
_________________________________
Pars oturduğu koltuğa iyice sinerken, sırtında olan battaniyesine sıkıca sarıldı. Bir anda hapşırmasıyla Barkın yanındaki karısını sıkıca kendisine çekerek, yüzünü göğsüne sakladı. Kardelen aniden olan atakla “Barkın!” Dese bile Barkın Pars’a sert bakışlar atarak “Lan git odana hastamı oluyorsun, ölüyor musun git.”Pars burnunu çekerken, orta sehpada bulunan mendil kutusundan bir mendil aldı. Burnuna mendili götürerek sesli bir şekilde temizlediğinde, bir kaç kez öksürmüştü. “A- aşk olsun abi.” Burnu fazlasıyla tıkanmıştı. “ Abi… Senin… İyi niyetin yüzünden… Bu haldeyim!” Her kelimesinde hapşırmadan edemiyordu. Gözler iyiden iyiye kızarmış, kendisini bitkin hissediyordu. Çalan kapıyla ayaklanan Barkın karısını anlına bir öpücük kondurdu. “Güzelim sakın olan bu ite yaklaşma. Senin narin bedenin bu it herifin hastalığına dayanamaz.”
Pars, Barkın’a göz devirirken “Ayıp oluyor abi!”
Barkın Pars’ı hiç takmayarak kapıya gittiğinde, kapıyı açmasıyla elinde çiçek ve çikolatayla bir adet Pusat belirdi.
Barkın düz bakışlar atan adamına baktığında, “Ne lan o elindekiler.” Göz kırparak alaylı bir ifadeyle, “ Hayırdır kız istemeye falan mı gidilecekte benim haberim yok?”
Pusat bakışlarını değiştirmeden Barkın’a hiçbir duygu barındırmayan sesiyle “Kardelen çikolata seviyor. Çiçekte kokularını sevdiği için.”
Barkın gözlerini kırpıştırarak baktı karşısındaki adam. Ne diyordu bu adam? “Geç hadi içeri. Normalde kızardım karıma çiçek aldın diye ama dua et hafıza kaybından sonra ilk kez tanışacağınız için sessizim.”
Pusat boş bakışlarla hiçbir şey söylemeden içeri geçti. Tabi öncesinde ayakkabılarını çıkartmayı da unutmadı. Salona girdiğinde şebeklik yapan hasta bir Pars ve ona gamzelerini bile gösterecek kadar gülümseyen Kardelen’le karşılaşmayı beklememişti.
Kardelen duyduğu seslerle gülmeyi keserek “Barkın, kim gelmiş?” Diye sordu.
Pusat, Kardelen’in sesini duymasıyla yutkunmakta zorlandı. Yanına gelen Barkın’ın omzuna elini atsa bile bakışlarını Kardelen’den ayırmadı.
Barkın karısına güzel bir gülümsemeyle “Pusat geldi sevgilim.”
Kardelen anlamaz bir şekilde bakış atarak, kaşlarını hafifçe çattı. “Pusat kim?”
Pusat karşısında ki koltuklarda oturan genç kızın söyledikleriyle kalbinin burkulduğunu hissetti.
Barkın, Pusata kısa bir kakış atarak karısının önünde diz çökerek, yüzüne gelen saçları çekti. “Güzel sevgilim sen aslında Pusat’ı tanıyordun.” Derin bir nefes alarak “Şimdi tekrar tanışın bakalım. Hem Pusat, Pars’tan daha iyi yemek yapabiliyor.” Sessizce “En azından evi yakmıyor.”
Kardelen Barkın’ın son söylediklerini duymasıyla kıkırdadı. Barkın gülümseyerek ayağa kalktı, biraz geride durarak Pusat’ın ne yapacağına bakmaya başladı.
Pusat cesaretini toplayarak Kardelenin önünde durdu, elindeki çiçek ve çikolatayı önüne uzatarak “Sen çikolata seversin… Çiçekte seversin… Al.”
Pars kocaman açtığı gözlerle Pusat’ın tavrına baktı. “Abi kafasına at istersen. Bu nasıl hareket?”
Pusat kaşlarını hafifçe çatarak, anlamaz bir ifadeyle “Yanlış bir şey mi söyledim ya da yaptım?” Sesi oldukça masumdu. Gerçekten de bir şey yapıp yapmadığını merak ettiği de oldukça belliydi.
Pars abisinin bu haline gülerken, Barkın başını sallayarak ben neden buradayım der gibiydi.
Kardelen ellerini uzatarak Pusat’ın uzattıklarını almaya çalışırken, gülmemek için zor duruyordu.
Pusat eline temas edilen bir başla elle kasıldığını hissederken Pars’ta olan bakışlarını eline çevirdi.
Kardelen çiçek ve çikolatayı eline aldığında, gülümseyerek “Teşekkür ederim.”
Pusat yumuşak bakışlarla, buruk bir şekilde “Rica ederim.”
Sesi buruktu ve Kardelen bunun farkındaydı. Yine birini unuttuğu için karşısındakini kırdığını hissetmişti.
Barkın daha fazla dayanamayarak araya girdi. “Hadi Pusat sen otur.” Karısının elindeki çiçeği bir anda alarak “Güzel sevgilim bunları bir suya koyalım biz.” Kardelen dudaklarını büzdü. O çiçeğin kokusunu sevmişti. Ama Barkın onu elinden almıştı.
Barkın çikolataydım karısının elinden alırken “Güzelim bunu da yemekten sonra yersin. Önce küçük miden doymalı.” Saçlarına bir öpücük kondurduğunda hızla yukarıya çıkmaya başladı.
Kardelen küskünde arkasına yaslanarak kollarını birbirine doladı.
Pusat elini ensesine atarak kalırken “İstersen yine alırım… Yani… Yani istemen yeterli…” telaşla “İstemesen de alırım… Ya da almam… Ben…” ne söyleyeceğini bilemeyerek saçma sapan konuşmaya başlamıştı.
Pars abisinin bu haline gülerken, bir anda hapşırdı.
Pusat, Pars’a sert bakışlar atarken, hata olduğunu fark etmesiyle “Ne oldu sana?”
Pars ayağına gelen fırsatla kendisini daha da acındırırken “Abi… Bizim Barkın abi diyip bağrımıza bastığımız adam.” Elindeki mendille birlikte yüksek sesle burnunu sildi. “Beni beni bir tanecik Pars’ını hasta etti. Buzlu sularda bekletti. Yetmedi saatlerce tutu. İki saat on beş dakika kırk yedi saniye dedi ama üç saat on iki dakika kırk sekiz saniye bekletti.” Tekrar burnunu temizleyerek “Bir de acıdım sana diyor… Acımak bu mu?” boynunu büktü alttan alttan Pusat’a baktı.
Pusat kaşlarını çatarak bıkın bir nefes verdi “Yine ne yaptın?” Kesinlikle emindi ki Pars yine bir boklar yemişti. Yoksa Barkın ona neden böyle bir ceza versin?
Pars tekrar kendisini acındırmaya başlayacakken Barkın araya girerek “Karımı bilmediği insanların içine sokmuş!”
Tabi ki bu kadarla değildi. Kardelen’in bilmediği insanların yemeklerini yemesini, onlarla bir arada bulunmasını istemiyordu. Ya birisi karısına bir şey yaparsa? O zaman Barkın karısının yanında olamaz ise ne olacak?
Para bıkın bir nefes verirken boğazının pekte iyi olmadığını da fark etmişti. “Abi… alt tarafı bir güne gittik… ne var bunda?” Her duraksadığında hapşırıyordu.
Barkın karısının yanına oturarak, Kardelen’in omzuna kolunu attı çekebildiği kadar yanına çekti. “Ne mi var?” Gözlerini kısarak “Karıma biri bir şey yapsaydı?” Bu düşünce onu delirtmeye bile yetiyordu. Gerçek olduğunda ne tepki verirdi bilinmez…
Pars dik durmaya çalışarak battaniyesini iyice üstüne çekti. “Ben vardım abi!” Sesi net ve keskindi. Kim ne yapabilirdi Kardelen’e? Yapmaya çalışanı yakardı evelallah!
Barkın sertçe Pars’a bakarken “Gündeki kadınlarla fal bakarak mı koruyacaksın karımı!”
Pars gözlerini kaçırarak suçlu bir çocuk gibi yerine sindi.
Pusat tartışmanın fazlasıyla şiddetleneceğini hissederek müdahale etmek istedi. Düz bir ses ve bakışlarla Barkın’a itahfen “Beni yemek yapmam için çağırmıştır diye hatırlıyorum?”
Barkın bir şey söylemeden Kardelen’in karnı guruldamaya başlamıştı. Barkın yumuşak bakışlarla karısına döndüğünde “Açıkmış mı benim güzel sevgilim?”
Kardelen utançla yüzünü saklamaya çalışmıştı. Barkın karısını daha da utandırmayarak ayağa kalktı. Pusat’a bakarak “Kalk hadi.” Pusat başını sallayarak kalkarken, Barkın, Pars’a dönerek “Git odana yemek hazır olunca çağırırız seni.” Parmağını tehdit edercesine sallarken “Sakın karıma hasta halinle yaklaşmıyorsun. Hatta sen karıma hiç yaklaşma.” Alayla “Nasıl olsa kendinin başını belaya sokman yetmiyor gibi karımı da alet ediyorsun.”
Pars Barkın’a göz devirirken “Aşk olsun abi. Ne zaman yaptım öyle bir şey?” Kısa bir süre düşününce Barkın’ın haklı olduğunu fark etmişti lakin Barkın’ın bunu bilmesine gerek yoktu. Burun kıvırarak “Neyse siz gidin yemek yapın.” Büyük bir egoyla “Benim yemeklerimin yerini tutmaz ama neyse.” Derken saçını savurmaya çalışarak merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Bu evde beş adet oda vardı. Odalar çok büyük olmasa da yeterli boyutlardaydı. İki oda ebeveyni için tasarlanmışken, üç oda normal odaydı. Ebeveyni odalarında giyinme odası bulunurken, normal odalarda yoktu. Pusat ve Pars’ın kalacağı odalar yan yanayken Barkın ve Kardelen’in odaların onun odalarına çapraz kalıyordu. Birde o katta lavabon bulunmaktaydı, tabi duş yeriyle aynı yerdi.
Barkın ve Pusat, Pars’ı hiç takmayarak mutfağa yönelecekken Pusat Kardelen’e dönerek “Ne yemek istersin? Yani canın ne çekiyor söyle yaparım, yaparız!”
Kardelen düşündüğünde dün Pars’ın anlattığı yemek ve tatlıya karar verdi. “Paella ve tatlı olarak bizcocho.”
Pusat karşısında tatlı tatlı istediği yemeği ve tatlıyı söyleyen genç kadına baktı. Ah eninde ki bu menünün mimarı Pars’tı. Zira Kardelen bir şarap içmez ve iki bezelyeden nefret ederdi. Dişlerinin arasından kısıkça “Pars!”
Barkın karısını onayladı. “Tamam, güzelim sen ne istersen o olacak.”
İkili mutfağa girdiğinde, Pusat üstündeki ceketi çıkartarak gömleğinin kollarını katladı. Pantolonunu hafif yukarıya çekerken, gözleri önlük arıyordu.
Barkın Pusat’ın ne aradığını anlayarak, önlüklerden birini ona attı. Pusat arkasını dönmeden önlüğü sağ elinde yakalayarak üzerine özenle geçirdi. Ellerini düzgün bir biçimde yıkarken Barkın’da üstünü düzelterek ellerini yıkadı.
Barkın alaylı bir ifadeyle. “Şef sensin. Evet, şef nasıl başlıyoruz?”
Pusar dolaptan malzemeleri çıkartırken ciddi bir ifadeyle “Önce tatlıyı yapacağız. Bir saat kadar oda sıcaklığında beklemesi gerekiyor.” Barkının önüne bir kaç yumurta ve iki adet kâse koydu. Gerekli miktar şekeri bir su bardağına koyduğunda “Önce yumurtaları ayır, beyazına az miktar şeker koy.”
Barkın başını sallayarak onayladığında yumurtaları ayırdı. Pusat kısaca Barkına baktığında, yumurtaları kırarak beyaz ve sarılarını ayırmak yerine mesafelerini açıyordu. “Ne yapıyorsun sen?”
Barkın safça “Yumurtaları ayırıyorum.”
Pusat sinirle burun kemerini sıkarken “Sarısını bir kaba beyazını bir kaba. Anladın mı?”
Barkın yanlış yaptığını anlayarak Pusatın dediklerini yaptı. “Şimdi ne yapmalıyım?”
Pusat ana yemek için gerekli malzemeleri çıkartırken Barkın’a “Beyaz olanı iki kat köpük olana kadar çırp. Bileğine kuvvet.”
Barkın alayla “Ne var lan bunda alt tarafı bir çırpmak.”
Pusat elindeki malzemeleri bir kenara bırakarak sarı yumurta olan kâseyi eline aldı, kalan şekeri içine boşaltarak kreması bir hal almasını sağladı. Un vanilya ve kabartma tozunu da ekleyerek güzelce çırptı. İşini bitirdikten sonra fırını 170 derece ısıtmaya bıraktığında, 22 santimlik kek kalıbını çıkartı. Barkın’a baktığında hala beyaz yumurtayı köpük yapmaya çalışıyordu.
Alaylı bir ifadeyle “Ne o emretmeyi benzemiyor muymuş?”
Barkın Pusat’a göz devirirken “Bu neden hala olmadı? Kollarım kopacak nerdeyse.”
Pusar hafif kaşlarını çatarak, anlamaz bir ifadeyle “Neden dolaptan çırpıcıyı alarak çırpmadın. O şekilde daha kolay olurdu.”
Barkın şokla Pusat’a bakarak “Bizim çarpıcımız mı var.”
Pusar umursamaz bir şekilde omuz silkerken “Bu evdeki her detayla ben ilgilendim. Elbette ki var. “
Barkın bunu düşünmeliydi. Pusat oldukça detay düşünen biriydi.
Pusat, Barkın’ın yanına giderek elinden kâseyi aldı. Kendisi çırpmaya başladı. Beyazını çırpma işi bitiğinde sarısıyla üç kerede spatulayla alttan üste doğru birleştirdi. Barkın’a bakmadan “Çekmecedeki yağlı kağıdı al ve kalıbın içine güzelce yerleştir.” Kısaca Barkın’a döndü “Onu yapabilirsin değil mi?”
Barkın alayla “Ne sanıyorsun bir kâğıdı mı koyamayacağım.” Pusat omuz silkerken Barkın çekmecelerden yağlı kağıdı arıyordu. Bulduğu şey bir kapıda benzemiyordu. Ucunu bularak zorlukla açtığında kek kalıbının içine yerleştirmeye çalışıyordu.
Pusat işi bittiğinde Barkın’a döndü. Ama keşke dönmeseydi. Streç filmini eline almış kek kalıbına yerleştirmeye çalışıyordu. Yapamadığı zamanda sinirli bir soluk alarak daha sert hareketlerle yapmaya devam ediyordu.
Pusat bu göz kanatıcı manzaraya daha fazla dayanamayarak çekmeceden yağlı kağıdı çıkartarak Barkın’ın yanına gitti. Omzuna dokunduğunda, Barkın sinirle “Ne var, ne? Siktiri boktan kağıda benzemeyen ama olan şey girmiyor içine!”
Pusat sakin bir tonda “Küfür etme.” Elindeki yağlı kâğıdı uzatarak “Al bunu.”
Barkın önce kendi elindekine sonra Pusat’ın uzattığına baktığında, hatalı olduğunu anlamış ama belli etmemişti. Her şey hazır olduğunda kek harcı kalıba dökülmüştü, Pusat “Fırına yerleştirebilirsin değil mi?”
Barkın göz devirerek “Abartma Pusat. O kadar da değil.” Kek kalıbını eline aldığında fırına doğru gitmeye başladı.
Pusat olumsuz bir ifadeyle başını sallayarak yemek yapmaya girişti.
Öncelikle sebze suyu hazırlamaya başladı. Seçtiği sebzeleri güzelce yıkayarak büyük boyutlarda kesti. İki adet defneyaprağı, 4 sap taze kekik, biraz karabiber ve son olarak su koyarak ocağa yerleştirdi tencereyi.
Ardından kuru soğanları yemeklik boyutuna getirerek, sarımsakları incecik kıydı. Domatesleri soymaya başladığında Barkın” Ben ne yapayım?”
Pusat domatesleri soyma işlemini bitirdiğinde, küp küp doğrarken “Sen sofrayı hazırla yeter. Aç kalmak istemeyiz.” Barkın Pusat’a göz devirerek masa örtüsü aramaya başladı.
Deniz ürünü olarak sadece karides kullanacağı için dikkatlice ayıklayarak bol suda yıkadı.
Zeytinyağını eline alarak tavaya bir miktar koyduğunda, iyice kızmasını bekledi. Ardından soğan ve sarımsağı sotelemeye başladı. Bu işinde hallettikten sonra pirinçleri düzgünce yıkadı, suyunu süzdü ve tavaya aldı. Domatesleri de içine katarak pirinçleri kavurmaya başladı.
Yemek tarifinde beyaz şarap yazsa da Pusat bunu kullanmayarak; beyaz sirke alın, iki yemek kaşığı beyaz şekeri ve iki yemek kaşığı sirkeyi dolu bir bardak suda karıştırdı. İçerisine safran ekleyerek iyice çekmesini sağladı. Tuz ve daha yeni çekilmiş karabiber ekleyerek pişmesi için tencerenin kapağını kapattı. Ayrı bir tavada kızdırdığımız zeytinyağına karidesler alarak pişirmeye başladı.
Pusat yemeği yapmaya devam ederken Barkın bulamadığı örtüyle sinirleri çoktan gerilmeye başladı. Kardelen meraklı bir ifadeyle “Barkın ne yapıyorsun? Sesler geliyor.”
Barkın sakinleşmek için derin bir nefes aldığında karısına dönerek gülümsedi. “Güzel sevgilim korkma. Sadece masa örtüsünü arıyordum.”
Kardelen gözlerin kaçırdığında Barkın karısının bir şeyler bildiğini anladı. “Sevgilim? Nerde olduğunu biliyor musun?”
Kardelen elleriyle oynarken “Şey…”
Barkın tek kaşını kaldırarak “Ney sevgilim?”
Kardelen tırnak etlerini ısırırken “Pars en son onu yıkamak için makineye atmıştı.”
Barkın gözlerini sıkıca kapatırken “Pars!”
Öyle ya da böyle güzel bir şekilde masa hazırlanmış, yemekler servis edilmişti. Tabi masa örtüsü yoktu.
Barkın Pars’a bakarken “Bu masada bir leke olursa sen temizleyeceksiniz!”
Pars hapşırığında bitkin bir şekilde “Tamam abi.”
Pusat tabaları dağıtırken, Pars’ın önüne tavuk çorbası koymuştu.
Pars gözlerini kırpıştırarak, önce önündeki çorbaya baktı sonra ise diğerlerin önünde olan güzel yemeğe. Ah o yemeği kendisi istiyordu. Barkın’ın eve Pusat’ın geleceğini söylediği anda yengesinin aklına o sokmuştu. Ama şimdi gel gör ki yemeğin kokusunu bile alamıyordu!
Pars yavru köpek bakışlarını Pusat’a çevirdiğinde Pusat “Hiç bakma hasta olduğun için çorba içmelisin.” Diye uyarmıştı.
Pars ne kadar ısrar etmek istese de abisinin ne kadar inatçı bir kişiliği olduğu biliyordu. Barkın alttan alttan bir şekilde Pars’a gülerken, karısına yemeğini yedirmeye başladı.
Kardelen yemeğin ağızda bıraktığı tarla mest olurken “Barkın bu yaptığın en iyi yemek!”
Barkın gözleri parlayarak konuşan karısına baktığında gülümsedi “Sen iste hep yaparım güzel sevgilim.”
Pusat’ın kaşları çatıldı. O yemeği Barkın değil kendisi yapmıştı. Şimdi ise övgü alan Barkın’dı! Sinirle yerinde kıpırdanırken Barkın’a baktı.
Barkın özür diler bakışlarını Pusat’a yöneltti. Ne yapsaydı? Karısı o kadar çok sevmişti ki yemeği, bir başkasının yaptığını değil de kocasının yaptığını düşünsün istedi.
Barkın, Kardelen’e yemeğini yedirmeye devam ederken Kardelen “Barkın tamam kalanını ben yerim sen aç kalacaksın.”
Barkın sevgiyle karısına bakarken “Sen doyduğun zaman bende doyarım sevgilim. O yüzden hiç sıkıntı etmede yemeğini güzelce ye. Hem daha tatlı var.” Karısına yaklaşarak kısık bir sesle “Gerçi ben seni tercih ederdim ama.” Diyerek göz kırptı.
Kardelen utanmayan kızarmış yanaklarıyla yüzünü eğerken Barkın gülümseyerek arkasına yaslandı.
Ah aşıktı bu kadına hem de öyle böyle değil! Herkesi yıkıp geçebilirdi karısı için!
Pars duyduğu tatlıyla gülümsedi. En azından tatlı yiyebilirdi.
Hızlıca yenilen yemekten sonra tatlılar dağıtılmış, Kardelen yine beğenisini sunduğunda Barkın tekrar iltifatları kendi üstüne almıştı. Tabi Pars tatlının yanına bile yaklaşamamıştı sebebi ise Pusat’a göre “Ateşin var gibi. Şeker azda olsa içinde var ateşini çoğaltabilir. Sonra sana tekrar yaparım şimdi dinlen.”
Ah bu sözler resmen Pars’ı derinden yaraladı. Herkes uyumaya gittiğinde Pars dikkatlice odasından çıkarak mutfağa ulaştı. Dolabı açmasıyla karnının guruldaması aynı anda olmuştu.
Tam tencereden yemeği yiyecekti ki, mutfağın ışığı bir anda açıldı.
Pusat, Pars’ın gece kalkacağını bildiği için tetikteydi. Nitekim öylede olmuştu. Başını olumsuz bir şekilde sallayarak “Geç otur tabağını hazırlıyım küçük fare.”
Pars kaşlarını çatarak “Fare mi? Ayıp oluyor ama.” Hapşırmasıyla daha fazla bir şey diyemeden Pust’ın dediği gibi oturdu. Pusat hem tatlıyı hem de yemeği düzgünce tabakladı Pars’ın önüne koydu.
Pars kıtlıktan çıkmış gibi yemeğini yerken Pusat “Düzgün ye önünden kaçıran yok Pars.”
Pars dolu ağzıyla konuşmaya çalışsa da başaramayınca umursamayarak yemeğine devam etti. Bir kaç dakika sonra ne yemek nede tatlı kalmıştı sofrada.
Pars göbeğini severken, neşeyle “Ellerine sağlık ağabeyim.”
Pusat sakince başını sallayarak “Afiyet olsun.” Gözlerini kısarak “Afiyet olsunda sen bu yemeği de tatlıyı da Kardelen’in aklına soktun değil mi?”
Pars abisinden gözlerini kaçırdığında “Ne münasebet abi. Ben hiç öyle bir şey yapar mıyım?”
Pusat yerinden kalkarken “Öyle olsun Pars. Şimdi git ve dinlen. Ben burayı hallederim.”
Pars neşeyle yerinden kalkarken “Ağabeyim benim be!” Pusat’ın yanağına sulu bir öpücük kondurarak “Aslansın aslan!”
Pusat yüzünü buruşturarak Pars’tan uzaklaştı. “Öpme diyorum oğlum beni. Birde sulu sulu öpüyor.”
Pars gülerek mutfaktan çıktığında, Pusat’ta mutfağı topladı.
Yorucu bir gündü onun için. Özelliklede Kardelen’le hala tam olarak diyalog kuramadığı için ayrıca üzgündü. Yatağına yattığında tavana doğru baktı, sol kolu başının altındaydı. “Bu işi haledeceğim. Her şey eskisinden bile daha iyi olacak. Sana söz veriyorum yeşil göz.”
Zaman akıyordu. Pusat ise doğru zamanı bekliyordu. Bakalım zamanı iyi kullanabilecek miydi?
Bölüm sonu.
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?
Karakterler hakkındaki düşünceleriniz?
Pusat ve Pars?
Biliyorum bölüm gecikti. Hemde fazla bir süre. Ama bu bölümden sonra nasıl devam ettireceğimi düşündüm. Gidişat belli olsa da az çok. Yazmak çok daha farklı. Kusura bakmayın lütfen.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |