200. Bölüm

28. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

Gözlerimin her gördüğü yerde seni araması kadar gerçekti sevdam….

Artık karargaha dönem zamanı gelmişti. Sakince yolda ilerleyen ekip nerede hata yaptıklarını düşünüyordu. Tam o anda Kaya sert bir manevrayla aracı durdurdu.

Demir Asel dengesini kaybetmesin diye elini ona doğru uzatmış “İyi misin?” Diye sormuştu. Olumlu yanıt alınca neler olduğuna bakmaya başlamıştı.

Kaya “PÖH ekibi sonunda teşrif etmiş.” Dediğinde yüzbaşı hızla araçtan indi.

Diğer herkes indiğinde iki ekip karşı karşıya kalmıştı.

Konuşmak mı, yoksa sinirlerine hakim olamamak mı göreceklerdi…

Karşı tarafta araçtan indiğinde karşı karşıya kalmışlardı.

Başkomiser sert tutumuyla ölüm timine baktı. Birkaç adım onlara doğru atarak keskin bal gözleriyle en rütbeli kişiyi arıyordu. Ama bu pekte kolay değil. Zira timin yarısında tuhaf kıyafetler varken bilemiyordu. Daha sonra gözler açık yeşillere kaydı.

Sanki son baharda yeşeren çimler gibiydi gözleri. Öyle derin öyle kusursuz ki içine çekmeye ant içmiş gibiydi. Lakin kadının gözlerinde sinir parıltıları dolaşıyordu. Oysa sinirli olması gereken kişi onlardı. Onlar gelmeden ne demek operasyona başlamak! Hem geç haber verip, hem de öylece beklemeden başlamaları affedilmezdi…İşine bağlı bir adamdı başkomiser. Ve bu hata yüzünden hataya tahammülü yoktu.

“Biz gelmeden operasyona başlamak sizin huyunuz sanırım.” Derken ilk cevap verecek kişinin komutanları olacağını düşündüğünden onlara baktı.

Öyle de oldu. Yüzbaşı küstah adamı üstün körü süzdü. “Geç gelmek veya hiç gelmemekte sizin huyunuz sanırım.” Alaylı sözlerindeki sertliği yakalamamak imkansızdı.

Başkomiser kaşlarını hafifçe çattı. “Geç haber veren siz olmasaydınız böyle bir sorun yaşanmazdı.” Onların suçu olmamasına rağmen bu kadın neyden bahsediyordu?

Yüzbaşı başını dikerek ona baktı. “Operasyona karar verildiği an size haber verilmeseydi sizi haklı bulurdum başkomiser. Lakin bu durumda hatanız affedilemez.”

Başkomiser gerçektende bir şey anlamıyordu. Onun daha bir saat öncesinden haberi olduğu operasyona yetişmek için çok çabalamıştı. Şimdi ise o mu sorumluydu? Üstündeki üniformasını bile düzgün giyememişti! Evden apar topar çıktığımda yemeğini yiyememiş, üstüne ocağı umuyordu ki kapatmıştı… Zira evi yanabilirdi, tüm binadakilerle birlikte…

”Sizi anlamıyorum. Benim henüz haberim olduğundan ancak gelebildim. Sizse önceden söylediğinizi beyan ediyorsunuz?”

Yüzbaşının siniri bir anda uçmuştu. Adamın bal gözleri yalanın emarelerini bile taşımıyordu. Nasıl böyle bir şey olabilir? Bakışları hızla Serdar’a döndü. “Serdar! Neler oluyor?”

Serdar duyduğu sert sesle yüzbaşına dönerek sertçe yutkundu. “Ben bilmiyorum yüzbaşım. Bana bir erin başkomisere haber verdiğini iletmişlerdi.” İş ona patlamasa iyiydi. Suçu yoktu ki onun.

İşler sarpa sararken anlaşılan birden fazla hainle uğraşacaklardı. Bakışları başkomisere dönerek “Burada konuşamayız başkomiser. İçin bizi takip edin.” Diyerek ardını döndüğünde başkomiserin ekibinden biri “Aha başkomiserime emir verdi.” Dediğinde üstünden güzel bir bakış yemişti.

Araçlara tekrar bindiklerinde herkes eski yerlerine geçmişti.

“Komutanım.” Diyen Kerem’in sesiyle ona döndü bakışlar. “Acaba diyorum şu kıyafetlerden ne zaman kurtuluruz? Hayır yani pijama giysem daha yakışıklı olurdum. Gerçi bu halimle bile her kızı etkilerim de.” Derken kendisine olan güveni göz yaşartıcıydı.

Kaya dikiz aynasından Kerem’e kısa bir bakış attı. “Ben dururken sana bakan olur mu sanıyorsun Krem burule?”

Kerem duyduğu sesle hızla komutanına döndü. Komutanın alaylı sesine “Ayıp ediyorsunuz komutanım. Bence herkes olanı söylemeli. Yani benim timde en yakışıklı kişi olduğum oldukça belli. Bunu kabul etseniz sizin açınızdan daha az sancılı olabilir.” Dedi.

Kaya başını sağa sola sallayıp aracı sürmeye devam etti. “Hiç sanmıyorum.” Kısa bir şekilde Demir’e baktı. “En yakışıklı olan sen olsaydın şu an seni defnediyor olabilirdik.” Demir’in bakışlarını görmüştü. Asel’e dikkatle bakıyor onun tepkisini ölçüyordu. Tek bir olumlu davranışta Kerem şu an aralarında olmayabilirdi.

”Siz bir şey söyleyin bari!” Ama Kerem şansını zorlamaya devam ediyordu. Kadınlara hitaben söylediği sözleri Alisa gözlerini kısarak “Yani… bilemiyorum.” Derken Sevilay gözlerini kaçırmış, Meyra göz devirmişti.

Kerem son şansı sandığı ama tek olumlu yanıtta içtimada canına okunacağını bilmediği doktor hanıma döndü. “Asel sen ne diyorsun?”

Asel böyle mazlum bakan Kerem’e gülmemeye çalışırken bir yandan ne desem diye düşünüyordu. “Beni katmasan Kerem?” Kerem’in ısrarlı bakışları ve “Hadi ama doğruları söyleyeceksin sadece. Gördüğün en yakışıklı kişi olduğumdan eminim.” Kendinden emince demesiyle Asel kendisine merakla bakan tim ve Demir’i görmüştü. İşin kötü yanı dizini sallıyor, dizinin üzerindeki elini yumruk yapıp açıyordu. Sinir tüm bedenini sardığı belliydi.

”Kerem…” Kerem ona umutla bakmaya devam ederken bir anda “En yakışıklı kişi tanıdığım kim biliyor musun?”

Kerem heyecanla öne doğru eğildi “Kim?”

Asel gülmemek için dudaklarını ısırdı. “Aslında çok var öyle tanıdığım ama… “ diğerlerin meraklı bakışlarını fark ederek “Babam!” Dediğinde Kerem geriye rahatça yaslanarak “Demiştim işte benim diye.” Derken kelime beyinde döndü. “Baban mı? Ne babası ya! Benim ben.” Diye sızlanırken Demir komutanın sert bakışları engellemişti daha fazla konuşmasını.

Tim Kerem’in yıkılmış haline gülerken Demir Azat amcasını düşündü. Çok mu yakışıklı bir adamdı? Gözünün önüne simasını getirmeye çalışsa da uzun zamandır görmediğinden çok zordu. Görse tanırdı belki ama şu an çıkaramıyordu simasını. Bir anda duraksadı. Ya Murat babasıysa? İçten içe kendini yiyip bitirmeye devam ederken araç çoktan durmuş, kimlikler gösterilerek içeri girilmişti.

Kimseden ses çıkmadan toplantı odasına gidilmiş, bir tarafta Asel ve ölüm timi, bir tarafta Başkomiser ve ekipi vardı.

En baş ise boştu. Albay burada bulunmadığından da boş kalacaktı.

Yüzbaşı elindeki dosyayı başkomisere doğru uzattı. Başkomiser dosyayı önüne alsa da “Biz zaten dosyayı ezberledik yüzbaşım.” Dedi.

Meyra keskin bakışlarını ona sundu. “Madem biliyorsunuz konuya geçelim o halde.”

Başkomiser rahatça ardına yaslandı. Kollarını sandalyesine yaslarken ellerini birleştirdi. “Önce tanışmaya ne dersiniz? Birbirimizin en azından ismini bilsek hitabımız daha kolaylaşır.”

Meyra derin bir nefes aldı. Bu adamdan hoşlanmamıştı. “ İsimden önce görevi konuşsak ya başkomiser.” Sesinde alay vardı.

Başkomiser onun dediğini umursamadı. Aksine “Ben Boran Esen. Bu arkadaşlarda benim Yürek ekibim.”

Meyra sabır dileyereadama baktı. “Yüzbaşı Meyra Asilsoy.” Timini göstererek “Ölüm timi.” Asel’i bilerek tanıştırmamıştı. Nedense rahatsız hissetmişti onlardan. Birde doktoru tanıtmaya ve bir sıkıntı yaşamaya gerek yoktu. Ama onların böyle bir düşüncesi yoktu. “Pek şu kim? O da mı ekibinizden?” Diyen gevşek ağız konuşana baktılar.

Meyra söze geçmeden sert bir ses devreye girmişti. “O seni ilgilendirmez.”

Adam ellerini teslim olur gibi kaldırdı “Yemedik sevgilini. Sakin ol üsteğmen.” Dedi.

Demir dişlerini sıkarken Meyra masaya sertçe vurdu. “Yeter bu kadar!” Bakışları az önce konuşan adama döndü. “Üsteğmeni duyduğunuzu düşünüyorum.” Diyerek başkomisere döndü. Ama konuşmaya başlamadan önce Asel’e döndü bir anda. “Müsade eder misin?”

Başkomiser kibar konuşan kadınla afallamıştı. Daha az önce çemkirmiyor muydu bu kadın? O kadının özelliği neydi?

Asel Meyra’ya bakarak gülümsedi. “Tabi ki.” Yerinden sakince kalkacakken sandalyesini sıkıca tutan adam yüzünden kalkamıyordu. Demir’e baktığında sertçe az önce konuşan adama bakıyordu. Adamsa ona alayla gülüyordu. Birazdan kavga çıkmasa iyiydi. Demir’e doğru eğilerek “Demir… Demir…” birkaç kez ismini seslense de dönmeyen adamla sıkın bir nefes vererek “Ege Soylu!”

Demir hızla Asel’e döndü. “Söyle Çiçek Soylu.”

Ekipler onlara bakmadığından rahatça konuşuyordu Demir. Asel onun bu halime hafif sinirle baktı. “O elini çekmezsen sana sonra sorarım!” Gözleriyle uyarıyordu. Az önce Demir’in dediğini görmezden gelmeye çalışıyordu. Ama karşısındaki adamı tanıyamamıştı henüz.

Demir sandalyeyi kendisine daha çok yaklaştırdığında Asel’de yaklaşmıştı kendisine. Bu durumdansa memnundu. “Söylesene, nasıl soracaksın?”

Hülyalj bakışlarla ona bakan adamla göz devirmeye çalıştı kadın. Ama gülmeden de edemedi. “Gitmem gerek.” Dediğinde adamın bakışları sertleşmişti. Sandalyeyi tutuşu ise sıkılaşmıştı. “Gitme…” az önceki neşeli sesinin aksine yalvarırca çıkmıştı.

Asel adamın gözlerindeki korkuyu gördüğünde sertçe yutkundu. “Gitmiyorum Ege. Ama eğer çıkmazsam buradan görevinizi konuşamayacaksınız. Bu yüzden bırakta dışarda durabileyim.”

Demir ona derince baktı. Elini tutu sevdiğinin kalbine götürdü. “Beklesen burada olmaz mı? Dışarısı soğuktur yüreğim ısıtsa seni olmaz mı?” Sertçe yutkundu. “Belki…” kelimler zorlukla çıkıyordu. “Belki bende ısınırım seninle.”

Asel gözlerinin dolacağını hissettiğinde başını eğerek saklamak istedi. Hızla yerinden kalkıp elini çekti. Ama gitmeden önce “Bahçede olacağım.” Diyerek açık bir kapı bırakmıştı Demir’e.

Demir bunu duyduktan sonra geri çekildi.

Asel bahçeye çıktığında tek başına oturan yıldızı gördü. Gülümseyerek ona doğru yaklaştı. “Yıldız!”

Yıldız duyduğu sesle bakışlarını Asel’e çevirdi. Yüzünde gülümseme oluşurken “Asel.” Dedi.

Asel kendisini onun yanına atar gibi oturdu. Ayağındaki ayakkabılar, üstündeki elbise onu rahatsız etse de umursamadı. “Nasılsın? Seninle çok konuşamıyoruz.” Yıldız kaldığı odadan pek çıkmadığından denk gelemiyorlardı.

Yıldız gülümseyerek bakmakla yetindi sadece.

Asel onun bu gülümsemesini anlayarak saygı duydu.

*
Timuçin oturduğu koltukta geriye yaslandı. Şu an önündeki küçük veletin çikolatalı süt içişini izliyordu.

“Ee velet ne işin var burada senin?”

Acar duyduğu sesle Timuçin amcasına döndü. Gözlerini kısarak gülümsedi. Elindeki çikolatalı sütü önünde bulunan küçük sehpaya bıraktı. “Timuçiyciğim.”

Timuçin bu kelimeden sonra gelecekleri bekliyordu. Asel’de böyle yapardı ve bu velet ablasının kopyasıydı. Tek kaşını kaldırarak gülümsedi. “Söyle bakalım Acar.”

Acar oturduğu koltukta ona yaklaşmaya çalıştı. “Bey ne düdündüm biyiyoy muyun?”

Timuçin gülmemek için kendini sıkarken “Ne düşündün?” Diye sormuştu.

Acar oldukça ciddi bir şekilde “Beyi abyama götüyün.” Dediğinde Timuçin gözlerini kırpıştırdı. Gidebilseler zaten kendileri giderlerdi. Bu küçük veleti götürmekte nerden çıktı?

“Biz gidemiyoruz seni mi götüreceğiz bir de?” Diyen babasının sesine döndü Acar.

”ama baya! Bey bayanı özleyedim.”

Murat koltuklardan birine kendisini atığında “Yok baba falan. Biz kalmışız burada birde beni götürün diyorsun?” Dedi.

Acar dudaklarını büzdü. Ağlama pozisyonu alacaktı ki kapıdan giren Alpaslan’ın “Boşunq uğraşma velet. Ancak ablanda işe yarar bu hareket.” Diyen sesiyle sinirle yere atladı. “Üf siziyne uğraşamam. Bey biy yoyunu buyuyum!”

Ardına bakmadan küçük prensin arkasından baka kalmıştı diğerleri.

*

Demir toplantı bittiğinde yerinden kalkarak komutanına baktı. “Müsaadenizle.”

Yüzbaşı toplantının ilk anından her gitmek için saniye sayan adama gülümsedi. “Git hadi üsteğmen.”

Demir bunu duyar duymaz hızla çıktı. Arkasından timin alaylı sesleri geliyordu. Ama o sadece Kerem’in “Komutanım hanımcı oldu!” Demesiydi.

Demir hızla yürürken o hanımcı değil, o sadece çiçeğinci olmuştu.

Bahçeye çıktığında gözleri etrafta dolaştı. Sonunda gözleri banklarda oturan gülümseyerek konuşan iki kadına değdi. Ne güzel gülüyordu sevdiği. Ona da gülse ya böyle. Ne diye o kadına gülüyordu ki ona gülsün! Kendi kendini sinirlendirdiğini fark ettiğinde kadınların yanına doğru adımladı. Asel’in tam arkasında durduğunda kulağına doğru eğildi. “İnsan sevgilisini bırakır mı?”

Asel duyduğu kulağının yakınındaki sesle ona döndü. Lakin dönmesiyle yüzleri oldukça yakın olmuştu. Bunu umursamadan kaşlarını çattı. “Ne sevgilisi? Benim bilmediğim bir sevgilim mi var?”

Demir duyduğuyla kalbi korkuyla çarptı. Onlar sevgili olmamış mıydı? Bu işler böyle değil miydi? Ee sevdiği ne diye inkar ediyordu? Yoksa vaz mı geçmişti? ”Değil miyiz? Vaz mı geçtin?”


Asel onun gözlerindeki korkuyu gördüğünde kaşlarını derince çattı. Bir sorun vardı. Sesi de çok korkulu çıkmıştı. “Demir saçmalama. Sadece o aşama için erken. Önce bir, birbirimizi tanıyalım.”

Demir duyduklarıyla rastlarken homurdanarak Asel’in yanına oturdu. “Ben tanıyorum zaten. İnsan kalbinde taşıdığı çiçeğini tanımaz mı?”

Yıldız duyduklarını anlayamamıştı. Asel’in sevgilisi Koray sanmıştı lakin Asel’in bu adamla bu şekilde konuşmasına şaşırmıştı. Gözlemlediği ve hissettirdiği kadarıyla bu kadının iki adamı idare etmeyeceğine de emindi. Merakını saklayamadan “Sevgili mi? Ama sen Koray’la birlikte değil miydin?”

Asel Demir’deki bakışlarını Yıldız’a çevirip gülümsedi. “Hayır o benim ikizim.”

Yıldız duyduklarıyla beyninden vurulmuşa döndü. Günlerdir vicdan azabı çekmişti şimdi ise bildiklerinin öyle olmadığını öğreniyordu. “Ama siz yani ben.” Kelimeleri karıştırdığını fark ettiğinde hızla ayağa kalktı. Asel’e bakmaya çalışsa da gözlerini kaçırarak “Ben dinlenmeye gitsem iyi olur. Uykum geldi.”

Asel gözlerini kırpıştırarak baktı telaşla kaçar gibi giden kadının arkasından. Bir şeyler düşünüyor olsa da şu an için sessiz kalmak en iyisiydi.

Demir’se giden kadına hiç bakmamış, çiçeğine dalıp gitmişti bakışları. Asel’in ona heyecanla dönerek “Sence de Arsen’den hoşlanmıyor mu?” Demsini bile duymamış, sadece derin bir iç çekişle izlemeye devam etmişti.

Asel’in onun koluna hafifçe vurup “Demir!” Demesiyle kendisine gelmişti. “Ha? Efendim?” Gözlerini kırpıştırıp anlamaya çalışıyordu.

Asel onun bu tatlı haline gülümsemeden edemedi. Bu adam çok… Çok tatlıydı.

“Şapşalsın Ege. Hem de çok şapşal.”

Demir ona doğru yaklaşıp gülümsedi. Sağ eli havaya kalkarken çek kokan saçlarıyla oynadı. “Ama sadece senin şapşalın.”

Asel bu adamın nasıl bu denli kendisine tutulduğunu şaşırıyordu. Bir adam bir kadın için her şeyden vazgeçecek kadar sevmeliydi ona göre. Ama evladı içinde herkesten. O böyle görmüş, böyle bilmişti ailesindeki adamlardan. Ve Demir’in gerçekten böyle bir adam olup olmayacağını bilmiyordu. Bu yüzdendi ya onu bir süre tanımak istemesi. Kalbi doğru dese de o aklını da kullanmalıydı.

”Ege.” Küçük nazlı bir kız çocuğu gibi çıkan sesiyle gülümsedi Demir. Şimdi bu kadının yanaklarını ısırsa çok mu ileri giderdi? Ama sonra bir anda durdu. Kaşları hafifçe çatıldı. Gözleri kıskançlıkla parladı.

Asel Demir’deki değişime an ve an şahit olurken ne olduğunu anlayamıyordu. “Ege, sorun ne?”

Demir ondan uzaklaşarak geri çekildi. Asel bu uzaklıkla afallarken o “Sen babana git en iyisi.”

Asel duyduğu tiripli sesle şaşırmıştı. Ayrıca babasını neden araya katmıştı şimdi? “Babam ne alaka Ege?”

Demir omuzlarını silkerek kolları çiçekti. “En yakışıklı oymuş ya. Sen git ona bak.”

Asel gülmemek için kendisini sıkarken arkadan bir ses yükseldi. İkili hızla sese dönerken Arsen’i gördüler. Ve tabi yanında bir daha vardı.

Arsen’in yanındaki adam “O az önce bizim kıza trip mi attı? Hadi lan ordan.” Adamın şaşkın sesi Demir’in kaşlarını çatmasına sebep oldu.

Asel heyecanla ayağa kalkarak adama yöneldi sıkıca sarıldı. “Erez!”

Demir’in sinir kasları gerilirken Erez üçüzüne sıkıca sarıldı. Bir turda etrafında döndürdüğünde “Asel’im.” Demesi Demir’in hızla ayağa kalkması oldu. Şu an kıskançlıktan gözü seğiriyordu.

Asel Erez’in boynunu sıkıca sarılırken “Senin ne işin var burada?”

Erez üçüzünün burnuna hafifçe vurup “senden ayrı duracağımı düşünmedin herhalde.” Göz ucuyla onlara gülümseyen Arsen’e bakarak Asel’e döndü. “Biz ayrılamayız bilirsin.” Diyip göz kırpmıştı. Asel’in ondan uzaklaşmasıyla da an ve an Asel’in kıyafetlerini görmüştü. Siyah kısa elbise ve üzeri içecek lekeliydi. Ayağındaki topuklu denilen zırvalık mıydı?

”Bu ne lan?” Derken sesinde dehşet vardı. Beyliği de bir yere kadardı. O mağarasında mutluydu.

Asel üçüzlerine bakarak hafifçe gülümsedi. İkisinin de kıyafete söz edeceklerini bildiğinden hızla Demir’in kolundan çekiştirip yanlarına getirdi.

“Bak Erez seni kiminle tanıştıracağım.”

Erez ters bakışları Asel’in tutuğu koldayken “Kim?” Diye sordu isteksizce.

Asel Demir’e bakarak hadi işaret yapmıştı. Demir isteksizce elini uzattığında Erez istemese de üçüzünün bakışları yüzünden elini tutmuştu.

Demir sıktığı eli önemsemeden “Demir Ege.” Demişti.

Erez’in bakışları ışık hızında üçüzüne döndü. “Demir mi?” Gem Asel’e hem de Arsen’e bakıp parçaları birleştirmeye çalışıyordu. Asel’in utangaçça gözlerini kaçırması, başını sallaması ise olayı çözmesini sağlamıştı. Gözleri an ve an kararırken kendisinin elini sıkan adamın ona atıldığını görmüştü.

*

Demir Ege Soylu’nun Anlatımıyla,

”Mert çok mu kötü durumu?” Diyen çiçeğime baktım. Telaşla bir ileri bir geri yürüyordu. Benze koltuklardan birine oturmuş suçlu bir çocuk gibiydim. Elini çok sıkmamıştım ki neden bayılmıştı bu süt çocuğu?

Bu telaşlı hali hiç hoşuma gitmemişti çiçeğimin. Kimdi bu çocuk?

Mert çocuğun kontrollerini bitirerek Asel’e döndü “Bir şeyi yok. Yemek yememiş sanırım birazda heyecan yapmış bünyeside fazla dayanamayıp bayıldı.”

Asel rahat bir nefes verirken ben hala dizimi sallıyordum. Tüm ilgimi almıştı süt çocuğu. Hemen yerimden kalktım “Hadi bize müsade o zaman.” Diyerek çiçeğimin kolundan tutuğum gibi o ne olduğunu anlamadan götürmeye kalmıştım ki süt çocuğunun “Derin.” Diyen sesiyle dişlerimi sıktım. Ne diye tam şu an uyanmıştı bu süt?

Asel benim elimden kurtulup ona doğru gittiğinde ben öylece döndüm yerimde. Bu süt çocuğu elimde kalacaktı!

”İyi misin Erez? Canının yandığı bir yer var mı? Aç mısın yada?” Endişeyle konuşuyor yüzünü seviyordu.

Ben vardım ama? Niye benim için de yapmıyor!

Erez dedikleri çocuk onun ellerini tutup sakince indirdi. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle “Seni gördüm daha iyi oldum ikiz.”

Bir dakika. İkiz? Bakışlarım Arsen’e kaydığında tek kaşını kaldırmış onlara bakıyordu. Erez bu bakışı fark ederek “Üçüz diyecektim tabi.” Dediğinde gözlerim büyükçe açıldı.

Onların bir üçüzü yoktu. Melek teyze bir çocuk mu evlat edindi?

“Üçüz?” Derkenki sesimdeki şaşkınlık oldukça belliydi.

Asel’in endişeli bakışları Erez’den ayrılıp bana döndüğünde “Evet Erez bizim kan üçüzümüz.” Demişti. Hala Erez’in kaçamak bakışlarla bakıp iyi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.
Erez’in dalga geçer gibi “İyiyim kız kan parçam. Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum bende beni seviyorum.”

Asel onun yanından uzaklaşırken kafasına vurdu. Ah ne zamandır yapmak istediğim şeyi yapsa da ya eli acıdıysa? Bakışlarım salladığı elindeyken “Kapa çeneni salak! Bir şey oldu sandım endişelendim senin için.”

Bakışlarım durgunlaşırken Erez onu yanına oturtup sarıldı. “Gel buraya şapşal şey. Ben iyiyim endişelenmene gerek yok.”

Arsen onların yanına gidip sarıldığında, onların bu güzel anlarında kendimi fazlalık gibi hissetmekten alamadım. Bir ben fazlaydım sanki…

Asel ona gülümseyip ger çekildi bakışları bir anda bana döndü. Sanki ne hissettiğimi anlar gibi baktı. Daha sonra tekrar Erez’in dönerek “Önce yemek sonra sizi güzelce tanıştıracağım.” Dediğinde Erez itiraz için açtığı dudaklarını Asel’in kolunu cimciklemesiyle son buldu.

Buraya sipariş veremezdi. En azından bu saate hiç olmazdı. Yemek kaldığını da sanmıyordum. Ama Asel beni yanıltacak bir şey yaptı. Odasının masasında bulunan çekmecesinden bizim için özel dağda yememiz için olan yemeklerden çıkardı. Bakışlar şaşkınca ondayken o omuz silkerek “Ne ben bir doktorum tabi ki açlığıma dikkat etmem gerekiyor.” Arsen tek kaşını kaldırdığında “Tamam Alpaslan ağabeyim tembih etmişti. O da görev yerinde aç kaldığı için yemek stoklarmış. Sende yap demişti ne olur ne olmaz diye.”

İstemsizce güldüm. Ağabeyim hep böyleydi. Kendinden önce bizi düşünürdü. Gerçi bunu belli etmemek içinde çok çabalardı. Sadece Asel’ime belli ederdi. Bunun sebebiyse önemsenmenin, sevilmenin hisini bizimle yaşaması güvende olması ve en önemlisi yabancı birinin sevgisine ilgisine kanmasını istememesiydi. Şu zamanda ne hemcinsime güvenebilirdim ne karşı cinse. Ne kadınlarımız, ne de erkeklerimiz sırf iki ilgi gördüğünde bir başkasına kanmamalıydı. Devir değişti artık sorgusuz, çıkarsız seven zor bulunurdu.

Birkaç dakika sonra masada güzel yemek kokuları duyumsamaya başlamıştık. Açlık hisi bir anda bedenimi ele geçirirken Asel’imin “Hadi!” Diyen sesine kimse itiraz etmeden yemeğe koyulduk.

Asel bize bakıp “Beğendiniz mi? En güzel yemekler seçmeye çalışmıştım.”

Yediğim yemek hazır bir yemekti. Üstelik askerlerin tatsız yemekleydi. Ama bu yemekleri Asel’imin ellerinden gelmişti. Nasıl sevmezdim?

Heyecanla bakan gözlerine hülyalı baktım. “Nasıl sevmeyiz sen yaptıysan.”

O utangaç bakışlarla “Ben yapmadım ki hazır.” Derken sesindeki heyecana dişlerim kamaştı. Isıracaktım o pembe yanaklarını! “Senin elerin deymiş bu yemeklere, yap yapma ne fark eder? Yüreğinin güzelliği yansımıştır şimdi.”

Öksürük sesiyle bakışlar bir anda Erez’in döndü. Asel telaşla ona su uzatırken ben bu adam daha ne kadar anı böler diye düşünüyorum artık. Ne zaman giderdi bu süt çocuğu?

”İyi misin?” Dedi Asel’im onun sırtına vururken. O suyu içip ona gülümsedi. “İyiyim.”

Sessizce herkes yemeğine döndü. Kimseden ses çıkmazken Asel’in kapanan gözlerini fark ettim. Kendisini daha fazla tutamamış, başı omzuma düşmüştü. Kalbim yerinden çıkmak ister gibi hızla atarken nefes almayı bile unutmuştum.

Yüreğim senin tek dokunuşunda hızlı atarken, nefesim kesilme raddesine geliyordu.

Erez ve Arsen’e baktım göz ucuyla. İkiside bu durumdan hoşnut değildi ama Asel için kendilerini tutukları çok belliydi.

Ben bu durumdan mutluyken kapı aniden açıldı. “Doktor hanım!” Diyen bir askerin sesiyle artık ne mutluluk, ne de huzur kalmıştı.

*

Küçük çocuk bahçede konuşan ailesine göz ucuyla baktı. İki eliyle sürükleyerek götürdüğü sırt çantasıyla sokaktaki arabaya doğru dikkatlice adımladı. Onlara yakalanmamalıydı. “Sayakyay fayk eytmeyiley.” Kıkır kıkır güleye devam ederken aracın bagaj kısmına gelmişti. Ama tahmin etmediği şey çantamdan tutulup yukarıya doğru ayaklarının yerden kesilmesiydi.

”Nereye böyle küçük prens?” Ağabeylerinden birinin sesini duyan çocuk başını kaldırıp baktı. “İyde şiydi biyti.”

Murat eşine doğru sırnaştı. “Meltemim.” Demesiyle “Hayır.” Cevabını alması bir oldu.

Timuçin eşine doğru baktı “Cânâm, adını yüreğinde taşıyan kadınım.”

Cânâ eşine hiç bakmadan elindeki katalogla ilgilenmeye devam etti. “Hayır Timuçin.”

Azat Melek’in saçlarıyla oynarken “Meleğim, melekleri bile kıskandıracak güzelliği sahip kadınım…” Derken kıyafet fotoğraflarına bakan karısı cümlesini tamamlamasına izin vermeden “Hayır Azat.” Cevabını almıştı.

Altan eşine altan altan bakarken “Sevdiğim…” demesiyle “Hayır Altan.” Denmesi bir oldu.

Ali eşine doğru yanaştığında daha ağzını açmadan “Hayır Ali.” Dedi eşi.

Ali huysuzca geri çekildi. “En azından onlar birkaç kelime edebildi. Niye ben konuşamıyorum?”

Eşi ona doğru döndü “Senin ne diyeceğin belli değil mi Ali? Ne diye konuşturayım seni? Başlayacaksın susmayacaksında.”

Ali sıkıntıyla ardına yaslanırken kollarını çiçek yapmıştı. Bu da demek oluyor ki küstüm gel benim gönlümü al. Eşi de tamda bunu yaparak koluna koluyla vurdu. “Hadi tamam küsme söyle ne söyleyeceksen.” Ali altan bakışlarla ona baktı ciddi mi diye. Ciddi olduğunu anladığında hevesle atıldı. “Asel’in yanına gidelim mi?”

Bu defa erkekler heyecanla cevap beklerken kadınlar aynı anda “Olmaz.” Cevabını verdiğinde modelleri sıfıra inmişti.

Yine başaramamışlardı.

Azat yerinden kalkarak Timuçin’in dürtü. “Kalk devrem bunlar yine izin vermedi.” Tripli sesiyle konuşmuştu.

Timuçin devrimine uyarak kalktı ayağa. “Kadın milleti izin vermez işte. Erkekler bir şey istemeye görsün hemen ‘hayır.’ Kelimesini yapıştırırlar devrem.”

Azat başını olumlu anlamda sallarken “En iyisi karargaha gitmek. En azından orada kimse bize hayır diyemez.”

Melek sevimli bakışlarını Azat’a yönelti. “Onlar sizin askeriniz olduğundan olmasın Azat’cığım.”

Azat Azat’cığım lafıyla bile kızını hatırlamıştı. Derin bir iç çekerken “Kızım ne güzel derdi Azat’cığım diye.”

Timuçin’de iç çekerken “Asıl ne güzel Timuçin’ciğim derdi.” Kadınlar onların bu haline gülerken

Melek “Ne yani ben demiyor muyum Azat?” Cânâ’da katılıp “Öyle mi Timuçin’ciğim?” Demesiyle erkekler gözlerini kaçırıp kaçmaya başlamıştı çoktan. Murat hızla ayağa kalkarak “Beni de bekleyin Azat. Kadınlar takımında bırakmayın beni. Çiğ çiğ yer bunlar adamı.” Göz ucuyla eşine baktığında canavar taklidi yaparak “Seni yerim Murat.” Demesiyle gözlerini kaçırıp oradan hızla ayrıldı.

Kadınlar gülmelerini durdurup ikiliyle baktığında Altan ve Ali birbirine baktı. Hızla yerlerinden kalkıp “E bize müsade.” Dediler ve hemen ayrıldılar.

Kadınlar tekrar gülmeye başlarken oldukça eğlenmişlerdi.

*
Bahçede idman yapan askerleriyle birlikte komutanlarıda yapıyordu.

Az sonra yorulan birkaç asker komutanları izin vermeden şınav çekmeye devam ediyordu. Demir su içmek istediğinden komutanına bakarak izin istedi. Aldığı izinle şınav pozisyonunu bozarak ayağa kalktı. Yeşil askeri tişörtü terden sırılsıklam olduğundan rahatsızlık duyarak üstünden bir çırpıda çıkardı. O tişörtle üstünü silerek kenara atığında suyunu gözleri aradı. Tam o anda önünde bir şişe su belirdi.

Beyni anında Asel’i mi diye düşünürken, suyu uzatan kişiye baktığında hüsrana uğramıştı.

Emine cilveli bir şekilde “Susamışsınızdır.” Demesiyle Demir’in kaşları çatıldı. O daha ağzını açmadan Emine’nin elinden su anında alındı, birkaç yudum içildi. “Sağ ol bacım su iyi geldi.”

Emine suyu alan kişiye baktığında koyu yeşil gözlü 1.85 boylarında kumral saçlı bir adamla karşılaştı. Oldukça yakışıklıydı ona göre ama Demir komutan daha iyidi. Yine de bu onunla flört etmeyeceği anlamına gelmezdi. “Afiyet olsun beyfendi.” Az önce bacım demesini umursamadı adamın. Elini uzatarak “Emine ben.” Dediğinde Erez ele öylesine bakarak tutmayacaktı ki bir kadının elini boşta bırakmak istemedi. “Erez Soylu.” Dediğinde yanından “Soylu mu?” Diyen sesi işitti.

İşte iki kuzen belki de ilk defa karşılaşmıştı.

Bölüm sonu.

Beni özlediniz mi? Yani bölümleri. Ben sizi özledim. Şükür kavuşturana.

Diğer bölüm biraz Meyra’nın bölümü olacak gibi. Bölüm başı. Operasyonu çok uzatmayacağımdan onun konusunu da azda olsa görelim istiyorum.

Yazım dili?

Gidişat?

PÖH ekibi?

Sizce de Boran başkomiserde bir tuhaflık yok mu?

Arsen sanki Tuncay amcası gibi değil mi? İlk görüşte sevdasını kabuk edip, şimdi de yalanlar sıralıyor çocuk evlenmek için :).

Erez’in gelişi?

Kuzenler buluştu bakalım Erez dayı mı, amca mı olacak? Veya olabilecek mi…

Demir’in anında hayallere dalması?

Ölüm timi?

Yürek timi?

Asel?

Yıldız?

Arsen?

Demir?

Kaya?

Meyra?

Kısaca karakterler?

Yazım yanlışım varadır muhtemelen ve kusura bakmayınız.

Güneşli günler dilerim….

Bölüm : 27.11.2025 07:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...