
.
.
Yazım yanlışlarım olabilir kusura bakmayın lütfen… O halde bölüme geçelim,
…
“Yanan yüreğimin bir damla suya değil, denizlerinde boğulmaya ihtiyacı vardı.”
.
.
Aslan dakikalardır timin aşısının bitmesini beklemişti. Tek fark içerde değil de bahçede sigarasını içerken beklemişti. Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez lakin timin üyeleri aralarında şakalaşarak çıkmıştı. Öyle ki dediklerini birkaç adım geriden duyuyordu.
Serdar Erdem’in iki omzundan tutarak indi. “Oğlum kadın çok iyi lan.”
Erdem bu söze hak vermeden edemedi. “Gerçekten de öyle. Ben hayatımda bu kadar masum ama yeri geldi mi içinden canavar çıkan kadın görmedim.” Söyledikleri hayranlığını belli ederken, sesinden de belli oluyordu.
Alisa derin bir iç çekti. “Ah o kumral saçları çok güzeldi. Ama bir şey diyeyim mi? Net küçükken sarışındır o.” Bunun kalıbına bile basardı.
Mustafa gülümseyerek başını salladı. “Öyle tabi. Küçük sarışın bir kız çocuğuydu.”
Tuğrul, Mustafa’nın ensesine şaplak vurdu. “Sen nerden biliyorsun?”
Aslan’da bunu merak etmişti doğrusu. Gerçekten sarışın mıydı? Mustafa nerden biliyordu?
Kerem alayla sırıttı. “Lan yoksa kızın telefonunu mu ele geçirdin? Cık cık cık hiç yakıştı mı senin gibi bir adama? Seviyorum desen almaz mıyız kızı sana?”
Aslan durduğu yerde farkında olmadan yumruklarını sıktı. İçten içe nefes almakta bile zorlansa da farkında değildi. Mustafa ve doktoru asla bir arada düşünemiyordu. Nasıl düşünebilirdi ki?
Mustafa ensesini ovalayarak ters ters baktı Kerem’e. “”Saçma salak konuşma lan dengesiz herif. Bacım sayılır o benim. Babasını tanırım iyi adamdır.”
Serdar olaylı kızıştırmak istemişti. Eh ona eğlence çıkmıştı. “Diyorsun ki babasından yürürüm ben. Ee o zaman bacım lafını kaldırmalısın devrem.”
Mustafa duyduğu laflarla kızarmaya başlamıştı. Neyi anlamak istemiyorlardı ki? Bacısıydı doktor onun! Ve hep öyle kalacaktı.
Mustafa bu konuşmadan rahatsız olarak terk etti orayı. Arkasından alayla gülen Serdar’ı bırakarak.
Kerem şakanın bu denli abartılmasından rahatsız olmuştu. Dostu bir şeye hayır diyorsa hayırdır. Ona olan güveni oldukça fazaydı. Hızla serdar’a çevirdi bakışlarını. “Saçma salak konuşma Serdar. Yoksa konuşacak ağzın kalmayacak.”
Serdar timin yanında kendisine böyle konuşan adamla duraksadı. “Sadece şakaydı Kerem. Hem önce sende yapmıştın.”
Kerem bir adım atarak Serdar’ın önünde durdu. “Sen ve ben bir miyiz lan? Bana bak Serdar bir kez daha böyle imalarda bulunursan yemin olsun seni askeriyeye ibreti âlem olsun diye asarım!” kırmızı noktasıydı Mustafa onun. Beraber büyüdü sayılırlar. Çektikleri acı bile aynıydı denebilir. Sadece acının şiddeti farklıydı. Gerçi her acı kendine göre çok acıdır. Buradaki acının fazlalığıysa kaybettikleri kişi sayısıydı belki de.
Serdar duyduklarıyla iyice kızarmıştı. Timin önünde bu denli tehdit edilmek, aşağılanmak canını yakmıştı. Yine de kendisinden üstün adama zorlukla başını salladı. “Emredersiniz komutanım!” boğazındaki yumruyla zorlukla konuşmuştu. Ardından hiç kimseye bakmadan çekip gitti.
Erdem giden arkadaşının ardından baktı. “Sence de biraz abartmadınız mı komutanım? O sadece şaka yapmak istemişti.”
