21. Bölüm

3. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

 

 

 

Sadece bakarsan göremezsin, görmek için bakmalısın…

 

Yazar Anlatımıyla…

Gözlerini ne kadar açmak istese de sanki bir ağırlık var gibiydi. Başında yüksek bir ağrı, vücudunu ise bitkin hissediyordu.
Yüzüne birinin vurduğunu hissetse de tam olarak gözleri hala açamamıştı.

Genç adam endişeyle baygın yatan genç kadının suratına vuruyordu. “Uyan kızım!”

Endişesi giderek artarken ne yapması gerektiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Bildiği tek şey iki aşiretinde onu yaşatmayacağıydı. "Allah benim belamı versin!" Kısa bir an düşündüğünde kendisine kıyamayacağı aklına geldi. "Yok, lan vermesin. Ulan bu yakışıklı adama nasıl bela okuyabilirim?"

Odada bulunan aynanın önüne geçerek saçlarını düzeltti. "Çok yakışıklıyım lan!"

Genç kadın gözlerini araladığında ilk baş bulanık bir görüntü olsa da git gide görüşü netleşiyordu.

"Harbi kızlar kapımı aşındırıp duruyor. Oğlum bu yakışıklılık nerden?"

Gözeri tam görmeye başladığında tepesinde saçlarını düzeltip sırıtan bir adam vardı.

Onun evinde bir adam!

Kimdi bu lavuk?!

"Ulan fenayım başa belayım ha!"

Aniden yattığı yerden kalkan genç kadın da aynada kendisine bakıp sırıtan adamın kafasına komedinde bulunan vazoyu geçirdi.

Neden evinde bir vazo var? Bunu sonra düşünmeye karar vererek şu ana odaklandı.

Vazoyu geçirdiği anda kafasından kan gelen ama bir anda yere yığıldığın da gördüğüm yüzle ağzından tek bir kelime çıktı.

"Mert?!"

***
"Oy başım, başım!"

"Ölüyorum anam kurtarın beni!"

"Karadeniz’de gemilerim batsa bu kadar olmazdı be!"

"Gitti başım. Vah ben nerelere gidem ne edem."

"Ulan şu yakışıklılığıma kan bulaştı. Artık çirkin bir adam mıyım ben?"

Kendi kendine bin bir türlü şey sayan Mert'e mutfaktan salona doğru sinirle baktı. "Kapa çeneni Mert!"

Mert arkadaşı sinirle bağırdığında dudaklarını büzerek başını eğdi. Ağlamaklı bir ifadeyle "Öldürdün artık nabzımı yoklama." Burun sertçe çekti. "Sen gülde üstüme gül koklama."

"Ana oğlun ölüyor bir zalimin kızı yüzünden. "

"Başımda vazo kırdılar."

"Tipimi kaydırdılar."

"Şu yakışıklı beybi feys yüzümü bozdular!"

Genç kadın arkadaşının söylenmelerini takmayarak, eline donmuş bezelye aldığında dolabı sertçe kapattı:, Mert'in yanına doğru gittiğinde sinirlerine hakim olmakta zorlanıyordu. "Kapa artık çeneni ahmak! Hepsi senin suçun bir kızın evine habersiz girilir mi? Hele de askerlerle büyümüş birinin!" Sertçe soğuk bezelyeyi arkadaşının kafasına bastırdığında Mert’ten bir inleme sesi geldi "AH!"

"Zalimin kızı vur dedik öldürdün!" Burnunu çekerek "Ben artık tipsizim." Dizlerine ağıt yakar gibi vurarak "Gitti tüm yakışıklılığım!" Başını sağa sola sallayarak "Artık ortaokuldaki sümüklü Berna bile bakmaz bana!" Yüzünü buruşturdu "Gerçi o bakmasa da olur tipsizin biriydi." Bana dönerek "Ay bide yapışık. Kız hiç peşimi bırakmıyordu biliyor musun?" Saçlarının önünü düzelterek "Gerçi ben olsam bende benim peşimi bırakmazdım!"

Genç kadın sertçe elindeki soğuk bezelyeyi şişmiş ve az da olsa kanamış olan yere bastırdığında, Mert acıdan inleyerek genç kadının elini tutarak çekmeye çalıştı" Ah! Kızım bıraksana lan! Daha nasıl öldüreceksin beni? Zalimin kızı!"

Genç kadın elini serçe çektiğinde, Mert soğuk bezelyeyi kendisinden çekerek, yavaşça tekrar yaklaştırdı yarasına. O kadar narin davranıyordu ki sinirlenmemek elde değildi. Her soğuk değdiğinde yüzünü buruşturup, tekrar uzaklaştırıyordu kendisinden.

Genç kadın koltuklardan birine geçerken "Bilemem az çok düşünmüştüm aslında. Boğmak Fikri vardı ama sonra dedim ki ellerime yazık iki saat ben senin boğazını mı sıkacağım, değil mi ama?" Kendisine dehşet içinde bakan Mert'le gülmemeye çalışarak devam etti sözlerine "Yani aslında derin bir suya atsam seni şöyle uçurumdan aşağı falan?" düşünüyormuş gibi yaparak "Evet, evet bu olur." Heyecanla öne doğru eğilerek "Hem suda ölmesen bile ya akıntıdan, ya da kayalıklara çarparak" boğazına elini götürdü "Kesin ölürsün.”

Korkudan yerinden fırlayan Mert'e baktığında gümlememekte zorlanıyordu "Nasıl ama beğendin mi?" dediğinde Mert soğuk bezelyeyi genç kadına atarak "Delirmiş bu. Komşular yetişin adam öldürüyorlar! İmdat!"

Arkadaşının yüksek sesle bağırmasıyla gözleri kocaman açıldı. Resmen apartmanı ayağa kaldıracaktı. "Mert tamam dur şaka yaptım!" dese de Mert susmadan yardım dilenmeye devam etti.

"Ey yetişin komşular apartmanınızda bir seri katil varmışta haberimiz yokmuş. Koynumda yılan beslemişim"

Yüzünü buruşturan genç kadın "Annemisin oğlum sen koynumda yılan beslemek ne?"

Mert bir an duraksayarak, burnunu çekti "Ne yani beni annen olarak görmüyor muydun?"

Arkadaşının sakinleşmesi için ne kadar çabalasa da başarısız oluyordu. "Mert tamam bak sus artık herkesi başımıza toplayacaksın!"

Mert arkadaşını takmadan devam ediyordu. "Ah yetişin artık anasını da anadan saymayan bir evladım var!"

Genç kadın arkadaşının kafasına tekrar vazo geçirse hapse girer miydi acaba?


Çünkü her an kafasında bir şeyler parçalayıp Dicle nehrine atabilirdi onu!

Genç kadın "Kapa çeneni Mer-" derken kapı sert bir şekilde çalmaya başladı. Genç kadın gözlerinden ateş çıkarıp Mert'i öldürebilecekse şu an kesin bakışlarıyla ölürdü.

Mert arkadaşının kendisine sertçe bakmasıyla zorlukla yutkundu. Genç kadın bunu görse de, kapısının kırılmasıyla koca bir çığlık koptu ikiliden de.

***
Koltukta oturmuş yere iki seksen serilmiş kapısına bakarken iç çekiyordu genç kadın. "Daha yeniydi ya!" Babaları evin yüksek kalitede olması için kapıyı en iyi, dayanıklı olanından yaptırmışlardı. Dolayısıyla fazlasıyla pahalı bir kapıydı.

En son ne olduğunu soracak olursanız. Koçbaşıyla, evet evet koçbaşıyla kapısı kırıldı. Eh asker kaynayan bir sitede koçbaşı olmasına şaşırmamak gerek.

Kapının kırılmasıyla eve aniden dalan iki rütbeli asker ve bir kaç tane daha asker vardı. Astsubayın nerede olduğunu soracak olursanız da üstünde miki faredeki minili pijamalarla evine dalmış, lakin üstünün halini görünce koşarak kendi evine girmişti. Üstüne asker üniforması giydiğinde tekrar eve gelmiş, durumu içler acısı olan genç kadına üzüntüyle bakmaya başlamıştı.

Sabahtan beri başında dikilen içlerinde en rütbeli asker olduğunu düşündüğü adam soru sormaktan bıkmıyordu. "Yani aslında bu sizin eviniz ama bu…" diyerek Mert'i gösterdiğinde "Bu adam sizin eve zorla girdi?" dediğinde genç kadın başını sallayacakken Mert içinden bir kavgacı Neriman ablayla olaya dâhil oldu "Hanım hanım burası benimde evim bir kere!"

Asker ona dönerek sert bakışlar atsa da Mert elleri belinde koltukta otururken öne eğilmiş içindeki Neriman ablayı serbest bırakmıştı "Kimse beni evimden atamaz. Siz asıl" diyerek başıyla beni gösterdi. "Siz asıl bunu tutuklayın." Burnunu çekerek küçük Emrah moduna girdi "Öldürecekti beni. Beni beni annesini!"

"Vazo kırdı başımda" diyerek başını göstermeye çalışıyordu.

Genç kadın titreyen eliyle kendisine su uzatan askerin eşi olduğunu düşündüğü, geçen gördüğü hamile kadının elinden suyu alarak zorlukla içti.

Asker hiç sert bakışlarını bozmadan Mert'e bakmayı sürdürünce Mert bu bakışları daha fazla dayanamamış olacak ki gözlerini kaçırarak oturduğu tekli koltukta küçüldükçe küçüldü.

Asker onun bu hallerini umursamadan genç kadına döndüğünde, genç kadın su içmeyi bırakmış, bardağı iki eliyle tutuyordu.

"Bacım sen şikâyetçi misin bu…" Met'i kısaca süzerek yüzünü buruşturdu "Bu lavuktan?"

Mert genç kadına yavru köpek bakışları atıyordu "Ah yavrum insan annesinden şikâyetçi olur mu?" dese de onu takmayarak askere döndü "Şikâyetçi olsam ne kadar yatar içerde?"

Asker yüzünde ufak bir gülümseme oluşmuştu. Hızla gülümsemesini yok ederken ciddi bir ifadeye büründü. "Vallaha bilmem ki bacım. Yani şöyle bir on yıl yatabilir. Ha belki idam falanda…" Mert şiddetle askerin lafını bölerek "Ne idamı be! Eski zamanlarda mıyız koskoca 2024 yılındayız!" Asker onu takmayarak genç kadına bakarken başını biraz uzatılmıştı oturduğu koltuktan "Bacım acaba vazoyu çok mu sert vurdun da bu lavuk böyle oldu?"

Genç kadın askerin ciddi olup olmadığına baktığında sorusunda gayet ciddiydi. "Bilemem ki. Bir anda yabancı biri görünce geçirmiştim kafasına."

Masumca verdiği yanıttan sonra derin bir nefes alarak ayağa kalktı. "Tamam," derin bir nefes aldı. " o halde" koltukta oturan genç kadına dönerek "Eğer bu lavuktan şikâyetçi iseniz işlemleri başlatalım."

Mert duyduklarıyla şok içinde arkadaşına döndü. Kendisini acındırmak için acılı bir şekle girdi. "Yapma kurbanın olam kıyma bu evlada." diyerek elini göğsüne vurdu.

Genç kadın ona göz devirdiğinde "Yok asker bey şikâyetçi değilim."

Genç adam yumuşak bakışlarla, "Asker bey demene gerek yok bacım. Adım Tuğrul, Üsteğmen Tuğrul Özsöz" diyerek elini uzattığında elini tutu "Derin, Derin Asel Demirhan" diyerek elini sıktı.

Eleri ayrıldığında karısı olduğu kadına döndüğü diğer askerle itişip kakışıyorlardı. "Abla bıraksan ilk ben tanışacağım ya!"

Kadın sinirle adamı ittirmeye çalışırken "Ay! Çekil be. Ben dururken sen kimsin acaba? Koskoca Şermin Özsöz dururken kimse benden önce tanışamaz!"
Diyerek adamı kaç aylık olduğunu bilmediğim anca karnı oldukça büyümüş olduğundan son aylara yakın olduğunu düşündüğü göbeğiyle adamı yere serdi. Evet, yanlış duymadınız adam şu anda aynı kapısı iki seksen yerde yattığı gibi yere serilmişti.

Gözlerini kırpıştırarak nereye düştüğünü düşünüyorken, kadın önüne gelerek dağılmış saçlarını geriye attığı saçlarına üfledi önünden gitmesi için. "Ay heyecanlandım" diyerek bir elini uzatırken, diğer elini karnın üstüne yerleştirdi. "Ben şu gördüğün yakışıklı kocamın karısıyım." Kocasına cilveli bir bakış atarak genç kadına döndü. "Şermin Özsöz eski fenomenim canım"

Elini tutup sıktığında "Bende Derin Asel Demirhan genel cerrahım."

Kadın heyecanla "Ay doktor varmış! O gıcık Emine denendense sana gelirim o zaman kız." Kadından bahsederken yüzünü buruşturdu. O kadını cidden sevmiyordu. Hemcinsi için kötü söz söylemek istemese de o kadının niyeti çok farklıydı. Bunu daha ilk zamanlarda anlamıştı.

Tuğrul mahcup bakışlarla baktı genç kadına. "Bacım kusura bakma bizim hatun biraz delidir." Karısını yanına çekmeye çalıştı. Lakin başaramıyordu.

Şermin kolunu kocasından aniden çekerek "Ne yani yalan mı Tuğrul? O kadın hepinize yanşıyordu. Sana bile!" derken sesini yükselti. "Hayır, evli bir adamla ne işin olur üstelik çocuğu da olacak." Kocasına en masum bakışlarını yöneltti. "Tuğrul neden karargâhta çalışıyor ki? Hayır, işinizde yapmıyor. Geçen bir kadın asker geldiğinde hiç onu umursamadan sadece kaşı bak sadece kaşından hasar almış ama karnından bıçak izi olan kadın asker yerine onunla ilgilendi ilk baş"

Tuğrul eşini belinden tutarak kendisine çekti. Bu konudan bıkmıştı artık. “Şermin’im yapma gül goncam kadın yeni gelmiş bırak da dinlensin.” Karısının duymayacağı şekilde, “Şimdiden bıktırıp kaçırma.”

Şermin anlamaz gözlerle kocasına baktı.“Efendim canım bir şey mi söyledin?” cümlenin içindeki gizli tehdit gayet net bir şekilde anlaşılıyordu. Tuğrul serçe yutkunarak gözlerini karısından kaçırdı. Bu hayatta bir Allah’tan, bir karısından, birde komutanlarından korkuyordu. “Bir şey demedim hayatım. Hadi gel ben seni eve bırakayım yorulmuşsundur.”

Şermin yorgunluğunu yeni yeni hissetmeye başlamıştı. “Ay evet çok yoruldum” dudaklarını büzerek “Ben gidiyim mi o zaman” Tuğrul karısının bu tatlı haliyle gülümsedi. “Şu evden gitsen bile kalbimden gidemezsin kadın.” anlından öptü. “Hadi git ve dinlen bende birazdan geleceğim” demesiyle kadın ışıldayan gözleriyle kocasını gözlerine bakarak, nazlı bir şekilde “Tamam o zaman ” diyerek evden çıktı.

Tuğrul karısının evden çıkmasıyla ne zaman tutuğu belli olmayan nefesini verdi. Genç askerlerden biri alaylı bir ifadeyle “Komutanım anlaşılan bugün karargâha gelemeyeceksiniz?”

Tuğrul Bey sinirle genç askere dönerek “Kapa lan çeneni! Ulan şu çocuk doğsa da rahatlasak.” Zaten karısı onu eve zor almıştı bir sorun çıkartmak istemiyordu.

Genç kadın anladığı kadarıyla Şermin Hanım kocasını biraz fazla sıkıyordu. Ama Tuğrul Bey bıkkın hareketler yapsa bile gözlerinde parıltılar bu durumun sıkıntı olmadığını gösteriyordu.

Diğer bir asker oldukça ciddi bir soru sordu. “Komutanım çocuk şimdi doğsa. Sizce de yenge hanım daha fena olmaz mıydı? Yani demek istediğim yenge sizi her şeyden bakın altını çiziyorum sadece herkesten değil bir eşyadan bile kıskanıyor. Şimdi düşünün çocuk kız veya erkekse de size düşkün. Peki yenge sizi çocuğunuzdan da kıskanır mı?”

Tuğrul askerinin ona bunu söylemesiyle düşündü. Haklıydı karısı çocuklarından bile kıskanırdı. Sertçe yutkundu. Desenize asıl o zaman yandı. Kendini toparlayarak askerinin kafasına sağ eliyle vurdu “Saçmalama lan abartınız iyice. Çekin gidin asabımı da bozmayın.”

Mustafa komutanına yaklaşarak “Komutanım bir şey söyleye bilir miyim?”

Tuğrul söyle işareti yaptığında, Mustafa yerde iki seksen yatan kapıyı gösterdi. “Kapı ne olacak?”

Tuğrul düşünürken kafasını kaşıdı. Ne olacağını bilmiyordu. “Ne bileyim oğlum.” Göz ucuyla genç kadına baktı “ Kızı da böyle bırakamayız.” Diye mırıldandı.

Genç kadın adını söylemesine rağmen askerin adıyla hitap etmemesinden rahatsız olmuştu. “Yalnız benim bir adım var.”

Tuğrul öylesine kafasını salladı “Tamam sen bu akşam bizde kal yeşil gözlü bacım.”

Genç kadın Tuğrul’a göz devirirken “Gerek yok ben Mustafa’da kalırım.”

Tuğrul kaşlarını çatarken “Ha siz tanışıyorsunuz?” Yeni aydınlanmıştı resmen.

Genç kadın başını sallarken, Mustafa “Evet komutanım. Albayımın kesin emri var korumam altında Derin Asel Hanım.”

Tuğrul alayla karşısındaki adama bakarken “Oğlum sen daha uyurken çocuk pijaması giyiyorsun lan.” Eliyle genç kadını işaret etti. “Bu kızı nasıl koruyacaksın?”

Mustafa’nın yüzü asılırken “Ayıp ediyorsunuz komutanım.” Başını başka yöne çevirirken, kollarını birleştirdi. “Hem albayım bana güvenmese niye emanet etsin canını?”

Canı öyle ya kızı onun canıydı. Canına bir şey olduğu anda kendiside ölürdü…

Tuğrul derin bir nefes alırken daha fazla uzatmadı “Kim bu albay? Bizim albay mı?”

Mustafa komutanına döndüğünde “Yok komutanım bizim karargâhtaki albay değil. Aza-“

Mustafa’nın sözünü kesen kişi Mert olmuştu. Mert iki saattir sahte ağlama numarası yaparken kimse onu yakmaması sinirini bozmuştu. Bu yüzden abartılı ağlamalarına devam ederken bir anda yerle buluşmuş, sert bir ses çıkarmıştı.

Tuğrul ve diğerleri sesin kaynağına dönerken “Ne yapıyorsun genç adam?”

Mert acıyan yerlerini tutarken “Ah ölüyorum anlasanıza!”

Garip bakışları takmadan yerinden kalkmaya çalışırken yere tekrar yapışması sonucun da genç kadın utançtan kızarmıştı. “Ben bu kim bilmiyorum.”

Mustafa başını sallarken Tuğrul “En iyisini yaparsın yeşil gözlü doktor bacım.”

Bu sefer tuhaf bakışların sahibi Tuğrul olurken o bu durumu hiç takmamıştı. “Haydin bacım bu gece bizdesin.” İtiraz etmek için dudaklarını aralayan kadına “Ve hayır itiraz kabul etmiyorum.” Mustafa’yı göstererek “Ha eğer erkeklerle dolu bir evde kalmak istersen başka.”

Ah onlara erkek demek bile hakaretti aslında. Tuğrul onları bir türlü adam edememişti. Mustafa’dan pek farkları yoktu onlarında. Gerçi Mustafa saf olduğundan böyle diğerleri öyle mi şeytana bile selam verdirirlerdi.

Genç kadın derin bir nefes alırken “Tamam.” Yerde hala kalkamayan arkadaşına baktı “O ne olacak?”

Tuğrul kısa bir an düşündüğünde bu genç adamın onu karısından koruyabileceğini düşündü. Daha doğrusu genç adamı yem olarak kullanacaktı. “O da gelsin sorun olmaz.” Mustafa’ya dönerek “Git al şu çocuğu.” Tekrar Mert’e döndüğünde kendisinden oldukça fazla cılız olan bedene baktı. “Sana da biraz spor yapmanı öneririm.” Bu genç adam Mustafa’dan bile cılızdı.

Tamda Tuğrul’un istediği gibi olmasa da karısından ve tribinden kurtulmuştu. Nasıl olduğuna gelinirse de…

Eve girdiklerin de, Tuğrul’un karısının canı çekirdek çekmişti. Bunun sonucunda Tuğrul açık bakla bulmak için çok uğraşmıştı. Sonunda bulduğunda eve ne hayallerle gelmişti. Sanıyordu ki karısı her zamanki gibi boynuna sarılarak teşekkür edecekti lakin öyle bir şey olmamıştı. Karısı Mert’le Hakkâri’de olan bütün dedikoduları etmeye başlamıştı. Hayal kırıklığına uğramadığını söyleyemezdi lakin en azından karısının dırdırından kurtulmuştu. Tabi tekli koltukta otururken Mert’e öldürücü bakışlar atmayı da unutmamıştı. Aniden ayağa kalktığında tüm gözler ona dönmüştü. O bu durumu hiç umursamadan konuşmaya başladı. “Haydi yatağa.” İtiraz istemeyen bir ses tonuyla söylemişti. Karısının daha fazla bu lavukla konuşmasını istemiyordu.

Karısı iki mızmızlansa da sonunda hepsi uyumaya gitmişti. Genç kadın ise çoktan uyumaya gitmişti.

Genç kadın sabah gözlerini birinin onu dürtmesiyle uyandı. Yüz üstü yattığı yatakta sağa doğru yüzün çevirdiğinde dürtülmekten kurtulacağını düşünmüştü. Lakin öyle olmadı. Aksine daha sert bir şekilde dürtülmeye devam edildi. “Yeter be böbreğim gitti!”

Mert halen daha yataktan çıkmayan arkadaşına baktı. “Haydi, artık kalk da işe gidelim geç kalacağız senin yüzünden.”

Genç kadın gözlerini ışık hızıyla açarken aynı hızla yataktan kalktı. “Doğru ya iş!”

Mert arkadaşını kaldırmanın gururuyla “Kahvaltı hazır sen gelirsin.” Genç kadın geçiştirmek amacıyla başını salladığında Mert onay olarak algılamıştı. Mert odadan çıkarak içer geçerken genç kadın üstünü başını düzelterek odadan çıktı. Koridorda bulunan lavaboya girdiğinde işlerini halletmişti. Adımlarını bu defa salon ve mutfak birleşik olan yere adımladı.

Çoktan uyanmış kahvaltıyı bile hazırlamış olan Şermin’e utangaç bir gülümseme sundu. “Kusura bakma lütfen ben nöbetten çıktığım için biraz yorgundum.”

Şermin genç kadının nahif konuşmasıyla gülümsedi. “Saçmalama lütfen. Hadi gel kahvaltı edelim. Hem patates kızartması ve pankek de var.” Muzip bir ifadeyle genç kadına baktığında “Hem de çikolatalı.”

Ah işte bu genç kadın için son nokta olmuştu. Hızla masaya ilerlediğinde burnuna dolan çikolata sürülmüş pankeklere baktı. Şermin’in nerden pankek sevdiğini öğrendiğini tahmin edebiliyordu. Lakin şuan umursamıyordu.

Üçü de sofraya oturduğunda genç kadının gözleri çünkü askeri aradı. Şermin durumu anlayarak gülümsedi “Merak etme benim kocam biraz iş aşkı olduğu için çoktan gitti. Yani rahat olabilirsin.” Diyerek göz kırpmıştı.

Genç kadın minnet dolu ifadeyle Şermin’e baktı. Yabancı insanların yanında istemeden de olsa çekiniyordu.

Güzel bir şekilde kahvaltılarını ederken kapının çalınmasıyla Şermin ayağa kalktı “Ben bakarım çocuklar siz rahatınıza bakın.”

Mert genç kıza yaklaşarak “Kız çitlemdik ne bu dalgınlık. Âşık mı oldun kız yoksa?”

Genç kadın Mert’in heyecanla konuşmasına göz devirdi. “Neden bu kadar heyecanlandın Mert?”

Mert alaylı ifadesini sürdürürken zeytinlerden birini ağzına attı. “Neden mi? Birde soruyor musun? Tabi ki de senin ailenin o meşhur damat kahvesi için.” Biraz düşünür bir hal takındı. “Ya da boş ver damat dayak yerken kaçar zaten.”

Genç kadın Mert’in bu haline göz devirdi ama yüzünde ufak bir gülümseme oluşmadı değildi.

Mutfağa hızla koşarak Mustafa girdiğinde bakışlar ona kaymıştı.

Genç kadın anlamaz bir ifadeyle genç adama bakarken Mustafa “Derin Asel hanım neden hala hazır değilsiniz? İşe geç kalacaksınız.”

Mert, Mustafa’ya tuhaf bakışlar atarken genç kadını sol kol dirseğiyle dürtü “Neler oluyor?”

Genç kadın sıkıntıyla nefes verirken “Tanıştırayım Mert bu yeni korumam Mustafa. Dün tanışamamıştınız.” Mustafa'ya dönerek "Mustafa buda Mert kendisi babamların İstanbul'dan peşime taktığı korumam."

Mustafa genç kadının yanında oturan adamı baştan aşağı süzdü. Yüzünü buruştururken "Aşk olsun Derin Asel hanım." eliyle Mert'i gösterirken yüzünde darıldığını belli eden bir ifade vardı. "Beni beni best korumanızı bu cücük boyluyla mı aldatıyorsunuz."

Mert'in yüzü sinirden kızarırken hızla yerinden kalktı "Bana bak ben sana o cücüğü bir gösteririm o zaman anlarsın kim cücük."

Mustafa, Mert'e doğru bir adım atarken "Bana bak oğlum ben askerim seni iki seksen yere yapıştırırım." Kolundaki kaslarını göstererek "Bu kasları boşuna yapmadım."

Mert karşısında duran adamın çakma kaslarıyla yüzünü buruşturdu. "Oğlum ben senin kaldırdığın ağırlığı tek elimle kaldırırım."

Genç kadın bu kavganın bitmeyeceğini anladığında sıkıntıyla iç geçirdi. Anlaşılan ikisi de birbirini kıskanmıştı. Ki Mustafa ne ara bu kadar bağlandı da kıskanmaya başladı bilmiyordu. Şermin'e dönerek minnetle gülümsedi "Yardımların için çok teşekkür ederim Şermin. Sen olmasan gece nerde kalırdık bilmiyorum."

Şermin genç kadına anlayışla gülümsedi. "Ay kız ne olacak." muzip bir ifadeyle "Hem bebeğimin bir teyzesi daha oldu."

Genç kadın, Şermin'in karnını nazikçe sevdi. "O zaman çok şanslıyım."

Mustafa, Mert'e bakmayı bırakarak genç kadına döndü. "Derin Asel Hanım en iyisi gidelim yoksa geç kalacaksınız."

Genç kadın başıyla onaylarken Mert'e döndü. "Hadi Mert gidelim."

Mustafa şaşkın bakışlarını genç kadına yöneltirken "O da mı gelecek?"

Mert zafer kazanmış gülümsemesiyle "Ne o bensiz gidebileceğini mi sandın çitlemdiğimin."

Mustafa sinirle soludu. Neden bilmiyordu ama bu genç kadına bir ağabey hissiyatıyla ilk saniyeden yaklaşmaya başlamıştı. Belki de yılların acısını bu genç kıza ağabeyi gibi davranmakla geçiriyordu. Yüzünü buruşturarak "İyi gel ama seni asla öne oturtturmam."

Mert alaylı gülümsemesiyle baktı. "Göreceğiz Mustafacım."

Onlar yola çıkmaya başladıklarında başlarına gelecekten habersizdi. Sakince araba hastane yolunu tutarken bir anda arkalarından gelen yüksek bir ses acı bağrışlara neden oldu...

Bölüm sonu...

Nasıldı?

Demir Ege konusuna artık açıklık getirmek istiyorum. Arkadaşlar baştan beri Demir Ege’in neredeyse geleceği zaman belli. Eğer şimdi getirirsem hikayenin akışını değiştirir. Bu yüzden onu sormayın lütfen. Ben size onun geldiği bölümü yazdığım zaman şu bölüm gelecek diyeceğim.

Yazım dili nasıl hikayenin?

Bölüm : 01.05.2025 10:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...