
Yaşın değil yaşadıkların öğretir sana hayatı.
Yazar Anlatımıyla...
Elindeki sevmediği çikolataya baktı. Yine içinde karamel olan ancak tadını bir türlü sevemediği o çikolataydı. Kulağına İspanyolca kelimeler söyleyen adamın sesini duymasıyla başını kaldırmak istese de genç adamın yakınlığından kaynaklı nefesini tutmuş, kımıldayamıyordu. Sertçe yutkunurken kulağının dibinde his etiği nefes bir anda yok olmuştu. İstemsiz olarak tutuğu nefesi geri verirken, genç adamın adımları çoktan önünden geçerek gitmişti. Şu an ne his etiğini bilmese de şaşkınlığını üstünden atmak zorundaydı. Kendisini toparlayarak genç adamın arkasından baktığında havanın akşam serinliğine meydan okumuş bir şekilde gözden kayboluyordu. Aklı halen daha az önce yaşadıklarında olsa da, babalarının endişeleneceğini düşünerek dikkatini tekrar toparladı. Adımları askeri lojmana doğru atmaya başladığında umuyordu ki kayıp olmasın. Zira hiçbir şekilde yola dikkatlice bakmamıştı.
Aradan ne kadar dakika geçti bilinmez lakin genç kadın yolu kaybetmişti. Bu yüzden yoldan geçen bir amcadan yardım istemiş ve lojmana gelmişti. Elindeki abur cuburla dolu olan poşeti sıkı bir şekilde tutarken apartmana çoktan girmişti. Apartmanın içinde olan bozuk asansörü hatırladığında sinirlenmeden edememişti. Zira merdiven çıkmak ona göre değildi. Yine de umursamayarak birkaç kat merdiven çıkmıştı. Kendi evinin önüne geldiğinde, cebindeki anahtarı açarak sakince içeriye adımını attı. İçerden gelen seslerden ikilinin halen daha kavga ettiğini anladığında çıkarttığı ayakkabılarını kenara koydu. Elindeki poşeti ayakkabılığın olduğu dolaba tıkarken içeriye rahat bir şekilde giriş yaptı.
Murat Bey karşısındaki adamın hâlâ daha konuşmaya devam etmesiyle sinirleri tavan yapmıştı. Ne yaparsa yapsın bu adamla anlaşamıyorlardı. Sebebi ise gayette belliydi. İkisi de kızlarını paylaşmak istemiyordu. Tam dudaklarını aralayarak karşısındaki adama birkaç kelime söyleyecekti ki kızının salon kapısına yaslanmış bir şekilde kendilerini izlediğini gördü. “Kızım?”
Genç kadın yaslandığı duvardan kendisini çekerek ikiliye doğru adım attı. “Ne zaman kavganız biter bilmiyorum ama evde çok önemli bir eksiğimiz var.”
Azat Bey kızına doğru bakarken eksiğin ne olduğunu düşünüyordu. “Ne tür bir eksik prensesim?”
Genç kadın yüzündeki ciddi ifadeyi bozmazken “Çikolata!” tek bir kelimeydi lakin genç kadının asla vazgeçemeyeceği bir şeydi.
Murat Bey kızının bu haline gülümserken “Odanda bulunan çekmecenin içinde üç paket çikolata vardı güzel kızım.” Kaşları alayla çatılırken “Yoksa onları da mı bitirdin?” eğer kızı evet derse şaşırmazdı. Zira kızı çikolataya olan düşkünlüğü çok farklıydı.
Genç kadın duyduklarıyla şoka girerken ne diyeceğini bilememişti. “Evde çikolata mı vardı? Hem de benim odamda?”
Murat Bey kızının şaşkın çıkan sesiyle çikolataları henüz bulamadığını anlamıştı. Büyük bir kahkaha atarken “Elbette var.” Yüzündeki gülümseme silinmezken, yüzünü ciddi ifadeye sokmakta zorlanıyordu. “Ben hiç kızımı çikolatasız bırakır mıyım?”
Genç kadın babasının ciddi olduğunu fark ettiği andan adımlarını hızlı bir şekilde odasına atmaya başladı. O çikolataları bulmalıydı!
Azat Bey kızının arkasından gülümserken, Murat Bey’e döndü. “Sen market alışverişini tam yapmamıştın değil mi?”
Murat Bey başını olumlu şekilde sallarken, “Evet yapmadım. Kızımla yaparız diye düşünmüştüm.”
Azat cümledeki ‘kızım’ lafıyla kaşlarını çattı. “Kızımız demek istedin herhalde Murat.”
Murat Bey bu soruyla omuz silkti. “Hayır, kızım dedim.” İkili tekrar çocuk gibi laf dalaşına girerken, genç kadın odasında bulunan her çekmeceyi açarak çikolatalarını aradı. Sonunda yatağının yanında bulunan çekmecede üç paket en sevdiği karamelli çikolatasını bulduğunda gözleri ışıldayarak ellerine aldı. Kaç yaşında olursa olsun Helen daha çikolataya beş yaşındaki çocuk gibi seviniyordu. “Sonunda sizi buldum canlarım.” Mutlulukla çikolatasının birini açarak yemeye başlarken, bir eliyle de cebindeki telefonu arıyordu. Lakin eline değen paketli bir şeyle cebinden çıkartarak baktı. Gördüğü en sevmediği çikolatayla yaşadığı o utan verici an aklına gelirken yüzü giderek kızarmıştı. “A hayır!” umuyordu ki o adamla bir kez daha karşılaşmasın. Gerçi aynı şehirde olan insanlar illaki karşılaşırdı.