Kerem’in alev bakışları Erdem’e döndü. “Abartmak mı? Önce o nasıl konuşacağını düşünsün sonra ben düşünürüm abartmayı Erdem.”
Erdem usulca başını salladı. “Anladım komutanım.”
Tuğrul olayın uzamasını istemediğinden müdahale etmek istedi. “Erdem sen git arkadaşına bak. Ama o aklını bir daha böyle kullanmamayı öğret.”
Erdem dostu ne kadar yanlış yapsa da bunların söylenmesi zoruna gitmişti. Lakin haklı oldukların bilincindeydi. Başını sallayarak onayladı. “Emredersiniz komutanım. Onuna konuşacağım.” Arkasını dönerek gitti.
Olayları başından beri sessizce izlemişti diğer tim üyeleri. Zira hepsi Mustafa’nın böyle biri olmadığını ve Serdar’ın hak ettiğinin bilincindeydi.
Alisa durumu toparlamak ve azda olsa neşe katmak için diğerlerine döndü. “Sizce doktorun en havalı özelliği ne?”
Sevilay, Alisa’nın kendisine olan yandan bakışlarını görmüştü. Bu defa sessiz kalmayarak cevapladı. “Gözleri…” O gözlerde acı vardı. O gözlerde kaybedilmiş çok şey vardı. Ve Sevilay bunun farkındaydı. Belki de bu yüzden doktora karşı bir saygı besliyordu.
Alisa arkadaşının cevaplamasına şaşırsa da ses etmedi. Hafif gülümseyerek bu defa Baran’a döndü. “Sizce komutanım?”
Baran kısa bir an düşündü. “Duruşu.” Saki o duruş beni yıkamazsınız der gibiydi. Aklin dokunulsa yıkılacak gibiydi de. Yine de yıkılsa da göstermezdi kimseye. Az çok çözmüştü doktoru. Ona karşı kötü bir düşüncesi yoktu aksine oldukça saygı duyduğu kadındı.
Bu defa Kaya komutanına döndü. “Sizce komutanım?”
Kaya kısa bir an düşündü. Ona ilk günden nasıl davrandığından tutun bugüne kadar olan her davranışını. “Davranışları.” Davranışları o kadar ölçülüydü ki. Bazen sert biriyken bazen neşeli biriydi. Kiminle ne konuşacağını ölçüp biçen akılı bir kadındı.
Alisa bu defa Tuğrul ve Kerem’e döndü.
Tuğrul “Neşeli yanı.” Karısıyla olan konuşmaları, timle olan neşeli tavırları ona küçük bir kız çocuğunu hatırlatıyordu.
Kerem omuz silkerek “Güven.” Tek kelime ama acı bir kelime. Güven zor kazanılır kolay kaybedilirdi. Kerem ilk kez birine sorgusuz sualsiz güveneceğini hissediyordu.
Aslan konuşulanları düşündü. Kısa bir an kendisi de düşünmüştü. “Bakışlar, yüreği.” Neden bunları düşündüğünü kendisi bile bilmezken dudaklarından çıkan fısıltıların farkında değildi. Timin sonunda gitmeye başladığını gördüğünde artık o da yerinden çıkarak içeri girdi. Hızlıca bu aşıyı olmalıydı. Günü birlik izin alması gerekiyordu. İçeriye girdiğinde hızlı adımlarla doktorun odasına girdi. “Sonunda geldin asker.”
Aslan oldukça sessiz olduğundan bu kadının onu nasıl fark ettiğini anlayamamıştı.
Asel arkasını dönerek sedyeyi işaret etti. “Otur lütfen.”
Aslan hiçbir şey söylemeden oturdu. Bakışları kısa bir an doktorun ait olduğu koltukta oturan Mert’e kaydı. Önündeki metal topla oynuyordu. Birbirlerine çarptırarak sessiz odada ses olmasını sağlıyordu.
Asel eldivenleri giymiş, iğnesini almıştı. Tam Aslan’a dönmüştü ki adamın hazır olmadığını gördü. “Üstünü çıkartabilir misin?”
Aslan sert sesinden ödün vermeden “Sen değil bacım” başıyla odak noktası olmadığı adamı işaret etti. “Şu cılız doktor halletsin.”
Asel bugün zaten yeterince yorulmuştu. Neden biri de tamam demiyordu ki! İlahla uğraştıracaklardı. Derin bir nefes aldı, Mert’e doğru adımladı. Bu defa uğraşmayacaktı. “Kalk Mert sen hallet bunu da.”
Mert dalgın bakışlarını metal toplardan çekerek başını salladı. Bugün yorulduğunda her an düşüp bayılabilirdi. “Tamam.” Uzatmadan temiz beyaz eldivenleri giydi iğneyi aldı. Bu sırada Aslan sağ kolunu açmıştı.
Mert iğneyi yapmak için yaklaştığında dikkati bir şey çekmişti. Gözleri yanlış mı görüyor diye düşünürken sert ses düşüncelerinden ayırdı. “Acele et doktor.”
Hızla kaslı kolu tutarak iğneyi vurdu. Canı acıması gereken adamın yüzünde mimik oynatmadığını görmek şaşırmasına sebep olmuştu. Yine de işini bitirerek geri çekildi. “Geçmiş olsun.”
Aslan ufak bir baş sallamasıyla onayladı. Doktora döndü bakışları. “Biraz işim var. Senin işin bittiğinde arabanın yanına git.”
Asel ufak baş sallamasıyla onayladı. Aslan ise daha fazla durmayarak uzaklaştı. Albayı bulmalıydı.
Asel uyuklayan Mert’e baktı. “Hadi kalakta hazırlan. Huysuz askeri bekletmek ve onun çenesini çekmek istemiyorum.”
Bulduğu her yerde uyuyabilen Mert kımıldamadı yerinden. “Siz gidin ben bura da kalacağım.”
Asel ona göz devirirken uyandırmanın yolunu aramaya başlamıştı.
Aslan geldiği albayın kapısında duraksadı. Umuyordu ki albay izin versindi. Kapıyı tıklatarak bir süre ses gelmesini bekledi. İçerden duyduğu gür sesle hızla girdi. Önce tekmilini verdi sonra bakışlarını hiç kaçırmadan albaya baktı.
Albay Aslan'ın gelmesiyle endişelenmişti. Ya Asel'e bir şey olduğu için geldiyse?
Aslan bu endişeyi anlamıştı. "Doktor iyi komutanım."
Asaf bu sözü duyduğunda rahat bir nefes aldı. Aslan bunu fark etse de sessiz kaldı. “Komutanım izniniz olursa izin almak istiyorum.”
Asaf duyduğu sözle Aslan’ın gözlerine baktı. “Aslan şu sıra izin alamazsın bunu biliyor olman gerek?”
Aslan sıkıntılı bir nefes verdi. “Biliyorum komutanım. Biliyorum da… Gitmem gerek. Sadece günü birlik olsun, saatlik hatta dakikalığına bile tamamım.”
Asaf ilk defa bu askeri böyle çaresiz görüyordu. Elini sakallarına atarak kaşıdı. “Tamam, ama kısa bir süre. Aradığımda hemen burada olacaksın. Yerine Kaya geçecek. Hızlı ol!”
Aslan içindeki tarifsiz mutlulukla gülümsedi. Belki de ilk kez açıkça gülümsedi. Asaf bu gülümseme karşısında şaşırmıştı. Bu asker civcivin ve diğer askerlerin dediğine göre huysuz adamın tekiydi. “Şimdi git ve beni rahat bırak asker.”
Aslan hızla ayrıldı. Şimdi gidip kendisine küçük bir çanta almalıydı.
🌺
Arsen gözlerini bahçede gezdirirken kız kardeşini görmesiyle gülümsedi. Hızlı adımlarla yanına doğru adımladı. “İkiz.”
Asel ikizinin sesini duymasıyla bakışlarını ona çıkarttı. “Arsen?” Hızlı adımlarla sarılmaya gitti.
Arsen bu sarılmayı memnuniyetle kabul etti. Hangi çiçek olduğunu bilmediği ama her tür çiçeğin kokusuna sahip kız kardeşinin kokusunu derince içine çekti. Ah ne çok seviyordu ikizini. Bu hayatta ikizinden daha çok seveceği kimse olmayacaktı. Evet, hayatına biri girebilir, annesi vardı, daha bir çok kadın vardı etrafında ama ikizi… İkizi hep farklıydı. Öyle de olmaya devam edecekti. “Can yarım, gözümün, kalbimin eksik parçası. Ne sevap işlerimde sen benim ikizim oldun? Ne sevap işledim de Rabbim seni bana kardeş niyetine layık gördü?”
Asel tam neden bütün gün ortada yoksun diye kızacakken ikizinin dedikleriyle tuzla buz oldu siniri. Hafif burnunu çekerken “Ama ben sana kızacaktım. Neden böyle yapıyorsun?”
Arsen ikizinden ayrılarak yüzünü elleri arasına aldı. “Ağlama can yarım. Sen ağlarsan ben ne yaparım?” Anlına derin bir öpücük kondurdu.
İkizler duygusal anlarını paylaşırken Aslan geldi yanlarına. Arsen’e ters bakışlar atarak Asel’e döndü. “Gidelim bacım.”
Arsen, Aslan’ın tuhaf tavrını yadırgamadı. Sebebi ise askeriyede konuşulanları az çok duymuştu. Tabi Asel’e nasıl davrandığını duymamıştı. Duysaydı karşısındakinin asker olmasını umursar mıydı? Kaç kez bu adam yüzünden üzülen kız kardeşini bilseydi böyle sakin olur muydu? Olmazdı, olamazdı! Ve öğrendiğinde de olmayacaktı.
Asel Aslan’ın arabamın kilidini açma sesini duysa da ikizine son kez sarılarak veda etti. İkizi şimdilik Asaf albayın isteği üzerine burada kalacaktı. Zaten Aslan’ın olmadığı günler yanında kaldığından şimdi bir şey diyemiyordu. Zira Aslan fark ederse hiç iyi olmazdı. Adam resmen kontrol manyağıydı evi için.
Asel’in araca binmesiyle Aslan durmadan devam etti. Hızlı sürüyor kısıtlı olan zamanını burada geçirmek istemiyordu.
Eve nasıl geldikleri bile belirsizdi. Aslan’ın aracı hızlı kullanmasından dolayı hızla gelmişlerdi. Aslan bir an bile duraksamadan indi arabadan. Hızla merdivenlerden çıkarak evinin kilidini açtı. Tam odasına girecekken gördüğü görüntü karşısında duraksadı. Kalbi sıkıştı yüreği dağlandı. Beyaz olan kapının üzerindeki küçük yapışkan ortada yoktu. Gözleri karardı bir an. Eve sakince giren kadına dönüp baktı. Ama bu bakış elinde olsa kadına birçok şey söyleyeceği bakıştı. Birkaç adım attı. Kadına yaklaştı. Ağzını açıp tam konuşacakken çalan telefon işleri değiştirdi. Belki de o telefon çalmasaydı Aslan söylediği her kelime altında ezilecekti. Öyle bir ezilecekti ki geri dönüşü olmayan yola girecekti.
Geri çekildi hızla. Odasına doğru giderekken bir kez dönüp bakmadı kadına.
Asel az önce olanları anlayamamıştı. Aslan’ın tavrının zaten tuhaf olduğunu bilse de az önceki olanlar onun daha tuhaf olduğunu göstermişti.
Aslan çalan telefonuna baktığında dostunun aradığını gördü. “Hele şükür açtın Aslan. Ne zaman gidiyorsun?”
Aslan sırt çantasının içine birkaç parça eşya koydu. “Şimdi çıkacağım.”
”Nasıl çıkacaksın Aslan hiçbir şey gitmez gecenin bu saatinde.”
Aslan eşyalarını alması bittiğinde çekmecesini açarak yanından ayırmadıklarını da aldı. “Kendi arabamla gideceğim. Sen sadece güvenliği sağla.”
Karşı taraf sıkkın bir nefes verdi. “Bir kez söz verdiysek tutarız Deniz.”
Aslan yüzünde olan garip ifadeyle sırına taktı çantasını. “Güzel… O halde beni oyalama dostum. Daha uzun bir yolum var.”Telefonu karşı tarafın bir şey demesine izin vermeden kapattı.
Aslan odadan çıkar çıkmaz kendisine merakla bakan kadına döndü. “Birkaç gün burada olamayacağım. Kaya senin yanında olacak bir şeye ihtiyacın olursa ona söylemen yeter.” Derin nefes aldı. Evindeki garip havadan başkalarının da geldiğini anlamıştı. Artık bu kadına güvenemezdi. Bu yüzden Kaya’nın burada kalması en doğru seçenekti. Veya Kaya’nın yanında mı kalsaydı? Ladin Kaya askeriyede kalıyordu.
Asel karşısındaki adamın dediklerini anlayamamıştı. “Nasıl yani gidiyor musun?”
Aslan kısa baş sallamasıyla onayladı. Daha fazla vakit kaybetmek istemediğinde kadının yanından çekip gidecekti ki, kadın aniden kolundan tutu. Bakışları hızla kendisini tutan kadına döndü. “Ne yapıyorsun sen?” bakışları da, sesi de sertti.
Asel bir anda ateşe deymiş gibi çekti ellerini. “Ben üzgünüm sadece seni durdurmak için…”
Aslan “Bir kez daha bana dokunursan olacaklardan ben sorumlu değilim bacım.”
Asel utanarak başını salladı. “Beni burada yalnız mı bırakacaksın peki?”
Aslan kadının ne demeye çalıştığını anlamamıştı. “Yalnız değilsin Kaya yanında olacak. Tim de var tabi. Ayrıca o kılkuyruk ve yeni gelen aşçı çocukta var.”
Asel kaşlarını çatarak baktı. “Asaf albay beni sana emanet etmemiş miydi?”
Aslan damarına basmaya çalışan kadına bir adım yaklaştı. Kaybettiği her saniye için içi yanıyordu zaten ve bu kadın onu oyalamaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. “Asaf albay bizzat kendi izin verdi. Şimdi o…” Bakışları anlık dudaklarına kaydı. “O küçük dudaklarını konuşmamak üzere kapatsan iyi olur bacım.”
Aslan arkasını dönüp giderken Asel orada donup kalmış vaziyetteydi…
*
Geceler gündüzleri gündüler ise geceleri kovaladı. Sessiz sakin geçen her an için acı gittikçe büyüdü. adam ne zamandır yolda bilmiyordu. Arada gözlerini ovalıyor tekrar yola odaklanıyordu. Bu süreler zarfında asla ihtiyaç molası hariç mola vermemişti. Yemek yemek için bile durmayan adamın her yeri tutulmuş vaziyetteydi. Sonunda gördüğü İstanbul yazan tabelayla kalbi göğsünden çıkmak ister gibi atmaya başladı.
Bir süre daha ilerledi. Çiçekçiye gelmesiyle durdurdu aracını. Hızla indi. Vakit kaybetmeden almak istediği çiçekleri aldı. Aynı hızda arabasına binerek yola devam etti. Ta ki mezarlığa gelene kadar. Aracı sakince durdurdu. Yüreğindeki ateşten ziyade. İndi arabadan elinde çiçeklerle. Telefonu çaldı o an. İki elindeki çiçekleri tek eline aldı. Telefondaki dostu olduğunu gördüğünde açtı. "Her şey hazır dostum. Hızlı ol bugün oraya senden başka biri gelmeyecek." Aslan bir şey demeden kapattı telefonu.
Çiçekler tekrar iki elinde olduğunda adımlamaya başladı. Sessiz sakin ama bir o kadarda toprağı sarsacak adımlarla. İki mezar. İkisi de birbirinin yanında. İkisi de çocuklara ait. İkisi de meleklere ait mezarlar. Birinde Çiçek Aslan. Diğerinde Sevde Duman. Ve ikisi de can yakan acılar. Önce Çiçek'inin yanına geldi. "Biliyorum ilk başkasına gitsem trip atardın." Güldü ama acılı gülüştü. keşke yanında olsaydı da trip atsaydı. "Acın ilk günkü gibi taze Çiçek'im. Sana yeminim olsun seni bir an bile unutmadım." Elindeki küçük Çiçek'inin en sevdiği Lavinia çiçeğini kuru toprağa ekti. Toprağın kuru olması canını yakmıştı. Hep ıslak olurdu bu topraklar lakin şimdi kuruydu. "Seni de mi unuttular? Yeminim olsun ben seni hep yaşatacağım." Elini yüreğine götürdü. "Tam burada..." Çantasından kendisinin alerjisi olan ama Çiçek'inin en sevdiği şeyi çıkartıp mezarının üstüne yazan isimin yanına koydu. Usulca isimliğe yaklaşarak öptü. "Gece yanındayım Çiçek'im. Yanında uyumayı özledim..." Ben seni özledim diyemedi... Derse eğer üzülürdü Çiçek'i.
Usulca kalktı çöktüğü yerden. Bu defa Küçük Sevde'nin yanına geldi. "Fındık kurdu. Her yerden çıkıyordun be Sevde'm. Niye şimdi de buradan çıkıp gelmiyorsun? Annen çok üzülüyor güzelim. Üzüme onu." Elindeki papatyaları ekti ıslak olan toprağa. "En azından seni unutmamışlar Sevde'm..."
Arkasından bir kadın sesi geldi o an. "Nasıl unuturum oğlum. Yaşasaydı doktor olacaktı benim kızım. Hep doktor olmak istedi. Elinde diplomasıyla koşacaktı yanıma. Çok zaman olacaktı ama olacaktı." Gözleri dolu, yüreği yanan bir anaydı o.
Aslan küçük Sevde'nin çöktüğü yanından kalktı. Acıyla bakmadı kadına. Anlayışla baktı. Çünkü o da acı çeken taraftı. Kadının gözleri Çiçek'in mezarına kaydı. "O çok şanslıymış. Ben nasıl kızımı bırakamıyorsam sende onu bırakamıyorsun." Gözleri dolu dolu gülümsedi.
Aslan sertçe yutkunarak Çiçek'ine baktı. "Yaşasaydı her an yanımda olacaktı. Onu yanımdan ayırırsam şerefsizdim!" Küfür ettiği için mahcup bakışlarla bir kadına bir de iki mezara baktı. Kadın anlayışla gülümserken Aslan telaşa kapılarak Çiçek'inin yanına koştu. "Üzgünüm Çiçek'im küfür etmemeliydi. Ama yokluğunda acıtıyor be kızım!" Sonda isyan etmese de sesi öyle çıkmıştı.
Bir süre sonra yerinden kalktı. Kadın ve küçük kızın yalnız kalması için gitmek istedi. Tam o an acılı anne. "Yüreğin bazen seni yanıltabilir evlat. Aklın ise tamamen oyunlar oynayabilir. Kör olma ve yüreğinin gerçekten ne söylediğine kulak ver. Ver ki ilerde pişman olacağın bir şey yapma. Her pişmanlık onarılması güç olur..."
Aslan o an orda onaylasa da ilerde yapacağı şeyler aklının ve göremediği yüreğinin oyunu olacaktı.
🌊
Saatlerdir aynı noktadaydı Aslan. İnsanların gülüşlerini dinliyordu. Öyle ki o kadar mutlular ki onun canı yanarken bu kadar mutlu olunması canını sıkıyordu. Lakin sabır dedi. İlerde bu olanların hesabını bir bir soracaktı. Aslında kendisine sorulacağını bilmeden...
Bu güzel aile sadetlerine dayanamayarak döndü arasını gitti. Gideceği yol belliydi. Tekrar mezarlığa geldiğinde hava kararıyordu. Sabah güneş doğduğunda yola çıkmalıydı. Zaten günlerdir buradaydı. Mezarın başına geldiğinde buruk gülümseme sundu. "Merhaba Çiçek'im. Yine ben geldim." Eli ensesine gitti, gözlerini kaçırdı. "Umarım özlemişsindir. Zira ben her saniye seni özlüyorum." Ayakkabılarını çıkarttı, batacak üstünü umursamadan ve donacağını bilse de düşünmeden giydiği kalın sıcak tutan montunu çıkarttı. Çiçek'inin üzerini örttü. Ama ektiği çiçeklere zarar vermeden. Yanına da su almıştı. Bu suyla arada Çiçek'ini su verecekti. Küçük Çiçeği geceleri en az bir kez suya kalkardı.
Derin bir nefes alarak yattı yanına canını yakmadan, kirlenecek üstünü düşünmede.
Güneş en tepede kendisini gösterirken Aslan uyanmıştı. Günlerdir uyuduğu en güzel, en soğuk uykulardan olsa da mutluydu. Koluyla güneşten gözlerini kaçırıyor, hafif gülümsemeyle bakıyordu. "Bak küçük çiçeğim güneş aydı. Sende uyandın mı?"
Yine sessizlik cevaplamıştı onu. Olsun yine de yanındaydı ya o yeterdi ona. Artık gitmesi gerektiğini bildiğinden kalktı yerinden. Eline bir avuç toprağı aldı. Kokusunu içine çekti. "Belki senin gibi kokmuyor ama yine de bu senden bir parça." Son kez vedalaştığını bilmeden vedalaştı. Bundan sonra yapacaklarının cezasını bilmediği gibi.
🌺
Asel saatlerdir uyuyamıyordu. Ne kadar denese de başarısız olmuştu. Aklı hep Aslan'daydı. Aslan gideli uzun bir zaman olmuştu. Timle çok iyi anlaşıyordu. Yıldız ve hemşire kızla da öyle. Günleri güzel ama eksikti. Üstündeki kıyafetlerden sıkıldığından değiştirmek için dolaba yöneldi. Ama gördüğü sırf renklerden oluşan baskısız kıyafetlerden gına gelmişti. Ona göre şimdi eve giderek kıyafetlerini alsa sorun olmazdı. Hem aslan geldiğinde timle dışarı çıkacaklardı. Eh onun içinde kıyafet alabilirdi. Aslan gelir mi bilmediklerinden sadece şanslarını deneyeceklerdi. Umuyordu ki yine huysuzluk yapmasın.
Evden sessizce çıktı. Kaya'yı uyandırmak istememişti. Aynı sessizlikte kendi evinin kapısını açtı. Yürüdüğünüzde yanan cılız ışık dışında hiçbir ışık olmamıştı.
Odasına giderek birkaç kıyafet aldı. Şimdi de çıkabilirdi. Hiçbir sorun olmamıştı hep o Aslan'ın abartısındandı. Hem bir sorun olsa diğer dairede de olurdu. Karşılıklıydı ev sonuçta.
Ama o an hiç beklenmedik bir şey oldu. Ev bir anda kurşunların altında kaldı. Her bir kurşun camları kırarak duvarlara, koltuklara, fotoğraflara kısacası her yere saplanırken kaçınılmaz son çok yakındı.
*
Aslan sonunda eve geldiği için üzgündü. O İstanbul’da onun yanında kalmak isterken doktorun yanında kalmak canını sıkıyordu. Hızla arabadan inerek evine çıktı. Evine tam girecekken açık kapı dikkatini çekti. Bu kapının kapalı olması gerekiyordu. Hızla içeri girdiğinde Kurşunların seslerini işitti. İşitmekle kalmayarak bir kurşun kulağını resmen sıyırarak duvara saplandı. Kurşunlar arasında kalan kadını fark etmesiyle onu kendine çekmişti ki hiç beklenmedik şekilde yere düştüler. Ama bu normal bir düşme değildi. Aslan, Asel’in üstündeydi. Eleri sıkıca kadının elleri tutuyordu. Ve dudakları dudaklarını…
O saniye kolyeler birleşti, kadının eşyaları yerle buluştu. Aslan’ın elindeki toprakta etrafa saçıldı. Dudakları ise belki de ilk, belki de son kez buluştu...
Bölüm sonu.
Böyle bir son beklemiyordunuz değil mi? Ben bu sonu erkene çektim aslında. Çünkü Demir'i getirmek istiyorum. Yine de kısa bir süre daha Aslan'ı göreceğiz.
Yazım dil?
Hikâyenin gidişatı?
Karakterler hakkındaki düşünceleriniz?
Aslan’ın acılarını biraz anladık gibi. Siz ne düşünüyorsunuz peki?
Spoiler vereyim size, Ölüm timine çok bağlanmayın. Bazıları gidici karakterler…
Erkenden bölümü yayınladığımdan görmeyenleriniz için öne çıkarabilirim. Bu yüzden kusura bakmayın lütfen.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 85.27k Okunma |
6.1k Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |