
Bu kitap Demirhanların devam kitabı olduğundan isteyen ilk kitabından başladın. Çok fazla diğer kitaptaki karakterleri göreceğimizden bazen bu kim diye bilirsiniz. İlk kitabı gerçek ailem konusundayken bu kitap derinlere inecek.
Başlama tarihlerinizi alalım öncelikle lütfen...
Yazım tarihi 29 Ekim 2024, Son düzenlenme 5 Nisan 2025, Yayınlanma tarihi 6 Nisan saat: 00.00
Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan senin kaderindir. Bazen bir ömür ararsın, bulunmaz.
Yazar Anlatımıyla…
Zamanın nasıl geçtiğini kimse bilemez. Bir bakmışsın yeni doğmuşsun, birde bakmışsın hayatına gözlerini yumuyorsun.
Genç kadın ise hayatında yeni başlangıçlar yapmaya hazırlanıyordu. Pişman olmak istemiyordu çünkü her an gözleri sonsuz uykuya dalabilirdi.
Genç kadın ve öz babası Azat Demirhan uçaktaydılar. Uçak ise her an inişe geçebilirdi.
Genç kadının kalacağı lojman çoktan ayarlanmıştı. Hatta şu an evinde onu biri bekliyordu. O ise heyecandan yerinde duramıyordu. İlk kez ailesinden ayrılıyor, kendi ayakları üstünde durmak için büyük bir adım atıyordu.
Azat kızının heyecanını görmesiyle gülümseyerek ona baktı. "Kızım heyecanlı mısın?"
Genç kadın öz babasının ona seslenmesiyle çok mu belli etiğini düşünmeye başlamıştı. Kendisini toparlayarak "Evet, çok heyecanlıyım. İlk defa evimden sizlerden ayrı kalacağım. Başarabilir miyim bilmiyorum...” Derin bir nefes alarak alayla devam etti. “ Her an ağlayarak sizi arayabilirim bence.”
Azat ise kızının bu heyecanıyla ellerini tutarak, buruk bir gülümsemeyle güç verircesine elini hafif sıktı. "Hep yanında olacağım prensesim. Araman yeter gelirim, geliriz... Ama bence sen çok iyi idare edeceksin hiç şüphem yok bu konuda."
Genç kadın derin bir nefes aldığında şimdi ne olacak nasıl olacak bilmiyordu ama başaracaktı. Artık kabuğundan, güvenli alanından çıkmalı hayatı öğrenmeliydi. Lakin bu demek değil ki eski Derin Asel kayboldu, aksine tam gaz devam.
'Sayın yolcularımız lütfen kemerlerinizi bağlayınız. Birazdan inişe geçiyoruz' diye bir anons sesi duyduklarında, baba kız hemen kemerlerini taktı.
Genç kadın yeni hayata adım attığını, her şeyin yeni başladığını biliyordu. Bu şehrin onun miladı olacağını hissediyordu. Umuyordu ki kötü anlamda değildir.
Uçak inişe geçtiğinde bir süre sonra yere inmişlerdi. Hava alanında valizlerini aldıklarında çıkış bölümüne yönelmişlerdi. Ancak genç kadın eve nasıl gideceklerini bilmiyordu. Taksiyle mi, yoksa bir araba kiraladılar mı? Hakkında bile bir fikri yoktu. Belki de onları almaya biri gelmiştir diye düşünerek etrafa baksa da hiç bir yerde görememişti kimseyi. Sonunda çıkışa bir kaç adım kala nefes nefese asker üniformalı bir adam önlerinde durarak soluklanmaya başladı.
Kimdi bu adam?
Asker ise nefes nefese bir şekilde konuşmaya çalışıyordu "Kom- komutanım siz- sizi almaya be- ben geldim." derken Azat karşısındaki zorlukla konuşmaya çalışan askeri durdurarak, sert ama ılımlı bir sesle. "Sakin ol evlat önce bir soluklan. Acelemiz yok ya sakinleş.”