Yatağına oturduğunda elindeki çikolatayı, halen daha açık olan çekmecenin içine bıraktı. Yemeyecek olsa da çöpe atamazdı. Azat ve Murat babası da çikolatayla pek arası olmadığı için yemezlerdi. Ayrıca markete tek gittiğinin anlaşılmasını istemiyordu. “Seni yiyebilecek birini bulmalıyım.” Diye mırıldanırken, elindeki çikolatasını yemeye devam etti. Ardan birkaç dakika geçti geçmedi içerden yükselen sesleri duymasıyla yatağından kalktı. Anlaşılan iki babası yine laf dalaşına girmişti. Salondan içeriye girdiğine ikiliye bakarak “Hadi ama bu kadar laf dalaşı yetmez mi? Hem benim evde yiyecek bir lokma yemeğim yok.”
Azat Bey kızına doğru adımlar atarak yanına ulaştı. Sağ kolunu kaldırarak kızının omzuna kolunu attığında kendisine doğru çekti. Kızının çiçek kokusu burnuna dolarken bir buse kondurmadan edemedi. Her hareketi o kadar ölçülüydü ki kızının rahatsız olacağı anda uzaklaşacaktı. Yıllar geçse bile kızının ve kendisinin arasında ince ama etkili bir duvar olduğunu biliyordu. Bu yüzden hep dikkatliydi. “Haklısın kızım. Gidelim de evine biraz bir şeyler alalım.” Genç kadın babasının temkinli ama sıcak davranışlarıyla sarılmadan edemedi.
Murat Bey ikilinin bu sarmaş dolaş halini kıskanırken “Ayrılında gidelim.” Sessiz bir şekilde devam etti “Yapıştı resmen kızıma.”
Azat Bey karşısındaki adamın kıskançlıktan kudurduğunu görmesiyle kahkaha atmadan edemedi. Ah bu adamı sinirlendirmeye bayılıyordu. Kızından ne kadar ayrılmak istemese de bir adım uzaklaşırken “Tamam gidelim bakalım.” Tabi kızına göz kırpmayı da ihmal etmedi.
Genç kadın Azat babasının ona yandan bakarak göz kırpmasıyla utanırken, yüzü kızarmıştı. Önden yürümeye başlamasıyla arkasından montunu giymesi için söylendiklerini duyuyordu.
Marketin uzak olduğunun bilincinde olduklarından dolayı Azat Bey Mustafa’yı arayarak aracı getirmesini istemişti. Mustafa karargâhta dinlenme odalarında birkaç askerle otururken çalan telefonuyla hemen ayağa kalkmıştı. Hızla tekmil verirken birkaç askerin ona baktığının farkındaydı. “Emredin komutanım.” Albayın isteklerini duyduğunda onaylamıştı. Telefonu kapatarak cebine yerleştirdiğinde, ceketini bıraktığı yerden almıştı.
Bir asker görev olduğunu düşünerek “Bir sıkıntı mı var Mustafa?”
Mustafa ona soru soran askere döndüğünde oldukça ciddi ifadesiyle “Albay çağırdı.”
Askerin kaşları çatılırken “Neden?”
Mustafa ona cevap vermeyerek adımlarını dışarıya doğru yürütmeye başladı. Onlara cevap vererek vakit kaybetmek istememişti. Sonuçta albay çağırmıştı onu. Koridorda hızlı adımlarla yürümeye devam ederken, yan tarafta bit timin kavga ettiğine dair sesleri işitiyordu.
“Lan oğlum! Seni kim elimden alacak lan?” Adam sinirden deliye dönerken askerine doğru adım attı. “Sen var ya elime geçme Kerem! Elime geçtiğin an seni öldüreceğim!”
Kerem komutanından kaçmaya çalışırken Mustafa’yı görür görmez arkasına saklandı. Başını hafifçe Mustafa’nın omzundan çıkartırken “Ayıp ediyorsunuz komutanım ben ne yaptım?”
Adam birkaç adım Kerem’e doğru atarken “Daha ne yapacaksın lan? Karım eve almadı beni!” Sesi bu duruma inanamıyor gibi çıkmıştı. Eve gittiğinde karısı ona kapıyı açmamıştı. Karısının söyledikleri kulaklarımda çınlıyordu resmen. Balkondan ufak bir çanta atarak “Bu gece de askeriyede kalırsın! Gerçi sen alıştın, malum hormonlardan çekilmem ya!” Dikkatini toplamak için başını sağa sola salladı. Hâlâ daha konuşmaya devam eden Kerem’e sinirli bir boğa gibi baktı.
Kerem kendini korumak için Mustafa’ya daha çok sarılırken “Komutanım kusura bakmayın ama yengenin şerrindense sizinkini tercih ederim.”
Adam bu duyduklarından sonra gülümsedi. Ama bu normal gülümsemeden çok Kerem’in bittiğine işaret bir gülümsemeydi. “Öyle mi Kerem?”
Kerem komutanın sorduğu soruyla sertçe yutkundu, başını titrek bir şekilde salladı. Sesi oldukça kısık çıkarken, “Öyle komutanım.”
Adam bir şey söyleyecekken Mustafa Kerem’in önünden çekildi. “Beni bırak diye kaç dakikadır bekliyorum Kerem. İşim var seninle uğraşamam.” Komutanına dönerek “Müsaadenizle komutanım.”
Adam başını sallayarak gitmesine işaret verdi. Sonunda Kerem’le baş başa kalırken Kerem’in sertçe yutkunduğunu görmüştü.
”Komutanım yetmez mi?” Kerem omzunda taşıdığı Allah bilir kaç ton olan eşyaları indirmek için komutanına resmen yalvaracaktı artık.
Adam Kerem’in bu hallerini umursamandan “Devam asker, devam. Biz Türk askeri değil miyiz oğlum? Bu çimentolar sana az gelir.”
Kerem sessiz bir şekilde “Ne azı komutanım çökeceğim şuraya az kaldı.”
Adam askerine bakarken “Bir şey mi dedin asker?”
Kerem parkuru tamamlamaya çalışırken “Yok komutanım ne haddime.”
Adam keyifle gülümserken, ona çay getiren er’in elinden çayı aldı. Bir yudum içerken “İyi iyi. Zaten sadece üç tur kalmıştı.”
Kerem şok olmuş şekilde komutanına döndü. “Komutanı beş tur önce de öyleydi?”
Adam kaşlarını çatarak “Yalan mı söyleyeceğim sana Kerem’im?”
Kerem sertçe yutkunurken “Yok komutanım ne yalanı, haklısınız.”
Adam bu cevaptan hoşnut olurken “Hadi Kerem oyalanma koş oğlum!”
Genç kadın lojmana giren aracı tanıyarak adımlarını o yöne doğru attı. “Hadi geldi!”
Murat Bey ve Azat Bey kızlarının söyledikleriyle lokmanın girişine baktı. İçeri giren aracı gördüklerinde kızlarıyla beraber yürümeye başlamışlardı.
Mustafa aracı durdurduğunda, hızla indi. Komutanının önünde durarak tekmil verdiğinde, “Bir sorun mu var komutanım?”
Azat sert bakışlarıyla askerine bakarken “Biraz uzakta bir market var asker. Oraya gideceğiz ve sende geleceksin.”
Mustafa sorgusuz sualsiz başını sallayarak onayladı. “Emredersiniz komutanım!”
Genç kadın arka kapıyı açmak için uzandığında Mustafa çoktan kapıyı açmıştı. “Buyurun Derin Asel Hanım.”
Genç kadın askerin bu nazik tavrıyla hafif bir şekilde gülümseyerek araca bindi. “Teşekkür ederim.”
Mustafa belli belirsiz başını sallayarak aracın kapısını kapattı. Diğer iki adamında araca bindiğini gördüğünde kendisi de şoför koltuğuna oturmuştu.
Marketin önüne geldiklerinde Mustafa aracı par ederek inmişti. Hızla genç kadının kapısını açtığında “Buyurun Derin Asel Hanım.”
Genç kadın gülümseyerek teşekkür etti, araçtan indi. Marketin içine girdiklerinde Azat Bey market arabalarından birini almıştı. “Hadi şu reyonlarda etler var.” O tarafa doğru adım atmıştı ki Mustafa market arabasını elinden alarak “Siz yorulmayın komutanım ben sürerim arabayı.”
Azat Bey bu kez ses çıkartmadan ger çekildi. Bir şey söylese Mustafa tekrar bildiğini yapacağı için hiç uğraşmadı.
Etlerin olduğu kısma geldiklerinde ne bulurlarsa resmen market arabasına atıyorlardı. Azat Bey yanındaki Murat Bey’i dürterken “Bonfilede al Murat. Kızım sever.”
Murat Bey üç paket bonfileyi ne parasına nede kilosuna bakmadan sepete attı.
Genç kadın market arabasının dolu olduğunu gördüğünde “Baba yeter artık almayın! Bu kadar şeyi tek başıma nasıl yiyeceğim?”
Murat Bay dalgın bir halde “Tek başına yiyeceğini nerden çıkartın kızım?”
Genç kadın babasının dediklerini anlamaya çalışırken Azat Bey durumu fark ederek “Hani arkadaşlarında olur o yüzden kızım.” Yalan bir ifadeyle kaşlarını çatarak “Hem ben kızım evinde et pişirmiyor dedirtmem.”
Genç kadın onların davranışını tuhaf bulsa da sesini çıkartmadı. Günün sonunda o kadar fazla şey aldırlar ki eve nasıl yerleştireceklerini bile bilmiyorlardı.
İki gün sonra…
Genç kadın Azat babası ve Murat babasını uğurluyordu. Sabahın dördünde Murat Bey ve Azat Bey uçağa yetişmek için kalkmışlardı. Genç kadın da onlara veda etmek istediği için zorla ayağa kalkmıştı. Bu gün ise işe başlayacağı için iki babası da ne kadar uyumasını söyleseler de o onlara veda etmeden yapamazdı.
Murat ve Azat babasıyla vedalaştığında kendisini bir anda salon koltuğunda uyuklarken bulmuştu.
Telefondan yükselen sesle birlikte, artık uyanma zamanın geldiğini anlasa da yerinden kalkmak hiç istemiyordu. Uyuşuk bir şekilde yerinden kalkmaya çalışırken kapı sesi duymuştu.
Kapının çalması onu şaşırtmıştı. Bu saate, yeni taşınmış birinin evine kim gelebilirdi ki?
Kapıyı uykulu gözlerle açtığında, kısık gözlerle kimin geldiğini anlamaya çalışıyordu.
"Komutanım haklıymış fazlasıyla uykucuymuşsunuz Derin Asel Hanım" diyen bir erkek sesiyle zorda olsa görüşünü netleştirmek zorunda kalmıştı. "Astsubay?"
Mustafa karşısındaki uykulu gözlerle ona bakan genç kadına gülümseyerek "Derin Asel Hanım hadi hazırlanın da işe bırakayım sizi. Malum geç kalacaksınız."
Genç kadın geç kalma lafını duyduğu an endişelenmeye başlamıştı. "Saat kaç ki?" diye korkarak sorduğunda Mustafa "Sanırım yedi buçuğa geliyordu." Dediği anda kapıyı suratına çarparak sözünü yarım kalmasını sağlamıştı.
Genç kadın hızlı bir şekilde odasına giderek giymemesi gereken kıyafetlerini çıkartı, ardından lavaboya gittiğinde hızla işlerini halletti.
Üstünü de giydikten sonra çantasını bulmaya çalışırken bir yandan da götürmemesi gereken eşyalara bakıyordu. Sonunda çantasını bulduğunda üstünde küçük bir not vardı.
'Eminim ki sabah kalkamayacak ve geç kalacaksın. Bende bu yüzden götürmen gereken tüm eşyalarını düzenli bir şekilde çantana yerleştirdim güzel kızım’
‘Not; Azat düşünürsen fena halde bozuşuruz. İkinci not Murat baban en yakışıklı en mükemmel olan baban.’
Onun bu notuyla birlikte gülümsemişti genç kadın. Geç kaldığını hatırlayarak telefonunu da aldı, cebine telefonu koymaya çalışırken bir yandan da kapıyı açıyordu. Ekran kısacık yandığında saatin altı buçuk olduğunu fark etmişti. Dehşet içinde kapıyı açtığı andan beri ona bakan astsubaya baktı.
Mustafa genç kızın yüzünün aldığı ifadeyle korkmuştu. Derince yutkunmuş, iki elini de havaya kaldırarak "Derin Asel Hanım vallaha da benim bir suçum yok. Hep babalarınız uyardığı için böyle yapmak zorunda kaldım. Kusura bakmayın Derin Asel Hanım." Suçluluk duygusuyla söylemişti.
Genç kadın sadece bir ismini söylemesi yeterli olduğunu düşünürken astsubayın neden ikisini de söylediğini bilmiyordu. Derin bir nefes alarak "Tamam astsubay sorun yok gidebiliriz. Ayrıca Murat babamın bunu söylediğine çok eminim."
Mustafa genç kadına bir şey demeden elindeki çantasını nazikçe alarak geriye çekildi. Genç kız evi tam üçer kere kilitlediğinde, ekstrada açılıp açılmadığını bir kaç kez kontrol etmesinde unutmadı.
Ne yapabilirdi ki emin olmalıydı. Şarj aletinin çantasında olmadığını bilmese elli kere piriz de unutup unutmadığına da bakardı. Biliyordu bu bir takıntı ancak yapmadan duramıyordu. Her hangi bir şey yaptığında elli kere kontrol etmek zorunda hissediyordu kendisini.
İkili merdivenlerden indiklerinde arabaya yöneldiler. Mustafa genç kadının bineceği koltuğun kapısını açtığında, genç kız kısaca teşekkür ederek yerine geçti. Mustafa’da arabanın önünden dolanarak, şoför koltuğuna bindi, aracı çalıştırmaya başladı.
Mustafa dünden beri merek ettiği soruyu sormak için dudaklarını araladığında, genç kadın kafasını camdan çekerek ona odaklandı. "Yanlış anlamaz iseniz Derin Asel Hanım bir şey sora bilir miyim?"
Genç kadın karşısındaki adamın meraklı ama çekingen tavrına içten bir şekilde gülümseyerek "Elbette istediğini sorabilirsin astsubay"
Mustafa rahtsızca yerinde kıpırdanırken, vitesi değiştiriyordu. Bu soruyu sorup sormamak arasında gidip geliyordu. "Neden buraya geldiniz? Yani tabi ki buraya gelebilirsin ama başka bir yere gidebilme şansınız varken…" genç kadının yüzüne kısaca bakarak tedirgince devam etti sözlerine " Tabi siz daha iyi bilirsiniz de…" Lakin sözlerini bir türlü tamamlayamamıştı.
Genç kadın lafının nerde biteceğini bildiği için karşısındaki adamın daha da kıvranmamasını sağlayarak sözünü tamamladı "Babam asker olduğu için kolayca zorunlu görevimi başka bir yerde yapabilecekken neden mi Hakkâri’ye geldiğimi soruyorsun asker?" Tek kaşımı kaldırarak demek isterdi ama hayır hala düzgünce tek kaşını kaldıramıyordu halen daha.
Mustafa gözlerini kaçırırken "Yanlış anlamayın beni ama burası gibi tehlikenin olduğu bir yeri seçmektense babanızın, ailenizin yanında görevinizi çok daha iyi yapabilirsiniz." Genç adam dediklerinde samimiydi, genç kadı ise bunu anlayabiliyordu. Ama o’da buraya neden geldiğini tam olarak bilmiyordu. İçinden bir ses buranın onun dönüm noktam olacağını söylüyordu. Tabi buradaki insanlara yardım etmekte en önemli amaçlarından biri olacaktı.
Genç adama doğru dönerek "Aslında haklısın ama bilmiyorum buraya gelmek istememin sebebi sanırım inanlara yardım edebilmenin dışında kendimi kanıtlamak diyebilirim. Bak aklında şımarık bir kız çocuğu canlanıyorsa yanlış diyemem." Genç kadın itiraz etmek için ağzını açan genç adamı susturarak "Yanlış anlamam çünkü aileme karşı öyleyim, yakın çevreme de. Ama konu işim, insanlara yardım etmek olduğunda işler değişiyor asker. Ben insanlara yardım ederken oldukça farklı birine dönüşürüm ki bunu da yakın bir zamanda göreceksin zaten" Lafı bitikten sonra gelmeleri gereken yere gelmişlerdi.
Mustafa aracı durdurduğunda gülümseyerek "O halde tekrar hoş geldiniz Derin Asel Hanım."
Genç kadın gülümserken "Hoş bulduk asker."
Araçtan sakince indiğinde, binanın içine girerek odasının bulunduğu yere geldi. Daha önceden tüm her şeyi hallettiği için bir sorun yoktu. Sadece şimdi resmî olarak işine başlıyordu.
Eşyalarını masasına bıraktığında, önlüğünü giydi. Odasından çıkarak koridorda yürürken isminin seslendiğini duydu.
"Doktor hanım acil hasta var!"
Evet, o bir doktor. Hayali olan doktorluk gerçekleşmişti.
O Derin Asel Demirhan.
Doktor Derin Asel Demirhan...
Hızla acile koşarken önünden geçen insanların bakışlarına aldırmıyordu. Acile geldiğinde sedyenin üzerinde asker üniformasıyla oturan, sol kolunu sağ eliyle tutan adama yaklaştı. Gözleri baygınca bakmasına rağmen oldukça dinç durmaya özen gösteriyordu. Tam ona yönelecekken aniden bir ses duydu genç kadın "Derin hanım acil ameliyat!"
Sedyeyle ameliyat haneye doğru götürülen hastanın yanına hızla yaklaştığında hemşireden bilgi istedim "Durumu ne?" Tabi öncesinde yaralı asker için müdahale edilmesini bir hemşireye söylemişti.
Hemşire hızlıca konuşmaya başlayarak "Karın boşluğunda bir kurşun, ayrıca kasık bölgesine yakın bir yerde bir kurşun daha var. Oldukça fazla kan kaybetmiş."
Genç kadın ameliyathaneye yaklaştıklarında kan gurubunun yazdığı üniformasına baktı. AB+ hemşireye dönerek "AB+ kan gerekecek." dediğinde hemşire doktoru hızla onaylayarak kan bulmak için gitti.
Genç kız vakit kaybetmeden ameliyathaneye girdiğinde, önce ellerini yıkadığında hiçbir yere temas etmeden havada tutu. Üstünü hızla giydirmeye başladıklarında öncesinde önlülüğünü giydi, sonra maske, bone ve eldivenlerini.
Kendisine sakin olması gerektiğini sık sık hatırlatıyordu. Genç kadın derin bir nefes aldı, bunun eğitimini zaten almıştı. Hem pratikte, hem de izlemede defalarca kez ameliyat yaptı. Tek fark yanında ne Alpaslan ağabeyi var nede Yalın ağabeyi.
Tekrar derin bir nefes aldığında gözlerini kısaca kapattı. Yapabilirsin Derin sen bir doktorsun ve hastanda bir asker.
Biri hayat kurtarırken, diğeri hayat kurtarmak için öldürüyordu…
Genç kadın iki yana açılan otomatik kapıdan içeriye girdiğinde soğuk içine işlemişti.
Asistan doktor yanına gelerek "Doktor Hanım hastanın durumu iyi değil. Karın boşluğundaki kurşunu çıkartabilsek bile kasık bölgesine yakın olan çok zor."
Hadi Derin yaparsın!
Kulağında ailesinin sesleri geliyordu.
Murat babası sevinçle kızına bakarken, 'Kızım doktor mu oldu artık.'
Meltem annesi kocasının sorusunu cevapladı. 'Evet, Murat kızımız başardı!"
Agah kız kardeşine sıkıca sarılırken, 'Güneş'im her daim yanındayım."
Yalın büyük bir egoyla, 'İşte gördünüz kardeşim abisinin peşinden gitti!"
Alpaslan, Yalın’ın kafasına sertçe geçirdi. 'Hadi lan oradan asıl Alpaslan abisinin peşinden gitti'
Azat babası kendisine duygu yüklü bakarken gülümsedi. 'Susun bakıyım benim kızım kendi haylinin peşinden gitti.'
Melek kızının yanlarında olmasına hala inanamazken, 'Azat kızımız artık bir doktor. Öldü sandığımız kızım yaşıyor ve artık bir doktor.'
Ali Bey kimseyi umursamadan yeğenine yaklaştı. 'Amcalarının canı hep yanındayız ama benim bir ağrım vardı bir bakı ver.'
Altan Bey yeğenine doğru gelen Ali’nin üzerine doğru yürürken, 'Sus lan sen asıl bana bak yeğenim.'
Ali Bey ağabeyinin üzerine gelmesiyle geri adım atsa da sözlerinde atmıyordu. 'Tabi ona bak en son böbrek taşı düşürecekti.'
Genç kız kafasını sağa sola sallayarak iki saniyelik olan düşüncelerinden çıktı.
"Hadi bakalım ameliyatınıza başlayalım!" diyerek hastanın yanına gittim.
Belli bir süre sonra…
Sonunda zorlu geçen ameliyat bitmişti. Genç kadının karnından guruldamasıyla asistan erkek doktor güldü "Doktor abla anlaşılan acıkmışsın."
Ona kısa bir bakış atarken ellerini iyice yıkadı genç kadın "Acıktım tabi Eren sabah kahvaltıda yapmadım ki."
Eren dudak büzerek "Vay be nasıl dayandın bu saate kadar."
Genç kadın ona gülümserken ellerini bir peçeteyle sildi "İnan bana Eren açlığa, susuzluğa dayanırım ancak çikolataya asla. Ve ben şu an çikolata yemeliyim."
Eren gülümserken genç kız çıkışa geçti. Ağzındaki maskemi çıkartmayı unuttuğu için çıkartıyordu ki önünü bir anda kapandı. Kaşlarını çatarak elindeki maskeyi yere doğu tutu.
Önünde asker üniformalı bir adam vardı.
Asker içinde yaşadığı endişeyi sesine yansıtırken, "Kardeşimin durumu nasıl doktor hanım?"
Genç kadın kafası kaldırıp ona baktığında bir hayli endişeliydi. Derin bir nefes aldı. Bu durumu genelde tek başına yaşamazdı bu yüzden diyeceklerini ilk başta şaşırsa da kendini toparlayarak, ameliyathanenin içinden çıktı. Gözleri yoğun bakıma giden hastayı gördüğünde kısa bir bakış attı. Aynı bakışın endişeli haliyle hastaya bakan adam tekrar genç kadına döndü. Karşısındaki doktorun vereceği cevabı bekliyordu. Ve oldukça sabırsızdı.
"Hastanın neyi oluyorsunuz?" Hasta hakkında bilgi vermesi eğer yakını değilse doğru değildi.
Adam sinirlenmeye başlasa da, endişesi daha önce geldiği belliydi. "Komutanıyım, aynı zamanda kardeşim sayılır."
Genç kadın onu başıyla kısaca onaylarken "Hastanın durumu şimdilik stabil. Bir süre yoğun bakımda kalacak. Bundan sonrası ona bağlı." Yanından geçecekken kolunun tutmasıyla kolunu tutan adama döndü.
Genç adam yaptığı hatayı fark ettiğinde ateşe düşmüş gibi elini çekerken "İyi ama değil mi? Yani bir sorunu yok?"
Genç kadın arkadaşı için endişelen adama içten bir şekilde gülümserken "Biz elimizden geleni yaptık. Sadece birkaç saat uyutulacak bundan sonrası onun uyanma isteğine bağlı."
Askerin yanından ayrıldığında dalmış bir şekilde yere bakıyordu.
Hemşirelerden bir yanına geldiğinde telaşlı görünüyordu "Doktor hanım yaşlı bir kadın ille de doktor hanımı göreceğim diyor. Ne yapsak da gitmedi."
Genç kadın hemşireye anlayışa gülümserken isim kartına baktı "Sorun değil Sedef. Hanım efendiyi odama gönder bakalım sorun neymiş."
Tamda çikolata yiyecekti!
Genç kadın odasına geldiğinde kısa bir süre sonra yaşlı kadın girdi. "Buyurun hanım efendi şikâyetiniz neydi?" derken kadını sedyeye yönlendirmişti. "Kızım benim dizlerimde bir ağrı giriyor bir ağrı giriyor anlatamam. Ula hayırsız ağrılar bir durmuyor."
Genç kadın ona anlayışla bakarken "Yanlış alana geldiniz o halde ben genel cerrahi doktorum sizin şikâyetiniz için orta pedi alanındaki bir doktora gitmeliydiniz."
Kadın mahcup bir ifadeyle baktı doktora. "Sen bakamaz mısın kızım?"
"Ellete bir bakarım ancak uzman biri daha iyi olur." Genç kadın hastasını kısaca muayene etiğinde "Şimdi size bir krem vereceğim eminim ki bir süre ağrınızı hafifletir. Ancak uzman birine gitmeyi unutmayın." diyerek gülümsedi kremin adını yazdığı kâğıdı kadına uzattı.
Kadın mahcup ifadesini kesmeksen, gülmeyecek kâğıdı doktorun elinden aldığında "Allah senden razı olsun kızım."
Genç kadın ise sonunda çikolata yiyebileceğini düşünmüştü ki yanıldığını anlaması kısa sürmüştü. Geldiği andan beri hiç boş durmadan hastalara bakmaya devam etmişti. Kısa bir mola bulduğunda ise bir şeyler atıştırmak istemişti ki o an tekrar bir hasta gelmişti. Çikolatayı bırakın lavaboya gidecek vakti bile bulamamıştı nerdeyse. Yinede en azından bir kahve içmişti neyse ki.
Sonunda hastalar azaldığında ameliyat ettiği hastayı ziyaret etmek için odasından çıktı.
Ah bir an önce bir kahve daha içmeliydi!
Sonunda hastanın odasına geldiğinde kapısını tıklatarak içeriye girdi. "Evet, kendinizi nasıl hissediyorsunuz beyefendi?" diyerek dosyasını eline aldı.
Hasta nasıl bu kadar çabuk uyandı bilmiyordu ama şu an resmen yorgun gözlerle olsa bile kalkıp şınav çekmesini istesek anında yapabilecek gibiydi. Bünyesi iyiydi anlaşılan.
Genç kadın lütfen bu enerjiyi nerden bulduğunu söyler misin? Zira benim şu anda ihtiyacım olan tek şey diye düşünmeden edemedi.
Ah üstelik bu gece nöbeti vardı!
Adam gülümsemeye çalışarak "Çok sağ olun doktor sayenizde çok iyiyim."
Genç kadın başı sallarken, dosyasını son kontrollerini yaparak masaya geri bıraktı. "Sizinle biraz konuşalım o halde." diyerek adamın gözlerinin içine baktı.
Adam doktorun dedikleriyle gerilerek arkadaşına göz ucuyla baktı. Arkadaşı buradayken konuşmak istemediği belliydi. Genç kadın bunu anlayarak koltukta kollarını birbirine bağlayarak oturmuş adama döndü "Biraz izin verir misiniz beyefendi? Hasta mahremiyeti açısından." diyerek açıklama yaptığında, adam kaşlarını çatarak arkadaşına baktı. Arkadaşı başıyla onaylayınca yerinden kalkarak, göz ucuyla bana baktı, sert sesiyle "Sadece beş dakika" diyerek kapıyı açarak sertçe kapattı.
Genç kadının kaşları çatıldı sanki kendisi istemişti çıkmasını!
Başını hastaya çevirerek "İki yerinizden vurulmuşsunuz bir karın boşluğunuzdan diğeri ise kasık bölgenizden. Kaya bey çocuk sahibi olamayacağınızı biliyor musunuz?"
Adam doktorun bu sorusu üzerine dağlın gözlerle bakmaya başladı. İki eli yumruk olmuş, nerdeyse bembeyaz olmuştu eli. Evet, çocuk sahibi olamayacağını biliyordu. Ve en kötüsü bir kız evladı asla olamayacaktı… Duygusuz bir sesle "Doktor hanım bunu kimsenin bilmesini istemiyorum."
Genç kadın emin olmak adına "Bundan emin misiniz?"
Adam doktorun dedikleriyle duygusuz bir şekilde gözlerini, gözlerine sabitledi. İçindeki yanan öfke gözlerine yansırken sesi oldukça katıydı. "Hiç kimse... Hiç kimse bilmeyecek."
Genç kadın ne diyeceğini bilememişti. İlk kez bu durumla ilgili konuşmamıştı lakin nedense bu adamın gözlerindeki saf acıdan anlamıştı bazı şeyleri. Bu adam bir çocuk hayali kurduğu çok belliydi… Yalandan da olsa gülümsemeye çalışarak "Elbette, elbette ki istediğiniz olacak. Kimse bilmeyecek, siz söyleyene kadar." Sonuçta doktor, hasta ilişkisinde hasta eğer söylemek istemiyorsa söylemek doğru değil.
Adam dalgın gözlerini duvara sabitlerden "On beş yaşımda çocuk sahibi olamayacağımı öğrenmiştim." gözlerini bana çevirerek "Ben yetimhanede büyüdüm doktor, ne bir annem, ne de bir babam hiç bir kimsem yok." gözleriyle kapıyı işaret ederek "Şu dışarı çıkan adam var ya. Ondan başka kimsem yok benim. Onun sorunları varken gidip kendi sorunumu ona anlatarak kafasını bulandırmam. Senden tek bir ricam var doktor dostuma bir şey belli etme."
Genç kadın gözlerinin dolduğunu hissettiğinde başını yere çevirerek, adamın gözlerini görmesini engelledi. Bir kez daha anladı nasıl şanslı bir çocuk olarak yetiştiğini. Evet, belki beş yaşından yedi yaşına kadar eziyet gördü. Ama onun aileden yana şansı vardı. Belki de bu adam o kaldığı yetimhanede çok acı çekmişti. Gözlerinden belliydi...
Genç kadın kendini toparlayarak kafasını kaldıracakken, kapı aniden açıldı. Kapının aniden açılmasıyla yerinden sıçrarken, o dışarı çıkan adam tekrar içeri girdi. Genç kadın kızarmış gözleri olduğuna emindi. Bu huyundan nefret ediyordu! İki saniyede gözleri anında kızarabiliyordu!
Adam arkadaşına dönerek "Kaya?"
Kaya gülümsemeye çalışarak "Gel dostum bir yardım ette lavaboya gidelim. Altıma edeceğim lan yoksa!"
Adam hafif baş sallamasıyla "Tamam yardım ederim" diyerek odada bulunan doktor hanıma döndüğünde artık çıkması gerektiğini anlamıştı genç kadın. Kaya’ya dönen genç kadın "Kaya bey dediğim gibi bir süre istirahat etmeniz gerekiyor. Lütfen dikişlerinize dikkat edin. Sonra sizi tekrar kontrole geleceğim" dediğinde diğer adamla kısaca göz göze gelmişti. Anında başını çevirerek açık kapıdan dışarı çıktı.
Bugün fazlasıyla yorulmuştu. Saate baktığında gece yarısına geldiğini gördü. Gidip bir şeyler yese iyi olur yoksa bayılmasına az kalmıştı!
Kantine geldiğinde, bir tost ve kahve almıştı. Her ne kadar ayran daha çok sevse de bu gece uyku yoktu ona. Karnını güzelce doyurduğunda tam yerinden kalkacakken masasının üstüne, sağ kolunun yanına bir paket en sevdiği çikolata koyuldu. Genç kadın şaşkınca çikolataya bakarken, çikolatayı veren kişi arkasını dönerek gidiyordu. Hızla veren kişiye baktığında bu çikolatasını almaya çalıştığı adamdı. Yüksek bir sesle "Hey, dur bir."
Adam arkasını tam olarak dönmeden, kafasını çevirerek "Üstüne alınma doktor. Sadece kardeşimi kurtardığın için say." diyerek genç kızın bir şey söylemem izin vermeden gitti.
Genç kadın yinede üstüne alınabilirdi. Sonuçta arkadaşını kurtaran kişi oydu. Elindeki çikolataya baktığında, gerçektende en sevdiği ondan ödünç (ç)almaya çalıştığı çikolataydı…
Hemşirelerden biri hızla genç kadının yanına gelerek "Doktor hanım beş yaşında çocuk yutmaması gereken bir nesne yutmuş" onu onaylayarak direkt acile doğru koştu.
Saatler saatleri kovalarken sonunda nöbeti bitmişti genç kadının.
Eren güler yüzüyle genç kadının yanına gelerek "Nöbetin bitti mi abla?"
Genç kadın Eren’e gülümsemeye çalışarak "Bitti. Ama bende bittim diyebilirim Eren. Ah eve gider gitmez cammış gibi yatacağım"
Eren karşısındaki genç kadının dedikleriyle büyük bir kahkaha atmıştı. "O halde seni tutmayayım abla. Malum sen yorgunsun, bende mesaime başlamalıyım." Genç kadının yanından uzaklaştı.
Genç kadın kısaca baş sallayarak önüne döndü. Yürüyordu ama o kadar uykuluydu ki, gözlerimi kapatmamak için direniyordu. Uykuyu seven birinin tıp okuması cidden zordu. Taze doktor olarak bu duruma alışması gerekiyordu.
Koridorda yürürken sert bir kayaya çarptığını hisseti genç kadın."Ah anlım!"
Karşısındaki adam "Daha dikkatli olmalısın doktor" diyerek yanından uzaklaştı. Bu adam ne tür bir cinsti böyle? Çok tuhaf hareketleri vardı.
Genç kadın onu takmayarak bahçede onu bekleyen astsubaya doğru ilerledi "Beni hemen eve götür asker nerdeyse ayakta uyuyacağım."
Mustafa genç kadına gülümseyerek onayladı, kapısını açtı.
Genç kadın ise kapısının açılmasına ne kadar gerek olmadığını söylese de yorgun olduğu için pekte fazla ses çıkarmadı.
Mustafa "Gününüz nasıl geçti Derin Asel hanım?"
Genç kadın "Yorucu hem de fazlasıyla. Sanırım uykuya olan düşkünlüğümden kaynaklı çok yoruldum."
Mustafa gülümsedi. "Aç mısınız Derin Asel Hanım, yiyecek bir şeyler almamı ister misiniz?"
Genç kadın zorlukla "Gece yediğim tost ve içtiğim kahveyle dursam da uykudan başka bir şey düşünmüyorum."
Araba ilerlerken bir süre sonra durduğunda, genç kadın gözlerini açmaya çalışmadı bile. Bir süre sonra araba hareket ettiğini, sonra tekrar durduğunu ve sanki birinin onu uyandırmaya çalıştığını hissetse de uyku çok daha cazip gelmişti. "Derin Asel Hanım kalkın hadi evinize geldik." seslenen kişi her kimse takmayarak kafasını çevirdi, daha rahat pozisyon almaya çalıştı. "Derin Asel Hanım şimdiden özür diliyorum." bir anda havalandığını hissetse de gözleri birbirine yapışmış gibi hiç açılmadı.
Önce bir kapıdan geçtiğini, sonra ise merdivenlerden çıktığını, en sonda evinin kapısının anahtarla açılma sesini duydu. "Derin Asel Hanım odanıza giriyorum ama lütfen yanlış anlamayın."
Genç kadın yumuşak bir yere temas ettiğinde, üstüme bir battaniye örtülmüştü. Hızla rahat bir pozisyon alarak uyumaya devam ettiğinde en son "İyi uykular Derin Asel hanım" ayak sesleri uzaklaşırken bir anda ayak sesi kesilerek "Bu arada anahtarınızı ve yemeğinizi masanıza bıraktım. İki dürüm aldım belki çok açsınızdır diye." sonra tekrar ayak sesleri uzaklaştı, kapı çarpma sesi nerdeyse duyulmayacak kadardı. Gözleri uykuya yenik düştüğünde bilinci tamamen kapandı.
Gece saat kaç emin değildi genç kadın ancak gözleri boğazının kurutmasıyla açtı.
Yatağından uykulu bir şekilde kalktığında, gözleri asla tam açık tutamıyor, zombi gibi yürüyordu.
Mutfağın yolunu çarpa çarpanda olsa bulduğumda, bir bardak alarak suyu doldurdu ve kana kana içti. Fazlasıyla susamıştı.
Karnın guruldamasıyla uykuya dalarken astsubayın dediği son cümleler aklına geldi. Hızla bardağı lavaboya bırakırken yemek masasına gitti. Elini masadaki poşete uzattığında bomboştu!
Bu nasıl olur diye düşünürken
Işığı açmak için arkamı döndüğünde tuşa basarak lambayı yaktı. Arkasını dönerek masaya tekrar gidecekken, bir anda bir şeye çarpması ve bir insan sureti görmemsiyle çığlığı bastı.
Genç kadının son hatırladığı şey karşısındaki kişinin de aynı şekilde bağırması ve o bayılırken kilitlenmiş gibi hareket etmemesiydi.
Bölüm sonu.
Bölüm nasıldı?
Sizce Derin Asel kimi gördü?
Yazım dili konusunda emin değilim. Git gide iyi mi yazıyorum yoksa kötüye mi gidiyor bilmiyorum…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 85.16k Okunma |
6.1k Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |