128. Bölüm

21. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel


 

Yazım hatalarım olabilir bu yüzden kusura bakmayınız. O halde bölüme geçelim;

Siz hiç hayatın güler yüzünden çok kara yüzüyle karşılaştınız mı? Yoksa şöyle sormak daha mı doğru olurdu; Size kara günler yaşatacağını bile bile o hayatı yaşamaya çalıştınız mı?

Ben denedim.

O küçük kızın minik kalbi için denedim.

Başarılı oldum mu?

Tartışılır.

Ama şunu anladım ki iyi ki yaşıyordum. Ben o küçük kızı tekrar buldum ve kaybetmek bir yana dursun düşüncesi bile beni deli ediyordu.

Belki gözler hâlâ beni tanımadı, belki kokum ona ulaşmadı, belki de yüreğimdeki sevdayı görmedi. Ama o, şu an yanımda ya… Daha ne ister bu yürek? Daha ne ister bu adam?


Ağabeyiyle tatlı tatlı konuşan o halleri kıskanmama itiyordu beni. Bu saçma belki de, insan öz ağabeyinden kıskanır mıydı sevdiğini? Ben kıskanırdım. Yıllarca ayrı kaldıysam o küçük veletten bile nasıl kısmadıysam kıskanırım. İnkâr etmem ama dilimde varmaz söylemeye. Gözlerimse hep belli eder.

”Ama ağabey!” Diyerek nazlanan çiçeğimin o nazını çekmek için nelerin vermezdim. Yıllarımı feda ettiğim kadının bir nazına bile hasrettim.

Agah onu kolları arasına iyice çekti, başına öpücük kondurdu. “İtiraz yok önce yemek sonra tatlı. Ya da ben senin o tatlı yanaklarını mı yesem?” Bir yandan sevdamın yanaklarını öpüyor hafifçe ısırıyordu. O an Asel yüzünü buruşturduğunda canı yandı sandım. Çekip onu anlamak için hamle yapmak istedim.

Yaptım da.

Ama o hamlem Koray’ın bileğimi bir anda tutmasıyla geçersiz oldu. Gözlerimden akan sinirle ona döndüğümde bana bakmak bir yana ikiliye bakarak tebessüm ediyordu. Tekrar döndüm bende ikiliye. O an Asel’imin tatlı kahkahalarını işittiğimde sakinleşmiştim istemeden.

Bileğimi sakince Koray’dan kurtaracakken Asel bizim ellerimizi görmüştü. Gözler kocaman olmuş bize bakıyordu. Agah’da onun bakışlarını fark ederek bize döndüğünde hızla ellerimizi birbirimizden kurtarmıştık. Ama o bunu fark ederek alayla “İyi anlaşmanıza sevindim çocuklar. Ne de olsa birbirinizi çok göreceksiniz.” Dediğine o imaları sormak vardı. Ama elimiz kolumuz sevdiğimizin tek bir saç teliyle bağlıydı.

O bizim yüz tipimizi umursamadan sevdamı kendine çekip saçlarından öptü. “Hadi akşam yemeği vakti.” Onlar önden ilerlerken ben ve Koray kalmıştık. Birbirimize dönerek baktığımızda bu yaşadığımız anı unutmak istediğimiz gözlerimizden belliydi. Bu yüzden sessiz kalarak adımlamaya başladık.

Etrafa baktığımda çok fazla asker yoktu. Anlaşılan ya dinlenmeye, ya da yemeğe gitmişlerdi. Bizde yemekhaneye doğru yol almıştık. Asel’le vakit geçirirken hissetmedim ama gerçekten acıkmıştım. Umarım güzel yemekler vardır.

Yemekhaneye geldiğimizde oldukça kalabalıktı. Etraftaki sesler kulakları rahatsız edecek şekilde vardı. Asel yüzünü buruşturduğunda sesten rahatsız olduğunu anlaşmıştım. Ama ben müdahale etmeden askerler Agah’ı görmesiyle çoktan susmuştu. Rütbe bakımından en üstünü onun olması onun için avantajdı. Bunu kıskanmıyordum. Hak ettiğine eminim. Ayrıca o çocukluğundan beri askerlik için çabalamıştı. Çabasının karşılığını almasına sevinmiştim. O benim ağabeyimdi.

Kalbim bir an acıyla sıkıştı. Alp ağabeyim dalga geçse de o hep beni ciddi şekilde dinlemişti. Her sorunumda yanımda olmaya çalışmıştı. Bu yüzden ona karşı hala bir ağabey hissindeydim. O beni dinleyip koruyan, Yalın bana teselli ve derince dinleyen, Arat ise görünmez olandı. Kendi ağabeyimse dalga geçse de hep yanımda olandı. Ben aile konusunda şanslı olandım. Bu şansı kendim ittiğimin farkında olanda bendim.

Pişman mıyım? Evet. Ben çok şey için pişmanım ama tek bir şey için değildim. Karşımda oturmuş yemeğini yemeye başlayan sevdamı unutmadığım için. Onu hep yüreğimde yaşadığım için pişman değildim.

Koluma vurulmasıyla bakışlarımı Asel’den zorlukla çektim. Kaya’nın bana olan bakışlarıyla anladım ki çok dalmıştım sevdama. Önündeki yemeğe eğdiğimde başımı salatanın içinde olan soğanlar ilk dikkatimi çekti. Vücudum sanki taş kesildi o an. Önümdeki salatayı hızla yedim. Kaya bana yavaş olmamı söylese de umursamadım. Salatam bitiğinde bakışlarım Asel’e döndü. Hâlâ daha farkında olmadığından bir şey söylememişti. Tabağını gizliden kendime doğru çektim. Kaya omzuma vurup yapma dese de umursamadım. Tabağın içindeki tüm salatayı kendime aktardım. Bir an bana dönmesiyle elim havada öylece kaldım. Ona sadece gülümseme gönderebildim. Suçlu gir çocuğun annesine gülümseyerek cezadan kurtulmaya çalıştığı gibi.

O bu halime gülmemeye çalışarak tabağındaki kalan üç beş parça salata tanelerini de bana aktardı. “İsteseydin verebilirdim salatamı. Ayrıca bu kadar salata sevdiğini bilmiyordum. Sağ kolunu bile kullanabiliyorsun.” Dediği anda buz kestim.

Hayır! O kolu kullanmam gerektiğini nasıl unuturdum?

Ağzımda birkaç şey gevelesem de o beni umursamadan ufak bir gülümsemeyle yemeğine döndü. İşte şimdi faka basmıştım. Bana yemek yedirmesini sevdiğimden numara yaptığım kadına yakalanmak ne büyük ahmaklıktı! Şimdi ne yapacaktım? Yemeği yemeye devam edersem iyice işkillenecekti. Bir yolunu bulmalıyım derken gözlerim iştahla yemeğini yiyen dostuma kaydı.

Kolumla onu dürttüğümde ilk bakmasa da ikinci dürtüşüm daha sert olduğundan yemek boğazında kalmıştı. Hızla masada bulunan tek kullanımlık suların birini alıp açtı ve içti. Masadakiler dönüp ona baktığında o iyi olduğu söyleyerek onları geçiştirmişti. Suyunu içtiğinde rahatlamış olacak ki sinirle bana yanaştı. “Ne yapıyorsun sen? Kafayı mu yedin Demir, boğazımda kaldı yemek. Ya ölseydim? Sen bu çıtır dostun olmadan ne yapacaktın?” Söylediği yarı sinir, yarı alaylı cümleye göz devirdim. “Hiçbir şey olmadı Kaya. Bana yardım etmelisin.”

Yüzünde öyle bir sırıtış oldu ki işte şimdi elime düştün der gibiydi. “Ne istiyorsun?” Aynı anda sorduğumuz soruya karşılık o “Sen ne istediğini söyle ben ona göre söyleyeceğim.”

Derin bir nefes alarak göz ucuyla Asel’e baktım. Yemeğine odaklandığından bizi hiç umursamıyordu. Tabi umursamazdı. Önünde tavuklu pilav ve ayran vardı. Diğer yemeklere dokunmuyordu. Ah bir de sarma olacaktı. İşte o zaman gözü kimseyi görmezdi. Ben ona dalmışken Kaya’nın dürtmesiyle kendime geldim. “Yemeğimi yedirsene.”

”Ne?” Şaşkın çıkan sesini umursamadan omuz silktim. Kolum incinse de şimdiye kadar iyileşmiş olmalıydı ama işime gelmiyordu. Bu yüzden Kaya yedirmeliydi yemeğimi.

“Yemeğimi yedir işte. Bunda anlamayacak ne var?” Dediğimde kaşları havaya kalktı. “Elin yok mu Demir’im? Yoksa gençlik anlarımıza mı döndük?”

Yüzümü buruşturduğunda gördüğünde ciddi olduğumu anlamıştı. “Sen ciddisin?” Hayır, Kaya sana yalan atıyordum. “Tabi ki ciddiyim Kaya! Kolum incindi sanıyor bu yüzden yardım et.” Ona biraz daha yaklaşarak “Solak olduğumu söyledim.”

Gözlerini kırpıştırdı “Ama sen sağlaksın.” Sağ ol Kaya ben bilmiyordum. “Öyle çıktı bir an ağzımdan işte sorgulama da yardım et. Etmeyeceksen söyle.” Bunu söylediğim anda yardım edeceğine çok emindim. Biz birbirimizden başka tutunacak dalı olmayan iki arkadaştık zamanında. Belki ben isteyerek yok oldum ama o ailesini isteyerek bırakmamıştı.

“Tamam, lan gel.” Kaşığını eline alarak bana yedirmeye başladığında gülümsedim. Bana kıyamayacağını biliyordum.

Sıcak yemek bir anda ağzıma geldiğinde yanmıştım. Anlaşılan biraz kıyıyordu. Hızla sağ elimle bilerek masaya dökerek ayrandan içtiğimde Kaya’ya ters bakışlar atıyordum. O ise oldukça memnundu halinden. “Kusura bakma Demir’im yanlışlıkla oldu.”

Asel’in dikkati bizim üzerimize çekildiğinde dişlerimi sıkarak “Sorun değil Kaya.” Demek zorunda kalsam da ben ona yalnız kaldığımızda sorardım.

Sessizce yemekleri yenilirken masaya aniden diğerleri gelmişti. Ölüm timi. Benim timimdi. Ve tabi Mert. Gözlerimi kısarak ona baktığımda o gülümseyerek Asel’in saçlarından öpüp yerine geçmişti. O saçlar sadece benimdi! Ben sinirle ona bakarken Kaya kaşığı dudaklarıma doğru bastırıyordu içmem için.

“Dostum eğer sakin olmazsan her şeyi batıracaksın. Asel’in senden korkmasını istemezsin değil mi?” Kulağımın dibine kadar girip söylediği cümleye hak verdim. Ben farkında olmadan yumruk yaptığım elim bile gevşemişti. Onun benden korkma düşüncesi bile beni deli ediyordu. Hem ne diye korkacaktı ki? Sonuçta o saçlar hep benimdi!

“Demir senin kolun daha iyileşmedi mi aslanım?” Diyen Agah ağabeyin sesini işitmemle ona döndüm. “Hâlbuki içtima da gayet iyiydin.”

Sertçe yutkunurken bakışlarım yandan Asel’e kaydı. Ne desem kendimi ele verecektim. İçtima beni yakmıştı! Gözlerini Agah ağabeyin yeşillerine çevirdim. Boğazımı hafifçe temizledim “İçtimadan sonra biraz ağrı oldu.” Dedim. Sesimi sabit tutmam gerekmişti.

Bana inanmayan bakışların farkında olsam da ses edilmemişti. Asel’imin yanında oturan Kerem’in onu dürtmesiyle ona döndü. “Ne var krem burule?”

Taktığı lakabı duyduğumda gülümsemeden edemedim. Kerem göz devirerek geri çekildi. “Yeter artık şu lakapları bırakır mısınız? Ben size lakap takıyor muyum?”

Serdar yemeğinden başını kaldırdı, kaşığını Kerem’e doğrultu. “Krem karamel biz lakap takmıyoruz ki? Sadece tatlılar gibi tatlısın diyoruz.” Bakışlarını Asel’e çevirdiğinde “Evet, doğru.” Demişti güzel gözlüm.

Kerem onların dediklerini takmadan öne doğru eğildi. “Koray’la Asel doktorumuz ikizmiş duydunuz mu?”

Serdar ve Erdem şaşırırken Kaya “Oğlum biliyoruz ya.”

Kerem omuz silkerek geriye çekildi. “Bilmeyenler için söyledim komutanım.”

Kaya ona göz devirirken benim dudaklarımdan kaşığı itti. Ona ters bakışlarımı bile umursamadı. Aksine bundan fena halde eğlendiği belliydi.

Agah ağabeyin sesiyle ona döndüm. “Bunu bilmiyor muydunuz?” İkizlere baktı “Söylemediniz mi?” Asel ve Koray aynı anda omuz silkti “Sormadılar ki.” Diyen umursamaz ses sevdiceğime aitti.

Kerem büyük bir acı çeker gibi elini kalbine koydu. “Ah bu beni yaraladı. En sevdiğin askerinden sakladın. Birde Agah komutanla kardeş olun ne şaşırırım ama.”

Agah ağabey kız kardeşini kolunun altına alarak kendisine çekti. “Kardeşlerim zaten Kerem.”

Kerem’in gözleri genişlerken Baran “Zaten benziyorlardı Kerem. Neden şaşırıyorsun?”

Kerem “Bunu bende fark ettim ama bu kadarda olmaz demiştim.” Tuğrul’un kendine çekmesiyle ona döndü. “Artık paslanıyorsun Krem karamel.” Masada kahkahalar olurken Agah ağabey diğerlerine döndü. “Yemeğinizi yiyip dağılın.” Demesiyle yemeklere gömülüştük.

Sessiz geçen yemeğin ardından tim kalkmıştı. Yemekhanede nerdeyse kimse kalmamıştı. Başımıza dikilen üç asker de var tabi. “Komutanım yemekleri beğendiniz mi?” Heyecanla soran en küçükleriydi.

Agah usulca başını salladığında “Ulan harbi güzel yapıyoruz bu işi.” Diyip geri çekildi.

“Uzatmayın asker gidin cezanız bitti.” Diyen Agah ağabeyle uzaklaşmışlardı.

”Sizinle bir şey konuşacağım çocuklar.” Agah ağabeyin ciddi ses tonuna alışıktık ama şu an ekstra bir ciddilik vardı.

Güzel gözlüm “Ciddi bir şey mi ağabey?” Ah bir insanın sesi bile içine çeker mi? Benim sevdiğim çekiyordu.

Yanımdaki Kaya’nın dürtmelerini umursamadım. Umursamakta istemedim. Agah ağabey güzel gözlümü kendine çekip sarıldı, daha kaç kez öpecek olduğu Çiçek kokan saçlarını öptü. “Çok değil Güneş’im. Artık bende geldiğime göre askeriyede ya da lojmanda kalmayacaksınız.”

Asel’in kaşları çatılırken niye demedi. “Nerde kalacağız?” dedi. Haklı olarak niye dememesini anlıyordum. En son yaşanan sorundan sonra o yere adım atmaması daha iyiydi. Ama nasıl hazırlıksız olunurdu? Bu iş canımı sıkmıştı.

“Buraya biraz uzak yerde evler var. İki karlı ama birde çatı katı var. Eminim çatı katını istediğin gibi yapmak istersin?” Ağabeyinin dedikleriyle gözleri ışıldamıştı Asel’in. Evin yüksek derecede korunaklı olacağını biliyordum ama onu yalnız bırakmak canımı yakacaktı.

“Bu en iyisi olacak küçüğüm.” Asel’in başını sallamasıyla Kaya’ya döndü Agah ağabey. “Senin kalacak bir yerin yokmuş aslanım. Evde bir boş odamız daha var ne dersin?” İşte bu soruyu hiçbirimiz beklemiyorduk. Ama anlaşılan Asel’in bekliyordu. Ve tabi Koray’da.

Kaya ne diyeceğini bilemez haldeydi. Öylece bakıyordu. Ama o gözlerin dolduğunun farkındaydım. Asker olması duygularını yaşayamayacağı anlamına gelmezdi.

Birkaç kelime zorlukla söylemeye çalışsa da başaramamıştı. Bakışlarını bana çevirdi izin ister gibiydi. Aslında bunu çok istediğinin farkındaydım. Sırf Kaya’yı şu an kıskandığım içinde reddetmesine izin de veremezdim. Onun benden başka bir aileye daha ihtiyacı vardı. Asel’i kısa sürede benimsediğini ve kız kardeşi olarak gördüğünün farkındaydım. Koray’ı da sevdiğini biliyordum. Onu bir aileden mahrum edemezdim. Zamanla tüm ailem ailesi olacaktı. Kaya Demir artık tamamen aileden olacaktı.

Başımı usulca salladım. Çok hafif bir sallama olsa da dostumun gördüğüne emindim. Gördü de. Yüzündeki o eşsiz gülümsemeyle döndü diğerlerine. Ama bir anda mahcup bir ifade takınması kaşlarımızın çatılmasına sebep vermişti. “Ben rahatsızlık vermek istemem.” Bunu neden dediği oldukça belliydi. Eğer sadece erkekler olarak deselerdi sorun yoktu. Ama Asel’in olması onu engellemişti. O Asel’in rahatsız olmasından korkmuştu…

Bir kez daha anlamıştım dostumun ne denli sağlam olduğunu. Asel hep yaptığı gibi büyük gülümsemesini sundu. “Saçmalama Kaya. Senin bizimle kalmanda ne gibi bir sorun olabilir ki de rahatsızlıktan bahsediyorsun? Aksine hanemiz genişliyor ve bu çok güzel!” Hep pozitif bakması beni daha da kendine bağlıyor çiçeğim. Yapma sanki az seviyorum gibi daha da sevdirme kendini. Sanki mümkünmüş gibi…

Kaya’nın yüz ifadesi rahatlarken kabul ettiğini anlamıştım. “Tamam.” Sesi kızıl olsa da duyulacak vaziyetteydi.

Artık gideceğimizi sandığımdan hareketlenmiştim ki Agah ağabeyin söylediği kelimeler beni yerimden sabitlemişti. “Sen evimizin yerini biliyor musunda gidiyorsun Demir?”

Evimiz.

Bende mi gelecektim?

Onca sene sonra beni tekrar kabul mü edecekler?

Usulca ardımı döndüm. Hızlı atan kalbime inat Agah ağabeyin gözlerinin en derinine baktım. Sevdamın sahip olduğu gözlere benzeyen yeşillere… Bana sabit bakıyordu. Hayır, sabit değil. Bana içimi ısıtacak sıcaklıkta bakıyordu. Saklı olan bakışları sıcaklıktı. Ve ne kadar saklasa da ben görmüştüm.

“Harika hep beraberiz artık!” O gülünce bahar geldi, o gülünce çiçek açtı, o gülünce yüreğimde bir filiz yeşerdi. Ve ben o filizi ömrümün sonuna kadar büyütecektim. Onunla da ben büyüyecektim.

Agah ağabey kız kardeşine gülümseyip kendisine çekti. Biraz nispet yapar gibi saçlarından öptüğünde sol gözüm hafiften seğirmişti. “Hadi bakalım.” Kaya’ya dönerek “Araban var değil mi?”

Kaya olumsuz anlamda başını salladı. “Arabam yok maalesef.”

Agah ağabey düşünürken bakışlarını bana çevirdi. “Senin arabanda pekiyi değil. Elimizde kalsın istemeyiz.” Derin nefes alıp “Hadi o zaman sıkışın arkada.”

Onlar ilerlerken ben benim olmayan arabanın lafını yemiştim. Ulan asker! Ben sana bunu sormazsam…

Elimde bir anda bir şey hissetmemle bakışlarımı elime indirdim. Kaya’nın “Bu kıyağımı unutma bebeğim.”

Onun bebeğim demesini bile umursamamıştım. Arada bana güzelce yaklaşmaya çalıştığı oluyordu. Ve bunu şakasına yaptığını bilirdim. O ise sınırını bilirdi. Bana göz kırpıp gittiğinde arkasından ufak bir gülümsemeyle baktım. Gerçek dostuma.

Asel Demirhan’ın Anlatımıyla.

Ağabeyimin kolları arasında arabasına doğru ilerliyorduk. Bir kolunda ben diğer kolunda can yarım, can ikizim.

”Ağabey.” Harfleri uzatarak söylediğimde ağabeyimin bakışları bana döndü. “Söyle Güneş’im, söyle küçüğüm söyle ki ağabeyin ne istersen yapsın.”

Bu adama erimemek elde değildi. Elimin birini ağabeyimin asker üniformasına götürerek üstündeki Türk bayrağını sevdim. “Çatı katını bana mı vereceksin?” Gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımda hayır deme ihtimali bile yoktu. Ah ikizimle mükemmel vakit geçirecektik!

Saçlarımdan öpen ağabeyim gülümsedi. Bugünde öpmelere doyamıyoruz Agah Bey. “Tabi ki sana vermiyorum Güneş’im.” Anlamaz ifadeyle gözlerimi kırpıştırırken cümlesine devam etti. “O da ikimizin. Hiç kusura bakmayın birlikte kalacağız.” Bundan şikâyetçi olmazdım tabi ikizimle olan planlarım olmasaydı.

Yandan ikizimin oflayıp pufladığını işitiyordum. Ah kesinlikle sinirlenmişti! Ağabeyim ikizimin üzerinde olan elini saçlarına götürüp karıştırdı. “Ne oldu? Planınızı mı bozdum yoksa.” İkizim kaçmaya çalışsa da ağabeyimiz onu bırakmadı.

“Bu haksızlık o benim ikizim!” Diye işaret diliyle konuşan ikizime “Benimde kız kardeşim.” Cevabını yapıştırmıştı.

İşte şimdi Timuçin amcam olacaktı. Çekirdek çitleyerek izlerdik ikiliyi.

Büyük bir egoyla “Benim için kavga edin lütfen.” Bana ciddi misin? Bakışları atsalar da ben başım dik duruyordum. Hiçbir şekilde benim için kavga edene neden etme diyeyim ki? Sonuçta güzelim, akıllıyım, sevimliyim ve en önemlisi masum yüzü tipine sahip olduğumdan benim dikkatimi çekmek kolay değildir.

Asıl gerçekse bu kadar mükemmel ailenin içinde büyümüş kız çocuğunun dikkatini çekmek hiç kolay değildir. Ayrıca etrafımda olan onca erkekten dayak yiyeceğinden pek akıl karı da değildir.

Bir anda iki kolundan çekildiğimde sendeledim. “Seni küçük şimdi ne yapalım sana?” Ağabeyimin oyunbozan sesni ikizimin yanaklarımdan öpmesiyle kahkahalarımı tutamadım. Hadi ama arabanın önüne gelmiştik ve burada olan birkaç kişi bizi görüyordu!

Benim bir ağırlığım vardı. Kırk beş kilo kadar. Pekte sağlıklı değil.
“Tamam, tamam durun artık!” Kahkahalarımın arasından zorlukla konuşurken sonunda beni bırakmışlardı. “Bir daha egonuz konuşacak mı hanımefendi?” Diyen tek kaşını kaldırmış ağabeyime baktım. Onun yanağından hızlıca öptüğümde “Bu ego değil ağabeycim. Bu gerçekler.” Yanımdaki ikizimi de öptüğümde ikisi de şapşal bakışlar atıyordu.

Anlayamıyordum aslında. Altı yıldır onlarla çok iyiydim. Ama her seferinde onları öptüğümde dönüp kalıyorlardı.

Hâlâ gerçekliğimi sorguluyorlardı. Özellikle de Agah ağabeyim. Geceleri kalbimin atıp atmadığına bakıyordu. Atığında derin nefes verip şükür ediyordu. İkizim ise sol yanımda yatardı hep. Kalbimin ritmini dinleyerek uyumayı seviyordu.

Geri çekildiğimde Kaya’nın sesini işittim. “Gerçektende gerçeklermiş.” Büyüm kahkaha attığında elleri cebinde yanında ufak gülümsemeyle duran Demir’e baktım. O ufak gülümsemeye dalmıştım ki kalbimin bir anda hızlı atmaya başlamasıyla şaşırıp kaldım. Neden bu kadar hızlı atıyordu?

Sanki biri kalbimi yerinden çıkartmak istiyordu. Anlaşılan hasta olacaktım.

Ağabeyimin yönlendirmesiyle ben en öne binerken diğerleri arkaya binmişti. Şoför koltuğuna ise ağabeyim.

Arkada itiş kakış olurken ortaya Kaya geçmiş, solunda Arsen, sağında ise Demir’di.

Kaya sağ sola kayıyor mızmızlanıyordu. “Niye ben ortadayım? En küçük Koray o olsun!”

Ağabeyim çoktan aracı çalıştırmış sürüyordu. Dikiz aynasından Kaya’ya bakarak “İstersen küçük diye kucağına al.”

Kaya dudaklarını büzerek düşünüyor gibi yaptığında gözlerim büyümüştü. “Yok, ağırdır şimdi. Soyadımıza bakmayın bir Demir değiliz.”

Bakışlarım Demir’e çevrildi tekrardan. O ise hiç umursamadan koltuğun arkasına gözlerini sabitlemişti sanki. Neye bu kadar ciddi bakıyordu ki? Koltuk rengi mi hoşuna gitmişti?

Önüme döndüğümde Arsen sinirle dudaklarını oynatıyor, Kaya ise asker olduğundan kaynaklı cevapları veriyordu. Ben onları dikiz aynasından izleyerek keyiflenirken ağabeyim de arada onlara bakıp önüne dönüyordu. Demir ise hep aynıydı. Anlaşılan kahverengini seviyordu. Bir anda saçımın çekilme hissiyle elim başıma gitti. Biraz öne eğilerek takıldığı yerden çıkardım saçımı. Anlaşılan fark etmeden bir yere taktırmıştım.

Bundan sonrası hep böyle devam etse de Demir’e bulaşmaya çalışan Kaya sert bir bakış alarak susmuştu. Nedendir bilinmez ama sinirle dizini sallıyor sol eli gördüğüm kadarıyla yumruk olmuştu.

Bu adam hep sinirliydi anlaşılan.

Yazar Anlatımıyla,

Agah geldikler evin önünde aracını durdurdu. Bakışları yanında olan kız kardeşine baktığında beğenip beğenmediğini merak ediyordu.

”Hadi inin artık.” Diyerek kendisi kemerini çözüp araçtan inmişti. Kız kardeşi de araçtan inmeden ona yardım etmek istemişti ama bir başkası bunu çoktan yapmıştı.

Asel gülümseyerek teşekkür etmişti adama. “Bu kadar yapmana gerek yoktu ki. Ben kendim inebilirim.”

Demir melül bakışlarla sevdasına bektı. Derin bir iç çekerken “Biliyorum.” Dedi. “Ama sana temas etme fırsatını kaçıramam.” Derken sesi mırıltı şekildeydi ki Asel duymasın.

Asel duymasa da Demir’in arkasında olan Kaya için güzel bir duyuş oldu. Arkadaşı fena abayı yakmıştı. Yakışırdı kardeşine. 19 yıl beklemiş olan bu adamın artık sefa sürme vakti gelmişti neticede.

“Hadi bakalım herkes odalarına gitsin dinlensin. Şimdilik evde birkaç eşya var değiştirmek istediğiniz olursa yarın halledilir.” Burada çok kalmayacaklardı zaten. Sonuçta kız kardeşi kabul etse hemen gideceklerdi.

Hepsinden onaylayan sözler çıkarken eve girmişlerdi. Asel hızla çatı katına yönelirken Arsen’de peşinden gitmek istemişti ki ağabeyinin ensesinden çekmesiyle isteği reddedilmiş oldu.

Asel çatı katına girdiğinde eşyaların yepyeni olduğunu görmüştü. Oysa ağabeyinin eşyalı bir ev tutuğunu düşünmüştü. Her şey tam kıvamında döşenmişti.

Tek bir oda vardı ama büyüktü. Çatı katının içinde ise iki oda vardı. Biri karşı odasıydı ve oldukça küçüktü. Aslında bir yatak bile atılmazdı oraya. Bu şekilde yapmalarını anlamıyordu insanların evleri. O küçük yere ne gerek olurdu ki?

Yorgunluk tüm bedenini kaplarken kendisini üstünü değiştirir değiştirmez yatağında bulmuştu. Birkaç dakika sonra ağabeyinin geleceğini de biliyordu. Öyle de oldu. Agah hızla kız kardeşinin yanına gelmiş kolları arasına çekmişti.

Sessizliği dinledikleri sırada Asel “Ağabey?” Diye seslenmişti. Merak ettiği bir şey vardı.

Agah kız kardeşine doğru eğdi yüzünü. “Söyle Güneş’im?”

Asel gözlerini ağabeyinin gözlerine sabitleyerek sormak istediği soruyu sordu. “Demir’e gerçekten güveniyor musun? Biliyorum güvenmediğin insanları yanıma yaklaştırmazsın ama o…” ne diyeceğini bilemeyerek devam etti “O çok garip bir insan. Sanki gözleri bir kuyu ve ben o kuyunun en dibine kadar tanıyormuş hissiyle kaplıyım.”

Agah’ın vücudu taş kesildi o an. Kız kardeşi Demir’i tanımasa da hissediyordu. Göz temasını kesmedi. Ona güvenen kız kardeşine yalan da söyleyemezdi. Birkaç dakika ne diyeceğini düşünürken kız kardeşinin gözleri kapanmaya başlamıştı. “Geçmişimizde çok insan tanıdık güzel Güneş’im. Demir’de geçmişimiz parçası olabilir. Bunun hakkında sana bir şey demeyeceğim ama yüreğine güven. O seni yanıltmayacak.”

Asel tüm sözleri işitmeden uykuya yenik düşmüştü. Belki de işitmeliydi o sözleri. Ama zamanı değildi.

Agah kız kardeşinin anlından öperek kendisinden sakince ayırdı. Uyku onu içine çekemeyecek kadar kaçmıştı.

Odadan çıktıktan sonra mutfağa giderek iki kupa kahve hazırladı ve bahçeye çıktı.

Çimenlerle geçmeden önce taş olan yere genç adamın yanına oturdu. Evin tek basamaklı merdiveni gibi bir şeydi.

Elindeki kupayı genç adama bakmadan uzattığında genç adam sesini çıkartmadan aldı.

Agah kahvesinden bir yudum alarak ne diyeceğini toparladı. Derin bir nefesle sessizliği bozdu “Nasılsın?” İlk gördüğü anda sorabilirdi sormadı. Soramadı. Biraz kırgınlık vardı. Kendisinin yaptığı hatanın daha beterini yapmıştı Demir. İletişi tamamen kesmekle.

Demir bu soruyla bocaladığını hissetti. Ama kendisini hızla toprakladı. “Bilmiyorum. Bildiğim tek şey onun yanında olmaktan memnun olduğum.”

Şu an kız kardeşini seven adamla konuşan Agah ağabeyliğin tüm sınırlarını zorlasa da iletişime devam etti. “Neden yaptın demeyeceğim Demir. Ama neden bana söylemedin? Sana yardım edebileceğimi bilmene rağmen neden kaçtın.” Bakışlarını genç adama çevirdi.

Demir’de bakışlarını Agah’a çevirdi. O da bilmiyordu. O zamanlar küçüktü ve onu engelleyeceklerini düşünmüştü. Keşke dedi keşke engelleselerdi. Belki bu sayede daha erken kavuşurdu sevdiğine. Ama bu konuda ailesini suçlu bulmuyordu. Tüm suç ona aitti biliyordu. Her şeyi ayarlayan oydu. Babası onu bulamasın diye çok uğraşmış ve başarmıştı. Babasının hâlâ kendisini aradığını ve bunu engelleyen de hâlâ oydu. Ailesi yüzüne tükürse haklıydı. Ama buna devam etmeliydi. En azından çiçeğinin kendisine alıştığını görmeliydi. Eğer aile araya girerse kıskançlıklar, kırgınlıklar, kırgınlıklar, umutlar, sevgiler her şey birbirine girerdi ve o çiçeğinden ayrı kalırdı. Bu olamazdı. Bir süre istiyordu.

Agah bu sessizlikte ne demek istediğini anlamıştı Demir’in. Şimdi konuşmak istemediği belliydi. “Bir haftan var Demir. Bir hafta sonra Alp buraya gelecek. Ondan bir şey saklamadığımı en iyi sen bilirsin.”

Demir usulca başını salladığında zaman onun için akmaya başlamıştı.

Bölüm sonu.

Düşünceleriniz?

Agâh sen nasıl mükemmel bir ağabeysin. Resmen kız kardeşini kendisi Demir’e doğru gönderiyor.

Anlaşılan yakında Alp olaylara dâhil olacak gibi :). Hepsiyle aynı anda yapamazdı Demir. Bu yüzden birkaç kişi aradan çıksın. İlkte Alp’den başlayalım bakalım.

Yazdığım bir haftan var yazısı değişebilir. Göreve falan ya da ne biliyim ekstra bir şey olursa bu kısmı değiştirir hangi gün gerçekleşiyorsa yazarım.

Arsen?

Kaya?

Agah?

Demir?

Asel?

Bundan sonra bölümü yayınladığım günler ve Cumartesi, Pazar ve de Salı günleri kitabı öne çıkarmaya karar verirdim. Hem siz okumadıysanız görebilirsiniz, hem de okumak isteyenler okur. Bölümü okuyanlar ‘öylesine.’ Yazan kısım olacağından isterlerse bakmasınlar o kısıma. O günleri dememin sebebi ise ya hafta sonu ya Salı günü bazı zamanlar kesit yayınlamam. Yani eğer bir kesit olursa o günlerde yayınlarım. Gün içinde kaç kere öne çıkartırım bilmiyorum. Ve bana bu yüzden de kızmayın lütfen. Bildirimler bazılarınıza düştüğünü öğrendim ve bölüm için heveslenmemeniz için söylemek istedim.

Ayrıca sizinle bölüm saatini konuşmamızda gerekiyor. Uymayan var mı? Değiştirmek daha mı iyi olacak? Bunu bana söyleyin lütfen.

Güneşli günler dilerim…

Bölüm : 25.09.2025 07:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...