82. Bölüm

13. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

“Baktım ki sen gelmiyorsun, sevdiğim…

O halde ben de senin yanına gelecek her yolu denerim…”

O saniye kolyeler birleşti, kadının eşyaları yerle buluştu. Aslan’ın elindeki toprakta etrafa saçıldı. Dudakları ise belki de ilk, belki de son kez buluştu...

Kaya hızla uyandı. Duyduğu silah seslerinden dolayı elinde silahıyla koştu.

Karşı evin açık kapısını görmesiyle oraya girdi. Girdiğinde kafasının üstünden geçen mermiden ötürü eğilmek zorunda kalmıştı. “Siktir!” Lakin eğildiği an gördüğü manzara onu şok etkisine sokmuştu. İşte o an üçünü de uyandıran kurşunun seslerinin artmasıydı.

Aslan hızla yerinden kalktı. Tek bir kelime etmeden belindeki silahı çıkartarak ateşlere karşılık verdi. Kaya’ya yandan bir bakış attığında ise Kaya olayı kavrayarak doktoru kolundan tutuğu gibi kenara çekti. Dakikalarca göremedikleri ama gelen kurşunların yerine sıktılar. Birkaç dakika sonra ise aniden kurşunlar sustu.

Kaya temkinli bir şekilde başını çıkartarak baktı. “Temiz gibi ağabey.”

Aslan bir şey demeden başını sallayarak yerinden çıktı. Gözleri bir an yerdeki topraklara kaydı. Yüreği sıkıştı o an sanki. Onun için en değerli olan ufacık topraklar yerde ayak izleri şekilde şekil oluşmuştu. Anlaşılan birileri fark etmeden üstlerine basmıştı. Yumruklarını sıktı, dişlerini birbirine kenetledi. Gözleri bir anda karardı. Ama bakışları başka bir şeye daha kaymıştı ki doktorun onu aniden eline almasıyla net görememişti.

Asel suçluluk duygusu yüzünden konuşamıyordu. Korkmuş muydu? Evet ama şu an herkes iyiydi. En azından bu içini rahatlatıyordu. Başı eğik beklerken kendisine doğru atılan adımlarında, kendisini korumak için önüne geçen Kaya’nın da farkındaydı.

Ortamın sessizliğini çalan telefon bozmuştu. Aslan’ın telefonu çalsa da Kaya açmış, konuşmuştu.

Kaya telefonu kapatarak kadına döndü. “Hadi gidelim.”

Asel sessizce başını salladı. Ağabeyini istiyordu şu anda.

Hiç kimseden ses çıkmadı o andan sonra. Sanki her birinin dudakları mühürlenmiş gibiydi. Her biri kendi kabuğuna çekilmiş olanları, hissettiklerini düşünüyordu.

Asel olan olaydan sonra kendini huzursuz hissetmişti. Sanki birine ihanet etmiş gibi…

Aslan ise sinirini zapt etmekte zorlanıyordu. Eğer ağzını açıp konuşursa hiç iyi şeyler söylemeyeceği kesindi.

Kaya ise bu fırtınalı sessizliğin farkında olarak gergindi. Ne yapması gerektiğini bilmemekle birlikte genç kadını nasıl koruyacağını düşünüyordu. Bilirdi dostunun sinirlendi mi durdurulamazdı. Derin bir nefes aldı. Şu an tek söz edilse kopacak fırtınalı havada.

Sessiz sakin değil de, sessiz gerici bir yolculuk olmuştu. Karargâha girdiklerinde hızlı adımlarla albayın odasına doğru giderlerken Aslan duraksadı. İkisinin de kendisisine baktığını bilse de o sadece Kaya’ya bakarak işaret verdi. Kaya arkadaşını anlayarak başını salladı. Asel’İn kolundan tutarak “Hadi gel biz gidelim.”

Asel dudaklarını aralayıp bir şey demek istese de Kaya izin vermeyerek onu sürükleyerek götürdü denebilir.

Aslan hızla arkasını döndü. Timinin koşarak bu tarafa geldiğini görse de onların yüzüne bile bakmadan odasına gitti. Odaya girdiği ilk anda kapıyı sertçe kapatarak lavaboya doğru sert adımlarla ilerledi. Durmadı o kapıyı da serçe açtı, setçe kapattı. Otomatik yanan ışık yüzüne vururken o aynada kızarık gözlerine baktı. Sıkıca tutu lavabonun kenarlarını. Sanki kıracak gibiydi. Gibisi fazlaydı aslında. Eğer biraz daha güç uygulasa kırılmaması zor olurdu.

Aynada mavi gözleri kendi dudaklarına deydi. Çok değil on beş dakika kırk üç saniye önce bu dudaklara yabancı birinin dudakları temas etti. “Hayır!” Bu onun için olmaması gerek bir şeydi. Yıllarca hiçbir kadını öpmeyi bırakın bu kadar yaklaşmamıştı bile. Şimdi ise bu dudaklar kirlenmişti…

Ellerini sertçe çekti lavabo kenarlarından. Hız kaybetmeden açtı suyu sonuna kadar. Aynadaki gözlerini çekerek yanda duran çikolata kokulu sabunu sıktı eline bolca. Vakit kaybetmeden çitiledi dudaklarını resmen. O lekeyi dudaklarından çıkarmak istercesine devam etti.

Bir saniye, iki saniye diyerek dakikalar geçti. Lakin Aslan tam on dokuz dakika kırk üç saniye devam etti. Ve sonunda kızarmış dudaklarını suyla yıkadı. Başını kaldırarak tekrar baktı aynaya. “Artık temizim…” diye mırıldanırken dediğine kendisi bile inanmıyordu.

Dudakları yer yer soyulmuş, bazı kısımları kanıyordu. Kızarıklık ise hiç geçmeyecek gibiydi. Yine de pişman değildi Aslan. Bu dudaklara biri değdiyse artık ona ait değildi. O koruyamamıştı kendisini.

Kapının tıklatılma sesiyle kendisine gelmesi uzun sürdü. Öyle ki otomatik ışık bile sönmüştü.

Kaya dostunu merak ettiğinden bakmak istemişti. Kapıyı bir kaç kez tıklatarak "Aslan gelebilir miyim ?" Sesini sakin tutmaya özen göstermişti. Birkaç dakika cevap gelmemesinin ardından kapı açıldı. Lakin asla Kızarmış gözleri olan, dudakları yara bere içinde devremini görmeyi beklememişti. "Aslan..." Yıkılacağını bildiği dostu beklediğinden çok yıkılmıştı.

Aslan boş bakışlarla dostuna baktı. "Artık temiz miyim?"

Kaya dostunun bu haline gözlerinin dolmasına izin verdi. Dostunun eski travmaları nüksetmişti anlaşılan...

Dolu gözleriyle başını salladı. "Temizsin dostum... Sen hep temizsin..."

Aslan doldurduğu mavilerin akmamasını engelleyemiyordu. Başını sağa sola salladı. "Sen bile inanmıyorsun temiz olduğuma."

Kaya sertçe yutkunarak baktı dostuna. Bir elini ona uzatarak kolunu tutmak istemişti lakin Aslan bir adım geri çekildi. "Dokunma!"

Aslan kurtulması zor bir krizin eşiğindeydi. Eskiden yaşadıkları bir bir önüne gelirken kendisini kontrol etmekte zorlanıyordu.

Kaya iki elini havaya kaldırarak bir adım geri çekildi. "Tamam, bak dokunmuyorum. Şimdi lütfen sakinleş. Bizim için, kendin için, Çiçek için..."

Aslan, Çiçeğin adını duymasıyla ne zaman salladığı başını durdurdu. "Çiçek..." Fısıltılı sesi Kaya'ya ulaştığında "Evet dostum Çiçek. O seni böyle görsün ister misin?"

Aslan bu defa bir kez hızlıca başını salladı. "Hayır, hayır görmesin üzülür..."

Kaya onaylayarak başını salladı. Buruk bir gülümseme kondurdu dudaklarına. "Evet üzülür. O üzülürse sende üzülürsün değil mi?" Aslan'ın başını sallamasıyla rahat bir nefes verdi. Nerdeyse kriz geçirecek olan arkadaşı son anda kurtulmuştu.

🌺

Asel kendisini garip hislerden alamıyordu. Neden bilmiyordu ama o dudakların dokunuşu bile kendisini kötü hissetmesini sağlamıştı. Sanki bir ihanetin yoluna girecekmiş gibi hissetmişti. Bu hissi sevmemişti.

Şermin kocasının kanatları altından çıkarak genç kadına yöneldi. "Canım gel bir lavaboya gidelim istersen? Hem senin içinde iyi olur. Yüzün gözün solmuş." Kısa sürede sevdiği bu kadının iyi olmasını istemişti. Kendisi o anlarda evde olmadığından bir sorun yoktu lakin genç kadın kötü etkilenmişti anlaşılan.

Asel usulca başını salladığında kapı aniden açıldı. İçeriye giren albaya kaydı gözler. Albay ise kimseyi takmadan genç kadının yanına giderek sarıldı. "Çok korktum kızım..."

Kim ne derse desin bu kız onunda kızı sayılırdı. Beliki öz, üvey değildi lakin manevi olarak bir babaydı o. Kızının kötü olması canını yakardı. Asel boşlukta hissederken albayın ona sarılması bir nebze de olsa rahatlamasını sağlamıştı. İçine kısa bir süre huzur dolarken sarılışına çok hafifçe karşılık vermişti. Asaf geri çekilerek genç kadının yüzünü elleri arasına aldı. "İyi misin?" Gözleri genç kadının yüzünü tarıyordu.

Asel cevap vermek yerine boş bakan gözlerle kafasını salladı. Albay bu duruma üzülürken Şermin "Albayım biz bir elimizi yüzümüzü yıkayalım kendisine gelir hem."

Asf başını sallayarak genç kadının gözlerine baktı. "Tamam..." Usulca anlından öperek geri çekildi. "Ama dikkat et ona Şermin."

Şermin içten bir gülümsemeyle başını salladı, genç kadının koluna girerek yürümeye başladı. Sonunda geldiklerinde durdu. "Burası Tuğrul’un ve Baran'ın odası. Yalnız kalmak istemezsen gelebilirim?"

Asel başını olumsuz anlamda sallayarak içeriye girdi. Hızla odayı incelemeden lavaboyu bularak girdi. Zaten tek bir kapı vardı içeride. Lavaboya girmesiyle aynayla göz göze gelmesi bir olmuştu. Gördüğü görüntü karşısında kanı ekilmişti sanki.

Gözler kızarıklarla doluyken dudaklar stresten ısırılmış durumdaydı. Yüzü ise ilk kez bu denli bembeyazdı... Lavabonun suyunu açarak yüzünü ıslatmaya başladı. Her su çarpışında, boynuna doğru akan sular yere birkaç damla halinde düşüyordu. Gözleri bu defa aynadan dudaklarına kaydı. Gördüğü görüntü midesindeki bir hareketliliğe sebep oldu. Bu duruma dayanamayarak sabunu eline sıktı. Dudaklarını çitilemek ister gibi yıkadı. Sanki böyle yaparsa kendisini daha iyi hissedecekmiş gibi...

Son kez göz göze geldiğinde kendisiyle "Böyle daha iyi..."

İşini bitirdiğinde odadan tamamen çıktı. Odanın önünde bulunan Şermin'in yanına gittiğinde haline şaşırdığı belli olsa da bir şey diyemeyerek yürümeye devam etti. Sonunda odaya geldiklerinde ise sakince içeri girdiler.

🌊🌺

Aslan albayın toplantı odalarından birine çağırdığını öğrendiğinde oraya gelmişti. Sanki az önce yıkılan kendisi değilmiş gibi dimdik yürüyordu. Bakışları keskindi, tıpkı adımları gibi...

Odaya girdiği ilk an gözleri keskin bakışlarla albayı buldu. Ne Asel’e ne de bir başkasına bakmadı, bakmakta istemedi. Bugün bu iş bitecekti!

Albay bu gerici havadan kötü şeyler olduğunun farkındaydı. Zira bilgisini de almıştı lakin hepsini değil. “Otur Aslan.” Sesi ok gibi keskindi.

Aslan üstelemeden oturdu. Ne Aslan’ın ne de Kaya’nın üzerinde askeri üniformaları yoktu. Gerçi giyecek vakitleri de yoktu.

Kaya, Aslan’ın ardından oturdu. Karşılarında kadınlar otururken iş ya Aslan’ın karşısında da doktor hanım vardı.


Aslan bakışlarını kimseye değdirmeden sadece albaya odaklanmaya devam etti.

Albay sessiz ortamı bozmaya karar vermişti. “Şimdi bana düzgünce ne olduğunu anlatın.”

Kaya arkadaşının konuşacağını anlayarak sessiz kaldı. “Evi uzun menzili atış yapabilecek silahları kadar mesafeleri vardı.” Derin nefes aldı. “Hızlı atıştı. Üç kişi atış yaptığı tahmin ediliyor. Biri sağ taraf biri sol diğeri ise ikisinin tam ortası ama biraz aşağı kısmında.” Ateş edilen her merminin yönüne bakmıştı. “Mermiler bittiğinde ortadan yok olmaları çok uzun sürmedi. Arazi daha araştırılmasa da araçla kaçtıkları kesin.” Henüz araştırılma tamamlanmamıştı. Bu yüzden net bir cevap veremiyordu.

Albay başını sallayarak onayladığında kapı tıklatıldı. İçeriye giren asker teknik vererek konuşmaya başladı. “Albayım üç kişilermiş biri sol, biri sağ, diğeri ise ortalarında atış yapmış. Ayrıca küçük bir araçla kaçmışlar.”

Albay sakallarını sıvazladı. “Üç kişi oldukları ne malum?”

Asker elinde tutuğu üç mermiyi albayın önüne izin alarak bıraktı.

Albay mermilerden birini eline aldı. “Ne aramam gerek asker?”

Asker dik duruşunu bozmamıştı. “Albayım üç mermide sayılar var.”

Albay rakamlara bakarken kaşları çatıldı. “Beş.” İlk mermide yazan sayıydı. İkincisine geçti. “İki.” Ve sonuncusuna baktığında “sıfır.”

Sevilay sessizliğini bozdu. “Rakamlar neden sırayla değil?”

Baran hafif kaşları çatık düşünüyordu. “Belki de o numaraları taşıyan kişileri gönderdiler?”

Alisa sıfır yazan mermi kovanını aldı. “Neden sıfır peki?”

Kerem hafif alayla. “Anlaşılan onlarda sayıları sıfırdan başlatıyor.”

Albay sıkın bir nefes verdiğinde mermileri askerin almasını işaret etti. Askerin hızla çıkmasıyla time döndü. “Şimdi devam edin anlatmaya. En baştan.”

Aslan sert tutumunu hiç bozmadı. Lakin bakışları donuktu. “Benim bildiğim kadarıyla anlatacağım.” Albayın kısa baş onaylamasıyla, derin nefes aldı. “Eve döndüğümde hava çoktan zifiri karanlıktı. Hızla eve gitmiştim lakin karşı kapı açıktı ki hep kapalı olması gerekiyordu. İçeriye girmeden saniyeler önce silah sesleri duymaya başlamıştım. Girdiğimde ise hanım efendi çoktan donup kalmıştı. “ Doktor değil, doktor hanım değil, inatçı doktor da değil. Sadece hanım efendiydi…

“Onu yere çekmiştim ama atışlar durmadı. Sonra Kaya geldiğinden birkaç dakika sonra atışlar durdu.”

Aslan’ın bildiği bu kadardı.

Albay Kaya’ya döndüğünde Kaya olumlu anlamda başını salladı. “Ben geldiğimde Aslan doktor hanımı yere çekmişti çoktan.”

Albay bu defa bakışlarını Asel’e çevirdi. “Kızım senin söylemek istediğin bir şey var mı?” Asel ilk sessiz kalmıştı. “Kızım orada ne işin vardı?”

Asel bu defa elleriyle oynarken “Özür dilerim…”

İşte bu söz Aslan için patlamanın son noktasıydı. “Özür mü dilersin?” Büyük bir kahkaha attı mutluluktan uzak. “Senin yüzünden birimizin başına bir şey gelebilirdi. Yeter artık senin bu şımarık hallerin!”

 

Sözler ok olsaydı şu an mecaz değilde gerçek anlamda Asel’in kalbine saplanabilirdi.

 

Kimseden ses çıkamıyordu. Bu ağır havada albayın sert sesi duyuldu. “Yeter artık Aslan! Sen ne biliyorsun?”

 

Aslan’ın öfke dolu bakışları albaya dönse de ses edemedi.

 

Albay ona bakan mavilere baktı. “Sen ne biliyorsun Aslan?” Tekrar aynı soruyu sormuştu.

 

Aslan kısa bir an duraksayacak gibi olsa da kendisini toparladı. “Ne bilmem gerek albayım? Nasıl mutlu hayat geçirdiğini mi yoksa siz dahil herkesi etrafında pervane eden şımarık bir kadın olduğunu mu?”

 

Asaf o an belki de yapmaması gereken bir şey yaptı. Eli havaya kalkarak sert bir şekilde Aslan’ın yüzüyle birleşti.

 

Çıt çıkmayan odada sanki o tokat sesi yankılandı. Aslan’ın başı sola düşerken, yanağındaki kızarıklık ve acı bile küçük düşürülmenin acısı kadar değildi.

 

Başını hafifçe kaldırdı. Ve dediği tek şey “Eyvallah…” yerinden kalkarak izin istemeden çıkıp gitti.

 

Albay bu duruma üzülse de Asel’in yaşadıklarını bilen biri olarak Aslan’ın tavrına daha fazla dayanamamıştı. Nasıl dayansındı ki? Başını eğmiş hiç kaldırmayan utançtan, kırgınlıktan ağlamamak için zor duran kendisi gözünde hala küçük sarışın koca yeşil gözlü kıza. Dayanamadı da. Pişman mıydı? Belki… Ama vurduğu için değil de timin önünde yaptığı için pişmandı.

 

Albayın bakışları bu defa diğerlerine döndü. “Beni iyi dinleyin! Şu andan itibaren o ağzınızdan en ufak bir şey duyarsam yeminim olsun sizi yakmaktan çekinmem. Şimdi defolun!”

 

Tim sessizce odadan çıkmaya başladı. Asel ise oturduğu yerde öylece kaldı.

 

Albay bir baba edasıyla yaklaştı kadına. Oturdu tam yanındaki sandalyeye, kendisine çekti kadını. “Bana bak güzel kızım.”

 

Asel güzel kızım lafını duymasıyla Murat babasını anımsadı. Keşke şimdi onların yanında olsaydı. En azından şımarıklıklarına bir şey demezlerdi…

 

Albay kendisine bakmayan kadının çenesinden hafifçe tutarak başını yukarı kaldırdı. Şimdi mavi gözler yeşil gözlerle birleşmişti. Biri endişeli ama anlayışlı bakarken, diğeri kırılmışlıklar suçluluklarla doluydu.

 

Albay derin bir nefes alarak gülümsemeye zorladı kendisini. “Bana bak kızım. Hatan olmayan bir şeyde başını eğme. Sana baştan anlatsaydık bunlar olmazdı. Sadece tedirgin zamanlar geçirme istemiştim.”

 

Asel hafifçe gülümsedi. “Olsun. Siz iyiliğimi düşündünüz. Benim Aslan’ı dinlemem gerekirdi.” Boğazındaki yumru yüzünden zorlukla gülümsedi.

 

Albay daha fazla dayanamayarak genç kadını kendisine çekerek sarıldı. “Belki baban değilim ama bende şefkat göstersem üzüntün geçer mi?”

 

Asel gözleri dolu dolu sarıldı koca beden. “Geçer. Sen sarıldın mı her şey geçer Asaf babam.” Belki acı dinmez ama kısa bir süre de olsa huzur dolabilirdi.

 

Asaf dolan gözlerine rağmen çenesini yasladığı narin saçları öptü. “Babam…” kız çocuğu hasretini geçirmek ister gibiydi. Asel ise kan bağı olsun olmasın kızıydı.

 

Asel farkında değildi belki ama dört koca adamın kız çocuğu hasretini geçiren biriydi.

 

🌊

Aslan toplantı odadasından çıkar çıkmaz kendisini odasına atmıştı. O kadına olan nefreti her geçen saniye artmıştı. Durmadı yakıl yıktı odasını. Sanki düzen takıntısı olan kendisi değilmiş gibi yıktı odasını.

 

Kaya hızla arkadaşının ardından giderken, odaya girdiği anda masanın u her şeyi yerle bir etmiş arkadaşının yanına koştu. “Sakin ol Aslan!”

 

Ne dese boştu şu an Aslan için. Aslan durmuyor devam ediyordu. Bir yandan ise bağırıyordu. “O doktor buradan gidecek!”

 

Sözler havada ağır etki yaratsa da Aslan hiç farkında değildi. Tekrar tekrar aynı cümleleri kurmuştu. Ta ki Kaya arkadaşına sakinleştirici vurana dek…

 

Kapının köşesinde olanları gören tim oldukça şaşkındı. Serdar tutunduğu kapı kenarından kafasını iyice uzattı net görmek amacıyla. “Bu defa komutan fena sinirlendi.”

 

Erdem “Gerçekten öyle. Umarım doktoru üzmez.”

 

Kerem durduğu yerde dikleşti. “İzin vermeyiz oğlum üzmesine.” Kadınların bu denli savunmasız olması kanına dokunurdu Kerem‘in.

 

Alisa üzgün gözlerle “Ya ne kadar üzüldü ama gördünüz mü? Yazıklar olsun komutanıma.” Hırsla söylemişi kelimleri. İkiside aslında yabancı olsa da onlar için kadın dayanışması önce gelirdi Alisa’da.

 

Sevilay kollarını birleştirmiş duvara yaslanmıştı. “Belki de komutanım haklıdır.”

 

Bakışlar hızla Sevilayı buldu. Sevilay bu durumdan rahatsız olarak ellerini havaya kaldırdı. “Sakin olun sadece dikkatsiz davrandığı konusunda dedim. Gerçi kadının hiçbir şeyden haberi bile yokmuş.” Böyle bir şeyi nasıl kadına söylemezlerdi aklı almıyordu ya neyse.

 

Baran elleri cebinde düşünüyordu. “Bundan sonra çok dikkatli olmalıyız. Komutan hepimizi mahvedecek en çokta doktoru.”

 

Asıl günler şimdi başlıyordu…

 

🌊

Saatin kaç olduğu bilinmez lakin genç adam oturduğu yerde başını duvara yasladı. Elimde kırık çerçevenin içindeki fotoğrafa baktı. Yanan yüreğiyle, dolu gözyaşlarıyla. Aklından ise hep geçen kelimeler…

“Baktım ki sen gelmiyorsun, sevdiğim…

O halde ben de senin yanına gelecek her yolu denerim…”

deneyecekti de. Karar vermişti. Zamanı geldiğinde onu kimse durdurmayacaktı. Sadece biraz sabır göstermesi gerekiyordu.

 

Nazikçe sevdi küçük kız çocuğunun sarı saçlarını. Sessiz fısıltısı boş odada yankılandı.

 

“Hayallerimin her köşesinde

Adın yazılıyken,

Yaşamak haram bana…

 

Düşlerimde yankılanırken ismin,

Sesin rüzgârla kulağıma düşerken…

Ve en çok da,

O ormanı andıran gözlerin—

Gözlerimin önünden hiç gitmezken…”

 

Bölüm sonu.

Nasıldı?

Yazım dili?

Son sahne kimin acaba :).

Aslan?

Asel?

Asaf’ım baba oldu.

Tim?

Karakterler hakkında düşünceleriniz?

Hikaye gidişatı?

Şair bir karakter geliyor yakında sanırım :).

Bu arada şiirler nasıl?

Bölüm : 31.07.2025 08:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...