55. Bölüm

13. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

 

 

 

 

 

 

Göz göze geldiğimiz ilk anda anladım yüreğimin sana meftun olacağını...

 

 

 

Yazar Anlatımıyla...

Genç adam sinirinin geçmesi için hızla evden ayrıldı. Yoksa istemeden karısına zarar verebilirdi ve bu onun istediği son şey bile değildi. Aracına atladığı gibi gitmek istediği yerin yolunu tutu. Yarım saat sonra geldiği depo gibi bir yere aracını park ederek indi. Gözü dönmüş gibi yürümeye devam ederken sinirinin geçmesi için yapacakları belliydi. Korumasını onu aradığında söylediği kelimelerle deliye dönmüştü.

”Abi buradaki bir adam yengeye usulsüz laflar konuşuyormuş.”

Barkın kaşları çatılırken, sinirle sordu “Ne konuşuyormuş Yengen hakkında?”

Koruma söyleyip söyleyememek arasında kalmıştı. Abisi bunu duyarsa yıkardı ortalığı “Abi söylemesem.”

Barkın sinirle bağırdı “Söyle lan ne dediyse!”

Koruma korkudan yerinde sıçrarken, zorlukla konuştu. “Abi… Şey demiş… Şey-“

Barkın aracını ani bir frenle durdururken “Ne demiş lan bırak şeyi meyi it herif!”

Koruma gözlerini sıkıca yumarak hızla sıraladı “O kadınla birlikte olmam o kadar da zor değil oğlum. Zaten dilsiz gibi bir kadın izleyin ve görün o kadın iki güne yatağımda olacak.”

Barkın duyduklarıyla sinirlenirken, koruma devamını getirmedi. Zaten adamın söylediklerini üstü kapalı söylemişti. Adam çok daha açık ve usulsüzce konuşmuştu.

Barkın yüksek sesle “Bana bakın lan o adam yarım saate kadar depoda olmazsa ölümlerden ölüm beğenin. Yemin ederim hepinizin leşini atarım kapınızın önüne!” Telefonu hızla kapatarak deponun yolunu tutu.

Korumalar patronlarının geldiği gibi gördüğü gibi hızla deponun kapaklarını açmışlardı. Genç adam hızla depoya girdiğinde elleri ayakları sandalyesine bağlı bir şekilde başı eğik ağzı bağlı adama hiç beklemeden yumruğunu geçirdi. Adam işte aniden gelen darbeyle sırt üstü yere düşmüştü. Acıyla bağıran adama duygusuz gözlerle baktı genç adam. “Sen mahallede karım hakkında atıp tutuyormuşsun.” Başını sağa eğerek “Hadi şimdi benim yüzüme de karım hakkında atıp tut.”

Adam acıyan yüzünü ve sırtını umursamamaya çalışarak “Abi vallaha suçum yok bir anlık arkadaşların gazına geldim.”

Genç adam gözlerinin karardığını hissederken yanında bulunan korkmasına dönerek “Git ve bana o arkadaşlarını bul.” Acıdan kıvranan adam bu sözlerle rahatlarken genç adam sözlerine devam ettiğinde korkudan küçük dilini yutacaktı. “Eminim yavru köpek balıklarım acıkmıştı.”

Adam korkuyla yalvarırken genç adam hiç onu duymamıştı. Herkesin karanlık bir tarafı vardı. Genç adamın ise karısına bakan her adamı öldürmekti. Yaptığı acımasız bir şey olsa bile genç adam umursamayarak devam ediyordu. Karısını ondan birinin alma ihtimali bile kanını kaynatıyordu. Ve bu adam karısını hakkında o kadar kötü kelimeler söylemişti ki çoktan cezasını çekmeliydi.

Saatler saatleri kovalarken genç adam şirkette uğrayarak yapması gereken her şeyi yapmış, şimdi ise çiçekçiden büyük bir çiçek buketi almıştı. Tabi kalp şeklinde kutunun içerisinde olan çikolatalardan da almayı unutmamıştı. Arabasını mahalleye doğru sürerken çalan telefonunu arabaya bağlayarak açtı. Açılan telefondan babasının sesi duyuldu. “Oğlum nerdesiniz ne yaptınız?”

Genç adam sakin bir şekilde “İyiyiz baba hala aynı Rize’deyiz.”

Yaşlı adam oğlunun sakin cevabıyla rastlamaya çalıştı. “Kızım nasıl?”

Genç adam babasının sorusuyla bir an sessiz kaldı. “İyi baba.”

Yaşlı adam kaşlarını çatarak sert sesle “Barkın beni delirtme kızım nasıl!”

Genç adam sıkın bir nefes verdi. “Biraz üzdüm onu ama kendimi affettireceğim merak etme.”

Yaşlı adam oğlunun bu haline sıkıntıyla nefes verdi “Barkın eğer kızımı üzersen sana yemin ediyorum yıllar önce olması gerekeni ben kendim ellerimle yaparım”

Genç adam eskilerin açılmasıyla bile gerildiğini hissetti. “Karım iyi baba ben onu asla üzmem. Eğer onun mutsuz olduğunu bilsem yıllar önce olması gereken her şeyi ben yaparım!”

Yaşlı adam oğlunun söyledikleriyle biraz olsun rahatlamıştı. Torunun sesiyle ona döndüğünde “Dede hadi! Pes atacaktık seninle.” Yaşlı adam torunun mızmızlanmasıyla gülümsedi. “Geliyorum Ömer’im.”

Genç adam oğlunun sesini duymasıyla “Selam söyle Ömer’e baba. Yakında onu da alacağım yanımıza.”

Yaşlı adam “Tamam oğlum söylerim.”

Genç adam telefonu kapatmadan önce “Kendinize iyi bakın baba.”

Yaşlı adam “Sizde oğlum sizde kendinize dikkat edin.”

Genç adam telefonu kapattığında yola odaklandı. Karısını görmeli ve kendini affettirmeliydi. Her şey üst üste geldiği için Pars’a fazlasıyla yüklenmişti bugün. Onunla da konuşmalıydı.

Diğer taraftan Melin Hanım oğlunun geleceğinin haberini alır almaz çeşit çeşit yemekler yapmıştı. Odasını da temizlemek istemişti ancak oğlu kişisel alanının ihlal edilmesinden pek hoşlanmazdı. Genelde kendisi odasını temizler, bazı zamanlar kendi yemeğini kendi yapardı. Annesinin yemeğini bile çok yemezdi aslında o kimsenin yemeğini yemezdi.

Oğlunun geleceğini 1 hafta önce beli olmasına rağmen eşek oğlu dün haber vermişti. Bu yüzden iki eli bir pabuca girmişti.

Mirza isyan edercesine " Anne yeter artık."

Sabahtan beri yapmadığı yemek kalmamıştı annesinin. Ona hak veriyordu uzun zamandır abisini göremiyordu ama yine de bu kadar yorulmasını istemiyordu.

Kapının sesini duyan Melin Hanım tam oğluna cevap verecek iken vazgeçip " çok konuşmada git kapıya bak eşek sıpası" dedi

Mirza oflaya puflaya evin dış kapısına gidip de, kapı deliğinden kimin geldiğine baktı. Gördüğü kişiyle hızla mutfağa koşarak, annesinin yanına gitti.

Endişeyle " Anne! Anne!"

Melin hanım oğlunun bu halini görünce ciddi bir ifadeyle " Ne oldu ağcına daldığın Mehmet amcan mı kapıya dayandı? Ya da horozuna taş attığın Semiha teyzen mi?"

Mirza annesine göz devirdi " Hayır anne Sevim cadısı geldi"

Melin hanım" oğlum kapıyı açsana o zaman kız kapıda kaldı" dediğinde bir kez daha kapı çaldı.

Mirza annesinin bu tavrına sıkım bir nefes verdi. " Anne saçmalama istersen. Ne için geldiğini adımız gibi biliyoruz yalan mı?"

Melin hanım, Sevim’in oğluna yanık olduğunu bilirdi. Bu aslında yanıklıktan çok takıntı haline gelmişti. Bu yüzden oğlunun bu kızdan uzak durması daha iyi olurdu. Ama gelin görün ki kız resmen sülük gibi yapışmıştı oğlunun peşini bırakmıyordu.

Melin hanım sıkıntıyla nefes verdi oğluna dönüp "Aç kapıyı Mirza ayıp olur oğlum kaç yıldır komşuyuz."

Mirza masadan bir kuru yemiş alarak ağzına attı. Alaylı bir ifadeyle " Aman anne ne olacak? Çalar çalar gider."

Melin hanım ayağındaki terliğe doğru eğilerek "Git aç, canımı sıkma benim!"

Mirza annesin ayağındaki terliğe eğildiğini görünce koşarak kapıyı açmaya gitti.

Melin hanım ise oğlunun arkasından yavaşça gidiyordu.

Sevim kapıda elinde bir tencere sarmayla bekliyordu. Kendini bildi bileli genç adama tutukluydu. Hep yemek yapar götürürdü. Bu yemeklerin genç adamın sevdiği yemekler olmasına dikkat ederdi. Genç adam gitse de uzun zamandır göremese de Melin teyzesine götürüp verirdi.

Bu durumdan Melin Hanım ve Mirza ne kadar rahatsız olsa da, reddetse de Sevim anlamıyor devam ediyordu.

Kapının açıldığını fark eden Sevim yerinde dikleşti, yüzüne gülümseme yerleştirdi.

Mirza kapıyı açtığında yapmacık bir gülümseme sundu karşısındaki genç kadına. İğneleyici bir şekilde "Aaa Sevim abla sen yine mi geldin?"

Sevim Mirza’nın bu tavrını umursamadan yüzüne yapmacık olduğu belli olan bir gülümseme kondurdu. "Evet, canım ben geldim. Sarma yapmıştım kokmuştur size de getirdim."

Mirza, Sevimin söylediği kelimelerle sabır çekti. Ne diyordu bu kadın? Evleri onlara oldukça uzakken nasıl kokusu gelsin? Alaylı bir ifade yerleştirdi yüzüne "Sevim abla sizin ev iki sokak ötede diye biliyorum ben ama nasıl kokaca?"

Sevim söyleyecek bir şey bulamadı kem küm ederken imdadın Melin teyzesi yetişti.

Melin oğlunun kafasına bir tane geçirip "Oğlum içeri geç hadi sen ders çalış" Gözleriyle geçmesen sana bunların hesabını sorarım bakışlar atıyordu.

Mirza annesinin kafasına vurmasıyla acı içinde inledi. Kafasını tutup annesinin ona öldürecek gibi bakmasını umursamadan Sevime döndü "Görüşürüz Sevim abla sen en iyisi anneme ver sarmalar kokmuştur şimdi" diye bağırarak annesinin eline terliği aldığını görüp içeriye doğru koştu.

Melin Hanım elini terliğine uzatıyordu ki oğlunu koşarak kaçmasını izledi. Sonra kapıdaki kıza döndü, gülümseyen yüzüyle "Hoş geldin kızım geç içeri istersen"

Sevim, Melin teyzesine gülümseyip elindeki sarma dolu tencereyi uzatarak mahcupça "Yok, Melin'a teyze ben rahatsız etmeyim"

Melin Hanım " olur mu öyle şey kızım geç sen"

Sevim utanarak "Yok Melin teyzecim annem bekler daha börek yapacaktık da"

Melin Hanım anlayışla "Peki madem nasıl istersen kızım hiç gerek yoktu zahmet oldu sana da" Karşısındaki kızın elinde tutuğu sarma dolu tencereyi alarak.

Sevim güler yüzle "Ay yok olur mu öyle şey Melin teyzecim? Ne zahmeti afiyetle yiyin yeter bana."

Melin Hanım " Sağ ol evladım annene selam söyle"

Sevim son kez Melin Hanım’a gülümseyerek evine doğru yürümeye başladı. "Aleykümselâm"

Melin hanım elinde kocaman lahana sarması olan tencereyle mutfağa girdi, tencereyi masaya bıraktı.

Mirza kapı kapanma sesiyle aşağı indi. O da annesinin arkasından mutfağa geçti. Mutfak masasında bulunan tencerenin ağzını açıp lahana sarmalarına baktı. " Anne?”

Melin hanım oğluna döndü " Yine ne oldu Mirza"

Mirza ciddi bir şekilde " Anne bu şimdi abimin geleceğini falan öğrenmemiştir değil mi? Öğrendiyse peşini bırakmaz abimin."

Melin Hanım sıkıntıyla iç çekerken "Bilmiyorum oğlum umarım vazgeçer kızcağız artık. Hem ona hem de oğluma yazık."

Mirza annesinin üzüldüğünü fark ederek kocaman sarmalardan birini eline aldı. Annesine elindeki sarmayı işaret etti, alaylı bir şekilde " Bak anne kafam kadar. Hayır ya bide güzel yapsa sorun yok. Ama o yenmeyecek kadar kötü yapıyor."

Melin hanım oğlunun dediklerine güldü " Sus deli. Yerin kulağı vardır duymasın."

Mirza annesine göz kırptı." Ne duyacak anne. Biz iki sokak ötedeki kokuyu alamadıysak, o da duyamaz helalde."

Melin hanım " Aman neyse ne boş ver oğlum. Şimdi kimseyi düşünemem." Ayağa kalkarak " Oğlum gelecek daha bir sürü şey yetiştirmeliyim.”

Mirza annesinin telaşına " Ah ah ne varsa ilk oğlanın için var. Hiç beni düşünen yok zaten."

Melin Hanım oğluna teessüf eder bir şekilde baktı. Sanki hiç onu düşünmüyordu da. Oğlu onunla oyun oynuyordu resmen. " Sana hep yapıyorum ya oğlum. Abin uzun zaman sonra ilk defa evine yuvasına gelecek kıskanma."

Mirza alayla " Ne kıskanacağım be ben onu? Yaşlı adam, yaş yetmiş olmuştur herhalde."

Melin hanım oğluna göz devirdi. Büyük bir ciddiyetle " Atıp tutma oğlumun arkasında. Geldi mi alır seni ayağının altına da görürsün o zaman yaşı maşı adamı."

Mirza geri adım atarak odasına doğru yola çıktı. " Tamam, bir şey demedim senin oğluna validem."

Melin ise yıllar sonra ailesini bir arada görmenin heyecanını yaşıyordu. Eşine, keşke dedi içinden sende olsaydın. Sende olsaydın da tam bir aile olabilseydim Mehmet’im.

Hayatın anlamını yitirdiğini düşündüğünüz anda başka bir anlam çıkar karşınıza ve sizi hayata eskisinden daha sıkı bağlar. Bunun için sadece doğru zamanı beklemek gerekir.

Genç adam için hayatın anlamı onun için yoktu. Yaşamak için ise hiçbir sebebi yoktu.

Bir anası var birde erkek kardeşi. Ne kadar onları sevse de yaşamak için hiç çabalamıyordu.

O Karan Ali’ydi. Eski asker Karan Ali Akyıldız.

Kıdemli Yüzbaşı Karan Ali Akyıldız.

Artık eski askerdi…

Hayatını insanları korumak için çabalayarak geçirmiş Yüzbaşı Akyıldız. Ancak şimdi ya ona iğrenç bir şey mi gibi bakıyorlar, ya da korkup kaçıyorlardı.

Düşündü Karan Ali eğer bu durumda olmasaydı herkes yine sahte gülümsemelerle peşinden koşacak, her daim yanındaymış gibi sahte teselliler verecekti.

Yüzünde bir gülümseme belirdi ancak mutlu bir gülümseme değildi aksine acı bir gülümsemeydi.

Bu yaşadıkları sayesinde herkesin gerçek yüzünü bir bir görmüştü. Ama belki de gerçekten de ucube gibi görünüyordur.

Aynaya baktı ve gerçekten kendisine bakmaya dayanamayıp, sert bir yumruk geçirdi aynaya.

Kan oluk oluk sağ elinden akmaya devam ederken umursamadı. Zira şu an ne eline batan cam parçaları acıtıyordu, nede oluk oluk akan kan onun umurundaydı. Şu an kalbi ikinci kez bu kadar acıyordu. Daha önce sadece bir kez böyle bir acı çekmişti ve dayanılması çok zordu. Gerçi hala dayanamıyordu.

Kapı aynanın kırılma sesiyle aniden açıldı.

Devremi, kendi timinde yani daha doğrusu eski timinden arkadaşı telaşla içeri girdi.

" Devrem ne yapıyorsun sen delirdin mi?!"

Karan Ali’den ise cevap gelmedi.

Mustafa ise cevap alamayacağını zaten biliyordu. Bundan sekiz ay önce arkadaşı görev sırasında yaralanmış hayata zor dönmüştü. Ancak artık askerlik yapmaya uygun olmadığı için askerliği bırakmak zorunda kalmıştı.

Üzülüyordu arkadaşına ancak yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Karan Ali arkadaşının yarasını sarmasını boş gözlerle izledi normal şartlarda ona kimse dokunamazdı. Ancak şu anda bir ölü gibiydi.

Mustafa arkadaşının yarasını sarmayı bitirdiğinde oda da bulunan deri ikili koltuğa hem onu, hem kendisini oturttu.

Ne konuşacağını bilmiyordu zira sahte teselliler bir işe yaramazdı kendisi de bunu öğrenmişti.

Mustafa sakince " Devrem"

Karan Ali’den ilk cevap gelmedi. Mustafa tekrar seslendiğinde boş gözlerle silah arkadaşına baktı.

Doğru artık eski silah arkadaşı. İçi yanıyordu ve en kötüsü ise hiçbir şey yapamıyordu.

Mustafa tereddütle" İyi misin?"

Karan Ali boş bakışlarla bakmaya devam edince ne demek istediğini anlamıştı Mustafa. İyi değildi hem de hiç. Onu bir kez böyle görmüştü toparlaması çok zordu hala toparlanamamıştı ancak biraz olsun alışmıştı. Şimdi ise arkadaşı yıkılmış durumdaydı ve o hiçbir şey yapamıyordu.

Mustafa " şimdi ne olacak?" diye sordu merakını gizlemeyerek.

Karan Ali ilk kez dudaklarını aralayıp "Gideceğim" demişti ve sesi oldukça net çıkmıştı

Mustafa'nın vücudu kaskatı kesildi arkadaşı resmen gidiyordu. Ve bu sefer dayanabilir miydi bilmiyordu.

Onlar için tarih tekrar yazılacaktı…

Bölüm sonu.

Karan Ali?

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Normalde perşembe gününe kadar yeni bölüm gelecekti ama erken atmak istedim :)

Bölüm : 08.03.2025 18:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...