40. Bölüm

7. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

Hepinizin bayramı kutlarım umarım sevdiklerinizle geçireceğiniz anılarıyla dolu anlarınız olur. Olur ki yıllar sonra bile hatırlayarak gülümsersiniz…

Yazar Anlatımıyla…

Aslan üstünü değiştirmek için odasına doğru gittiğinde başının belası olan doktora hangi odaya gideceğini söylemediği için geri dönmek zorunda kalmıştı. Geri döndüğünde ise salonda elinde fotoğraf çerçevesine bakan kadınla hızlı adımlarla yürüdü. Kadın o kadar dalmıştı ki kendisini fark ettirmek için “Anlaşılan kuralları konuşmalıyız…”

Asel fotoğraftaki bakışlarını çektiğinde vücudu elektriklenmiş gibiydi. “Ben… Üzgünüm…” iki kelimeyi bir araya getiremeyen kadınla gülümsedi Aslan. Bir adım geriye çekildiğinde kadının elindeki fotoğrafı hızla çekmişti. “Şahsi hiçbir eşyana dokunmayacaksın. Odama girmek yasak. Herhangi bir şey karıştırmak yasak. Sana verilen odadan başka hiçbir eşyaya dokunmayacaksın.”

Asel şaşkın bakışlarla döndü adama. “Ama neden?”

Aslan keskin bakışlarını yeşillere yöneltti. “Eşyalarına dokunulmasını sevmem doktor. Umuyorum ki sende ona göre davranırsın.”

Asel sıkkın bir nefes verdi. Anlaşılan bu evde hiç rahat edemeyecekti. “Mert’le kalabilirdim.” Bu adamdan ziyada Mert, Mustafa ve Kerem’le kalabilirdi. En azından onlarda kural yoktur diye düşünüyordu.

Aslan doktorun dedikleriyle kaşlarını çattı. “Bende bu durumdan memnun değilim doktor. Albay ne derse onu yapıyorum. Bu süreçte seni kırmak zorunda bırakma beni.” Arkasını dönerek gitmeye başladığında “Mutfakta birkaç bir şey atıştırabilirsin. Senin odan beyaz kapılı oda. Sadece beyaz renkten oluşan.”

Asel giden adamın arkasından bakakaldı. Derin bir iç çekerken önceliği odasına gitmek oldu. Koridordan düz ilerlediğinde siyah bir kapı karşıladı önce onu. Yanında siyahlığına zıt o kadar farklı bir kapı vardı ki her yanı çıkartmalarla doluydu. O odaya bakmak için adım atsa da az önce uyarıldığı için gitmek yerine siyah kapının çaprazında bulunan bembeyaz kapıya doğru adımladı. İçeriye girdiğinde küçük ama iç ısıtan bir odayla karşılaştı. Her mobilya beyaz renkte ve ferahtı. Üstünü değiştirmesi gerekiyordu lakin bu asker onu evine uğratmadığı için yanında taşıdığı yedek kıyafetlerinden giymeye karar verdi. Üstüne bir eşofman ve beyaz tişört giydi. Yorgunluğu gözlerinden akarken kendisini yatağa nasıl attığını bilmiyordu. Tam uykunun derin kollarına kendini bırakacaktı ki kapıyı kilitlemediği aklına geldi. Yerinden kalkarak kapıya gittiğinde anahtar olması gereken yerde yoktu. Bu tuhafına gitse de Asaf ağabeyi güvenmese Aslan’a emanet etmezdi. Bunun düşüncesiyle yatağa tekrar yatmak istese de bu devirde kimseye güvenmeyeceksin. Küçük komodinlerden birini kapının arkasına kadar sürükledi. Kapının açılmayacağına emin olduğunda gülümseyerek kendisini yatağına attı. “İşte şimdi uyuyabilirim.”

Aslan oturduğu odasındaki yatakta derin bir iç çekti. Bazen neden hayatının böyle olduğunu sorguluyordu. Keşke eskiye dönebilseydi. İşte o zaman her şey daha farklı olurdu. Oturduğu yatağından kalkarak odasından çıktı. Gözleri çaprazında olan doktorun odasına doğru kaydı. Derin bir nefes alırken bakışlarını kapıdan çekerek mutfağa doğru adımladı. Kahve içmeliydi. En acısından…

Mutfakta kendisine kahvesini hazırladığında, eline kitaplarından birini almak için salona gitti. Salonda bulunan küçük kitaplığından istediği kitabını aldığında okuma gözlüğünü de almıştı. Adımları bu defa balkonuna doğru gitti. Balkonda bulunan tekli rahat koltuğuna oturdu, gözlüğünü takarak kitabını okumaya başladı.

Tuğrul evin önünde durmuş karısının onu içeri almasını bekliyordu. Meyve olayından sonra karısı resti çekmişti. Evine almamıştı. Resmen dışarıda soğuktan donuyordu. Donduğu yetmezmiş gibi binada olan askerlere rezil olmuştu. Ama hiç şüphesiz en kötüsü timine laf vermesiydi. “Yollarına paspas olurum karım diyin komutanım.” Kerem yukarıdan bağırıyordu.

Mert bu duruma gülmeden edemezken “Olmuş adam zaten.”

Erdem yandaki camdan kafasını uzattı. “Tuğrul komutanım değil ama Serdar olmuştu.”

Serdar balkondan bulduğu küçük sahte süz bitkisini Erdem’e doğru attı. “Elime düşersin sen ama Erdem!”

Erdem geri çekilerek süs bitkisinden kaçmayı başarmıştı. Ama bu bitki hiç tahmin etmedikleri bitinin üstüne düştü.

Aslan gürültüyü umursamadan kitabını okurken bir üst kattan hiç beklemediği bir şey oldu. İçmek üzere olduğu kahvenin içine küçük süs bitkisi düştü. Düşmenin etkisiyle etrafa sıçrayan kahve sadece etrafa değil Aslan’ın yüzüne de sıçramıştı. Bunun farkında olmayan tim konuşmaya devam ederken Aslan sakin adımlarla ayağa kalktı. “Kim attı bunu?” Sessi sakin olsa bile oldukça katıydı.

Komutanlarının sesini duyan tüm bakışlarını Aslan’a yöneltti.

Serdar dehşet içinde komutanına baktı. “Komutanım.” Sesi titrerken daha net görebilmek için aşağıya sarkıyordu.

Erdem, Serdar’ın düşme ihtimaline karşı. “İçeri geç lan düşeceksin!” Dese de Serdar kırmızı boğadan farksız bir şekilde komutanına bakmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Aslan kafasını kaldırarak üst katta olan Serdar baktı. “Yarım saate kadar aşağıda olmazsan ben gelirim Serdar. Ve emin ol ben gelirsem…” lafını tamamlamadan içeriye geçti. Ki tamamlamasına bile gerek yoktu. Zira herkes net bir şekilde anlamıştı.

Serdar umutsuz bir şekilde komutanın az önce girdiği halde aynı noktaya bakıyordu. “Bitim ben…” sessiz fısıltısı büyük alanın sessizliğinden oldukça net duyulmuştu. Tim Serdar’a sadece acıyarak bakmakla yetiniyordu. Kimse karışmak istemiyordu. Bunun sebebi komutanlarının kim olduklarını bilmeseler de lakabını net bir şekilde işitmeleriydi.

Aslan içeri geçtiğinde önceli üstünü değiştirmek olmuştu. Duş almak istese de bu evde genç bir kadının olması onun engellemişti. Usulsüz bir şekilde yakalanmam en son isteyeceği şey bile olamazdı. Aşağı ineceğini genç kadına haber vermek için odasının önüne doğru gitti. İlk eli havaya kalktığında bir an duraksadı. Ne yaptığını kısa bir an düşünmeden edemedi. O kimseye haber vermeden ortadan kaybolan adam küçük bir kadının korkama ihtimali yüzünden haber vermek zorundaydı. Derin bir nefes alarak kapıyı yavaş bir biçimde tıklattı. Ses gelmeyen kapıyla uyduğunu düşündü. Kadın uyanmadan döneceğini düşünerek adımlarını çıkışa doğru yöneltti.

Merdivenlerden ağır ağır indi. Üstündeki üniformanın kırışmaması için oldukça dikkatliydi. Aşağı indiğinde tüm timi görmeyi beklemediği için şaşırsa da kendisini toparladı. İçten içe bu davranış onu iyi hissettirmişti. Birbirlerini tam tanımasalar da birlikte olmaları güzeldi.

Sert ifadesi hep olduğu gibi yüzündeydi. Adımları ifadesinin belki de iki katı sertti. Ölüm timinde gözlerini gezdirdi. Kaya dışında herkes buradaydı. Yüksek ihtimalle Kaya ilaçlar yüzünden derin bir uykudaydı.

Tim’inin önünde durduğunda “Tekmil ver!”

“Kıdemli Teğmen Arves Fetih Adıyaman!”

“Teğmen Sevilay Astürk Ankara!”

“Teğmen Baran Kanar Manisa!”

“Kıdemli Astsubay Başçavuş Alisa Deren İstanbul!”

“Astsubay Üstçavuş Mustafa Karabayır Trabzon!”

“Astsubay Üstçavuş Erdem Can Trabzon!”

“Astsubay Çavuş Serdar Kayalar Ankara!”

Bir adım öne çıkan Tuğrul Kaya’nın olmamasından kaynaklı.” Kıdemli Teğmen Tuğrul Özsöz Trabzon!”

Başını ağır bir şekilde sallayan Aslan, Serdar’a dündü bu defa. Gözlerinde hiçbir duygu barındırmazken, sesi de katıydı. “Ölüm timi pozisyon al!” Sıraya giren tim sonraki komutu bekledi. “2 tur koşu, başla!”

Ölüm timi komşuya başlarken bunun sadece iki tur olmayacağı belliydi.

Asel başını sağa sola çevirirken yattığı yatakta acıyla kıvranıyordu.

Küçük kız oturduğu eski tahta parçasında korkudan titrerken, üşümesi ona hiç yardımcı olmuyordu. Ellerini bacaklarının arasına sıkıştırmış bir nebze de olsun ısınmak hedefiydi. Lakin bulunduğu bu yer izin vermiyordu. Eski küflü bir odaydı. Yer yer duvarda açılmış küçük delikler içeriye soğuk hava girmesini sağlıyordu. Tek bir cam olan bu yerde cam kırılmış parçalarının bağlıları yerdeyken bağışları hala çatlak ama sağlamdı.

Serhan ve bir kaç koruma odada geri planda duruyordu. Önlerindeki görüntü bazıların içini acıtsa da bazıları için hiçbir şey ifade etmiyordu.

Merdan Demirhan en önde durmuş yırtık, pislenmiş beyaz elbisesiyle titreyen küçük çocuğa baktı. Titreyen yeşil gözleri ona hiç acımaması gerektiğini söylemekten başka bir şey yapmıyordu. Önünde korkudan titreyen kendi öz torunu olsa bile onun için sadece bir tehditti.

Büyük adımları küçük odada yankılanan adamın sesini duyan Asel sadece korkudan titremekle yetindi. Kafasını kaldırıp bakmak için hiç gücü yoktu.

Merdan kendisine bakmayan kızla sinirlendi. “Kafanı kaldır!” Sert sesi boş olan odada yankılandı.

Asel korkuyla oturduğu yere daha çok sinerken başını kaldıramamıştı. Bunu. Farkında olan adam sert hareketle çevresinden tutarak kaldırdı. “Sana bir şey söyledim mi yapacaksın.”

Asel küçük dudaklarını büzerek dolu iri yeşil gözlerle baktı dedesi olan adama. “Elbisem mahvoldu.” Tek söylediği kelimeler bunlardı.

Merdan bu küçük kızın sadece bir elbiseye takılmasıyla bakışlarını sertleştirdi. “Sözümden çıkmayacaksın!”

Asel titreyen sesiyle “Demir Ege almıştı bana bu elbiseyi.” Üzgündü Derim Ege ona bayram hediyesi olarak aldığı elbiseyi mahvetmişti.

Adamın küçük kızın kendisini takmamasıyla sinirleri gerildi. “Bundan sonra aileni göremeyeceksin!”

Asel bu sözleri duymasıyla korkuyla geri çekilmek istedi. Lakin Merdan ona izin vermeyerek daha sert tutu çenesini. “Demir Ege’de mi?”

Merdan bu soru üzerine küçük kıza yüzünü yaklaştırdı. “O it de dâhil kimse. Bu odada çürüyüp gideceksin ve kimse seni kurtaramayacak.”

Asel acıyan çenesini küçük elleriyle tutu. “Demir Ege beni kurtarır.” Çünkü Demir Ege onun hep kahramanıydı.

Merdan acımasızca “O çocuk henüz dokuz yaşında. Seni kurtarması için önce kendini kurtarmalı.” Asel’in korkuyla bakan gözlerini görmesiyle gülümsedi. Geri çekilerek gidecekken “Yeni hayatına hoş geldin torunum…”

Asel bağırıyor çıkmak için her şeyi yapıyordu. “Ona dokunma!” Son sözleri bu olurken karanlık onu içine çekmişti.

Asel ter içinde uyanmıştı. Gördüğü bu rüya yıllardır ilk net rüyasıydı. Eline defterini aldı hızla. Unutmadan çizmek istedi ama hatırladığı tek şey yırtılmış, eskimiş gibi gözüken beyaz küçük elbiseydi. Ve tabi bir isim…

Derin soluklar alıyor kendisini toparlamaya çalışıyordu. Başaramadığı için ayağa kalkarak su içmeye gitmek istedi. Kapının önüne koyduğu komiğine ayağını çatmasıyla canı acımıştı. Sonunda odadan çıktığında mutfağa giderek su içmek için bardak aradı. Her şey sanki özemle sıralanmış gibiydi. Aslında fark ediyordu ki evdeki her bir eşyanın özenle sıralanmıştı. Sadece bir yer hariçti. Suyunu içtikten sonra rahatlarken elinden bir anda kayan bardakla hala titrediğini fark etti. Kırık parçaların büyük olanları özenle topladı.

Çöp kovasını aradığında mutfak dolabının içindeydi. İçine çöpleri atmışken bir anda çöpteki kutu dikkatini çekti. Uzaktan incelediği kadar ne olduğunu anlamıştı ama net görmek için eline alarak bakacakken sert ses sessiz mutfakta yankılandı. “Doktor?”

Asel başını kaldırıp Aslan’a baktı.

Aslan terlemiş korku dolu bakışlarla bakan kadınla ne olduğunu anlayamamıştı. Ona doğru bir kaç adım attığında kadının geri gitmesiyle yerde parlayan cam parçalarını fark etti. Antik bir hareketle kadını kolundan çekerek bedenine çarpmasını sağladı. “İyi misin bir yerinde bir şey var mı?” İlk kez telaşla sorduğu sorulara kadından bir şey söylemesini istemişti. Ama kadın bir anda ona sarılmasıyla sadece ellerinden biri havada diğeri hâlâ kolunda bir şekilde kalmıştı.

Kımıldamadı Aslan. Ne kadını itti nede sarıldı. Sadece bekledi. Ama tuhaf bir şey olmuştu. Boynunda bulunan zincir boğazını zorlayarak çıkmak istemişti. Bir anda kapının sertçe çalınmasıyla kadından uzaklaşmıştı. Ama zincir sanki pusula görevi gibi ona gitmek istemişti.

“Camlara basma sakın.” Uyarısını yaparak uzaklaştı. Kapıyı açmaya giden adamla derin bir nefes verdi Asel. Yanlış yapmıştı birine izinsiz sarılamazdı. Üstelik hala güvenmediği biriyken nasıl sarılırdı.

Aslan kapıyı sertçe açtığında karşısında Serdar’ı gördü. Kaşları çatık ona bakan adamla sertçe yutkundu Serdar. “Komutanım ağaçlardaki kozalakların hepsini toplayacak mıyım?”

Aslan bir an şaşırmıştı. Toplaması gerektiğini söylemişti zaten ne diye soruyordu bu adam.

Serdar çözümü iltifat ederek yırtmakta buldu. Komutanın üstünü başını inceledi. “Kahve saçlarınız ne güzel komutanım. Orijinal boysunuz. Hele maviş gözleriniz ben dünya da böyle mavi görmedim. Üniformanızda sizde pek asil durdu doğrusu.” Gözlerini kısarak komutanın künyesine baktı. “Boynunuzda duran zincir künye bir sizin gibi askerlere yakışırdı.”

Aslan sert bir soluk verdi. Dışar da duran asker künyesini içine sokarak, sert bakışlarını askerine yöneltti. “Git sor bakalım elma isteyen ev sahipleri var mıymış.”

Serdar ağzını açtığı bir şey diyecekken suratına sertçe kapanan kapıyla sessiz kaldı. “Ulan kendi kendimi yaktım.” Aşağıya indiğinde tim ona baktı.

Erdem tek kalını kaldırarak tim arkadaşını süzdü. “Ne oldu Serdar’ım?”

Serdar sıkın bir nefes verdi. “Kendimi yaktım.”

Tuğrul oturduğu bankta yayıldı. “Nasıl becerdin?”

Serdar boş olan bir yere oturdu. “İltifat edeyim dedim belki işe yarar ama olmadı.” Sıkın bir nefes verdi. “Onun yerine git sor dedi elma isteyen varsa çık topla dedi.”

Timdekiler Serdar’ın durumuna gülmeden edemedi. Mustafa yerinden kalktı. “Hadi yardım edelim.”

Aslan kapıyı kapattıktan sonra genç kadının yanına döndü. “Basmadın değil mi camlara?”

Asel başını salladı utançla. “Hayır…” sesi oldukça kısıktı.

Aslan kadının bu haline bir şey demeden yerdeki camları topladı. “Hadi gel. Biraz dinlensen iyi olur.” Kadının iyi olmadığını görüyordu. O evden çıktıktan sonra olmuş olmalıydı. Tek seçenekse kâbus görmesiydi. Bu durumu anlayabilirdi. Kendisi de kâbusları yüzünden uyuyamazdı.

Asel başını sallayarak odasına doğru yürüdü. aslan odaya girdiklerinde gördüğü manzarayla şaşırdı. Kadının ona güvenmediği bir kez daha yüzüne çarpılırken ne yapacağını şaşırdı. “Kapıyı neden kapatmak istedin?”

Asel oturduğu yatakta rahatsız bir şekilde kıpırdandı. “Üzgünüm…”

Aslan derin bir nefes aldı. Saat henüz uyanmak için erkendi. En azından karşısındaki kadın için. Tekli koltuğu çekerek oturdu. “Hadi uyu ben buradayım.”

Asel başını kaldırdığında ilk defa gördüğü ifadeyle bakıyordu Aslan ona. Genelde sert bakan adam sanki bir duygunun kilidini açmış gibiydi. “Ben… Gerek yok.” Başını salladı. “Ben uyurum…”

Aslan kollarını birbirine dolayarak yerinde rahat pozisyon aldı. “Şimdi uyumazsan albayı arar ve bunu ona anlatırım.” Kadının güvensizliği gözlerine yansırken adam sıkın bir nefes aldı. “Albay bana güvenmese seni emanet etmezdi merak etme. Sadece uyu. Bu defa söz veriyorum kâbus göremeyeceksin.”

Asel ilk kez belki de Aslan’a sıcak bir gülümseme sundu. Aslan bu gülümsemeyle kalbinin tuhaf atışlarını hissetti. Umursamadı. Belki de birkaç ay sürmeden başını gelecekleri düşünmeden umursamadı…

Asel, Aslan’a güvenmeyi seçerek yatağanına yattı. “İyi geceler asker.”

Aslan başını belli belirsiz salladı. “Eyvallah doktor.”

Asel gözlerinin kapanmasını engelleyemezken “Sen tam bir odunsun huysuz asker.”

Aslan uykuya dalan kadının son cümlelerini duymuştu. “Sende çok inatçısın doktor.”

Güneş gökyüzüne çıkamaya başladı ama Aslan oturduğu yerden bir milim bile oynamadı. Huzurla uykusunu uyuyan kadından gözlerini değdirmedi. Bir kadına uzun süre bakmak yoktu onda.

Güneş odayı aydınlattığında Aslan yerinden kalktı. Odanın çıkışına doğru gidecekken üstünü aniden açan kadına baktı. Derin bir uykuda olan kadını rahatsız etmeden üstünü örtmek istedi. İlk tereddüt etse de örtüyü kadına olabildiğince uzaktan örttü. Kadının o anda sessizce sayıkladığı bir kelime Aslan’ın kadına bakmasını sağladı. Önce kalbi sıkıştı, sonra serçe yutkundu. Hızla geri çekildi. Aldığı her nefes çiğerlerine batıyordu sanki. “Hayır, olamaz…” düşündüğümden şey olamayacağıydı. Hızla odadan ayrıldı. “Saçmalama lan kaç kere yanıldın!” Kendi kendine kızarken buldu kendisini. İmkânsız olan bir şeye tekrar bulaşmayacaktı!

Hızla mutfağa gitti en azından dikkatini bu şekilde dağıtabilirdi.

 

Asel gözlerine giren güneş ışığıyla uyandı. Yatağında gerildiğinde sırtının kütlemesiyle rahatladı. Sonra aklına gelen Aslan’la başını çevirerek baktı. Aslan yoktu. Yerinden kalkarak evin içinde onu aradı. Mutfakta masanın kurulu olmasıyla şaşırmıştı. Yazan bir notu gördüğünde

‘Günaydın inatçı doktor. Kahvaltıda sana eşlik edemeyeceğim. Yemeğini yersin.’

Yemeğini yersin mi? İnsan biraz düzgünce söylerdi diye düşünmüştü Asel lakin notun devamında

‘Menemende soğan yok merak etme. Gönül rahatlığıyla yiyebilirsin.’

İşte bu Asel’in yanlış düşündüğünü düşünülürdü. “Odun da olsan aslında iyi birisin Aslan.”

Aslan albaydan aldığı aramayla yola çıkmıştı. Doktoru güvende tutmak için ekip koymayı unutmamıştı. Askeriyeye geldiğinde hızlı adımlarla albayın odasına geldi. Kapıyı sakince çaldığında içerdeki gel sesiyle girdi. Hızla tekmil verdiğinde albayın ona otur dediğini duysa da reddetti.

Asaf geleli bir saat bile olmadan işlerinin başına dönmüştü. Bakışlarını askerine yöneltti. “Birkaç gün içinde üç kişi gelecek Aslan. Senden istediğin üçüne de göz kulak olman. Herhangi bir sorun olduğunda beni haberdar etmen.”

Aslan başını sallayarak onayladı. “Emredersiniz komutanım ama…” albay devam etmesi için işaret verdi. “Komutanım doktor ne kadar süre benimle kalacak? Tahminleriniz doğru mu bilmiyoruz bile. Bu kadar önleme gerek var mı?”

Albay sert bakışlarını yöneltti askerine. “Aslan. Sende bilirsin ki konu masum biri olduğunda her önlemi alırız. Doktor hanım yakınım olduğu için korunmuyor. Korunması gereken masum biri olduğu için korunuyor. Bu konuda çok dikkatli olmanı istiyorum.”

Aslan sessiz kaldı. Albayın haklı olduğunun bilincindeydi. Sessiz kalmak en iyi cevaptı bu yüzden.

Asel oturduğu odasındaki sandalyede sıkıntıyla nefes verdi. Bugün o kadar boş sebeplerden gelmişti ki askerler onların sorunlarını çözmek gerçekten yorucuydu. Kapının tıklatılmasıyla bakışlarını o yöne çevirdi. “Gel!”

İçeriye sessizce girdi asker. Bakışları mahcup bir çocuk gibiydi. “Doktor hanım…”

Asel sıkın bir nefes verse de hızla kendisini toparladı. “Gel Ozan gel. Acaba bu sefer neden geldin?” Yerinden kalkarken sesi alaylıydı.

Ozan utana sıkıla içeri girdi. “Şınav çekerken…” stresten kaşınan boynunu kaşıdı. “Omzumun üstüne düştüm.”

Asel ufak bir gülümseme sundu. Ozan’ın pinpirikli bir asker olduğunu onuncu gelişinde anlamıştı zaten. “Pekâlâ, bakalım omzun nasılmış.” Eline eldivenlerini geçirdiğinde Ozan’ı muayene etmeye başladı. Hiçbir sorunu olmadığını bilse de gönlü olması için böylesi daha iyiydi.

Kontrolleri bitiğinde geri çekildi. “Hiçbir sorun yok Ozan’cığım. Lütfen strese girme.” Stresten elleriyle oynayan adama gülümsedi.

Bir boğaz temizleme sesi duymasıyla bakışlar sese çevrildi. “Asker? Senin ne işin var burada?”

Aslan sedyede oturan askere ters bir bakış atarak Asel’e döndü. “Gidiyoruz.” Gitmiyor muyuz değil, gidelim mi de değil resmen emri var ki bir şekilde gidiyoruz demesi Asel’in sinirini bozmuştu. “Daha işim bitmedi görmüyor musun?”

Aslan gözlerini kısarak ellerini cebine soktu. Yandan Ozan’a kısa bir bakış attığında Ozan durumu anlayarak hızla sedyeden kalktı. “Her şey için teşekkür ederim doktor hanım.” Arkasına bile bakmadan kaçmıştı.

Aslan alaylı gülümsemesiyle doktora baktı. “Anlaşılan işin bitti inatçı doktor. Şimdi o inadını bırak da eve gidelim. Dinlenmek için zaten çok vaktim yok.”

Asel bir an duraksadı. “Göreve mi gidiyorsun?”

Aslan bu soruyu beklemediği için ilk baş afallasa da kendisini toparladı. “Henüz belli değil doktor. Ben kapıdayım.”

Asel kapadan çıkan adamla derin bir iç çekti. Aslan’ın dengesiz tavırlarını artık anlayamıyordu. Bazen sert olurken, bazen yumuşak bakışlarla ona bakıyordu. Sanki bakışlarında özel bir şey saklıydı.

Ellerindeki eldivenlerini çıkartarak çöpe attı. Odasında bulunan lavabosuna giderek ellerini yıkadığında üstündeki önlüğünü çıkartıp eşyalarını eline aldı. Kapıdan dışarı çıktığında Aslan'ın bahçede sigara içtiğini görmüştü. Yüzünü buruşturmadan edemedi. O kokuyu hiç sevmezdi. Hatta hiç…

Aslan kendisine doğru gelen kadını görmesiyle elindeki sigarayı yandaki çöpte söndürerek attı. “Bugün akşam müsait misin doktor?”

Asel ilk baş afallasa da cevap verdi. “Evet. Bir sorun mu var?”

Aslan omuz silkti. “Hayır, tim bahçede mangal yapmayı düşünüyor. Davet ettiler.”

Asel bunun kendisiyle alakasını çözememişti. Sonuçta timdekilerin çoğunu tanımıyordu. “Benimle alakası ne asker?”

Aslan yandan bir bakış attı kadına. “Sen ve o kılkuyruğu da çağırıyor tim.”

Asel’in kaşları çatıldı. “Kılkuyruk mu?” Kimden bahsettiğini anladığında “Mert mi?”

Aslan umursamazca yürümeye devam etti. Arabanın önüne geldiklerinde. “Adı her neyse.”

Asel hiçbir şey demeden araca bindi.

Mert oturduğu koltukta yayıldı. Ona kötü bakışlar atan adamı görmezden gelmeyi seçti. “Öyle işte Şermin’cim. Bizim kız kafasında gece lambasını parçaladı.”

Şermin, Mert’in anlattıklarını gülmeden edemiyordu.

Tuğrul yaşlandığı ağaçta daha ne kadar dişlerini sıkabilir bilmiyordu. Bu adamı parçalara ayırmak için can atıyordu. Öyle ki yanına gelen Kerem’i bile umursamadı. “Komutanım ne iş?”

Tuğrul gözlerini Mert’ten ayırmazken “İnce iş kardeşim. İnce iş…”

Kerem komutanın baktığı yere baktığında Mert ve Şermin yengesini gördü. Mert’in yengesini güldürmesiyle komutanın ince işi anlamış oldu. “Şermin yenge artık seni salmış o zaman komutanım. Eh buldu yengem yeni bir dedikodu yapacak birini.” Resmen kendi yerini yeni gelen cılız bebeye kaptırmıştı.

Tuğrul, Kerem’in tripli sesini duymasıyla başını ona çevirdi. “Sana ne oluyor lan?”

Kerem yerinde dikleşerek Tuğrul’a döndü. “Nasıl ne oluyor komutanım. Resmen yengem benden başka bestfrend buldu.”

Tuğrul bir anda duraksadı. Kerem o kadar ciddi söylemişti ki bir anda ne diyeceğini şaşırdı. “Ne saçmalıyorsun sen?”

Kerem göz ucuyla komutanına bakarak Mert’e öldürücü bakışlar atmaya devam etti. Şermin yengesine trip atmayı aklına not etmişti. Mustafa ağcın yanına tünemiş ikiliyi görmesiyle yanlarına doğru gitmeye başladı. İkisinin tam ortasında başını onlara çıkarttı. “Ne oluyor burada?” İkiliden hiç ses çıkmadan bir noktaya bakmasıyla o da bakışlarını o yöne çevirdi. Gördüğü görüntüyle neden olduğunu anlamıştı. “Oo yenge bulmuş yeni bestfrend.” Sesindeki alay bariz belliydi. Hiç dönmeyen ikili bir anda Mustafa’ya öldürücü bakışlar atmasıyla Mustafa sertçe yutkunarak geri çekildi. Yalandan gülümserken binanın önünde durmaya hazırlanan arabayı görmesiyle rahat bir nefes verdi. Derin Asel Hanım onu korurdu. “Doktor geldi!”

İkilinin dikkati dağılarak binanın önüne bakmasıyla Mustafa onların yanından tüydü.

Arabadan inen ikiliyi görmesiyle hızlandırdı adımları. “Doktor Derin As-“!”

Asel kendisine büyük bir coşkuyla gelen Mustafa’ya baktı. “Sakin ol Mustafa.” Mustafa onu hiç dinlemeden sıkıca sarıldı. Asel hanım onu az bir şeyden korumadı şu anda. Eğer o ikilinin elinde olmaya devam etseydi. Olacakları düşünemiyordu bile.

Asel kendisine sarılan Mustafa’yla şaşırsa da bir şey dememişti. Göz ucuyla Aslan’a bakmasıyla dişlerini sıktığını görüyordu. Anlaşılan Mustafa yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu.

Bölüm sonu.

Bölüm nasıldı?

Yazım dili?

Yazım dilimde gelişiyor muyum, aynı mıyım, yoksa gerimi gidiyorum bilmiyorum…

Aslında bölümün devamı olacaktı. Güzelinden bir mangal partisi yapacaklardı lakin diğer bölüm olmak zorunda.

Bir şey sormak istiyorum ayrıntıları yakalayan oldu mu? Ayrıntıların tam olarak ne olduğunu söylemeyeceğim spoiler olmasın diye ama çok bariz bir ayrıntı da var onu gördüğünüzü düşünüyorum.

Bir süre bölüm gelmeyecek. Sebebi sınavlarımın başlamaya yakın olmasından. Bu süre zarfında hem Demirhanların hemde Deniz Kıyısındaki Çiçek kitabını öne çıkarmak için önemsiz duyurular atacağım. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederim:).

Bölüm : 06.06.2025 11:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...