66. Bölüm

11. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

 

 

Bölümün gecikeceğini söylediğimin farkındayım ama bazı sıkıntılardan bölüm hem istediğim gibi değil, hem de son sahneleri bu kadarla kalmayacaktı. Ama dediğim gibi gün içinde belki yayınlayamayabilirim diye düşünerek şimdi bu şekilde yayınlamak daha mantıklı geldi.

 

Yazım hatalarım olabilir kusura bakmayın lütfen…

 

O halde bölüme geçelim…

.

.

.

.

.

Alpaslan boğazındaki yumruyu geçirmek ister gibi sertçe yutkundu. “Sen… Sen…” Doğru dürüst cümle kuramaması umrunda bile değildi. Genç adam gözlerini sıkıca kapattı. Elindeki telefonu tutuşu sıklaşırken, derin nefes verdi. “Ağabey… Ben… Özür dilerim…”

Alpaslan boğazındaki yumruyu umursamayacak hale gelmişti. Kardeşi ne için özür diliyordu? Onları bıraktığı için mi? Arayıp sormadığı için mi? Asel’in yaşadığını öğrenemediği için mi? Sahi ya kardeşi biliyor muydu Çiçek Kızının yaşadığını? Nerden bilecekti ki telefonları açmadığı için. Kuruyan dudaklarını ıslattı. Söylemek en iyisiydi. Saklayıp ne yapacaktı? Tamam, ona kızgındı ama kardeşiydi sonuçta. Sadece Asel’e fazla değil hiç yaklaştırmayacaktı. Çeksin cezası şerefsiz kardeşi!

”Demir… Demir sana söylemem gereken önemli bir şey var?”

Demir Ege ağabeyinin ses tonundan kötü bir şey olduğunu düşündü. “Ne oldu?” Telaşlı sesini saklamaya çalıştı.

Alpaslan derin bir nefes alarak “Ase-“

Alpaslan cümlesini bitiremeden Demir Ege’nin kapısı aniden açıldı. “Acil gelmen lazım!” Diyen endişeli ses iki adam tarafından duyuldu. Demir Ege hiç bir şey demeden ağabeyinin suratına telefonu kapatmıştı.

Alpaslan ise telefon kulağında öylece kalmıştı. Yine söyleyememişlerdi kardeşine lakin bu defa telefonu açmadığından ziyade konuşamadığı içindi. Belki bir saniye da geç gelseydi kardeşinin arkadaşı Demir Ege her şeyi öğrenebilecekti.

Alpaslan telefonun kapanması ardından arkadaşını aradı. Bir kaç saniye çalan telefon uykulu genç adam tarafından açıldı. “Sabahın köründe ne bu arama merakı? Önemli değilse kapatın!”

Alpaslan onun bu halini umursamamıştı. “Bana hemen Demir’in telefonun yerini tespit et! Hızlı ol!”

☀️ 🌊🍫

Genç adam yattığı yataktan hızla kalkmaya çalışırken yere yapıştı. Bunu umursamadan uykulu gözlerini ovuşturdu hayal mi görüyor yoksa cidden mi diye. “Kardeşim zaten bakmıştı-“ lakin Alpaslan cümlesini tamamlamasına izin vermedi. “Biliyorum bildiğim için yine söylüyorum kardeşim. Az önce Demir aradı sinyali belki bulabilirsin bir bak.”

Genç adam hızla yerden kalktı lakin bu defa yorganın ayaklarına dolanmasıyla yere yüz üstü yapıştı. Acıyla inlerken aklı hâlâ telefondaydı. “Ne demek Demir aradı? Neden daha önce söylemedin!”

Alpaslan dostunun tavrını umursamadı. “Geç kalmadan bul dostum hadi!”

Genç adam telefonu kapatmadan önce söylediği tek şey “Merak etme dostu sinyali hala daha açıksa bulacağım. Hem yeni konuştunuz hemen kapatmamıştır.”

Alpaslan’a inşAllah demekten başka hiçbir şey düşmüyordu artık.

Asel başının aniden öne düşmesiyle uyandı. Uykulu gözlerini açmaya çalışırken bir yandan da ağrıyan boynumu ovuyordu. “Resmen boynum tutuldu.”

Bakışları etrafta gezdirdiğinde sedyede yatması gereken adamı camın dibinde ayakta dikilirken görmüştü. Kollarını birbirine dolamış dışarıya bakıyordu. Yerinden kalkmak için hareketlendiğinde üzerine örtülmüş ceketi fark etti. Bu durum garibine giderken yüzünde sıcak gülümseme oluşmasını engelleyemedi. Ceketi nazikçe katlayarak sedyeye koydu. Yerinden kalkmadan önce birkaç saniye bekledi. Zira bacakları fena durumdaydı. Bakışlarını Aslan’a döndüğünde “Sen ne zaman uyandın?”

Aslan ona hiç dönmeden dışarıyı izlemeye devam etti. “Hiç uyumadım ağabeycim.”

Asel bir an duraksadı. Aslan gerçekten dünkü dediklerinde ciddiydi. Madem öyle istiyordu o da inadına ağabey demezdi. Hem dede demek daha iyiydi. Yaşlıydı bir kere o! Alpay ağa ondan daha gençti! “Asker otur da yarana bakayım.”

Aslan arkasını dönerek kadına baktı. Bakışları çok… Çok umursamazdı. “Bakmana gerek yok doktor. Yeterince baktığını düşünüyorum.” Dün gece yaptığı davranışı kast ettiği beliydi.

Asel adımlarını ona doğru attı. “Bak haklısın yapmamalıydım belki de ama bu senin iyiliğin içindi.”

Aslan sinirli bir gülüşle adımlarını kadına yöneltti. “İyiliğim için?” Gözleri mavi denizlerin derinlikleri gibiydi. “Albay görev için çağırsaydı? O zaman ne olacaktı doktor! Baygın bir şekilde göreve gidip, insanları nasıl koruyacaktım?”

Asel dibine giren adamla rahatsız olarak birkaç adım geri gitti. Lakin sözlerindeki haklılık payı canını yakmıştı. O sadece iyiliğini düşünmüştü. Başını eğerek gözlerini kaçırdı. Hayır bu baş eğme hatasını kabul etmekten başka bir şey değildi. “Üzgünüm…”

Aslan dik durarak geri çekildi. “Belkide baştan buraya gelmemeliydin doktor.” Asel’in yanından rüzgar gibi geçerek gitti. Asel ise o rüzgarda savruldu. Kapının sert kapanma sesi kulaklarına dolarken akmaya hazırlanan incilerini tutmakta zorlandı. Neden her şeyi eline yüzüne bulaştırıyordu ki?Belki de Aslan haklıydı…

Kapının tıklatılmasıyla gözlerini kırpıştırdı. Yüzünün kızardığına emindi. Lakin bunu umursamayarak pürüzlü sesiyle “Gel!”

İçeriye giren asker ve ardında bir asker daha vardı. Asel zorlama gülümsemesiyle “Gelin lütfen.”

Asker mahcup bakışlarla “Hepimizin sığacağını sanmıyorum doktor hanım…”

Asel gözlerini kırpıştırarak anlamaya çalışırken asker kapıyı sonuna kadar açtı. İşte o an oluşan büyük kuyruğu gördü. “Aşı günüydü bugün doktor.”

İşte şimdi her şey netti. Sıkkın bir nefes verirken işi uzun süreceği belliydi.

☀️ 🌊🍫

Aslan oturduğu bankta düşüncelere dalmıştı. Ne yapacağını bilmez haldeydi ve bu onu oldukça rahatsız etmişti. İzin alması gerekiyordu. En azından toprağa kendi elleriyle koyduğu küçük meleği görmek için… Gece gördüğü rüya onu oldukça etkilemişti. Bu yüzden düşünmeye gerek bile yoktu bir an önce gitmeliydi. Ani bir şekilde yerinden kalkmasıyla başı dönmüştü. Gözlerini hızla kırpıştırdığında kendine zorda olsa geldi. Yemek yemeli ve dinlenmeliydi lakin o bunu yapamayacak haldeydi. Düşündüğü tek şey gitmesi gereken yerdi.

Hızlı adımlarla albayın odasına doğru yol almaya başladığında kulağına ilişen dedikodulara sessiz kalmak zordu. Eğer önceliği olmasa o askerlerin şu an konuşacak ağızları pekte olmayacaktı.

“Duydunuz mu yeni gelen doktorla asker arasında bir şeyler olduğunu söylediler.”

Yanındaki asker şaşkın bakışlarla döndü. “Nasıl olur oğlum adamı ne zaman görsem kadına kötü davranıyor.”

Aslan o kadarda kötü davrandığını düşünmüyordu…

Diğer asker bilmişlikle gülümsedi. Arkadaşlarına doğru eğildi. “Oğlum taktikmiş bu.” Askerlerin şaşıran nidalarıyla devam etti sözlerine “Hatta dediklerine göre doktor demiş ‘Bana iş yaptığım yerde kötü davran yanlış anlaşılmasın’ diye’” geri çekildiğinde yüzünde gururlu bir gülüş vardı.

Küçük olan asker şaşırmıştı. “Harbi mi ağabey?” Lakin ensesine yediği şaplakla susmak zorunda kalmıştı. Arkaya dönmeye korkarken az önce yüzünde gururlu bir gülüş olan askerin bile korku dolu bakışlarını yakalamıştı. Sertçe yutkunurken ensesinden sıkıca tutulmuş kulağına doğru eğilmiş birini hissetti. “Ben sizi bir taktik yaparım işte o zaman görürsünüz Anya’yı Konya’yı! Anladınız mı uşaklar!”

Üç askerde sertçe yutkunmuş, başlarını hızlıca olumlu anlamda sallamıştı. Zira anlamamak elde değildi. Hele ki o korkutucu bakışları, karanlık sesi…

Aslan keskin bakışlarla başını sallayarak geri çekildi. “Güzel…” askerler rahat nefes verirken “Anlamanıza yardımcı olacağını düşündüğüm bir şey daha var.” Yüzünde sert olmasının yanında gözlerinde gizli bir pırıltı vardı. Ve askerler o pırıltıdan delicesine korkmuşlardı.

Aslan askerlerin yanından ayrılarak albayın odasına gelmişti. Hızla Er’e bilgi vermesi için uyardığında albayın şu an müsait olmadığı yanıtını almış, omuzları çökerek geri dönmüştü. Bahçede sıkın bir şekilde otururken omuzuna iki kez vurulduğunu hissetti. Dönmedi çünkü bunu yapabilecek tek kişinin devremi olduğunun bilincindeydi.

Kaya depreminin bu bitkin haline şaşırmıştı. Sert kabuğundan çıkmayan adamın bu denli kötü olması şaşırtıcıydı. “Neyin var devrem?” Elinde bulunan karton bardaktaki çayı uzattı.

Aslan çayı eline aldığında sıcaklığına aldanmadan bir yudum alarak elinde tutmaya devam etti. “Yorgunum biraz.”

Kaya dostunun konuşmak istemediğini anlayarak sessiz kaldı bu konuda. Elindeki çaydan büyük bir yudum alarak dostuna döndü. “Ee timi nasıl buldun?”

Aslan bakışlarını dostuna çıkardı. “İyi.” Tek kelime. Ve bu tek kelimeyi dostu hep böyleydi. “Hadi ama Aslan hiçbiri hakkında düşüncen yok mu?”

Aslan çaydaki dalgalanmaları izlemeye devam etti. Her dalga da elindeki çayı hafifçe eğiyor ve izlemeye devam ediyordu. Tıpkı denizin dalgalanmasını gibiydi ona göre. “Bilmiyorum iyi gibiler henüz bir şey söylemek olmaz. Mustafa çocuksu bir yapıya sahip ama durucağı az çok biliyor. Baran sessiz biri. Tuğrul ailesine düşkün biri. Erdem ağır başlı ama Serdar’ın oyunculuğuna da ortak biri. Kızlardan Alisa enerjik bir tip Sevilay ise ağır başlı.”

Kaya dostunun cevaplarıyla gülümsedi. İyi bir gözlemciydi dostu ve daha çok şey gözlediğine lakin kendisine sakladığına emindi. “Baran sana benziyor dostum.”

