şimdi anlıyordu ki kızına bakarken yüzünü yeteri kadar yumuşatamıyormuş. Buna artık daha da dikkat etmesi gerektiğini fark etti. Kızının ondan korkması canını yakmıştı. Kalbinde ince bir sızı hissetse de hiçbir şey duymamış gibi yaparak "Had hanımlar bakalım bugün kaç alışveriş poşeti taşıyacağım" diyerek karısına gönderme yaptı.
Melek Hanım kocasının yapmaya çalıştığı ı anlayarak ona uydu. Tabi göndermesine de laf çarpıtmaysa unutmadı "Ne yani Azat sen bizi sevmiyor musun yoksa? Yok yok ben anladım geçen zaten bir imalar falanda yapmıştınız kadın milletiyiz ya ondan" diyerek başını hırsla salladı, kızının koluna girecekken, rahatsız olma düşüncesi aklına geldiğinde "Hadi kızım gel, baban bir alışveriş poşetini bile taşıyamayacak bir adammış. Ah ah zamanında babam vermeyeceğim kızımı demişti de ben istemiştim. Şimdi babam olsaydı poşetleri taşımayı bırak alışveriş merkezini satın alırdı." dediğinde Azat Bey tek kalını kaldırarak "Daha geçen gün eğlence merkezi aldırmamış mıydın hayatım. Yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum?"
Melek Hanım kocasının sözleriyle gözlerini kaçırdı "A-a öyle mi?" Saate bakıyor gibi yaparak kolundaki saate kısaca göz attı "Saat geç oluyor hadi çıkalım" diyerek herkesi çıkışa yönlendirdi, bir anda durarak arkasını dönmeden "Ali. Sakın. Ama sakın. Evimi yakma, su bastırma, hırsıza yardım etme ve en önemlisi" kafasını korkutucu yavaşlıkta Ali'ye doğru çevirerek "mutfağıma girme!" Ürkütücü bir ses tonuyla "Anladın mı?!" dediğinde Ali Bey korkarak başını salladı "Emret yeter yenge. Hiç merak etme sen, asla girmeyeceğim mutfağa" diyerek hızla başını onaylar anlamda sallamaya devam etti.2
Melek Hanım Ali Bey’in bu haline başını sallayarak gülümsedi, neşeyle "Harika hadi gidelim o zaman"
Herkes şaşkınca Melek Hanıma bakarken, Melek Hanım kimseyi takmadan uzun topuklu botlarını eline alarak giymeye başladı bile. Derin gözlerini kırpıştırarak göz ucuyla önce Ali Bey’e sonraysa karısının arkasından bakan Azat Bey’e baktı sessiz bir fısıltıyla "Ne tuhaf bir aile." gülümserken "Tam benlik. Çok eğleneceğiz anlaşılan" diyerek Melek Hanımın arkasından gitti. Azat Bey ise asker olduğundan kaynaklı duyu organlarının ekstradan gelişmiş olmasıyla kızının fısıltılı sesini çok rahat bir şekilde duymuştu. Ve bunun sonucunda içten bir gülümsemeyle hanımların peşinden gitti.
Derin oldu olası asla spor bot veya spor ayakkabı olmayan hiç bir ayakkabıyı giymezdi. Dışarıda başlayan sağmak yağmur bile onun için önemli değildi lakin Azat Bey için bu geçerli değildi. Henüz yarım saat olmadı yağmurun bu denli sağanak başlaması. Hava durumuna önceden bakan Azat Bey ve tabi kızının küçükken ne tür ayakkabılar giydiğini hatırlaması ile kızına bir çift spor bot tarzı ayakkabı almıştı. Tabii ki daha fazla alacak ancak şimdilik idare etmesi için yeterli olacaktır. Kızı spor ayakkabılarını giymeden önce spor botları eline alarak, kızının önünde diz çöktü. Alttan alttan kızına bakarken "İzin verir misin?" diye sordu.
Derin ise önüne diz çökmüş farklı bir ayakkabıyla duran öz babasına bakıyordu. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Ama akışına bırakmaya karar verdi. İlerde pişman olacak mı orası muamma ama yinede denedim demek istedi.
Usuca başını salladı Derin karşısında diz çökmüş adama. Azat Bey spor botların bağcıklarını açarak nazikçe kızının ayağına giydirdi, en sonda bağcıklarını büyük bir özenle bağlayarak, ayağa kalktı, birçok anlam barındıran iki kelimeyi söyledi "Teşekkür ederim"
Melek Hanım karşısındaki manzaraya gülümseyerek bakıyordu. Nerden bile bilirdi ki kızının yaşadığını? Bilse daha fazla uykusuz kalırdı ama kızını yinede bulurdu. Bulurdu değil mi? Yıllarca öldü dediler de kızının öldüğüne kalbi asla inanmadı. Birçok kişi umudunu keserken o asla kesmedi. Şehir şehir, ülke ülke gezdi. Sormadığı insan, soruşturmadığı insan kalmamıştı. Ama yinede elinde hep sıfır vardı. Çok kez asılsız ihtar almıştı. Bu asılsız ihtarlar acılı bir annenin canını yakmaktan başka bir işe yaramamıştı. Oysa bu ihbarları yapanlar sadece para için yapmışlardı…
Bu insanlar para için yapmıştı asılsız ihbarları peki ya kayınbabası, o neden kızlarını onlardan kopardı?
Başını sağa sola salladı. Basit bir oğullarına ders verme gibi bir şey olmadığını düşünse de sebebini bir türlü bulamıyordu. Ama kayınbabasıydı bu, hiçbir evladına iyi davranmamıştı ki. Sebepsiz yere bile yapmış olabilirdi. Kocasıyla da bu konuları konuşamıyor, onu daha fazla üzmek istemiyordu.
Kocasına dönerek sahte bir kıskançlıkla konuştu "Azat benim neden ayakkabılarımı giydirmedin?"
Azat Bey şaşkınca karısına dönerek "İsteseydin yapardım güzelim"
Melek Hanım kıza dönerek, nazik bir şekilde gülümsedi. "Sana temas etmemde bir sorun var mı kızım?"
Derin başını sağa sola sallayarak "Hayır, sorun değil" normal şartlarda özellikle tanımadığı aşırı derecede temas seven biri değildi. Ama bu aileye ön yargılı davranmamak için kendisini sıkıyordu.
Melek Hanım aldığı cevaba pek inanmasa da başını sallayarak onayladı kızını, koluna temkinline girerek "Gel kızım, baban belli kim söylememi bekliyormuş" diyerek kızını kapıdan kendisiyle birlikte çıkardı, Azat Bey’i geride bıraktı.
Azat Bey şaşkınca ikilinin arkasından bakarken, Ali Bey abisinin yanında durarak, olumsuzla başını salladı "Görüyor musun abi? Kadın milleti hep aynı" diyerek hanımların arkasından bakıyordu.
Azat Bey sakince kafasını kardeşine çevirerek, sol eliyle sert bir şekilde kafasına vurdu. "Kapa lan çeneni. Zaten başıma ne geliyorsa senin çenen yüzünden geliyor!" diye kızdı.
Nitekim öyleydi de geçen seferki Ali Bey’in yüzünden çıkan tartışmada karısına kendisini -suçsuz yere- affettirmeye çalışırken kırk takla atmıştı. Hayır, Meleğinin bu kadar acımasız olabileceğini de yeni fark ediyordu.
Ali Bey abisinin kafasına vurmasıyla acıyan yerini tutu "AH! Abi deli misin ya! Ben ne yaptım şimdi?"
Azat Bey kardeşini takmadan hanımların peşinden gitmeye başladı "Biraz o küçük aklını çalıştırırsan bulursun. Mutfağa girmekte yok Ali. Eğer mutfakta bir toz taneciği bile yerinden kımıldarsa" başını kardeşine çevirip, gözlerini kıstı. Tabi göz temasını kurmayı da unutmadan "Yıllar önce nasıl kafanı karpuz gibi yardıysam şimdide yararım"
Ali Bey serçe yutkunarak, abisine korkuyla baktı. Eli istemsizce eski dikiş izine gittiğinde, hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçti. O anı asla unutamazdı. Nasıl unutsun ki? Kafası ciddi anlamda karpuz gibi yarılmış, pekmez gibi kanları akmıştı. Tabi sonrada bir güzel karpuz yemişlerdi Asel'in isteği üzerine.
Ali Bey korkarak abisine başını sallayarak onayladı "Ta-tamam abi sende" gözlerini kaçırarak "gideceğim zaten bu evde bir dakika bile kalamam"
Azat Bey kardeşine son kez bakarak karısı ve kızının peşinden gitti.
Melek Hanım ve Derin araçların önüne geldiğinde “Hadi kızım, atla bakalım annen seni uçursun” diyerek göz kırptı, gülümsedi.
Azat Bey bir eli cebinde, diğer eli şemsiyesini tutarken alaylı ifadesiyle “Yavaş uçursun hatun. Babası dururken, annesinin çarpma ihtimali olan arabaya mı binsin kızım?”
Melek Hanım sinirle kocasına döndü. Nedense kocası bu gün oldukça sinir bozucuydu. “Azat beni deli etme de bin şu arabaya sende!”
Azat Bey eğlenen ifadesiyle “Cık, binmem. Hayati tehlikemin olduğu bir araca binmemeliyim. Işıl annemin kesin talimatı var.”
Melek Hanım sinirle nefes aldı. Ah anne yine yaptın yapacağını diye düşündü. Gözlerini kocasının gözlerine sabitleyerek “Azat ya şimdi bu arabaya binersin, ya da gece kalacak başka bir yer bulursun kocacım.” alaylı bir gülümsemeyle.
Azat Bey sertçe yutkunarak “Sen iste yeter hatun. Bilirsin emrine hep amadeyim” diyerek göz kırptı.
Melek Hanım içten bir gülümsemeyle “Zevzek” diyerek kızına döndü “Hadi güzelim atla” şoför koltuğuna geçti.
Azat Bey sağ yolcu koltuğuna geçerken, kızının oturacağı arka kapıyı açmayı da ihmal etmedi.
Melek Hanım aracı çalıştırırken, dikiz aynasından kızına bakarak “Nereye gitmek istersin bebeğim?” diye sorduğunda, Derin gözlerini kaçırarak “Fark etmez bana” diye mırıldandı. Şuan oldukça fazla çekiniyordu.
Azat Bey bu çekingenliği fark ederek hızla söze girdi “Meleğim çok fazla yağmur yağıyor. Büyük alışveriş merkezine gitsek daha iyi olur ne dersiniz?”
Melek Hanım kocasının söylediklerini mantıklı bularak, ağırca başını salladı. “Tamam, o halde sıkıca kemerlerinizi bağlayın güzel kızım ve” göz ucuyla kocasını süzdü “yaşı oldukça ilerlemiş kocam” dediğinde Azat Bey sinirle nefes aldı. Bu yaş muhabbetini sevmiyordu. Hem aralarında çokta yaş farkı yoktu ki? Sadece beş yaş vardı!
Azat Bey dişlerini sıkarak “Sadece beş yaş Meleğim. Sadece beş. Abartılacak bir yaş değil!”
Melek Hanım arabayı sürerken “Olsun Azat sonuçta ben daha doğmazken sen okula başlayacak yaşa gelmişsin resmen” diyerek daha da damarına bastı kocasının.
Azat Bey şimdi çekse karısını kucağına, gösterse yaşlı olmadığını haksız mıydı?9
Azat Bey derin derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Yoksa bu kadın onu deli eder ve kimse onu elinden alamazdı. Hem kızı vardı yanlarında sakin olmalıydı.
“Meleğim ben sinirlen miyim dedikçe sen sinirlendirecek bir şey buluyorsun illa. Ama sen dur eve gidelim göstereceğim sana beş yaşı da, yaşlıyı da” diyerek alayla söylediğinde Melek Hanım aracı sağa döndürürken, sertçe yutkunarak “Ne yaşlısı Azat? Alt tarafı beş yaş, ne abartın. Hem ben on yaşa kadar makul buluyorum.”
Azat Bey alaylı ifadesini sürdürürken “Yok hayatım ben sana cezanı vereyim de bir daha bakalım yaşlı diyebiliyor musun?”3
Melek Hanım sinirle kocasına göz ucuyla bakarak “Azat! Çocuk var arabada nasıl konuşuyorsun sen?”
Azat Bey aniden kızına dönüp baktığında, utançtan yüzünün nasılda kızardığını gördü. Ah şimdi kızını alsa kolları arasına, öpse o bal yanaklarını, babam dese olmaz mıydı?
Hayır, Azat sakin ol! O günlerde gelecek inşAllah diyerek kendini frenlemeye çalışmıştı. Sahi gelirdi değil mi? Kızı ona baba der, sarılırdı değil mi? Serçe yutkunarak önüne döndüğünde bu dakikadan sonra hiç kimseden ses çıkmamıştı. Melek Hanım’da kocasının durgun halini fark ettiğinde sessiz kalmıştı.
Sonunda alışveriş merkezine geldiklerinde, Melek Hanım aracı otoparka park etmişti.
Azat Bey kemerini çıkardığında, ikiliye ufak bir bakış atarak “Allah yar ve yardımcım olsun benim” dediğinde Melek Hanım ve Derin gülümseyerek bir birlerine baktı “Âmin!” dediler aynı anda.
***
Azat Bey ellerindeki poşetlerle bıkkın bir nefes vererek karısına döndü “Meleğim bu kadar yetmez mi? Kollarım kopacak”
Melek Hanım kocasını hiç takmayarak, kızını yanına çağırdı “Güzelim bak şu şort çok güzel tam sana göre.” Dediğinde Azat Bey gözlerini pörtleterek karısının elindeki kısacık şorta baktı. Affedersiniz ama bırakın kısa olmasını sorun değildi ama bir taraflarını bile katmazdı ki bu şort!
Melek Hanım göz ucuyla kocasının bir şey diyip demeyeceğine baktı. Azat Bey’den ses gelmezken, Derin şortu incelediğinde, fazlasıyla kısa olduğunu ve onu giydiğinde rahat edemeyeceğini anlayınca olumsuz anlamda başını salladı.
Azat Bey’in yanına gelen biri “Bir şey demeyecek misin Azat?” Azat Bey olumsuz anlamda başını salladı “Kızım istediği gibi giyinir. Bana düşen onu korumak ve kötü bakanları nazikçe uyarmak” diyerek son sözlerinin üstüne bastırdı.
Melek Hanım çalışanlardan birine seslenerek “Affedersiniz bu rengin en küçük bedeni var mı acaba?” dediğinde çalışan saygıyla “Buyurun efendim depoda olması gerekiyordu” diyerek Melek Hanıma ve Derin’e yolu gösterdi. Hanımlar uzaklaştığında Azat Bey yanına gelen abisine döndü, huysuz bir sesle “Sen neden geldin ki?” hayır gelmesi sorun değildi ancak kızı Polat amcasını gördüğünde ona hayranca bakmaya başlıyor ve kendisini görmüyordu.
Polat Bey elleri cebinde kendisinden üç santim kısa olan kardeşine alayla baktı "Ne o il mio tesoro beni gördüğünde benimle daha çok ilgileneceği için kıskançlık mı yapıyorsun Azat?"
Azat Bey abisinin alayına burun kıvırarak "Babası dururken amcası mı? Hiç sanmıyorum."
Polat Bey kendilerine doğru gelen hanımları görünce, başıyla işaret ederek "Göreceğiz Azat'ım" diyerek göz kırptı.
Derin amcasını ve Azat Bey'i konuşurken görünce yanlarına daha hızlı yürüdü. Sesini çıkarmadan yanlarında durunca Polat Bey yeğenine hitaben "il mio tesoro, mio zio come stai?" Hazinem, amcam nasılsın?
Derin kendisiyle İtalyanca konuşan adama derin bir nefes alarak baktı. Neden sürekli İtalyanca konuşuyordu ki? İşin garip yanı sanki bazı kelimeleri anlıyordu da. Alaylı bir ifadeyle "Türkiye'de genelde Türkçe dili kullanılır lakin pek bir bilgin yok sanırım?"
Polat Bey kendisine laf söyleyen yeğeniyle gururla baktı. Kendini ezdirmemesi hoşuna gidiyordu. Ne kadar aslında ona kötü bir şey söylememiş olsa da, yeğeni ne dediğini anlamadığı için yanlış anlaşılmış olabilirdi. Düşünüyor gibi yaparak "Hım... bilemiyorum sanırım Türkçem iyi değil, bana öğretirsen daha iyi olabilir. che ne dici, il mio tesoro?" Ne dersin, hazinem?
Derin düşünüyor gibi yaparak "Hayır. Şimdi müsaadenizle orso di montagna italiano." diyerek Azat Bey'e baktı.2
Azat Bey kızının bu halime içi giderek bakarken, aniden ona dönmesiyle afalladı, boğazını temizleyerek "Hadi bir şeyler yiyelim en iyisi" diyerek karısına göz ucuyla baktı, Melek Hanım'ın onayladığını görünce çıkışa hep beraber yöneldiler.
Polat Bey hülyalı hülyalı az önce İtalyanca ona dağ ayısı diyerek, önden giden yeğenine baktı. Fısıltı halinde "il mio tesoro più prezioso ti proteggerò fino alla fine della mia vita..." En değerli hazinem seni ömrümün sonuna kadar koruyacağım..."2
Derin ise az önce öz amcasına İtalyan dağ ayısı dediğine şaşırıyordu. O bu cümleyi nasıl İtalyanca kurmuştu ki? Tamam, sırf inat uğruna İtalyanca öğreniyordu ama henüz o seviyeye gelmemişti ki?2
***
Sonunda yemek katına geldiklerinde, bir köşeye geçip oturdular. Azat Bey karısına ve kızına hitaben "Ne yemek istersiniz güzellerim?" demesiyle Polat Bey yüzünü buruşturarak "Ben senin güzelin miyim Azat? Abine denecek laf mı şimdi bu?" demesiyle Azat Bey abisine bakarak "Sana soranda kim abi? Git kendin al eşek kadar adam olmuşsun onu da mı ben getireceğim sana?"
Polat Bey tek kaşını kaldırarak baktı kardeşine "Sen bu aralar fazla mı dikleniyorsun abine?" Eğlenen bir ifadeyle ellerini cebine koyarak, gülümsedi "Eğer ifadeni almamı istersen söylemen yeterli" diyerek göz kırptı.
Azat abisine alaylı bir gülüş sunarken "Dikkat et abi ifadesi alınan sen olma. Sonuçta karşında koskoca albay var."
Derin Azat Bey'in albayım demesiyle gözleri ışıldayarak öz babasına baktı. Askerlere hayran bir kişiliği olduğu için şu an Azat Bey'e farkında olmadan hayranca bakıyordu ve Azat Bey'de diğerlerinde bunun farkındaydı.
Polat Bey yüzünü buruşturarak, alayla gülümsedi "Asker olman bir şeyi değiştirmez Azat'ım sonuçta kardeşimsin ve kardeşler abilerinden hep dayak yer. Bu yazılmamış bir kuraldır"
Azat Bey cevap verecekken, Derin gözleri ışıldarken "Kavga mı edeceksiniz?" Diye sordu. Sonuçta mafya tipli bir adam ve karşısında asker bir adam acaba kim kazanırdı diye düşünmeden edemiyordu. Kavga izlemeyi de çok sevdiği için bu mükemmel bir andı onun için.2
Polat Bey tek kaşını kaldırarak "Kavga mı etmemizi isterdin hazinem?"
Derin dudak büzerek, omuz silkti. "Yani... Etmenizi değil de, ederseniz izlerim. Sonuçta kavgayı başlatan ben değilim"
Polat Bey içten bir gülümsemeyle "O halde sözüm olsun sana yeğenim. " Azat Bey'in gözlerine bakarak "Babanı güzel bir şekilde benzeteceğim, sende izleyeceksin" diyerek yeğenine döndü göz kırptı.
Azat Bey abisine öylemi dercesine bakarken "Göreceğiz abi, göreceğiz…" Yenilmeye hiç niyeti yoktu, kızının gözünde güçsüz bir adam olamazdı.
***
Yemekler yenildikten bir süre sonra eve gitmek için kalkmışlardı. Polat Bey yeğeniyle hiç vakit geçiremediği için onu lunaparka götürmek istediğini söylemişti. Derin ilk başta reddetmek istese de, kendisine yavru köpek bakışları atan adama hayır diyememişti. Gerçektende yavru köpek bakışları atmıştı. Hayır, dışarıda ki sert görüntüsünün aksine onu bu şekilde görmek herkesi şaşkına çevirmişti. Ancak Polat Bey hiç kimseyi takmadan yeğenini anında arabaya bindirerek lunaparka getirmişti. Şimdi ise büyük lunaparkın önünde hangi aletlere bileceklerini tartışıyorlardı.
Derin ise inatla onu atlıkarıncaya bindirmeye çalışıyordu. Hayır, binmek istediğinden değildi. Sadece, sadece Polat amcası atlıkarıncaya binerse nasıl olur diye merak ediyordu.
Düşünsenize simsiyah takım elbisesi içinde, iri yarı 1.95 boylarında, kahve tonu gözleriyle herkesi öldürecek gibi bakan bir adam atlıkarıncaya binerken gülümsüyordu. Düşüncesi bile Derin'i güldürüyordu.
"Yaa hadi ama. Sadece bir kere atlıkarıncaya binmeni istedim." Çocuk gibi ayağını yere vururken "Ne olurdu binsen!" diyerek kolları birbirine bağlayarak arkasını döndü.
Polat Bey gözleri kararak yeğenine baktı. Şu an ona sarılmak istiyordu ancak izinsiz temas edemezdi. Cebinde bulunan eldiveni çıkartarak ellerine geçirdi. Belki hazinesi temastan hoşlanmaz diye düşünerek çıplak elle ona temas etmek istememişti.
Eldivenleri giydikten sonra nazik bir şekilde onu kendisine çevirerek "Non voltarmi mai le spalle, tesoro mio" Bana asla arkanı dönme hazinem. Derin bir nefes alarak sözlerine devam etti.
"Posso sopportare qualsiasi cosa, ma non perdere mai il mio nipote appena ricongiunto!" her şeye katlanabilirim ama yeni kavuştuğum yeğenimi kaybetmeye asla!
Derin anlamazsa baktığında Türkçesini çevirerek tekrar söyledi. O an Derin anladı ki bu aile için oldukça değerliydi.
Polat yeğenini kırmamak için lunaparka kapatarak istediği her oyuncağa birlikte bindiler. Hatta atlıkarıncaya bile. Ve bu durumda Derin gülerek o anların fotoğraflarını çekmiş, anı olarak telefonunda yer edinmişlerdi.
Oyuncak kazandıran oyunların olduğu yere geldiklerinde, Derin'in gözü askerin elinden tutmuş olan askere nazaran küçük bir kız vardı. İşte o an Derin o oyuncağın onun olması gerektiğini anladı.
Polat yeğenin baktığı yere baktığında o oyuncağı istediğini anlayarak "Gel bakalım ne kadar iyi nişancı olduğumu gör" diyerek göz kırptığında, eldivenli elini yeğenine uzatmıştı. Derin amcasının bu haline güldüğünde ona uzatılan eli sıkıca tutu. Polat Bey atış oyunu için cebinden çıkarttığı parayı verdiğinde, yeğenine bakarak gülümsedi.
Orada çalışan adam "Pek kimse kazanamaz bakalım siz kazanacak mısınız?" dediğinde Polat alaylı bir gülüşle "Yeğenim istediyse tüm stanttaki oyuncakları kazanırım" demiş, atış yapması gereken silahı eline alarak nişan almıştı.
Adam ciddi bir ifadeyle "O halde görelim on beş atışta üçünü bile vurursanız istediğiniz oyuncağı ben size vereceğim"
Polat Bey oldukça konsantre şekilde silahı tutarken, Derin büyük bir heyecanla "Hadi, bunu yapabilirsin!"
Polat’ın gözleri önüne bir anı gelmişti.
"Zio, o oyuncağı istiyorum!" diyerek diretmişti Asel.
Polat Bey ise yeğeninin isteğini yerine getirmek için standın önüne doğru kucağında hazinesiyle yürüyordu.
Polat Bey " Dimmi che giocattolo vuoi e te lo porterò." Bana hangi oyuncağı istediğini söyle sana onu getireceğim.
Asel küçük parmağıyla oyuncağı gösterirken. " Lo voglio zio, portamelo!” onu istiyorum amca. Bana onu getir!.
Polat Bey yeğeninin gösterdiği oyuncağa baktığında Asker oyuncağı olduğunu gördü. Yeğeni askerlere gerçektende hayrandı.
Polat Bey yeğeninin anlından öperken " Ti basta volerlo. Quel giocattolo sarà tuo." Senin istemen yeter. O oyuncak senin olacak.
Asel gülümserken, amcası onu yere indirdiğinde cebinden gerekli miktar para çıkartarak önlerinde hiç atış isabet ettiremeyen ayrılan adamı gördü.
Adam kızına dönerek "Üzgünüm kızım başaramadım"
Kız adama gülümseyerek sarıldı "Sorun değil babacığım. Senin denemen benim için çok değerliydi." dediğinde adam kıza içten bir gülümsemeyle karşılık vermiş, buradan uzaklaşmaya başlamışlardı.
Polat Bey parayı koyduğunda oyuncağı işaret etmişti "Şu asker olanı istiyorum" dediğinde Asel araya girerek "Zio!" Polat Bey yeğenine üsten bakarken " Cos'è successo al mio tesoro?"Ne oldu hazinem?
Asel " Ho rinunciato a quel giocattolo. Voglio la principessa giocattolo" o oyuncaktan vazgeçtim. Ben oyuncak prensesi istiyorum.
Polat Bey balını sallayarak onayladığında, kendilerine anlamazsa bakan adama dönerek sert sesiyle "Asker oyuncağı ve prenses için kaç atış yapmalıyım?"
Adam ciddi bir ifadeyle "on beş atış yeterli. Ama siz üç atış yaparsanız size bir oyuncak hediye edebilirim" dedi sonda alaylı bir ifadeyle.
Polat Bey ciddi ifadesini bozmandan silahı eline alarak, pozisyonunu aldığında arka arkaya lobutları devirmeye başladı. Adam karşısındaki kişiye şaşkınca bakarken Polat alaylı bir gülümsemeyle "Oyuncakları alayım" diyerek adama işaret verdiğinde. Adam hızla istedikleri oyuncakları verdi. "Abi nasıl yaptın bilmiyorum ama lütfen bir daha gelme. İşimden olacağım yoksa" dediğinde Polat onu umursamayarak yeğeninin önünde diz çöktü. " Emrinizi yerine getirebildim mi leydim?"
Asel utangaç bir gülümsemeyle "Zio, sen benim süpermenimsin." diyerek amcasının boynuna sıkıca sarıldı.
O gün Asel prenses oyuncağını o kızı bütün gün arayarak ona verdi. O an işte o mahcup şekilde bakan adam ve mutlu olan bir kız çocuğuyla karşılaştı.
Polat Bey ardı ardına atışlarını yaparak tam on beş lobutu da devirdi. Bunun sonucunda içten bir gülümsemeyle ona bakan yeğeni ve şaşkın bakışlarla kendisine bakan adamla karşılaştı.
Polat Bey adama bakarak "Şurada ki asker oyuncağını istiyorum" dediğinde adam ona uzattı. Polat Bey oyuncağı alarak yeğenine uzattığında Derin o an gözlerinde anılar canlandı. Hafif bir baş dönmesi ve aynı zamanda göz kararması yaşayan Derin hızla kendini toparlayarak gülümsemeye çalıştı. Zio sen benim süpermenimsin.
Derin fısıltı halinde gördüğü anındaki sözün aynısını kurduğunda Polat Bey yakınında olmasıyla zorlulukla duymuş, içten içe yeğeninin bir şeyler hatırlamaya başladığını anlamıştı. Yinede sakin kalmaya çalışarak oyuncağı tutmaya devam etti. Derin oyuncağı alarak "Teşekkür ederim" zio
Derin lavaboya gitme ihtiyacı hissettiğinde amcasına dönerek "Ben lavaboya gitmeliyim" dediğinde Polat yeğenini onayladı.
Derin lavaboda ki işlerini haletlikten sonra tam çıkacaktı ki "Pişt güzelim" diye bir ses duydu.
Arkasını dönüp bakmadan ilerlemeye devam ederken, adam kızın kolunu sıkıca kavradı "Hadi ama yapma böyle. O yaşlı bunakla gördüm seni ne var birazda benimle ilgilensen" diyerek gülme sesleri gelmişti.
Derin sakin kalmaya çalışarak arkasını döndürecekken, bir anda adamın yüzüne sert bir yumruk gelmesiyle kızın kolunu bırakmadı bir olmuştu. Adam yerde acı içinde kıvranırken, Polat sert darbelerine devam ediyordu "Ulan senin ecdadını s.kerim lan p.ç!" Yüzü kanlar içinden görünmeyen adamın sağ elinin üstüne tüm gücüyle basarken, "Sen kimsende bir kadına zorla dokunuyorsun lan! Sen kimsende benim yeğenime dokunuyorsun!" Bu sert darbeler Polat'a yetmemişti hala adama vururken, Derin "Şey" amcasına seslendiğinde Polat nerde olduğunu hatırlayarak kendisini tutu, telefonundan kısa bir mesaj atarak gerekli yere bilgiyi verdi.
Derin kendisine bakan amcasıyla "Acaba sağ yanağında mı vursan yani sonuçta en çok sol tarafına çalıştın. Birde bir tekme atsam ne olur" diyerek sevimliye sırıtığında Polat yeğeninin bu haline dayanamayarak ufak bir gülümsemeyle onayladı. Derin adamın önüne geldiğinde amcasın "Tişörtünün üstünden vur yeğenim" demesiyle onayladı.
Böylesine haysiyetsiz bir adamın tenine yeğeninin ufacıkta olsa hiçbir şekilde temas etmesini istemiyordu.
Derin sert bir kaç darbe adama indirdiğinde, kendisinin bileğini tutuğu, az önce amcasının üstünde bastığı ele sağ ayağıyla sertçe bastı. "Bir kere o yaşlı değil. Tamam, belki rakam olarak öyle ama" amcasını üstün körü süzerek "Gayete kaslı biri"
Bunu gören Polat dişlerini sıktı. Hayır, sorun o adamın canını acıtmasın değildi, sorun o pislik adamın yeğenin herhangi bir eşyası da, olsa temas etmesiydi.
Aradan geçen bir kaç dakika sonra polisler adamı götürürken Polat yeğenine dönerek "Sanırım biraz acıktım. Hamburger ister misin?" diyerek gülümsediğinde Derin onu onaylamıştı. Polis memurlarından biri Polat Beye yönelerek "Geçmiş olsun efendim, yani Polat Bey. Umarım başka bir sorun yoktur." Polat sert ifadesiyle memura bakarken "Yok" demeyi unutmadı.3
Sonunda ayrılan polis memurlarından sonra, Polat yeğenini bir mağazaya sokarak tüm kıyafetlerini yenisi ile değiştirdi. Derin ilk şaşırsa da amcasının bu ciddi tavrını gördükten sonra vazgeçmişti. Sonunda ikili güzelce hamburgerlerini de yediğinde artık eve gitme zamanıydı. Araç Erez'lerin evinin önünde durduğunda Polat yeğenine dönerek "Güzel vakit geçirdin mi hazinem?" diye sormayı ihmal etmemişti.
Derin büyük bir gülümsemeyle "Evet, çok güzeldi" zio
Polat içten bir gülümseme sundu yeğenine, araçtan inerek yeğeninin kapısını açtığımda "Buyurun leydim" diyerek reverans yapmıştı. Derin gülümsemesini silmeden bu ince davranışı kabul ederek araçtan inmişti.
"Bu ince düşünceniz için teşekkür ederim majesteleri"
Derin önden giderken Polat elleri cebinde yeğeninin gidişini izliyordu. Derin ufak bir baş çevirmesiyle "Zio" dediğinde Polat kendisine amca diyen yeğeniyle kalp atışlarının hızlandığını hisseti.
***
Acil bir şekilde şirkete gelen Polat oldukça sinirliydi. Hayır, siniri şu an yeğeninin yanında daha çok vakit geçirecekken imzalamayı unuttuğu dosyaydı.
Hızla odasına girerken, işlerini haletmiş, çıkacakken kapı aniden açıldı. Sert bakışlarını kapıdan içeri giren kişiye yöneltirken, karşısındaki adamı görmeyi beklemiyordu.
Adam alaylı bir ifadeyle "ciao amico. Ti sono mancato?" merhaba dostum beni özledin mi?
Adam masanın önündeki tekli koltuklara geçerek, bacak bacak üstüne attı, rahatça oturdu. "Non sembra che ti manco molto, amico mio. Tuttavia, mi sei mancato così tanto." Beni pek özlememiş gibi duruyorsun dostum. Oysa ben seni çok özlemiştim.
Polat şaşkın yüz ifadesini toparlayarak sert bakışlarını karşısındaki adam yöneltti. " Non hai detto che saresti venuto" geleceğini söylememiştin.
Adam koltuğun kenarlarına dirseklerini yaslarken, tek kaşını kaldırdı " Volevo solo vedere il mio vecchio amico, ma se vuoi che vada, posso alzarmi adesso?"Sadece eski dostumu görmek istemiştim ama sen gitmemi istersen şimdi kalkıp gidebilirim?
Polat sakin olmaya çalışarak " Caffè?" kahve?
Adam başını sallayarak onayladığında bir kaç dakika sonra kahveler gelmişti. Onlar konuşurken kapı tıklatılmadan abiden açıldığında Polat sinirle kapıya bakarken "Dingonun ahırı sanki" karşısındaki adamın Türkçe bilmediğini hatırladığında onun için cümlesini tekrar etmemişti tabii ki de.
Melek endişeyle abisi gibi gördüğü adamın odasına daldı. "Abi acil yardımına ihtiyacım var!" dediğinde Polat hızla yerinden kalkarak "Asel'e mi bir şey oldu yoksa?" dediğinde Melek başını olumsuzsa sallayarak "Hayır, kızım iyi abi ama bir başkasının kızı iyi değil" diyerek elinde tutuğu dosyayı Polat'ın önündeki masaya bıraktı. Masaya bırakılan dosyadan bir fotoğraf düştüğünde genç adam hızla fotoğrafı yerinden alarak bir kaç saniye baktıktan sonra cebine koydu.
Polat kız kardeşi yerine koydu yengesinin masaya bıraktığı dosyayı incelediğinde kaşları git gide daha çok çatılıyordu.
Melek Hanım "Abi biliyorum Azat'a da gidebilirdim ama şu an kızımızla aklı o kadar dolu ki bu mutlu anını bozmak istemedim."
Polat Bey anlayışla kız kardeşine bakarken "Sorun değil Melek. Ama benden tam olarak ne istediğini bilmiyorum?"
Melek hanım derin bir nefes alarak genç adamın karşısında boş olan koltuğa oturdu. "Abi bize itirafı gerek. Adam o kadar güzel korkutmuş ki kadını bu zamana kadar zor dayanmış. Şimdi de kızına bir şey olur korkusu sarmış durumda."
Genç adam kızı lafını duyduğunda içi gitti ama korku kelimesini duyduğunda ise gözlerinin karardığını hisseti.
Genç adam pek Türkçe bilmese de az çok anlıyordu.
Polat Bey sert sesiyle "Merak etme her şeyi istediğin gibi olacak" Telefonunu çıkartarak Albert'ı aradı "Vuoi giocare un po'?" Biraz oynamak ister misin?
Albert telefonun diğer ucundan "Fammi sapere se ci sono delle regole." Bana kural olup olmadığını söyle.
Polat soğuk gülümsemesiyle "Regola? Noi siamo la regola, amico mio..." Kural? Kural biziz dostum...
Albert oturduğu yerden kalkarak, kilitli dolabını açtığında içinden istediklerini aldı "Quindi sarà divertente..." O halde eğlenceli olacak...1
Polat telefonu kapattığında, yengesine dönerek "Sen eve git istersen. Gerisini ben halledeceğim."
Melek Hanım rahatlamış bir şekilde nefesini verirken "Teşekkür ederim abi"
Polat sahte bir kızgınlıkla "Teşekkür edilecek bir şey yok Melek. Elbette gelip abinden yardım isteyeceksin"
Melek odadan ayrıldığında Polat bu sefer genç adam dönerek "Ho del lavoro da fare. Vuoi che chieda loro di lasciarti in hotel?" biraz işim var. seni otele bırakmalarını istememi ister misin?
Genç adam soğuk bir gülümsemeyle "Mi priverai del gioco? Non credo." Beni oyundan mahrum mu edeceksin? Hiç sanmıyorum.
Genç adam odadan çıkarken Polat umutsuzca başını sağa sola salladı. Ardından hızla genç adamın peşinden giderken asistanına hitaben sert sesiyle "Bir kez daha işini atladığını görmeyeceğim" dediğinde asistanı sertçe yutkunurken "Özür dilerim efendim bir kez daha olmayacağına emin olabilirsiniz" genelde patronu sert bir adam olsa da bu kadar kızgın bakmıyordu.
Polat "Umarım" diyerek asansöre yöneldi.
Polat yanında duran genç adama ithafen "hai un veicolo?" aracın var mı?
Genç adam kararan gözleriyle cevap vermeden hızla aracına bindi.
Polat genç adamın davranışlarını biraz tuhaf bulsa da bu genç adamın ne yapacağını hiç bir zaman bilemiyordu. Bu yüzden önemsemeden aracına bindiğinde, genç adam çoktan ani bir manevrayla gitmişti.
Hızla gelmek istedikleri yere geldiklerinde araçlarını durdurdular.
Büyük beyaz renkli deponun önünde duran Albert'a doğru yürürken, sert adımlarla yeti titretiyorlardı.
Genç adam Albert'a hitaben karanlık bir sesle "C'è un nuovo giocattolo dentro?" içeride mi yeni oyuncak?
Albert ilk Polat'a baktığında genç adama dönerek eğlenen ifadesiyle "Sì, ci sta aspettando in modo pulito." Evet, temiz bir şekilde bizi bekliyor.
Genç adam depoya ilerlerken "Bene, mi divertirò a sporcarmi un po'..." Güzel, biraz kirletmekten büyük bir zevk alacağım...2
***
Büyük deponun kapısının yüksek sesle açılsa da, sandalyede bağlı olan adam hala baygındı.
Deponun içine ilk önce genç adam girdiğinde yavaş ama sert adımlarla deponun ortasında bağlı olan adam yöneldi. Tam önünde durduğunda, ellerini cebinden çıkartarak, yanda bulunan masadan siyah eldivenleri alarak giydi. Bağlı olan adama döndüğünde, başını sağa doğru yatırarak, kurumuş dudaklarını ıslattı.
Yavaş adımlarla adamın tam sağ yanına gittiğinde, eldivenli sol eliyle sert bir şekilde adamın saçlarından tutarak havaya kaldırdı. Hala uyanmamış bir şekilde baygın olan adamla sinirleri yavaş yavaş gerilirken, kendisini sakin tutmakta zorlanıyordu. Boğazını temizleyerek, sol elindeki adamın saçlarını iğrenircesine bıraktığında, yüzünü buruşturdu. Kafasını tam çaprazında duran kendi adamına döndürdüğünde kalın sesiyle " Torna sobrio!" Ayılt şunu!
Koruma patronun isteği üzerine bir kova dolusu suyu baygın olan adamın başından aşağı boşaltı.
Baygın olan adam bir anda boğulma hissiyle gözlerini açtığında, sanki nefes alamıyor gibi hızlı nefesler alıyordu.
Derin derin nefesler alırken öksürmeye başlayan adama gülümseyerek başını sağa eğdiğinde "Ciao?" Merhaba? Başını düzelttiğinde ellerini birbirine kenetleyerek "hai un bell'aspetto" İyi görünüyorsun. Ellerini çözerek bir adım daha adama yaklaştığında başını adamın normalden ondan kısa olduğu beli olan ancak oturduğunda daha kısa olan adamla yüzü yüze tutuğunda boğuk sesiyle " Vuoi essere migliore?" Daha iyi olmak ister misin? Dediğinde. karşısındaki bağlı olan adam tir tir titrerken, korkudan "L-lüt-fen" demesi genç adamı hiç etki etmemişti.
Genç adam korkuyla bakan adamın yüz hizasından yüzünü çekerken, büyük bir kahkaha atmıştı. Ama bu kahkaha karşısında bulunan adamın ölüm fermanı olduğunu kimse bilmiyordu.
Genç adam ve koruması dışında...
***
Polat yeğenin bileğine dokunmuş olan adama yaklaştığında sinirle dişlerini sıkıyordu. O kim oluyordular bir kadını, hele ki kendi yeğenine zorla temas ederek uygunsuz laflar eder!
Kimse Polat Akel'in hazinesine dokunamaz!
Üstü başı dağılmış, vücudunun her yeri kan olmuş adama üsten bakıyordu Polat.
Başını sola eğerek bir kez daha yerde acı içinde kıvranan adama vurduğunda, adam acıdan ağlarken bağırdı.
Polat sinirle bir kez daha vurduğunda "O sesini alçalt!" diyerek tek tek tırnaklarını kopardığı sağ elinin üstüne sertçe bastığında, adam acıdan baygınlık geçirmek üzereydi. Hele ki karşısındaki duran adamın bağırma demesiyle dişlerini dudaklarına geçirmiş kendisini zor tutuyordu.
Polat sıcak su dolu olan kovayı eline alarak, ani bir hareketle adamın üstüne kaynar su döktüğünde adam çığlını tutmakta zorlanmış, küçük bir "Ah!" sesi çıkmıştı.
Bunu duyan Polat boş kovayı yere atarak, adama buz gibi bakışlarla, gülümsedi "Ben bağırmaman gerektiğini söylemiştim" dediğinde adam ona korkuyla bakıyordu.
Ancak her şey için çok geçti...
***
Polat deponun önünde sigarasını içerken, polis gibi davranan adam yanıma geldiğinde "Abi adamı alalım mı artık?"
Polat adama hiç bakmadan ufak bir baş sallamasıyla onayladı.
Adamlardan biri yerde kanlar içinde yatan adama kaldırdığında yüzünü buruşturdu "Lan patron adamın dişlerini sökmüş lan!"
Diğer adamda yüzünü buruşturduğunda "Eee bu herkese ders olsun kimse Polat Akel'in yeğeni Asel Demirhan'a dokunmaması gerektiğini öğrenmeli."
Adamı araçlara bildirdiklerinde yola çıkarak uzaklaşmışlardı. Hayır, adamı öldürmeyeceklerdi. Sadece polise teslim edeceklerdi.
Genç adam üstünü düzeltirken huysuzca söylendi "Ah! Mi devi una maglietta, amico"Ah! Bana bir gömlek borçlusun dostum. Siyah gömleği yer yer kan olmuş, oldukça kötü gözüküyordu.
Polat yanında duran adama hitaben alayla gülerek "Avrei potuto gestirlo, ma volevo lasciarti sfogare un po'."Ben halledebilirdim ancak senin stres atmana izin vermek istedim.
Genç adam alayla gülerek "Oh no. Non ti lascerei intraprendere questo piacere da solo." Oh, hayır. Bu zevki tek başına üstlenmene izin vermezdim.
Polat karşısındaki ondan yaşça küçük olan adam sigarasından uzattığında adam başını sallayarak reddetti.
Alfred ikilinin yanına geldiğinde "Pensi che quest'uomo cercherà di derubarci mentre testimonia?"sizce bu adam ifade verirken bize kazık atmaya çalışır mı?
Genç adam karanlık gülümsemesiyle "Lascialo provare... Certo, se non ha paura." Denesin... Tabi korkmaz ise. Alfre’de dönerek "Ci divertiamo anche."Bize de eğlence çıkar.
***
Derin eve girdikten sonra hızla odasına çıkarak kısa bir duş aldığında, asker desenli pijamalarını giydiğin de, Erez'in odasına girmeden önce mutfaktan atıltırmalıklar almayı unutmadı.
Erez'in odasının kapısını çaldığında "Gel" sesiyle içeri girdi. Kapıdan elindekiler kaldırdığında "Dertleşmek?" dediği anda Erez elindeki kitabı bırakarak gülümsedi "Dertleşmek?" dediğinde bugün olanları bir biri Erez'e anlatmaya başladı.
Kah güldüler kah sinirlendiler ama en çokta Erez buruk bir şekilde dinledi.
Aileleri büyüyor mu, yoksa Derin onlardan kopuyor muydu? Bilmiyordu ancak ondan uzaklaşmasına asla izin vermeyecekti. Derin onun kan ikiziydi ve ayrılmaya hiç niyeti yoktu...2
Not, İtalyanca çeviriler internet üzerinde yapılmıştır, bir hata var ise kusura bakmayınız.
Duyuru olarak atmıştım ama görmeyenleriniz var ise hikaye günümüzde değil 2018’in mart ayında geçiyor. İlerki zamanlarda yani diğer hikayemizde Deniz Kıyısındaki Çiçek’de zaman atlaması olacak.2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
370.51k Okunma |
19.8k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |