
Artık karargaha dönem zamanı gelmişti. Sakince yolda ilerleyen ekip nerede hata yaptıklarını düşünüyordu. Tam o anda Kaya sert bir manevrayla aracı durdurdu.
Demir Asel dengesini kaybetmesin diye elini ona doğru uzatmış “İyi misin?” Diye sormuştu. Olumlu yanıt alınca neler olduğuna bakmaya başlamıştı.
Kaya “PÖH ekibi sonunda teşrif etmiş.” Dediğinde yüzbaşı hızla araçtan indi.
Diğer herkes indiğinde iki ekip karşı karşıya kalmıştı.
Konuşmak mı, yoksa sinirlerine hakim olamamak mı göreceklerdi…
Karşı tarafta araçtan indiğinde karşı karşıya kalmışlardı.
Başkomiser sert tutumuyla ölüm timine baktı. Birkaç adım onlara doğru atarak keskin bal gözleriyle en rütbeli kişiyi arıyordu. Ama bu pekte kolay değil. Zira timin yarısında tuhaf kıyafetler varken bilemiyordu. Daha sonra gözler açık yeşillere kaydı.
Sanki son baharda yeşeren çimler gibiydi gözleri. Öyle derin öyle kusursuz ki içine çekmeye ant içmiş gibiydi. Lakin kadının gözlerinde sinir parıltıları dolaşıyordu. Oysa sinirli olması gereken kişi onlardı. Onlar gelmeden ne demek operasyona başlamak! Hem geç haber verip, hem de öylece beklemeden başlamaları affedilmezdi…İşine bağlı bir adamdı başkomiser. Ve bu hata yüzünden hataya tahammülü yoktu.
“Biz gelmeden operasyona başlamak sizin huyunuz sanırım.” Derken ilk cevap verecek kişinin komutanları olacağını düşündüğünden onlara baktı.
Öyle de oldu. Yüzbaşı küstah adamı üstün körü süzdü. “Geç gelmek veya hiç gelmemekte sizin huyunuz sanırım.” Alaylı sözlerindeki sertliği yakalamamak imkansızdı.
Başkomiser kaşlarını hafifçe çattı. “Geç haber veren siz olmasaydınız böyle bir sorun yaşanmazdı.” Onların suçu olmamasına rağmen bu kadın neyden bahsediyordu?
Yüzbaşı başını dikerek ona baktı. “Operasyona karar verildiği an size haber verilmeseydi sizi haklı bulurdum başkomiser. Lakin bu durumda hatanız affedilemez.”
Başkomiser gerçektende bir şey anlamıyordu. Onun daha bir saat öncesinden haberi olduğu operasyona yetişmek için çok çabalamıştı. Şimdi ise o mu sorumluydu? Üstündeki üniformasını bile düzgün giyememişti! Evden apar topar çıktığımda yemeğini yiyememiş, üstüne ocağı umuyordu ki kapatmıştı… Zira evi yanabilirdi, tüm binadakilerle birlikte…
”Sizi anlamıyorum. Benim henüz haberim olduğundan ancak gelebildim. Sizse önceden söylediğinizi beyan ediyorsunuz?”
Yüzbaşının siniri bir anda uçmuştu. Adamın bal gözleri yalanın emarelerini bile taşımıyordu. Nasıl böyle bir şey olabilir? Bakışları hızla Serdar’a döndü. “Serdar! Neler oluyor?”
Serdar duyduğu sert sesle yüzbaşına dönerek sertçe yutkundu. “Ben bilmiyorum yüzbaşım. Bana bir erin başkomisere haber verdiğini iletmişlerdi.” İş ona patlamasa iyiydi. Suçu yoktu ki onun.
İşler sarpa sararken anlaşılan birden fazla hainle uğraşacaklardı. Bakışları başkomisere dönerek “Burada konuşamayız başkomiser. İçin bizi takip edin.” Diyerek ardını döndüğünde başkomiserin ekibinden biri “Aha başkomiserime emir verdi.” Dediğinde üstünden güzel bir bakış yemişti.
Araçlara tekrar bindiklerinde herkes eski yerlerine geçmişti.
“Komutanım.” Diyen Kerem’in sesiyle ona döndü bakışlar. “Acaba diyorum şu kıyafetlerden ne zaman kurtuluruz? Hayır yani pijama giysem daha yakışıklı olurdum. Gerçi bu halimle bile her kızı etkilerim de.” Derken kendisine olan güveni göz yaşartıcıydı.
Kaya dikiz aynasından Kerem’e kısa bir bakış attı. “Ben dururken sana bakan olur mu sanıyorsun Krem burule?”
Kerem duyduğu sesle hızla komutanına döndü. Komutanın alaylı sesine “Ayıp ediyorsunuz komutanım. Bence herkes olanı söylemeli. Yani benim timde en yakışıklı kişi olduğum oldukça belli. Bunu kabul etseniz sizin açınızdan daha az sancılı olabilir.” Dedi.
Kaya başını sağa sola sallayıp aracı sürmeye devam etti. “Hiç sanmıyorum.” Kısa bir şekilde Demir’e baktı. “En yakışıklı olan sen olsaydın şu an seni defnediyor olabilirdik.” Demir’in bakışlarını görmüştü. Asel’e dikkatle bakıyor onun tepkisini ölçüyordu. Tek bir olumlu davranışta Kerem şu an aralarında olmayabilirdi.
”Siz bir şey söyleyin bari!” Ama Kerem şansını zorlamaya devam ediyordu. Kadınlara hitaben söylediği sözleri Alisa gözlerini kısarak “Yani… bilemiyorum.” Derken Sevilay gözlerini kaçırmış, Meyra göz devirmişti.
Kerem son şansı sandığı ama tek olumlu yanıtta içtimada canına okunacağını bilmediği doktor hanıma döndü. “Asel sen ne diyorsun?”
Asel böyle mazlum bakan Kerem’e gülmemeye çalışırken bir yandan ne desem diye düşünüyordu. “Beni katmasan Kerem?” Kerem’in ısrarlı bakışları ve “Hadi ama doğruları söyleyeceksin sadece. Gördüğün en yakışıklı kişi olduğumdan eminim.” Kendinden emince demesiyle Asel kendisine merakla bakan tim ve Demir’i görmüştü. İşin kötü yanı dizini sallıyor, dizinin üzerindeki elini yumruk yapıp açıyordu. Sinir tüm bedenini sardığı belliydi.
”Kerem…” Kerem ona umutla bakmaya devam ederken bir anda “En yakışıklı kişi tanıdığım kim biliyor musun?”
Kerem heyecanla öne doğru eğildi “Kim?”
Asel gülmemek için dudaklarını ısırdı. “Aslında çok var öyle tanıdığım ama… “ diğerlerin meraklı bakışlarını fark ederek “Babam!” Dediğinde Kerem geriye rahatça yaslanarak “Demiştim işte benim diye.” Derken kelime beyinde döndü. “Baban mı? Ne babası ya! Benim ben.” Diye sızlanırken Demir komutanın sert bakışları engellemişti daha fazla konuşmasını.
Tim Kerem’in yıkılmış haline gülerken Demir Azat amcasını düşündü. Çok mu yakışıklı bir adamdı? Gözünün önüne simasını getirmeye çalışsa da uzun zamandır görmediğinden çok zordu. Görse tanırdı belki ama şu an çıkaramıyordu simasını. Bir anda duraksadı. Ya Murat babasıysa? İçten içe kendini yiyip bitirmeye devam ederken araç çoktan durmuş, kimlikler gösterilerek içeri girilmişti.
Kimseden ses çıkmadan toplantı odasına gidilmiş, bir tarafta Asel ve ölüm timi, bir tarafta Başkomiser ve ekipi vardı.
En baş ise boştu. Albay burada bulunmadığından da boş kalacaktı.
Yüzbaşı elindeki dosyayı başkomisere doğru uzattı. Başkomiser dosyayı önüne alsa da “Biz zaten dosyayı ezberledik yüzbaşım.” Dedi.
Meyra keskin bakışlarını ona sundu. “Madem biliyorsunuz konuya geçelim o halde.”
Başkomiser rahatça ardına yaslandı. Kollarını sandalyesine yaslarken ellerini birleştirdi. “Önce tanışmaya ne dersiniz? Birbirimizin en azından ismini bilsek hitabımız daha kolaylaşır.”
Meyra derin bir nefes aldı. Bu adamdan hoşlanmamıştı. “ İsimden önce görevi konuşsak ya başkomiser.” Sesinde alay vardı.
Başkomiser onun dediğini umursamadı. Aksine “Ben Boran Esen. Bu arkadaşlarda benim Yürek ekibim.”
Meyra sabır dileyereadama baktı. “Yüzbaşı Meyra Asilsoy.” Timini göstererek “Ölüm timi.” Asel’i bilerek tanıştırmamıştı. Nedense rahatsız hissetmişti onlardan. Birde doktoru tanıtmaya ve bir sıkıntı yaşamaya gerek yoktu. Ama onların böyle bir düşüncesi yoktu. “Pek şu kim? O da mı ekibinizden?” Diyen gevşek ağız konuşana baktılar.
Meyra söze geçmeden sert bir ses devreye girmişti. “O seni ilgilendirmez.”
Adam ellerini teslim olur gibi kaldırdı “Yemedik sevgilini. Sakin ol üsteğmen.” Dedi.
Demir dişlerini sıkarken Meyra masaya sertçe vurdu. “Yeter bu kadar!” Bakışları az önce konuşan adama döndü. “Üsteğmeni duyduğunuzu düşünüyorum.” Diyerek başkomisere döndü. Ama konuşmaya başlamadan önce Asel’e döndü bir anda. “Müsade eder misin?”
Başkomiser kibar konuşan kadınla afallamıştı. Daha az önce çemkirmiyor muydu bu kadın? O kadının özelliği neydi?
Asel Meyra’ya bakarak gülümsedi. “Tabi ki.” Yerinden sakince kalkacakken sandalyesini sıkıca tutan adam yüzünden kalkamıyordu. Demir’e baktığında sertçe az önce konuşan adama bakıyordu. Adamsa ona alayla gülüyordu. Birazdan kavga çıkmasa iyiydi. Demir’e doğru eğilerek “Demir… Demir…” birkaç kez ismini seslense de dönmeyen adamla sıkın bir nefes vererek “Ege Soylu!”
Demir hızla Asel’e döndü. “Söyle Çiçek Soylu.”
Ekipler onlara bakmadığından rahatça konuşuyordu Demir. Asel onun bu halime hafif sinirle baktı. “O elini çekmezsen sana sonra sorarım!” Gözleriyle uyarıyordu. Az önce Demir’in dediğini görmezden gelmeye çalışıyordu. Ama karşısındaki adamı tanıyamamıştı henüz.
Demir sandalyeyi kendisine daha çok yaklaştırdığında Asel’de yaklaşmıştı kendisine. Bu durumdansa memnundu. “Söylesene, nasıl soracaksın?”
Hülyalj bakışlarla ona bakan adamla göz devirmeye çalıştı kadın. Ama gülmeden de edemedi. “Gitmem gerek.” Dediğinde adamın bakışları sertleşmişti. Sandalyeyi tutuşu ise sıkılaşmıştı. “Gitme…” az önceki neşeli sesinin aksine yalvarırca çıkmıştı.
Asel adamın gözlerindeki korkuyu gördüğünde sertçe yutkundu. “Gitmiyorum Ege. Ama eğer çıkmazsam buradan görevinizi konuşamayacaksınız. Bu yüzden bırakta dışarda durabileyim.”
Demir ona derince baktı. Elini tutu sevdiğinin kalbine götürdü. “Beklesen burada olmaz mı? Dışarısı soğuktur yüreğim ısıtsa seni olmaz mı?” Sertçe yutkundu. “Belki…” kelimler zorlukla çıkıyordu. “Belki bende ısınırım seninle.”
Kesir sonu.
Yazım hatalarım varsa kusura bakmayın lütfen. Düzenlemeden yayınlıyorum.
Ne düşünüyorsunuz?
Demir sözün bittiği yerde bile yeniden söz söylersin be adam :).
Asel?
Meyra?
Meyra demişken 29. Bölümde onun geçmişini öğrenecek gibiyiz bakalım ne boyutta…
Ölüm Timi?
Yürek Timi?
Güneşli günler dilerim…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 85.27k Okunma |
6.1k Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |