
Pencerenin önündeki sardunya çiçeklerine hayranlıkla bakan genç kız iç çekerken yüzündeki tebessüm görülmeye değerdi. Sanki dünyanın en değerli ve güzel şeyine bakıyor dokunmak için karıncalanan parmaklarını ellerini ovuşturarak engel oluyordu. Engin'in gözünden kaçmayan bu görüntü dudaklarının kıvrılmasına neden olmuş, "Şimdi fotoğraf makinen yanında olsa harika olurdu değil mi?" Diye mırıldandı adeta munzur* bir tonda.
"Değil mi ya!" Diye atılan kız bakışlarını verdiği tepkiyle gülmemek için dudaklarını birbirine bastıran adama çevirince gülümsemesi solmuş kaşlarını çatmıştı. "Aşk olsun Engin! Ben günlerdir bu yatakta hapis hayatı yaşayayım, senin şu yaptığına bak. Bir de dalga geçiyor" diyerek küskün bir tavırda pencereye döndüğünde bu defa gülmesini tutmakta zorlanmış kahkahayı basmıştı. Eylül iyice bozulurken kollarını birbirine bağlayıp bedenini iyice dışarıya çevirerek gulen adama arkasını dönmüştü.
"Tamam tamam kızma. Ama bu sana bir ders olsun." Dedi gülmesini kesip azarlayıcı bir tona çevirdiği sesiyle. Eylül yine konunun istemediği bir yere çevrilmesiyle kollarını çözüp mahçup bakışlarını ona kızgın bakan bakışlara çevirdi. Demin ne güzel gülüyorduk, daha doğrusu o gülüyordu ben kızıyordum, ama olsun kızılan olmaktansa kızmayı tercih ederim diyen iç sesini dinleyerek sıkıntıyla ofladı. "Ama Engin..."
"Sakın yine başlama! Baban deliye döndü Eylül!. Hastalığının yeniden nüksettiğini babana niye söylemedin?"
"O zaman buraya gelmeme izin vermezdi" dedi omzunu sallayarak.
"Her gün bu odaya defalarca geldin gittin. Beraber dünyanın şeyini konuştuk, bir sürü şey paylaştık. Ben iyi anlaştığımızı, arkadaş olduğumuzu düşünmüştüm hâlbuki. Bana niye söylemedin daha önce böyle bir rahatsızlık geçirdiğini ve yeniden belirti gösterdiğini?" Diye soran adam gerçekten kırılmış ve bozulmuştu. Genç kız telaşla adama dönüp, "Tabii ki arkadaş olduk. O nasıl söz Engin. Ben sadece... Bilmiyorum! Belki söylersem gerçek olmasından korktum. Ne bilim kuruntu yapıyorumdur belki de dedim. Eğer üzerine gidersem çağırmak gibi olur dedim" diyerek içindeki endişeleri paylaşırken, "Tam teşekküllü bir hastaneye gidip gereken testlerden yaptırmalısın bir an önce Eylül. Bu durum ihmal etmeye gelmez. " Diyen adamın endişesi yüzünden okunuyordu.
"Hayır! Engin olmaz Lütfen!"
"Eylül bu tehlikeli olabilir. Beni aşan bir durum. Benim burada yapacak bir şeyim yok"
"Ben iyiyim, bak bomba gibiyim Lütfen. Eğer hastalığım gerçekten nüksetmişse bir daha buraya gelemem. Hayalimi gerçekleştirmem bir daha asla mümkün olmaz" dedi titreyen sesiyle. Gözleri buğulanmış burnunu çekiyordu.
Engin sertçe yutkunurken, "Zaten benim bir söz hakkım yok biliyorsun"
"Sen sadece babama gözüm üzerinde olacak dikkat ederim desen yeter. Gerisini ben hallederim babam kıyamaz bana" dedi yalvaran gözlerle.
"Ama bu yalan Eylül. Senin için yalan söylememi mi istiyorsun?" Diye soran adam ile duraksayan Eylül geriledi. Ne yaptığının yeni farkina variyordu. Eğer ona bir şey olursa, ilk suçlanacak hatta mesleği tehlikeye girecek olan adam Engin'di ona böyle bir yük yüklemeye hakkı var mıydı? Son dileği için başkasını yakmak...
"B..Ben özür dilerim" dedi yatagın demirlerine yaslanıp.
Engin'in yumuşayan bakışları sıkıntılı bir ifadeyle değişirken derin bir nefes alıp aynı demirlere yaslandı.
"Senin için her şeyi yaparım Eylül yanlış anlama. Lâkin eğer hastalığın gerçekten geri geldiyse bu çok tehlikeli. Hemen tedaviye başlaman gerekir" dediğinde acılı bir tebessüm oluştu genç kızın dudaklarında.
"Sen doktorsun Engin benden daha iyi bilirsin. Eğer hastalığım geri gelmişse bu saatten sonra hiçbir tedavi onu yok edemez. Ölürüm." Dedi gözyaşlarıyla dolu gözlerini adama çevirip. Engin'in kalbi sıkışırken, "Saçmalama!" Diye mırıldandı. Lâkin çıkardığı ses tonuna kendi bile götüyle gülmek istedi. "Her neyse ben babamı hallederim. Senin bir şey yapmana ya da söylemene gerek yok" derken yalvarır gibiydi. Az önce tersi için yalvarirken şimdi karışmaması için yalvarır gibiydi.
"Gözümün her daim üzerinde olacağını söyleyeceğim."
"Engin!"
"Çünkü bu yalan değil" dedi genç kıza şefkatli bir tebessüm sunarken.
"Yine de..."
"Sadece dikkatli olmani istiyorum. Bu hastalık eğer varsa, üzüntüyü çok seviyor..."
"Asker Ocağında üzülecek ne bulacaksam" diyerek sözünü kesip gülümsediğinde ikisinin yüzünde de acılı bir tebessüm vardı.
"Sen yine de sadece işine ve hayaline odaklan elinden geldiğince az empati kur"
"Tam adamına söyledin be adam!" Diyerek omzuna gülerek geçirdiğinde şimdi ikiside kahkalarla gülüyordu.
***
"Baba buraya kadar geldim. Şimdi geri mi dönmemi istiyorsun?" Diye soran kızın gözleri dolu doluydu. Babası kızının gözyaşlarına dayanamazdı. Bu kozu kullanmaktan çekinmedi.
"Eylül kızım sen benim yüreğime mi indireceksin kızım. Duyunca karargâha gelene kadar neler yaşadığım hakkında bir fikrin var mı, güzel kızım?
"Özür dilerim baba ama biraz içim geçmiş işte"
"Eylül! Yalan söyleme artık" diyen adamın sesi adeta yalvarır gibi çıkmıştı. Biricik kızının hayatı bir pamuk ipliğine bağlıydı lâkin hayal diye tutturuyordu.
"Baba eğer hastalığım geri gelmişse zaten yapacak bir şey yok biliyorsun. Son isteğimi yerine getirmeyeyim mi?" Dedi sakin çıkan sesiyle.
"Bunu söylerken gözümün içine bakabiliyor musun gerçekten kızım? Babana canının en değerli parçası zaten ölecek, bırak asker ocağında ölsün sen doyamadan. Bile bile ölümü burada olsun" derken üstelik.
"Buradaki insanlarda bir babanın oğlu değil mi baba? Onlar bile bile ölmeye gelmiyor mu? O babalar bile bile ölmeye göndermiyor mu?"
"Kızım onlarla sen bir misin? Onlar asker! Onlar vatanını korumaya geliyor."
"Ben de mesleğimi yapmaya geldim işte! Üstelik ilk defa en büyük hayalimi gerçekleştirmek üzereyim. Onlar vatan için ölürken ben de en büyük hayalimi yaşarken..."
"Yeter!"
"Baba zaten hastalığımın geri gelip gelmediğini bilmiyoruz ki. Böyle peşin hükümlü konuşmak çağırmak gibi. Tüylerim ürperdi yemin ederim. Hem ölecek insan hisseder, benim böyle bir korkum ya da hissim yok. Bence gelmedi ve bana bir şey olmayacak. Belli ki biraz stres beni fiziksel olarak yordu. Uyuya kalmışım, uyandığımda ayaklarım uyuşmuştu ben de daha önce yaşadığım hastalık yüzünden kendimi kaybettim. Hemen en kötüye yordum belli ki. Bu yüzden kalkamadım. Beynimi bir şekilde buna inandırdım. Ben iyiyim" dedi genç kız babasının ellerinin üzerine elini koyarak. Adamın gözlerindeki yaşlar masada duran ellerine damlarken kalbindeki korkunun ve çaresizliğin bir çözümü yoktu.
"Yine de hafta sonu benimle gel gereken testleri yaptıralım yine dön" dedi son çare yalvararak.
"Baba ben..." Derken adam kaşlarını çatmış gelecek olanı bekliyordu.
"Baba ben bugün dağa çıkacak olan time katılmak istiyorum" dediğinde adam öfkeyle yerinden kalktı.
"Sen delirdin mi Eylül? Bir sivilin dağ operasyonunda ne işi var?"
"Baba sakin ol ve otur lütfen" diyerek adamın elini tutup yerine oturttu.
"O atmosferi görmek istiyorum. Bunu yazmak istiyorum lütfen"
"Eylül kızım, biz böyle anlaşmadık. Ben sadece karargah sınırları içinde izin vermiştim. İstediğin kadar erlere sor ne öğrenmek istiyorsan öğren ama dağa çıkmayacaksın!"
"Baba!"
"Eylül! Zaten böyle bir şeye izin verme yetkim yok kızım kendine gel. Bu konu beni de aşar. Bir sivilin kattiyen operasyonda bulunması mümkün değildir."
"Baba o atmosferi yaşamaya ihtiyacım var beni anla lütfen. Senin bana çocukken anlattıklarını hep hayal ederdim ama şimdi elime böyle bir fırsat yerinde yaşamak..."
"Kızım onlar sadece hikâye. Orası gerçek dünya! Sen bunu çocuk oyuncağımı sanıyorsun!"
"Tabii ki öyle sanmıyorum! Beni neyin beklediğini bittabi biliyorum. "
"Bok biliyorsun!" Diyen adamın ağzından ilk defa küfür duyan Eylül'ün gözleri büyümüş adeta dili tutulmuştu. Zor bela, "Baba..." Diye mırıldanırken kızına ilk defa kötü bir kelime kullandığı için utanan adam, "Bu konu kapanmıştır, yarın için hazır ol hastaneye gideceğiz. İşimiz bitince geri bırakırım. En azından sonuçlar çıkana kadar istediğin kadar burada takılabilirsin" diyerek cevap bile vermesini beklemeden arkasını dönüp uzaklaştı.
"Baba!" Eylül arkasından defalarca seslenirken yerinden kalkıp babasının peşinden koştu. Koridoru dönen adamı kaybetmemek için hızını arttıran genç kız önüne çıkan başka bir bedene sertçe çarpmış geriye doğru düşmek üzereyken tanıdık gelen sıcak eller tarafından tutulmuştu.
Eylül son rüyasını, yani rüya olduğunu sandığı anları hatırlarken aynı sert bakışlar ile göz göze gelip sertçe yutkundu. Günlerdir becerebildiği kaçış buraya kadardi. Zira adam hasta yatağına defalarca ziyarete gelmiş olmasına rağmen Eylül ya uyku numarası yapmış ya da tuvalete girerek kendini oraya kilitlenmişti. Beklemekten pes eden adam dakikalar sonra onu beklediği odadan çıktığında yatağına geri dönmüştü. Komutan kendisinden kaçıldığını bile fark etmemişti. Zaten fark etse nedenini bile anlamayacak kadar Eylül'ün kendi içinde yaşadığı gereksiz bir utançtı. Zira Eylül ilk defa birinden çekiniyor ve onun çevresinde ne yapacağını bilemiyordu.
"Nereye koşuyorsun sen? Yatağında olman gerekmiyor mu?" Diyerek azarlayan bir tonda konuşan adama sadece bakmakla yetindi. Zira yine o kokusu burnuna dolmuş bir an nerede olduğunu yine unutmuştu.
Bir yorumu çok görürseniz ayda bir atarım yeni bölüm benden söylemesi.
Aksi takdirde yarın bile gelir bölüm. ☺️ Zamanım bol.
Yorum olmazsa ilgi yok der, başka kurguya geçerim. Zaten var aklımda bir tane 🥰
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |