
Kalbimin en derinlerinde ismin yankılanıyor. Sen ise beni görmeyecek kadar uzaklardasın.
Yayınlanma tarihi 15 Mayıs Perşembe 10.26
Yazar Anlatımıyla…
Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez lakin genç adam yattığı yataktan kalktı. Olmuyordu o yeşil gözler onu uyutmuyordu. Biraz hava almanın iyi olacağını düşünerek bahçeye çıkmaya karar verdi. Üstünde hala asker kıyafetlerinin olduğunun farkında olsa da değiştirmek için uğraşmayı düşünmedi.
Bahçeye çıktığında yüzüne esen rüzgârla derin bir nefes aldı. Temiz hava şimdiden iyi geldiğini hissettirmişti kendisine. Ancak uzakta yere oturmuş bir şeyler karalayan kadını gördüğünde kaşları çatıldı. Bu saate bir dünya erkek askerlerle dolu olan karargâhta dışarı çıkmak ne demekti! Adımlarını daha da hızlandırdı. Sanki arkasından onu biri kovalıyor gibiydi.
Genç kadın uyuyamadığı için biraz hava almak istemişti. Bu yüzden bahçeye çıkmak güzel bir fikir gibi gelmişti. Eline küçük defterini almış yere oturmuş bir şekilde resim çiziyordu. Bunu uyuyamadığı bazı zamanlarda ve rüyasında gördüklerini unutmamak için yapardı. Bu sayede rüyasında ne gördüğünü anlamaya çalışırdı. Kendisine doğru gelen ayak seslerini işitse de kafasını kaldırıp bakmamıştı.
Genç adam kadının önüne geldiğinde durdu. "Bu saate dışarıda ne yapıyorsun? Onca erkeğin olduğu bir yerde dışarı çıkmak ne demek?"
Genç kadın duyduğu hiçbir kelimeyi takmadan kafasını kaldırarak gülümsedi. "Sana da merhaba asker. Neden oturmuyorsun? Belli ki seni de uyku tutmadı."
Genç adam bir an afalladığını hissetti. O bu kadar kelime söylerken kadının onu hiç takmaması onun sinirine dokunmuştu. Yine de sesini çıkartmadan oturdu. İki genç sessizliğin sesini dinlediler. Bazen konuşmamak en büyük sözcükleri bir araya getirmekti. Saniyeler, dakikalar hatta saatler geçti. Yine de iki gencin dudakları arasından tek bir kelime dâhil çıkmadı. Güneş kendisini göstermeye başladığında genç adam düşüncelerin en derinine daldı. Yüreği sıkıştı bir anda sanki nefes almak bile ona haramdı. Canı acıyordu lakin hep olduğu gibi yine sessizdi. Ama sonra bir şey oldu. Nahif bir ses onun tekrar nefes almasını sağladı.
Genç kadın çizdiği resmi tamamlayarak defterini kapattı. Günün aymaya başladığını gördüğünde genç adama döndü. "Anlaşılan sabahlamışız."
Genç adam donuk bakışlarını genç kadına çevirdi. "Öyle gözüküyor." Bahçeye çıkmaya başlayan askerlerin sesini işitmeye başladığında yerinden kalktı. Genç kadın bu ani kalkışa şaşırsa da sesini çıkartmadan yavaş bir şekilde kalktı.
Genç adam kadının gözlerinin içine baktı. "Bir kez daha bunu tekrarlama doktor. Bu defa ben geldim ama ya başkası gelseydi?" Cevap beklemeden hızlı adımlarla uzaklaştı. Arkasından şaşkın bir şekilde bakan
“Deli mi ne?” Askeriyede ona ne yapabilirlerdi ki zaten? Koşar adım ona gelen kadına baktı. “Derin Asel Hanım her yerde sizi arıyordum.” Uyandığında yanında olmayan kadınla endişelenmişti. Ona emanet edilmişti sonuçta.
Genç kadın gülümsedi. “Sadece hava alıyordum.” Mahcup bir ifadeyle “Seni meraklandırdıysam özür dilerim.”
Kadın gülümsedi. “Sorun değil Derin Asel Hanım.”
Genç kadın bu iki isim kullanma olayını sevmiyordu.” Sadece bir ismimi kullanabilirsin. Ayrıca şu hanım kelimesini de atalım.”
”Olur, mu ki öyle şey?”
Genç kadın gülümsedi. “Neden olmasın? Bu arada sen benim ismimi bilirken ben senin ismini bilmiyorum. Rica etsem isminizi söyler misin?” Seray
Asker kadın gülümseyerek başını salladı. “Adım Alisa.”
Genç kadın elini uzattı, Alisa o eli tutu. “Tanıştığımıza memnun oldum Alisa.”
Alisa gülümsemesini silmeden “Bende Asel.”
Kerem kendi yemeğini bitirmiş diğerlerin bitirmesini bekliyordu. “Oğlum niye bu kadar yavaş yiyorsunuz?” Kendisi yemeğini bitirse de doymamıştı. Arkadaşlarının gözünün önüne yemek yemesi onların yemeğini yemesi için bir işaretti sanki.
Tuğrul yemeğinden başını kaldırarak Kerem’e baktı. “Kerem rahat bırak da yemeğimizi yiyelim. Ha aslanım ne dersin?”
Kaya oturduğu yerde rahatsızda kıpırdandı. “Neden acele ettiriyorsun Kerem?”Dişlerini sıkarak söylemişti. Henüz dikişleri alınmadığı için canı acıyordu.
Mustafa “Niye olacak komutanım kendisi daha doymadığı için böyle yapıyor.”
Kerem abartılı şekilde göz devirdi. “Saçmalamayın ben öyle bir insan mıyım?”
”Evet!”
Kerem duyduğu kora sesle yüzü düştü. Bir kere o öyle biri değildi. Tamam, belki birazcık ama çok değil!
Genç kadın “İstersen benim yemeğimden alabilirsin?”
Kerem duyduğu sesle arkasını döndü. Işıldayan gözlerle doktora baktı. “Harbi mi?” Heyecanı fazlasıyla belliydi.
Genç kadın yerine oturduğunda diğer tarafında mert vardı. Sol tarafı ise boştu. “Elbette. Hem ben aç değilim.”
Kerem elini yemeğe atacakken sert bir ses duyuldu. “Elini hemen geri çek Kerem!” Başlarını çevirip kim olduğuna baktılar.
Genç adam ona bakanları umursamadan tek boş yer olan genç kadının yanına oturdu. Otururken öyle dikkatliydi ki büyük bedeni küçük yere zor sığsa da genç kadına temas etmemek için çaba sar ediyordu.
Kerem somurtarak elini çekti. “Komutanım ne var azıcık yesem!” Ne güzel yiyecekti yemekten komutanı gelmeseydi.
Genç kadın Kerem’e bakarak gülümsedi. Tabağının içinde olan soğanlı melemene kaydı gözü. Soğanlar o kadar büyüktü ki asla yiyemezdi. Midesinin bir anda bulandığını hissetti. Gözleri anlık dolmak isterken kendisini sıktı. Kerem’e tekrar döndüğünde “Menemenimi alabilirsin Kerem. Ben soğanlı menemen pek sevmem.”
Mert önündeki yemeğe baktı. Bu durumu fark etmediği için kendisine kızmadan edemedi. Arkadaşı yemek konusunda hassastı ve o bunu bilmesine rağmen dikkatsiz davranmıştı. Hiç kimsenin atak yapmasına izin vermeden yemek dolu olan tabutun içindeki menemeni alacakken ondan önce davranan kaslı bir el engel oldu.
Genç adam tabağın içindeki menemeni kendi tabağına koyarken ona bakan gözleri yok saydı. Kendi yemeğinden soğan olmayan ve peynirli olmayan her kahvaltılığı genç kadının tabağına koydu. Hiçbir söz etmeden genç kadının önüne tekrar yemeğini bıraktı.
Herkes bu durum karşısında ne diyeceğini bilememişti. Özelliklede genç kadın. Odun olarak düşündüğü bu adamın bu hareketi yapması onu şaşırtmıştı. Kısık sesle “Teşekkür ederim…” Lakin genç adamdan kibar bir söz yerine “Üstüne alınma doktor. Dün yemek yemedim açım. Tekrar gidip yemek almakla uğraşamam.”
Genç kadın dişlerini sıktı. “Sen tam bir odunsun!” Bunu çok sesli söylemediği için şanslıydı. Genç adam bu sözleri duydaydı pekte iyi şeyler olmazdı diye düşünüyordu. Hırs yaparak önündeki yemeğini yemeye başladı. Hatta öyle hırs ki tabağındaki her şeyi bitiriyordu.
Kerem yemeği alamamanın acısıyla omuzlarını indirdi. Onun hakkı olan yemeği komutanı kapmıştı. Boş olan tabağa bakarken, arada gözleri dolu yemek olan diğer tabaklara kayıyordu. Anlık gözlerini yummasıyla önüne konan kahvaltılığı zorlukla fark etti. Şaşkın bakışlarla kimin koyduğuna bakarken komutanım arkasını dönerek gittiğini fark etti. Tabağına bakışlarını indirdiğinde menemen dışında soğan konulan diğer yemekler ve peynirli ürünlerden vardı. vardı. Kerem şaşkın bakışlarını hâlâ tabağında tutarken fısıldadı. “Belki de sandığımız kadar odun değildir.”
Herkes kahvaltısını bitirdiğinde işlerine koyulmaya başlamıştı. Genç adam gittiğinden bir kaç dakika sonra tekrar gelerek arkadaşını odasına götürdüğü için genç kadın Kaya’yı kontrol etmek için erkeklerin kaldığı yatakhaneye doğru yol aldı.
Kaya yattığı yatakta sıkın bir nefes verdi. “Ne zaman göreve gideceğim ben? Bu şekilde daha fazla kalmak istemiyorum Aslan!”
Aslan dosyalarda olan bakışlarını arkadaşına yöneltti. “Biraz daha zamana ihtiyacın var Kaya.” Yerinden kalkarak dosyalardan bir kaçını arkadaşının üzerine attı. “Madem bu kadar sıkıldın bana tim konusunda yardım edebilirsin.” Bu bir soru değil emirdi. Ve Kaya bunu seve seve yapardı. “Ah! Devrem canıma kastın mı var?” Yalandan acıyan yerini tutu.
Aslan arkadaşının bu halini takmadı. “Hasta olunca amma da nazlısın devrem.”
Kaya alayla güldü. “Ben mi nazlıyım? Ulan sen benden betersin lan!”
Aslan kaşlarını çatarak baktı dostuna. “Ben ve naz?” Alayla güldü. “Güldürme beni Kaya. Naz yapmak erkek adam yakışmaz.”
Kaya eline bir dosya alarak Aslana doğru salladı. “Göreceğim oğlum ilerde seni. İlla naz yapacaksın birine. Bak bakalım o zaman dilimden kurtulabiliyor musun?”
Aslan sadece güldü bu sözlere. Ona göre bunlar imkânsızdan bile zordu. O naz yapmaz yapamazdı. Kapının tıklatılmasıyla ikilinin dikkati o yöne döndü.
Er içerden duyduğu gel sesiyle girdi. Tekmil verdiğinde “Komutanım doktor hanım geldi.”
Aslan burun kemerini sıkarak gözlerini yumdu. Daha sabah doktoru uyarmıştı. Ama o inatçı doktor erkeklerin yatakhanede kadar gelmişti!
Kaya arkadaşının cevap vermeyeceğini anladığında er’e döndü. “Gelsin aslanım.”
Er başını sallayarak izin istedi ve çıktı.
Genç kadın içeriye girdiğinde ayakta duran sinirli boğadan farksız bir komutan ve ona gülümseyerek bakan bir adet Kaya’yla karşılaştı. Sinirli boğayı es geçerek Kaya’ya gülümsedi. “Kendini nasıl hissediyorsun Kaya?”
Kaya çapkın bir gülüş sundu. “En olun doktor sizi gördüğümde her şey güzelleşti sanki. Siz nasılsınız doktor?”
Genç kadın Kaya’nın bu tavrına güldü. Elindeki malzemelerle dolu olan çantayla ona doğru adımladı. “Ah öyle mi bende sizi gördüğümde daha iyi oldum.”
Aslan ateş saçan gözlerle ikiliye bakıyordu. Kaya ise bunun fark ederek gülümsedi. Genç kadın kayanın önünde durduğunda “Üstünüzü çıkarın lütfen.”
Kaya başını sallayarak gülümsedi “Hay hay efendim.”
Aslan şokla açtığı gözleriyle “Yuh!” Ona dönen ikiliyle boğazını temizledi. “Yani ne gerek var bu kadarına? Böyle dursun işte.”
Genç kadın “Üstü kapalı bir yarayı nasıl kontrol edeceğim?”
Aslan bu sözler üstüne anladığımı belirtir şekilde baktı. El istemsiz bir şekilde ensesinde bulunan saçlarına doğru gidecekken kendisini sıktı. “Anladım…”
Kaya tek kaşını kaldırarak baktı. “Sen iyi misin dostum? İyi uyuyamadın herhalde gece?”
Aslan başını salladı. “Öyle…” Derin bir nefes verdi. “Ben şurada oturayım.” Eliyle yataklardan birini gösterdi.
Genç kadın kaşlarını çatarak baktı adam. “Ne münasebet. Hasta doktor ilişkisine aykırı olur. Lütfen çıkar mısınız?” Kaya’ya döndü. “Sizde üstünüzü çıkarın lütfen.”
Kaya başını sallayarak anında üstündeki tişörtü çekti. Eşofmanını da indirecekken Aslan müdahale etti. “Yok, ben çıkmasam daha iyi gibi. En iyisi Kaya’ya yardım edeyim ki sizde rahat bir şekilde pansuman mı yaparsınız deşer misiniz onu yapın.” Son cümlesini ağzının içinden söylemişti. Genç kadının itiraz edeceğini anladığında “Hem sizde rahatsız olmamış olursunuz.”
Genç kadın başını sallayarak onayladı. “Kaya rahatsız olmayacaksa sorun değil.” Bakışlar Kaya’ya döndüğünde Kaya omuz silkti. “Bana fark etmez.”
Genç kadın başını salladığında eldivenlerini giymeye başladı. Aslan ise sadece yara olan kısımları görünür hale getirdi. Tabi Kaya’nın tişörtünü tekrar üzerine giydirmişti.
Aradan geçen dakikaların ardından genç kadın pansumanı bitirmiş yaraları kontrol etmişti. Eldivenleri elinden çıkardığında “Çöp var mı?”
Aslan çöpün yerini gösterdiğinde genç kadın eldivenleri çöpe atarak ikiliye döndü. “Gayet iyi durumdasın. Şaşırtıcı derecede hızlı iyileşiyorsun.”
Kaya “Ne zaman dağa çıkarım?”
Genç kadın “Üzgünüm henüz görevlere dönmek için erken. Haftaya kadar sorun çıkmazsa dikişlerinizi alırız. Hatta belki de daha erken.”
Kaya somurtarak arkasına yasladığında Aslan genç kadına baktı. “Sizi geçireyim doktor.” Kibar bir şekilde doktoru kovuyordu.
bunu anlayan genç kadın başını sallayarak Kaya’ya döndü. “Geçmiş olsun Kaya.”
İkili odadan çıktığında erkeklerin yatak hanesinin çıkışına kadar yürüdüler. Genç kadın teşekkür ederek gidecekken, Aslan kadının kolundan tutu. “Ben sabah seni uyarmıştım değil mi doktor?”
Genç kadın bu davranış karşısında şaşırdığı için bir anlık bir şey diyemese de kendisini toparladı. “Beyefendi. Farkında mısınız bilmiyorum ama hastanı kontrol etmem gerekiyordu. Ayrıca bu sizi ilgilendirmez. Haddiniz olmayan bir şeye burnunuzu sokmayın lütfen.” Genç adamı orada bırakarak arkasını döndü ve gitti. Şimdi gidip albayla konuşmalıydı.
Genç adam belki de saatlerdir bahçedeki askerlere idman yaptırıyordu. Bazı askerler kol, bacak ağrısından dolayı yüzlerini buruştursa da onlar asker olduklarından dolayı pes etmeden devam ediyorlardı. Onlar normal bir insan değildi. Onlar Türk askeriydi. Pes etmek Türklerin kanında yazmazdı.
Aslan şınav çeken ekibin önünde durdu. Bir askerin yanına geldiğinde, başını eğerek onlara baktı. "Kaç oldu asker!" yüksek sesle söylemesiyle adeta içtima alanında sesi yankılanmıştı. Askerler hep bir ağızdan "Sıfır komutanım!" Aslan memnun bir gülümsemeyle adımlarını bu defa mekik çeken guruba doğru attı. Kendisinden üst rütbeli askerler şuanda burada olmadığından dolayı diğer timlerin ve timi olmayan gurubun hepsinin içtiması ona kalmıştı. Mekik çekenlerin yanında durduğunda tekrar aynı soruyu yüksek sesle sordu. Aynı cevabı onlardan da almıştı ki. Bir asker yanlışlık yaparak "Otuz sekiz komutanım." cümlesini kurana kadar. Bu asker yeni olduğundan dolayı hatasının henüz farkında değildi. Ona sonradan bir arkadaşı daha katıldığında işler ikisi içinde iyi gitmeyecekti.
İçtima alanında derin bir sessizlik olmuştu. Her bir asker idmanlarını durdurarak hala daha mekik çeken ikiliye acıyarak baktı. Bu saatten sonra ikilin başının büyük belada olduğunun farkındaydılar. Lakin masum olduğunu düşünen ikili değildi.
Aslan yan yana mekik çeken askerlerin yanında durdu. Gözleri kapalı, zorluklada olsa mekiklerini tamamlıyorlardı. Sayıları elli olduğunda derin soluklar alan ikili gözlerini açtığında ortamın sessizliğine şaşırmıştı. Başlarını havaya kaldırmalarıyla birlikte soluk denizlerde boğulacaklarını yavaştan anlamaya başlamışlardı. Lakin sebebinin henüz ne olduğunu bilmediklerinden komutanlarına masum bakışlarla baktılar. "Komutanım bir sorun mu var?"
Aslan sadece baktı ikiliye. İki asker bu bakışların hiç iyi olmadığını anladıklarında ne yapacaklarını bilemedi. Aslan sonunda dudaklarını aralayarak "İyi misiniz asker?" sesinin soğuklu uzaklardan bile belliydi.
İki asker birbirlerine bakarak sertçe yutkundu. Tekrar komutanlarına döndüklerinde başını salladılar. "İyiyiz komutanım."
Aslan gülümsedi, arkasını dönerek diğer askerlere baktı. "Güzel o halde." derin bir nefes alarak ikilinin bitkin düşeceği ceza dudaklarından döküldü. "Yatakhanenin yerlerini temizleyebilecek kadar iyisiniz." yüzündeki soğuk gülümsemeyle "elinizde bez gibi temizlik malzemeleri olmadan."
İki asker yorgunluklarını unutarak ayağa kalktılar. Ne kadar itiraz etseler de komutanları asla geri dönmedi cezadan. Boynu bükük duran askerlere baktı Kerem. "Pişt Mustafa'm gördün mü çömezlerin yaptığını."
Mustafa oturduğu yerde soluklanırken başını salladı. "Görmememi kerem. Kendi kendilerini yaktılar resmen."
Tuğrul ikilinin yanına kendisini attı. "Ulan var ya hala daha suçlarını bilmeden saf saf etrafa bakıyorlar birde."
Aslan adımlarının karargâhın içerisine doğru atarken albay postasının önünde durmasıyla durdu. "Komutanım albay sizi bekliyor."
Genç kadın ne kadar süredir albayın odasını arıyor artık bilmiyordu. Odasına bile bakmış bulamamıştı. Karşısına çıkan askere sorduğunda "Odasına baktınız mı Derin Asel hanım?" sorusunu onaylasa da askerle bir kez daha bakmaya gittiler. Gittiler lakin bu baktığı oda değildi. Asker genç kadına döndüğünde "Doğru odaya baktınız değil mi?" sorusuna mahcup bakışlarla baktı. O karşı taraftaki odaya girmişti. "Kusura bakmayın lütfen odaları karıştırmışım." Asker kibar bir şekilde gülümsedi "Sorun değil." diyerek oradan ayrıldı.
Albay odasının tıklatılmasıyla "Gel!" önündeki dosyalarla ilgilenirken hiç kapıya bakmamıştı. İçeri giren kişinin bir yere oturduğunu anladığında "Ben sana otur dedim mi asker?" sesi bağırmasa da katıydı.
Genç kadın alayla "En son doktordum aslında..."
Asaf albay duyduğu nahif sesle başını kaldırdı. "Civcivim?" Yerinden hızla kalkarken genç kadına doğru yürüdü.
genç kadında yerinden kalktığında ikili sıkıca sarıldı. "Asaf yüzbaşım..." gözlerini mavi gözlere sabitledi. "Ya da albayım mı demeliydim?"
Asaf albay büyük bir kahkaha attı. "Sen iste yüzbaşı, iste albay olurum civcivim." Daha fazla ayakta kalmaması için "Geç otu bakalım küçük hanım." ikili karşılıklı koltuklara oturduğunda "Ne içersin civciv?"
Genç kadın "bir şey istemiyorum albayım."
Albay başını salladığında cebinden karamelli çikolata çıkartarak genç kadına uzattı. "Al bakalım."
Genç kadın gözleri bir anda ışıl ışıl parladı. "unutmamışsın."
Albay koltuğuna yaslanırken göz kırptı. "Asla unutmam küçük hanım. Şimdi söyle bakalım sorun ne?" Bir sorun olduğunun farkındaydı. Hatta genç kadının yüzünün düşmesinin nedenini de anlamıştı lakin elinden bir şey gelmiyordu.
Genç kadın yerinde rahatsızca kıpırdandı. "Asaf ağabey."
İşte ağabey lafından bile belliydi Asaf’ın izin vermeyeceği bir şey isteyeceğinden. "Ağabey dediğine göre izin vermeyeceğim bir şey söyleyeceksin."
Genç kadın yalandan boğazını temizledi. “Evime, işime gitmem istiyorum. Aslan Bey’in dediğine göre gitmeme sen izin vermiyormuşsun?”
Albay yeşil gözlerin içine baktı. Sıkıntılı bir nefes verdiğinde, “Üzgünüm kızım ama şuan eve gitmen pekte sağlıklı değil. Kimin bu tuzağı kurduğunu bilmiyoruz. Sizi de riske atamayız. Bir süre burada çalışmanız ve kalmanız gerek.”
Genç kadın omuzlarının çöktüğünü hisseti. “Ama-“
Albay sözünü keserek “Lütfen beni üzme Asel. Aslan’ın sizin koruyacak.”
Genç kadın Aslan’ın İsmini duymasıyla gerildi. O askeri hiç sevmemişti! “Ama-“ sözü kapının çalmasıyla kesilmişti.
Albay içeriye giren askerine baktı. “Gel Aslan. Bizde tam senden bahsediyorduk.”
Aslan içeriye adımını attığında gördüğü bedenle gerildi. Bu kadını her yerde görmek sinirini bozuyordu. “Beni çağırmışsınız albayım.”
Albay ağır ağır başını salladı. “Evet, seni çağırdım.” Derin bir nefes aldı. “Bundan sonra görev emri çıkana kadar doktor hanımı sen koruyacaksın. Onun gölgesi haline geleceksin. Bir engel olduğunda o bile fark edemeden sen yok edeceksin.” Kimsenin bir şey demesine izin vermeden, “Ayrıca Kerem ve Mustafa’da aynı şekilde Mert’in gölgesi olacak. Üçünüzde bu iki doktorun başına bir şey gelmesini engelleyeceksiniz.”
Aslan mecburen “Emredersiniz komutanım!” Demek zorunda kalsa da içten içe kendisine sövmekle meşguldü.
Albay gülümseyerek arkasına yaslandı. “Güzel… O halde biraz kaynaşın.” İkisinin de çıkması için işaret verdi.
Genç kadın sıkın bir nefes vererek ayağa kalktı. Anlaşılan ne dese fayda etmeyecekti. Albay yerinden kalkarak kollarını açtı. “Sarılmadan gitmeyeceksin değil mi kızım?”
Genç kadın albaya sıkıca sarıldı. Kulağına sessizce “Bir kez daha düşünsen…”
Albay aynı sessizlikte “Babanı aramamı istemiyorsan kabul etmen gerekiyor.”
Genç kadın yalandan bir gülümseme kondurdu dudaklarına. Hafif geri çekildiğinde “Beni tehdit mi ediyorsunuz yüzbaşım?”
Albay gülümsedi tek kaşını kaldırarak “Nasıl anlamak isterseniz civciv hanım.”
Ayrıldıklarında Albay, Aslan’a döndü. Az önceki yumuşak sesinden eser kalmayarak “En ufak bir hata istemiyorum anlaşıldı mı üsteğmen!”
Aslan bol bakışlarla “Anlaşıldı komutanım!”
Genç kadın odadan çıkmak için adımladığında, Albay da kendi koltuğuna geçiyordu. “Çekilmeyi düşünüyor musunuz asker?”
Aslan bir an bocaladığında “Kapının önünden!” Lafını duydu. Hızla kenara kaydığında “Buyur doktor.”
Genç kadın Aslan’ın önünden geçerken gözlerine ters bir bakış atmayı da unutmadı. Aslan bu bakışı görse de şu anlık umursamadı. Albaya son kez selam vererek odadan çıktı. Kendisini kapının önünde bekleyen doktora “Ne o bir saniyede beni mi özledin?”
Genç kadın bu alaylı tavra daha da sinir oldu. “Bak ne diyeceğim.” Aslan merakla devam et bakışları attı. “Diyorum ki canım kardeşim. Sen en iyisi Mustafa ve Kerem’e karışma. Hem yorulmamış olursun onlar bizi gayet iyi korur.”
Aslan dişlerini sıkarak baktı karşısındaki kadına. Bir kaç adım artmasıyla birbirlerine çok daha yakın oldular. Biraz eğildiğinde yüzleri bir soluk uzaktaydı. “Beni iyi dinle doktor. Ben bir kez konuşurum o da emir olur. Albay ne dediyse harfiyen yapılacak. Senin bölgen olacağım kafanı çevirdiğinde bazen görecek, bazense göremeyeceksin. Karanlığın içinde saklanmış bir gölge.”
Genç kadın bu yakınlıktan rahatsız olduğunu hissetti. Bir kaç adım geri çekildiğinde küçük burnunu havaya dikti. “Sende beni iyi dinle asker. Ben bir kez bir şey istediğimde olur. Senin söylediğin sözlerde emir yerine tam tersi olarak geçer. Beni sinir etmesen iyi olur.”
Aslan yerinde dik durarak, ellerini cebine soktu. Alaylı yüz ifadesiyle, “Az önce istediğin olmadığını gördük bence doktor. Uzatmaya gerek yok. Bende bu durumdan memnun değilim.”
Genç kadın kanın sinirden kaynadığını hissetti. “Öyle mi Aslan Üsteğmen?”
Aslan net bakışlarla “Öyle doktor civciv hanım.”
Genç kadın başını salladı. “Peki, öyleyse bir süre sonra kendin albaya giderek ben bu doktoru korumam istemiyorum diyeceksin. Ve o zaman tekrar konuşacağız üsteğmen.” Arkasını dönerek hızlı adımlarla uzaklaştı.
Aslan bir an hareketsiz bir şekilde yerinde kaldı. “Göreceğiz doktor. Göreceğiz…”
Mert oturduğu bankta ne kadar yayılabilirse yayıldı. Burada olmayı istememiş olsa da rahatına düşkün biriydi. Gözleri bahçede dolaşırken kadın bir asker görmesiyle radarları açıldı. Hızla yerinden kalkarken, saçlarını düzeltiyordu. Kadın askerin yanına geldiğinde ona bakmaması canını sıksa da yalancı bir öksürükle dikkatini çelmeye çalıştı. Hâlâ daha kendisine bakmadığını gördüğünde konuşmaya başladı. “Merhabalar hanımefendi bu güzelliğiniz doğuştan mı?”
Kadın elindeki dosyadan bakışlarını çekmeden yanındaki gereksiz adama “Gitmen için üç saniye var.”
Mert ilk kez bu şekilde tavır aldığından şaşırmıştı. Gülümseyerek “Bir kahve içmeye ne dersiniz?” Kadın yine umursamayınca temas etmek amaçlı koluna dokundu.
Kadın bu temaslar aniden dosyayı tek eliyle sertçe kapattı, diğer eli ise koluna temas eden adamın kolunu büktü. “Sana üç saniyen var demiştim. Sen ise şansını zorlayarak bana dokundun. Şimdi söyle doktor sana ne yapayım?” Bakışları çelikten bir zırh gibiydi. Baktığı her göz bir kaç saniyeden uzun duramazdı. Mert acıyan koluyla sızlandı. “Ah manyak kadın bırak kolumu! Ulan kaç kadın kaslı koluma düşüyor biliyor musun sen?!”
Kadın bu sözlerin hiçbirini umursamadı. Aksine daha sert bir şekilde tutu kolu. Adamdan gelen acı sesler onu bırakmasından ziyade hoşuna gidiyordu. “Seni uyarmıştım doktor. Cezanı çekmen gerekirken neden bıraktın?”
Kaya, Aslan’ın ortadan kaybolmasıyla ayağa kalkarak bahçeye çıktı. Dostuna yakalanırsa işler fena karışırdı. Belli etmek istemese de dostu sevdiklerinin canının yanmasından korkardı. Bahçeye çıktığında Mert’in yine birine sulandığını gördü. Bir süre onları izledi. Lakin Mert’in acı çığlığı onu harekete geçirdi. Acısı olduğunda yavaş yürüse de normal bir adamdan hızlıydı. “Ne oluyor burada?”
Kadın duyduğu sert sesle bakışlarını çevirdi. Kaşları derince çatılırken bu adamın kim olduğunu sorguluyordu.
Kaya karşısındaki kadının üniformasına dikkatlice baktı. Rütbesinin kendisinden düşük olduğunu görmesiyle içten içe sırttı.
Mert kurtulacağın verdiği sevinçle Kaya’ya doğru dönebildiği kadar döndü. “Kaya kurtar beni bu manyaktan!”
Kadın, Mert’in sesini duymasıyla kolunu sıktı. Acı çığlık duyduğunda bakışlarını ondan çekti.
Kaya kadına ithafen “Asker o doktoru bırakıyor musun yoksa ben mi bıraktırayım?”
Kadın adamın üstünü süzdü. Bol eşofman takımı ve beyaz bir tişörtle önümde duruyordu. Alaylı bir gülüş oluştu dudaklarında “Sen mi?” Sesindeki küçümseme değildi. Sadece kendisini bu denli büyük gören adam alaylı bir şekildeydi.
Kaya kadının cesaretine hayran kaldı. Gerçi ondan üst rütbede olduğunu bilmiyordu. Bilse bu şekilde konuşabileceğini sanmıyordu. “Cık … Albaya derim…” umursamaz bir şekilde omuz silkti.
Mert ise koluna adeta yapışmış kadından kurtarmaya çalışırken bağırdı. “Kaya sen Üsteğmensin kurtarsana arkadaşını!”
Kadın duyduğu rütbeyle bocaladı. Bir anda Mert’in kolunu bırakmasıyla Mert yere yapışmıştı.
Kaya ise yüzündeki alaylı ifadeyle kadının dehşet ifadesini izliyordu.
”Üsteğmen mi?”
Kaya bu soruya başını salladı. “Üsteğmen… Teğmenim…”
Kadının az önceki alaylı ifadesi silindi. Aksine sert ifadesiyle hızla tekmil vermeye başladı. “Teğmen Sevilay Astürk Ankara emredin komutanım!”
Kaya az önceki gülen ifadesini silerek izledi kadını. “Teğmenim umarım az önceki yaptıklarınızın bir açıklaması vardır?”
Sevilay serçe yutkundu. Lakin keskin bakışlarını bir an olsun komutanından çekmedi. “Elbette var komutanım.” Komutanın devam dercesine bakmasıyla yanındaki yere oturmuş kolunu tutan adamı gösterdi. “Kendisine gitmesini söylememe rağmen beni tahtız ermeye devam etti.”
Kaya’nın bakışları bu defa Mert’e kaydı. “Mert?”
Mert hızla yerden kalktı. “Al tarafı kahve içmek istedim ama gel gör ki kahve uğruna kolumdan oluyordum.” Sertçe kadına döndü. “Ben bu kolla ne hayatlar kurtarıyorum biliyor musun sen?”
Kadın yaptığından pişman olmadığını belirtir şekilde baktı.
Kaya bu durumdan sıkılarak burun kemerini sıktı. “Doktor hanımın yanına git Mert. Henüz çalışma yerinizi görmediniz gidin ve bakın.” Ağzının içinden “En azından dayak yemezsin.”
Mert şaşkın bakışlarla döndü “Ne demek git? Bu kadına ceza vermeyecek misin? Kolumdan oluyordum ben! Hani hayat kurtaran kolum!”
Kaya sıkın bir nefes verdi. “Ona ceza verirsem sana da vermem gerekir. Sonuçta ilk sen temasta bulunmuştun? Üstelik asker olmaman bir şeyi değiştirmez.”
Mert sertçe yutkunarak Sevilay’a baktı. “Ne cezası… Biz Sevilay askerimizle gayet iyi arkadaş olduk değil mi?”
Sevilay sesini hiç çıkartmadan sadece baktı. Mert bu sessizliği onay kabul etti. “Ben en iyisi Derin’i bulayım.”
Genç kadın sinir küpü şekilde oturuyordu bankta. Az önce yaşananlar yüzünden sinir oldukça tazeydi. Yanına gelmeyen Mert ise sinirin artıyordu.
Mustafa tedirgin bakışlarla baktı genç kadına “Nesi var sence?”
Kerem “Bilmiyorum ama kesin birine patlayacak. Ve be o olmak istemiyorum.” Kadının tersinin pis olacağını düşünüyordu. Ne kadar güler yüzlüyse bir insan o kadar sinirlendiğinde karşıdaki kişi için ölüm olur diye düşünüyordu.
”Nerde kaldı bu Mert?” Sinirli sesle kadına döndüler. “”Bu kadar geç kalacak ne yapıyor olabilir!”
Mert hızla koşarak bahçede onu bekleyen üçlünün yanına geldi. Soluklarını hızlı alıp vermekten konuşmakta zorlandı. “Ben… Ben geldim…”
Genç kadın oturduğu yerden kalktı. “Nihayet!” Hızlı adımlarla önünden yürümeye başladı.
Mert ikiliye döndü. “Nesi var?”
Mustafa “Bilmiyoruz.”
Kerem “Kesin şu yeni gelen komutanla kavga ettiler.”
Mert cevap vermek için araladığı dudaklarını genç kadının “Hadi artık! Sizi daha ne kadar bekleyeceğim?”
Mustafa “Gitsek iyi olur. Henüz ölmek için çok gencim.”
Kerem başını sallayarak katıldı. “Şahadet şerbeti içmek istesem de… Bu şerbetin şimdi gelmesini istiyorum. Henüz biriyle birlikte bile değilim.”
Mert onların bu haline tuhaf bakışlarla bakarak genç kadının peşinden gitmeye başladı. Bu askeriyede herkes bir tuhaftı.
Sonunda çalışacakları yere geldiklerinde içeriyi gezdiler. Bahçede küçük ama iyi bir hastane gibi yer vardı. Küçük kulübeden oluşmuş, bir kaç odalı bir yerdi. Mert ve Asel’in odaları yan yana olacağı sanılırken başka bir doktorla yan yabaydı Asel.
Mert’in odası ise onlara yeterince uzaktı. Genç kadın iki askere döndü. “Burada kaç kişi çalışacağız?”
Kerem “Üç doktor iki hemşire var. Sizinle birlikte.”
Mustafa “Baştan uyarmak isteriz. Emine hemşire biraz tuhaf biri.”
Genç kadın duyduğu işini bir yerden hatırlıyordu sanki. “Nasıl bir tuhaflık?”
Kerem umursamaz bir şekilde omuz silkti. “Boş verin Derin Asel hanım. Siz onunla konuşmayın yeter. Hadi gelin sizi odalarınızı bir daha gösterelim de bir eksiklik varsa düzeltelim. Bizimse artık işimize dönmemiz gerek.”
Mustafa ve Kerem işlerini hallettikten sonra küçük hastaneden ayrıldılar.
Genç kadın odasında oturmuş diğerlerini düşünüyordu. Onları hâlâ daha görmemişti. Anlaşılan bugün sadece mert ve kendisi vardı. Saatler ilerledi gün batmaya başladı. Gelen her askerin tedavisi eksiksiz yapıldı. Bazı askerler merakla gelirken, bazıları gerçektende yaralı veya hastaydı. Genç kadın işin bitiğini düşünerek toparlanırken kapının hafif bir tıklatılmasıyla açılması bir olmuştu. İçeri giren kişilere baktığında odun asker ve nahif asker birlikte içeri girdi. İkisinin bazen nasıl arkadaş olduğunu düşünmüyor değildi. Kaya ne kadar nazikse Aslan o kadar odundu. Kaya ne kadar sıcak bakışlıysa Aslan o kadar sertti. Kaya ne kadar düşünceliyse Aslan dediğim dedik bir adamın tekiydi. Bu nedenler bile genç kadının Aslan’ı sevmemesini sağlıyordu. Hayır, aslında mesele tam olarak bu şekilde davranması da değildi. Mesele… Aslına bakılırsa bilmiyordu. Bildiği tek şey bu adamdan nefret etmeye başladığıydı.
Aslan içeriye girdiğinde Kaya’nın kolunu daha sıkı kavradı. Kaya’yı sedyeye oturtarak rahatından emin oldu, geri çekildi. Kaya bakışlarını doktora yöneltildiğinde gülümsedi “Favori doktorum bana bakar mı lütfen. Bu yarası askerin iyileşirse işine dönecekte.”
Genç kadın istemsiz olarak gülmüştü Kaya’nın bu tavrına. “Favori hastama elbette bakarım.” Ellerini yıkıyarak eldivenlerini giydi. Kaya’nın yanına geldiğinde Kaya mesajı alarak tişörtünü çekip çıkarttı. Genç kadın kendisini anlayan adamla gülümsedi. Kaya’nın eli eşofmanına gitmesiye Aslan yardımcı oldu. Sadece yaralı bilgenin açılmasını sağladı. Genç kadın ciddi bir ifadeyle işini hallederek ger çekildi.
Ellerindeki eldivenleri çöpe atmasıyla Kaya “Favori doktorum nasılmış benim yaram?”
Genç kadın “Oldukça iyi gidiyorsun Kaya. Bu şekilde devam et. Yakında dipçik gibi sağlam olacaksın.”
Kaya kahkaha atarken Aslan anlamaz gözlerle baktı. Genç kadın artık gitme zamanın geldiğini anladığında toparlanmaya başladı.
Kaya tişörtünü dikkatli bir şekilde eğiterek odadan çıktı. Aslan ise toparlanmakla uğraşan kadına baktı. Bu kadın anlamsız bir şekilde sinirini bozuyordu. Toparlanmasını bitiren kadının kendisine dönmesiyle gerildi.
Genç kadın yüzüne alaylı bir ifade takındı. “Beni bu kadar özlediğini bilmiyordum asker. Eğer söyleseydin gelirdim.” Sesindeki alay bariz belliydi. Aslan ise bu alayı anlayarak ciddi ifadeyle “Cık… Ben özlemedim ama birileri tüm gün sinirli gezmiş. Beni göremediğin için miydi? Söyleseydin daha etken gelirdim doktor.”
Genç kadın dişlerini sıktı. “Senin neyini özleyebilirim asker? Odun bir asker özlenmez.”
Aslan duyduğu odun kelimesiyle kaşlarını çattı. “Odun mu?”
Genç kadın sesli söylediğin farkında bile değildi ama umursamadı. “İnsana olduğu şeyi söylemek yük olurmuş.”
Aslan damarlarında akan kadının akışının hızlandığını hissetti. Lakin sakin kalmalıydı. Albayın emrinden çıkamazdı. Bu kadının onu deli etmek için uğraştığının farkındaydı. “O zaman sende ateş olursun doktor. Birlikte yanar gideriz.”
Genç kadının ona şaşkın bakışlarını umursamadan çıkıp gitti.
Bazen büyük konuşmamak, hislerimizi de doğru bilemem gerekir.
Bölüm sonu.
Düşünceleriniz neler?
Yazım dili nasıl?
Aslan hakkında ne düşünüyorsunuz? Odun olsa da törpüleyecek biri vardır illa :).
Karakterler hakkında düşünceleriniz ve hikâyenin gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
İlerde ortalık fena karışacak. Sakin zamanların tadını çıkartalım :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 85.27k Okunma |
6.1k Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |