56. Bölüm

38. Part I.

Asel Demirhan
demirhan_asel

Derin Doğa (Asel Güneş Demirhan) Anlatımıyla,1

Sinirle yazılanları okuduğumda telefonu cebime sıkıştırdım. Bu böyle olmazdı! Kaç gündür abimler söyleyeceğimi unutuyordum ama şimdi bu konuyu biriyle konuşmalıydım.

Miran abimle konuşmak istesem de bulabileceğinden emin değildim. Elbette sonunda bulurdu ama bu çok uzun sürmedi. Sanırım en iyisi asker tayfalardan birini seçmek.

Agah abim?

Maviş yüzbaşım?1

Bilmiyorum, kimi seçmem gerektiğinden emin değildim.

Burada en rütbeli kişi kimdi ki? Olmadı Mehmet amir kesin bulabilirdi bu numaranın kim olduğunu.

Arabanın önünde kollarını bağlamış bir şekilde, dağlınca bekleyen abimin yanına gittim hava oldukça soğuktu. Montuma sıkıca sarılırken donuyordum!

Abimin üstüne baktığımda siyah bir kazağın üstüne sadece siyah bir ceket giymiş, koyu mavi bir pantolon, her zaman taktığı saatlerinden biri ve dağınık saçları. Ah o kesinlikle çok yakışıklıydı ve benim abimdi! Kimseye kaptırmaya niyetim yoktu.2

Sessizce yanına vardığımda beni fark ettiği an sarılacakken kendini son anda tutmuştu.

Sessizce mırıldandım "Merhaba"

Miran abim sıcak gülümsemesiyle "Merhaba Ay kızım"

"Hadi gel arabaya bin seni bir yere götüreceğim" diyerek kapımı açtığında, kaşlarımı çatarak "Nereye?"

O hala gülümserken "Sürpriz Ay kızım sürpriz" dediğinde arabaya binmiş kemerimi takmıştım.

O da arabaya binerek klimayı daha da yükseltmişti. Yavaşça arabayı sürmeye başladığında ben arabada olduğum için bu kadar dikkatli olduğunu biliyordum.

Sakin geçen kırk beş dakika sonra bir anda araç yavaşça durdu. Etrafa baktığımda burasının çimler, ağaçlarla dolu bir yer olduğunu gördüm.

Burada be yapacaktık ki?

Miran abim dikiz aynasından bakarak "Hadi bakalım Ay kızım, in." dediğinde kapıyı açmadan önce kemerimi çözerek indim araçtan.

Hava hala soğuk olmasına rağmen buranın gerçekten güzel olduğunu fark ettim.

Abime görmek için arkamı döndüğümde onu görememiştim. "Abi!" diye bağırdığımda "Buradayım Ay kızım, hadi ağaçların oldu yere gel açık bir alana geleceksin." dediğinde ağaçların arasına girdim. Biraz daha ilerlediğimde uçurumun olduğu yere gelmiştim. Burası çok güzeldi! Resmen renk renk çiçeklerin olduğu bir yerdi. Arkamdan ses gelmesiyle hızla oraya döndüm "Ay kızım?"

 

Arkamı döndüğüm an renkli uçan balonları elleriyle tutan abimi gördüm. Daha dikkatli baktığımda her renkli balonun üstünde yazılar yazıyordu. Ve arıca renklerin bir anlamı vardı.

Siyah renk hüzünü temsil eder,

Beyaz renk umudu temsil eder,

Kırmızı renk kararlılık temsil eder,

Mavi renk barış, sadakat temsil eder,

Lacivert renk güven temsil eder,

Yeşil renk huzur temsil eder,

Sarı renk samimiyet temsil eder,

Pembe renk saygı, sakinlik, özen temsil eder.

Her renk özenerek seçilmiş, kalp şeklinde balonlarda. Kelimeler ona göre seçilmişti.

Balonların üstünde ise; Eşeklik ettim lütfen beni affet en değerlimin kalbini kırdığım için tam bir aptalım yazıyordu.1

 

"Abi balonların üstündeki yazıları doğru yazdığına emin misin?" diye sorduğumda şaşkınca balonların yazılarını okumaya başladı. Her kelimesinde sinirle soluyordu "Ulan Meriç, ulan Meriç bittin oğlum sen! Gözüme gözükme, gördüğüm yerde vuracağım topuğundan seni" abimin bunu demesiyle kahkaha attım. Kahkaha atmamla ufak bir gülümsemeyle bana baktı balonları ter çevirerek asıl yazan yazıları gösterdi. Boğanlar fazlasıyla büyüktü. Ve tabi yazılarda ona göre yazılmıştı. Yan yana şekilde tutulan büyük balonlarda yazanlar;

Özür dilerim... Her ne olursa olsun yanındayım. Her kararında arkanda olacağım. Sen benim Ay kızımsın, en değerlim. Bundan sonra daha dikkatli olacağım. Ben sensiz en kötü zamanlar geçirdim, umarım abinle barışırsın Ay kızım bu adam köpek gibi pişman. Barışmazsan da canın sağ olsun ama ben beni affetmen için elimden gelen her şeyi yapacağım...

Gözlerimin dolduğunu hissettiğinde sıkıca abine sarılmak için adım attığımda abim "Tamam belki affedilir bir şey yapmadım. Senden saklamamalıyım ama en önemlisi sesimi sana yükseltmemeliydim aptal bir adamın tekiyim. Ama affet be Ay kızım köpek gibi pişmanım" gözleri dolu dolu bana baktı. Hızla ona sarıldığımda balonlar ellerinden kaydı havada süzülmeye başladı.

Abim ona sarılmamla şaşırmış, anında karşılık vermişti. "Bende özür dilerim" dediğimde yüzüme anlamamış gibi baktı. " Neden özür diliyorsun?" dedi

Gülümserken "Sen diyince bende diliyim dedim" dediğimde kahkaha attı. Sıkça bana sarıldığında "Kurban olurum ben sana " dedi. Bende güldüm, onun gülüşüne.

Abimden ayrıldığımda "Gel bakalım Ay kızım açsındır bir şeyler yiyelim" dedi

Onu onaylayarak peşinden gittim. Çimlerin üstüne bir örtü sermiş, örtünün üstünde birçok çeşit yemek vardı. Sarmaları gördüğüm anda hızla sarmaya resmen saldırdım. Abim benim bu halime gülerken ben sarmaları gömüyordum. Abimde yanıma geldiğinde güzelce pikniğimizi yaptık.

Telefonum çalmaya başladığında, cebimden telefonu çıkararak ekrana baktım. Numaranın kayıtlı olmadığını fark ettiğimde kaşlarımı çatarak numaraya bakıyordum. Abime dönüp baktığımda onunda kaşlarının çatık olduğunu fark ettim. "Aç bakalım Ay kızım kimmiş öğrenelim" dediğinde onu başımla onaylayarak telefonu açtım, abimde telefonu hoparlöre verdi.

"Alo, kimsiniz?" dedim

Sert bir ses ancak oldukça yumuşak çıkarılmaya çalışılan bir erkek sesi duyuldu telefondan "Kızım müsait miydin?" dedi

Ne cevap veremeyeceğimi bilmediğim için sessiz kaldım, abime baktığımda onaylamam için başını salladı. "Evet, Azat bey buyurun" dedim

Telefonun diğer tarafından derin bir nefes sesi duydum "Eğer sende istersen yani istemezsen anlatım tabi ama bu gün bir şeyler mi yapsak?" dedi

"Azat bey sakin olun lütfen" dedim

"Tamam... Eğer istersen sen ben ve annen biraz zaman geçirmek ister misin? " diye sordu çekinerek " İstemezsen anlarım ama" Sessizce söyledi.

Abimle bir birimizin bakarken tekrar onaylama için başını salladı. Açıkçası abimin bunu yapmasını beklemiyordum. Hala sessiz kaldığımı fark eden abim telefonu eline alarak "Tamam ben kız kardeşimi sizin eve getiririm."

Vay anam babam ne olmuş bu abime? Kafaya taş falan mı düştü acaba?1

Azat bey sakin ama heyecanlı sesiyle "Tamam o halde bir saate görüşüz"

Abim "Görüşürüz Azat bey" diyerek telefonu kapattı ve bana uzattı. Telefonumu aldıktan sonra bile hala abime şaşkınca bakıyordum "Abi?"

Abim sesimle bana dönerek "Ne oldu Ay kızım?"

"Sen iyi misin?" elimi anlına koyarak "Ateşin olmadığına emin misin?" Şüpheyle bakıyordum ona. O ise gülümseyerek bana sarıldı, yanına çekti. "Ne ateşim var, nede başka bir şey Ay kızım. " dalgıca "Ben anladım ki o aile çok acı çekmiş." İç çekerek, gözlerimin içine baktı "Tamam, belki kız kardeşimi paylaşmak istemiyorum ama senin öz aileni tanımanı istiyorum" ona sıkıca sarıldım. Gerçektende ailem konusunda çok şanslıydım. "Seni seviyorum abi" dediğimde kollarını sıkılaştırdı "Bende seni seviyorum Ay kızım" benden ayrıldığında, gözlerimin içine bakarak "Ama sen gitmek istemiyorsan" başımı sağa sola sallayarak gülümsedim "Hayır, benim için sorun yok. Sadece, sadece şaşırmıştım"

Yerinden kalktığında bana elini uzattı "Hadi kalk bakalım Ay kızım. Yolumuz uzun" gülerek elini tutum, ayağa kalktım. Etrafı güzelce topladığımızda artık her yer eski haline dönmüştü.

Arabaya vardığımızda abim eşyaları bagaja yerleştirdi, bende arka koltuğa binerek, kemerimi taktım. Abim geldiğinde arabayı yavaşça çalıştırdı, normal hızda gitmeye başladı.

Biraz hız yapsan ne olurdu sanki?

Keşke şöyle yarışçı bir tanıdığım olsa…4

Abim "şarkı açmamı ister misin?" dediğinde başımla onaylayarak "Evet"

Yol boyunca şarkılar söyleyerek gülmüştük. Sonunda Demirhanların evine geldiğimizde arabadan inmek istediğime pek emim değildim. Abim kemerini çıkartarak arabadan indi önüme gelerek kapımı açtı, önümde diz çöktü. "Abim, bana bak bakalım." ellerimle oynamaya devam ettiğimi fark ettiğinde elini çeneme koyarak başımı kendisine çevirdi. Hala onun dışında her yere baktığımı fark edince yüzümü ellerinin arasına aldı. "Abim, korkmana gerek yok. Eğer kötü bir insan olduklarına dair en ufak bir şey bulsaydım ya da hissetseydim seni asla şu an buraya getirmeyi bırak, bu aileyle hiç karşılaşmana müsaade etmezdim."

"Abi, sanırım biraz korkuyorum. Bu elimde değil" anlıma bir öpücük kondurdu. "Korkma abim, ben yanındayım. Eğer kötü bir şey hissedersen ya da fark edersen hemen beni arıyorsun ne olursa olsun seni gelir alırım."

Ayağa kalkarak elini uzattı "Hadi gel" elini sıkıca tutuğumda arabandan indim. Derin bir nefes alarak eve baktığımda hala tedirgindim.

Abim bana güç verir gibi elimi sıktığında "Hadi" evin kapısına yürüdüm zile tedirgince bastım.

Hadi daha önceden buraya kaç kere geldim. Neden şimdi tedirgindim?

Zile bastığımda kapıyı Azat Bey açtı "Hoş geldin kızım"


Yazar Anlatımıyla,

Azat Bey sabahtan beri kızını aramak istiyor ama eli bir türlü telefona gidemiyordu. Tam eline telefonu aldığında ise elleri titrediği için telefonu geri bırakmak zorunda kalıyordu.

Ali Bey "Aman abi, ara artık ben şiştim burada" diye isyan etti.

Azat Bey ses çıkarmazken Altan Bey Ali Bey'in kafasına vurarak "Şu salak haklı abi ara artık"1

Ali Bey abisine dönerek isyan ederek "Abi senin benim kafamla alıp veremediğin ne? Allah aşkına ya sal kafamı!"

Altan Bey kardeşine bakarak güldü, alaylı bir ifadeyle. "Ben ne yapayım oğlum senin kafana vurmak çok zevkli. Seninde hoşuna gidiyor ama çaktırmıyorsun"

 

Ali Bey alayla "Ya ya ne demezsin" üzülmüş gibi yaparak "Üzgünüm abi ben karımdan hoşlanıyorum sadece. Uzak dur benden!"

İki kardeş dolaşırken Polat Bey Azat Bey'in yanına giderek alayla "Hadi, merak etme en kötü reddedilirsin"

 

Azat Bey bıkkın bir ifadeyle "Abi sende mi?"


Polat hafifçe gülerek onayladı.

Azat Bey sonunda tüm cesaretini toplayarak arkama tuşuna bastı.

Bit kaç çalıştan sonra hala telefon açıkladığında Azat Bey düşük omuzlarıyla, sessizce fısıldadı. "Açmadı..." "Zaten açmayacağı belliydi ki. Neden açsın telefonlarımı..."

Ali Bey bir anda heyecanla "Açtı!"

Azat Bey ve diğerleri telefona bakarken, şaşkınlardı.

Azat Bey bir anda ne diyeceğini bilemeyerek bir şekilde sessiz kaldığında, telefonun diğer tarafından Prenseslerinin sesini duydular.

Derin "Alo, kimsiniz?"

Yumuşak bir sesle konuşmaya başladı Azat Bey "Kızım müsait miydin?"

Bir kaç saniye sessizliğin ardından Derin'in sesi tekrar doldu kulaklarına "Evet, Azat bey buyurun"

Azat Bey derin bir nefes alarak heyecanını bastırmaya çalıştı. "Eğer sende istersen… Yani istemezsen anlarım tabi… Ama bugün bir şeyler mi yapsak?"

Kalbi deli gibi korkuyordu kızının onu reddetmesinden. Yılardır özlemini duyduğu kızının onu reddetmesinden ölesiye korkuyordu...

Derin sakin sesiyle "Azat bey sakin olun lütfen"

Azat Bey kalp atışlarını kontrol altına almaya çalışırken "Tamam... Eğer istersen sen ben ve annen biraz zaman geçirmek ister misin? " diye sordu çekinerek " İstemezsen anlarım ama" Sessizce söyledi.

Bir kaç saniye sessizliğin ardından Miran'ın sesi doldurdu tüm odayı "Tamam, ben kız kardeşimi sizin eve getiririm."

Azat Bey sakin ama heyecanlı sesiyle "Tamam, o halde bir saate görüşüz"

Miran "Görüşürüz Azat Bey" diyerek telefonu kapattı.

Azat Bey heyecanla kardeşlerine baktığında, Ali Bey şaşkınca "Vay be, bu kardeşini paylaşamayan çocuk değil miydi? Neydi adı? Mir, Mirkan"

Alta Bey düşünerek "Yok o Mirali'ydi sanki"1

Polat Bey tek kelimeyle "Miran"

Ali Bey "Ha doğru Mirandı birde bunun küçük boyu vardı. Merlin'di sanırım"

Altan Bey "Yok Merkür değil miydi?"2

Azat Bey kardeşlerine bakarak "Sırf gıcıklığınıza çocukların isimlerini yanlış söyleyip durmayın, Meriç çocuğun adı."

Ali Bey sanki Azat Bey çok yanlış bir şey söylemiş gibi bakarak "Aşk olsun abi. Biz hiç öyle bir şey yapar mıyız?"

Altan Bey alınmış gibi bakarak "Gerçektende günahımıza girdiniz asla yapmayacağımız şeyleri yaptı dediniz. Biz öyle bir insanlar mıyız?"

Pola Bey ve Azat Bey bir birine bakarak aynı anda "Evet!"1

Ali Bey şaşkınca abilerine bakarak "Efendim neye evet?"

Azat Bey acıyarak baktı "Öyle insanlarsınız kardeşim"

Polat Bey başını sağa sola sallayarak "Maalesef daha fazlası bilesiniz…"

Ali Bey "Gerçekten siz bizim değerimizi hiç bilmiyorsunuz" abisi Altan Beye dönerek "Gel abi biz değerimizi bilen birilerine abi diyelim" saçlarını savurur gibi yaparak abisine işaret verdi.

Altan Bey "Helal lan doğru söylüyorsun" diyerek kardeşini onayladı.

Azat Bey son dakika topu ortaya çekti "En son karınla aranı bozmamış mıydı bu Ali, Altan?"

 

Altan Bey cevap vermeden Ali Bey atladı hemen "O işi biz abimle aramızda hallettik bile"

Polat Bey ortaya çekilen topu bir şut vurdu "Emin misiniz? Koltukta yatacak, hatta evden kovacağım ben onu diye söyleniyordu en son yenge?" top dönerek kaleye yaklaştı veee…

Altan Bey abilerine hak vererek "Doğru," sinirle kardeşine döndü "ulan Ali bitin lan sen balkondan sallandırmak mıyım seni şimdi ben?!"

Ali Bey hızla kapıdan çıktı "Abi dur ya!" dese de Altan Bey kardeşini yakalamakta kararlıydı.

Polat Bey ve Azat Bey "Ve gol" diyerek gülümsedi.

Melek hanım geceden beri çalıştığı için oldukça yorgundu. Bir müvekkilin boşanması için davayı üstüne aldı. Aslında o boşanma avukatı değildi lakin yardım isteyen bir kadını geri çeviremezdi. Kendiside baktığını da söylenemez sadece araştırmasını yaparak, tanıdığı bir avukata dosyaları iletecek, geri kalan tüm işi o yapacaktı.

Mavi gözlerini kısarak önündeki dosyaya baktı. Dosyada yazan bilgilere göre adam hem içki hem de kumar bağımlısıydı. Bir diğer ve en önemli bilgilerden biri ise adam ve kadının hiç çocuğu olmamış. Bundan sebep adam kadını defalarca kez darp, aldatma ve kendi karısına tecavüzde bulunmuş.

Evet, yanlış anlamadınız tecavüz...

Bir kadın evli bile olsa ona dokunan adam karısına tecavüz etmiş olur!

Kadın istemiyorsa zorlama. Çünkü istemiyorsa naz yapmıyor, istemiyordur!

İşin kötü yanı, yinede bu da var elbette lakin kadını boşanmaya iten sebep başkaydı. Gerçi kadın adamla zorla evlendirilmişti. Kadının Ayaş bir üvey babası varmış. Bu adam para karşılığı kızını adama satmış. Kadın üvey olduğunun bilincine 15 yaşındayken varmıştı. Gerçek annesi babası nerdedir bilinmiyordu. Üvey ailesinin söylediğine göre öz ailesi daha o kundaktayken kapılarına bırakmıştı.

Eh adam yıllarca besle büyüt karşılığını almak istemişti elbette... Kız ilkokulu zor bitirmişti. O da zorunlu eğitim yüzündendi. Adam birde bunun için para bayılmak istememişti. Zaten o kız için yemek parası harcıyordu. Cebine zarar değil miydi?

 

Ama hayır buradaki hiçbir sebep kadını boşanmaya itmemişti.

Kadının küçük bir kız kardeşi vardı daha 14 yaşlarındaydı. Tabi genç kadının evlenme zamanında daha küçüktü kız kardeşi. Kız kardeşini oldukça seviyordu, kız kardeşi de onu. Aslına balkırsa üvey ailesi öz kızlarını kadından biraz daha fazla sevdikleri aşikârdı. Lakin gel gör ki adamın ve kadının para aşkı bu iki küçük çocuğa kalırdı her zaman...

Kız kardeşinin ilerde istemediği bir adamla evlenmemesi için kendisini ateşe atmaya razı gelmişti. Birde kız bir kuzenleri vardı. Ama ne kuzendi. Akraba dediğin akbaba değil yardım eden olurdu. Ya bu kız?

Kızın annesi ve babası trafik kazasında ölmüş. Eh iki abisiyle yalnız kalmıştı. Abilerinden bir üvey olsa da, bir özdü. Allah var hem öz abisi hem de anne babası pekte kötü insanlar değildi. Ama üvey abisi ve kendisi için aynı şey söylenemezdi. Bu durumda kan bağı olsun olmasın bir şey değişmediğini, her şeyin insanın içinden kaynaklandığını anlaya bilirdik.

Bu kızımız öz abisinin genç kadınla ve kardeşiyle iyi anlaşmasına sinir olur, onların anne babası değil de kendi anne babasının ölmesi yüzünden bilenirdi. Eh üstüne birde kadının babasına, yani amcasına çekmişti huyu. Para için her bir şeyi yapabilecek biri haline gelmiş, üvey abisi de onun yanında olmuş, öz abisi ise kızı hep korumak istemişti. Lakin kız bunu pek aldırmadı üstüne hep ailesinin ölümünü öz abisini suçladı. Aslında abisinin bir suçu olmadığının frenlerde bozulma meydana geldiği için olsa bile hep öz abisini suçladı. Eh tabi bunların payında üvey abisinin suçu oldukça büyüktü. Kızın aklına girip oldukça iyi bir şekilde manipüle edebiliyordu. Bir süre sonra kızın manipüleye bile ihtiyacı kalmamıştı. Üvey abisi ne derse balıklama atlayarak inanırdı.

Genç kadın ve kız kardeşi de bu insanlardan çok çekmiş bıkmış olsalar bile dayanıyorlardı. Tabi genç kadın sonunda evlenmek zorunda kalmıştı.

Bir süre hatta uzun bir süre çocukları olmayan çift daha fazla dayanamayarak üvey bir kızı evladı nüfuslarına aldı. Evlat edindikleri kıza ilk baş güzel zamanlar geçiren çift, bir süre sonra işler değişti. Ve bunu genç kadın daha geç fark etseydi neler olurdu biliyordu... Bilmiyordu değil, biliyordu... Sebebi ise genç adamın yapabileceği şeyleri öğrenmeye başlamıştı. Tabi ilk baş pek konduramamıştı. Nasıl kondurabilirdi ki?

 

Genç adam ilk baş üvey kızına oyuncaklar alır, kitaplar okurdu. Bir süre sonra ise üvey kızına karşı farklı bir ilgi duymaya başladı. Üstelik üvey kızı henüz beş yaşındayken ona tecavüz etmeye kalkışmıştı...

 

Bunu fark eden genç kadın son anda kızını kurtararak boşanma davasını açmak istemiş, üvey ailesinin yanına dönmüştü. İşin kötü yanlarından biri de ne bilir misiniz? Ailesine bu durumu anlattığında bir şey olmaz yapmıştır bir hata üvey erkek kuzeni kız zaten öz bile değil ne var yani sen zaten defalarca kez bu adam tarafından aldatılmadın mı?

Bu sözlerden sonra genç kadın evi terk ederek bir kadın arkadaşında yaşamaya başladı. Kızını da yanına alarak boşanma davasını açtı. Ama kocası durmayarak kadını türlü tehditlerle alt etmeye çalıştı. Tabi genç kadın hiçbir şeye boyun eğmeyerek kararının arkasında durdu.

İlk baş Melek Hanımla bir park yolunda karşılaştıklarında Melek Hanım her türlü yardımı edeceğini söylemişti. Sonra ise genç kadın için polisten koruma istediler. Yani genç kadının arkasına polisler ve avukatlar vardı. Birde yardımcı olmak isteyen bir savcı Melek Hanım vardı.

Bu ülkede hakkımızı savunabiliriz, genç kadında halklarını sonuna kadar kullanacaktı!

Genç kadının tek istediği kız kardeşi ve kızıyla mutlu bir hayat.

Şimdi ise Melek Hanım bu adamın işi bitirecek bir şey arıyordu. Ama ne?

Saatinden saat göstergesine baktığında öğlen ikiye gelmek üzereydi. Telefonunu eline aldığında Azat'dan bir arama olduğunu fark etti. Ayrıca eşi bir mesajda atmıştı.

Kalp Çarpıntım

Meleğim kızımız şu an yolda ve bize geliyor. Biliyorum işin var ancak kızımız için her işini erteleyeceğinin de farkındayım. Yinede eğer gelmez isen ben kızımla yalnız gezerim. Baba kız. Sadece baba kız.

Azat bey bile bile eşine mesajda baba kız lafının üstüne bastırmıştı. Çünkü biliyordu ki meleği bu mesajdan sonra kıskançlıktan deli olacaktı.

Melek Hanım mesajı okuduğu an sinirle telefonu sıktı. Ne demek baba kız?

Hayır, efendim olmaz öyle şey!

Anne kız olmak varken neden baba kız olsun ki?

Şimdiden Azat için pusu kurmayı bile hedeflemişti.

Kızını herkesten kıskanırdı Melek Hanım ancak bu ölçülü bit kıskanmaydı. Lakin gel gör ki Azat Bey kızına yaklaştığında kıskançlıktan delirirdi.

Melek bilirdi kocası hep bir kız evlat istemişti. Saçlarını örmek, masalar okumak, okuduğu masallardaki prensleri başkası değil de kendisi gibi anlatırdı ki kızı bir tek ona hayran kalsın.

Azat Beyde bilirdi karısı hep kız evlat istemişti. Sebebi ise ailesinden özelikle de babasından gördü sevgi ve şefkati sevdiği adamında kızına daha fazlasını bile göstereceğini, hissettireceğini bilmesindendi. Melek'in babası Alpay Bey üç kızına da sevgisini şefkatini güvenini hep hissettirmişti. Oğullarından çokça üstün tutmuş, oğullarına bir kadına nasıl yaklaşmalı gerektiğini öğretmişti. Neyse ki oğullarında kendisi gibi olmuştu üç oğlundan yana da şanslıydı. Gerçi Begüm ve Çınar onun öz çocuğu değil de abisinin çocuklarıydı. İki kardeşin anne ve babası töreye kurban gitmişti. Alpay Bey ise o gün bir yemin etmişti.

'Ne olursa olsun ben yaşadığım müddetçe sizin hiç birinizi töreye kurban vermem! Ne sizi nede doğacak torunlarımı! Ben kardeşimi ve yengemi töreye verdim. Lakin sizi asla kurban etmem. Gerekirse ben ölürüm ama size vermem!'

Yinede Alpay Bey asla çocuklarından ayırmamıştı onları. Hatta onlar için ayrı bir hassasiyet göstermiş, kızlarının oğullarını da saçlarını severken ya onları da saçlarını sevmiş, ya da öz evlatlarını gizlice severdi.

İşte Işıl hanımda kocasından yana şanslı olduğunun farkındaydı. İkili zorlu bir evlilik geçirmişler olsalar bile şu an arkalarına dönüp bakıyorlardı ki 'İyi ki zamanında bunlar olmuştu şimdi en güzel anlarımızı yaşıyoruz' Lakin bu düşünce küçük Asel'lerinin öldüğünü öğrendikleri an değişmişti.

'Keşke keşke seni koruya bilseydik. Daha torunumu bile koruyamıyorum! Keşke bunları yaşamasaydık!'

Keşkeler, keşkeler insan hep keşke der değil mi?

Keşke hiç keşke demeseydik. Ne yazık ki bu cümlede bile keşke kullanıyoruz...

Melek hızla arabasına doğru bildiğiniz koştu. Evet, koştu. Kızını Azat'a kaptırmazdı! Kendisine selam veren diğer iş arkadaşlarını bile gözü görmedi.

Hızla aracına bindiğinde ne kadar hızlı gidebilirse o kadar gidiyordu. Kaç tane kırmızı ışıkta geçti bilinmezdi. Gerçi umursadığını da söyleyemeyiz. Nasıl olsa zengindi kendiside ailesinde ama yinede tüm cezaları Azat'a kilitleyeceği kesindi.

Tabi arabayı hızlı kullanırken yaya yoluna ve araçlara oldukça fazla dikkat ediyordu.

Ani bir manevrayla aracı kırdığında, mükemmel bir şekilde aracı evin önüne park etmişti. Babası dağ olsun ilk arabasını ona aldığında abisi oldukça iyi bir şekilde araba kullanmayı öğretmişti. Eh üstüne birde zamanında Çınar'la araba yarışlarına katıldığı için oldukça iyiydi ve tabi bunun sonucunda Azat'tan az azar işitmemişti.

Araçtan atik bir şekilde inerek, evin kapısını açmak için çantasından anahtarı arıyordu. "Hadi ama nerde bu anahtar!" Sinirle soluk verirken birden kapı sessizce açıldı. Azat bey karısının telaşla evin anahtarını aradığını fark edince gülmemeye çalışarak "Meleğim ne bu acele? Neden kapıyı çalmadın ki açardık?"

Melek hanım eşinin eğlenen suratına sinirle bakarak "Senin yüzünden akıl mı bıraktın adamda! Ayrıca anahtarla daha hızlı olur diye düşünmüştüm ama anahtarım yok!"

Azat bey kollarını birbirine bağlarken hala çok eğleniyordu. "Ya" dedi dudak büzerek "Ama böyle yapma meleğim geç gelsen ne olurdu ki sanki? Hım" Gözlerindeki eğlendiği parıltılarını saklamadan "Alt tarafı sensiz kızımla vakit geçirirdim. Kızımla vakit geçirirlerse sana resim atmayı unutmazdım"

Melek hanım eşine yaklaşarak "O benim de kızım!" Azat'a parmağını sinirle sallarken " Sen katil edersin insanı Azat katil!" Sinirle Azat'ı itilerek içeri geçti. "Meleğim biliyorum bana çok âşıksın ama" Gözleriyle ayakkabılarını gösterdi.

 

Melek hanım eşinin sesiyle durdu, gözleriyle ayakkabılarını gösterdiğini fark ederek hızla çıkarttı. Tabi ayakkabılarını çıkartırken sinirle söyleniyordu da "Göreceksin sen Azat gösterecek ben sana"

Azat bey içeri geçen karısının arkasından "Neyi?" dedi alayla.1

Melek hanım sinirden kızararak "Sus Azat sus!" Sonra bir anda durarak kafasının arkasından eşine baktı. "Bu arada hayatım trafik cezalarını öderken iyi eğlenceler" diyerek çapkınca göz kırpmayı ihmal etmedi. Azat bey ise hala gülümsüyordu. Başını sağa sola sallayarak "Başım gözüm üstüne sizden gelen her şeye boynum kıldan ince" Gözleri karardı bir anda "size yeter ki bir şey olmasın. Aklından geçirenin aklını kılıçtan geçirir beynini ona yediririm"

 

Melek hanım hızla odasına girerek hazırlanmaya başladı. Bir yandan montunu çıkarmaya çalışıyor, bir1 yandan da odanın kapısını açmaya çalışıyordu. Odanın kapısını açtığında zaferle gülümseyecekti ki, eline takılan montu bir anda yere düşerek çıktı. "Of! Bugünümü buldu bu talihsizlikler!" diyerek resmen çığlık atmıştı. Umuyordu ki Azat ve kendisinden başka kimse yoktur evde. Yoksa herkes onun deli olduğunu düşünecekti. Gerçi ne o nede ailesi pekte sağlam değillerdi de neyse...1

Tam adım atışımda ise ayağı halıya takıldı, düşmekten son anda kurtuldu. "Aaaa!" Melek hanım resmen çığlık çığlığa bağlıyordu. Yerden destek alarak kalktığında, hızla gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Bir taraftan da giymek istediği kıyafetler için giyinme odasına giderek, dolaplara göz gezdiriyordu.

Azat bey karısının çığlıklarını duyduğu anda yukarı kata çıkmaya başlamıştı bile. Hızla odaya daldığında oda savaştan çıkmış gibi dağılmıştı.

Melek hanım bir kaç düğmeyi açtıktan sonra bir anda dördüncü düğmede elinde kaldı. "Ah yeter be!" diyerek gömleğini bir anda çekiştirerek çıkartmaya çalıştı. Artık düğmelerini koparmayı da göze almıştı. Bir anda odanın kapısı açıldığında, giyinme odasının kapısı olmadığı için direkt kocasının telaşla ona baktığını sonrasındaysa bir şey olmadığını fark ederek gülmeye başlamasını izledi.

Azat bey karısının üstünün başının dağınık olduğunu, ayrıca yetmezmiş gibi odanın da dağınık halini görünce gülmeden edemedi. "Meleğim beni özlediğini söylesen hemen gelirdim bağırmana gerek yoktu" çapkın bir gülüşle karısına yaklaşmıştı. Melek hanım sinirle Azat beye yaklaştı. "Biliyor musun Azat?" diye sorduğunda kocası anlamamış gibi bakarak "Neyi hayatım?" Melek hanım alayla gülümsedi, kocasına yaklaşarak, yakalarından tutu, boyu yetişmediği için kendine doğru eğdi. Azat bey heyecanla karısının ona ne yapacağını izlerken aslında yapacağı şeyi sürekli yediğini fark etti.

Melek hanım kocasının kulağına yaklaşarak "Beni bugün çok üzdün" diyerek dudak büktü. Biraz geri çekilerek "Ve ben bunun intikamını almalıyım. Şimdiden üzülmedim kocacım" diyerek sol yanağına sağ elini geçirdi. Saçlarını savurarak, eline kıyafetleri aldığı gibi banyonun yolunu tutmuştu bile.

Azat bey karısının arkasından iç çekerek, hayranca bakıyordu. "Ah kalbimin her bir parçasını özenle kendisi için saklamış kadınım"

Azat bey nerdeyse hep bu numarayı yiyordu. Ama yinede pişman olmuyordu. Aksine hülyalı hülyalı karısının arkasındanda yanağını tutarak bakıyordu.

Boy aynasının önüne geçerek saçlarına güzelce bir şekil vermeye başladı "Acaba papyon taksam mı?"

Başını sağa sola sallayarak reddetti "Hayır, ilkokul çocuğu gibi olurdu. Kravat takmalıyım." Başını sallayarak kendini onayladı. Sonra tekrar reddederek "Yok olmaz o da liseli öğrencilerin taktığı gibi olur. En iyisi papyon mu olsa?" Ama düşününce sünnet çocuğu gibi de olabilirdi. En iyisi mi bir şey takmamaktı.

Saçlarını elini daldırdığında fazlamı dağınık olduğunu düşündü. Ya kızın saçlarını bile özenmemiş kesin beni önemsemiyor diye düşünürse. Makyaj masasına giderek tarak aldığında hızla saçlarını taradı ama saçları aksi gibi bir türlü düzgün olmuyordu. Sinirli bir soluk alarak aklına gelen fikirle üçüncü hata üretimi olan oğlunun odasına girdi. Lavaboya yönelerek çekmeceleri karıştırdı. Etrafı dağıtmada pek önemsemeden aradığını bulduğu an kapıyı kapatmadan kendi odalarına geri döndü. Boy aynasının önüne tekrar geçtiğinde elindeki jöleyi saçlarına sürmeye başladı.

Melek hanım kolları uzun beyaz boğazlı bir elbise giymişti. Saçlarına fön çektiğinde ve makyajını sade bir şekle soktuğunda işi tamam olacaktı. Banyodan çıkıp makyaj masasına yönelmişti ki dağınıklığı fark ederek kaşlarını çattı. Bir an gözleri kapısı olmayan giyinme odası takıldığında Azat'ın jöle sürmeye çalıştığını gördü.

Melek hanım kirpiye benzemiş olan kocasına baktığında büyük bir kahkaha atı. Azat bey karısının güzel gülüşünü duyduğunda hızla kafasını çevirerek baktı. Kendisine güldüğünü fark edince 'Ne oldu' anlamında kafasını salladı. "Meleğim ne oldu da en güzel melodi olan sesini işitti bu aciz adam" Melek hanım gülümsemelerinin ardı sırası kesilmezken zar zor konuştu "Azat, Azat bu halin ne... ay bayılacağım gülmekten...."

Azat bey hala gülen karısına masumca bakarak "Olmamış mı? Kızım beğenmez mi? Ben sadece hoşuna gider belki sanmıştım." Gözlerini kaçırarak konuşan kocasına baktı Melek hanım. Onu kırdığını anladığında ise artık çok geçti. Makyaj masasından birkaç pamuk alarak eşine yaklaştı. Yavaşça saçlarında ki köşeleri temizlerken, anlayışla gülümsedi "Sen her haline mükemmelsin hayatım." Kocasını gözlerinin en içine bakarak yeşillerinin en derinlerindeki açık mavilere odaklandı. O kadar küçüktü ki kocasına yaklaşmadan kimse göremez, bilemezdi. Hiç bir çocuğunda bu renk göz yoktu. Biricik kızı Asel'de küçükken biraz var gibiydi ama eminde olamıyordu. Oğlu Agah kız kardeşi o kadar kıskanıyordu ki hiç kimseyi o kadar yaklaştırmamaya çalışıyordu. Zaten gördüğü kadarıyla büyüyünce gözleri tam yeşil olmuştu. Orman yeşili...

"Eminim ki kızımız seni her halinle yakışıklı bulacaktır" diyerek göz kırptı. Azat bey dalgınca "Ben kızımın beni yakışıklı bulmasını değil onun için özenmediğimi düşünmesin, ona ne kadar değer verdiğimi görsün istiyorum" Melek hanım sessiz kaldı. Eşini tanıyordu şu an fazlasıyla duygusaldı ve kendisini sıktığının farkındaydı.

Azat bey eşine dönerek "Sence bir gün bana baba der mi?"

Melek hanım buruk bir gülümseme sundu sadece eşine. Yalan söylemez, söyleyemezdi. Evliliklerinden tutun ilk tanıştıkları andan itibaren ilişkileri güven ve sevdaları üzerine kuruluydu. Şu an eşini yalan bir teselli sunmaktansa sessiz kalmak daha iyiydi. Zira o da kızının onlara tekrar anne baba diyeceğinden pek emin değildi. Neden desin ki? O zaten bir başka insanlara anne baba diyordu.

Onlara ihtiyacı yoktu...

Azat bey sahte bir gülümsemeyle "Hadi eğer hızlı olmazsan seni burada bırakır kızımla gezerim."

Melek hanım eşinin bu söylediğiyle elindeki pamuğu ona atarak "Beni oyalama o zaman Azat!" diyerek makyaj yapmak için masaya döndü.

İkili atışarak da olsa hazırlanmışlardı. Azat zil sesiyle aşağı inerken, Melek hanım saçlarını hızlı bir şekilde şekil vermeye başladı. Ah eğer Azat kızını onsuz dışarıya götürürse kesinlikle eve almayacaktı kocasını!

 

Melek hanım saçlarını yapa dursun Azat bey kızı için kapıyı açmıştı bile.

Azat bey gülümseyen yüzüyle kızına baktı "Hoş geldin kızım" hızla kapının önünden kenara çekilerek "İçeri geçmek ister misin? Annen şu anda hazırlanıyor" sessiz bir şekilde devam ederek "Ve emin ol annen fena halde yavaş bit kadın." "Ama eğer istersen birlikte gezelim annen kalsın evde boş ver" dediği anda evden bir ses yükseldi "Azat sakın kızımın aklına girmeye çalışma!"

Azat bey sahte bir hüzünle "Sanırım artık çok geç"

Derin gülümseyerek içeriye girmeden önce abisine el salladı. Miran'da aynı karşılığı verdi. İçten gülümsemeyle el salladı. Derin içeriye ayakkabılarını çıkartarak girdiğinde Azat bey "Den ister salona geç kızım. Ama eğer istersen annenin yanına da gidebilirsin. Ben biraz abinle konuşayım" dediğinde Derin başını sallayarak çekingence içeri girdi.

Azat bey elleri cebinde bekleyen oğulları yaşında olan gence yaklaştı. "Hoş geldin Miran" diyerek elini uzattığında Miran sağ elini cebinden çıkartarak elini sıktı, sert bir sesle "Umarım hoş bulurum Azat bey" diyerek ellerini ayırdılar.

Azat bey anlayışla "Şüphen olmasın evlat"

Derin salonda beklemekten sıkıldığı için Melek hanımın yanına gitmeye karar vermişti. "Kaçıncı katta ki?" diye düşünürken merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. İlk kattı çıktığında kapıların kapalı olduğunu gördüğü için bir üst kata bakmak istedi. Eğer açık bir kapı görürse orada olduğunu düşünecekti. Ger kapalı odayı tıklatarak açamazdı. Üst kata geldiğinde dört kapı gördü. Sağ tarafta iki oda varken sol tarafta da iki oda vardı. Bir kapının açık olduğunu görünce hemen o odaya yöneldi. Kapıyı açtığında bu odanın Agah abisine ait olduğunu anladı. Geçen bu odada kalmıştı. Odaya göz gezdirdiğinde hala bıraktıkları gibi olduğunu fark etti. Sanki özelikle kimse dokunmamıştı odaya. Çıkartmalarla dolu dolaba bakmak için yaklaştı. O kadar çok çıkartma vardı ki dolabın her yeri çıkartmalarla doluydu. Dikkatle dolaptaki çıkartmalara bakarken bir anda gözü bir şeye takıldı. Dolabın arkasında küçük bir ışık huzmesi yansıyordu. Bu yaptığı yanlış olsa bile merakına yenik düşerek dolabı içirmeye çalıştı. Zorda olsa dolabı biraz hareket ettirdiğinde ışık yansıyan yere dokundu. Dokunmasıyla birlikte dokunduğu yer açıldı. Açılan yerden içeri girdiğinde ki bu biraz zor olmuştu. Bebek odası olduğunu fark etti. "Vay be duvarda resmen daire şekline benzer geçiş var!" İçeriye tam olarak göz gezdirdiğinde pembe renkli bir beşik ve mavi renkli başka bir beşik vardı. Beşiklere yaklaştığında küçük bir şekilde yazılar yazdığını fark etti. Pembede 'Asel Demirhan' yazarken mavi beşikte 'Koray Arsen Demirhan' yazıyordu.

Derin pembe beşiğe dokunduğunda içinde garip bir his meydana geldi "Bu benim beşiğim miydi?" Odanın her yerinde gözümü gezdirmeye başladı. Duvarlarda güneş ve dolunay desenleri vardı. Ayrıca pamuktan bulutlarda vardı. İki adet dolap vardı bembeyaz renklerdeydiler ve aynı modeldiler. Oda ikiye bölünmüştü. Bir tarafında pembe beşik, güneş deseni ve beyaz dolap vardı. Diğer tarafta mavi beşik beyaz dolap ve dolunay deseni vardı. Eh birde oyuncaklar için çekmeceli büyük komedinler, birçok oyuncaklar vardı.

Yerdeki halıya baktığında prenses, şövalye ve ayı desenli bir halı olduğunu gördü. Oldukça büyük ve odanın tam ortasındaydı. Tabi birde oturmak için, tülü puflardan da vardı. Her iki peşimin etrafında ince tüller ile kaplıydı. Cam önünde ise ikili bir koltuk vardı. Duvarda kitaplar oldukça fazlaydı. Ayrıca duvarlarda karalamalarla kaplıydı. Derin etrafa bakarken arkasından bir ses gelmesiyle yerinden sıçradı.

"Kızım"

Melek hanım kızının korkuyla yerinden sıçramasıyla "Özür dilerim seni korkuttum mu?"

Melek hanım sonunda işini bitirdiğinde kızını aramış ama bulamamıştı. Azat'ında bahçede telefonla konuştuğunu gördüğünde evde kızını aramaya başladı. Nedense kızının bu katta olduğu hissine kapıldığında, hızla buraya gelmişti. Aslında bu odaya girmeyecekti ancak sesler duyduğu için anahtarı alarak yıllardır ayak basmadığı odaya girdi. Bu oda ikizler ilk doğduğu zaman kullandıkları bir odaydı. Agah'ın duvarındaki deliğin sebebi de kardeşlerini rahatça görebilmek içindi. Genelde tüm okul yorgunluğunu kız kardeşinin beşiğine girerek, ona sarılıp atardı. Ailesinden gizli duvarı delmiş lakin annesinin azarına rağmen Ali amcasının arkasında durarak 'Aferin yeğenim benimde böyle tatlı bir kız kardeşim olsaydı bende yapardım' dediğinde oklar Agah'dan, Ali beye dönmüş, annesi bütün gün Ali beyi sözleriyle bıktırmıştı. Ali bey en sonunda 'Haklısın yenge, kesinlikle yapmamalıydı.' Diyerek kaçmaya çalıştı. İşe yaramayınca evden kendisini dışarı attı, tam iki gün Melek hanımın yasağı üzerine eve giremedi.

Derin zorlukla gülümseyerek "Hayır, iyiyim. Sorun değil"

Melek hanımın yanında rahat değildi. Sanki Arat'ın düşündüğü gibi o da onu istemiyor gibi düşünüyordu. Halbuki düşüncesi çok yanlıştı. Melek hanım az bu odada gözyaşlarına boğulmamaış, ger gün Allah'a yalvarmamıştı. Şimdi ise ettiği dualar karşılığını bulmuş, kızı tam karşısındaydı. Lakin istediği gibi dokunmayı, mis gibi çiçek kokusunu içine çekemiyordu.

Melek hanım sakin adımlarla camın önünde bulunan ikili koltuğa oturdu. Oturmasıyla birlikte sağ eliyle bol olan kışıma yavaşça vurarak "Gel"

Derin çekingen adımlarla Melek hanımın yanına çok yaklaşmadan oturdu. Ya şimdi ailemden uzak kalmak için kaç para istiyorsun diye sorarsa? İyide ben parayı düşünmedim. Acaba şöyle bir milyon istesem mi? Bir sürü çikolata alırım. Şaka bir yana Derin şu an ne yapması gerektiğini bile bilmiyordu.

Melek hanım sakince kızına dönerek "Nasıl hissediyorsun?"

Derin gülümsemeye çalışarak "Mükemmel"

Melek hanım anlayışla gülümseyerek "Asel kızım, bana gerçek duygularını söyle. Ya da ben dışlardan bakmayla ne gördüğümü söyleyebilirim" diyerek derin bir nefes aldı. "Dışarıdan baktığımda gergin duruyorsun, sürekli diken üstünde gibisin. Ama özellikle benim ve Arat'ın yanında böylesin beden kızım bir şey mi yaptık bilmeden seni üzdük mü?"

Derin rahatsızca yerinden kıpırdarken "Hayır, hayır siz bir şey yapmadınız" derin bir nefes aldı "sadece bilmiyorum. Arat beni istemediğini açıkça belli ediyor. Size gelecek olursak" bir iki saniye duraksadı "Sizinde öyle düşündüğünüzü sandım" dedi kısık bir sesle.

Melek hanım anlayışa baktı kızına. Şuan anlıyordu ki kızı ondan rahatsız olmasın diye uzak durduğunu yanlış yorumlayarak onu istemediğini sanmıştı. Kızının gergin bir şekilde iki elinizde birbirine kenetli olduğunu fark ettiğinde çekinecekten olda ellerini ellerinin üstüne koydu. "Seni istememek mi?" Gözleri dolmaya başladı "Ben senin rüyalarımda görmek için ne kadar dua ettim biliyor musun kızım. Her Allah'ın günü Allah'a yalvararak 'Yalvarırım Allah'ım bu gece kızımı rüyamda görmeme izin ver' dediğimi biliyor musun?.. Ben senin kokunun hasretiyle yandım. Ama en çokta o bıcır bıcır laf yetiştiren sesine..." gözyaşlarını zorlukla durdurmaya çalışsa da nafileydi "Bu oda kaç kişinin gözyaşlarını, haykırışlarını, yalvarmalarını duydu." Zorlukla yutkundu Melek hanım "Yaşadığını öğrendiğimde sevinemedim bile. Bir hiç uğruna acı çektiğimizi öğrendiğimde sadece yıkıldım. Ama tekrar toparlandık. En azından senin güzel bir hayat geçirdiğini öğrendik. Bu bizim ne kadar şükür sebebi olsa da başkasını ailen olarak gördüğünü öğrendiğimizde ikinci bir yıkılma yaşadık ve bunun bencilce olduğunun da farkındayız." Gülümsemeye çalışarak "Biz aile olmak istiyoruz seninle. Eksik yanımızın tamamlanmasını istiyoruz. Lütfen, bir kere izin ver kızım"

 

Derin dolu gözlerle baktı karşısındaki kadına "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum belki sizin gözünüzde ruhsuz biri gibi görüne bilirim ama büyüdüğüm ailemi bırakamam" Melek hanım hızla gözyaşlarını sildi "Hayır, hayır bırakmanı istemiyoruz" akan burnunu sertçe çekerek "Biz sadece büyük bir aile olmak istiyoruz. Hem Demirhanlar hem de Doğa ailesi birlikte"

Hem Demirhanlar hem de Doğa ailesi birlikte?

Demirhanlar ve Doğa ailesi?

Hem Demirhanlar hem de Doğa ailesi…2

Birlikte...

Derin nefesini dışarıya vererek ona umutla bakan kadının gözlerinin içine baktı "Sizin bir suçunuz yok bunun farkındayım ve çocuk gibi sizi suçlamayacak, ön yargıyla yaklaşmayacağım emin olabilirsiniz" Melek hanım bu sözlerle heyecanla gülümsedi. "Ama ben size güvenemem" dediğinde gülümsemesi buruk bir şekle büründü "Üzgünüm ama beş yaşındaki bir kız çocuğuna belki güzel yaklaştınız ve belki o size güveniyordu ama bu 18 yaşına girecek genç bir kız için geçerli olamaz"

Melek hanım anlayışa baktı kızına ve de gururla. Kendini korumak için yaptığının farkındaydı ve insanların zaman içinde değişe bileceği için kızının şuan onlara güvenmeyesiniz anlıyordu.2

 

Odada bir ses daha yükseldi. Kalın net bir erkek sesiydi bu ses. "O halde bizde bize güvenmen için her şeyi yaparız." Azat bey kolunu kapıdan ayırarak içeri bir kaç adım attığında, "Her ne olursa olsun babam bize güvenmeden bile biz o güveni oluşturacak, hep yanında arkanda sağında solunda her yerde seni korumak için olacağız" bakışları sertleşti "Bir kez daha seni kaybedemem. Bu uğurda kimi feda edeceksem de hiç çekinmeden, düşünmeden ederim!"

Bakıyorum ordasın görüyorum seni tam önümde birkaç metre uzağımda... Lakin olmuyor ulaşamıyorum sana. Neden? Neden benden hem yakınken uzaktasın? Elimi uzatsam tutar mısın yoksa görmezden mi gelirsin? Gerçi sen beni hiç görmedin...

Bölüm sonu.

Bölüm nasıldı?2

Azat Bey?

Duyguları az çok size hissettirebildim mi?2

Tam on altı sayfaya, 5500 kelimeye kelime’ye yakın olunca diğer bölümde aşağı yukarı bu kadar olunca iki part şeklinde ayırmak zorunda kaldım.

 

Bölüm : 12.12.2024 09:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...