Asker biraz soluklandıktan sonra yüksek bir sesle tekmil verdi "Astsubay Mustafa Karabayır Trabzon etmek komutanım!"
Azat ise askerin bu haline hafifçe gülümseyerek "Rahat asker! Şu anda askeriyede değiliz.” Dediğinde asker rahatlayarak "Komutanım albay ve yarbay sizi benim almam için görevlendirdi. Eğer işiniz bittiyse arabam hemen önde park halinde.” Sakin ve iyi bir diksiyonu vardı. Ama bir o kadarda heyecanlı.
Azat askerini onaylayarak "Tamam, evlat sen kızımın valizini al." diyerek kızının elindeki valizi işaret ettiğinde genç kadın reddetmişti. "Gerek yok ben taşırım." O ne kadar gerek yok dese de Astsubay şaşkınca bakıyordu. Fısıltıdan farksız sesiyle "Doğruymuş.”
Genç kadın ise askerin ne dediğini anlayamamıştı "Efendim? Bir şey mi söylemiştin?"
Asker kendisine sorulan soruyla hemen toparlanarak "Yok yani önemli bir şey değil bacım. Ben en iyisi valizini alayım." Karşısındaki genç kadının valizini aldı.
Genç kadın eşyalarını taşımaya bu kadar ısrar eden askere karşı çıkmayarak valizi vermişti. Zaten bu kadar taşımak istiyorsa ona sorun yoktu.
Önden genç kadın yürürken ikili arkasındaydı ama şunu fark etti ki kendisi arabanın ne rengini, nede modelini bilmiyordu. Niye en önden kendisi yürüyordu ki?
Hızını yavaşlatarak Azat babasının koluna girdi. Kendisine ait diğer valizlerini taşıdığından biraz zor olsa da babasını koluna girmeyi başarmıştı. Genç kadın ve Azat’ın araları fazlasıyla iyiydi. Öz babasına sadece baba diyemiyordu. Yıllarca bir başkasına baba dediği ve öz abisinin söyledikleri yüzünden öz babasına baba demek ona zor geliyordu. Ayrıca ondan da çekiniyordu bu konudan. Ya Azat’a baba dediğinde o kişi ona kırılırsa? Ya Azat ona baba demesini istemezse?
Oysa Azat kızının ona baba demesi için dünyayı yakardı.
Genç kadın biraz düşününce emindi ki öz babası isterdi ona baba demesini ama hazır değildi. Bu konuyu önce onunla konuşmalıydı. Ayrıca zorlama bir şekilde baba demekte istemiyordu.
Bir arabanın önünde durduklarında bu arabayla gideceklerini anlamışlardı. Asker anahtarla kildi açtığında Azat kızı için arka kapıyı açmıştı. "Buyurun prensesim." diyerek centilmen bir davranış sundu.
Genç kadın babasına gülümseyerek küçük bir referans yaptı "Teşekkür ediyorum kralım." diyerek araca bindi.
Azat ve Mustafa arabaya valizleri yerleştirdiklerinden sonra araca binmişlerdi.
Mustafa komutanına göz ucuyla bakarken aracı çalıştırmıştı. “Komutanım lojmana değil mi? Başka bir yere uğrayacak mıyız?"
Azat askerini başıyla onaylayarak "Evet, direkt askeriyeye gideceğiz evlat."
Yol sakince geçerken astsubay arada bir komutanına sorular soruyordu Azat ise sakince cevaplamaya çalışıyordu.
Azat askerine eliyle işaret vererek "Şurada dur bir evlat."
Mustafa meraklı bir ifadeyle "Niye komutanın, bir şey mi lazım? Hemen alıp geleyim." Arabayı kenara çektiğinde Azat tam inerken "Gerek yok evlat ben alırım." diyerek gitti.
Genç kadın ise onu bırakıp giden babasıyla şaşkınca baktı. Resmen onu yalnız bırakıp gitmişti. Azat’ın kızından trip yeme zamanı gelmişti anlaşılan.
Mustafa arkada oturan genç kadına soru soracak gibi bakıyordu ama fazlasıyla çekiniyordu.
Genç kadın bunu fark ederek, "Ne sormak istersen sorabilirsin çekinmene gerek yok astsubay.”
Mustafa rahatlayarak "Bacım yanlış anlamazsan adın ne senin?"
Genç kadın karşısındaki adamın adını bilmemesine şaşırmıştı. Gerçi bu çok normal onu daha önce görmemişti. Ama babasının asker olan arkadaşları onun ismini bildiğini düşünüyordu."Derin Asel." dedi sakince elindeki kitaba bir bakış atarak.
Mustafa’nın kaşları çatıldı bir şeyler düşünmeye başladığı belliydi. "Derin Asel? Peki, sen hangisini kullanıyorsun bacım?"
Genç kadın ona ufak bir gülümseme sunarak "Fark etmiyor aslında bazıları Derin diye seslenirken bazıları da Asel diye sesleniyor. Sen istediğin gibi seslenebilirsin."
Mustafa düşünür gibi yaparak "Tamam Derin Asel bacım." dediğinde Genç kadın ufak bir kahkaha attı. Mustafa ise yanlış bir şey söyleyip söylemediğini düşünüyordu. Sonunda Azat kapıyı açarak arabaya bindiğinde elindeki ufak kutuyu kızına uzattı.
Genç kadın merakla poşetteki işaret ettiğinde, "Bu ne ki?"
Azat kızına gülümseyerek poşetteki kutuyu işaret etti. "Kendin bak prensesim.”
Genç kadın elindeki okuma kitabını koltuğun üstüne bırakarak, poşetteki kutuyu çıkartı. İçerisine baktığında ise çikolata ve çilekli pasta karşılamıştı onu. Babasına dönerek kocaman gülümsemeyle baktı, tekrar poşete yerleştirdi. Azat babasının yanağına ufak bir öpücük kondurduğunda, Azat ona şapşal şapşal bakmaya başladı, gülümsüyordu. Bunu fark eden astsubay uzaylı görmüş gibi baksa da aracı çalıştırarak lojmanın yolunu tutu
"Teşekkür ederim."
Azat kısının sesiyle kendine geldiğinde içten gülümseme sundu. "Sen iste sana dünyaları satın alsın baban."
Yol çok sakin geçmişti sonunda lojmanın önüne geldiklerinde, Mustafa aracı park ederek, bagajda bulunan valizleri çıkarmaya gitti.
Azat ve genç kadın araçtan indiğinde lojmanın içindeki binaya baktı genç kadın. Derin bir nefes alarak artık yaşayacağı yeri incelemeye başlamıştı. Bahçesi oldukça güzel ve büyüktü. Etrafta birçok bina vardı.
"Komutanım bırakın ben taşırım hepsini." diyen astsubayla lojmanı incelemeyi bırakarak ona döndü. İklinin tartışmasını ufak bir gülümsemeyle izliyordu.
Azat kaşlarını çatarak "Evlat, saçmalama istersen. Bırak da alayım birini en azından." dese de Mustafa şiddetle karşı çıkarak "Yok komutanım siz yorulmayın ben taşırım." dediğinde bu Azat için son damla oldu "Asker!" diye bağırarak astsubayın duruşa geçmesini sağladı.
Mustafa yüksek bir sesle "Emredin komutanım!"
Azat "Sana ne dersem onu yapacaksın itirazın var mı!" diye tekrar bağırdığında bunun bir soru değil emir olduğunu anlamıştı Mustafa. "Emredersiniz komutanım." diyerek karşı çıkmadı ve valizleri almasını kabul etti. Ama kendince en ağır olanları kendisi taşımaya başladı.
Apartman dairesine girdiklerinde şanslarına asansör bozuktu. Gerçekten harika bir gündü olduğunu düşündü genç kadın. Aman ne güzel!
Merdivenden tek tek üçüncü kata çıkmaya başladıklarında Mustafa tekrardan valizi almaya çalışsa da Azat sert bir şekilde ona bakarak geri püskürtüyordu.
Sonunda evin kapısına geldiklerinde zili çalmasına gerek kalmadan kapı aniden açıldı. Ve kapıyı açan kişi Murat Doğa’ydı. Kızına gülümseyerek baktığında hızla sarıldı "Güzel kızım hoş geldin" Genç kadın gülümsedi ve sarılmasına karşılık verdi. "Hoş bulduk babam."
Yıllar önce olan kaza geldi gözünün önüne genç kadının. Babasının öldüğünü sandığı ancak bunun bir başkası için suikast olduğunu öğrenilmişti. Kimlikler bir çarpışma sonucunda karışmasaydı böyle bir sorunda ortada olmayacaktı aslında.
İşin aslı babası hava alanında bir adamla çarpışmasıyla kimliklerini karıştırmıştı. İkisi de aynı anda, aynı yerde, aynı sabitler içinde kaza yapmasıyla ölen kişinin Murat Doğa olduğu sanılmış. Neyse ki şu an babası iyiydi.
Murat kızından zorlukla ayrıldığında, Azat’a döndü "Hadi içeri geçin yol yorgunusunuzdur." diyerek kapının önünden içeri geçmeleri için çekildi. Hepsi hızla ayakkabılarını çıkartarak içeriye girerken, genç kadın onların önündeydi. Murat ve Azat’ın kızlarının bu tatlı heyecanına güldüğünü duyuyordu.
Genç kadın ne yapabilirdi ki yalnızca artık yaşayacağı evi merak ediyordu.
Salona girdiğinde küçük ama yeterli bir alan karşıladı onu. Eh uzun yıllardır villalarda yaşarsan ona bu evin küçük gelmesi elbette doğaldı.
İki tane tekli, iki tanede çift kişilik koltuk vardı. Ortada bir adet büyük bir sehpa bulunmaktaydı. Duvarlar beyaz renkte olmakla birlikte tablolar asılıydı. Tabi bu tablolar dışında etrafta ki küçük çerçevelerin içinde ve duvara ip şeklinde fotoğraf yerinde Doğa ailesiyle birlikte oldukça fotoğraf bulunurken, Murat’ın kıskançlıkları yüzünden genç kadının öz ailesiyle pekte değil hiç fotoğrafı yoktu duvarda.
Doğrusu şaşırdığını söylemeliydi. Azat babası çoktan müdahale etmeliydi ancak hiç bir şey yapmamıştı. Salonda koltuğun arkasında mutfak kapısına yakın olan yerde bir masa bulunmaktaydı. Yolu takip etiğimizde ise küçük ama tatlı bir mutfak karşılamıştı. Bembeyaz olan bu mutfak bulaşık makinesi gibi ev eşyalarının gri renkte olduğunu görüyoruz.
Mutfaktan çıkarak diğer odalara baktığında iki adet oda, bir adet banyo ve lavabonun birleşik olduğu yer bulunmaktaydı.
Odalardan birine girdiğinde oldukça büyük ve tamamen onun zevkine göre döşenmişti.
Büyük bir yatak, karşısında ki duvarda bir televizyon, büyük bir giysi dolabı ve yatağın yanlarında iki adet küçük komedinler vardı. Eh tabi küçük bir kitaplıkta bulunmaktaydı. Ve tabi küçük bir lavabo da vardı.
Genç kadın kendi odasından çıktığında lavaboya baktı, orası da tamamen sade renklerle döşenmişti. Yan odaya girmeden önce küçük bir kiler gibi bir yer vardı. O kadar küçüktü ki iki kişi girilse sıkışıp kalınacağı belliydi. Orayı da es geçerek yan odayı açmayı denediğinde açılmamıştı. Evet açılmamıştı!
Kilitli miydi bu oda? Ama neden?
Arkasından babasın çağırdığını duyduğunda yanlarına giderek "Baba bu odalardan biri kilitli neden ki?"
Murat babası genç kızdan gözlerini kaçırarak "Kilidi bozulmuştur kızım. Gel yemek yiyelim sırf siz aç gelirsiniz diye bende bir şey yemedim." demesiyle onu onaylamak zorunda kalmıştı. Ama aklı hala o kilitli odadaydı.
Hep birlikte yemekleri yediklerinde, tabi ki de birlikte masayı toparlamışlardı.
Azat kızına dönerek, sakince konuştu. "Kızım burası büyük bir yer değil. Gezmek istersen çokta bir yer bulamazsın. Ama herkeslere de güvenmemelisin."
Kızı için endişeliydi lakin kendi ayakları üzerinde durmak istemesini anladığı için gelmesine izin vermişti buraya.
Murat, Azat’a katılarak kızına baktı. "Bak kızım şu an lojmanda kalmasan asla ama asla buraya gelmene izin vermezdim. Askerlere güvenebilirsiniz. Kalacağın bu lojmanda, karşı dairende, üst dairende kısaca her yerde askerler var. Kesinlikle ama kesinlikle yalnız başına dışarı çıkmanı da istemiyorum."
Genç kadın onları anlıyordu ama her durumda askerlere çıkamazdı.
Azat kızına bakarken "Bu gün bizi buraya getiren asker seni iş yerine götürüp getirecek. Bir şeye ihtiyacın olduğunda ona söyle halleder."
Genç kadın anlaşılan astsubayla gidip gelecekti işe.
Merakla babalarına bakarken "Peki, onunda işi varsa?"
Murat kızının gözlerine bakarken göz kırptı. "O zaman başka birini yerine göndeririz sen sıkma canını kızım."
Genç kadın rahatsızca yerinde kıpırdayarak "Bu durum ne kadar sürecek peki?"
Azat ve Murat bir birine baktı. Azat derin bir nefes alırken "Sen buraya alışana kadar." dese de Murat kızının damarına bastı. Alaylı bir ifadeyle "Sen pes edene kadar güzel kızım.”
Aha meydan okuma yükleniyor!
Genç kadın tek kaşımı kaldırmaya çalışırken "Bu bir meydan okuma mı?" diye sorduğunda, babası arkasına rahatça yaslanarak "Nasıl anlamak istersen güzel kızım.”
Murat da biliyordu kızı ne kadar isterse o kadar burada kalabilirdi. Kızının inadı fena halde iyiydi.
Genç kadın sakin bir ses tonuyla "Tamam o halde kazanan kaybedene?"
Murat öndeki sıcak kahvesine uzanarak bir yudum içti, kızına alttan bakarken "O çok istediğin motoru düşüne biliriz." diyerek göz kırptı.
Genç kadının gözleri şokla açılırken, babasına baktı. Babasının ciddi olduğunu gördüğünde "Kabul!" Eh kaybetmek istemiyordu.
Murat ise kızına gülümserken "Peki ya ben güzel kızım? Ben ne kazanacağım?"
Genç kadın gözlerini kısarak ona baktığında, babasının aklındaki tilkilerin ne olduğunu merak ediyordu. "Ne istiyorsunuz Murat Bey?" dediğinde babası büyük bir gülümsemeyle "Kazanırsam senide annenizde alır tatile gideriz." Azat’ı göstererek "Bu adamla en az bir ay görüşemezsin."
İşte yine başlıyordu Murat. Azat ve Murat’ın kıskançlıkları cidden fazlaydı.
Azat duyduklarıyla içtiği kahveyi püskürtmemek için zorlukla yutarken, Murat’a bir hışımla döndü "Niye ben cezalandırılıyorum Murat? Kızım benden uzak kalamaz!"
Murat ise alay vari bir tavırla "Sen dememiş miydin, kızımın istese burada rahatça kalabileceğini? Bende o yüzden söylemiştim."
Genç kadın ise iddianın kendisi ve babası arasından çıktığının farkındaydı. Şimdi iddia Murat ve Azat’ın arasındaydı.
Azat dişlerini sıkarken, ciddi bir ifadeyle "Tamam o zaman. Ben kazanırsam sen bir ay kızımı göremezsin."
İşler kızışmaya başladığında genç kadın tam şu anda çikolatanın ne kadar iyi gideceğini düşündü. Hızla yerinen kalkıp mutfağa gittiğinde çikolata dışında her şey vardı.
Evde çikolata olmamasına şaşırırken, getirdikleri pasta yemek yerken bitiği için kötü durumdaydı.
Salona tekrar girdiğinde,
Murat sinirle "Göreceği Demirhan. Ben güzel kızımdan asla ayrı kalmam!"
Azat ise Murat’tan farklı değildi "Göreceğiz tabi Doğa. Asıl ben prensesimden ayrı kalmam!"
Genç kadın ise krizi fırsata çevirmek istediği için, ikili kavga ederken bir koşu bakkala gitmeyi düşündü.
Sessizce evden çıktığında yanına elbette eşyalarını almıştı. Aynı sessizlikle kapıyı kapattığında ikilinin sesleri yükselmeye başlamıştı çoktan.
Merdivenlerden seke seke inerken oldukça mutluydu. Tam apartmandan çıkmıştım ki acı gerçek yüzüne çarptı.
Nerden market bulacaktı ki?
Ah hadi ama illa ki yakında bir bakkal, market ne bileyim bir şey vardır işte diye düşünürken, ellerini cebine sokarak yürümeye başladı. İlk dakikadan babaların ikazını çiğnediğinin farkındaydı ama çikolata önemliydi. Astsubaya haber vermek istese de numarası kendisinde bulunmadığı için ve etrafta da görünmediğine göre bir çikolata almaya gitmesinde sorun olacağını sanmıyordu.
Etrafı inceleyerek gitmek istese de soğuktan ve rüzgârdan pekte bakamıyordu.
Sokakta bir kadın sesi duyduğunda o tarafa doğru başını çevirdi. "Ay Kerim hadisene! Ne uyuşuk çıktın sende. Söyleyeceğim seni kocama."
Kerim yengesinin hem söylenmesini, hem de kendisine çantayla vurmasıyla elindeki ağır poşetlerle uzaklaşmaya çalışırken "Yenge ayıptır söylemesi ama sendeki de ne koca aşkıymış ya! Kocamda kocam paşam paşam bir salmadın adamı!" kendisine kötü bakışlar atan kadından uzak durmaya çalışırken "Hayır sonra adam bize patlıyor. Bir sal yenge, Allah için sal adamı" diye dertleniyordu.
Kadın sinirle önüne gelen saçları çekerek, bir kez daha vurdu çantasıyla karşısında ki adama "Sen ne demeye çalışıyorsun? Bana koca delisi mi diyorsun yani?" ağladı ağlayacak sesiyle konuşmuştu kadın.
Kerem elindeki poşetlerle, endişeyle kadına yaklaşırken "Yok yenge yanlış anladın sen beni vallahi öyle demek istemedim." desende kadın hiç oralı olmayarak bu cümlenin ne kadar yanlış olduğunu resmen adama çaktı "Ne yani ben yalancı mıyım?" diye sorduğunda genç adam ağzı bir karış açık yengesine bakıyordu. "Yenge vallahi pes yani." Derin bir nefes alarak, yengesinin gönlünü almak için "Ben sana öyle bir şey der miyim hiç?"
Kadın ise gözlerini kırpıştırarak masumca sordu. "Demez misin?"
Kerem alınmış gibi yengesine bakarken "Tabi ki de demem yengecim. Ben ağabeyimin sana olan yaklaşımından bahsediyorum." Diyerek topu ağabeyine attı. Ah ağabeyi kesinlikle kendisini yakacaktı lakin yengesi kadar yakamazdı.
Kadın genç adama kaşlarını çatarak baktığında. Genç adamın ne dediğini anlamadığı yüzünden belliydi. "Nasıl yani?"
Kerem yengesine sır veriri gibi yaklaşarak "Sen kocamda kocam diyorsun ama kocan hiç karımda karım demiyor yenge. Hatta benden duymuş olma ağabeyim senden kaçıyormuş." Kadının karnını işaret ederek "Hormonlardan dolayı, askeriyede görev var diyerek kalıyormuş." diyerek fitili ateşledi.
Kadın bir anda gözlerinden ateş fışkırarak "Ulan denyuz sana bunun hesabını sormaz isem ne olayım! Hamileyim diye kaçıyorsun ha?"
Allah bu kadının kocasına yardım etsin. Zira kadın acıyacak gibi değildi.
Genç adam ise ıslık çalarak rahat bir biçimde kadının peşinden gitmeye başladı. Rahatlamıştı doğrusu sonuçta yengesi artık ona kızmıyordu. Oysa ağabeyi onu bitireceğinin henüz farkında değildi.
Genç kadın, kadın ve adamdan gözlerini çekerek yoluna devam ettiğinde, bir süre sonra market karşılamıştı onu. Ne kadar süre yürüdüğünü bilmese de sonunda çikolatalarına kavuşacağı için mutluydu.
Hızla küçük marketin içine girdiğinde sıcak hava yüzüne üflemişti. Gözleri istemsizce kapandığında hızla açarak reyonlara bakmaya başladı. Sonunda istediği çikolatayı bulduğunda tam alacak iken eldivenli bir adam genç kadından önce aldı.
Hayır! Hayır! Saniye farkla kaybedemezdi!
Hızla adama dönerek kibar bir şekilde "Beyefendi ben alacaktım o çikolatayı ama." dediğinde adam ona bakmaya bile tenezzül etmeden arkasını dönerek gitti.
Genç kadının kaşları çatılsa da adam ondan kalıpça çok fazla büyük. Bu yüzden adama bir şey yapamamıştı. Ayrıca buraya geldiği ilk günden karakolluk olursa iki babası da giderken onu da götürürdü. Sakince derin bir nefes almaya çalışsa da olmuyordu. O çikolata en sevdiği çikolataydı. Ve başka bir tane bu markette yoktu.
Genç kadın adama baktığında ise kırmızı sepetinin içine başka şeylerde koymaya başladığını görmüştü. Aklına gelen fikirle raflardan rast gele bir çikolata alarak adama yavaşça yaklaştı, adam sepeti bir yere bıraktığında başka bir rafa bakıyordu. İşte tam şimdi sırasıydı. Genç kadın hızla çikolataları değiştirdiğinde, bu yaptığının yanlış olduğunun farkındaydı. Ama o çikolataya cidden ihtiyacı vardı.
Zafer kazanmış bir şekilde gülümserken sepetlere yönelerek kendisine bir sepet aldı. İçine bir kaç abur cubur koyduğunda işi bitmişti. Hızla kasadan aldıklarını geçirdi. On yedi yaşlarındaki erkek çocuğu da genç kadının yanına gelerek bir poşet açtı, aldıklarını içine koydu.
Genç kadın kasadaki kadının " Yüz lira elli kuruş." demesiyle kartını çıkartarak ödedi. Çocuktan poşeti aldığında kısaca teşekkür etti. Çocuk ise sadece baş sallayarak "Ne demek abla görevimiz." Diyerek genç kadının arkasına kısaca baktı.
Genç kadın hızla marketten çıkarken elindeki poşetten çikolatasını arıyordu. Sonunda en alta bulduğunda hızla çıkartı ancak bu onun aldığı çikolata değildi!
Yan tarafında bir hareketliliği hissetse de o kilitlenmiş gibi çikolataya bakıyordu. Çikolatasını aldığı adam ise genç kadının kulağına doğru "Bir daha kine daha iyi bir plan kurun pequeño ladrón."
Bölüm sonu.
Bölüm nasıldı?
Bölümün yazımı pek olmadı farkındayım ama şimdilik bu şekilde. İlerleyen bölümlerde yazımı düzelecek inşallah.
Doğum günü hediyem :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 85.27k Okunma |
6.1k Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |