148. Bölüm

23. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

 

Öncelikle yazım hatalarım var ise kusura bakmayın lütfen. Ayrıca bölüm sonunda bence fena duygu var. İlk sonunu okumadan sırayla okuyunuz :).

O halde bölüme geçelim;

 

 

Bir varmış, bir yokmuş… Hikâyeler böyle başlarmış.

Oysa asıl hikâye, dehlizlerin dibinde saklanırmış.

Suyun yansıması gözlerimizi aldatır, gerçeği gizlermiş.

Ve görmek için… bazen yüreği değil, mantığı dinlemek gerekirmiş.


Kaya dikildiği kapı aralığından ikiliye bakıyordu. Elindeki ilaç kutusunu sıkıca tutmuş kırılması an meseleydi. Asel’in dediklerini işitmek onda yara açmıştı. Yıllardır yanında olan dostunun şansı varken yok olma ihtimalini düşünmek bile can acıtırken işitmek…

Kendisini toparlayarak ilacı cebine yerleştirdi. Hafif aralık kapıyı ittirerek açtığında dalgın bakışlarla Demir’i izleyen Asel’in bakışları ona dönmüştü. “Uyumuş bizim hayta.” Sesini olabildiğince neşeli çıkarmaya çalışmıştı. Sanki biraz önce olanlar yaşanmamış gibi.

Asel hafif bir gülümsemeyle baktı, bakışları tekrar Demir’e döndü. “Evet uyudu.” Sözleri salgındaydı. Bir şeyler düşündüğü belliydi.

Kaya Asel’in yanına adımlayarak koluna dokundu. “Hadi gel yiyecek bir şeyler hazırlayacağım, bana yardım eder misin?”

Asel bakışlarını zorlukla Demir’den alıp Kaya’ya çevirdi. Kararsız bakışlarla baktığında “O bir süre uyanmaz merak etme.” Diyen Kaya’yla başını sallayıp elini onun elini sıkıca tutan elden çekmeye çalıştı.

Asel alamadığı eliyle kaşlarını çattı. “Neden elimi bırakmıyor?”

Kaya ikilinin elini ayırmak için yardım etmeye başladığında “O uyurken elinde tutuğu her neyse sıkıca tutar. Çocukluktan kalma bir alışkanlık gibi düşün.” Dedi.

Zorlukla Demir’in elinden elini kurtaran Asel derin bir nefes verdi. Üstüne ufak bir bakış atan Kaya’ya “Sorun ne?” Diye sordu.

Kaya bakışlarıyla beyaz pantolonu işaret etti. “Beyaz sence de kirlenmez mi?”

Asel bakışlarını pantolonuna indirdiğinde Kaya’nın haklı olduğunu fark etti. “Evet, haklısın.” Bakışları tekrar Kaya’ya dönerek “Sen aşağı in ben üstümü değiştireceğim.” Dedi. “ Ağabeyimin odasında.” Diye de ekleme yaptı.

Kaya başını sallayarak odadan ayrıldığında Asel dolabına yönelerek sportif ve tipi kıyafetlerden seçti. Odadan çıkmadan son kez Demir’in derin uykudaki haline baktı. “İkimiz içinde en iyisi bu Ege…” Sözleri yürekte asılı kaldı. Söylediği ve hissettiği şeyler bir olmadığı belli olsa da kendince çabalayacaktı.

Hızlı adımlarla odadan çıkarak kapıyı aralık bıraktı. Ne olur, ne olmazdı. Eğer bir şey olursa sesini işitebilmek için kapının aralık kalması daha iyiydi. Merdivenlerden inerek ağabeyinin odasına doğru yol aldı. Odaya girdiğinde fazlasıyla düzen karşılamıştı. Ama ondan önce ağabeyinin o barut kokusu… Asel için tarifi zor güzel bir kokuydu. Azat babasıda böyle kokuyordu ve ona her sarıldığında huzur bulmasını sağlıyordu.

Üstündeki kıyafetlerden kurtularak yenilerini giydi. Elindeki eski kıyafetleri toparlamaya üşendiğinden yatağa öylece koymuştu. “Sonra alırım.” Diye mırıldansa da unutacağı belliydi. Bakışları odadaki komidinlerde bulunan çerçevelere kaydığında gülümsedi. Ağabeyiyle çekindiği, ikizi ve ağabeyiyle birlikte olduğu ve de ailecek olan fotoğrafları vardı. Hepsinde büyükçe gülümsüyordu. Ama gözlerinde bir parıltı eksikti sanki. Bunu düşünmeyi bırakarak odadan çıktı. Kaya onu bekliyorken çok oyalanmıştı. Hızlı adımlarla aşağı indiğinde tarif defterinden birkaç şey bakan Kaya’yı görmüştü. Bu evde tarif defteri olduğunu bilmiyordu. “Evde tarif defteri olduğunu bilmiyordum Kaya?”

Kaya defterdeki bakışlarını çekerek Asel’e dönüp gülümsedi. “Bu defter yıllar yıllar önce yaşlı bir kadından kalmıştı.” Gözlerini kısmış uydurma hikayesini söylüyordu.

Asel gözlerini genişçe açarak “Vay canına o zaman o yaşlı kadının ruhu bu defterde mi?” Dedi.

Kaya başını sallayarak ciddi bir ifadeyle onayladı. “Rivayete göre bu defteri yaşlı kadının öldüğü evde bulmuşlar. Ve bu deftere sahip olanın her yemeği…” büyük bir egoyla “Mükemmel olacakmış.” Dedi.

Asel dayanamayarak kahkaha attığında Kaya’da ona katılmıştı. “Ah Kaya sen cidden tuhafsın.”

”Teveccühünüz Asel Hanım.” Diyen Kaya defterdeki bir tarifi gösterdi. “Ne dersin?”

Asel tarifi baktığında gülümsedi. “Tavuk ve makarna. Hım…” gözlerini kısarak Kaya’ya döndü “Mükemmel bir yemek.”

Kaya hafif tebessümle “Şimdi ihtiyacımız olan her şeyi bulmamız gerekiyor.” Dedi.

Asel kollarını katlıyor gibi yaparak “Hadi başlayalım!” Dedi.

Aradan yarım saat geçti, geçmemişti lakin ikili aradığı hiçbir şeyi düzgünce bulamamakla birlikte etraf savaş alanından farksızdı. Tencereler, tavalar, gerek olmayan birçok çatal bıçak kaşık hepsi ya tezgahta ya yerdeydi. Onlar bunu umursamadan süzgeç aramaya koyulmuşlardı. “Bence alt dolaptadır.” Alt kapağı açmış içeriye kafasını sokarak bakmaya çalışıyordu Asel.

Dolabın tepesinde olan Kaya “Bence üst dolapta!” Diye söylenerek eşyaları yere atıyor aradığını bulmaya çabalıyordu.

Kaya tam pes edip inecekken aradığını bulduğunu sandı. “Buldum!” Kafasını kaldırdığında sertçe dolaba çarpma sesi mutfakta duyuldu. “Hay ben böyle işin anasını, avradını…” sessizden söverken bir eliyle kafasının acıyan yerini ovalarken, diğer elinde canla başla bulduğu süzgeçi tutuyordu. Aşağı indiğinde gururla elindekini havaya kaldırdı. “Buldum işte!” Gözler kısıldı, gülüşü derinleşti. “Tava tencere benden sorulur resmen.” O kadar gururlu ve mutluydu ki elindeki şey süzgeç olmasa da insan evet süzgeç diyesi geliyordu.

Asel gülmemek için kendini zora uyarken eliyle dudak kenarını kaşıdı. Hafifçe öksürerek “Bulduğuna emin misin?”

Kaya bir kez daha gururla “evet” dediğinde Asel zorlukla balını salladı. “Tamam süzelim o halde.”

Kaya makarna tenceresini eline alacak olan Asel’i durdurdu. “Şimdi ağırdır o sen süzgeçi tut ben onu dökerim.” Hafif kaşları çatıldı. “O zaman tüm ağırlıkda süzgeçe gidecek.” Gözleri bir süzgeçte bir makarna tenceresindeyken “En iyisi bir elimle onu tutup diğer elimle dökerim. Yapabilir miyim ki? Askerim oğlum ben yaparım tabi.” Kendi kendini gaza getirerek işe koyuldu.

Asel diğer eline makarna tenceresini alan Kaya’ya tedirgince baktı. “Yapabileceğinden emin misin? Bir yerin yanmasın?”

Kaya alayla “Yaparım tabi kız. Sen ne sandın bu kasları.” Elindekiler yüzünden kaslarını gösteremiyordu. “Neyse şunu dökeyim bak o zaman görürsün.”

Kaya sakince süzmeye başladığında Asel ona dikkatle bakıyordu. Makarnalar süzgeçte dururken, suları akmaya devam ediyordu ki “Dur Kaya, bir bardak suyundan almalıyız!”

Kaya abiden duyduğu sesle eli hafifçe kendisine doğru geldiğinde karnına doğru bir sıcaklık hisseti. “Yandım lan!” Makarnaları tezgahın bir yerine, tencereyi bir yere atıp geri çekildi. Canı fena halde yanmıştı. Asker diye canı acımıyacak değildi ya.

Asel telaşla Kaya’nın üzerindeki tişörtü çıkarmaya çalıştı. “Kaya çıkar çabuk canın yanmasın daha fazla.”

”Çıkarayrum ya kizum yandum ha!” Kaya hiç fark etmeden Karadeniz şivesi yaparken mutfak kapısında elinde poşetle duran Mert poşeti yere düşürmüştü. “Oy nenem yarabbi!”

Dakikalar sonra Kaya’nın karnına merhem sürülmüş üstü çıplak şekilde mutfak masasında oturuyordu. Kıskançlıktan Asel’in sürece merhemi Mert sürmüştü. Bununla kalmayıp güzelde bir dalga geçmişti Kaya’yla.

Kaya içler acısı şekilde karnına doğru bakıyordu. Resmen kızarmış patlıcana dönmüştü! “Ulan ne günah işledimde yaktım kendimi!” Kesin dostu uyurken bile beddua etmişti ona. Yoksa ne diye yanacaktı? O çok dikkatli bir adamdı. Bir makarnayı da süzerdi evelAllah! “Üstünü bile giyemiyorum.” Tişört deydi mi canı yanıyordu. Böyle Asel’in karşısında oturmaktan da utanıyordu. Asel bunu fark ettiğinde “Tıpta ayıp olmaz Kaya.” Demişti. Yine de Kaya’nın içi hiç rahat değildi. Sanki biri çıkıp onu haşat edecek gibi hissediyordu.

Bakışları onların işini yapmaya başlayan Mert’e döndü. Dağınıklığı hiç yadırgamadan yorgunca işe koyulmuştu. Yarısı lavobonun içinde olan makarnaları alıp iyice yıkadı diğerlerinin içine koymuştu. Bazen “Bu hijyenik mi?” Diye düşünse de mikropta gerekli bir şeydi nede olsa. Ayrıca yıkamıştı işte daha ne olsun?

“kremanın içine köri de koy Mert. Ha unutmadan makaranın suyundanda koy.” Diye

Mert’in ona ters bakışlarını görse de umursamadı. Canı sıkılıyordu ve Asel annesiyle konuşmak için gittiğinden Mert’e dadanıyordu. Masada bulunan elmadan bir tane alarak masa örtüsüne sildi. Şimdi gidipte yıkayamazdı.

Mert makarnanın tezgaha dökülmüş suyundan toplayarak döktü tencereye. Üstüne birazda köri baharatından koydu. Kokusu bir değişikti ama olsun. Kremayıda içine koyduğunda güzelce birbirine girsin diye karıştırmaya başladı. En son makarnayı da koyduğunda tamamdı. Et zaten hazırdı ekstra birkaç baharat gerekliydi. Onlarıda attığında karıştırıp suyunu çekmesi için bıraktı.

Elini bulduğu sarı bezle silerek “Bitti.” Dedi gururla.

Kaya yediği elmanın çöpünü masaya bıraktığında Mert’e döndü. “Güzel yaptın değil mi? Bak kötüyse seni sallandırırım.” Üstün körü süzdü “Zaten cılız bir şeysin.” Dedi.

Mert yine olan kaslarından dolayı laf yemişti. Vardı işte kası! Onlar görmüyorsa suç onun muydu? “Siz benim bir kaslarımı görseniz bir daha böyle konuşur musunuz?” Diye ağzının içinden konuşurken kapıdan gözlerini ovalayan Demir girdi. “Ne oluyor burada?” Uyku sersemliğinden sesi boğuk çıkıyordu.

Kaya dostuna mahcup bakışlarla baktı. “Yemek yapıyorduk.” Cevabını veren Mert’i.

Demir bakışlarını mutfakta gezdirirken aradığı çiçeğiydi. “Çiçek nerede?” Eğer istese odasında bekleyebilirdi lakin bunu yapmamıştı. Odasını gezmek artık neyi sevip, sevmediğini bilmek isterdi ama bu yanıl geldi o an. Onun gelmesini de bekleyebilirdi ama çekinmişti.

“Ailesiyle konuşuyor. Sen iyi uyudun herhalde?” Sesindeki alay belliydi.

Gözlerinin içi gülerken gülümsedi. “Uzun zaman sonra hayatımın en güzel uykusuydu.” Açıkçası hayatında uyuduğu en iyi uykusundan ayrılmaksa onu biraz üzmüştü. En son çiçeğiyle beşiğinde uyuduğu o uyku geldi gözleri önüne. Üstü başı pek temiz değildi o an ayrıca sığabilir mi belli değilken çiçeğinin ısrarı üzerine uyumuşlardı o beşikte. Son uykusu olacağını bilseydi hiç uyanmak istemezdi.

Mert’in ona bakan ters bakışlarını bile umursamazken arkadan “Kaya yemek hazır mı?” Sorusunu işitmesiyle kalbi hızla atmaya başlamıştı. Ah bu kalbi birgün çok sevmekten duracaktı!

Hızla arkasını dönüp büyük gülümsemesiyle ona bakarken Asel’in ona bakmak yerine gözlerini kaçırması gülüşünü sildirmişti. Ne diye gözlerini kaçırıyordu ki? Yanlış bir şey mi yapmıştı? O gülüşüne ölürken Asel gülüşünü soldurmuştu. Şimdi ne ceza verirdi hakim. Suç değil miydi Nadide bir parça gibi gülümseyen, çiçek açtıran gülüşün solması…

”Hazır sayılır. Masayı hallettik mi tamamdır.” Diyen Kaya’nın sesini bile duymuyordu Demir. Sevdası hafifçe başını sallayıp “Tamam.” Demiş ve gitmişti. Öylece gitmişti…

Dişlerini sertçe sıktı. Yine görünmez olmuştu! Niye böyle olmuştu? Ne yapmıştıda haketmişti bunu?

Sinirli solukları duyulurken kimse ona bir şey diyemiyordu. Demir hızla mutfaktan çıkarken diğerleri rahat bir nefes aldı.

Agah oturduğu koltukta yayıldı. Albayın bir şey konuşmak için gerçekten çağırmasıyla rotası karargah olmuştu. Şu anda albayın odasında onu bekliyordu. Kapının çalınmadan açılmasıyla yerinden toparlandı. Bunu yapacak tek kişi albaydı.

“Otur oğlum.” Derken yerine geçti Asaf. Sıkıntılı bir nefes alırken bakışları Agah’a döndü. “Yakında iş adamı kimliğinde biri Hakkari’ye gelecek. Bizim için önemli biri. Bu yüzden operasyon düzenlenecek. Ve bu operasyonda Demir ve yeni gelecek yüzbaşı yer alacak. Aynı zamanda polis özel harekattan da birileri olacak. Çok titiz çalışmalı adamı avucuzun içine almalısınız.”

Agah her bir kelimeyi dikkatle dinliyordu. Peki kendisi neredeydi? Hafifçe boğazını temizleyerek “Ya ben neredeyim komutanım bu operasyonda?”

Asaf gözlerini kısarak Agah’a baktı. “Sen yurt dışında tatile çıkacaksın asker. İtiraz kabul edilmedi.”

”Tatil?” Diyen düşünceli ses Agah’a aitti.

Asaf başını sallayarak onayladığında “Bu yüzbaşı kim komutanım?” Diye sordu.

Asaf sıkıntılı bir iç çekti. “Sadece bu görevde yer alacak biri. Kendisi biraz sıkıntılı bir tip ama karşılaşacağınızı sanmıyorum.”

Agah başını salladığında izin isteyerek oradan ayrıldı. Yakında tim toplanır ve gerekli bilgiler onlara verilirdi.

Asel annesiyle konuştuktan sonra telefonu kapatarak içeri geçtiğinde kapının kilit sesini duymuştu. İçeriye giren ağabeyini gördüğünde yanına ilerlemişti.

Agah kilidi açarak içeri geçtiğinde ayak sesleriyle başını kaldırdı. Güneş’ini görmesiyle yüzünde yorgun bir gülümseme oldu. Kız kardeşini kendisine çekerek sarıldığında çiçek kokusunu içine çekerek rahatladığını hissetti. Kendini nedende yorgun hissediyordu.

Mutfaktan gelen gürültüyle Agah dişlerini sıktı. Yine kim ne yapmıştı? Kız kardeşinden ayrılarak mutfağa doğru ilerledi. Mutfaktan içeri girdikten sonra gördüğü manzara karşısında şaşkın bakışlarla baktı. Etraf darma dumandı! “Siz!”

Gelen sert sesle ikili kapıya baktıklarında sertçe yutkunmuşlardı.

Sakince yemeklerini yemeğe başlamışlardı. Kimseden çıt çıkmazken gerçi ortamı daha da geriyordu. Mert ve Kaya mutfağı temizleme konusunda görevlendirilip güzel bir azar işitmişlerdi.

Yemeğin sessizce bitmesiyle Asel odasından kremi alarak salona indi. “Kaya gel kremini sürelim.” Demesiyle sert bakışlar bir anda onlara döndü.

”Ne kremi?”

”Kremi ne yapacak?”

”Yok krem falan!”

Daha sonra hepsinden “Olmaz!” Kelimesi duyuldu.

Asel onları duymazdan gelerek Kaya’nın oturduğu koltuğa yöneldi. “Dik dur biraz.” Diyerek eline kremi sürecekti ki, Demir hızla kremi elinden aldı. “Ben sürerim.” Hiç kimsenin konuşmasına izin vermeden eline kremi sıktı. “Yat istersen arkadaşım daha rahat sürerim.” Dişlerinin arasından konuşuyordu.

Kaya sertçe yutkunarak koltuğa usandı. “Demir, yavaş olursun değil mi?”

Demir arkadaşının sorusuna psikopatça gülümseyerek hafifçe başını salladı. Daha sonra sertçe kremi karnına sürmeye başlamıştı. Kaya anlık acıdan bağıracakken kendisini tutmaya çalışıyordu.

“Sen niye çıplaksın lan sabahtan beri?” Sessiz ama sertçe soruyordu Demir.

Kaya açıdan zorlukla “Yanık yer açıyor diye giydirmedi Asel.” Dedi.

Demir Asel’in isimini duyduğunda daha sert kremi sürmeye devam etti. “Ne olursa olsun çıplak olmayacaktın Kaya!”

Kaya hafifçe başını sallarken acıyla sesler çıkartıyordu.

“Sencede fazla sert sürmüyor musun kremi?” Diyen nahif sese döndü Demir. “Güzelce yedirmek için yapıyordum. Hemen Kaya’nın canı acımıyor.” Kaya’ya yandan sertçe bakarak “Değil mi Kaya?” Demiş, sertçe karnına bastırmıştı.

Kaya ani hareketle yerinden hafifçe havaya kaldırmıştı belini. “E- evet.” Derken bile zorlanmıştı.

Agah kız kardeşini kendine çekerek yanına oturtu. “Boş ver güzelim canı acısa söylerdi.”

Asel kararsızda onlara baksa da başını sallamıştı. Aklına gelenle ağabeyine döndü. “Ağabey biliyor musun Kaya şive yapıyor.” Heyecanlı sesi duyan erkekler Kaya’ya doğru döndü.

Mert “öyle mi?”

Arsen dudaklarını oynatarak “Şive?” Dedi.

Agah tek kaşını kaldırarak Kaya’ya baktı. “Ankara’lısın diye biliyordum Kaya?”

Demir üsten bakışlarla dostuna bakarak “Bende öyle sanıyordum Kaya. Yoksa Karadeniz’e merak mı saldın?” Gözlerinden ateş çıkacak olsa şimdiye çıkmıştı.

Buradaki herkes nerdeyse biliyordu ki Asel şiveyi çok seviyordu. Bü yüzdendi tepkileri.

Kaya şaşkınca Asel’e baktı. “Şive mi?”

Asel başını salladı. “Yandığın zaman dedin ki ‘Çıkarayrum ya kizum yandum ha!’ dedin.”

Kaya serçe yutkunarak diğerlerine göz gezdirdi, en son dostunun alev ateş kara gözlerinde kaldı. “Şive yapmışım.” Sanki kendisi yapmamış gibi şaşkındı.

Demir gülümseyerek “Şive yapmışsın.” Bu gülüş asla sıcak değildi.

Kaya sertçe yutkunmaya devam ederken ne yapacağını bilemiyordu. Asel’in “Bir daha yapsana.” Kelimeleriyle de tuz biber olmuştu.

Kendini kurtarmak için yerinde dikleşti “Demir’den öğrenmiştim ben.”

Asel şaşkınca bakarken Demir’de farklı değildi. “Öyle mi?” Dedi Asel meraklı bakışlarla.

Demir bir arkadaşına bir sevdiğine bakarken Kaya “öyle tabi.” Dedi başını sallayarak. “Hatta onun yüzünden arada şive yapıyorum. Fark bile etmemiştim sen söylemesen.” Diye ekledi.

Asel’in meraklı bakışları Demir’e dönerken Demir başını hızla salladı. Asel’in “Karadenizli misin?” Demesiyle Demir gülümsedi “Evet.”

Asel bir anda her şeyi unutarak “Şiveyi yapar mısın?” Dediğinde Demir’in gözleri ışıl ışıl parlamıştı. Asel ise bu dediğinden biraz utanarak ağabeyine sokulmuştu. “Sen iste yeter.” Dedi sessizce Demir.

“Ey yar, yillar geçtidir ama ben heele aynı yerude, aynı yaşuda, aynı zamanda sıkışup kalmişidum. Himdi sorsan bana, bu ettuğum aptalik midur, yoksa sevda midur ha?”

Asel büyülenmiş gibi Demir’e bakarken Kaya Demir’i dürtü. “Nerden alıntı lan bu?”

Demir’in bakışları sevdasından ayrılmazken “Yüreğumun.” Sessiz fısıltıdan farksız sesi, sessiz salonda yankı yapmıştı sanki.

Agah hızla yerinden kalkarak “Hadi herkes yataklara. Yarın iş vakti.” Dediğinde Asel bakışlarını kaçırarak ağabeyine başını salladı.

Hepsi odasına çekilirken sessizdi. Mert taşıdığı ağırlıktan uyuyamazken Arsen düşünceler dalmıştı. Agah kendini yatağına atığında ise düşündüğü Alpaslan olmuştu.

Kaya yaptığı hatayı nasıl telafi edeceğini düşünürken yastığından başını tavana doğru bakan Demir’e çevirdi. “Demir…” sessizde söylediği ismini duyacağından emin değildi. Ama dostu onu hep duymuştu…

Demir bu karışık hisli günden sonra ne düşüneceğini bilemezken Kaya’nın ismini söylemesiyle ona döndü. “Sorun ne Kaya?” Bugün ondan olabildiğince kaçmasını anlayamamıştı. Sanki sadece Asel’in değil onun peşinden de koşacaktı. Dostu kıskançlık mı yapıyordu yoksa?

Kaya bakışlarını aşağıya doğru eğdi. “Özür dilerim.” Demir onun neden özür dilendiğini anlamazken Kaya konuşmasına izin vermeden dolu gözleriyle ona dönerek “Özür dilerim Demir. Sevdiğinle geçireceğin en güzel anlarında kriz geçirttiğim için, acılarını bilmeme rağmen kendimi kaptırdığım için, en acısıda yıllardır dostumu tanıdığım halde sırf aile arasında yapılan o samimi şakalardan yapmak istediğim, kendimi olmayacak bir ailenin parçası hissettiğim için özür dilerim…”

Demir’in kaşları çatılırken Kaya’nın ne saçmaladığını anlayamıyordu. “Kafayı mı yedin Kaya?”

Kaya akan birkaç damla göz yaşlarıyla Demir’e baktı. “Ne?”

Demir yerinden kalkarak Kaya’nın yanına doğru gitti. “Emin ol hayatımda geçirdiğim en acısız, en güzel krizdi. Oğlum ben çiçeğimin odasında onun çiçek kokularıyla uyudum lan!” Yüzünde eşsiz bir gülümseme varken kahkaha attı. “Benim çiçeğimin…” Gözler ışıl ışıl parlıyordu.

Kaya dostunun bu halini anlayamıyordu. Kendisi için yalan atıyor dese gözleri bu denli mutlu olamazdı. “Kızmadın mı?” Sorduğu soruyu sanki annesinden azar işitmekten korkan bir çocuk gibiydi.

Demir Kaya’yı düzgünce oturtarak sarıldı. “Sen Kaya, en çok aileyi hak eden sensin. Ama bir şeyi unutuyorsun.”

Kaya ona merakla bakarken “Neyi?” Demir hafif gülümsemeyle “Benim ailem olduğunu Kaya Demir.”

Kaya dostuna sıkıca sarıldı. Şu hayata kaybetmek istemediği tek kişi dostuydu. Ama artık dostunu kaybetmemek için ilk kişi hep Asel olacaktı. Asel giderse dostu giderdi… “Yeminlerimizi etiğimiz o gün, seninle tanışmasakta arkamızı kolladığımız o yatakhanede, ağlarken bana destek olduğun her anda, en önemlisi yemin töreninde ikimizde kimsesiz olduğu o anda birbirimize sahip çıktığımız anda dahil sen benim en değerli ailem oldun Demir. Sen benim tek ailem oldun. Şimdi bile bana kendi ailende yer açan, beni hep düşünen can dostumsun. Sen benim ailemsin.” Gözler kapanırken Demir’in dolu gözlerini görmemişti.

Sessizlik gecenin en sancılı anıydı. Acılar sanki karanlık, sessiz, yalnız anları kollardı. Demir dostu uyuyana kadar yerinden bir santim kımıldamadı. Lavaboya gitme ihtiyacı için ondan sakince ayrılarak başını kendi göğsünden yastığa bıraktı. Hafifçe saçlarını okşayarak üzerini sıkıca örtü. Askerdi Kaya, bu hareketlere çoktan uyanmalıydı ama belli ki vücudu bugün oldukça yorgun düşmüştü.

Sakince kapıdan çıktığında adımları koridordaki lavaboya gidecekken, mutfaktan duyduğu sesle o yöne adımladı.

Mutfağın karanlık atmosferinde bir kadın sületi gördü. Yere doğru kırık camlara bakıyordu. Eğilip almak isteyen elinden önce davranarak kendisi toparlamaya başladığında nerdeyse korkuyla çığlık atacaktı kadın. “Elimi kesmek istemiyorum lütfen uzaklaş.”

Asel kaşlarını hafifçe çatarak bir adım uzaklaştı. “Elini kesmekle ne alakası var Demir? Burada dursam ne olacaktı? Hem onları ben dağıtım, ben toplamalıydım.”

Demir cam parçalarını toplayarak çöpe attı. Ama içine pek sinmemişti. Ya kırıntı dahil parça kaldıysa? Sabah en iyisi süpürge tutmalıydı. Aslında şimdi tutsa daha iyiydi lakin diğerleri sese inerse açıklama yapmakla uğraşmak istemiyordu. Bedenini, masaya yaslanmış kadına çevirdi. “Senin elin kesildiğinde benim elimin sağlam kalacağını düşünüyorsan yanılıyorsun Çiçek.”

Asel hafifçe kaşlarını çattı. Çiçek’te kim? Bunu düşünmek istemediğinden “Tamam, teşekkür ederim iyi geceler.” Diyip gitmek için hareketlendi.

Demir’in artık canına tak etmişti! Ona doyasıya çiçek diyecek, sarılacaktı! Hızla kolundan tutuğu kadını tezgaha doğru çekti. Önünde duvar gibi durarak onu sıkıştırdığında çığlık atacak kadının dudaklarına elini kapattı. “ Hayatum hayatun olmiş, sen ise çiçek misali kaçmak iseysun ha?..” Alaydan uzak kısık bir kahkaha attı. Şivesi düzelirken, küçük çiçeğinin kulağına doğru eğildi. “Bundan sonra senden bir adım uzaklaşmayacağım çiçek kadın. İstersen vur, istersen kız, istersen bağır. Bu adam artık sensiz bir hiç. Bundan sonra adın adımla anılacak.” Gözleri hafifçe kapanırken şaşkın kadına “Öpebilir miyim?” Sorusu ne kadar fazla olsa da sordu. Çiçeğine hasretti bu adam.

Asel titrek nefes alırken kalbi maratonda gibi atıyordu. Dudaklarını aralıyıp bir şey demek istese de yapamıyordu. Hatta Demir’in ne zaman elini çektiğini bile bilmiyordu.

Ne evet, ne hayır cümlesini duyamadığı kadından izin almış gibi yaptı. Saçlarıyla kapatılan kulağının altına kokulu minik bir öpücük bırakıp ger çekildi.

“Bundan sonra adın, adım…

Sözün, sözümdür.

Tek bakışın ise bakışımdır.

Ve zamanı geldiğinde,

Benim yüreğim sende olduğu gibi,

Senin yüreğin de bende olacak,

Çiçek kızım…”

Bölüm sonu.

Düşünceleriniz?

Yazım dili?

Gidişat?

Bölümün sonunda nasıl patlarım ama? Eee artık vuslata adım atalım değil mi? Nereye kadar böyle uzaktan uzaktan? Yakınlaşma sahneleri başlasın. Tabi Asel’imizin tatlı kaçış sahneleri de :).

Demir, sözleri?

Kaya için tek kelimem bile çıkmaz… O kadar üzüyor ki beni yazarken hafif gözlerim doldu…

Asel?

Agah?

Mert…

Arsen masum çikolatalı kekim?

Güneşli günler dilerim…

Instagram: demirhan.asel

TikTok: demirhan_asel

Bölümü yayınladığım günler ve Cumartesi, Pazar ve de Salı günleri kitabı öne çıkarmaracağımı söylemiştim bildirim gelirse ciddiye almayınız.

Bölüm : 09.10.2025 07:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...