88. Bölüm

14. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

Öncelikle hepinize anlayışınız ve desteğiniz için teşekkür ederim. Bölüm hazır. Daha da uzatırdım ama vakit geç olmasın istedim. Yazım hatalarım var ise kusura bakmayın lütfen.

 

O halde bölüme geçelim;

 


Herkes sandığı kadar masum değildir…

 

Alpaslan oturduğu koltukta iyice yayıldı. Rahatına düşkün biriydi. Balkonda olduklarından dolayı gece karanlığında esen rüzgâr terleyen yüzünü rahatlatıyordu. Kollarını başının ardına yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Sanki kısa ama huzurlu anın tadını çıkartır gibiydi. Lakin bu huzurlu an telefon sesiyle kesildi.

Sıkın bir nefes verirken yuvarlak küçük masadan telefonu aldı. Arayan kişiyi görmesiyle kalbi hızlandı. Belki bir umut diyerek telefonu açtı. Lakin dostu hiç uzatmadan konuya girdi. “Türkiye sınırlarında gibi ama sinyal çabuk kesildi. Eğer biraz daha erken arasaydın beni bulabilirdik ama maalesef dostum.”

Alpaslan gözlerini sıkıca yumdu, elindeki telefonu sıktı. Derin nefes alırken sakin kalmaya çabalasa da başaramıyordu. “Tamam, dostum bir haber bulursan ara.”

Karşıdan onayı alınca kapattı. Telefonu hiç çekinmeden sertçe masaya attı. Sessiz balkonda ses Agah’a kadar gelmişti. Elinde tutuğu içeceğiyle dostuna baktı. “Ne o Karadeniz’de gemilerin mi battı?”

Alpaslan sıkın bir nefes vererek dostuna döndü. “Gemilerim değil ama biraz daha o iti bulamazsam onu Karadeniz sularına boğabilirim.”

Agah alayla gülmeden edemedi. “Yıllardır aynı şey Alpaslan. Hep bulduğumda ettiğimde. Kabullen artık o kendisini saklamasa çoktan bulurduk.” Kaşları çatıldı bir an. “Asıl anlamağım şey bu çocuk nasıl kendisini bu denli iyi saklayabiliyor?” Asker olan onlardı ama bulamıyorlardı. Alpay ağadan bile yardım aldıkları olmasına rağmen Demir hala ortalarda yoktu.

Alpaslan’ın kaşları çatıldı. “Doğru ama yıllar önce onu nerdeyse bulmuştum.” Bulmuştu gerçekten. Belki şanstı, belki de olması gereken. Ama bulmuştu. Tabi Demir yine izini kaybettirene kadar.

Agah sıkkın bir nefes verdi. “Biliyorum…” Demir’in en son görüldüğü yer kız kardeşinin boş mezarıydı. Yani Asel’in.

Alpaslan stresten dizini sallamaya ne zaman başladığını bilmiyordu. “Hayır, o an onu yakalasaydım hem Asel’i öğrenecekti it, hem de bunca yılın hesabını verecekti!” Ama olmamıştı. Siz ne yaparsanız yapın ama iki insan eğer zamanları değilse asla bir araya gelmezdi. Gelemediler de. Onların hala zamanları vardı.

Agah omuz silkti. “Kendi kaybeder.” Özlemiş miydi Demir’i? Pek sanmıyordu. İt herif gelirse kardeşini ona kaptırma ihtimalini düşününce hiç özlemediği kesindi.


Alpaslan alayla döndü arkadaşına. Biraz dostuyla uğraşırsa siniri azalırdı. “Ne o yoksa Asel’i tekrar etrafında pervane eder diye mi korktun?”

Agah büyük bir kahkaha attı. “Benim hatırladığım o it kardeşinin benim kardeşimin etrafında pervane olduğuydu ama sen bilirsin.” Benim kardeşim derken kelimeleri bastırmıştı.

Alpaslan oturduğu yerden kalkarak korkuluklara yaslanan dostunun yanına gitti. “Aslında haklısın. Demir ne kadar belli etmese en çok o koştu kızımızın peşinden.” Sesi oldukça hınzırdı. “Ama sonuç kızımız oğlumuzu yendi.” Bayram günü olanları hala unutamıyordu. Bunu Agah’da unutamıyordu. Fark etmeden dişlerini sıktı, bakışları ateş gibi Alpaslan’ın gözlerine kilitlendi. “Kapa çeneni Alp. Kapatmazsan kapatacak çenen kalmayacak.”

Alpaslan isminin kısaltılmasından hoşlanmadığımı belirterek yüzünü buruşturdu. Dostunun elindeki vişne suyunu aldı. Kız kardeşi yasakladığından beri içkiye yaklaşmayı geç aynı yerden alışveriş yapmıyordu. “Yalan mı? Kız bizim oğlanın namusunu kirletti. Bizimki dayanamadı kaçtı gitti artık. Eh artık kimlerle oldu bilinmez.” Bunu söylerken öylesine söylediği belliydi. Demir’in Asel’de başkasına bu denli yaklaşmayacağını düşünüyordu.

Ama Agah öyle düşünmüyordu. Alpaslan belki farkında değildi ama Agah’ın aklına kötü şeyler sokmaya başlamıştı. “Bu saatten sonra kralı gelse kız kardeşimi pervane yapamaz. Onu pervane yapar kırarım. Ve o Demir geldiğinde ki gelirse Asel’i unutsa iyi olur. Yıllar sonra ne bok yediği belli olmayan birine yaklaştırmam.”

Elinden giden içeceğini bile düşünmeden uzaklara daldı gözleri. Artık boş değil sinirle bakıyordu.

Demir’in bir zorlu sınavı daha olmuştu. Her geçen dakika artacak olan sınav…

🌊

Aslan yere çömelmiş toprağı inceliyordu. Arabanın gittiği yoktu mavi gözleriyle derince incelemişti. Yanına gelen askerle yerden kalkmıştı. “Komutanım hiçbir iz yok.”

Aslan derin bir iç çekti. Hiçbir şey iyi gitmiyordu. Arabaların izleri bile bir süre sonra yok oluyordu. “Tamam aslanım.”

Kaya topraklı yolda yürüyerek dostunun yanına geldi. “Aslan hiçbir şey yok. Bu sence de tuhaf değil mi?”

Aslan sıkıntıyla iç çekti. “Bilmiyorum Kaya.”

Bir anda bir askerin koşarak Aslan’ın yanına gelmesiyle susmuşlardı. “Komutanım mavi araçtan böyle bir şey çıktı.” Elinde tutuğu zarfı komutanına uzattı.

Aslan kaşları çatık bir şekilde zarfı aldığında üste yazan yazıyla derince yutkundu.

Kaya merakla zarfa doğru baktı. “Kime?”

Aslan fısıltıyla “Bana…”

🌺

Asel oturduğu koltukta gergindi. İkizi dakikalardır etrafta dolaşıyor burnundan soluyordu. Sebebi ise başının belada olduğunu söylememesindendi. “Bana nasıl söylemezsin Asel?” İkizine sinirlendiğinde hep ismiyle hitap ederdi.

Asel sıkıntılı bir iç çekti. “Haberim yoktu Arsen. Bana da söylenmemişti ki.”

Koray Arsen etrafta tur atmayı bırakarak ikizinin yanına oturdu. “Gel böyle.” İkizini kendisine çekerek sarıldı. Saçlarına öpücük kondururken çiçek kokusunu içine çekti. “Özür dilerim ikizim. Sana bir şey olacak korkusu…” İşte o korku Arsen’in hep yaşayacağı korkusuydu.

Asel ikizine daha da sokuldu. “Özür dileme. Sen beni kırmazsın ki. Sen benim ikizimsin nasıl beni kırabilirsin ki?” İkizler hep birbirini anlardı.

 

Koray Arsen sıkıca sarıldı ikizine. “Evet, ben ikizinim senin. Ve bu yaşamım boyunca hep şanslı olduğumu bildiğim bir şey.” Saçlarına yanağını yasladı. “Dünyaya yine gelsem, yine ikizin olmak isterdim…”

Kapının aniden açılmasıyla ikizlerin duygusal anı hep olduğu gibi yine bozuldu. İkilinin bakışları kapıya dönerken Arsen "Yine kim..." diye sessizce söyleniyordu.

Mert telaşla Asel'in önünde durdu. "Kız çitlemdik nerede kalacağız biz? Bu genç yaşımızda sokağa mı atıldık? Ay başımı alıp nerelere gidem." Kendi kendine ağıt yakan Mert'e ikizler ters bakışlar attı.

Koray Arsen ikizinin ayağa kalkmak istediğini anlayarak izin vermedi. "Ne saçmalıyorsun sen Mert?"

Mert ciddi bir ifadeye büründü. "Şu adı Aslan kendisi hayvan olan aslandan beter olan adam asla onunla kalmasına izin vermez Asel'in."

Asel gerildiğini hissetti. Arsen ikizinin gerginliğini anlayamazken Mert'e döndü. İşret diliyle "Niye?"

Arsen, Aslan'ın tavırlarını bilmediğini o an anladı Mert. Bir an duraksadı. "Niye olacak suçluluk psikolojisi."

Asel, Arsen'den uzaklaşırken Arsen homurdandı. "Ulan İstanbul’da babamlar, burada bu it. Kimse bırakmıyor ki ikizimizle vakit geçirelim. En son kaçıracağım o olacak."

Asel ikizinin dediklerini duyduğunda kalbi hızla çarptı. İkizi hep böyle tatlıydı ona göre. "Mert ne saçmalıyorsun arkadaşım? Ayrıca senin Yıldızın yanında olman gerekmiyor muydu?" Yıldız' tıpkı Arsen gibi karargâh da kalıyordu. Aslan geldiği an onu buraya yerleştirmişlerdi.

Mert tedirgince baktı ikizlere. Eli ensesine giderken nasıl toparlayacağını bilmiyordu. En iyisi doğaçlamaydı. "Yani demek istediğim." Gözlerini kaçırır gibi oldu bir an ama hemen toparladı. "Ya can arkadaşlarım Agah ağabeyi düşünün kendisi birini koruyamadığında suçluluk psikolojisi yaşamaz mı?" Onay beklemeden devam etti. "Yani demek istediğim askerlerin hele de erkek askerlerin hissettikleri bu yönde olur. Aslan üsteğmen de Asel'e karşı mahcup şu anda. Sonuçta onun evinde kalan, ona emanet edilen bir sivili koruyamadı."

Asel şu an şaşkınca Mert'e bakıyordu. Gerçekten de güzel toparlamıştı. Mert'ten beklenemeyecek kadar güzel.

Arsen sıkkın bir nefes verdi. "Babamlara söylemeliyiz."

Mert ve Asel gerildiğini hissetti. "Dostum abartmıyor musun?"

Arsen hızla yerinden kalkarak Mert'e doğru adımladı. İşret diliyle hızla konuştu. "Abartmak mı? Pardon Mert Bey burada ikizi tehlikede olan sen değilsin. Sen bu korkuyu yaşamadın ki nereden bileceksin? Bir kez daha ikizimi kaybedemem."

Mert, Arsen'in söyledikleriyle başını eğdi. "Haklısın Koray. Ben bilemem tabi. Sonuçta yetimhanede büyüyen bir çocuk nerden bilsin kan bağı olan birini kaybetmeyi?" Arkasını dönüp çıkarken pişmanlıktan kavrulan adam bırakmıştı.

Asel hızla ikizini yanına gitti. "Koray ne yaptın?"

Arsen zaten söyler söylemez pişman olmuşken ikizinin Koray demesi canını yakmıştı. "İkiz ben bilerek yapmadım o an bilmiyorum o an çok kötüydüm." Telaşla cümle kurmaya çalışsa da mantıklı bir cümle kurmakta zorlanıyordu.

Asel derin bir nefes aldı. "Özür dilemesin."

Arsen ikizinin gözlerine mahcupça baktı "Affeder mi?"

Asel bilmediğini belirtir şekilde baktı. “Bilmiyorum ama sende onun yaşadıklarını bilmiyorsun. Lütfen Koray ona kendini affettirmelisin.” Kapıdan çıkıp gittiğinde Arsen yalnız kalmıştı.

İkizi hep olduğu gibi haksız olduğu zamanlarda ilk ismini kullanmıştı ona. Bu sayede o hep hata yaptığını anlardı. Biraz geç olsa da…

Asel hızlı adımlarla yürüyen Mert’in peşinden koşmaya başladı. “Biraz yavaşlasana Mert!”

Mert ise düşündüğü tek şey ‘Sen bu korkuyu yaşamadın ki nerden bileceksin…’

Bir an yerinde durdu Mert. Arkasından çarpan genç kızı umursamadı.

Sahi ya Mert nerden bilecekti bu korkuyu?

Annesini, babasını, ağabeyini bir arabanın içinde öldüğünü hatırlatan o anı mı bildirecekti onu?

Yıllarca yetimhanede yaşadığında özlediği ailesini hatırladığında mı bilecekti?

Yoksa Asel’in ailesini gördükçe içinde buruklaşmasından, onlarda kaybetmekten korkuttuğu için mi bilecekti?

Mert nerden bilecekti kaybetme korkusunu…

Asel çarptığı sırtla durdu. “Mert lütfen sakin ol.” Endişeliydi arkadaşı için. İkizi belki de ilk kez bir insanın kalbini kırmıştı.

Mert ağır çekiminde genç kıza döndü. “Koray haklı Asel. Ben nerden bileceğim bu korkuyu?”

Asel endişeyle ellerini kaldırdı. “Hayır, hayır o böyle demek istemedi. O ikizin olmadığı için dedi yani yanlış anlama.”

Mert olayı kendisinden daha beter toplamaya çalışan kadına boş bakışlar attı. Başka zaman olsa bu duruma kahkahalar atar dalgalar geçerdi. Başını sağa sola salladı. “Kendini kandırma Asel. İkizin haklı.”

Asel’in omuzları çöktü o anda. Kollarını havaya kaldırdı hep yaptığı gibi. Biri ne zaman böyle duygusal olursa sığınacak bir liman arardı. Mert’inde bu limana ihtiyacı vardı. “Bazen gemiler limana yaklaşırken görürdüm. Bu durum küçükken beni meraklandırırdı. Babama bir gün sorduğumda bana ‘Bazen bizim bile bir limana ihtiyacımız var. Ben annene sığınırım, annende bana. O benim ben onun limanıyım. Biraz olsun acılarımızı bu şekilde atlatırız.’ Limanın olmak isterim kardeşim.”

Mert bir an bile düşünmeden sıkıca sarıldı küçük bedene. “Çok küçüksün.”

Asel sevgiyle sevdi dostu, kardeşim dediği adamın saçlarını. “Askerler haklıymış sen çok…” doğru kelimeyi arıyordu. “Cılızsın.”

Mert daha sıkı sarılırken, küçük bir tokat geçirdi Asel’in kafasına. Onun yalandan acı demelerini umursamadı. “Ben cılız değilim onlar iri.”

Asel etrafındaki herkese bir limandı. Lakin onun limanı kimdi? Ailesi evet limanıydı ama bu denli yıkılarak sarılabileceği kimdi? Duygularını bastırmadan… Belki de hiç kimseydi. Belki de her şeyiydi. Kim bilir?

🌊

Aslan girdiği karargâh da gözleri adeta avcı gibi etrafta dolanıyordu. Bu zarf olayı bugün çok canını sıkmıştı. Ama sorun değildi. O zarfta her ne yazıyorsa baş esebileceğine emindi.

Bir anda gözleri şahin gibi iki sarılan kişilere döndü. Oldukça uzak dursa da onlara kim olduklarını anlamıştı. Dişlerini sıktı farkında bile olmadan. Bu durum artık canını sıkmaya başlamıştı. Elinde tutuğu zarfı sıktığının farkında bile değildi. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki sesi nerdeyse boş bahçede duyulacak diye korkuyordu.

Adımını geriye çekti. Bu iş artık bitmeliydi. Doktor onunla kalmazdı. Hele de bir sevgilisi varken yanlış anlaşılmasını istemiyordu. Başını hafifçe eğerek binadan içeriye girdi. Artık doktorla bir bağı kalmaması için her şeyi yapacaktı.

Adımları sert bir şekilde koridorda ses yaparken askerlerin bazıları ona dönüyordu. Bunun farkında olsa da albayın odasına doğru yürümeye devam etti. Albay postasını gördüğünde durdu. “Albaya haber ver Üsteğmen Deniz Aslan görüşmek için izin istiyor.”

Alpay postası komutanı onaylayarak başını salladı. Hızla albayın odasına girdi.

Aslan birkaç dakika boyunca bekledi sonunda albay postası odadan çıktığın da geçmesi için alan açtı. “Albay sizi bekliyor komutanım.” Selam durarak geri çekilmişti.

Aslan başını sallayarak içeri geçti. Albay masasında oturmuş evraklarla ilgileniyordu. Bakışları kapıdan giren askerine kaydı. Önce yüzüne baktı, sonra ise vurduğu yanağa. Pişman değildi ama herkesin içinde yaptığı için içinde bir nebze pişmanlıklar vardı. Yine de umursamadan sertçe baktı tekmil veren askerine.

”Üsteğmen Deniz Aslan İstanbul!”

“Ne oldu asker?”

Aslan sert bakışlarını albayın mavi gözlerinden ayırmadı. “Sizinle konuşmam gereken bir konu var komutanım. İzninizle.” Elindeki zarfı masanın üzerine bıraktı. Bugün Üsteğmen Deniz Aslan’ın bir sırrı daha açığa çıkıyordu. Ve Adım adım sona yaklaşıyordu….

🌺

Mert geldikleri hastane bahçesiyle yüzünü buruşturdu. “Biz neden geliyoruz ki? İşe başlamışsa başlamış. Sanki bize başladı puşt.”

Asel Mert’in koluna vurdu. “Saçmalama Mert! Çocuk geçici de olsa burada çalışacak neden böyle yapıyorsun? Eskiden iyi anlaşamamanız şimdi anlaşamayacağınız anlamına gelmez. Hem o artık iyi biri.”

Koray Arsen, Mert’e katıldı. İşaret diliyle, “Hadi ama ikiz. Bir insan kötüyse kötüdür. Bana değişebilir felsefesini okuma lütfen.”

Asel sağ elinin tersi ile ikizine vurdu. “Sen benim ikizimsin benimle aynı fikirde olman gerek!”

Koray Arsen gülümseyerek ikizinin elini tutu, kendisine vuran eli nazikçe öptü. Asel ise ikizinin bu hareketiyle kızarmıştı. Elini hızla çekerek hızlı yürümeye başladı. “Çabuk olsanız iyi olur!”

İki erkek bir birine kısa bir süre bakarken Mert ilk bakışlarını çeken oldu.

Asel kısa bir süre çalıştığı hastaneyi bile özlediğini hissetti. Bakışları etrafta gezerken hemşireye doğru yürüdü. Erkeklerin peşinden geldiğinin de bilincindeydi. Nazik gülümsemesini hemşireye sundu. “Merhaba.”

Hemşire ona gülümseyen nazik kadına baktı. “Merhaba?”

Asel “Yeni gelen bir doktor var kendisi kısa süre burada çalışacak. Acaba buraya geldi mi?” İsmini söylese tanımama ihtimaline karşı açılmıştı.

Hemşire elindeki dosyaları tek koluna sıkıştırarak gülümsedi. “Evet kendisi bir saat önce giriş yaptı.”

Asel “Peki yerini biliyor musun?”

Hemşire gülümseyerek başını salladı. ”Evet ikinci katta sağ tarafta odası olmalı.”

Asel başını sallayarak gülümsedi. “Çok teşekkür ederim.”

Bu nazik konuşma Mert’in araya girmesiyle değişti. “Güzeller güzeli hemşire hanım isminizi bahşeder misini?”

Hemşire Mert’in bu nazik haliyle gülümsemeden edemedi. Saçını elliyle kulağının arkasına sıkıştırdı, gözlerini kaçırdı. “Şey bilmem ki…”

Asel gözlerini devirerek Mert’i çekiştirmeye başladı. “Sen ona bakma bence. Kendisi dişi sineğe bile yürüyebilecek bir potansiyele sahip bacım. Eminim kendini kurtarmak istersin.”

Hemşirenin bakışları o an Mert’e kaşı değişmişti. “Sen şu herkese yürüyen kısa süre burada doktorluk yapan değil misin?” Mert’in başını sallayarak onaylamasıyla elindeki dosyalarla ona vurdu. “Seni pis sapık!” Diyerek arkasını dönüp gitti.

Mert ve diğerleri orada öylece kaldı. “Resmen adım çıkmış.”’

Asel kahkahasını tutmakta zorlanıyordu. “Demek ki hak etmişsin.”

Mert somurtarak Asel’e döndü. “Hep senin suçun çitlemdik! Adımı çıkarttığın gibi temizlemekte sana düşer.”

Asel başını öğlesine salladı. “Tabi tabi Mert. Sen gel her dişiye yürü sorumlusu ben olayım. Sen dişi sandığın erkeğe bile yürümüştün!”

Mert o anı hatırlayınca yüzünü buruşturdu. “O da bir öyle bir böyleymiş nerden bilebilirim?”

Asel ona göz devirirken çekiştirmeye başladı. “Hadi ikiz hadi Mert. İkinizde seri olun.”

”Derin.”

Duydukları erkek sesiyle bakışlar o yöne döndü. Asel gülümseyerek karışındaki adama baktı. “Kerem.”

Kerem yüzünden eksik olmayan gülümsemesini Asel’e sunarken kollarını açtı. “Eski tanışıklığın hatırına sarılabiliriz değil mi?”

Asel gülümseyerek başını salladı, Kerem’e sarıldı. “Seni burada beklemiyordum.”

Kerem küçük bedene sıkıca sarılırken mırıldandı. “Kalbimi dinliyorum.”

Asel gerilse de yalancı gülümsemesiyle geri çekildi. “Hoş geldin Kerem.”

Kerem bakışlarını yeşillerden çekmeden cevapladı. “Hoş bulum…”

Mert kusma işaretleri yaptı. “Birazdan kusacağım. Bu yılışık ne zaman gider ki?”

Koray işaret diliyle “Yeni geldi gideceğini sanmam. En az birkaç hafta burada. Belki daha fazla.” İkizine parıldayan gözlerle bakan bu adama sinir oluyordu.

Kerem bakışlarını zorlukla Asel’den çekerken diğerlerine döndü. Önce elini Koray’a uzattı. “Merhaba Koray.” Koray başını salladı, eli öylesine sıkıp geri çekildi.

Kerem bu defa Mert’e döndü. “Merhaba Mert.”

Mert hiç elini tutma gereksinimde bulunmayarak ellerini cebime soktu. “Merhaba Kerem’cik.”

Kerem alayla gülüp başını eğdi. “Hiç değişmemişsin Mert.” Sadece birkaç yıldır görüşemiyorlardı.

Mert sahte gülümsemesini sundu. “Sende öyle Kerem’cik. Hala aynı yavşaklıktasın.”

Kerem cevap veremeden bir hemşirenin yanına gelmesiyle susmak zorunda kaldı. “Bakın ne diyeceğim yarım saat sonra yemek yiyelim hep birlikte. Eski günlerin hatırına.” Onay bekler gibi diğerlerine baktığında asıl beklediği onay Asel’de. Asel gülümseyerek başını salladı. “Tabi ki.”

Kerem gülümseyerek gittiğinde, Mert “Hala yavşak herifin teki.”

Asel onun koluna vurduğunda “Ne kızım yalan mı?”

“Saçmalama Mert. Çocuğun yanında da böyle konuşma. O sadece çok nazik.”

Mert ona göz devirdi. “Sen gerçekten kör müsün yoksa taklit mi yapıyorsun anlayamıyorum Asel.”

☀️

Azat Demirhan oturduğu koltukta arkasına yaslandı. Yeşil gözleri bir ateş gibi karşısındaki acı çeken adam bakıyordu. Dudağının bir kenarı kıvrılırken alaylı bir gülüş çıkmasını engelleyemedi. Başını sola doğru eğdi yerde acı çeken adama baktı. Dudakları büzülürken oturduğu yerden ayağa kalktı. “Şimdi senin kim olduğunu bulmam uzun sürmez.” Elleri arkada yırtık gömleğiyle kanlar içindeki adama bakıyordu. “Kızımın etrafında dolanmanın amacı ne?” Aylardır kızının peşinde dolanan bu genç adam kızı hakkında her biliye ulaşmaya çabalıyordu. Kızı işi için Hakkâri’ye gittiğinde ise bu defa ailesi etrafında dolanmaya başlamıştı.

Genç adam kanlı ağzından büyük bir tükürük püskürttü yere. Ağzından alaylı bir ses çıkarken kollarının bağlı olmasını umursamadı. “Siz… Siz daha hiçbir şey bilmiyorsunuz.” Kesik kesik nefesler alsa da havaya kaldırdı başını. Yeşil gözlerin en içine baktı. “Söylesene babalık? O çok sevdiğin aile dostunun oğlu masum bir adam mı?”

Azat’ın kaşları derince çatıldı. Alpaslan belli ki yine bir bok yemişti. “Alpaslan’ın konuyla ne ilgisi var?”

Adam kesik nefeslerine rağmen büyük bir kahkaha attı. Hatta öyle ki sadece birkaç adamın olduğu ve kendisiyle Azat Demirhan’ın olduğu bu depoda kahkahası yankılandı. “Alpaslan mı? Şu kendini bir şey sanan doktor bozuntusu mu?” Alayla başını sağa sola salladı, tekrar gözlerini Azat’a çıkarttı. “Onun hiçbir ilgisi yok. En azından benim bildiğim kadarıyla. Ben sana şu küçük ellerinde doğmuş veletten bahsediyorum. Neydi adı?” Sahte bir şekilde düşünüyor gibi yaptı.

Azat donuk bakışlarını yere sabitledi. “Demir…” sesi fısıltıyla çıkarken adam heyecanla atıldı. “Ha evet evet Demir Ege Soylu. Şu Timuçin Soylunun kayıp oğlu. Sandığınızdan masum değil.” Bakışlarını kıstı ciddi bir sesle “ O şeytanın ta kendisi!”

Azat olduğu yerde sendeledi. Demir’in kötü biri olacağı ihtimalini bile vermezdi. Veremezde. O eline doğmuş bir bebekti bir zamanlar. Belki küçük yaşında ortadan yok oldu ama bu onu kötü biri yapmaz, yapamaz… Yapmazdı değil mi? Başını sağa sola salladı. “Demir’in ne ilgisi var?”

Adam karşısında yıkılmaya başlayan dağ gibi adamla gülümsedi. “Her şeyin ilgisi onda Azat Demirhan. Sana bir tavsiye kızını ondan uzak tut. İnan bana şu an bildiklerim bile senin kızının hayatını tehlikeye atacak kadar güçlü.”

Demir Ege Soylu kötü mü iyi mi bilinmez lakin artık eski küçük Eye değildi…

Bölüm sonu.

Nasıldı?

Yazım dili?

Gidişat?

Demir anlaşılan masum değil…

Azat?

Arsen?

Mert?

Aslan?

Asel?

Kerem?

Aslında son sahne olamayacaktı da bir anda yazdım.

Bölüm : 07.08.2025 21:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...