
Fikret, o çirkin gülümsemesiyle şoförün açtığı kapıdan dışarı ayağını ilk atan oldu. Zeminle buluşan ayağını diğer teki de takip edecekken Uraz'ın söyledikleriyle tüm bedeni gibi yüzündeki gülümsemesi de dona kaldı Fikret'in.
"İki katını hak edenle eğlencenize bensiz devam edebilirsiniz, ben gidiyorum."
Arabasından inmeyi reddedip şoförüne yanlarından uzaklaşması için kendi aralarında geliştirdikleri beden diliyle baş işareti yaparak emir verdi. Tüm bunlar yaşanırken Güneş, Uraz'ın beklenmedik çıkışına şaşırdı. Neydi şimdi bu yaptığı, aklında başka bir plan mı vardı? Olması da oldukça muhtemeldi; Çünkü o, Uraz Cağaloğluydu. Onun her daim bir planı olurdu.
"Bu gecenin başrolü sizsiniz ?"
"O halde bana baş rol gibi muamele edin, figüranlara ihtiyacımız yok."
"Hasiktir! Uraz kıdemlim, elinizi kana bulamayın değmez. Ya da bulayın." Alper, gevelene gevelene kapattığı açık ara farkın sonunda Kovan'ın çıkışını gören sokağın başına motoru park etti. Betül'le birlikte göz hapsinde tuttukları ekip arkadaşları, ve Fikret'i izlemekle yetinemeyerek, işittiklerine karşılık Betül'ün yumruklamaları ve tüm o sessiz ikazlarına rağmen sulu söylemlerine devam ediyordu.
"Peki, öyle olsun." Dedi Fikret, bakışlarını Güneş'e çevirip en sert tonda Güneş'e bir paçavra muamelesi yaparak emretti.
"İN!"
Yutkundu Güneş,şaşkınlığın yerini aldığı, en gerçeğinden öfkesiyle Uraz'a baktı. Onu operasyondan uzaklaştırmak istemesineydi öfkesi. Aklında kurduğu plan her ne ise kendisini beraberinde istemiyordu, oysa birlikte de devam edebilirlerdi. Eğitimlerde her daim Güneş'e dile getirdiği şeyi yapıyordu Uraz. Genç kıza onu istemediğini mekan lisan fark etmek her fırsatta dile getiriyordu. Anlaşılan oyduki sahada da eğitimlerde olduğu gibi Uraz'ın mobbinglerine karşı direnmek zorunda kalacaktı Güneş.
Uraz'a hala kendisine ihtiyacı olduğunu hatırlatmak ister gibi elini cebine attığında telefonun kendisinde olmadığını fark etti. Öfkeli bakışları yerini şaşkınlığa bıraktı.
Başını geri atarak Fikret'in arbasından inen Güneş'e, cebinden yarım çıkardığı telefonu gösterdi. Ne zaman telefonu kendisinden almıştı, neden ruhu bile duymamıştı Güneş'in.
Uraz ve Fikret birlikte KOVAN'a elini kolunu sallayarak girerlerken Güneş güvenliğin engeline takıldığından arkalarında yalnız başına kala kalmıştı.
"Güneş, saat yedi yönündeki sokağın başındayız, bize katıl."
Betül'ün davetine icap ederek, Alper'le Betül'ün yanına öfkeyle vardı Güneş. Betül de Alper'de Güneş'in öfketle yaptığı işaretten kendilerinden yapmalarını istediği şeyi anlamış ekiple iletişimde kalmalarını sağlayan cihazlarını susturmuşlardı. Üçü arasında geçen konuşmalar üçü arasında kalacaktı.
"Ne oluyor Güneş."
"İçeri girmemiz lazım Betül."
"İçeri girmeni istemediğini açıkça belli etmedi mi Uraz kıdemlimiz?" Diye çıkışan bu kez Alper'di.
"Onlarla birlikte girmemi istemedi evet ama içeride olmamız lazım."
Aynı zamanda da Kovan'ın giriş çıkışlarını takip eden bu üçlü aralarındaki konuşmaya tüm hararetiyle devam ediyorlardı.
"Neden mikrofonu kapatmamızı istedin Güneş?"
"Biz bir ekibiz hatırlarsan Betül. Acil bir plan yapıp içerde olmalıyız."
"İyi de o eğitimler için geçerliydi, biz artık üç kişilik bir ekipten daha fazlasıyız. Neden diğerlerinden planlarımızı gizliyoruz."
"Emir komutaya harcanacak zaman yok Betül. Uraz kıdemlimiz içeri yalnız girdi, zaman insiyatif alma zamanı ve... " Güneş, gözlerini kısarak bir noktaya odaklandığında yarıda kalan cümlesini tamamlayı bıraktı. Alper ve Betül'de Güneş'in baktığı noktaya Kovan'ın diğer çıkışına dikkat kesildiler.
"Vay Rus dansçılar ha, mekan sahibi adam işini biliyor." Dedi Alper, onun cümlesini yok sayan Güneş, kıvrak zekası ve yetenekleriyle çoktan içeri girmenin planını yapmıştı bile.
"Ben içeri giriyorum, ama bunun için şu Ruslardan birini almam lazım."
"Ne! Güneş sen Rus kadının yerine nasıl geçeceksin?" Betül'e göz kırparak karşılık verip, mikrofonu açtı Güneş. Peşi sıra Betül'le Alper de mikrofonlarını aktif ettiler.
"Sarışınlığım bir işe yarayacak gibi gözüküyor, Rus dansçılardan birini almamız lazım. Dansçı olarak KOVAN'a giriş yapıyorum."
"Ne demek, dansçı olarak KOVAN'a giriş yapıyorum? Güneş, yakalanırsan operasyonun telafisi olmayacağı gibi , KOVAN'dan geri çıkışında olamayabilir. Seni yaşatmazlar. Bu sonu sadece kaybetmek, olan bir oyun değil farkındasın değil mi?" Uraz'dan sonra birde Güneş'in emrivakileriyle uğraşacağını o saniye anladı Mete. Güneş'i vazgeçiremeyeceğine Güneş'in bir kaç model eski versiyonu olan Uraz'dan talimli olduğundan, kendisine yapılan emrivakiye itiraz etmek yerine tercihini, içinde bulundukları durumun ehemmiyetinin altını çizmekten yana kullandı.
"Ben zaten ölüyüm Mete kıdemlim,hatırlatırım. Bir insan daha kaç kez ölebilir ki?" Tüm ekip pür dikkat,Mete kıdemlisi ile Güneş arasında geçen diyoloğu dinliyordu. Uraz da o dinleyicilerden biriydi, tek farkla. KOVAN'a yerleştirilen sinyal kesicilerin tampon alanının etkisine girildikçe kulaklık ve mikrofonlardan performans alamıyorlardı. Uraz, Fikret'le mekanın lobisinden Kovan'nın merkezine doğru ilerledikçe, sinyal kesiciler sebebiyle kesik kesik duyduğu konuşmalardan Güneş'in sözlerine gülümsemekten kendini alamamıştı. Güneş yine kendisinden bekleneni yapmış, Uraz'ı şaşırtmamıştı.
"Tüm ihtimallerin farkında olup sorumluluğu alıyorum. Mete kıdemlim üzgünüm ama ben izniniz olsa da olmasa da içeri sızıyor olacağım."
"Ön ce lo bi de bir şey ler iç me ye ne der si niz?" Bu konuşan Fikret'ti. Uraz'la arasında geçen konuşmalar diğerlerince kesik kesik duyulurken, ekip de Kovan'daki sinyal kesicilerin varlığından haberdar oluyorlardı.
"Güneş, Kovan'a girdiğinde yalnız başınasın."
"Biliyorum Mete kıdemlim,bu arada Uraz kıdemlim beni hala duyabiliyorsanız size de bir kaç sözüm olacak. Sarı saçlarımdan ben sorumluyum."
Güneş, hataya yer olmadığını biliyor, sonunu düşünerek korkularını da karşısına almak yerine sadece anın getirdiklerine odaklanarak ,olası senaryolara ait düşünceleri kafasından def ediyordu.
"El bet te." Uraz'ın mikrofundan kesik kesik duyulan sesinden işittikleri cümle, Uraz'ın Fikret'e mi yoksa Güneş'e mi verdiği karşılıktı ne o an ne de sonrasında asla kimse tarafından bilinmeyecekti.
"Yerine geçeceğin rus güzelini ben alırım." Diyen Edip oldu. Ekipteki diğerlerinğin bulunduğu karavan çoktan Kovan'ın yakınlarında park halinde yerini almıştı. Edip, yine tereddüt dahi etmeden Güneş'e, her zamanki gibi arkasında duracağını hissettirmek istemişti.
"Pekala, plana sadık olarak jenaratörü devre dışı bırakma ve mahallenin elektiriğini kesme işi de benle Betül'de. " Dedi Alper, Edip'in peşi sıra.
"Herhangi bir durum için bizde Hande ve Berat'la tetikteyiz, dikkatli olun." Diyen de bu kez Metin'di.
Tüm ekip, belkide tarihinde ilk kez tam anlamıyla ekip gibi davranıyordu.
...
Edip'in filörtöz davranıp geceyi birlikte geçirmek üzere iyi bir bahşiş vererek anlaştığı Rus güzelinin kostümüyle, Kovan'ın personel kapısında diğer dansçılarla birlikte en sarışın ve doğal haliyle bekliyordu Güneş. Dansçıların birbirlerini tanımamaları ve neredeyse çoğunun farklı uluslardan oluşan dasçılar olması Güneş için çok büyük bir avantaj oldu. Kendileriyle aynı ulustan olan dasçılar gruplaşmış mekana giriş için yapılan üst düzey kontrollerinin bitmesini beklerlerken, zamanlarını kendi aralarında en koyusundan sohbet ederek geçiriyorlardı. İngilizce, Almanca dışında dil bilgisi olmadığı halde Rus dansçıların saçma sohbetlerini anladığını o an fark etti Güneş. Başını saran müthiş ağrının etkisine rağmen görev aşkıyla dimdik ayakta kalmak için direniyor, bir yandan da kendine şaşırıyordu.
Sıra kendisine geldiğinde güvenliğin sorduğu soruya kendini Rusca cevap verirken bulduğunda, ancak bir Rus'un anlayacağı acemilikte akıcı olmayan Rusçasına ekip arkadaşları kendisi kadar şaşırmamıştılar. Onlar Güneş'in Rusça da bildiğini düşünürlerken, Güneş Rusça'yi ne zamandır bildiğine dair soruları düşünmeyi bırakıp görevine odaklanmaya çalışıyordu.
Güvenlik içeri girişini onayladığında, derin bir nefes alıp kendisine gösterilen koridordan ilerleyerek, kulisin yolunu tuttu Güneş.
"Teb rik ler Gü neş, i çerdesin." Dedi Mete ve devam etti. "Sinyal kesiciler yüzünden Uraz'dan ve Fikret'ten ar tık ha ber ala mıyor uz, lütfen dik kat li ol?"
"Sesiniz kesik kesik geliyor." Dediğinde artık Mete'nin bahsettiği sinyal kesicilerin bulunduğu alanda olduğuna emin oldu Güneş. Bir şekilde içeri sızmayı başarmıştı. Vakit cesur olma vaktiydi.
Önce elindeki kostüm çantasına sonra da kapısından içeri girdiği kulisdeki devasa boy aynasına baktı Güneş. Sırasıyla önce sahne makyajını yapıp sonra üç parçadan oluşan parıltılı dans kostümünü giydi. Kostüm büstiyer, büstiyer altı string kilot ve giyildiğinde kilotu saklamayan parıltılı transparan kumaştan dikilmiş, kalçasının hemen kıvrımında son bulan uzunluktaki etekten oluşuyordu. Son olarak sarı saçlarını da özenle başının tepesinden at kuruğu yaparak topladı Güneş. On bir santimi bulan ince topuklu ayakkabısının bilek bantlarının sıkılığını kontrol ederken tıklanan kapı sesiyle sahne sırasının kendinde olduğundan emindi artık. Ağır adımlarla odadan çıktı Güneş. Kulise varan koridorun diğer yönünden sahnenin girişine vaçılan kağıya doğru yürümeye devam etti. Avını ağzından salyalarını akıta akıta izleyen aç kurtların siyahları büyümüş gözlerini diktikleri sahenenin tavanı görüş alanına girmişt bile.
***
"Güneş, o sahneyi görmeliydin. Sonunda hayallerime kavuşacağım. Harun bunun daha başlangıç olduğunu söyledi.Her şey çok, çok daha güzel olacak."
"Ona aşık mısın?"
"Nne?"
"Ona aşık mısın diye sordum?"
"Şey, bunu da nerden çıkardın?"
"Onun adını son zamanlarda çok anıyorsun."
"Güneş, o benim menejerim. Tüm işlerimi o ayarlıyor, benim için uğraşıyor."
"Evet ama ona çok güveniyorsun."
"İş yaptığım biri, benim için bu kadar emek verip bana bu kadar inanırken ona nasıl güvenmem."
"Daha öncede çalıştığın yerler insanlar oldu, ama kimseye bu kadar güvenmemiştin. Hem..."
"Hem ne?"
"Onun adını anarken etrafa gözlerinden yıldızlar dökülüyor."
"Ahaha. Öyle mi? Demek etrafa gözlerimden yıldızlar dökülüyor. Hımm, pekala, Harun'la aramızda iş ilişkisinden daha fazlası var evet. Ama o güzel suratını asmanı gerektirecek bir durum yok. Gökyüzü Güneşsiz olmaz. O, göğü sığdırdığın mavi gözlerimi senin üzerinden asla ayırmayacağım. Senin yerin benim yanım. Bu hep böyle olacak."
"Söz mü?"
"Söz! Hemde kız sözü!. Hadi kaldır o kalçalarını da şu karaografiyi çalışalım."
"Dansçı olmak isteyen sensin ben niye çalışıyorum!"
"Çünkü tüm o zorlu eforu yalnız başıma sergilemekten sıkılıyorum. Sensiz olmaz!!!"
***
Sahneye çıkan basamakları adımlayıp sahneye çıkmadan durdu Güneş. Dolu dolu olan gözlerini makyajını bozmamak için ellleriyle yelledi.
"Sözünü tutmalıydın Asude, sözünü tutmalıydın." diye kendi kendine söylenirken hala sahnede olan dansçının şovunun izlemeye koyuldu.
...
"Alper nereye?" Dedi Betül ve Alper'in gözünün hapsinde tuttuğu koyu renk saçlı beyaz tenli yuvarlak yüzlü kadının kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"İçeri giriyoruz."
"Ne, nasıl?" Betül tüm soru cümlelerini ard arda sıralamaya hazırdı.
"Anlaşılan seninde bir planın var Alper.Kovan'a girdiğinizde sizinle de iletişimimiz kesilecek, lütfen dikkatli olun." Bu uyarının sahibi de Mete'ydi.
"içeri girer girmez, ilk işim sinyal kesiciyi devre dışı bırakmak olacak Mete Kıdemlim. Endişe etmeyin!"
"Size güveniyorum çocuklar, az zamanda çok iş başardınız. Daha fazlasını yapacağınıza olan inancım da tam."
Alper mikrofonunu kapatırken işaret diliyle Betül'den de aynısını yapmayı istemişti. Betül denileni yapar yapmaz, soru yağmuruna devam etti.
"Ne yapıyoruz. Gözünü ayırmadığın o kadın da kim."
"Kovan'a giriş biletimiz."
"Ah, Alper.Dikkatleri üzerimize çekmekten başka bir işe yaramayabilir emin misin?"
Adımlarını durdurdu Alper, bakışlarını Betül'e çevirdi. Boy hizasına gelmek için Betül'e doğru eğildiğinde Betül'ün kalp atışları hızlanmıştı.
"Bana güven Betül, ben ne yaparsam yapayım sadece bana güven. Ben ne söylersem söyleyeyim sadece bana güven." Ekibi tedirgin etmemek için tekrar mikrofonunu açtı ve doğrularak koşar adımlarla göz hapsinde tuttuğu kadına doğru ilerlemeye devam etti. Betül ise Alper'le az evvel ki yakınlıklarının tesiriyle afallamış olduğu yerde duruyordu. Kendini toparlayıp mikrofonunu açması ve ayaklarını haraket ettirmesi kısa bir zamanını almıştı.
Alper, önündeki kadına yaklaşınca koşar adımlarını yavaşlattı. Her bir adımı yerini, bir öncekine kıyasla daha ağır daha kendinden emin adımlara bıraktı. Kovan'ın giriş kapısına doğru ilerlerken peşinde koştuğu kadın artık arkasında kalıyordu. Kovan'ın kapısına yaklaştığında Betül çoktan kedini toplayarak, aralarındaki mesafe farkını kapatmakla da kalmayıp ,Alper'in o gözüne kestirdiği kadının hemen ardındaki yerini almayı başardı.
Alper sonunda Kovan'ın girişindeki bodygarddan farkı olmayan iri vücutlu güvenlik görevlisiyle karşı karşıyaydı.
"Kimlik?", dedi iri vücüduna oranla ince çıkan sesin sahibi güvenlik görevlisi.
Alper bekletmeden kendi kimliğini çıkarıverdi. Zira bu kez kendisi için seçtiği mahlas ya da sahte kimlikleri kullanmaya kalkarsa deşifre olabilirdi.
"Beyefendi, Türkiye Cumhuriyeti hürriyetiniz değil, Kovan'a giriş için gerekli VIP kimliğinizi gösteriniz."
"Aaaa, öylemi ama böyle bir bilgi bende yok. Kovanın namını duyduğumdan asistanıma ödül olarak kendisini buraya getireceğime dair söz vermiştim.Öyle bir kimliğe nasıl sahip olaiblirim" Alper'in marketten indirim kartı talep eder gibi Kovan'a giriş kimliği talep eden haline estağfirullan çeken güvenlikle Alper arasında geçen diyolağa, Alper'in o tanıdık sesine dikkat kesilen kadın da dahil oldu.
"Aalper!"
"Aayça!"
Alper, sanki Ayça'yı yeni fark ediyormuş gibi abartılı refleks gösterirken Kovan'ın girişindeki görevli, Ayça'yı görünce duruşuna çeki düzen vererek Ayça'ya kimliğini dahi sormadan eliyle Kovan'a buyur işareti yapınca, Alper'in az evvelki abartılı sahte şaşkınlığı, yerini en gerçeğine bıraktı. Sayılı zengin ailelerdendi Ayça, fakat Kovan'a girmek için zengin olmak dahi yeterli değilken kimlik bile sorulmadan içeri alınacak bu ayrıcalık nereden kaynaklıyor olabilirdi? Körün istediği bir gözken fazlasına sahip olmak Alper'inde beklemediği bir lütuftu.
"Hoş geldiniz Ayça Hanım, devam edebilirsiniz."
"Teşekkürler, beyefendiyi neden burada bekletiyorsunuz? Ona ve asistanına da müsade edin." Diye çıkıştı Ayça.
"Fakat Ayça Hanım."
"Bilmiyor olamazsınız. Bu beyefendi Şahinler Holdingin tek varisi Alper Şahindir." Ayça'nın yüzündeki belli belirsiz tebessümle Alper'in gözlerinin içine bakarak söylediği imalı sözlerini sadece Alper ve Betül duyuyor değildiler. Alper ve Betül'ün üzerlerindeki gizli cihazlar sayesinde tüm ekip aynı anda Ayça'nın söyledikleri ve belkide daha söyleyeceklerine hayretle şahit oluyordular.
"Eefendim yinede..."
"Ve benim çok eski bir arkadaşımdır." Diyerek, tereddüte yer bırakmayan emrine son noktayı koydu Ayça.
Alper'in, içeri girmek için Ayça'nın kendisini bırakmayacağına olan inancı; Ayça'nın, yüksek egosuna ve kendisi için sakladığı yıllanmış öfkesine olan güveninden kaynaklanıyordu. Alper, Ayça'nın ayrıldıklarından beri, hala kendisini stalkladığını biliyordu. Ayça'nın geçen yıllara rağmen hazmedemediği şeylerin, onun yüksek egosunu tırmalamaya devam ediyor olduğuna olan inancı da tamdı. Hislerinde haksızda sayılmazdı Alper, Öyleki yıllar, Ayça'nın hırsını daha da körüklemekle kalmamış Alper'e olan hislerini saplantı haline getirmişti. Her şeye rağmen Ayça'nın böyle bir yere böyle bir imtiyaz ve saygınlıkla buyur edilişi Alper için bile süprizdi.
Güvenlik tek bir es vermeden Alper, ve peşi sıra asistanına Kovan'a girmeleri için müsaade verdi. Ayça Betül'ü tepeden tırnağa süzerken, Alper'le aralarında bir şey olmasına ihtimal dahi vermeyecekti. Yüksek egosu sayesinde Alper'i çok iyi tanıdığına emindi. Betül kendisini rahatsiz eden bakışlara inat rolüne hızlı bir giriş yaparak Alper'in pasını alıp oyuna devam etti.
"Alper Bey, inanılmaz. Kovan'a geldik. Teşekkür ederim. İçeriyi dolaşmak istememde sakınca var mı?"
"Elbette yok.Eğlencenin sesini sonuna dek aç ve keyfine bak bunu hakettin." Diyen Alper, Betül'e sinyal kesiciyi kapatması için gerekli işareti vermişti. Bir an önce Güneş ile Uraz'a sesini duyurabilmek için Ayça'yı başından def edip, Betül'e yardım ederek sinyal kesiyi kapatmaları gerekiyordu. Ayça'nın beklenmedik varlığı Kovan'a girişi için büyük bir nimet sayılsada aynı zamanda büyük bir tehlike de teşkil ediyordu. Uraz ve Güneş'in gerçek kimliğini bilen Ayça ekibin ifşa olmasına sebep olabilirdi. Alper, Ayça'ya minnetini sunup bar masasına doğru ilerlerken Ayça'nın da peşinden gelmemesini umut ediyordu. Fakat umduğu gibi olmayacaktı. Diğer tarafta sinyal kesiciler yüzünden Kovan'dakilerden haber alamayan ekip, Alper'in kimliği hakkında öğrendiklerinin şokunu üzerlerinden atmaya çalışıyorlardı.
"Kadın Şahinler Holdingin varisi dedi Alper'e duydunuz mu?" Şaşkınlığını ilk sesli dile getiren Hande olacaktı.
"Şu, dünyanın sayılı zenginleri listesinde adı geçen, Türkiyenin en zengin adamının oğlu muymuş Alper? Hasi...tir". Hande'nin şaşkınlığı, Metin'in tepkisi ile karşılık buldu.
"İyi de, tek varis Alper'se , bu adamın bizim ekipte ne işi var? Mete kıdemlim, işin aslı nedir?" Diye soean da Berat'tı.
"Şu an odaklanmanız gereken Alper'in ultra zengin ailesi mi çocuklar? Derhal kendinize gelin!" Ekibi en sert ses tonuyla uyaran Mete, aslında Alper'in gerçek kimliğini de doğrulamaktan geri kalmamıştı. O dakika akıllarda bir sürü soru işaretiyle ekiptekiler plana odaklanmak için beklemeye devam etmek zorunda kaldılar. Sadece bir kaç dakika içinde sinyal kesici kapatılmış ekip'in Kovandakilerle iletişimi sağlanmıştı.Betül'ün çabaları Ayça'nın yanında telefonuyla uğraşıyormuş gibi yapan Alper'in elindeki cihazdan attığı destekle sonuca ulaşmış sinyal kesiciler devre dışı bırakılmıştı. O saniyelerde Alper'le Ayça arasında vuku bulan hararetli tartışmaya da Uraz ve Güneş dahil tüm ekip şahit olacaklardı.
"Teşekkürler, buranın methini çok duymuştum ama buraya girişin bu kadar ayrıcalık gerektirdiğine dair bir bilgim yoktu."
"Öyle, cemiyetteki sayılı isimleri giriş yapabildiği bir mekan burası, potansiyel müşterileri daha çok yurt dışından gelen yatırımcılar."
Şimdi sıra sinyal kesileri devre dışı bırakıp bir an önce kalabalık arasına karışmış Uraz Kıdemlisi ile Güneş'i uyarmaktı. Zira Ayça her ikisinin gizli kimlikleri için ayaklı bir tehdit unsuruydu.
"Anladım bende asistanımın başarısından dolayı ona verdiğim söz üzerine buradayım gördüğün gibi, işler güçler... Biraz kafa dağıtıp kaçarım." Alper bir an önce Ayça'dan kurtulmanın peşindeydi. Fakat Ayça onca yılın ardından geçmişten kalma o kinini kusmadan ve Kovan'a elini kolunu sallayarak girmenin ayrıcalığıyla övünmeden Alper'i bırakma niyetinde değildi.
"Şirin bir kız, nerde çalışıyorsun? Babanın şirketinden ayrılalı çok oldu. Cemiyette adın sanın bile unutuldu. Hakkında tek kelam edilmiyor."
"Yanlış bilgi Ayça, teorik olarak babamın şirketinden ayrılabilmem için orada çalışıyor olmam lazım. Bildiğin üzere kendisini de şirketini de red edeli çok oldu. Şahinler holding de çalışmak yerine küçük bir işletme için reklam analizi yapmakla daha ilgiliyim."
Şuh bir kahkaha attı Ayça. Elinde tuttuğu meyve kokteyline ait kadehi masanın üzerine bırakıp, gülüşünü toparladı ve Alper'e doğru tüm bedenini çevirdikten sonra ağzının içinde saniye bekletmediği sözcükleri sahibiyle buluşturdu.
"Halbuki cemiyette hala hakkında konuşulurken, babanın seni veliahtlığından da evlatlığından da redd ettiğinden bahsediliyordu."
"Cemiyettekilerin ben ve ailem hakkındaki dedikodularıyla hiç bir zaman ilgilenmedim Ayça. Müsaaden olursa lütfunla bulunduğum bu ortamın tadını çıkarmak isterim."
Alper'in alışılageldiğin dışındaki alçakgönüllüğünün sebebi bir an önce Ayçadan kurtulmak telefonuna yüklediği programla işine konstre olmaktı. Ayça Alper'in bu umursamazlığından iyice sinir olmuş, Alper'in yanından içindekileri kusmadan ayrılmamaya yeminli gibiydi.
"Nereden nereye, yazık ki bu mekandaki hiç bir kadın adı sanı duyulmayan bir çalışanla bir kadeh bile içmez. Belki şu yurt dışından kaçak gelen dansçılar seni eğlendirirler ha."
"Ayça eğlenmek için birine ihtiyacım yok, müsaaden olursa bir iki kadeh bir şey içip asistanımla ayrılacağım o kadar."
"Böyle bir mekanda görevli olanların etrafımda nasıl el pençe durduklarını merak etmemeni anlarım, onca yıl geçti gözden ırak olan gönülden de olur elbet. Ama lise yıllarımızın hatrına sencede konuşmamız gerekenler yok mu?"
Alper, Ayça'yı umursamayarak odaklandığı elindeki telefona yüklü program aracılığıyla ortak ağdan ,Betül'le birlikte sinyal kesicileri devre dışı bırakmayı başardıklarından Betül'ün kendilerinden uzaktaki masadan homurtusunu duyunca emin oldu.
"Hatun adamın ağzının içine girecek içine..."
"Ne mesela Ayça?" Bıkkın bir nefes vererek tek solukta sorduğu soruyu, kulağındaki kulaklıktan duyduğunda Betül, az evvelki söylediklerinin de tüm ekipçe duyulmuş olma ihtimalinin utancıyla sinyal kesicilerin devre dışında olduğunu anlamıştı. Şimdi Alper'in amacı Uraz'la Güneş'e Ayça'nın varlığını hatırlatmaktı.
"Mesela sen, onca yıl neler yaptın, mesela ben nasıl oluyorda buradayım ve karşılaşmamız ne kadar güzel bir tesadüf, ımm mesela Güneş..."
"Güneş ne alaka Ayça."
"Hadi ama cemiyette olanları bilmemen normal ama haber de izlemiyor olamazsın. Akademisyen Güneş Şenel'in nasıl bir vatan haini olduğundan ve tutuklandığı gün nakil aracında çıkan yangında öldüğünden haberin yok mu?"
Alper, konunun Güneş'e gelmesinden çok Ayça'nın imasından rahatsız olmuştu.
"Söylediklerinle ilgilenmiyorum Ayça."
"Zaman en büyük yaraların ilacı Alper, herkes hakettiği yerde sanki ha. Yıllar önce sana da ona da ait olduğunuz yerlerden bahsettim. Şimdi gel gör ki sen klavuz edindiğin şeyden sebep cemiyet dışındasın, onun ise bir mezarı bile yok. " Ayça anlatacaklarına umursızca devam ederken Güneş ve diğerleri de kriz anını yönetme derdindeydiler.
"Alper! Ayça'nın burada ne işi var ve ne demek söyledikleriyle ilgilenmemek! Dikkatini sahneye vermemesi için onu oyalar mısın? " Diye çıkışan Güneş olmuştu.
"Herkes herkesi duyuyor mu?" Diyen hala utanmaya devam eden Betül'dü.
"Kim mesela Betül?" Diye soran Metin oldu.
"Duyuyoruz tatlım...." Diyen Berattı.
"Dinlemedeyiz, Edip reaksiyon gösteremez zira kendisi Güneş'in yerine geçtiği rusla ilgileniyor." Dedi Hande.
"Uraz ve Fikret'ten haber alamıyoruz." Diyen Mete'ydi.
"Burada değiller bu da demektir ki bulundukları yer her nerde ise başka sinyal kesiciler de, güvenlik duvarları da olabilir."
"Sahneye çıkmazsam, her şey anlaşılır, ilk iş sahneden sonra bir araya gelmek. Mekanı taramalıyız."
"Tamam sen sahne alırken ben güvenlik ağına sızmayı deneyeceğim. Alper Ayça'yı oyalar. Ne diyorsunuz?"
Tüm ekip Alper Hariç tamam dedikten sonra, plana sadık ilerlemeye devam edeceklerdi. Alper ise Güneş için daha çok Ayça'ya maruz kalmak durumundaydı.
"Ayça, yıllar geçti gitti, sen hala olduğun yerdesin? Bana ne anlatıyorsun sen." Öfke ateşin demiri tava getirdiği gibi , zaten kışkırtılmaya müsait olan bir bedeni raydan çıkarabilecek en iyi silahtı.
"Hala olduğum yerde mi? Sanırım sen olduğum yer derken Sen'in Güneş'i bana tercih edişine takıldığımı falan zannediyor olmalısın? Alakası yok, ben sadece lise yıllarımızı tanıdığım bir arkadaşımla yad etme peşindeyim. Bu gördüğün, kapısından içeri sayemde alındığın işletmenin sahibiyle düğün tarihimizi seçmeye gelen biri sence geçmişte kalmış olabilir mi?"
Koray Sabuncu!
"Alper, o kadın işletme sahibi derken Koray Sabuncudan bahsediyorsa eğer!" Diyen Mete'ydi. Dinlemede olan tüm ekip duyduklarıyla ters köşe olmuştular. Alper bir yandan Ayça'nın böbürlenerek anlattıklarını dinlerken bir yandan da ekip arasındaki diyoloğu yakalamaya çalışıyordu.
"İyi de, biz bu adamı inciği cinciği işte ne ise ona kadar araştırdık Mete kıdemlim nasıl bu bilgiyi akladık?"
"Bu tarz bir bilgi düğüne bir hafta kala duyulur Metin. Böyle adamların kendi alemlerinden hısmı kadar hasmı da olur. Bir çeşit kendini koruma şekli. Alper, bu adama yaklaşmamız için bu kadın kaçırılmaz bir fırsat. Bu kozu iyi değerlendir." Mete kıdemlisinin söylediklerine rağmen Alper'in Ayça'yı alttan alma gibi bir niyeti yoktu.
"Vay, dünyaca ünlü şarkıcıların geldiği, striprizci kızların çıktığı, bir mekanın sahibiyle evlenmek çok da iyi bir meziyet olsa gerek."
"Sen mekanın sahibi kim biliyor musun Alper?"
"Bilmem mi gerek Ayça?"
"Hadi ama , babandan bile itibarlı bir adam bu mekanın sahibi. Asilik etmeseydin oturacağım koltukdan bile daha ihtişamlı bir koltuğa sahip nişanlım. Adını duymamış olamazsın."
"Sen şimdi ben Koray Sabuncuyla evleniyorum da dersin."
"Ta kendisi."
"Ahaha, hadi ya. Bir daha karşılaşırız karşılaşmayız. Beni bir tanıştırsan ya şu Sabuncuyla."
"Üzgünüm ama Koray öyle önüne gelenle tanışacak bir adam değil Alper."
"Sen şuna, evleneceğim adama nazım geçmiyor demiyorsunda. Söyleyim de Figen Teyze'me bizi tanıştırsın. Kesin sizi de o tanıştırmıştır."
Ayça'nin öfke başına vurmuştu o saniye. Freni patlamış yokuş aşağıya giden bir araba gibi kontrolsüzdü Ayça. Herkesin bir kırmızı çizgisi vardı. Yıllar önce birbirine en yakın olan o iki sevgili birbirini en çok da nerden yaralayacaklarını iyi biliyorlardı. Alper'in amacı bir yandan Ayça'nın tüm dikkatini üzerine çekerek sönen ışıkların aydınlattığı sahneye bir an bile dönmesini engelleye bilmek diğer yandan da Koray'a daha da yakınlaşabilmekti.
"Haddini aşma Alper."
"Hımm, tepkine bakacak olursak boş atıp dolu tutmuş olmalıyım. Helal olsun Figen Teyzeme be, sonunda seni sabunculara gelin yapmayı bile başardı ha."
"Alper!"
"En iyi eğitimin verildiği öğrencilerinin seçilerek alındığı okula hiç bir mülakata tabi olmadan Figen Teyzenin bağışlarıyla girebildin, yetmedi en iyilerin olduğu sınıfa alındın. Ha bak o sadece Figen Teyzenin değil senin de başarın,. Ne demişler yiğidi öldür hakkını yeme!. Dolan sınıf kontejanında yer açmak için en yakın arkadaşını harcamak her yiğidin harcı değil. "
"Alper haddini AŞMA DEDİM."
"Takdir de etti mi Figen Teyze seni. Yok asıl takdiri, Figen Teyzenin yaptıkları sayesinde sahip olduğun ayrıcalıklar konuşulmasın diye mağdur rolünü oynayarak hak ettin. Ah o yıl altın koza ödülünü sana vermeliydiler. "
"Sus dedim Sana sus."
Alper'le Ayça arasında geçen konuşmaya ekiptekilerden Uraz ve Güneş dışında anlam veren yoktu. Alper, o yılların intikamını almaya gönüllüydü. Fakat sanık minberinde sadece Ayça yoktu. Tüm o gerçeği bildiği halde Güneş'e yapılan zorbalıklara sessiz kalan kendisi o sanık minberinde olmayı en az Ayça kadar hakediyordu.
"En iyi kadın oyuncu ödülü yanında en iyi senaryo içinde adaylığını koymalıydın. Sevgilisi ile en yakın arkadaşının ihanetine uğrayan genç kız. Yok vaz geçtim bu senaryo çok klişe."
"Yeter! Her şeyin sebebi sensin her şeyin!"
"Her şeyin sebebi benim öyle mi?"
"Sorumsuzsun." Alper'in bar taburesindeki oturuşu dikleşmiş, sonunda kendisine dönen bedene doğru bedeni döndürerek, dakikalardır yok saydığı kadının varlığını kabul etmişti. Sanık minberinde artık kendi de vardı. Zamanında Güneş'e siper edemediği bedenini Ayça'ya döndürdüğü o duruşuyla tüm suçlamalara göğsünü açtı Alper.
"Devam et!"
"SORUMSUZSUN! Ne ağabeyinin, ne ailenin, ne soyadının ne de ilişkimizin bir kez sorumluluğunu almadın sen! Sen arkadaşlığının bile sorumluluğunu alamadın ya Alper. Senin sorumsuzluğun yüzünden ben Güneş'e ihanet ettim. Ama sana bir şey söyleyeyim mi? Ben Sezar'a ihanet eden Cassius isem sende en yakınındaki Brutus'sün. Sessiz kalmak en büyük ihanettir Alper."
"Ölmüş birinin ardından günah çıkaran ikili. Cassius ve Brutus de aralarında böyle bir konuşma geçmiş midir ha? "
"Kimse masum değilmiş ha Alper?" Ayça tam yerinden kalkıp sahneye dönecekken Alper panik olmuştu, çünkü sahneyi aydınlatan spotların altına adım atar atmaz tüm çekiciliğiyle dikkatleri üzerine çekan afeta kadın Güneş'ti. Alper, Ayça'ya yakalanmanın şoku ile üzerine varla yok arası giydiği dekolte kıyafetle direk dansı yapan kadının şoku arasından sıyrılarak çabucak kendini toparladı Ayça,nın kolundan tutarak sahneye doğru dönmesine engel oldu.
"Babamın veliahtı olmadığım için Figen Teyze'nin de damadı olmaya layık değildim. İlişkimizin fişini çeken annendi, bahenen Güneş oldu. Belki de bu hikayede masum birileri vardı ha Ayça! Ne Cassius ne de Brutus yolda bulduklarını yola çıktıklarına tercih etmek istemezlerdi. Ama işte o zengin soylular senatosu egosu ve bitmek bilmeyen hırslar aristokrasisi. Bu yüzyılda bir senato olsaydı eminim senatörlerden biri de annen olurdu. Bir an olsun, seni sana bırakmadı annen. Doğduğun andan beri elleri üzerinde. Sahi nasıl bir his bu Ayça!"
Ayça, sıkı sıkıya tuttuğu kolunu Alper'in elinden kurtarıp elinin işaret parmağını Alper'e sallayarak kemiği olmayan dil darbeleriyle karşısındaki adamı yaralamaya devam etti. Çünkü zaman, birbirleri için sakladıkları tüm o sözcüklerin üzerine, geçen yılların her son baharda döktüğü yaprakların çürüyerek oluşturduğu o toprakları itinayla süpürerek tekrar gün yüzüne çıkarma zamanıydı artık.
"Yeter diyorum ama yetmiyor sana Alper. Peki o zaman sen söylesene ailesi tarafından kanserli oğulları kurtulsun diye dünyaya getirilen planlı bir bebek olmak nasıl bir duygu. Dahası dünyaya getiriliş amacını bile sorumsuzluğu yüzünden yerine getiremeyen biri olmak nasıl bir duygu ha. Kendi ağabeyinin ölümüne sebep olup, ona ait olan şeylerle büyütülmek nasıl bir duygu!"
"Sen söyledin işte, ben bana ait olmayan bir hayatı yaşamayı redd ettim Ayça. Hastalıklı planları için bile olsa sana sımsıkı sarılan bir annen var. Benim annem, bana hiç sarılmadı Ayça. Benim babam ağabeyim öldükten sonra bana bir daha asla oğlum demedi. Ne sen ne ben ne de Güneş sandığının aksine bu hikayenin zalimleriyiz. Bizler en masum olanlarıydık."
Güneş, Sahne şovunu bitirerek kendisine şehvetle bakan gözlerinde aralarında olduğu izleyicileri selamladı. Güneş, hiç bir duygu belirtisi göstermeyen düz ses tonuyla, Alper'i azad edecek sinyali verirken, Alper'le Ayça arasında geçen tüm o konuşmaya şahit olan ekib'i bir kez daha şaşırtacaktı.
"Sahneden iniyorum."
----> Gelecek bölüm de buluşmak üzere...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.41k Okunma |
829 Oy |
0 Takip |
46 Bölümlü Kitap |