133. Bölüm

50. Bölüm Final

Asel Demirhan
demirhan_asel


-

 

 

 

Başlamadan önce Demirhanlar okuduğumuz final tarihi, hatırlıyor iseniz başlama tarihleriniz lütfen.
-

 

Yazar Anlatımıyla…

Daha gün tamamen aymamışken Azat, Alpay ağanın onu aramasıyla uyanmıştı. Tuncay’ın isteği üzerine düğün ve kına yapılacaktı. Alpay ağadan çok önce ise Tuncay Azat’ı zaten bilgilendirmişti.

Sırf bu yüzden Gökay, Batuhan, Yağız Alp ve Eren, Çınarla birlikte gece vakti yola çıkışlardı.

Kadınlar oruç tutmayan çocukları için güzel bir kahvaltı sofrası kurmuşlardı bahçeye. Tabi büyüklerde masaya oturmuştu ama hiçbir şey yemiyorlardı oruçlu olduklarından dolayı.

Melek kızının tabağına bir şeyler koyarken kocasına hitaben “Azat bir sorun mu var? Durgun gibisin.”

Azat kızı için meyve suyu doldururken karısını yanıtladı.”Sorun yok hatun. Babam aradı Tuncay durmamış evlenmek istiyormuş biran önce sizde hemen Mardin’e gelin dedi”

Derin yanında oturan kuzeni Emir’i dürterken “Sizin düğünde birçok ağa olur şimdi. Herkeste gelir büyük bir aşiretsiniz sonuçta.”

Emir kuzenin bu haline gülümserken “Öncelikle sadece bizim değil seninde aşiretin. Hatta sen bizden de üstünsün aşiretimiz de. Bizim aşiretimiz kız çocuklarına fazlasıyla önem verir. Erkek çocuklarından çok kız çocukları her daim el üstümde tutulur. Ve diğer soruna gelecek olursak evet ağalarda olur.”

Derin “Peki ya polis ve askerler?”

Emir “Evet onlarda olur çünkü büyük bir düğün olacak muhtemelen.”

Derin heyecanla gülümserken, Murat “Kızıma geçen seferki gibi iyi bakarsınız artık.” Diye kinayeyle söyledi. Azat alınmaktan çok haklı buluyordu Murat’ı. Zira Murat’ın yerinde olsaydı kızını çoktan onlardan uzak tutmuştu. “Sizde geleceksiniz tabi ki Murat. Babam eğer onlarda gelmezse Asel’i size göstermem diyerek tehdit etti. Kusura bakma ama kurunun yanında yaşta yanar hesabı olmasını istemiyorum.”

Meriç dolu ağzıyla “Baba gidelim. Orada ne düğün yemekleri çıkar. Midemiz bayram eder.” Meriç’in ağzının dolu olmasından dolayı çoğu kelimeler anlaşılmasa da Murat oğlunu oldukça iyi tanıyordu. “Aklın fikrin yemekte oğlum nerde hata yaptım bilmiyorum ki.”

Derin heyecanla atılarak “Baba gidelim hem asker de olur düğünde!”

Murat’ın o an omuzları çöktü. Kızını bir gün bir askere kaptıracak gibi gözüküyordu. Zira kızı fazlasıyla asker aşığıydı. “Biri yemek derdinde, diğer asker.” derin bir iç çekti.

Meltem kocasının koluna dokunarak “Gidelim Murat belki çocuklar içinde iyi olur.”

Murat usulca başını sallayarak onayladı karısını. En azından kafa dağıtmış olurlardı. Daha yeni Mardin’den dönmelerine rağmen tekrar gitmeleri de biraz tuhaf olacaktı ama yapacak bir şey yoktu. Tuncay sevdalandığı kadından ayrı kalmak istemiyordu.

Masada herkes bir şey söylerken Timuçin’in hiç ağzını açmaması Azat’ın tuhafına gitmişti. “Devrem sen iyi misin?”

Timuçin masada olan bakışlarını arkadaşına çevirdiğinde “İyiyim Azat’ım sadece gece pekiyi uyuyamadım.” Yalan söylediği Azat için çok belliydi. Zira asker olmalarından çok eskiden beri tanıştıkları için Azat arkadaşının tek mimiklerinden bile anlamayı bırakın, nefes alsa ne hissetliğini çözerdi. Arkadaşın neden üzüldüğünü anlayarak “Sizde geliyorsunuz Timuçin. Babamın dırdırını hiç çekemem.”

Timuçin heyecanlı bir şekilde arkadaşına bakarken “Sahiden de mi ex dünürüm?”

Azat başını sallarken, gülümsedi. “Sahiden devrem.”

Timuçin gülümserken “Eh madem ısrar ediyorsunuz davete icabet etmek düşer bize de.”

Masadakiler Timuçin’in bu haline gülerken Azat, Murat’a dönerek “Sende sürprizini gösterirsin artık Murat.” Azat kendi hediyesini ve ortak hediyeleri sonar gösterecekti. Ortak hediye Mardin’de olduğu için şu an zaten göremezlerdi.

Derin heyecanlı bir şekilde babasına bakarken “Hediyelerimizi mi vereceksiniz artık.”

Murat kızına gülümserken “Hayır kızım hediyelerinizi sonra vereceğiz bu başka bir hediye sayılır.”

Sonunda kahvaltılarını bitirdiklerinde Murat kızına evi gezdirmişti. Derin hem şaşkın, hem de mutlulukla evi incelerken Murat kızına sarılarak. “Öz ailene yakın olacağından bu evin daha iyi olacağını düşündüm kızım.” Derin bir nefes alırken “Özür dilerim. Senden bir şey saklamamalıydık, en baştan anlatmalıydık ama korktum. Anlatılan her şeyin gerçek olabilme ihtimalinden, bizden uzaklaşma düşüncesinden çok korktum. Yıllar sonra bize Allah tarafından gönderilen en güzel hediye sendin. Seni kaybetmek istemedik kızım affet bizi.”

Derin babasına sıkıca sarılırken “Özür dilerim baba. Benim iyiliğimi düşündüğünüzü bilmeme rağmen çok tepki gösterdim ama bana yalan söylemiş olmanız beni gerçektende kırmıştı.”

Derin bu eve geldiğinden beri hiç kimse küs uyumamıştı. Küçük prenseslerine bir şey olmadığı takdirde kimse kimsenin kalbini bile kırmamıştı. Kırsalar bile gün sonunda hep barışmış bir şekilde uyurlardı.

Murat kızına sıkıca sarılırken “Bundan sonra sır saklamak, yalan söylemek yok kızım. Üzüleceğini bilsem bile sana doğruyu söyleyeceğim.” Diğer aile üyeleri de geldiğinde toplu bir sarılma gerçekleştirdiler. İşte onların küsmeleri de en fazla bu kadardı. Hiçbir zaman içten içe küs uyumamışlardı.

--

Saat gece yarısına gelmişken Ali, Alpaslan’ın motorunu ödünç almıştı. Yeğeniyle nerdeyse hiç vakit geçirmediği için şu an tatlı yemek için gelmesini istiyordu. Yoksa yeğenini tekrar ne zaman boş yakalayacaktı. Koray Arsen’le birlikte olduğu zaman kıyamadığı için yanına yaklaşamazken, Agah ve Miran’ın yanında olduğunda ise bir adım bile atamıyordu. Zira ikili asla paylaşmıyorlardı kız kardeşlerini. Abileri desen hiç boş bırakmıyorlardı kızı resmen. Eh Ali’de böyle bir çözüm bulmuştu artık.

Derin camına taş atılmasıyla aşağı baktığında amcasını görmüştü. “Amca ne yapıyorsun orada?”

Ali yeğeninin ona amca demesiyle belli etmeyerek sevindi. Gülümserken “Hadi gel sana çikolatalı ve çilekli pasta ısmarlayayım.”

Derin pasta lafını duyduğu an içeri geçtiğinde Ali yeğenin aşağı geldiğini anlamıştı bile. Yeğenin bu gün özle gününde olduğunu anlamıştı. Karısından dolayı bu olayları az çok anlardı. Asel’i bugün bir üşüyor, birde terliyordu. Arada bir karnını tutuyor ağrısını saklamaya çalışıyordu. Yüzü sanki soğuk soğuk terliyordu. Aslında doğa ailesi çoktan kızlarının bu durumunu anlardı lakin oldukça yorgun ve oruçlu olduklarından dolayı gözlerinden kaçmıştı.

Ali, Asel’inin yanına gelmesiyle “Hadi gel bakalım suç ortağım.” Derin gülümserken “Nereye gideceğiz?”

Ali “Bu saate eminim açık bir tatlıcı bulabiliriz.”

Derin meraklı bir ifadeyle “Peki neyle gideceğiz?”

Ali geldikleri motorun yanında durduğunda motoru işaret etti yeğenine. “Motorla tabi ki.”

Derin heyecanla “Gerçekten mi?”

Ali kasklardan birini yeğenin kafasına geçirirken “Gerçekten.”

Derin “Ama Alpaslan abi biliyor mu?”

Ali gözlerini kaçırarak ”Merak etme bir sorun olmayacak Alpaslan’ın haberi var sayılır.” Hem ödünç almıştı bir sorun çıkacağını sanmıyordu.

Ali yeğenini motora bindirmeden önce motor yeleğinden giydirmeyi unutmamıştı. Motora bindiklerinde Ali “Tatlı yolcusu kalmasın!” diyerek gaza bastı.

Sonunda açık bir tatlıcı bulduklarında motoru diğer motorlu araçların yanına park ederek indiler.

İçeriye geçtiklerinde Ali bir masayı işaret ederek “Gel bakalım buraya geçelim.”

Derin amcasını onaylayarak bir masaya geçtiğinde tatlılar söylenmiş keyifle yeniliyordu ta ki dışarıdan yüksek sesli bir çarpma sesi gelene kadar. Derin korkuyla “O ne sesiydi?”

Ali serçe yutkunurken “Sanki biri kaza yapmış gibi bir sesti.”

İkili birbirine bakarken işte şimdi bittiklerini anlamışlardı.

**

Alpaslan masasına yasladığı başını telefonun sesiyle kaldırdı. Bugün oldukça yorgundu. Nöbet üstüne nöbet kilitlendiği için ekstra yorgundu. Boş bir anı bulduğunda masasına kollarını yerleştirerek uyumuştu. Bu yüzdende her yeri tutulmuştu. Masanın köşesinden düştü düşecek olan çalan telefonunu eline serçe alırken hızla açtı “Kim arıyor bu saatte?”

Karşı taraftan gelen kişinin dedikleriyle gözleri kocaman açıldı. "Alpaslan soyluyla mı görüşüyorum? 34 AAD 505 numaralı motorun sahibi?"

Alpaslan şokla "motoruma bir şey mi oldu?"

O motor Alpaslan için çok kıymetliydi. Erkek kardeşinden kalan son hatıra gibiydi. Demir Ege tam bir motor, araba aşığı biriydi. Büyüdüğünde motor almak istiyordu. Alpaslan kardeşinin motor alıp almadığını bilmiyor lakin kendisi onun için aldı. Eğer şerefs*iz kardeşini bulabilirse bu motoru ona verecekti. Plakası ise özel tasarımdı. 34 İstanbul’u temsil ederken, AAD ise Asel, Alpaslan, Demir’i temsil ediyordu. Alpaslan ikilinin tam ortasında bariyer gibiydi. Yani kısaca kızı zor alırsın abisiyim onun demek istiyordu. 505 ise ilk 5 Asel’in öldüğü yaşı. Daha doğrusu öldü sandıkları yaşı. 0 Asel’in doğum tarihi 23.03.2000’daki son hanedeki sıfır. 5 ise Demir Egen’in doğum tarihi 1995’teki son hanede bulunan beş sayısı.

Karşı taraftaki adam “Ben komiser yardımcısı Erkan Gün motorunuz ve kazaya karışan motorlulardan küçük bir kız ve bir adam-“

Alpaslan’ın sekreteri kapıyı çalıp içeri girerken Alpaslan onu duymuyordu “Asel’im!” Diye bağırarak ayağa kalktığında kalbi korkuyla atmıştı.

Kimseyi umursamadan odasından çıktığında hastanedeki herkes ona tuhaf bir şey görmüş gibi bakıyordu. Sebebi ise Genel Cerrah Alpaslan Soylu asla odasını kilitlemeden gitmezdi. Ve asla bu şekilde hastalar dışında koşmazdı. Sekreter elinde tutuğu dosyayla bakıştığında “Bunu şimdi ne yapacağım?” Odaya girerek bırakmayı düşünse de Alpaslan’la uğraşmak istemiyordu. Masanın üzerinde bulunan anahtarı alarak orayı kilitledi, dosyayı ise bir başka doktora teslim etti.

Alpaslan hızla arabasına binerek karakolun yolunu tutu. Sonunda karakolun önüne geldiğinde aracını ani bir frenle durdurdu. Keşke bugün arabası yerine motoruyla gelseydi diye pişmanlık duyuyordu. Araçtan iner inmez karakolla girdi küçük kızın nerede olduğunu öğrendi.

Amirin odasını çalmayı bile akıl edemeden hızla girdiğinde Amir “Dingonun ahırı zaten burası hiç kapı çalmayın girin.” Diye söylenmesini duymadan limonatasını içen Derin’e baktı. Yanına giderek hızla kaldırdı, hasar tespit yapmaya başladı. “İyi misin? Bir yerinde bir şey var mı? Canın açıyor mu? Bak eğer söylemiyorsan-“

Derin ona endişeyle bakan adama baktığında “Hey sakin ol. Ben iyiyim kaza anında motorda bile değildik.”

Bu tepki fazla gibi gözükebilir ama Alpaslan bu küçük kız doğduğundan beri abilik yapıyordu. Beş yaşından beri yanlarında olup olmaması önemli değildi. Zira her şekilde küçük kızın abisiydi. Alpaslan’a çok istedi bir kız kardeşi olsun lakin annesinin hastalığı yüzünden olmamıştı. Ameliyatla çocuk sahibi olma ihtimalini ise yok olmuş oldu. Üzülmedi yine Alpaslan çünkü Asel gelmişti. Asel onun hiç var olmayan kız kardeşiydi. Alpaslan ise onun abisi.

Alpaslan, Derin’in bir şeyi olmadığını gördüğünde rahat bir nefes verdi. Amir karşısındaki genç adama “Geç otur bakalım evlat.”

Alpaslan başını sallayarak onayladı, Derinin tam karşısındaki deri koltuğa oturdu.

Amir “Kazayı yapan sizinkiler değil ama kavganın ateşini fitilleyen Ali Demirhan. Tanıyor musun Ali Demirhan’ı?”

Alpaslan amcası gibi sevdiği adamın ismini duyduğunda “Amcam sayılır.” Şaşırmıştı açıkçası. Neden ondan gizli motorunu alıyordu ki?

Amir “Motorda bir sorun yok nerdeyse. Sol taraftaki çiziği saymazsak.”

Alpaslan çiziği duyar duymaz hemen motorunu görmek istiyordu. Amir kapının açılmasıyla “Gel!”

Genç polis “Amirim Ali Demirhan’ı getirdim.”

Amir başını sallamasıyla genç polis uzaklaştı. Ali ise içeri girmek pek istemiyordu. Hayır, Alpaslan’dan korktuğu için değildi. En değerlisi motoruna zarar vermiş olmasıydı. Bir anlık düşüncesizlik soncu olmuştu. Baştan motoru almasaydı bunlar olmazdı.

İşlemleri hallettikten sonra karakoldan çıkmışlardı. Evin önüne geldiklerinden ber Alpaslan hiç konuşmamıştı. Derin eve girmeden önce abisinden özür dilediğinde Alpaslan onun bir suçu olmadığını üzülmemesi gerektiğini hatta eğer isterse ona da motor alabileceğini veya bu motoru alabileceğini söylemişti. Derin ise motor sürmek için daha küçük olduğunu düşünerek reddetmiş ama öğretmek isterse sevineceğini söylediğinde Alpaslan seve seve öğretirim demişti.

Şimdi herkes uykularına dönerken Alpaslan hastaneye ger dönmek zorundaydı.

Sabah olduğunda herkes kahvaltısını etmiş işlerini halletmişti. Artık herkes Mardin’e gitmeye hazırlanmıştı. Çekirdek aile olarak Demirhan ve Doğa ailesi önce tek başına gidecekti. Çünkü onlar konaktan önce bir yere daha uğrayacaktı. Diğerleri ise yarın sabaha kadar orada olacaktı.

Saatler saatleri kovalarken yaklaşık olarak on yedi saatlik yolculuk başlamıştı. Molalar yapılmış hız ibresi çocukları riske atmayacak kadar gidilmişti. Gelmek istedikleri dört katlı villanın önüne geldiklerinde araçları durdurmuşlardı.

Derin, Erez ve Koray Arsen ise çoktan uykunun kollarına kendilerini bırakmışlardı. Bu villanın yanında herhangi bir ev yok. Aslında biraz uzağında bir ev var ama o evden pek sayılacak gibi değil. Fazlasıyla çökmüş bir ev. On dakika yürüme mesafesi var ya da yok uzaklıkta ise orman vardı. Aslına bakarsanız bu ev tam bir dinlenmek için burada gibiydi.

Agah kimseye kaptırmadan kız kardeşini kucağına aldığında Miran Erez’i Arat ise Koray Arsen’i kucağına almıştı. Aşağı katta bulunan dört misafir odasına çocuklar dışında herkes yerleşecekti. Derin üçüncü kata, Erez dördüncü kata, Koray Arsen ise ikinci kata bulunan odalarına yatırıldı. Agah ve Miran kız kardeşleriyle uyuma kavgası yaparken Melek ve Meltem ise onları susturarak aşağı indirmişti. Annelerine boyunları kıldan ince olan ikili aşağı inerken, Meriç hepsinden fiziki kız kardeşinin odasına girmişti bile. Ama atladığı şey Yalın’ında onunla aynı şeyleri düşünüyor olmasıydı. İkili abileri gibi kavga ederek odadan kovulmak istemedikleri için kız kardeşlerini ortalarına alarak uykunun derin kollarına kendilerini bıraktılar.

Derin sabah gözlerini terleyerek açmıştı. O kadar sıcaktı ki ona göre sanki şeker gibi etkiyecekti. Etrafına baktığında sağ tarafında Meriç abisini, sol tarafında ise Yalın abisini görmüştü. İkilinin arasından zorlukla çıksa da başarmıştı. Onlara baktığında ise hâlen uyumaya devam etmeleriyle rahatlamıştı. Hata Meriç abisi Yalın abisine sıkıca sarılmasıyla, Yalın abiside geri durmayarak sıkıca sarılmıştı.

Onların bu haline gülen Derin komedinin üstünde duran telefonunu eline alarak fotoğrafını çekmişti. Eh şantaj için kullanılabilirdi. Odadan çıkacakken odanın tasarımı dikkatini çekti. Beyaz ve gri renklerin ağırlıklı olduğu bu odada mavi ve yeşil renklerde barındırıyordu. İşin garip tarafı odası istediği mesleğine de çok uyuyordu. Odadan çıktığında bu katta olan her bir kapıyı açmış tam olarak istediği mesleğe göre tasarlandıklarını görmüştü.

Yukarı kat merdivenlerini görmesiyle yukarıya çıktığında yeni uyanmış şaşkın bir Erez görmüştü “İkiz seninde mi katın istediğin mesleğe göre düzenlenmiş?”

Erez başını sallayarak onayladı “Evet bu çok tuhaf.”

Derin ve Erez ikinci kata indiklerinde şaşkın bir Koray Arsen’le karşılaştılar “Tahmin edelim üçüzüm şeninde katın istediğin meslekle alakalı düzenlenmiş.” Koray Arsen onlara şaşkınca bakmaya devam ederken, el işaretleriyle “Sizinde mi öyle?”

Erez üçüzüyle anlaşabilmek için işaret dili öğrendi. Bu yüzden Koray Arsen’in ne dediğini anlamıştı. “Evet öyle.” Hep birlikte tekrar katları gezdiklerinde en alt kata indiler. En alt katta mutfak ve salon birleşikti. Mutfakta büyük bir orta tezgah vardı. Bar sitili oluşturulmuştu. Ona rağmen oldukça şık ve moderndi. Gözleri etrafta dolaştığında dört adet kapı vardı. Onlara da baktıklarında temiz ve düzenli bir şekilde misafir odalarıydı.

Bahçe kapısının kısmından sesler geldiğinde adımlarını o yöne yönlendirdiler. Meltem “Hadi çocuklar kahvaltınızı edin yola çıkacağız!”

Melek gülümseyerek baktı çocuklara “Evet çocuklar biraz önce yola çıkmalıyız ayrıca kızım ilaçlarını içmelisin hadi yemeğe o yüzden.“

Üçü de masaya yöneldiğinde Arat kız kardeşi için sandalyesini çekmişti. “Buyurun meleğim.”

Herkes onun bu haline şaşkınca bakarken bahçeye giren Agah ve Miran’da şaşkındı.
Miran “Kardeşin iyi mi?”

Agah kardeşinin hareketlerini incelerken “Bilmiyorum ama umarım yeni bir oyun yapmıyordur.”

Sabah birbirine sarılarak uyanan Yalın ve Meriç bahçeye kavga ederek gelmişlerdi ki gördükleri manzarayla şaşkına döndüler.

Meriç şaşkınlığını üstünden atamazken “O ne be!”

Yalın abisine bakarken “Bu benim abim mi? Umarım kafasına düşen saksı burada bir yerlerdedir.”

Arat ise hiçbirini umursamadan kız kardeşiyle ilgilenmeye devam etti. Hatta öyle ki Koray Arsen’le bile eskisi gibi katı bir şekilde ilgilenmeyi bırakın gözü kimseyi görmemişti.

Çocuklar evi beğenip beğenmediğini soran ebeveynlerine bayıldıklarını söylemişlerdi. Nitekim öyleydi de. Burası onlar için mükemmel bir yerdi. Üstelik YKS sınavına da buradan çalışabilirlerdi. Okullarını aileleri halledebilirdi.

Sonunda konağın yolunu tutmuşlardı.

Derin arabadan iner inmez dedesini gördüğünde “Dede!” Diye bağırmıştı.

Mardin’den ayrılmadan önce her fırsatta torunuyla konuşmuştu Alpay ağa. Hatta öyle ki karısıyla nasıl sevdalarına sahip çıktığından bile bahsetmişti az çok.

Torunun ona koştuğunu gören Alpay ağa hızla kollarını açmıştı. Derin ise güvenli kollara girmiş, sıkıca sarılmıştı.

Alpay ağa torunu ilk dede dediğinde Mardin halkına yemekler dağıtmıştı.

Işıl hanım ağa kıskançlıkla, kocasından kurtardı torununu “Ay bıraksana torunumu ağam. Azcıkta anneanesine sarılsın. Oy benim güzel torunum canım. Canımdan olan en değerlim.”

Derin anneannesine sıkıca sarılırken “Bende seni özledim anneanne!”

Tabi Alpay ağa yemek dağıttığında Işıl hanım ağa ise eksik kalmamış o da bir şeyler yapmıştı torunum anneanne demesine karşı.

Çınar yengesinden yeğenini kurtararak sarıldı “Benim en değerli yeğenim mi gelmiş. Kız seni yerim şu tatlılıya bak.”

Tuncay, Çınarın ensesine vurarak yeğenini kendisine çekti. “Çek lan yeğenimden ellerini. Benim yeğenim o dayısının prensesi.”

Derin dayısının sıkı sarılması yüzünden zorlukla nefes alırken “Dayı!”

Kuzenleriyle de sarıldıktan ve Aysima’yla da sarıldıktan sonra içeri geçmişlerdi. Bu gece kına gecesi olduğu için Tuncay ve Aysima çok heyecanlıydı. İkili bahçede kalarak kına gecesi hakkında konuşmaya başlamıştı.

Salona geçtiklerinde dedesinin yanında oturan Derin “Dede isteme olmayacak mı?”

Alpay ağa bu konuyu düşünmüştü ama ne yapacaklarını bilememişti. Derin gülümseyerek baktı ailesine.

***

Derin bahçede duran dayısının yanına yaklaştığında Taner yeğeninin geldiğinin farkında bile değildi. Aklı halen oğlunun yaptıklarındaydı. Nasıl olurda yıllarca oğlunun arkasında durur, manipülasyonlarını yerdi. Utancından yeğenin yüzüne bakamaz hale gelememişti.

Derin “Dayı sen neden gelmiyorsun?”

Taner sessiz çıkmazken Derin “Senin bir suçun olmadığı halde neden üstüne alınıyorsun? Bu hayatta yapmadığımız şeylerin suçlusu biz değiliz dayı.”

Taner yeğenin dediklerine hak verse bile yeğenine karşı hep boynu bükük olacaktı.

Derin “Ailemiz bizi bekliyor dayı ve biz burada zaman harcıyoruz. Unutma zaman her şeyden değerlidir ve ben zamanımı ailemle geçirmek istiyorum.”

Taner yeğenin yanına gelerek kolunu omzuna attı, kendisine çekerek sıkıca sarıldı. “O halde ailemizin yanına gidelim yeğenim.”

***

Murat, Azat, Altan, Ali Tuncay ve Çınar erkek tarafı olarak çoktan gerekenleri almaya gitmişlerdi. Kız tarafı olaraktan kadınlar ve Alpay ağa olacaktı.

Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Bahçeye oturmaya geçtiklerinde konağın kapısı yüksek sesle çalışandı. Alpay ağa Aysima’ya bakarak “Git kızım kapıya bak bakalım kimmiş bu densizler.” Keyifle arkasına yaslanırken kendi üstüne alınmayan genç kadına bakıyordu.

Aysima şaşkın bir şekilde “Ben mi?”

Hiç kimse ona kızım kelimesini bu yaşına kadar kullanmamıştı. Aysima birçok acı çekerek büyümüştü. Sevilmedi, hor görüldi, aşağılandı. Ama bir kişinin ağzından bile içten bir kızım kelimesi duymadı. Kadınların yardımıyla kapıya gittiğinde açmasıyla birlikte çiçek çikolatalarla elleri dolu olan damdı gördü. Halen onun için bu kadar zahmete girilmesine şaşırırken hepsini içeriye aldı.

İçeriye geçen damat tarafıyla diğerleri de bahçeden kalkarak salona doğru gittiler. Herkes yerlerine oturduktan sonra Azat “Sebebi ziyaretimiz kızınızı oğlumuz-“

Alpay ağa elini kaldırarak oğlunun sözünü kesti. Zira kahve olmadan kız istemekte neydi? “Önce bir kahve içelim değil mi damat.” Diyerek Tuncay’a baktı.

Tuncay heyecandan ne diyeceğini bilemeyerek başını sallarken Alpay ağa Aysima’ya dönerek “Hadi kızım git bir kahve yap bakalım.”

Azat kravatını çekiştirirken “Baba ne gerek vardı kahveye? Yabancı mıyız biz boş ver.”

Altan, Azat’ı destekleyerek “Abim haklı baba kahve içmeye zamanımız mı var şuan. Saatler sonra kına başlayacak.”

Alpay ağa cevap vermeden Tuncay kendisini ateşe atacak kelimeleri söyledi. Aysima’nın gözlerinin içine bakarak “Aysima’mın kahvesini içerim abi ne olmuş. Onun için her zaman vaktim var. Hem istemde kahve olmadan olmaz ki.”

Azat olmamış bu çocuk gibi bakarken Altan “Salak.” Diye fısıldadı.

Aysima’nın salondan ayrılmasıyla birlikte Alpay ağa hiçbir şey demeden çıktı salondan. Hiçbir kadının da gelmesine izin vermedi.

Azat ve Altan Tuncay’a acıyarak bakmışlardı. Zira Alpay ağa acımayacak gibi değil kesinlikle acımayacaktı.

Aysima kahveleri tamamladığı vakit damat kahvesini küçük özel tasarım tepsiye yerleştirdi. Tam o sıralarda Alpay ağa içeriye girdiğinde kaşlarıyla işaret ederek “Damat kahvesi bu mu kızım?”

Aysima başıyla onayladığında keyifle gülümsedi. “Eh o vakit damatlara yakışır bir kahve olsun.” Ne yapacağını düşünürken kesinlikle baharat ve bal kullanmamayı aklına yazdı. Azat baharattan dolayı hastanelik olurken Altan baldan dolayı olduğu için ikisini de elemişti. Buzdolabına giderek içindekilere baktığında gördüğü yumurtayla gülümsedi. Eline bir tane yumurta aldığında Aysima’ya dönerek “Kızım şuradan küçük bir tabak ver hele.” Aysima başını sallayarak tabağı çıkarttığında Alpay ağa yumurtayı tabağa kırdı, çöpünü de çöpe atığında ellerini yıkayarak küçük bir kaşık aldı eline. Çiğ yumurtanın beyazından aldığında kahvenin için attı. “Az oldu sanki.” Diye düşünürken her bir damlada daha fazla koydu kahvenin içine. Nerdeyse bir tatlı kaşığını geçti demeyi bırakın yemek kaşığına kadar gidecekti resmen.

Aysima “Bu çok olmadı mı sanki? Ona zarar vermez mi?”

Alpay ağa yeni damadına üzülen kızına baktı. Evet, Alpay ağanın oğlu artık damdı sayılırdı. Kız evlatlar ona göre erkek evlatlardan daha kutsal daha önemliydi.

Cennet annenin ayakları altındadır. Bu genç kadında bir gün anne olacaktı.

Bu genç kız da artık kızı oldu. “Bir şey olmaz o haytaya merak etme sen kızım.” Aysima’nın yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. Alpay ağa her kızım dediğinde sanki kalbinde onarılmayacak parçalar bir bir iyileşiyordu.

Alpay ağa salona tekrar dönerken kadınlar kahveleri dağıtmaya başlamıştı. Aysima, Tuncay’a kahveyi uzattığında Tuncay ilk baş Aysima’nın güzelliğine dalmış bir şekilde bakmış, abilerinin onu uyarmasıyla kendine gelmişti. Kahvesini hızla alırken genç kadının duyacağı şekilde “Çok güzel olmuşsun. Aklımı kaybedeceğim kadar güzel.”

Aysima utanarak “Aynı kıyafetlerleyim Tuncay.”

Tuncay gülümserken “Biliyorum. Senin her zerreni biliyorum. Çuval giysen yakışacağını bildiğim gibi.”

Aysima utançtan renk değiştirirken yardımına Azat yetişti. “Sebebi ziya-“

Alpay ağa kahvesini içerken “Dur evlat bir damat kahvemizi içsin.”

Tuncay “Ha! Kahve. Evet, içeyim.” Diyerek şaşkınca kafasına tek dikişte içti.

Azat kahvenin içildiğini gördüğünde “Sebebi ziyaretimiz belli oğlumuz kızımız yürekten bağlanmış. Eğer izniniz olur ise sevdasını yüreğinin sahibi, kızınızı ise başını tacı yapmak istiyor.”

Alpay ağa ciddi bir ifadeyle Aysima ya döndü “Kızım sen ister misin bu oğlanı? Gönlünde bu oğlana yer var mıdır? Ömür boyu yolunuzda birlikte yoldaş olabilecek misiniz?”

Aysima ilk kez birinin ona gerçekten iyiliği için bir şey sormasıyla buruk bir gülümseme sunarken Tuncay’a çevirdi gözlerini. “Yoluna yoldaş, yüreğine sevda olmak isterim.” Derin bir nefes verirken “Ben Tuncay’la evlenmek bir yuvam olsun istiyorum.”

Alpay ağa oğluna döndüğünde “Sen ne dersin evlat?”

Tuncay zorlukla, boğuk çıkan sesiyle konuşmaya çalıştı. “Yoluma hep yoldaş, yüreğimden hiç gitmeyecek sevdamsın. Başımın tacı gözümün hep nuru olacaksın. Ben Aysima’mla evlenmek isterim baba.”

Alpay ağa ayağa kalkarak “O halde bize de sevdalarına yardımcı olmak düşer. Getirin yüzükleri.” Yüzükler takıldığında Alpay ağa kurdeleyi keserken “Birbirinizi hiç üzmeyin. Bir sorunun var ise konuşarak halledin. Ne demiş Peygamber efendimiz; Kalp kırmak, 70 kere Kabe'yi yıkmaktan daha büyük günahtır. (Hz. Muhammed s.a.v)Siz siz olun hiçbir şey ya da kişi uğruna kalbinizi kırmayın.” Kurdeleyi kestiğinde alkış tufanın oluşmuştu. Aysima ve Tuncay büyüklerin elini öperken Tuncay bir anda bulanan midesiyle her şeyi kusmuştu. Gözleri kararırken Aysima’sının “Tuncay!” Diye bağırmasını duymuştu.

***

Işıl hanım ağa hastane koridorunda kocasının yanında dururken “Bir kez ağam bir kez şunu yaşamayalım!”

Alpay ağa masumca omuz silkti. “Nerden bilebilirdim hatun oğlanın çiğ yumurtaya alerjisi olduğunu. Yumurta yemiyor ki hayta.”

Işıl hanım ağa kocasına şokla bakarken “Çiğ yumurta mı yeseydi Alpay ağa!”

Alpay ağa umursamaz bir şekilde “Yeseydi hatun daha erken anlardık hem. Ayrıca çokta telaşlanmaya gerek yok. Sonuçta bu üçüncü yaşayışımız hatun sal kendini ne diyordu gençler” Derin gülmemeye çalışarak “Relax olacaksın babaanne relax”

Alpay ağa “Ha işte ondan olacaksın. Relax”

Işıl hanım ağa sabır çekerek diğerlerinin yanına doğru giderken ikili gülüyordu. Tuncay’ın midesi yıkanmış gerekli her işlem yapılmıştı. Ne kadar kınayı ertelemek isteseler de Tuncay şiddetle karşı çıkmıştı. O kına bugün olacak! Düğünde yarın olacaktı! Daha fazla Ayrı kalmayacaktı Aysima’sından.

***

Kına artık başlarken Mardin’de bulunan nerdeyse tüm kadınlar gelmişti. Zengin fakir statü fark etmeksizin hepsi buradaydı.

Aysima kınalığını giymiş odasında kadınlarla duruyordu.

Meryem “Ay kız çok güzel oldun maşallah sunan Allah.“ Yaşlı kadınlar gibi tü tü tü de yapmıştı.

Sevda Meryem’e katılarak “Vallaha da çok güzel oldu. Ay Tuncay fena düşecek kıza.”

Derin onların bu haline gülerken “Ben düştüm teyzelerim dayım nasıl düşmesin?”

Herkes kahkahalar atarken Aysima utançtan kızarmıştı.

Sonunda aşağı indiklerinde kına başlamış oldu. Kına boyunca herkes gülüp eğlenmiş lakin Aysima’nın yüzü hep buruktu.

Sonra bir anda bir şey oldu. Erkekler davullar çalarak kınayı basmıştı. Çalan şarkı ise

Güzeller içinden bir seni sevdim
Kalbimi sana, bir sana verdim.

Azat yüksek bir sesle “Damat geldi hoş geldi gelini görmeye geldi!”

Davullar çalındı.

Taner “Eğer babası vermişse bir ömür sevdiğiyle mutlu olmaya geldi!”

Tuncay kınalığın içinin de eşsiz bir güzellikte olan sevdasına baktı.

Polat “Eğer ömrü yeterse sevdiğini baş tacı etmeye geldi.”

Tuncay, Aysima’ya, Aysima ise Tuncay’a baka kalmışlardı.

Normalde düğün günü bu sözler söylenecekti. Lakin Tuncay sevdiğinin gözlerindeki buruklu görmüştü. Bu yüzden Aysima’nın artık Alpay ağa gibi bir babası olduğunu görsün istedi.

Tuncay gözlerini sevdiğinde alamazken “Kınamızı yakalım sevdamızın yolunu çizelim eğer yarına çıkarsak düğünümüzü edelim.”

Meşaleler her yeri aydınlatırken, Aysima buruk gülümsemeyle baktı karşısındaki adama.

Kadınlar gelin ve damadı orta da bulunan iki sandalyeye oturttu.

Başladı her kınada çalınan o şarkı.

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Aysima’nın duvağının altından göz yaşları bir bir akıyordu.

Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim

Tuncay sevdiği kadının ağlamasına dayanamazken kadınlar etraflarında bir bir dönmeye devam etmişti.

Babamın bir atı olsa binse de gelse
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa açsa da gelse
Annemin yelkeni olsa açsa da gelse
Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse
Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse

Tuncay gözünden bir damla yaşın aktığını hissederken sevdiğinin elini sıkıca tutuğunda, Aysima’nın şaşkınca açılan yaşlı gözleri duvar altından Tuncay’a döndü.

Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim

Biri kimsesizliğine ağlarken, diğeri kimsesi olan için ağlıyordu.

Sonunda türkü bittiğinde kadınlardan biri, Aysima’nın yanına gitti elini sıkıca kapatırdı. “Gelin elini açmıyor!”

Herkesin içinde Alpay ağa çıktı ortaya. Bilirdi herkes Aysima’nın en büyük yarası babasızlığıydı. Mardin’de yapılmayan bir şey yapılacaktı. Kınayı Aysima’ya Alpay ağa yakacaktı. Aldı eline tam altını, açtı kızının narin avucunu. Önce biraz kına sürdü, sonra altını koyarak biraz da onun üstüne sürdü. Kapattı sıkıca avucunu sardı küçük eli. Alpay ağa kendi kızlarına da kendisi yakmıştı kınalarını. Önce evde Alpay ağa kendi yakardı kına gecesinden önce kızlarının kınlarını. Sonra ise kınalarında anneleri geçerdi aynı kınanın yakıldı elin üzerini. Bu sefer farklı olmuştu ama en güzeli olmuştu.

Alpay ağa gelini olan ama kızı saydığı genç kadına baktı “Bu kına yakıldıktan sonra ne sen benim kızım olmaktan çıkabilirsin ne de ben senin baban olmaktan çıkabilirim. Kına silinse bile bu hep böyle olacak.”

Aysima’nın gözleri dolarken hiçbir şey söyleyememişti.

Aldı bir parça kına yaktı Tuncay’ın parmağına da kına. Tuncay ortamı neşelendirmek için “Ee kayınbaba bize altın yok mu?”

Alpay ağa gülümserken “Zevzek.” Oğluna da verdi bir çeyrek altın.

Tuncay şokla babasına bakarken “Baba bu ne? Kızına tam altın oğluna çeyrek mi? Resmen evlat ayrımı yapıyorsunuz!”

Alpay ağa Aysima’nın gülen yüzüne kısa bir bakış attığında oğluna döndü. “Sus damat seninle kızım bir mi? Kızım dururken hiç kusura bakma.”

Aysima ise bu aile en büyük şansı diye geçirdi içinden.

Kınalar yakıldı türküler söylendi, yöresel danslardan tutun yeni nesil danslar bile edildi. Akrabalara kırk yıllık dedikodu verilmişti.

Herkes yorgun argın odalarına çekilmişti. Yarın büyük gündü.

Tuncay herkes uyurken sevdiğini görmek için kilerde bulunan merdiveni aldı. Annesi ve özellikle babası kesinlikle düğünden önce gelini görmesine izin vermiyordu. Ama Tuncay gelinini görmeliydi. Zira kınaları yakıldıktan sonra bir saniye bile yaklaşmasına izin vermemişler, gelinin gözyaşlarından öpememişti. Şimdi ise telafi etmek gerekirdi.

Merdiveni sevdasının kaldığı odanın camına merdiveni yerleştirdiğinde, yavaşça çıkmaya başladı.

O merdiveni çıkıyordu anca başına geleceklerinden habersizdi.

Merdivenin sonuna geldiğinde sevdasının camını tıklattı. Bir süre sonra perde çekildi, cam açıldı. Anca beklediği kişi asla babası değildi. Tuncay korkarak “Baba?”

Alpay ağa elini cam yaslayarak, gülümsedi “Oğlum?” Başını sola eğerken, oğlunun yüzündeki korku onu mest ediyordu. “Yanlış odaya geldin herhalde?”

Tuncay babasının ona tek kaşını kaldırarak sorduğu soruya sertçe yutkunarak “E- evet baba yanlış oda.” Telaşla “Ben ineyim en iyisi.”

Alpay ağa oğlunun merdiven üzerindeki elinin üstüne elini koyarak “Dur oğlum ben yardım ederim sana.” Aşağı doğru “Azat!”

Tuncay aşağıya baktığında duvara ayağını ve sırtını yaslanmış Azat, elleri cebinde alayla ona bakan Polat, deli gibi el sallayan Ali, ona katılan Çınar, onların kafasına tokat geçiren Altan ve gülerek kendisine bakan yeni sezon damat.

Tuncay başını hızla babasına çevirirken ne yapacağını anlamıştı çoktan. Korkarak “Baba yapma. Gözünü seveyim yapma bak yarın düğünüm var sakat kalırım.”

Alpay ağa merdivenin uçlarından tutarken, oğluna göz kırptı. “Merak etme evlat önlemimizi çoktan aldık biz.”

İşte sözün bittiği yerdeydiler. Alpay ağa oğlunu aşağı atarken Tuncay Mardin’i ayağa kaldıracak bir çığlık atmıştı. Allah’tan Tuncay’ın düşeceği yer hesaplanarak yumuşak bir bariyer oluşturuldu da onun üzerine sertçe düşmüştü.

Alexander Tuncay’ın bu haline gülerken “Sanırım artık yeni sezon damat sen oluyorsun Tuncay?”

Tuncay ise çoktan bayılmıştı.

***
”Sana inanamıyorum Alpay! Çocuğu nasıl balkondan aşağı atabilirsin? Azat mı olacaksın sen başıma!”

Azat boğazını temizleyerek annesine baktı “Yalnız anne babam camdan attı balkondan değil.” Sözüne devam edemeden annesinin sert bakışlarıyla susmak zorunda kaldı.

Kadınlar Tuncay’ın çığlığıyla uyandığında, olayı çözmek pekte zor olmamıştı. Zira Azat’dan dolayı alışmışlardı.

Işıl hanım ağa kocasına ve diğerlerine kızarken, Tuncay fırsatı değerlendirerek duygu sömürüsü yapıyordu. Tabi erkekler Tuncay’ın bu halde davranmasına sinirle bakıyordu. Bazı erkekler Alpaslan ve Timuçin gibi neden onları uyandırmadığını soruyordu.

Timuçin tripli bir şekilde arkasına yaslanırken “Aşk olsun ex dünürüm insan beni de uyandırırdı. En güzel anı kaçırmışım.”

Alpaslan’da babasına katıldı “Bu iki oldu be Azat amca. Ayıp oluyor artık.”

Işıl hanım ağa Alpaslan’a terlik attığında “Susun bakıyım siz!” Alexander’a dönerek “Evladım senin ne işin vardı onların yanında?” Diğerlerine baktı sertçe “Çocuğu da kendinize benzetiniz değil mi?”

Ali ellerini kaldırarak “Biz masumuz anne. Alexander’ın içinde vardı bunlar.” Diğerleri de Ali’ye karıldığını belli ederek başını salladı. Bu sefer Polat’a dönen kadın bir cevap beklediği belliydi. Polat ise omuz silkerek “Eğlenceliydi.” İstediği cevabı ona vermemiş oldu.

Çınar, Tuncay’a yastık attığında “Yeter be duygu sömürüsü yapıp durma iki dakika erkek ol!”

Tuncay fırsattan istifade Aysima’ya daha çok sokularak sarılışını sıklaştırdı. Bulmuştu fırsatını kaçırır mı hiç?

Aysima ise masumca Tuncay’ın sarılışına karşılık veriyor, yüzünü saçlarını seviyordu.

Tuncay “Canım çok yanıyor Aysima bir öpsen de geçse.”

Herkes gözlerini şokla açarken “Oha!”

”Çüş!”

”Yok artık!”

”Dayım delirdi!”

”Oğlum kafayı mı sıyırdın!”

”Ben bunu bir kere daha atayım camdan belki o zaman aklı başına gelir.”

Gibi bir çok sözler söylenmişken, Aysima utançla yüzünü Tuncay’ın saçlarına sakladı. Çok mu güzel kokuyordu bu adam? Yoksa ona mı öyle geliyordu?

Tuncay ise hiçbir şey takmayarak halinden memnundu. Işıl hanım ağanın “Hadi herkes yataklara yarın düğün var!”

Hepsi odalarına dağılırken Tuncay kısık sesle “Sen odanın kapısını açık bıraksana Ay güzeli.”

Aysima da Tuncay gibi kısım sesle “Ben bugün Derin’le yatıyorum ama.”

Tuncay ise şansına küfür etmişti.

***
Sabah olduğunda herkes uyanmış düğün telaşesine başlamıştı. Bugün düğün olduğu zaman oruçlar tüm Mardin’de birlikte açılacaktı. Bu yüzden ekstra telaş vardı.

Melek kardeşinin odasına baktığında orada göremeyince kızını uyandırmaya karar vermişti ki gördüğü manzara karşısında şok geçirmişti. Tuncay ikisini de göğsüne yaslamış uyuyorlardı. Anlaşılan kardeşi rahat durmayacaktı. İyi ki annesi fark etmemişti yoksa ortalık fena karışırdı. Kardeşinin yanına giderek omzundan dürtü “Tuncay uyansana! Annem gelirse görürüm o zaman seni.”

Hala uyanmayan kardeşiyle aklına gelen fikri uygulamaya karar verdi. Sessizce “Sen kaşındın Tuncay efendi” diyerek yüksek seste “Aa anne sende mi buradasın?”

Tuncay telaşla uyandığımda, zorlukla açmaya çalıştığı gözleriyle “Anne vallaha açıklayabilirim.”

Melek gülmekten kendini kaybederken Derin ve Aysima çoktan uyanmışlardı.

Tuncay ablasına sertçe bakarken “Abla kaç kurtar kendini yaktım çıranı!”

Melek koşarak oradan kaçarken kızına ve yeni kız kardeşine öpücük atmayı unutmadı.

Hepsi hazırlanmaya başladığında artık saat akşam olmuştu. Derin ne kadar elbise giymem dese de kadınlar onu abluka altına alarak şort giymesine izin vermemişlerdi. Derin’de çareyi gömlekli bir takım giyerek bulmuştu.

Aysima hazırlanmış, kadınlar çoktan çıkmıştı. Tuncay’ın gelmesini gelin odasında bekliyordu.

Sonunda damatlıkla Aysima’nın olduğu odaya gelen Tuncay gördüğü beyazlar içindeki kadınla sanki son nefesini verecekti. Yavaş adımlarla kadınına doğru giderken, Aysima heyecandan terleyen ellerini gelinliğine sürdü. Tuncay sevdasının önünde durduğunda yüzünü elleri arasına alarak “Ne sevap işledim de mükâfatım sen oldun.” Anlıma bir öpücüm kondurduğunda. “Bundan sonra hayatın hayatım, hayatım da hayatımdır. Artık sen ben yok biz varız yüreğimin ay yüzlüsü.”

Aysima ve Tuncay çoktan imam nikâhlarını kıydıkları rahatlardı. Tuncay Aysima ne kadar reddederse etsin ona en çok istediği serveti verdi. Onun adına açılmış okullar. Lise ve üniversite. Aysima artık istediği gibi okuyacaktı.

İkili düğün salonun giriş yapmış düğünler gerçekleşmişti artık. Nikâh memurunun sorularına Tuncay büyük bir heyecanla “Evet!” Derken Aysima’ya bu sefer ona katılmış yüksek sesle “Evet” demişti.

Danslar edilmiş oruçlar hep birlikte dualarla açılmıştı. Şimdi ise eve gitmişlerdi. Herkes odalarına çekilirken, Derin su içmek için odasından ayrılmıştı. Açık kapıdan gelen seslerle o yöne gittiğinde en büyük dayısı Taner’in ter içinde kâbus gördüğünü gördü. Yanına gittiğinde uyandırmaya çalışmıştı. Taner abiden uyandığında sersemlemiş gibiydi. Derin hızla dayısına su vermişti. Kendine gelen Taner biraz olsun rahatlamıştı.

Derin bu sessizli bozarak “Uyuyamıyor musun?”

Taner yeğenine bakarken başını salladı “Karımı kaybettiğimden beri uykuya hasretim.”

Derin dayısına gülümseyerek “Biliyor musun bende beş yaşından beri öyleyim. Çoğu zaman kâbuslarla uyanırım. Ama güvendiğim biri yanımda olduğu zaman biraz olsun rahatlarım.” Dayısının gözlerinin içine bakarken “Birlikte uyumak ister misin?”

Bu sana güveniyorum demenin en güzel yoluydu. Lakin Taner kararsız kalmıştı. Ya yine birini kolları arasında kaybederse? Bu sefer nasıl dayanacaktı bu acıya…

Yinede bir kez olsun zincirlerini kırmak istedi. O gece yıllar sonraki en güzel uykusunu uyudu.

***

Sonunda herkes mahkemeye yetişmek için yola çıkmıştı. Tabi Derin’in bundan haberi yoktu.

İstanbul’a geldiklerinde herkes evlerine dağılmış üstü başı değiştirmişlerdi. Azat ve Murat ise çalışma odalarındaydı.

Derin ise babasını ararken çalışma odasında olduğun öğrendi. Aralık olan kapıdan duyduklarıyla şok olmuştu.

Murat Azat’a sertçe bakarken “Hiç heveslenme Azat kızımın velayetini almana izin vermeyeceğim.”

Azat, Murat’ın bu tavrını takmayarak “Göreceğiz Murat kızımı aldığım zaman onu görebilecek misin göreceğiz.”

Derin şokla geri giderken bir şeye çarparak yere düşürmüştü. Sese çıkan ikili kızlarını gördüğünde iyi olup olmadığında baktılar. Murat kızının yanına geldiğinde “İyi misin güzel kızım?”

Derin hala onlara boş bakışlar atıyorken Arat koridorda onları gördüğünde “Ne yapıyorsunuz mahkemeye geç kalacağız.”

Azat, Murat’a dönerek “Doğru sen git sizinkilere bak bende bizimkilere.” İkili oradan uzaklaşırken birbirine sert bakışlar atmayı unutmadı.

Arat kız kardeşinin hala sabit durduğunu gördüğünde “Sen iyi misin?”

Derin arata baktığında “Velayetimi alacaklısınız.”

Arat anlamaz gözlerle kardeşine bakarken “Zaten almayacak mıydık?” O böyle olacağını biliyordu. Kız kardeşinin ağlamasıyla elindeki şu bardağını rast gele bir yere koydu, telaşla “Tamam bak ağlama. Ne istersen yaparım ama ağlama yakma canımı.”

Derin ağlamalarının arasından “Bir daha ailemi göremeyecekmişim!”

Arat şokla baktı kız kardeşine. Bu mümkün değildi babası bunun için üvey ailesiyle zaten anlaşmıştı.

Tüm aile mahkemeye geldiğinde hâkim isimleri anons edilenlere baktı. Dava başladığında tam yarım saat sürmüştü. Sonunda dava bittiğinde mahkeme kararıyla Derin artık Derin Asel Güneş Demirhan olmuştu. Hâkim Derin’e sorular sormuş cevaplarını dinlemişti.

Azat Murat’a alayla bakarken “Artık kızımı rüyanda bile göremezsin Doğa.”

Murat, Azat’ın üstüne yürürken “Sen öyle san. Kızımı alacağım elinden Demirhan!”

Orada olan herkes şokla ikiliye bakarken Meltem kocasını tutu. “Murat ne saçmalıyorsunuz siz!”

Melek “Bu ne demek oluyor Azat?”

Kız kardeşinin üzüldüğünü fark eden Arat yanına yaklaşarak temas etmeden “Merak etme kaçırırım seni kimse de sana üvey ailene görüşemez diyemez o zaman.”

Derin, Arat’ın dedikleri ile istemeden de olsa gülmüştü “Salak.”

Arat ise kız kardeşini bir nebze olsun gülümsediğinde “Senin salağın meleğim.” Diyerek göz kırpmıştı.

Azat başını dikleştirerek “Olmasın gerekenler bu melek sen karışma.”

Murat başını sallayarak “Olması gereken bu değil Azat kızımı senden alacağım!”

İkili hala kavga ederken Agah kız kardeşinin üzüldüğünü gördüğünde “Baba bitirin şu saçma oyunu. Eğer bir damla yaş akarsa Güneş’imde bu adliyeyi yakarım!”

Hâkim arkadaşlarının açma kavgası bittiğinde üzgünce baktı. “Ne güzel izliyorduk be Azat’ım” Azat’la liseden beri tanışıyorlardı. Kadınlara şaka yapacağını söylediğinde kabul etmişti.

İkili kızlarının ağladığını gördüğünde saçma oyunu bir kenara bırakmışlardı.

Mutat hızla hızla kızına sarılırken “Özür dilerim kızım hedef sen değildin ki bizim kadınlardı.”

Meltem ve Melek başlarını olumsuz bir şekilde sallayarak kocalarına baktı “Siz eve gidince göreceksiniz!”

Ali “Birdi iki oldular.”

Altan, Ali’ye karışarak “Cidden ikiz gibiler. Kardeş olmadığınıza emin misiniz?”

Herkes onların bu haline gülerken Azat kızının yanına geldiğinde, anlından öptü. “Yüreğimin nişanesi üzülme artık.”

Yüreğim derken karısını kast ederken nişanesi derekende kızını kast ediyordu resmen. Derin Asel diğer kolunu öz babasına atarken, diğeri zaten üvey babasına sarılıydı.

Erez alayla “Ben bir tanesiyle başa çıkamıyorum üçüzümün artık iki babası oldu resmen.”


Abiside ona katılarak “Haklısın kardeşim Allah sabır versin kız kardeşimize artık.”

Mustafa iki oğlunun kafasına vururken homurdanıyordu.

Derin Asel ise öz babasının gözlerinin içine bakarken “Evet, sanırım iki babayla başım belada.” Azat kızın gözlerine bakarken söyledikleriyle gülümsedi. Sonunda onlar için her şey normale dönüyordu.

Dönüyordu değil mi?

İyi şeyle olduğunda her şey artık güzel gidecek sanırsın lakin zaman denen illet hep iyi şeyler getirmez.

Adliyeden çıktıklarında hepsi mutluydu. Tabi bu mutluluk bir adamın kadını zorla arabaya bindirmeye çalışmasıyla duraksadı.

Genç kadın kolunu adamdan çekmeye çalışırken “Karan bıraksana kolumu neden çekiyorsun?”

Genç adam bozuk Türkçesiyle “Benimle geliyorsun bu kadar ayrılık yeter kadın! Daha fazla ne senden ayrı kalırım, nede ayırmalarına izin veririm.”

Arkalarındaki kucağında çocuk olan kadına bakarak “Sen ona iyi bakacaksın eğer kötü bir şey başına gelirse olacaklardan ben sorumlu değilim!” Kadın başını sallarken, genç kız “Karan sen Türkçe konuşuyorsun.” Sesi şaşkındı.

Genç adam, genç kadının haline gülümserken “Daha çok şaşıracağın şeyler olacak mürdüm güzeli.”

Derin onlara bakarken “Yardım etmemiz gerekmez mi?”

Polat yeğeninin yanına gelerek kolunu omzuna attı. “Hayır, olması gereken oluyor hadi gidelim.”

Hepsi oradan ayrılmaya başlarken genç kadınla, adamı geride bırakmışlardı. Polat arkadaşının artık mutlu olacağını düşündüğü için sevinmişti. Yıllar önce olması gerekeni yapıyordu dostu. Keşke dedi keşke kendisi de yapabilseydi. Ama artık her şey için çok geçti.

O gün Azat kızına ve oğluna doğum günü hediyesi olarak son model arabalar hediye etmişti. Ama hiç şüphesiz Derin’i etkileyen hediye hiçbiriydi. Odasından içeri adım attığında her yerde çiçekler vardı. Tam 34 tane çiçek. Öz babasına n demini sorduğunda ise “Senin yaşadığını öğrendiğim her gün için bir çiçek.” Cevabını almıştı. İşte bu cevap bile tüm hediyelerin üstündeydi.

Aylar Sonra Yazar Anlatımıyla…

Sonunda üçüzler ve arkadaşları sınava çoktan girmiş sonuçlar açıklanması için gün satar olmuşlardı.

Murat babasının vefat ettiğini öğrendiği için şehir değiştirecekti. Bu yüzden ailesiyle vedalaşıyordu. Tek tek hepsiyle sarılırken ailesini Azat’a emanet etmişti. “Onlara iyi bak.” Bu sözlerde bir bütünlük vardı. Sanki bir şey olacağını hissetmiş gibiydi.

Azat dostu olan adama baktı “Şüphen olmasın. Çabuk gel, dikkatli ol.”

İkisi sarılarak ayrıldığında Meriç’e sarıldı Murat. “Seni hep zorbaladım oğlum ama biliyorsun ki seni seviyorum. Zaten nasıl sevmem göz bebeğim olan evlatlarımı?”

Meriç babasına sıkıca sarılırken gözlerini yumdu. “Biliyorum baba. Bende seni seviyorum.”

İkisi ayrıldığında ise diğerleriyle de sarıldı Murat en son karısı ve kızı kaldığında “Meltem’im havasında savrulduğum kadınım ağlama sanki geri gelmeyeceğim.”

Meltem nedense bu aralar duygusaldı kocasına sıkıca sarılarak “Bilmiyorum Murat bu ara çok duygusalım.”

”Yinede ağlama. Siz ağladığınızda yüreğime taş oturuyor sanki.”

Son olarak kızına sarıldığında Derin Asel “Baba gitmesen içimde kötü bir his var.”

Murat kızının anlını öperken “Merak etme güzel kızım baban hemen gelecek. Zaten” göz ucuyla Azat’ı gösterdi “Bu adama meydanı boş bırakamam.”

Miran babasının yanına gelerek sarıldı “İçimde kötü bir his var baba dikkat et kendine.”

Murat oğluna sarılırken “Dikkat edeceğim tabi hayta. Daha kızımı kaçıracağım sizden.”

Artık gitme vaki geldiğinde Murat son kez el salladı ailesine. Herkesin içinde o gün kötü bir his vardı.

Sınavın açıklanacağı gün…

Derin Asel heyecanla sayfanın açılmasını beklerken yanında Kerem, üçüzleri, Mert, Aybars ve Egemen vardı. Herkes heyecanla sonuçlarını beklerken sonunda bazıların sayfası açılmıştı.

Mert heyecanla “Yes be tam istediğim okul.”

Egemen sonucuma bakarken “Oldu be işte bu!”

Koray Arsen gülümseyerek başını salladığında o da kazandığını belli etti.

Aybars soğukkanlı bir şekilde gülümseyerek “Kazandım.”

Erez sonucuna heyecanla bakarken “Budur!”

Daha sayfası açılmayan ikiliye baktıklarında Derin Asel’in telefonu çaldı. Derin Asel telefonunu açarken Kerem kazandığını belli eti “İşte kazandım. Sen ne kazandın Derin?”

Derin gülümseyerek açılan sayfasına bakarken aynı zamanda açılan telefonundan “Murat Doğa’nın yakınıyla mı görüşüyorum?” O sıralarda reklamları biten haber açıldığında bir kaza olduğu hakkında bilgiler geçerken Derin telefondaki kadına “Evet benim. Bir sorun mu var?”

Telefondaki kadın “Hemen hastaneye gelmeniz gerekiyor.”

Derin Asel “Sorun ne?” Endişelenmişti babasına bir şey mi olmuştu.

Kadın “Buraya gelseniz iyi olur.”

Haberde tam o sırada “Saatler önce meydana gelen trafik kazasında iki kişiden bir hayatını kaybederken, biri kişide ağır yaralandığı bilgisine ulaşıldı. Hayatını kaybeden şahsın Murat Doğa adında şirket sahibi biri olduğu ortaya çıktı.”

Derin’in telefonu o anda yerle buluşurken Açılan sayfada istediği mesleği kazandığı belli olmuştu.

Acı çığlıklar duyulu o gün o evde “BABA!” yürekte hiç geçmeyecek acılar açıldı.

Demiştik ya zaman acı çektirmek için kol geziyor diye. Bunlar oysa başlangıçtı sadece.

Genç adam sonunda geldiği villanın önünde duraksadı. Artık içeri girmeliydi. Tam adımını atmış gidecekken arkasından biri onu boynundan sarıldı “Cık cık cık şövalyecik henüz gidemezsin.”

Şövalye sağ koluyla kurtulmaya çalışsa da başaramamıştı. “A a a baksana Necdet kurtulmaya çalışıyor bu şövalye.” Ensesinden ince bir sızı hissederken “Bu sefer şövalyenin bir kurtarıcıya ihtiyacı var. Tik tak zaman işliyor.” Büyük bir kahkaha atmıştı.

Demiştik işte ya zaman hep iyi olmaz diye. Şimdide iyi olmayacaktı. İlerde ne olur bilinmez ama kötü günlerin kapıları yavaşça açılmaya başlanmıştı.

Hikâyenin sonu.

Gerçekten sonu muydu hikâyenin?

Unutulan bir şey vardı Demirhanlar bitti demeden hikâye bitmez.

Ne diyoruz o halde başlayalım o zaman.

Son…

Bölüm sonu nasıldı?

Hikâye bitti. Devam hikâyesinin tanıtımı haftaya yayınlanacak :)

Son kez bu hikâyede sorularımızı soralım o vakit;

Arat’ı affetmedi Asel haklı mıydı? Arat affedilebilir miydi artık?

En sevdiğiniz sahne, karakter?

En sevmediğiniz sahne, karakter?

Sizce öylesine yazılmış bir gerçek ailem hikâyesi miydi okuduğunuz hikâyem? Yoksa gerçekten duygularınızı yaşadığınız farklı bir hikâye miydi?

Bir kelimeyle veya bir cümleyle Demirhanlar hikâyesini anlatacak olsanız ne derdiniz?

Ve son olarak okuduğunuz zamana değdi mi?

Haftaya devam kitabının tanıtımı yayınlanacaktır…

Kitap tamamlandı ancak ara sıra öne çıkması için boş olan duyurular paylaşabilirim. Özel bölüm hakında ise tam olarak karar vermedim.

Güneşli günler ve Çiçek kokulu günler dilerim…

Bölüm : 20.03.2025 10:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...