Aslan’ın bakışları Kaya’ya düştü. Kaşları hafifçe çatılmış anlamaya çalıştığı belliydi. Kaya omuz silkti bu bakışlara. “Hiç bakma öyle. Baran çok sessiz ama gözlemci. Sende öylesin dostum. O adamda derin bir yara olduğuna eminim. Tıpkı senin yaran gibi.” Kaya yaraları ortaya çıkarmayı sevmezdi. Ona göre büyük küçük herkesin yarası vardı ve herkesin acı eşiği farklıydı. Biri kıymık batsa acıdan ağlar, diğeri üstüne ev devrilse ağlamaya bilirdi. Onun merak ettiği şey Baran’ın ne tür bir acı çektiğiydi.

Aslan durgun bakışlarını çaya tekrar indirdi. Onu sakinleştiren dalgalara daldı gözleri. “Belki.” O da farkındaydı Baran’ın bu sessizliği ağır başlığından ziyade bir başka acıydı.

Bahçede duydukları kahkaha sesleriyle bakışları o yöne çevirildi.

Mustafa gülmekten göz yaşlarını tutamamıştı. Gördüğü görüntü oldukça komikti.

Elinde makas olan asker bu kahkahalara kaşlarını çattı. Resmen rezil olmuşlardı! “Gülmeyin ağabeycim, gülmeyin ya!” Elindeki küçük makasla yabani otları kesmeye devam etti. Ah komutanı acımışta en azından makas vermişti. Diğerlerine kaydı bakışları. Biri tırnak makasıyla uğraşırken diğeri dişleriyle yabanı otları ayıklıyordu. Başlarına toplanan askerler ise gülüyordu. Tabi birde onlara bakan Er hem gülüyor hemde emir veriyordu. “Ağabey şurdakini unutunuz.” Diyerek yerde bir noktayı gösterdi.

Üç askerde sinirle ere dönmesiyle Er korkarak iki adım geri çekildi. “Sadece yardım etmek istemiştim ağabey.” Korkudan sesi titrerken üç asker aynı cevabı vermişti “İsteme!”

Mert dışardaki kargaşa sesini işittiği an dışarı fırlamış, fırlamakla kalmayarak Asel’i de sürüklemişti. “Mert yavaş!” Mert onu umursamayarak çekiştirmişti. Sabahtan beri askerlerle uğraştıklarından zaten yorgunlardı hazır dinlenme fırsatları varken değerlendirmek istemişti Mert. “Ne yavaşı kız çitlemdik görmüyor musun eğlence var!” Sonunda geldiklerinde durdu Mert. Mert’in durmasıyla Asel’de durmuştu. “Ne eğlencesi Mert?” Derken gördüğü görüntü yüzünden gülmesini tutamamıştı. Yanlarına gelen timi bile fark edememişlerdi.

Tuğrul yüzünde alaylı ifadesiyle bakıyordu askerlere. “Hanginiz fışkı yediniz de bu hale ekipçe geldiniz?” Geçici timde olan bu üçlü başlarını hep birlikte belaya düşürürlerdi.

En küçükleri elini kalbine koydu. “Ayıp ettiniz komutanım biz ne edeceğiz?”

Kerem bu sözlere göz devirdi. Birde yalan atıyorlardı. “Hadi lan ordan Erkan yeme beni. Ulan biriniz a dese diğeriniz arkasından gidenler söyleyin ne yaptınız?”

Diğer asker ağzındaki çimleri tükürdü. “Komutanım vallahi suçsuz biz!” Kendisini acındırarak bu işten kurtulmayı düşünüyordu.

Sevilay keskin gözlerini askere dikti. “Suçsuz? Geçen komutanın üstüne sıcak çay döktüğünde de öyle demiştin sanki Kasım?”

Kasım köşeye sıkışmıştı imdadına devremi yetişti. “Komutanlarım, canlarım ciğerlerim bu defa yalan dedikodu yapanların kurbanı olduk.“

Baran hafif kaşlarını çatmış olanları dinliyordu. Bir yandan da etrafa toplanan askerlere sert bakışlar atarak uzaklaşmalarını işaret ediyordu.

Alisa dedikodu lafını duymasıyla meraklanmıştı. Daha doğrusu bilgi alışverişini. O çok severdi. Tabi alışverişten sonra… “Ne dedikodusu Altay?”

Altay dikleşirken yerinde Baran bu dedikoduları duyduğundan mütevellit müdahale etmek istemişti. Zira yanlarında dedikodusunu yaptıkları kadın bulunmaktaydı.

Kaya ilerdeki olayı izlerken gözleri dostuna kaydı. Elindeki çay buz gibi olmuş ve onu izlemeyi bırakmıştı. Dostu farkında olmadan az önce gülen kadını izliyordu. Kaya sertçe yutkundu. Buna izin veremezdi. Müdahalede bulunmalıydı. “Ee ne yaptı bu askerlerde bu kadar ağır ceza aldılar?” Merak etmişti doğrusu.

Aslan bakışlarını kadından aniden çekti. Sadece gözü dalmıştı, evet! “Dememesi gereken sözcükleri kullandı o ağızları.” Yerinden kalkarken kendisini toparlamaya çalıştı.

Kaya arkadaşıyla önemli bir konu konuşmak için geldiğini hatırlamıştı. “Sana bir şey diyecektim ben dostum.” Dedi gergindi tıpkı bakışları gibi.

Aslan kaşlarını çatmış anlamaya çalışır vaziyetteydi. “Ne diyeceksin? Geçenki konuysa kapat konuyu Kaya. Kapat ki beni de yorma.” Sıkılmaktan ziyade canı yanıyordu artık.

Kaya yerinde dikleşti. “Bu sefer farklı dostum. Bırakta az da olsa yardımcı olabileyim sana.” Kendisine sürekli koşan arkadaşına yardım etmek istemek hakıydı.

Aslan derin bir nefes alırken başını salladı ağrı ağrı. Anlaşılan dostu pes etmeyecekti. “Önce şu aşıları olalım da…” diye mırıldandı.

☀️ 🌊🍫

Asel oturduğu sandalyede başını geriye yasladı. Bugün oldukça yorulmuştu. Üstelik yeni tanıştığı erkek doktorun işi çıktığından bu aşı işini iki doktor bir hemşire halletmek zorunda kalmışlardı. Zaten bir doktor ortada yoktu. Biri daha gittiğinden zor olmuştu. Kapının tıklatılmasıyla kaşları çatıldı. Lütfen bir kişi daha gelmesin derken içeriye kafasını uzatan bir adet Kerem gözüktü. “Favori doktorum nerdeymiş?” Kerem doktoru oldukça sevmişti. Hem yeni model yengesi olabilirdi.

Asel yorgun gülümsemesini sundu. “Gel Krem karamel.”

Kerem duyduğu lakapla yüzünü buruşturdu. Hep o Serdar iti yüzündendi. “Aşk olsun doktor hanım. Sizden bunu beklemezdim.”

Asel gülmeden edememişti. Hafifçe omuzlarını indirip kaldırdı. Ne yapsındı lakap oldukça güzel gelmişti ona.

Kerem’in arkasında bulunan Serdar kafasına geçirdi elini. “Krem karamel neden hâlâ buradasın girsene içeri!”

Kerem kafasını tutarak içeri geçti. “Lan it herif ben senden rütbede üstünüm sen nasıl komutanına böyle davranırsın?”

Serdar içeri geçerken göz devirdi. “Sen demedin mi görev dışında eşit bir bireyiz hepimiz diye?”

Kerem dilini eşşek arısı soksaydı da demeseydi öyle bir şey. “Ulan onu dediğim günü sikeyim.” Sessizce sövmüştü zira içeriye ardı sıra giren komutanlarını görmüştü.

Alisa heyecanla içer geçti. “Asel kuş biz geldik.” Enerjisini her yerde belli etmeyi severdi. Hele de bir insanı, kadını severse.

Asel güzel gülümsemesini sundu. “Hoş geldiniz Alisa geçin lütfen.”

Tim sıraya girerken Mert’de gelmişti. Asel’in yanına yaklaşarak kulağına eğildi. “Bitmemiş miydiler bunlar?” Yorgundu, dinlenmek istemesi en doğal hakkıydı.

Asel kısık sesle “Bilmiyorum bana gelmemişlerdi.”

Mert derin bir nefes alarak geri çekildi. Gözleri sırıtan Serdar ve Kerem’e çevirildi. Aldığı nefesi verirken işinin şimdi yeni başladığını anladı.

☀️ 🌊🍫

”Dur artık Mustafa!” Asel dakikalardır kolunu kaçıran askere sinirle söylendi. Sadece küçük bir iğne vuracaktı lakin Mustafa sürekli olarak kolunu kaçırıyordı. Başta sorun yoktu sonuçta herkes korkabilirdi lakin şu an durum çok farklıydı. Dakikalarca ikna etmeye çalıştıklarında Mustafa sürekli olarak kaçmıştı. Bu yüzden timin hepsi onu tutmaya çalışıyordu. Hayır yanlış değil gerçekten hepsi. Birkaç kişi ayaklarından bazıları kollarından bazıları işte göğsünden tutuyordu. Lakin Mustafa banamısın demeyerek iri cüssesinin hakkını veriyordu. Hani en çelimsizi oydu? Şu an pekte öyle değiş gibiydi. Zira herkesi üstünden atmaya çalışıyordu.

Serdar boynundan sıkıca sarıldığı adamı zapt etmekte zorlandı. “Dur arık, dur!” Öyle sıkı sarılıyordu ki Mustafa bile zor nefes alıyordu. Lakin yine de pes etmiyordu. “Bırakın beni o zaman!” İğne sevmezdi ve olmaya niyeti de yoktu.

Kerem tutuğu bacakla yerde adeta yatıyordu. “Oğlum ne bu korku lan? Hani karı kız yok diyeyse getiririz sana en afilisinden bir sarışın.” Bacağını savurmaya çalışan arkadaşından cevabı gayet net almıştı.

Erdem tutuğu kolla derin nefes aldı. “Komutanım dursanız ya artık? Zira biz sülük gibi yapışacağız bir yerlere.” Bu hakı serzenişe sol kolu tutan başını sallayarak onayladı. Boşta kalan sol bacağı ise Tuğrul tutmuştu. Tutacak son yer orası kalmıştı. “Bak aslan parçam dur işte incecik iğneden neden bu kadar korkarsın ki?” Sadece bir iğne ne kadar can acıtabilir ki?

Mustafa’nın gözleri elinde iğnesini tutan Asel’e kaydı. Ona iç ısıtan gülümsemesi, endişeli bakışlarla bakmasını bile görmemiş direkt olarak iğneye odaklanmıştı. Nede inceydi o iğne. İnce bir ucu olsa da ete girdiğini düşünün. Biraz ağrı hissedersiniz önce. İnce bir acı… Daha sonra damarınız bulunamadığından derinizin altında oynatılan küçük parça. Her bir oynatışta kasılan kolunuz, yerinde duramayan bacağınız. Tam damarınızı buldu sandığı anda paralayan damar ve sonrası akan kanlar, şişen kol…

Başını sağa sola salladı hemen. Yok o asla iğne olamazdı ki. En son olduğunda iki doktorda kolundaki damarları parlatmıştı. Asker adam olsa da o da insan olduğunda canı elbette ki yanmıştı. Emin oldun kurşun yarasın bile Mustafa için hiçken iğnenin patlattığı damarın, oynatılan deri altındaki ince uç daha çok can yakıyordu…

“Olmam lan ben iğne falan!” Ağzı çıktığı kadar bağırıyordu. Öyle ki içeriye şaşkınca giren Lidya neler olduğunu anlamakta zorlanıyordu. “Neler oluyor?” İki doktora yaklaşarak sormuştu.

Mert ağrıyan başını ovarken cevapladı. “Sadece iğneden korkan bir hastanın krizi.” Sesi çok yüksek olmasa da Mustafa bağırmayı kestiğinden duymuştu denileni. “Ben iğneden korkmuyorum!”

Asel daha fazla bu duruma katlanamayacağını anlayarak iğneyi Mert’e uzattı. “Bu kadar yeter!” Hızla bakışları Mustafa’ya dönmüştü. “Ne bu halin Mustafa? İğneden korkanda sorun yok ama bu denli yaygarayı neden kopartıyorsun? Bırakta işimizi yapalım sabahtan beri uğraşmadığımız asker kalmadı zaten.” Kendisine kedi yavrusu gibi bakan askere “Sence bu halini albay görse ne der?” Sesindeki imayı yalnız Mustafa anlayabilmişti. Zira herkes Asaf albaydan bahsedildiğini sanmıştı.

Mustafa sakinleştiğinde Kerem, Baran ve Tuğrul geri çekildi. Serdar ve Erdem ise temkinliydi. Bırakmaya da pekte hevesli değillerdi. Eh bir kere bırakırlarsa ve kaçarsa nasıl yakalayacaklardı?

Mustafa sert bir hareketle Serdar’ı üstünden yere attı. Daha sonra Erdem’den sertçe çekti kolunu. Ardından sakince sedyeye oturdu. Bu davranışa şaşkınca bakmıştı tim. Az önce esip gürleyen adam kedi yavrusundan farksız olmuştu. Asel arkasını dönerek Mert’ten iğneyi aldığında sakin adımlarla yaklaştı Mustafa’ya. Sonunda önünde durduğunda derin nefesler alan adama baktı. “Şimdi sadece küçük bir sinek ısırdığından farksız hissedeceksin.”

Mustafa duyduğu oldukça güzel sesle sakinleşmeye başlamıştı. Asel sert kolu kavradı, sakince iğneyi yaklaştırdı. Mustafa gerilse de sakinliğini korudu. İğnenin ete girmesi görülürken genç adam o yöne doğru bakmaktan ziyade hayran bakışlarla doktora bakıyordu. Asel iğneyi yaptığında aynı sakinlikte ucunu çıkarttı. Tutuğu kolu geri bırakırken gülümsedi. “Bitti.”

Mustafa bu defa şaşkınca baktı. “Bitti mi?” Canı hiç yanmamıştı.

Asel gülümsemeye devam ederken başını salladı. “Evet.”

Serdar koltuklardan birine çökerken “Sonunda!” Tim bu ortama gülerken Asel ona döndü. “Korkmadığınıza göre sıra sizde o halde?”

Herkes merakla Serdar’ın cevabını bekliyordu. Serdar bir an olduğu yerde kalakalmadı. İğne ona göre önemsizdi bu yüzden korkmak bir yana kendi bile vururdu. Alayla güldü. “Korkmak mı? Ben mi? Saçmalamayın.” Bakışları tedirginlikle doluydu.

Erdem alayla baktı tim arkadaşına. “Ne o korkunu mu saklıyorsun?”

Serdar oturduğu yerde yayıldı. “İğneyi kendim bile vururum ne saklaması?” Ama düşmana mermiyi iğne niyetine vururdu.

Asel onlar konuşurken Serdar’ın kolunu kaptığı gibi pamukla sildi, ve iğneyi vurmaya başladı. Serdar teleşla kendisini çekmeye çalışıyordu. “Doktor hanım ne yapıyorsunuz? Bu kişiye izinsiz dokunmak oluyor!”

Asel üstten bakışlarıyla boyu kendisinden bir tık kısa olan askere baktı. “Ne o korktun mu? Oysa korkmadığını söylemiştin.”

Sedar kıpırdattığı kolunu durdurdu. “Ne korkması doktor hanım? Ben ve korkmak? İmkansız…” Serdar konuşurken Asel onun yüzüne bakıyor her bir mimiğini takip esiyordu. Aynı zamanda iğneyi çoktan vurmuştu.

Serdar aniden geri çekilen doktora baktı. “Sizde anladınız değil mi korkmadığı mı?”

Erdem “Çoktan bitti bile Sero.”

Serdar şaşkınca koluna döndürdü bakışlarını. Ardından doktora çıktı gözleri. “Bitti mi?”

Asel aynı soruyu Serdar’dan almasıyla gülümsedi. “Bitti.”

Kimse farkında değildi ancak Aslan kapının bir köşesinde ait olmadığı sahneyi izliyordu. Çarpan hızlı kalbi, onu arkasından izleyen dostuyla.

Bölüm sonu.

Nasıldı?

Daha farklı bir şekilde devam edecekti aslında ama şu anlık bu kadar maalesef…

Yazım dili, hikâyenin gidişatı?

Aslan yavaştan anlamaya başlayacak ama eğer yazarsam bir hatta iki sahne de çok kırıcı olacak. Öyle ki Asel onu süründürse hakkıdır…

Asel’e de yazık ya Aslan hep kalp kırıyor lakin o sürekli iyi taraftan yaklaşıyor…

Bölüm : 17.07.2025 09:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...