
Geçmiş…
Arat her zaman yaptığı gibi yine annesinin karnına küçük başını nazik bir şekilde yaslayarak ikizleri dinlemeye koyulmuştu. Bu uzun zamandır rutini olmuştu. İkizlerin tekme atmalarını hissetmek ve görmek ona büyük bir gülümseme kazandırıyordu.
Annesinin karnına tekme atan ikizlerden birini hissettiğinde heyecanla annesine doğru başını çevirdi “Anne bak ikizler tekme attı.” Bilmiş bilmiş konuşarak “Kesin kız kardeşim attı anne. Abisine kendisini göstermek için yaptı küçük meleğim.”
Babasının annesine meleğim demesiyle Arat’da kız kardeşine meleğim demeye başlamıştı şimdiden. Ona göre henüz daha dünyaya gelmemiş küçük bir melekti kız kardeşi.
Melek oğluna yorgun bir gülümseme sundu. “Evet oğlum. Kız kardeşin sana kendisini göstermek için yaptı.”
Arat gülümserken Melek daha da yorulduğunu hissederek “Şimdi dinlememe zamanı oğlum. İkizler de bende yoruldum.”
Arat başını sallayarak onayladı annesini. “Tamam annecim.” Diyerek annesinin karnını öptü. “İyi geceler meleğim ve Koray’ım.”
Melek bu görüntü karşısında içinin sıcacık olduğunu hissetti. İlk başlarda oğlunun bir kardeş daha isteyeceğini sanmıyordu. Çünkü oğlu fazlasıyla kıskanç biriydi. Lakin kendisini yanıltarak kız kardeşi olacağını duyduğundan beri gözleri parlayarak etrafta dolanıyordu. Dilinde ise sürekli meleğim gelecek diyordu.
Melek odasına çıkarak dinlenirken, Yalın ve Agah da okuldaydı. Azat ise büyük bir görev için gitmişti. Ne kadar Meleğini yalnız bırakmak istemese vatanı için gitmesi gerekirse gitmeliydi. Melek de hep desteklemişti kocasını.
Arat ufak halsizlikler hissettiği için bugün okula gitmemişti. Solonda boş bir şekilde dururken sıkıldığını hissetti. Ne abisi ve kardeşi nede Alpaslan abi ve Demir Ege yoktu. Hepsi okuldaydı. Demir Ege evde durmadığı için ailesi onu kreşe yazdırmıştı. Gerçi orada da rahat durduğu söylenemez.
Arat aklına gelen Demir Ege’yle kaşlarını çattı. Küçük bir çocuk ve hiçbir şeyden haberi olmamasına rağmen Demir Ege hiçbir şekilde rahat durmuyor kız kardeşini hissetmek için Melek’in yanında bitiyordu. Küçük bebeğin kalp atışlarını duyacağını düşünüyordu. Sırf bu yüzden kreşten de kaçmışlığı çoktu. Gerçi hala yapıyordu.
Arat “Küçük bücür git annen sana kız kardeş yapsın, o benim kız kardeşim!” Sinirini geçirmek için bahçeye çıktı.
Merdan Demirhan her zaman yaptığı gibi yaparak evin boş olduğu zamanı kollamıştı. Şimdi ise bahçeye çıkan torunu Arat’la yüzü güldü. “Şimdi tam sırası...”
Yüzünü asarak bahçede olan torununa yöneldi. Arat dedesini fark etmesiyle gülümsedi “Dede!” Diye koşarak dedesine sarıldı. Lakin dedesinden istediği karşılığı alamamıştı. Küçük kaşlarını çatarak dedesine baktı. “Neyin var dede? Neden üzgünsün?”
Merdan içten içe torunun bu saf haliyle gülümsese de dışından iç çekerek üzgün gözlerle baktı. “Hiç evlat. Önemli bir şey değil.”
Arat dedesinin neden böyle davrandığını anlamıyordu. Dedesi her okul çıkışı yanına gelir birlikte vakit geçirirlerdi. Ama sadece Arat’la… Merdan Demirhan herkesten gizlice Arat’la görüşür onun aklına girerdi. Şimdi ise daha büyük oynayacaktı. Zaten küçük çocuğun beyninde yerini çoktan yapmıştı.
Arat dedesini üzgün görmeye dayanamayarak “Hadi ama dede. Sen hep bana çok güçlüsün dersin. Benim gücüm senin mutlu olmanı da sağlar.”
Merdan Bey sıkıntıyla iç çekerek “Aklıma eskiler geldi evlat.”
Arat anlamayarak baktı dedesine. Merdan Bey’de bunu anlayarak üzgün bir şekilde “Benim bir kızım olacaktı oğlum. Ama doğamadı bile.”
Arat gözlerini kırpıştırarak baktı dedesine. Masum bir şekilde “Ne yani benim bir halam mı olacaktı?”
Merdan Bey aşını salladı. “Olacaktı elbette. Lakin…” küçük çocuğun ona merakla bakması işini kolaylaştırıyordu. Çöktüğü yerden kalkarak “Neyse evlat henüz bunun için küçüksün.”
Arat mızmızlanarak dedesinin elinden çekti. “Ya dede! Ben gayette büyüyüm anlat hadi!”
Merdan Bey bahçede olan oturma yerine torunuyla oturdu. Kucağındaki Arat’ın gözlerine dolu gözlerle bakarak “Bundan yıllar önceydi evlat. Bir kızım olacaktı ama karımı kaybedecektim.”
Arat anlamayan sordu “Nasıl yani?”
Merdan Bey akan gözyaşlarını sildi. “Doktor ya kızınız ya da karınız dedi. Uzun yıllardır yol arkadaşı olduğum karımı bırakamadım. Ama karımda doğurmak istediğini söylemişti. Zorlukla kabul ettim ama içim hiç rahat değildi. Sonunda doğum geldi ve…”
Arat merakla kıpırdandı yerinde “Ve?”
Merdan Bey iç çekerek “Az kalsın kızım yüzünden karımı kaybediyordum. Kızım annesinin karnında karımı zehirliyormuş. Doğumda ölü olarak doğmuştu. Yıllarca karım acısını yaşadı.” Torunun saçlarını sevdi, buruk bir gülümsemeyle “Ama siz doğduğunuzda biraz olsun düzeldi. Yinede acısı hiç dinmedi.”
Arat üzgünce baktı dedesine. Dedesinin gözyaşlarını küçük elleriyle silerken hayatını değiştirecek sözleri işitti. “Bizim ailemizde kız çocukları lanetledir evlat. Bundan öncede babam karısını kaybetmişti kızı için. Şimdi sıra anne gelsin istemiyorum.”
Akşam olduğunda Arat düşünceli bir şekilde koltuklarda otururken ailesi ve aile dostları gülerek konuşuyorlardı. Demir Ege küçük boyuyla Melek’in yanına çıkarak yine başını karnına koydu. “Bak Melek teyze ben duyuyorum Çiçek kızın kalp atışlarını.”
Timuçin yanında oturan arkadaşına baktığında kaşlarını çatarak baktığını gördü oğluna “Ne oldu dünürüm ne bu sinir?”
Azat kaşlarını çatarak baktı Timuçin’e “Sus Timuçin sinirimi senden çıkartmayım. Ayrıca dünür deme bana sinirlerim geriliyor!”
Timuçin arkasına yaslanırken eğlenen ifadeyle “Ben ne yapabilirim Azat’ım? Bizim oğlan kızına şimdiden hitap bile bulmuş. ‘Çiçek Kız’ ne kadarda güzel değil mi dünürüm?”
Azat derin bir nefes alırken sinirini zapt etmeye çalışıyordu. Demir Ege’ye bakarak “Kalk lan karımın yanından. Çek o başınızda karnından. Koparttırma bana başını.” Diyerek yastığı fırlattı. Demir Ege yastıktan kaçarak tekrar yaslandı Melek’in karnına. “Yoo çekilmem ki. Benim Çiçek Kızım var burada. Babam dedi ki sana alacağım onu seni tanıması gerek hiç yanından ayrılma dedi.”
Azat bu sözlerden sonra Timuçin’e döndüğünde Timuçin suçsuzum diyerek elini kaldırdı. “Hiç bana bakma Azat’ım bizim bir yerinden uyduruyor yine bir şeyler.”
Demir Ege babasına somurtarak baktı “Ya baba sen demiştin o senin Çiçek Kızın diye!”
Timuçin oğluna susması için işaret versene oğlu susmamıştı. “Oğlum sus bak yoksa almama sana Çiçek kızını.”
Demir Ege huysuzca Melek’in karnına sarıldı “Benim!”
Azat sinirle ayağa kalkarken Melek “Azat saçmalama daha kreşe giden beş yaşında bile olmayan çocuğa saldırmayacaksın herhalde?”
Azat çocuk gibi omuz silkerek “Bana ne! Benim kızıma benim diyor pezevenk herif. Birde daha sarılıyor!” Daha sıkı sarılan çocuğa baktı. Oğlu Arat’a dönerek “Oğlum kız kardeşini korusana. Ellere yâr oluyor!”
Arat boş bakışlarla baktı babasına. Oturduğu yerden kalkarken “Ben yoruldum uyuyacağım.” Diyerek salondan uzaklaştı.
Herkes şaşkınca Arat’ın gidişine bakarken Demir Ege kreşteki bahçeden ödünç (ç)aldığı çiçeği Melek’in karnına yaklaştırarak “Bak senin gibi çiçek. Ama sen daha güzel bir çiçeksin.” Diyerek öptü Melek’in karnını.
Azat eşine dönerek “Nesi var?”
Melek “Bugün yoruldu sanırım Azat. Bırakalım dinlensin yarın yine kıskanacak nasıl olsa.” Diyerek gülümsedi.
Herkes anlayışla karşılarken aslında yaptıklarının hata olduğunun farkında bile değillerdi. O günden sonra Medan Bey Arat’ı ziyaret etmeyi sıklaştırdı. Beyinine ise sürekli olarak olumsuz şeyler aşıladı. Arat on yaşlarında bir çocuk olsa da ilk baş inanmak istemese de annesinin ve babasının doktor konuşmalarını duyduğunda işler değişmişti. Doktor riskli bir gebelik olduğunu ve kız çocuğunun erkek çocuğunu kötü etkilediği ile ilgili bir şeyler söylemişti. Küçük olduğu için Arat pek anlamasa da kız kardeşinin hem annesini hem de erkek kardeşini kötü etkilediğini anlamıştı. Oysa doktorun diyeceklerini bile Merdan Bey ayarlamıştı.
İntikam almak için her kozunu oynuyordu.
Günümüz…
Arat kendisine nefret edercesine bakan kız kardeşinim gözlerinin içine baktı. O gözlerde bir kaç saat önce sorsanız nefret görsen bir şey hisseder misin diye? Cevabı hep hayır olurdu. Lakin şu an… Şu an Arat’ın kalbi sanki kız kardeşinin ellerinin arasında parçalanıyormuş gibiydi.
Yaklaşmak istedi kız kardeşine. Kolundan tutuğu gibi sıkıca sarılmak istedi. Ama vella lakin sadece istedi. Kırılıyordu bu bakışlar ardında kırılmaya hakkı varmış gibi…
Çok kötü sözler söylemişti. Geri dönüşü var mıydı bundan öte? İstememişti, reddetmişti kız kardeşini. Oysa hep kız kardeşinin doğmasını beklemişti. Doğacaktı ve babasının annesine seslendiği gibi o da kız kardeşine Meleğim diyecekti. Bir kez bile kız kardeşine güzel söz söylemeyen kendisi şimdi meleğim dese affeder miydi? İnanmamıştı dedesi onun beyinin gerçekten iyi bir şekilde yıkamıştı ve bunun farkında bile değildi. Kız kardeşine zarar vermesi imkânsız gibi gelmişti. Sonuçta dedesiydi neden zarar versin ki kız torununa. Oysa avukat olarak birçok kötü şeyler görmüştü. Annesinin, babasının, abisinin, en yakının kız çocuklarına verdiği zararların her şeyini görmüştü. Neden kız kardeşine kör olmuştu bu gözler? Kız kardeşinin gözlerine baktığında bile anlaşılacaktı oysa her şey.
Bir adım geriye attı bu nefret dolu bakışlara dayanamayarak. Doldu gözleri halkları varmış gibi. Sıktı yumruğunu, döndü arkasını hep yaptığı gibi çıktı gitti. Oysa belki bir kez özür dilese affederdi kız kardeşi onu.
Derin Arat’ın odadan çıkmasıyla derin bir nefes aldı. Kalbi sıkışıyordu, elleri titriyordu. Dizlerinin üzerine düştüğünde bir bir akan gözyaşlarını durduramadı. Yalnız kalmıştı etrafında birçok insan varken. Bir süre daha gözyaşları akarken nefessiz kalmaya başladığını hissetti. Yüzü iyice kızarmaya başlarken astım ilacını arıyordu. Lakin yoktu. Nefesi git gide kesilirken son anda birinin dudakları arasından ilaçla hava vermesiyle tekrar nefes almıştı. Bulanık gördüğü gözlerinin arkasından bir çift yeşilin içinde gizli mavi gözlerle uykuya daldı.
Azat Demirhan, Demirhan aşiretinin ağası sayılırdı. Ne kadar istese de. Buna rağmen istediği her şey çocukken önüne dizilmemişti. Aksine hem onun hem de kardeşlerinin önünden ulaşamadan uzaklaşmıştı her şey. Ve bunları yapanlar hep aynı kişilerdi. Merdan Demirhan ve Emine Demirhan. Herkesin gözünde ilik perisi rolü oynayan bu ikilinin gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasıyla acımasız, kötü, güvenilmez olarak anılmıştı soyadları. Lakin Azat Demirhan ve kardeşleri öyle olmadıklarını tüm Mardin halkına kanıtlamıştı. Sevilen, sayılan insanlar olmuşlardı soyadlarından bağımsız olarak.
Şimdi kızının yatışı hastane yatağının önündeki koltukta otururken düşünüyordu Azat. Ya babası ve annesi onları sevseydi, bu kadar acı çekerler miydi? Peki ya babası neyin intikamını alma peşindeydi? Ölmüştü babası bunları soramadan, hesap vermeden gitmişti öteki dünyaya. Bu dünyada ise yıkılmış aileler bırakarak. Babasının amacı neydi bilmiyordu lakin bunun basit bir söz dinlemedikleri için alınan bir intikam olduğuna inanmıyordu. Karısının da, Polat abisinin de bunu düşündüğünün lakin sormaya çekindiklerinin farkındaydı.
Elini yüzüne sürdü, başını elleriyle eğdi. “Şimdi ne yapacağım?” Gözleri yatakta huzursuzca yatan kızına baktı. “Nasıl dindireceğim o kadar acını? Kızını koruyamayan bir baba nasıl oldum ben?” dişlerini sıktı, elleri titremeye başladı. Tekrar kiriz geçirmesi an meselesiydi. Kızının sayıklar gibi konuşması ve yerinden kıpırdanmasıyla ayağa kalktı. Hızla kızının elinden tutuğunda “Babam, buradayım prensesim lütfen ağlama.” Ne zaman aktığını bilmediği gözyaşları kızının gözlerinden akan gözyaşlarıyla birleşti.
Acı nedir diye sormuşlar bir adama. Adam ise ‘Her acı fiziksel bir acı değildir. Bazı acılar vardır ki yüreğinizin en derinlerinde hissedersiniz. Bu acıyı geçirmek imkânsızdır. Fiziksel acıların aksine bir ilaçla geçmez yürek acısı.’
Azat’ın dudakları arasından “Bu zamana kadar çektiğim acılarını geçiremem belki. Ama bundan sonra sana acı verecek her şeyi ve herkesi ortadan kaldırırım!”
O Azat Demirhan’dı ailesi için dünyayı, kızı için kendisini bile yakardı!
***
Derin sıkıntıyla oflayarak abisine baktı. “Ya abi niye burada bekliyoruz? Girelim işte kimse yok!”
Süleyman ağanın konağında bahçede saklanıyorlardı.
Meriç kız kardeşine göz devirirken “Hiç mi ajan filmi izletmedim kızım sana? Biraz feyiz al.”
Derin tekrar ofladığında bahçeye birinin çıktığını gören Meriç kız kardeşinin kafasından bastırarak aşağı çekti.
“Melek sence abartı gibi görünebilir ama emin ol en iyisi bu.”
Melek hanım emin olmayan bir sesle “Bilemedim ki Meltem. Hepsine mi yapacağız?”
Meltem hanım bahçedeki eksikliklere göz gezdirirken “Tabi ki de hepsine yapacağız Melek. Birine yaparsak diğerlerinin hatırı kalır.” Diyerek güldü.
Melek hiç istemese de onayladı Meltem’i. “Nerden alacağız peki.”
Meltem’in gözlerinden parıltılar geçtiğinde “Sen merak etme Melek. Ben biliyorum nereden alacağımızı. Ama sen nasıl bu kadar safsın anlamadım arkadaşım.”
Melek “Saf değilim sadece bu zamana kadar ihtiyacım olmamıştı.”
Meltem gülümseyerek kolunu tutu Melek’in “Merak etme bundan sonra aklına bile gelmeyecek şeylere ihtiyacın olacak.” Demesiyle ikili güldü. “Hadi gel bizim beyler gelemeden halledelim.”
Melek başını sallarken “Asel o gelmeyecek mi daha?”
Meltem anlayışla gülümserken “Gelecek tabi. Miran abisi alır onu.”
Melek gülümserken “Desene o zaman Agah delirecek”
İkili gülüşecek dışarı çıkarken uzaklarında oldukları için konuşmalarını duymayan Meriç ve Derin yerlerinden çıktı.
Derin belini kütletmeye çalışırken “Abi belim kopmuş resmen!” Diyerek huysuzlandı.
Meriç onu takmayarak “Yürü hadi. Malzemeleri unutmayalım.”
Derin başını sallarken ikili eşyaları aldılar. Yapmaları gereken her şeyi bitirdikleri sırada hastanede kız kardeşlerini almak için gelen Agah ve Miran’dan haberleri yoktu.
Agah sinirle sıktığı dişlerinin arasından “Kardeşim nerde?”
Doktor korkudan ne diyeceğini bilemezken “Biz çıkış işlemlerini yapmadık. Hala burada bir yerde olmalı.”
Agah derin nefes alırken sinirden ne yapacağını bilemez haldeydi.
Miran kamera kayıtlarına bakarken aklına bugün Meriç’i nerdeyse hiç görmediği gelmişti. Zihninde yapboz parçalarını birleştirirken kamera kayıtlarında gördükleriyle duraksadı. Dişlerinin arasından sinirle “Meriç!”
Agah kaşları çatık bir şekilde Miran’ın yanına geldiğine gözlerini kıstı. Ekranda uzun palto giymiş, fötrü şapka takmış, güneş gözlüklü küçük bir kız ve aynı onun gibi giyinmiş bir erkek vardı. Biraz daha yakından baktığında yarım güneş şeklinde olan kolyeyle resmen göz göze gelmişti.
Miran sinirle gözlerini yıkarken “Meriç bu sefer elimden seni kimse alamaz oğlum!”
***
Demirhan erkekleri, Akçıl erkekleri ve Murat Doğa, Timuçin Soylu oturmuş olan olaylar hakkında konuşuyordu.
Murat düşünceli bir şekilde “Kızımın orda olduğu bilmiyordunuz yani?”
Azat başını sallayarak onayladı. “Bilseydim üzüleceği hiçbir şey yapılmasına da söylenilmesine de izin vermezdim.”
Polat omzunu yaslandığı kapıdan çekerek koltuklardan birine oturdu. Elindeki dosyayı Murat’ın önüne bırakırken “Bu Semih’in dosyası. Her türlü işlediği suçun kanıtları da hazır. Sadece onu bulamamız gerek.”
Timuçin çatık kaşlarla, gözlerini kısmış Murat’ın incelediği dosyaya bakarken “Bu çocuk bana tanıdık geliyor. Sanki daha önce görmüştüm.”
Taner “Nerde gördüğünü hatırlıyor musun?”
Tuncay abisine göz devirdiğinde “Abi hatırlasa söylerdi adam heralde.”
Timuçin hatırladıklarıyla gülümsedi. “Hatırladım. Geçenlerde Asel’i takip ederken görmüştüm.”
Tüm bakışlar Timuçin dönerken bir açıklama bekledikleri belliydi. Timuçin rahatça arkasına yaslanırken. “Ne bakıyorsunuz? Asel’i şans eseri gördüğüm bir zaman biri takip ettiğini görmüştüm. Araştırdığımda bunun Agah’ın arkadaşı Devran olduğunu gördüm. Ne kadar Agah’ın arkadaşı olsa da güvenemedim bu yüzden Çiçek Kızı korumak için takip ettim.”
Azat’ın sinirden yüzü kızarırken “Sen bana haber verebilirdin Timuçin.”
Timuçin masadaki kahvesini alarak bir yudum içti. “Endişelendirmek istemedim. Devran’ın güvenilir biri olduğunu düşünmediğim için takip etmenin doğru olduğunu düşünmüştüm.” Sıkıntıyla iç çekerken “Bak Azat bende askerim. Ve senin kızın benimde kızım sayılır güvende olmasını her şeyden çok isterim. Eğer sana söyleseydim anlamadan, dinlemeden Devran’a saldıracağını ikimizde biliyoruz. “ odada olanlara göz gezdirdiğinde “Hepinizin bunu yapacağına eminim. Böylesinin daha iyi olacağını düşünerek kendim takip ettim. Merak etme bu süre zarfında Devran’ın bir yamuğunu görmedim. Yinede o bizim tanıdıklardan biri olsa daha rahat olurdu.”
Azat arkadaşının düşüncelerinde haklı olduğunu biliyordu. Zira ne Agah nede diğerleri Timuçin kadar sakin kalamazlardı. Sonuçta Asel’lerinin güvenliği söz konusuyken pekte mantıklı düşünemeyeceklerdi.
”Sağ ol dostum. Yinede bana söylemeni isterdim.”
Timuçin başını sallarken, gözleriyle dosyadaki resmi gösterdi. “Bu çocuk arada bir Asel’in olduğu yerlerde oluyordu. Neden peşindeydi bilmiyorum. Ama ona bakarken çok kez yakaladım. Yanına giderek bir sorun olup olmadığını sormak istediğim zaman kendisi kaçıyordu. Genelde kapüşonlu giyerek yüzünü saklıyordu ama son kez gördüğümde yüzünü görebilmiştim. Araştırıyordum aslında yinede sizin akrabanız olacağını düşünmemiştim.”
Ali sinirle “Piçe bak birde takip etmiş kızı!”
Altan damarlarında dolaşan sinirle kardeşine katılmış “Bu pezevengi gördüğüm yerde geberteceğim.”
Taner durgun bir sesle “Sakin olmalıyız.”
Herkesin bakışları ona dönerken o ise durgunca yere bakıyordu. “Öfkeyle kalkan zararla oturur demişler. Bizde sakin olalım ki onu bulalım.”
Alpay ağa düşünceli bir şekilde “Arabadan hiçbir iz çıkmadı. Çarptığı yerde bırakarak kaçmış. Kim yardım etti bilmiyorum ama tek başına bu işten yırtamazdı.”
Polat başını sallarken “Doğru. Ne kadar her suça bullaşsa da ve hepsinden bir şekilde kurtulsa da bizim aramalarımızla bile ortada değilse biri ona yardım ediyor demektir.”
Alexander düşünceli bir şekilde baktı “Yurt dışında araştırmaları yaptım. Her hangi bir ülkeye giriş yapmamış. Eğer yurt dışına kaçaydı muhtemelen adamlarımdan birine yakalanırdı. Fotoğrafları her bir adamıma göndermiştim.”
Tuncay “O zaman nerde bu çocuk? Bu kadar aramaya rağmen nasıl bulamayız?”
Azat “Bilmiyorum ama bulduğum zaman umarım sağ olur. Zira alınması gereken bir hesap var!”
***
Derin son paketi yerleştirirken, gülümsedi “Abi harika oldu!”
Meriç böbürlenerek “Tabi kızım ben yaptım güzel olacak.”
Derin abisine göz devirdiğinde “Hadi gidelim artık. Burada olduğumuz anlaşılmasın.”
Meriç başını sallarken “Bence de abime yakalanmayalım yeter.”
İkili çıkışa giderken kendilerini fark eden Yalın’ı görmemişlerdi.
Derin abisine döndüğünde “Nereye gideceğiz?”
Meriç kısa bir düşünceden sonra “ Kebap yesek ne dersin? Hem hastane yemeklerinden daha iyi.”
Derin yüzünü buruşturduğunda “Kesinlikle hastane yemeklerinden her şey daha güzeldir.”
***
Meriç eliyle işaret ederken “Usta doldur masayı. Az bunlar abicim doymayız biz bularlar. Nerde bizim kebaplar? Abicim meze eksik.” Kız kardeşine baktığında “Rakıda ister misin kız, açayım mı sana bir yetmişlik?” Diyerek göz kırptı.
Derin abisine göz devirirken “Abi abartmıyor musun? Bu kadar yemeği kim yiyecek?”
Meriç kaşlarını hafifçe çattığında “Biz yiyeceğiz ya kız bücür.”
Derin abisinin bu haliyle ofladı “Ama abi çok bunlar!”
Meriç aldığı büyük bir parça lavaşı mezelerden birine patırdı, ağzına attı. Dolu ağzıyla “Ye ye bir şey olmaz. Daha tatlı gömeceğiz.”
Derin alayla “Doğru ya abim bir ayıydı nasıl unuturum.” Diye mırıldandı.
Meriç anlamaz gözlerle “Bir şey mi dedin kız boyu küçük dili uzun kardeşim?”
Derin tabağına bir şeyler koyarken “Yok abim ne söyleyeceğim? Afiyet bal şeker olsun löp löp et olsun ki yaptığın sporlar boşa gitsin inşallah.”
Meriç kaşlarını çatarken kebabına daldı “Tövbe de kız. Zayıf ve kaslı kalayım.”
Derin ve Meriç kebap yemek için Güneş restoranına gelmişlerdi. Hiç şüphesiz Mardin’de ki en iyi kebap restoranı burasıydı.
İkili kebaplarını gömerken yan masadaki bir adam homurdandı. “Şuna bak almış yanına bir piliçi, ayı gibi davranıyor. Ah o kız bende olacaktı.”
Yanındaki diğer masada oturan adam bunu duyduğunda tövbe çekerek “Tövbe Estağfurullah Yarabbi.” Önüne döndü.
Meriç kız kardeşinin tabağına yemesi için bir kaç şey daha koyarken “Yesene kızım sende. Hepsini ben mi bitireceğim? Kaç kilosun sen bir deri bir kemik kalmışsın resmen. Uzaktan baksam bile kemiklerin sayılır.”
Derin abisine göz devirirken “Abi bir kere ben gayet iyi bir kilodayım. Ayrıca annem yemeyeceğiniz yemeği tabağınıza almayın demişti yani sen artık burada bulunan her şeyi bitirmek zorundasın!”
Meriç alayla “Bitiririz kızım ne var sanki burada?”
Derin masaya baktığında “Ne yok ki demelisin.”
Yan masadaki adam genç kızı süzmeye devam ediyordu. Bu sırada Meriç ayran istemek için garsona el yapacakken o adamı fark etmesiyle işler karışacağı belli olmuştu. Kaşlarını çatarak adama bakarken adamın kız kardeşinin bacaklarına baktığını görmüştü. İşte bu saatten sonra Meriç’i tutana aşk olsundu. “Lan sen benim kardeşime mi bakıyorsun pezevenk herif?” Diyerek adamın yakasından tutuşu gibi, daha ne olduğunu anlayamadan kafasını gömdü.
Adam ani vuruşla yere düşerken Meriç adamı tutarak masaya yatırdı tekrar vurdu. Hızını alamayan Meriç adamı bir kaç saniye bırakmıştı, adam ger kaçarken Meriç masada bulunan yemek tabaklardan birini alarak kafasına geçirdi. Adam kafasında kırılan yaprakla sendelerken geriye doğru bir adım attı. Geriye adım atmasıyla genç kıza baktığını fark eden diğer adam karşısındaki kendisine sırtı dönük adamı kendisine çevirerek bir yumruk çaktı. Tekrar Meriç’e doğru gelen adamla Meriç tekrar masadaki tabaklardan kafasına vurdu. Bir o adamın bir Meriç’in vuruşlarıyla ortada top gibi olan adama başka adamlarda vurmaya başlamıştı.
O sıralarda başka masada olan bir kadın bebeğinin boğazına bir şey kaçmasıyla bağırmaya başladı. “Bebeğim! Bebeğime bir şeyler oluyor!” O hengâmede kadını fark eden Derin hızla o yöne baktı. Bebeğe baktığında rengi morarmaya gittiğini ve nefes alamadığını görmüştü. Kendinden emin bir şekilde soğukkanlı olarak bebeği kucağına alarak tek kolu üzerine ters bir şekilde yatırdı.
Başparmak ve diğer parmakların yardımıyla bebeğin çenesi kavranarak boynundan tutu ve yüzüstü bir şekilde pozisyonda öne doğru eğdi.
Baş gergin ve gövdesinden aşağıda bir pozisyonda tutuğunda beş kez el bileğinin iç kısmı ile bebeğin sırtına kürek kemiklerinin arasına hafifçe vurdu.
Bir süre sonra yabancı cismin çıkıp çıkmadığına baktığında hala orda olduğunu gördü. Çıkmadığı için başı gövdesinden aşağıda olacak sırtüstü şekilde tutu bebeği. Bir beş kez de iki parmakla göğüs kemiğinin alt kısmından karnın üs kısmına baskı uyguladı. Sonunda çıkan cisimle bebek rahat nefes alırken, aynı şekilde Derin ve bebeğin annesiyle birlikte kavgaya ara veren herkes rahatlamıştı.
Restoranda alkış tufanı olurken bebeğin annesi gözyaşlarıyla bebeğine sarıldı. Derin bu manzaraya gülümserken Meriç önce kardeşine gurur duyduğunu bakışlarıyla belli ederken, az önce kardeşine kötü bakışlar atan adamın kaçmaya çalışmasıyla omzundan tutuğu gibi kendi yedikleri masaya kafasını gömdü. Kız kardeşine ufak bir bakış atarak “Bak artık her şey bitti.”
Derin abisinin yaptığını görmesiyle şoka girerken, şaşırmaması gerektiğini biliyordu. Aynı saniyelerde polis siren sesleri gelirken abi kardeş birbirlerine baktılar. Bu bakışta kesinlikle bittiklerinin bakışlarıydı.
***
”Memur Bey biz sabahtan beri ne anlatıyoruz? Adam kardeşime bakmasa durduk yere vurur muyum!”
Amir bıkın bir nefes verirken “Memur değil oğlum amir diyeceksin.”
Meriç göz devirirken “Ne fark eder.” Diye mırıldandı.
Amir tek kaşını kaldırırken “Bir şey mi dedin evladım?”
Meriç gülümseyerek “Yok memur Bey ne diyeceğim.”
Amir göz devirirken “Bak evlat haklıyken haksız duruma düşmüşsünüz resmen.”
Derin arkasına yaslanarak elindeki pastadan bir çatal aldı. “Haklı abi. Keşke önce şikâyet edip öyle dövseydin.”
Meriç kız kardeşine hak verdiğinde “Haklısın Peri kızım keşke öyle yapsaydım.”
Amir “Dövdüğünüz adam sadece sizden şikâyetçi oldu. Dediğiniz gibi başkaları dövse bile siz suçlu gözüküyorsunuz.”
Meriç arkasındaki deri koltuğa çöktüğünde kız kardeşinin elindeki pastayı aldı, bir çatal ağzına attı.
Derin şokla abisine bakarken “Ya benim o pasta! Ne kadar duygu sömürüsü yaptım biliyor musun o pasta için?”
Meriç omuz silkerken Derin pastasını almaya çalışıyordu. Amir ise ne yapacağını bilemiyordu. Bu abi kardeşle başı dertteydi resmen. Kapı aniden açılmasıyla, önden endişeli bir şekilde Agah girerken onu takip eden Miran ve Devran’dı.
Agah hızla kız kardeşine yönelerek iyi olup olmadığına baktı. Aynı şekilde Miran ve Devran’da yapmıştı. Genç kızın herhangi bir sıkıntısı olmadığını anladıklarında rahat bir nefes verdiklerinde amire döndüler.
Agah sert sesiyle “Bir sorun mu var amirim?”
Amir kaşlarını çatarak Agah’a baktığında Agah kimliğini çıkartarak “Kıdemli üsteğmen Agah Demirhan.” Göz temasını bozmadan “Güneş Demirhan’ın abisi.”
Amir ilk başını sallasa da Güneş Demirhan demesiyle kaşları çatıldı. “İsim ve soy isim aynı değil Agah Bey.”
Miran huzursuz bir sesle “Durum biraz karışık amirim.” Amirin ona kim olduğuna dair bakışlar atmasıyla kimliğini çıkartarak “Avukat Miran Doğa, Derin Doğa’nın ve Meriç Doğa’nın abisi.”
Amirin fazlasıyla kafası karışmıştı. Biri Güneş derken diğeri Derin diyordu. Agah ve Miran kısa bir bilgi geçmesiyle anlamıştı. “Pekâlâ, şimdi anlıyorum. Kardeşleriniz bugün bir kavgaya karışmışlar. Adamın kafasında ne var ne yok kırmışlar. Ayrıca bununla yetinmeyerek kafasını masaya defalarca kez vurmuşlar.”
Meriç araya girerek “Yalnız sadece ben yaptım.” Büyük bir gururla “Kız kardeşim o sırada küçük bir bebeğin hayatını kurtarıyordu.”
Agah, Miran ve Devran, Derin’e gurur duyar bir bakışla bakmışlardı.
Derin utandığından bakışlarını başka yere çekmişti. Amir bakışlarını şikâyetçi olan adama döndüğünde adam onu başıyla onaylamak zorunda kaldı. Meriç’i göstererek “Bu adam beni defalarca kez darp etti. Üstelik hiçbir suçum yoktu!”
Meriç karşısındaki adi adamın dedikleriyle sinirlendiğini hissetti. Ne diyordu bu adam? Adama karşı atak yapmak için bir adım atmıştı ki Miran ve Agah onu engelledi. “Hadi lan oradan pezevenk herif! Kız kardeşime o çirkin gözlerine bakmasaydın bu kadar dayak yer miydin lan şerefsiz! Sizin gibi insanlar yüzünden kadınlarımız, kızlarımız, çocuklarımız dışarı çıkmaktan korkuyor lan!”
Agah Miran ve Devran, Meriç’in dediklerini duyduklarında bendenler kaskatı kesildi.
Agah’ın gözü seğirirken Miran’a döndü göz göze geldiklerinde “O benim Güneş’ime mi bakmış?”
Miran aynı bakışlarla Agah’a bakarken başını usulca salladı. “Ay kızıma bakmış…”
Devran ise sıktı dişleriyle bakıyordu.
İşte bundan sonra bu üçlüyü tutana aşk olsundu. Agah hızla adama yönelerek yumruğunu geçirirken, arkasından Miran adamı yakalarından tutuğu gibi kafayı gömdü. Devran da hızla yere yapışan adama tekmeyi gömdü.
***
Derin ikiliye kıs bir bakış atarken Agah’ın eline buz tutuyordu. “Kendinizi nasıl yaralamayı becerdiniz?”
Kız kardeşlerine bakan adama o kadar çok vurmuşlardı ki Agah’ın sağ eli kızarmışken Miran’ında anlı kafa atmaktan kızarmıştı. Devran’ın hiçbir şeyi yoktu. Zaten kendisinin acilen gitmesi gerekmişti. Karakoldan o anda restoranda olan insanların ifade vermesi ve güvenlik kamerası sayesinde çıkmışlardı. Çıktıkları anda konağa geldiler, ailelerin söylenmelerini dinlemeden buza sarıldılar. Gerçi Derin buza sarıldı. Bir Agah abisine, birde Miran abisine buz tutuyordu. Üstelik ikisi bir birini kıskanarak önce bana buz tut bak ben daha kötüyüm diyorlardı. Derin’de arada kaldığı için ses edemiyordu.
Miran kız kardeşini belinden tutuğu gibi kendine çekti. “Bak abim benim anlım kızardı hatta morarmış bile olabilir. Önce bana bak.”
Derin gülerek buzu tutarken Agah kaşlarını çatarak kız kardeşini kendisine çekti. “Asıl benim daha sür ben bu elle silah tutuyorum. Elimi kullanamazsam nasıl düşmanları alt edeceğim.”
Herkes ikilinin haline gülüyordu. Onlar ise hiç takmıyor, didişmeye devam ediyordu.
Konağa ilk geldiklerinde erkekler iyi yapmışsınız derken kadınlarda onlara katılmıştı. Tabi erkekler nasıl yara aldıklarıyla ilgili fazlasıyla dalga geçiyordu. Alpaslan ise ben neden yanınızda değilim diyerek tripleniyordu.
Bahçe kapısı açılmasıyla Soylu ailesi giriş yaptı. Tabi Mert, Egemen ve Aybars’da yanlarındaydı. Ama ek olarak Kerem’de gelmişti.
Eren büyük bir gülümsemeyle “İkiz!” Demesiyle Agah ve Miran anında satılmıştı. Derin hızla Erez’e sarılırken. “İkiz!” Koray Arsen ise bu manzaraya üzgün gözlerle baktı. Asıl ikizi kendisiyken ikizinin bir başkasına ikiz demesi canını yakıyordu.
Timuçin Bey elinde su bardağıyla bahçede diğerlerinin yanına giderken “Bu su ne marka? Bizim içtiğimizden daha farklı sanki.” Derken gördüğü adamla şaşkınca baktı.
Derin hepsiyle hasret giderirken Mustafa Beyden şaşkın bir ses geldi. “Abi?”
Timuçin karşısındaki adama bakarken “Mustafa?” Kardeşini görmeyi hiç beklemiyordu. Çiçek kızın ise kardeşinin oğluyla ikiz gibi olmasını hiçbir şekilde beklemiyordu.
***
Timuçin karşısında oturan kardeşine baktı. O kadar uzun zamandır görüşmüyorlardı ki en son Eymen’in çok küçük olduğu zamanda görmüştü. Yıllar önce babalarının ölmesiyle birlikte iki kardeş ayrılmıştı. Mustafa çalışmak ve ailesine daha iyi bir yaşam sağlamak için yurt dışına gitmişti. Mustafa nasıl Demir Ege’yi tanımıyorsa Timuçin’de Erez hakkında bir şey bilmiyordu.
“Seni görmek güzel kardeşim. Yıllar sonra…”
Mustafa buruk bir şekilde gülümsedi “Senide görmek güzel abi. Futbol takımı kurmak istemiştin kurabildin mi?”
Timuçin kardeşinin sesindeki imayı sezerek kahkaha attı. “Ben değil ama dostum en azından voleybol takımı kurdu.”
İki kardeş gülümserken, Diğerleri de gülümsüyordu.
Mustafa kendini toparlayarak diğerlerine kısa bir göz gezdirdi. Timuçin “Sen buradakileri tanımıyorsun. Sana tanıtayım; Alpay ağa buraların ağası. Oğulları Taner, Tuncay, Çınar. Kızları ise Melek, Bilge ve Selma….” Derken tek tek hepsini tanıtıyordu ki sıra devremin ailesine gelmişti. Azat’ın omzuna elini koyduğunda “Bu da benim ex dünürüm, Melek’in kocası. Beş çocukları var. Agah, Arat, Yalın, Koray ve güzeller güzeli çiçek kız Asel.”
Mustafa abisi ex dünür derken neyi kast ettiğini anlamamıştı. “Ex dünür mü?”
Derin de meraklandırdı için “Senin kızın mı vardı Timuçin amca?”
Timuçin gülümseyerek başını salladı. “Var tabi. Gelinim değildi o benim kızım dı. Gerçi gelinim olmasa da hala kızım gibi görürüm ben onu.”
Mustafa “Alpaslan’ın evleneceğini sanmıyordum.”
Timuçin gülümseyerek “Alpaslan değil kardeşim. Küçük oğlum Demir-“ lafını tamamlayamadan hızla arkadaşının ağzını kapattı Azat. Kızını tekrar kaptırmaya niyeti yoktu.
Derin merakla “Demir kim ki? Daha önce onu görmedim. Sadece Alpaslan abi var sanıyordum.”
Alpaslan küçük kızın saçlarını karıştırdı. “Küçük asi bir kardeşim var küçük hanım. Kendisi şu an burada değil.”
Agah kız kardeşini yanına çektiğinde “Boş ver sen o puştu- gereksizi. Önemli biri değil zaten. Zaten senden büyük abin sayılır.”
Timuçin Azat’tan kurtulduğunda “Nasıl önemli değil oğlum? Hem abi nedir? Demir onun-“ Yalın hızla araya girerek “Hadi artık yemeğe acıktık değil mi canım ailem. Biz elimizi yüzümüzü yıkayalım kardeşimizle hemen geleceğiz.” Diyerek ikizlere yöneldi. Derin sesini çıkaramadan Yalın abisinin çekiştirmesiyle giderken son anda Erez’i kolundan çekti.
Kadınlar son kontrolleri yapmak için giderken, Azat sinirle devrimine dönerek “Seni gebertirim Timuçin. Bunca yıldan sonra arkadaş katili yapma beni.”
Timuçin güldü arkadaşının bu kıskanç haline. Özlemişti bu hallerini dostunun. “Abartma Azat. Zaten elinde sonunda karşılaşacaklar gerçi o pezevengi bulabilirsek. Puşt telefonlarımı da açmıyor.”
Alpaslan durgun bir sesle “Numarası kullanım dışı baba. Artık istesek de ulaşamayız.”
Durgun bir hava çöktü sanki üstlerine bu havayı dağıtmak isteyen Çınar “Hadi ikizler gelmeden geçelim.” Ayrıca şu Demir Ege konusunu kapatmak istemişti. O küçük velet yüzünden Asel onlara nerdeyse hiç bakmıyordu. Ancak bir çikolatayla kandırıyorlardı. Gerçi bir süre sonra tek çikolata yetmemeye başlamıştı. Yinede Demir Ege’nin saltanatı çikolatalı olan her hangi ama en önemlisi pastaya kadardır. Ne kadar Asel, Demir Ege’yi istiyorum diye ağlasa da çikolatalı ve çilekli pastayla Demir Ege’nin adını bile unuturdu. Şimdi düşündü de Çınar, pasta zulası yapmalıydı.
***
Derin bağlanan gözleriyle söylendi. “Ya abi! Niye bağladın ki benim gözlerimi?”
Yalın, Erez ve Koray Arsen’in de gözlerini bağladığında kız kardeşine döndü. Kız kardeşi göremese de gülümsedi. “Şşş sessiz küçük hanım. Birazdan öğreneceksin. Şimdi üçünüzde bana tutunun.”
Yalın’ın peşinden giden üçlüde Erez neden kendisinin gözünün bağlandığını düşünüyordu. Bugün Derin’in doğum günü olduğunu biliyordu. Kendisinin de doğum günüydü. Nasıl bilmez? Derin’le yedi yaşlarında tanışmışlardı. O zamanlar Derin hiç konuşmuyordu. Eren pes etmeyerek yanında dolanıyordu.
Geçmiş, Derin yedi yaşlarında…
Meltem salonda oturan kızına baktı göz ucuyla. Ne kadar ısrar etseler de kızı asla okula gitmek istememişti. Ama Miran ve Meriç evden gittiğinde hep arkalarından dolu gözlerle bakardı. Özelikle Miran’a karşı bağı çok farklıydı kızının. Kapının ardı ardına çalmasıyla “Patlama oğlum geldim.” İki oğlundan biri olduğuna emindi. Gerçi kocası da bu şekilde geliyordu. Kızlarına kavuştuklarından Doğa erkekleri beri böyleydi.
Miran annesinin açtığı kapıdan hızla içeri geçti. Sırtındaki çantasını ve elindeki ceketini savurarak attığında gözler kız kardeşini aradı. Salonda oturduğunu gördüğünde üzülse de neşeyle “Ay kızım!”
Derin abisini gördüğünde gülümsedi. Hızla yerinden kalkarken abisine koştu. Nerdeyse bir senedir bu aileyleydi. Onlara alışmış öz ailesini hiçbir şekilde hatırlamıyordu. Üstelik beyni Doğa ailesini üvey değil de sanki onlar öz ailesiymiş gibi kodlamıştı.
Miran kollarına koşan kız kardeşine sıkıca sarıldı. Mis gibi çiçek kokusunu içine çekerken saçlarına ardı ardına öpücük kondurdu. “Ay kızım abisini çok mu özlemiş?” Kız kardeşini yere bırakacakken Derin huysuzlandı. Miran kız kardeşinin bu tatlı haline gülerken kız kardeşini bir koluyla tutarak cebinden küçük bir adet gül çıkarttı. “Al bakalım Ay kızım. Senin kokun gibi çiçek olmasa da şimdilik bununla yetineceğiz.”
Derin’in bakışları bir anda durgunlaştı. Gözleri kısaca kararırken zihninde bir ses yankılandı. “Bak senin gibi çiçek. Ama sen daha güzel bir çiçeksin.“
Miran bir anda durgunlaşma kardeşine endişeyle baktı. “Ay kızım iyi misin? Çiçeğini mi beğenmedin yoksa?”
Derin abisinin endişeli gözlerine bakarak başını sağa sola salladı.
Miran rahat bir nefes verse de gözler şüphe duyuyordu.
Meltem telefonu kulağında “Tamam Murat gelsinler ne var bunda?”
“Tamam, ben kızımla hazırlanıyorum o zaman.”
Eşinin tam telefonu kapatacakken söylediği şeylerle sinirlendi. “Kızım zaten güzel Meltem sakın daha güzel olmasın! Sonra o puşt Erez peşinden ayrılmıyor kızımın!”
”Kapa çeneni Murat! Sana inat daha güzel olacak kızım!” Sinirle telefonu kapadığında oğlu ve kızına döndü. Gülümseyerek “Hadi gel kızım babanı delirtelim.” Derin kafası karışmış şekilde annesine bakarken, Meltem kızının bu dalgınlığından yaralanarak hızla kucağına aldı.
Derin abisinden ayrılmasıyla büyük bir çığlık kopardı. Ellerini abisine uzatıyor bırakma beni diyordu. Derin henüz yaşadıklarını hatırlamasa da terk edilme korkusu oldukça yüksekti. Özelikle babası ve abisine karşı.
Miran gözyaşlarını akıtan ve ellerini ona uzatan kız kardeşinin ellerini narince öptü. “Şşş Ay kızım ağlama. Anne senin üstünü değiştirecek. Hem Erez’de gelecek onu görmek ister misin?”
Derin Erez’in ismini duyduğunda kaşları çatıldı. O çocuğu sevmiyordu! Sürekli peşinde dolaşarak arkadaş olmaya çalışıyordu. Ama Derin konuşamadığı için kendisine Erez’in arkadaşlığını layık görmüyordu. Bu yüzden ona sürekli kötü kötü bakar, ya da hiç umursamazdı.
Derin dudaklarını büzerek annesinin onu götürmesine izin verdi.
Derin üstündeki beyaz elbiseye sinirle baktı. Sevmiyordu elbise giymeyi! Meltem kızının bu haline gülümsedi. Yakında sekiz yaşına girecek olsa da beş yaşındaki bir çocuk gibiydi kızı. Bu durumdan hiçbir Doğa üyesi şikâyetçi değildi.
Misafirler geldiğinde Derin somurtarak koltukta oturuyordu. Murat kızının bir prenses gibi görünmesiyle sahte bir şekilde kalbini tutu. “Bana bunu nasıl yaparsınız? Oysa anlaştığımız sanıyordum.”
Derin’in kıkırdağını gördüğünde gülümsedi. Hızla kızının yanına giderek kucağına aldı. Yanaklarından öperken “Oy benim güzeller güzeli kızım. Baba seni çok özledi güzeller güzelim.”
Derin önceki somurttuk halinden kurtularak babasına gülümsedi. İşte o an dünyalar Murat’ın olmuştu. Yıllardır hasretini çektiği kızı yanındaydı. Biliyordu Derin onların öz kızı değildi. Öz ailesini de araştırıyordu kızının lakin hiçbir iz yoktu. Kızlarıyla konuşurken Doğa ailesi sanki öz çocuklarıyla konuşur gibiydi. Asla öz çocuklarından ayırmıyor hatta daha üstün tutuyorlardı.
Bir süre sonra Derin ve Erez bahçedeydi. Erez ne kadar uğraşsa da Derin onunla konuşmuyordu. Küçük kızın boynundaki kolyeye takıldı gözü. Yarım bir günleşti. Sanki bir parçasını bekliyordu. Bahçede göz gezdirdiğinde sokakta pamuk şekerci bir amca gözüne çarptı. Küçük kıza dönerek “Pamuk şeker ister misin?”
Derin şeker lafını duyduğumda Erez’e döndü. Gözlerini kırpıştırarak başını salladı. Erez sonunda küçük kızdan bir tepki aldığına sevinerek gülümsedi. Elini küçük kıza uzatarak “Gel hadi.” Lakin Derin o eli tutmadan kendi kalktı oturduğu yerden. Oysa bu zamandan sonra o eli bırakmamak pasına tutacaktı. İki çocuk pamuk şekerlerini aldığında Erez cebindeki parayla ödemesini yapıyordu. Derin Erez’i beklemeyerek karşıya geçmek istediğinde bir araba hızla ona doğru geliyordu. Erez bunu fark ederek “Derin!” Küçük kızı ittirdi. Derin yere düşerken Erez arabanın önünde kaldı. Araba son anda çocukları fark ettiğinde ani frenle çocuğa çarpmadan durdu. Arabadan inerek çocuklara baktığında bir şeyleri olmadığını görerek rahatladı.
Derin ise kendisini koruyan çocuğa endişeyle uzun zamandır konuşmayan mühürlenmiş dudakları endişeyle “Erez!”
***
Erez kendine hala endişeyle bakan kıza baktı. Onun sesini duymuştu. Onun için endişelendiğini görmüştü. “Bak ne diyeceğim madem üzgünsün.” Diyerek sivri bir dal parçası aldı eline. Çok fazla ince değildi. Sol işaret parmağına batırarak kan akmasını sağladı. Küçük kızın ona endişeyle baktığını gördüğünde gülümsedi. “Hadi sende yap.”
Derin’in kararsız bakışlarını gördüğünde elini elinin içine alarak “Endişelenme acımayacak. “ ufak bir kan akmasını sağladığında iki kanlı parmağı birleştirdi. “Aynı gün doğmuşuz. Annen öyle söyledi. Şimdi kan kardeş olduk.”
Derin’in doğum gününü bilmiyorlardı lakin kızlarını buldukları günü doğum günü olarak kabul etmişlerdi.
İki küçük çocuk aynı anda “Kan ikizi.”
İşte o günden sonra ayrılmaz kan ikizleri oldular.
Günümüz…
Yalın üç çocuğu da bahçeye çıkarttığında “Gözleriniz açabilirsiniz.”
Çocuklar gözlerini açtığı anda herkesten “İYİKİ DOĞDUNUZ ÜÇÜZLER!” Evet, onlar artık üçüzdü.
Ne Derin Erez’den vazgeçebilirdi nede Erez Derin’den. Onlar kan ikiziydi. Koray Arsen’le ise öz ikizlerdi. Derin göz ucuyla Koray Arsen’e baktığında dolu gözlerle gülümsediğini gördü. İçi rahatlamıştı. Erez’e baktığında oda gülümsüyordu. Abisi doğum günü partisinden bahsettiğinde pankart yapacaklarmış ikizler diye. O an Derin, Erez’inde olmasını istediği için üçüzler olarak pankartı değiştirdi. Tabi kimse bu duruma şu an şaşırmıyordu çünkü Yalın onlar konaktan ayrılırken fark etmesiyle neler olduğunu çözmeye çalışmış ve bulmuştu da.
Derin ikisinin ortasında durarak kollarını omuzlarına attı. “İyi ki doğduk üçüzlerim.”
Erez, Derin’i tekrar ederken Koray Arsen gülümsemekle yetindi.
Derin yerde bulunan bir dal parçasını eline alarak işaret parmağını kanattı. Aynı işlemi Erez’de yaptığında gözleri Koray Arsen’e döndü. Koray gülümseyerek aynısını yaptığında üç kanlı parmak birleşti.
Üçünden tek bir cümle çıktı. “İyi ki doğduk kan üçüzler.” Koray Arsen’in sesi kendisinin duyacağı kadardı sadece.
Bazen birini yada bir şeyi kaybettiğinizde hayat size daha iyi bir şekilde karşınıza çıkartır onu. Koray Arsen ikizini kaybettikten sonra tekrar bulduğuna sadece onu değil kan bağı olmayan bir üçüzü olmuştu. Kaybettim diye üzülmeyin. Allah size daha iyisini geri verecektir. Siz sadece sabredin…
Bölüm sonu.
Nasıldı?
Arat hakkındaki düşüncelerinizde değişim oldu mu?
Merdan Demirhan’a söyleyecek pek söz bulamıyorum…
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?
Size göre en iyi sahne?
Size göre en kötü sahne?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 647.71k Okunma |
31.17k Oy |
0 Takip |
83 Bölümlü Kitap |