122. Bölüm

48. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

Yazar Anlatımıyla,

Melek yanındaki Melteme bakarak “Emin misin bir sorun olmaz değil mi?”

Meltem içeceklere bakarak “Hayır bir sorun yok.” Diyerek gülümsedi. “Hadi şüphe çekmeden gidelim yanlarına.”

Melek kaşlarını çatarak “Bu içeceği kim hazırladı?”

Meltem “ Meryem hazırladı hem pastayı da önceden yapmıştık gelirken getirmiş.”

Melek dudaklarını büzdü “İstanbul’dan buraya iyi dayanmış ikisi de.”

Meltem gülümseyerek “Arabalarda hep minim bir buzdolabı oluru Derin için.”

Melek burukla gülümseyerek başını salladı. İkili diğerlerinin yanına geldiğinde Melek “Hadi hanımlar pastaları keselim.”

Hepsi pasta kesmeye giderken beyler ve Derin bahçedeydi. Üçüzler pastalarını üfleyerek çoktan ilk dilimi bölüşmüştü. Şimdi ise diğer dilimleri bekliyorlardı.

Murat kızını yanına çağırdığın Derin hızla babasına sarıldı. “Güzel kızım. Beğendin mi?”

Derin gülümseyerek “Beğendim babacığım. Her şey çok güzel.”

Azat bu görüntüyü buruk bir şekilde izliyordu. Kızı yine ondan uzaklaşmıştı. Gerçi daha tam yakın olamamışlardı bile.

Oysa o gün Arat, Derin için o cümleleri kurmasaydı kızı şu an ona baba diyecekti. Azat’ın ise bundan haberi bile yoktu…

Derin gülümseyerek “Bize ne hediye aldınız?” Hediyelere bayılırdı. Doğum gününü on üç yıldır kutlamamıştı. Lakin hediyesiz de geçirmemişti. İki yılı dışında.

Orda bulunan herkese baktı Murat. Kızına dönerek gülümsedi. “Burada değil hediyeniz ama ortak bir hediye sayılır.”

Derin babasına gözlerini kırpıştırarak baktı. Anlamamıştı ve tam soracakken hanımların “Evet pastalarda geldi.”

Derin pasta lafını duyduğu an babasını satarak pastasına koştu. Afiyetle pastasını yerken diğerle ona gülüyordu. Derin kendi pastasını bitirdiğinde başka pasta var mı diye göz gezdirdi. Lakin yoktu. Tabi Agah abisi ve Polat amcası dokunmamıştı. Gözlerini kırpıştırarak amcasına baktığında “Zio…”

Ah işte bu şekilde Polat’ı kandırabilirdi. Kandırdı da. Polat gülerek pastasını yeğenine verdi. “Hazinem.”

Derin onunda pastasını yediğinde gözü abisine kaydı. Aynı hamleyi Agah’a yaptığında Agah dirense de kaybetmişti. Derin abisinin de pastasını keyifle yedi. Başka pasta daha yiyebilecek gibi olduğunda abisi “Aklından bile geçirme Güneş’im. Bu kadar yeterli.”

Derin somurtarak geri oturdu yerine. Abisinin telefonu çalmasıyla uzaklaşmasını fırsat bilerek Ali amcasının yanına gitti. Ali ise gelecek olanı bildiği için pastasını koruma altına aldı. “Hiç boşuna heveslenme çikolata canavarı.”

Derin dudaklarını büzerek masum bakışlar takınırken Ali hızla gözlerini kapattı. “Boşuna bakma bana öyle. Görmediğim bakışlarından etkilenmem.”

Derin küskünde yerine otururken, Ali pastasına gömüldü.

İlerleyen saatlerde herkes bir bir gözlerini kapatıyordu. Doğa, Soylu, Demirhan ve Akçıl üyelerinin hepsiyle birlikte korumalar bile bir anda yere yığılıyordu.1

Derin kapanmaya çalışan gözlerini tutamayarak kendisini derin bir uykuya bıraktı.

Meltem ve Melek aile üyelerine şaşkınca bakarken, Derin’in de bayıldığını gördüklerinde endişelendiler.

Melek hanım endişeyle kızına bakarken “Meltem bir şey olmaz demiştin!”

Meltem endişeli bir şekilde “Bilmiyorum sadece içecekte olmalı. Derin pek fazla portakalı içecek tüketmez. Nasıl oldu bu?”

Melek hızla kızının yanına giderek nabzına baktı. Olması gerektiği gibi atan nabzıyla rahat bir nefes verirken “Meltem hastaneye gidelim bir şey olabilir.”

Meltem başını sallayarak “Kızımı alalım gideceğimiz yere doktor çağırırız.”

Melek başını sallayarak onayladığında iki kadın Derin’i arabaya bindirerek uzaklaştı.

Arkalarında derin bir uykuda ailelerini bırakarak.

***
Meltem hanım geldikleri dağ evinde arabayı kenara çekerek park etti. Kemerini çıkartarak kızına endişeyle bakan Melek’e baktı dikiş aynasından.

”Hadi doktor birazdan burada olur. Biz içeri geçelim.”

Melek başını sallayarak onayladı. İki kadın dağ evinden içeri girdiklerinde etrafın temiz olmasıyla rahat hissediyorlardı. Öncede yapılan bir plan olmasa da Meltem hanım bu dağ evini hep temiz tutardı. Derin’i salondaki bulunan koltuğa yatırdıklarında kapının aynı anda çaldığını duydular. Melek kızının saçlarını sevmeye devam ederken, Meltem kapıyı açmaya gitmişti.

Doktor genç kızı kontrol ettiğinde bir sorun görünmediğini söyleyerek gitmişti. Hanımlar rahatlarken Meltem, Melek’e hitaben “Melek biraz dinlenelim hem kızım sabaha kadar anca uyanırmış.” Melek başını sallasa da gözlerini uyuyan kızından alamıyordu. Doktor gittikten hemen sonra Derin’i dağ evinde kendisine ait odasına taşımışlardı.

Meltem, Melek’in halini gördüğünde sakince odadan ayrıldı. Belli ki Melek bir süre daha kızının yanında kalmak istiyordu.

Kaç saat geçti bilinmez ama Melek gözünü bile kırpmadan kızının yatağının yanındaki koltukta oturarak ona bakıyordu. Kızıyla çok vakit geçirmemiş olsa da ön yargısının kırıldığını fark etmişti. Lakin kendi öz oğlu ve Semih yüzünden kızları onlardan uzaklaşıyordu. Bu durum fena halde canını sıksa da sakin kalmaya çalışıyordu.1

Kızının elini kendi ellerinin arasına alarak bir öpücük kondurdu. Normalde birine izinsiz dokunulmasına karşı olsa bile şu an kızını hissetmeye ihtiyacı vardı. Gözler dolarken bir damla aktı gözlerinden “Çok aradım seni.” Diyerek mırıldandı. Yanağını birleşmiş ellerine yaslarken, ellerini gözyaşlarıyla ıslanıyordu. “Yemin ederim öldüğüne bir an bile inanmadım. Her an her yerde seni aradım. Bulduğumda her şeyin eskisi gibi olmayacağını bilsem de kendimi uzun bir süre her şey eskiye dönecek diye kandırdım. Oysa ben seni ilk gördüğüm anda anladım her şeyin eskisi gibi olmayacağını.” Sertçe yutkunurken Meltem’e nasıl anne dediği geldi gözlerinin önüne. “Meltem’e her anne dediğinde içim parçalanıyor sanki.” Acıyla yumdu gözlerini. “Yine de hayatında bir anne figürü ile büyümüş olmandan memnunum. En azından anne sevgisinden mahrum kalmadın.” Acıyla gülümsedi. “Biliyorum bize karşı hala duvarların var ama… Ama bana anne demeni çok isterdim. Hak etmesem de…” yerinden yavaşça kalkarak, kızına son kez baktı. Odadan ayrılırken gözleri dolu doluydu.1

Bazen kendi hatanız olmamasına rağmen kendimizi suçlarız. Oysa hiçbir günahımız yoktur. Melek kızına olan her şeyde sorumlu olduğunu düşünmeden edemiyordu. Kızını daha erken bulabilirdi. Ya da o kazanın öldüğü gün kızının dışarı çıkmasına izin vermeye bilirdi. Veya kızının ölüm haberi geldiğinde onu görmek istemeliydi. İstememişti. Acısı o kadar çok büyükken kızının ölü küçük bedenini görmeye dayanamazdı.

Oturduğu balkondaki koltukta kollarını bir birine doladı. Hava oldukça soğuk olmasına rağmen düşüncelerinden kurtulmak için soğuk havayı umursamamaya çalışıyordu.

Meltem, Melek’in balkonda olduğunu fark ettiğinde, sıcak çikolata yaparak ince bir battaniye aldı koluna. Elindeki sıcak çikolatadan birini ona uzattı.

Melek önüne uzatılan bardakla aniden irkildi.

Meltem şefkatle “Hadi iç. En azından biraz için ısınır.”

Melek başını sallayarak bardağı eline aldığında, bardağı kucağına doğru tutarken gözleri bardağındaydı.

Meltem ince battaniyeyi Melek’in omuzlarına örterek yanına oturdu. Bardağındaki sıcak çikolatadan bir yudum alırken, bakışları dışarıdaydı. Sakince Melek’in konuşmasını bekliyordu.

Melek sertçe yutkunurken “Asel yani Derin bilemiyorum hangi adı kullanıyorsa o hala aynı mı?”

Meltem anlayışlı bir şekilde döndü Melek’e “Eskiden nasıl biriydi bilmiyorum. Ama istersen sana şimdi nasıl olduğunu anlatabilirim?”

Melek boğazında oluşan yumruyla yutkunmaya çalıştı. “Lütfen… Lütfen bana kızımı anlat.” Bir annenin en çaresiz hissettiği anlardan birini yaşıyordu Melek. Kendi kızının ne yemeği sevdiğinden tutun, ne rengi sevdiğinden bile haberi yoktu artık.

Meltem buruk bir tebessümle anlatmaya başladı. “Derin yaprak sarmasına bayılır.” Büyük bir kahkaha atarak “Hatta bir keresinde Meriç abisiyle yaprak sarması için fena halde kavgaya tutuşmuşlardı.” O anlar gözlerinin önünden geçti sanki.

Meriç ve Derin elleri bellerinde ocakta bulunan bir tencere sarmayı kimin yiyeceğini tartışıyordu.

Derin sinirle abisine bakarken “Abi! Benim diyorum neden anlamıyorsun?” Ortaokula yeni başlamıştı ve okuldan yorgun argın eve gelindiğinde sarmayı görmesiyle yüzünde güller açmıştı. Tabi bu güller abisinin de sarmasını istemesiyle solmuştu.

Meriç alayla tek kaşını kaldırırken “Hiç sanmıyorum cüce boylu! Annem onları bana yaptı!”

Derin “Hayır bana yaptı!”

Meriç “Bana!”

Derin “Bana!”

İkili birbirine bağırıyor birbirinin saçlarını çekiştiriyordu.

Meriç acıyla “Kızım bıraksana saçımı.”

Derin abisinin kafasını ısırırken “Yoo bırakmayacağım.”

Bu kavgayı keyifle izleyen biri vardı. Murat Doğa kızının abisini alt etmesini keyif kahvesiyle izliyordu. “Kızım öyle değil sağa çek saçını daha çok canı acır. Isır kızım abinin kafasını ısır!”

Sesleri duyan diğer aile üyeleri de mutfağa inmişti. Meltem “Ne oluyor burada Murat?”

Murat bey elindeki kahveden bir yudum alarak çocuklarını işaret etti. “Kızımız oğlumuzu dövüyor sultanım.” Oğlunun kızının saçlarını yanlışlıkla sert çektiğini gördüğünde “Yavaş ol lan ayı! Seninle bir mi kızım?”

Miran seslere geldiğinde gördüğü manzara göz devirmesini sağladı. Yine yaprak sarma krizi tutmuştu ikilinin. İki kardeşinin sarma için kavga ettiğini görmek pekte şaşırtmamıştı onu. Ocakta bulunan sarmayı tabaklara ayırırken ikili hala kavga peşindeydi.

Derin hırsla abisinin saçını çekerken Meriç kız kardeşini üstünden atmaya çalışıyor. “Ya kızım bıraksana saçımı. Kaç kız bu saç için ölüyor biliyor musun sen?”

Derin kız lafını duymasıyla daha hırslı çekti abisinin saçlarını. “Ne kızı be? Sen kızlar için mi yapıyorsun bu saçı? Koparırım oğlum o saçlarını!”

Meriç acıyla “Baba yardım edin.” bir umut babasına seslenmişti lakin babası yardım etmenin aksine “Ben geçen sarışın bir kızla görüştüğünü gördüm kızım. Ne kadar doğru bilemem tabi.”

Meriç şokla babasına bakarken, “Anne!” Meltem başını olumsuca salladı. “Hiç beni karıştırmayın.”

Derin bir atak daha yapacakken abisine, Miran “Hadi Ay Kızım, okuldan yeni geldin bir şeyler ye ondan sonra abini döversin.” Diyerek kız kardeşinin belinden tutu, aşağı indirdi. İkili hala birbirine düşmanca bakarken “Önce ben bitirtecek tabağımı. Sonrada senin tabağını yiyeceğim!”

Meriç masaya koşarken “Hadi kızım oradan ben bitireceğim önce sonra senin tabağını silip süpüreceğim göreceksin.”

Miran iki kardeşinin kavgasına gülerek bakıyordu. Hiç şüphesiz kız kardeşi evlerine geldiğinden beri her Doğa ailesi daha mutlu bir aile olmuştu. Bunun temeli hep kız kardeşi olacaktı…

Melek gülümserken dinliyordu Meltem’i “Peki kim önce bitirdi?”

Meltem gülerken “Sence?”

Melek buruk bir şekilde “Tabi ki Asel.”

Meltem başıyla onayladı. “Kendi tabağını bitirdiğinde abisinin tabağında kalan son sarmaya saldırmıştı. Birde onun için kavgaya tutuştular.”

Melek bir an düşündü. Acaba Agah, Arat, Koray Arsen veya Yalın’la böyle bir kavga eder miydi kızı? Başını salladı. Pek sanmıyordu sebebi ise Agah kız kardeşine kıyamazdı. Yalın zaten iki bakışa kanar, Koray Arsen ikizi ne isterse onu yapardı. Arat ise o farklıydı. Kız kardeşine hiç sevgiyle yaklaşmasa da gizliden gizliye istediklerini yapardı diye düşünüyordu. Geriye kızının bu tür kavga edeceği tek kişi kalıyordu. En küçük amcası Ali Demirhan. Ali için yemek yaşamak için nefes kaynağıydı. Ama en önemli kaynağı kaostu.

Meltem “En sevdiği renk mavi, birine bir şey yaptırmak isterse genelde gözlerini doldurur karşısındaki kişinin gözlerinin içine bakar.” Güzel bir gülümsemeyle “Ve genelde hiç şaşmaz.”1

Melek kızın hala aynı küçüklüğündeki gibi olmasına sevindi. Açıkçası kızını tanımamak ona fazlasıyla koyardı.

Meltem ciddi bir şekilde “En önemli şey ise asla soğanın diri olduğu bir yemek yemez. Tabağın içinde ufacık bir soğan olursa o yemeği yemeden kalkar. Kokusuna bile katlanamaz.”

Melek bir an şaşırmadı değil. Evet, kızı soğan sevmez ve genelde küçükken Demir Ege ve de Agah tabağından ayırırdı. Lakin kızının bu kadar soğana karşı olması şaşırtıcıydı.2

İki kadın gün doğana kadar Derin’i konuşmuştu. Erkeklerin tarafı ise fazlasıyla karışıktı. Uyandıklarından beri baş ağrısı çeken erkeklerin hiçbiri neler olduğunu bilmese bile Doğa erkekleri az çok tahmin etmişlerdi. Miran bu işin ucunda annesinin parmağı olduğunu biliyordu. Sevda , Meryem Bilge, Selma, Işıl hanım ağa ve Aysima dışında hiçbir kadın kalmamıştı konakta. Erkekler kadınları çapraz sorguya almış konuşturmaya çalışıyordu. Lakin Ali ve Altan iyi polis kötü polis oynuyordu.1

Ali tutuğu el fenerini kadınların yüzüne getirdi. Ani ışıkla gözleri kamaşan kadınlar gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Erkekler sırf sorgu havası için siyah perdenin olduğu odaya sokmuştu onları. Bu fikri ise şaşırtıcı derecede Alexander vermişti. Artık babası sayılan adamın gözüne girme çabasındaydı. Alpay ağa ilk baş karısının bakışlarıyla kabul etmeyecekken kendisini yıpratmayacak “Tamam gidin odayı hazırlayın.” Emrini vermişti.1

Ali kısık gözlerle “Söyleyin hanginizin planıydı bu?”

Altan sadece Ali’nin elindeki fenerle aydınlattığı karanlık odada taktığı gözlüğü düzelterek “Söyleyin hanımlar. Söyleyin ki size bir zarar gelmeden kurtaralım buradan.”

Ali feneri daha fazla kadınların önünde tutarken “Eğer söylemezseniz sizi piranalara yemek diye atarım. O vakit söylemek zorunda kalırsınız!”

Altan kadınların göz hizasına geçerek “Siz hiç sıkıntı etmeyin hanımlar. Ben varken bunu yapamaz. Lakin sizinde bana gerçekleri anlatmanız gerekiyor.”

Çınar elindeki patlamış mısırla birlikte heyecan verici filim sahnesi izliyormuş gibi izliyordu karşısındaki ailesini.

Meriç, Işıl ve Sevda’nın kafasının arasına kendi kafasını yerleştirerek “Kız kardeşimi alan hanginiz ise onun ölüm hakkı çoktan gelmiştir!”2

Ali, Meriç’e gülümseyerek göz kırkarken Timuçin kendisine yalvaran gözlerle bakan karısını takmak yerine gülüyordu. “Söyleyin hanımlar benim ex gelinim nerede?”2

Azat, Timuçin’e göz devirirken kadınlar hitaben “Bakın kızım her nerde ise söylemeniz gerekiyor. Daha fazla ondan ayrı kalmak istemiyorum.”

Bir an üzülecek gibi olan kadınlar kendilerini hızla toparladı. Sevda başını dikleştirerek “Üzgünüm abi. Eski gelinin olsa bile hala kızım gibi gördüğüm Asel’imin yerini sana söyleyemem.”

Azat derin bir şekilde nefesini verirken Alpay ağa torunu Agah’a hitaben “Sıra sende evlat. Ne yapmak istersen yapabilirsin.”2

Agah başını sallarken keskin gözleri avına kitlenmiş gibi hanımlara bakıyordu. Hanımlar sertçe yutkunurken Alpaslan heyecanla “Dede bende katılayım mı? Ha bak yanımda mükemmel iğnelerde var.” Diyerek göz kırpmıştı. Alpay ağa torunu yerine koyduğu genç adamla başını salladı.

Alpaslan, Yalın’ın elindeki önlüğünü alarak giydiğinde ceplerinden bir kaç eşya çıkartarak hanımların önündeki masaya koydu. Hanımlar şokla masanın üstündeki ameliyat malzemelerine bakıyordu. Sevda oğluna hitaben “Oğlum bunlar ne?”

Alpaslan gülümseyerek “Neşter, bayıltıcı iğneler, pamuk” kerpeteni eline alarak “Bak bu çok iyi bir alettir genelde en çok kullandıklarım arasında sayılır. Her zaman favorim bayıltıcı iğneler olsa bile bunlarla güzel tırnak kopartılır.” Diyerek göz kırpmıştı.

Agah, Alpaslan’ın yanına gelerek masanın üzerine silahını koydu. Masaya ellerini yaslayarak eğilirken “Şimdi bana Güneş’imin nerede olduğunu söylemeniz için sadece on saniyeniz var.” Gözlerini kısarak hepsine kısaca baktı. “Zira ben kan bağını bile önemsemem Güneş’imin karşısında.”

Işıl hanım ağa “Ay yeter ne bu çocuklar? Sorgu odasından çok işkence odasına döndü burası.”

Alpay ağa “Ne o hanım ağam bir şey mi biliyorsun yoksa?”

Işıl hanım ağa “Nerden bileyim ben Alpay ağa? Bilsem de söylemezdim ya size neyse. İyi yapmış kızlarımda bırakın biraz vakit geçirsinler.” Üzgün gözlerle “Ne kadar üzüldü kızcağız görmediniz mi? Bırakın kafası dağılsın.” Sahte bir kızgınlıkla “Hem siz bu korkutama işini pek bir abartınız almayım ayağımın altına sizi.” Diyerek terliklerini de eline aldı.

Herkes bir anda duraksadı. Hanımları korkutma işini abartılarının da farkına varsalar da en çok farkına vardıkları şey küçük kıza alan tanımadıkları. Ayrıca o terlik şu an en kötü silahtı.

Erkeklerin omuzları çökerken, kadınlar tek tek saçlarını savurarak odadan çıktı. Timuçin karısının bu haline bakarken “Ulan hatun yine bir işler çevirdiniz ama bulacağım. Bak bakalım o zaman kurtulabilecek misin?”

Azat, Timuçin bir umut bakarken “Devran hala kızımı takip ediyor mu?”

Timuçin sıkıntıyla iç çekerken “Maalesef ex dünürüm. Kendisi görevde şu an.”
İşte şimdi tüm erkeklerin omuzları çökmüştü. Diğer taraftan Derin ve anneleri birlikte güzel bir kahvaltı yapmışlardı. Ardından bahçeye çıkmak isteyen kızlarını reddetmeyerek onaylamıştı. Şimdi ise Derin soğuktan üşümemek için kalın bir şekilde giyinmiş dışarıda annelerini bekliyordu.

Derin bahçede gezerken yanlarında bulunan tek evin sahibi olan genç çocuk “Ne yapıyorsun?”

Derin kokuyla yerinden sıçrarken çitlere kolunu yaslamış bir şekilde koluna yatan kendisiyle aynı yaşlardaki çocuğa baktı. Genç çocuk endişeyle “Seni korkuttum mu? Özür dilerim bunu istememiştim.”2

Derin çocuğun mahcup haline gülümsedi “Hayır sorun yok. Bir anda seslenince birazcık korktum.” Parmaklarıyla az işareti yaparken.

Genç çocuk karşısındaki tatlı kıza gülümsedi. “Bu arada rahatsız olmazsan eğer tanışabilir miyiz matmazel?”4

Derin gülümseyerek başını salladı, elini uzatarak “Derin.”

Genç çocuk gülümseyerek karşısındaki kızın elini tutu. “Toygar.” Derin’in eline ufak bir öpücük kondurarak “Tanıştığıma memnun oldum matmazel.”

Derin’in yanakları kızarırken, gözlerini kaçırdı. Kısık sesle “Teşekkür ederim.”

Toygar gülümserken kapıdaki Meltem “Derin, kızım hadi annecim.” Diyerek bağırmıştı.

Toygar kendilerine doğru gelen iki kadına bakarak, Derin’e döndü. “Sanırım gitme vaktin geldi.”

Derin gülümseyerek başını olumluca salladı.

Toygar “Tanıştığıma sevindim matmazel.”1

Derin “Bende tanıştığıma sevindim Toygar.”

Melek ve Meltem kızlarının yanına geldiğinde Toygar’ı görmeleriyle, Melek “Arkadaşın mı kızım?”

Derin başını salladı “Daha yeni tanıştık.”

Melek elini uzatarak “Ben Melek genç adam.”

Toygar samimi bir şekilde gülümseyerek “Toygar efendim.”

Meltem de elini uzattığında “Meltem bende genç adam.”

Toygar aynı samimi gülümsemesiyle “Toygar efendim. Hepinizle tanıştığıma ayrıca memnun oldum.”

Melek “Çok kibarsınız genç adam neden bize katılmıyorsun? Bizde at binmeye gidecektik.”

Toygar kararsız bir şekilde bakarken, göz ucuyla Derin’e baktı. Onun gülümsediğini gördüğünde “Eğer rahatsızlık vermeyeceksem.”

Meltem “Ne rahatsızlığı genç adam. Hem kalabalık ortam daha eğlenceli olur.”

Toygar bir an duraksadı. O kalabalık ortama alışık değildi. Bir ninesi vardı başkada kimsesi yoktu. “Pekâlâ.” Diyerek mırıldandı.

Derin sevinçle “Hadi gidelim o zaman!”

***
Derin atın üstünde sabit kalmaya çalışırken korkuyordu. Ata ilk temasını bile zor yapmışken Toygar’ın onu ata bindirmesi kalbinin korkuyla atmasına sebep olmuştu. Resmen atın üstünde değil de diken üstünde gibiydi. “Toygar indir beni korkuyorum!”1

Toygar “Korkmana gerek yok. Sana asla zarar vermez.” Genç kızı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama tabi Derin daha da kokuyordu. “İnmek istiyorum Toygar indir beni!”1

Toygar tam cevap verecekken arkadan gelen sert kararlı sesle “Kızın ne dediğini duymadın mı lan?”1

İki genç sesin geldiği yöne döndüklerinde Agah sert bakışlarını Toygar’dan ayırmıyordu. “Duydum tabi ama alışması iç… Hem siz kimsiniz de-“

Derin büyük bir gülümsemeyle “Abi!”

Toygar abi lafıyla şaşırırken, Agah kız kardeşini belinden tutuğu gibi kucağına aldı. Derin inmek istese de izin vermedi. “Bir kaçak varmış almaya geldim.” Göz kırpmasıyla Derin güldü. “Benim suçum yok ki. Annemler beni de bayıltmışlar.”

Agah’ın kaşları çatıldı. Sinirden boynumdaki damarlar belli olurken, Derin arkadaki kalabalığı gördü. Toygar ise çoktan görmüştü o kalabalığı. “Toygar gel hadi seni ailemle tanıştırayım.”

Toygar sıkışan kalbiyle “Yok. Yani siz gidin. Ben rahatsızlık vermeyim.”

Derin itiraz ederken Ağan “İyi olur.”

”Abi! Saçmalama.” Toygara dönerek “Hadi gel eninim çok iyi anlaşacaksınız. Hem merak etme mavi gözlü olmadığın için seni yemezler.”

Toygar genç kızın dediklerine anlam veremese de başını sallayarak onayladı. Derin abisine dönerek “Hadi abi indir beni artık!”

Agah başını sağa sola sallayarak reddetti. Kız kardeşinin kulağına doğru eğilerek “Ya inmezsin bu tipini sik- tipsiz çocuk bizimle gelir. Ya da inerisin ama ben bu çocuğu buradaki toprağa gömerim.” Gülümseyerek geri çekildi. “Seçim senin Güneş’im.”

Derin şokla abisine bakıyordu. Bu karşısındaki adamın abisi olup olmadığından emin değildi. Abisi asla böyle bir şey demezdi ona göre. Oysa bilse Agah buraya gelene kadar içinde nelerle savaştı. Korkuyordu kız kardeşini kaybetmekten. Yanında kalsın hep istiyordu. Agah normalde temas seven biri olmasa bile kız kardeşinin yaşadığını kendine bu şekilde kanıtlamaya çalışıyordu. Bazı geceler kız kardeşini kaybettiğine dair kâbuslar görüyordu. Ve bu onun için dayanılmazdı.

Derin sıkın bir nefes vererek “Tamam öküz.”1

Agah tek kaşını kaldırarak “Bir şey mi dedin Güneş’im.”

Derin göz devirerek “Yok, sadece tamam dedim abiciğim!”

Agah yüzündeki gülümsemeyle, yürürken “Bende öyle düşünmüştüm.”

Üçü de diğer aile üyelerinin yanına gitmeye başladılar.

Azat karısıyla konuşmayı bırakarak kızına döndü. Gülümseyerek kızına ilerlerken “Güzel kızım seni çok özledim prensesim.”

Derin utanarak bakışlarını kaçırırken, abisinin boynuna kafasını göndü. Murat, Azat’ı ittirerek “Çekil bakıyım sen. En çok ben özledim kızımı.” Kızına dönerek “Güzeller güzeli bir tanecik kızım babası olmadan” Meltem’e kısa bir bakış atarak kızına geri döndü. “Annesine uyup neden gitti bakıyım.”

Derin masumca “Ben bir yere gitmedim ki. Annemler getirmiş.”

Azat “Melek?”

Murat “Meltem?”

Kocaları resmen açıklama bekliyordu lakin kadınlar olaydan kaçmak için, Meltem “Ay siz yoldan geldiniz acıkmadınız mı?”

Melek dudaklarını gülümsemeye zorlayarak “Evet, evet acıkmışsınızdır şimdi siz.”

Ali karnını tutarken “Vallaha acıktık ha yengelerim.”

Polat abisi ona ters ters bakarken, Altan kafasına bir fiske indirdi. “Biz yemek için mi geldik Ali!”

Meriç kardeşine yüzünü değişik şekillere sokarak güldürürken, Miran bu ortama dayanamayarak Agah’ın kucağındaki kız kardeşini almak için uzandı. Tabi Agah, Miran’ın bu davranışıyla kollarını sıkılaştırarak izin vermedi. Miran kaşları çatık bir biçimde “Versene lan kardeşimi!”

Agah omuz silkerek reddettiğini belirti. Arkasını dönerek eve doğru yürümeye başladı. Arkasında ise şaşkın bir Miran bırakarak.

Meltem, Toygar’a ithafen “Oğlum gel bize gidelim hem sende acıkmışsındır.”

Toygar başını sallayarak reddederken, Melek “Gel oğlum hem mangal yaparlar erkekler.”

Topu erkeklere atmasıyla Çınar egolu bir şekilde “Bir mangal yaparım parmaklarınızı bile yersiniz.”

Altan “Hadi lan oradan en son mangal yaptığında etler kömürden görünmüyordu bile.”1

Ali gülerek “Gerçekten o mangala etleri bizzat ben yerleştirmesem sadece mangal kömürü var sanırdım. Sen o etler o hale gelene kadar nerdeydin?”

Çınar gözlerini kaçırarak “Benim bir suçum yok. Yengem salata için çağırmasaydı böyle olmazdı.”

Ali “Hadi lan şimdi yap da görelim.”

Çınar rahatça “Yaparım oğlum ne var bunda?”

Ali ve Çınar aynı anda yengelerine dönerek “Yenge mangal bizde!”

Kadınlar erkeklerin bu haline gülerken, Azat, Murat, Polat ve Timuçin öldürücü bakışlarla bakıyordu.

Altan sessizce “Salaklar.”

Melek neşeyle “Tamam o zaman siz gidin gerekli malzemeleri alın. Bizde sofrayı hazırlayalım.”

Meltem Toygar’a dönerek “Hadi yavrum içeri geçelim.” Diyerek omzuna temas etmişti ki Toygar bu temaslar irkildi. Çok fazla temas seven birisi değildi. Meltem bunu anlayarak elini çekti. “Hadi.” Diyerekten Toygar’ın yürümesi için teşvik etti.

Hanımlar teker teker erkekten yanından ayrılırken Murat ve Azat Çınar ve Ali’nin üzerine yürümeye başlamışlardı.

Azat “Ula sizi bana sayıyla mı veriyorlar lan! Ben kızımdan karşı her cinsi bırak aynı cinsten bile kıskanırken, siz karşı bir cinsi eve davet etmeleri için elinizden geleni yaptınız!”

Ali ve Çınar az önce yengelerinin akılarıyla oynadığını daha yeni anlamışlardı.

Murat iç çekerek “İlk ve son kez bu adama katılıyorum.”

Çınar “Ama ağabeylerim, canlarım, ciğerlerim. Biz bu olanların farkında değildik ki. Yengelerimizin oyununa geldik:”

Ali “Çınar’ım doğru söylüyor ağabeylerim.”

Azat sakin ama sert bakışlarıyla “Kaçın.”

Çınar anlamaz bir ifadeyle Azat’a bakarken Ali “Ne?”

Murat “Neyi anlamadınız? Kaçmak için son üç saniyeniz!”

İkisi de bu laflardan sonra arkalarına bile bakmadan koşmaya başlamışlardı.

Ali “Koş Çınar’ım koş! Bunlar birdi iki oldular!”

Çınar koşmaya devam ederken “He vallahi haklısın Ali’m. Bunlar bizi çiğ çiğ yiyecek kesin koş!”

Timuçin koşan ikiliye bakarken, Azat’ın omzuna sağ elini koydu. “Boş ver be ex dünürüm. Bunu da halledeceğiz inşallah.”

Azat sertçe Timuçin’e dönerek “Kapa çeneni Timuçin!”

Timuçin sertçe yutkunarak elini geri çekti. Ah rütbeleri aynı olmayacaktı ki arkadaşını dize getirsin. Gerçi sivillerdi şu anda. “Ne dedim ki ex dünürüm. Sen merak etme dedim. Biz o çocuğa kaptırmayız ex gelinimizi dedim. Yanlış mı dedim ex dünürüm?”

Murat sinirle “Ulan bu ne bozuk plak gibi ex gelinim diyip duruyor bu adam kızıma! Benim kızım kimseyle evlenmeyecek!”

Azat başını sallayarak onayladı Murat’ı “haklı. Kızım kimseyle evlenmeyecek.”

Timuçin “Turşusunu mu kuracaksınız Azat’ım? Bak sana mükemmel bir damat da buldum. Gerçi şu an kayıp ama ben o eşeği bulduğumda atarım kızımın önüne. İster sever ister döver hem. Ben hep arkasında olurum kızımın.”2

Murat ve Azat aynı anda “Lan!”

Onlar kavga etmeye devam ederken Agah kız kardeşiyle çoktan bir odaya girmişti. “Gel bakalım günümün aydınlanması için tek bir bakışı yetecek olan Güneş kızım.” Diyerek sakince yatağa bıraktı kız kardeşini.

Derin abisine bakarken aklına gelenlerle hemen telefonunu çıkardı. Miran ikilin arkasından odaya girdiğinde “Sen ne diye benim kız kardeşimi kaçırıyorsun benden?”

Agah rahatça “Kaçırmadım Miran. Ama emin ol kaçırsam ismini dâhil bulamazdın.”

Ortam gerilmeye başlarken Derin telefonundan bilinmeyene ait olan mesajlara girdi. “Ağabeylerim.”

İkisi de kız kardeşlerine döndüklerinde, Derin “Size bir şey söylemem gerek. Uzun zamandır söyleyeceğim ama bir türlü söyleyemedim.”

İki adamında kaşları çatılırken kız kardeşlerini neyin bu kadar rahatsız ettiğini düşünüyorlardı. Derin “Kapıyı kapatır mısınız?”

Miran hızla kapıyı kapatırken kız kardeşinin önünde diz çökerek ellerini eller arasına aldı. “Sorun ne Ay kızım? Ne canını sıktı bu kadar?”

Derin yerinde rahatsız bir şekilde kıpırdanırken, Agah’a göz ucuyla baktı. “Ama çok tepki vermek yok anlaştık mı?”

Agah’ın kaşları derince çatılırken “Seninle ilgili olan her şeye tepkim belli Güneş’im. Tartışmaya kapalı.”

Derin Miran abisinin elinden ellerini çekerken telefonu onlara uzattı. Miran hızla telefonu alırken neden kız kardeşinin telefonu uzattığını anlamamıştı. Lakin okuduğu her mesaj kaşlarının çatılmasına sinirden damarlarının belli olmasına sebep veriyordu. “Bu ne lan? Hangi cüretle kız kardeşime mesaj atar lan bu it!”2

Agah, Miran’ın neden böyle bir tepki verdiğini anlayamadığı için telefonu eline aldı. Okuduğu her bir mesajda Miran’ın tepkisinin az olduğunu anlamıştı. “Kim lan bu? Ecdadını s*ktiğimin p*şt herifi. Kimsin lan sen?”

Hızla telefonun çıkartarak birini aradı. Telefon iki çalıştan sonra açıldığında sert ve yüksek sesle “Devran bana bu p*ştun kim olduğunu buluyorsun!”

Devran yeni görevden geldiği için yorgunken birde Agah’ın bağırmasıyla göz devirdi “Yine ne oldu Agah?”

Agah aynı şekilde “Yürek yemiş biri benim kız kardeşimi taciz ediyor lan. Hemen bana bu kişiyi buluyorsun Devran. Eğer bulamazsan beni yorma git atla bir uçurumun kenarından!”

Devran uykulu haliyle jeton yeni düştüğünde, sertçe yutkundu. Ah arkadaşı yine birilerinin cellâdı olacaktı. “Tamam, devrem bulmaya çalışırım.”

Miran konuşmaya dâhil olarak “Çalışma Devran bul! Yoksa ben seni bulacağım!”

Agah kız kardeşinin korktuğunu fark ettiğinde sesiz bir şekilde küfür etti kendisine. Hemen kız kardeşinin önünde iki dizi üzerine çökerken elleri elleri arasına aldı.

“Korkma küçüğüm. Abin her şeyi halledecek. Bir daha asla sana yazamayacak emin olabilirsin.”

Derin başını sallayarak abisini onayladı, sıkıca boynuna sarıldı.

***
Ali etleri yellemeye devam ederken “Hadi oğlum. Bak şu boş yerlere de koysana. Ne çıtı pıtı bir şey çıktın sen.”

Çınar dumanın onun yüzüne doğru geldiği için zor etleri dizerken, birde Ali’nin söylenmeleriyle uğraşıyordu. “Ali yüzüme doğru bilerek duman getirirsen nasıl etleri dizebilirim?”

Ali ise Çınar’ın söylenmelerini hiç takmıyordu.

Melek ve Meltem salataları yaparken, kadınlarda patlıcanlı ezmeler gibi birçok ezme yapıyordu.

Azat ve Murat hamak kurmaya çalışırken, Polat yiyenini belinden tutuğu gibi potanın önünde yukarıya kaldırdı. Derin basketbol topunu ağlardan geçirdiğinde, neşeyle bağırdı. “Basket!” ikizine doğru bakarak “İkiz gördün mü basket1” Koray Arsen ikizinin bu haline gülümsedi.

Polat derin bir gülümsemeyle yeğenini bakıyordu.

Onlar eğlenirken Azat ve Murat ise bir birlerine kızıp duruyorlardı.

Murat ipi gererken “Azat biraz çek şu ipi! Yere mi yapışsın kızım. Oturduğu an çöker bu gerginlikte.”

Azat “Asıl sen yukarı kaldır. Bacak boyum bile değil şu uzunluk.”

Timuçin elindeki çekirdeği heyecanla çitliyordu.2

Yalın, Timuçin’in yanına gelerek “Amca ne yapıyorsun burada?”

Timuçin hala kavga eden ikiliyi izlerken Yalın’a el işareti yaparak susmasını söyledi. “Sessiz ol aslanım. Babanlar kavga ederken keyfimi kaçırma.”

Yalın başını çevirerek Timuçin’in baktığı yöne baktığında babası ve Murat’ın sinirle bir birlerine bir şeyler söylediğini görmüştü.

Altan’da onların yanına gelmesiyle “Ne oluyor burada?”

Timuçin ona hiç cevap vermeden başıyla nereye baktığını işaret etti. Altan “Ha anladım abimler kavga ediyor. İyi be sonunda bize de eğlence çıktı.” Timuçin’e dönerek “Az çekilerek bana da verir misin Timuçin’ciğim?”

Timuçin biraz çekirdek uzatırken “Al ama başka vermem oğlum. Zevki kalmıyor sonra kavganın.”

Yalın başını olumsuz bir şekilde sallarken aralarına Meriç’te katıldı.

Agah ve Miran, Toygar’ı ortalarına almış sorular soruyordu. Lakin bu sorular sanki Toygar’a cehennem soruları gibi gelmeye başlamıştı.

Agah çatık kaşlarla “Yani Güneş’imi daha yeni tanıdın?”

Toygar ecel terleri dökerken, kekelemeden edemedi. “Evet efendim.”

Agah başını ağır ağır sallarken Miran sert bir şekilde “Güzel o zaman unut Ay kızımı!”

Toygar bir anda gelen sert sesle Miran’a baktı. Gözlerini kırpıştırarak “Neden ki?”

Agah çocuğun yüzünü kendisine çevirdiğinde “Çünkü biz öyle istiyoruz genç adam.”

Miran çocuğa doğru başını eğerek “Bizi üzmek istemezsin değil mi genç adam?”

Toygar korkuyla onlara bakarken Meltem dakikalardır gözlemlediği oğluna “Miran bıraksanıza çocuğu! Almışsınız aranıza zebani gibi.”1

Miran annesinin sesini duymasıyla ona baktı. “Ne zebanisi anneciğim? Biz onu sevgimizle aramıza aldık.” Toygar’a sertçe bakarak “Değil mi Tufan?”

Toygar başını salladığında “Adım Toygar aslında.” Derken ona kötü bakan ikili yüzünden susmak zorunda kaldı.

Melek elindeki sebzeyi soyarken, oğlu Agah’a hitaben “Beni delirteme Agah.” Elindeki sebze soyma bıçağını sallarken “Gelirim oraya aha bu sebzeler gibi derini soyarım oğlum. Sakın yapamam diye düşünme!”

Agah yutkunarak annesine baktı. Biliyordu bir şeyi yaparım derse yapardı. Toygar’ın omzuna kolunu atarak başını göğsüne sertçe yasladı. Toygar bu sıkı tutuşla nefes almakta zorlanırken Agah annesine sahte bir gülümseme sunarak “Sadece tanışıyorduk anne. Hem Tufan bizi çok sevdi.” Başını eğerek Toygar’a baktı. “Değil mi Tufan?”

Toygar yaşlandığı göğüsten çekilmeye çalışırken zorlukla “Hı hı.” Diye anlamsız kelimeler çıkmıştı.

Meltem ve Melek başlarını sallayarak işlerine geri dönerken Agah rahat nefes vererek Toygar’ı bıraktı. Toygar abiden bırakılmasıyla soluklarını düzenlemeye başladı. Bu iki adamın arasında pestili çıkmasa iyiydi. Miran Toygar’ın sırtına sertçe vurarak “Aferin böyle ol.”

Toygar ani darbeyle yere yapışırken Agah “Bu çocuk çok dayanıksız çıktı.”

Miran “Haklısın. Bizim yerimize başkası olsa bu çocuk çoktan pestil olmuştu.” Agah’da onu onaylayarak başını salladı.

Toygar acıyan dizini umursamadan ayağa kalkarken Derin Toygar’ın yere düştüğünü fark ederek yanına koştu. “Toygar iyi misin?”

Toygar gülümsemeye çalışarak “İyiyim.” Dese de Derin ona inanmayarak ayağa kalkmasına yardım etti.

Miran ikiliye bakarken “Bir yerde hata yapıyoruz ama nerde?”

Agah başını sallayarak “İlk defa sana katılıyorum. Bu hata neyse bulup düzeltelim. Bu ite kaybetmeyelim Güneş’imi.”

Miran da başını salladı “Bende ilk defa sana katılıyorum. Kaybetmeyelim Ay kızımı.”1

Güzel geçen mangal keyfinin ardından Toygar elinde etlerle ve mezelerle dolu tabaklarla eve uğurlandı. Diğerleri ise yatmaya gitmişlerdi. Miran iş çalışacağı için kız kardeşiyle yatamazken Meriç çoktan uykuya dalmıştı. Polat telefon görüşmeler yüzünden yeğenin yanına gidemezken Agah fırsatları değerlendirerek kız kardeşinin odasında bitti. İki kardeş uykunun derin kollarına kendini bırakmak için gözlerini kapatırken Derin uykulu sesiyle “Bana ninni söyler misin abi?”

Agah göğsünde yatan kız kardeşini saçlarını severken “İstemen yeter küçüğüm.”

“Çamlıbel'den çıktım yayan
Dayan ey dizlerim dayan
Kardaş atlı bacı yayan”

Her sözcükte dolan gözlerinin akmaması için uğraşıyordu genç adam.

Nenni nenni, nenni nenni
Nenni nenni, nenni bebek oy
Nenni nenni, nenni nenni
Nenni nenni, nenni bebek oy

Kız kardeşini ilk kez uyuttuğu an geldi gözlerini önüne.

Çocuk kız kardeşi uyuması için her şeyi yapmıştı lakin küçük Güneş’i uyuyamıyordu bir türlü. “Hadi güzel Güneş’im uyu artık.” Kız kardeşi daha on günlük bir bebekti. Geceleri zorlukla uyuyordu. Annesi yorgunluktan uykuya dalarken, babası bir görev için evde değildi. Kardeşleri ise çoktan uyumuştu. Yani evde tek o bakabilirdi kız kardeşine. Aklına gelen fikirle gülümsedi çocuk. “Sana ninni söylememi ister misin küçüğüm?”

Bebek abisinin dediklerini anlamış gibi ağlaması hafifledi. Agah yatağa yatarken, küçük bebeği göğsüne yatırdı.

Dudakları aralanırken “Bebeğimin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Bey babası gelir şamdan”

Bebek ağlamayı bırakmış uykuya dalarken devam etti Agah,

“Nenni nenni, nenni nenni
Nenni nenni, nenni bebek oy
Nenni nenni, nenni nenni
Nenni nenni, nenni bebek oy”

O an tek uyuyan bebek olmadı. Agah ninnin sonu getiremeden uykuya daldı kız kardeşiyle.

Ve yine aynısı olmuştu. Yine ninnin sonu gelmeden ikisi de uykuya yenik düştü.

Bana demişlerdi ki dünyanın sonu tüm insanlar için ölümdür. Oysa benim ölümüm kollarımın arasında yatan cansız bedendi.

Bölüm sonu.

Bölüm nasıldı?14

En sevdiğiniz sahne? 3

Şahsen benim son sahne.

En sevmediğiniz sahne?

Bölüm : 06.03.2025 10:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...