40. Bölüm

37. Bölüm

Fatma Tuncay
demirkalem

***

Similasyon eğitiminden beri adamın içi içini yiyordu. Güneş'e dair her bir detay için Yavuz'dan haber bekliyordu. En son aldığı haberden sonra daha bir kaç dakika geçmiş olmasına rağmen telefonun mesajlar kısmına girip klavyesinde parmağını dolaştırmaya başladı.

Dosyalara ulaşamamışlar mı hala? Ne bok yiyorlar onca saattir. /Gönderen Yarasa.

Lan saniye başı sana hesap vermekten işime odaklanamıyorum. Sana gelişme olunca yazacağım demedim mi?/Gönderen Herkül

İşte o gelişme neden olmamış bana atar yapacağına yetiştirdiğin çocuklara sor bir hele./ Gönderen Yarasa

Ulan Yarasa! Ulan! Ne varmış benim yetiştirdiğim çocuklarda. Zımba gibi hepsi. Müdüre yakalanmamak yaşlı kurta duyurmamak için önlem alıyorlar. Anlatabildim mi?/Gönderen Herkül.

O kurt sen ağzını açmazsan hiç bir şey duymaz :)/ Gönderen Yarasa

Bekle sen bekle, gelicem ben yanına senin.../Gönderen Herkül

Telefonunu pantalonun arka cebine sıkıştırıp, montunu alıp dışarı attı kendini. Sessiz sakin mahallesinin sokaklarında yalnız başına dakikakalarca yürüdükten sonra boş inşaat arazilerinin arka tarafına park ettiği jeepine atlayarak yaşlı kurt Fehmi Babasının yanına doğru sürmeye devam etti. Merkeze geldiğinde koşar adımlarla Fehmi Müdürünün odasına doğru yol aldı. Simülasyon sonuçları belli olmuştu. Ekip kesinleşmiti ve Güneş de saha ekiplerinde yerini alacaktı. Tüm o çabası fayda vermemiş Uraz yenilgiye uğramıştı ama buna rağmen içinde çocuksu bir sevinç vardı. İnkar etmiyor içten içe Güneş'in başarmış olmasına seviniyordu.

Peki ama neden!

Ne değişmişti ki...

Güneş sahada değil labratuarlarda olmayı hakeden bir bilim dehasıydı. Eğitimlerden çıkar çıkmaz ekibe dahil edilme süreci özel durumu sebebiyle geciktiğinden çoktan kendi yoluna dönmüş, akademik çalışmalarına kaldığı yerden hızla devam etmeye başlamıştı. Herkesin yer almak için gıpta ettiği ekibe dahil edilmişti.

Fehmi Kemankeş, yazılı kapıya geldiğinde cebindeki hareketlilikle telefonunu eline alıp artarda gelen mesajlara baktı.

Acil maillerine bak, sana bugüne ait bir adli vaka ifadesi iletiyorum. Vakit kaybetme!/Gönderen Herkül

Yönünü hemen yan tarafta ortak veri tabanına bağlı bilgisayarların olduğu odaya çevirdi Uraz. Güvenli ağ üzerinden açık olan bilgisayarda mailini açtı ve Güneş Şenel'e ait olan ifade metnini okumaya başladı.

"Ben Güneş Şenel, belirtilen tarihte Amerika'da olduğum doğrudur. Zaten patenti bana ait olan projemi daha fazla değer biçecek yabancı iş ortakları arayışındaydım. Bahsi geçen isimlerle irtibata geçtiğimde aramızda yaşanan anlaşmazlıklar vaat edilenler vuku bulmadığından geri döndüm. Akademik çalışmalarıma devam ederken makaleyi yayınlayıp Rus ve Çin pazarlarının dikkatini çekmeyi hedefledim fakat tecrübesizliğim sebebiyle bu gayretim Amerikalı iş adamlarının dikkatini çekti... Yaşanan tüm olayların sorumlusu benim ve çok pişmanım..."

Metnin ardından, kolluk kuvvetlerinin ve olay yeri incelemenin rapor ve tutanaklarında göz gezdirdiği gibi yerinden fırladı. Önünde duran kapıyı müsaade istemeden yıkarcasına açıp odaya daldı.

"Fehmi Baba, Güneş'i almam lazım! Hemen!" Şaşkınlık içinde telefon ahizesini son sözünü söyleyerek yerine koyacaktı Fehmi Kemankeş.

"Gereğini yapın, tüm izinler bir saat içinde tamamlanmış olacak!" Yüzündeki telaşla eşdeğer telaşa sahip olan Uraz'ın yüzüne bakıyordu.

"Senin nereden haberin oldu."

"Duymayan mı kaldı Fehmi Baba. Yayınlanan makale büyük ses getirmiş."

"Güneş hariç, tüm ekibi yok edip, suçu Güneş'e attıklarını, Güneş'in de suçu üstlendiğini bilmiyorsun yani."

"Hhayır. Nee, neler olmuş öyle. Tamam o zaman plan belli. Sevk aracından kızı alıp geleceğim Fehmi Müdürüm." Odaya daldığı hızla odadan ayrılmak üzere olan Uraz'ı durduran Fehmi Müdürü oldu.

"Lan. Bir de hayır diyor! Kızın sevk aracında olduğunu bile biliyorsun. Operasyon için daha izin çıkmadı daha bir dur yerinde!"

"Duramam yerimde falan, ben aylarca emek verdim o kıza. Ben yoldayken çıkar zaten izin, gidiyorum ben!"

"Uraz!, Ulan Uraz! Ulan..."

***

"Alper." dedi Mete Uraz'a karşılık. Edip, Hande ve Güneş doğu operasyonuna Uraz'la katılacak isimlerdi. Berat, Metin , Alper ve Betül de Mete'nin ekibinde operasyona dahil edilecekti.

"Olamaz!" Ses bir anda açık havada dağılırken herkes sesin sahibi Güneş'e dikkat kesilmişti.

"İtirazın kime acemi!" Diye bağıran Uraz'dı.

"İtiraz değil, bir kez daha değerlendirin lütfen. Operasyona buradaki ekipten devam edersem daha faydalı olabileceğimi biliyorum."

"Bizlerin değerlendirmesi yetersiz yani öyle mi acemi?" Diye çıkışan ise bu kez Mete'ydi.

"Baron, Kazanova, Ölüm Meleği, Pedo , Karga, İblis." Sıraladı Güneş. Mete bakışlarını Uraz'a çevirdi. Bir gün önce katıldığı operasyonda çok kısa bir anlığına gördükleri mahzen kapılarında yazan sembollerin şifresini çözmüş olabilir miydi Güneş? Mete'nin şaşkınlığı, Uraz'ın altı kapıya kazınmış altı ismi, saatler önce deşifre edip resmi evraklara geçirerek kendisine teslim edişinden kaynaklanıyordu. O evrakları Güneş görmüş olabilir miydi? Kendisine bakan Mete'ye dönüp sadece kendilerinin anlayacağı bir dilde ukala bir bakışla cevap verdi Uraz. Mete hala inanmış değildi ve resmi evrakta yazılı olmayan, Uraz'ın kendisine fısıldadığı bilgiyi Güneş'i test etmek için kullandı.

"Kriptoloji" Mete daha sözünü bitirmeden cevabı yapıştırdı Güneş. Anlamalı, görmeliydi. Bu operasyonda Harun'un ensesinde olmalıydı. İntikamını almalıydı.

"Sezar kaydırması." Duyduğu şifreleme tekniği Uraz'ın söylediği şifreleme tekniğiyle eşleşiyordu. Güneş asla ekibinden kaçırmak istemeyeceği bir isimdi. Bakışlarını Uraz'a çevirdi Mete, sorar gibi ama Uraz netti. Güneş, Uraz'ın ekibinde devam edecekti. Aralarında geçen bakışma sonrası Mete Güneş'e döndü.

"Güneş, yeteneklerin asla gözardı edilemez ama Uraz kıdemlinin ekibinde devam edeceksin."

"Pekala. Hangarda konuşabilir miyiz Uraz kıdemlim." Öfkesini kelimelere dökmemek için dişlerini sıkarak kurdu cümlesini Güneş. Buna karşılık Uraz Güneş'e başını aşağı yukarı sallayarak yanıt vermekle yetindi. Güneş hızlı adımlarla hangarın kapısına varıp kapıyı aralarken Uraz aheste aheste ilerliyordu. Güneş hangara girer girmez hangarın aydınlatmasını açtı ve nefes kontrolü yapmaya başladı. Hiç olmadığı kadar öfkeliydi. Aralanan hangar kapısından içeri, uzun boyunun iki katı uzunlukta gölgesiyle peş peşe Uraz girdi.

"Neden ben."

"Öyle olması gerekti."

"Bitmedi öfkeniz, hiç bir zaman beni ekibinizde istemeyen siz sırf operasyonda Harun hakkında itiraf ettiklerim için beni ekibinize aldınız değil mi? Sahada olmaman için , acı çekmem için ne için ha ne için. Neden gözünüzde bir değerim olamadı, neden gayretimin bir önemi yok sizin nazarınızda. Ben o ekipte olmayı her şeyden çok istedim diye mi? Ne istiyorsunuz benden Uraz Kıdemlim ne ne ne! Ben, ben o adamın içeri girdiğini görmek için bu kahrolası dünyada hayatta kaldım Uraz kıdemlim! Ben üzerime bulaşan onca pisliğe rağmen sırf bu adamın hak ettiği cezayı almasını sağlamak için dimdik durdum. Bben..." Güneş öfkesini frenleyemezken dizleri üzerine çöküp hangarın soğuk zeminine yumruklarını vura vura haykırışlarına devam etti.

"Bu kadar yaklaşmışken... bu kadar beklemişken... sabretmişken"

"Henüz vakti gelmemiştir belki Güneş. Yeterince sabretmemişsindir belki de." Uraz'ın cevabıyla çöktüğü yerden kalkıp sinirle hangarı terk etti Güneş. Motor sesini duyar duymaz Uraz 'da arabasına doğru koşmaya başladı. Hangardan çıktığında çoktan herkesin gittiğini gördü. Güneş'i durdurabilecek kendisinden başka kimse kalmamıştı. Böylesi bir öfke felakete sebep olabilirdi. Arabasına binip motoru ateşlediği gibi gazı körükledi. Trafikte süzülerek ilerleyen Motorun ardında koca jeeple takipte kalmak mümkün değildi. Eline telefonunu alıp Yavuz'u aradı Uraz. Güneş'i kaybedemezdi.

"Yavuz, Güneş'i bulabilir misin?"

"Neden, çağrı cihazından konumunu raporlamasını isteyebilirsin."

"Çünkü ben bunu düşünemem değil mi Yavuz? Bana simülasyon sınavı için acemilere enjekte ettiğimiz çipi kullanarak Güneş'i bul Yavuz, derhal."

"Peki Uraz. Konum atarım." Uraz, sakinliğine korumaya çalışıyordu. Güneş tahmin ettiği gibi başına buyrukluğuyla sorun teşkil etmeye daha ilk görevinde başlamıştı işte.

Mete ile kapalı odada aralarında geçen konuşmayı hatırladı. Belki de Mete'yle inatlaşmakta hata etmişti.

***

"Berat, Metin, Alper, Betül bende."

"Bir saat önce sen değil miydin Alper'i kovan. Ne değişti Mete."

"Ne kovması ya, adamın gidecek yeri mi var. Havasını aldım havasını. Ayça ile yakınlıkları operasyon için işimize yarayabilir."

"Alper için de peki ama ya Güneş? Betül'ün hatasından dert yanıyordun Güneş'i överken neden Güneş değil de Betül'ü seçtin."

"Güneş'in Harun'la tanış olması sorun. Ayrıca ikinci bir Uraz vakasıyla baş edemem, kız en az senin kadar başına buyruk. Operasyonu riske atamam ,duygusallığa yer yok. Betül'e gelecek olursak, sahada değilse de siber destek için Betül biçilmiş kaftan. Onu arka planda değerlendireceğim, böylece ekip benim için tamamlanmış oluyor."

"Güneş, buradaki operasyon için vazgeçilmez biri, hata yapıyorsun. Ekibine onu da dahil etmelisin."

"Sırf onu ekibinde istemediğin için bana kakalamaya çalışıyorsun yemezler, al asi güzeli yanına, dağ bayır operasyonla. Bu operasyona kendimi adadım ben, hiç bir şeyi riske atamam."

"Mete saçmalama. Bu ego savaşı değil. Aynı gemideyiz farkındasın değil mi?"

"Bunu bana her operasyonda, birinci belli ikinci kim diyen Cağaloğlu mu söylüyor?"

"Mete, bak bu çok başka bir konu..."

"Ben kararımı verdim."

"Pekala, kararından pişman olanı s.."

"Aynen pişman olanı si..."

***

Güneş'in şifreyi hiç bir ekipman kullanmadan sadece zekasıyla kendi başına bir günde çözmüş olması Mete'yi pişman etmeye yetmişti bile. O an Mete'ye onay verseydi, Güneş, yıllardır peşinde olduğu davada yerini bulabilirdi. Evet Uraz'da bunu istiyordu. Hem de çok istiyordu sırf bu sebepten Mete'ye Güneş'i ekibe dahil etmesi için ısrarda bulunmuştu. Fakat Mete, Güneş için kendisine güven vermiyordu. Bir de o kendisini hiç bir zaman yarı yolda bırakmayan iç sesi, Güneş'i gözünün önünden ayırma diye fısıldıyordu. Telefonuna gelen mesajla dörtlüleri yaktı arabayı sağa çekip mesajı açtı. Yavuz'un gönderdiği koordinatı arabasının navigasyonuna girip rota doğrultusunda tekrar yola koyuldu.

...

Deri motorcu ceketini çıkarıp yanındaki sandalyeye rast gele savurdu. Üzerine oturan deri gömleğinin açık yaka dekoltesi böylelikle gözler önüne serilmiş oluyordu. Oturduğu sandalyede bacak üstüne bacak atarak gömleğiyle aynı renkteki deri pantalonu ve harley botları ile sert bir duruş sergiliyordu. Sıkı sıkıya tepeden bağlı sarı saçlarının saç bağını çözüp, saçlarını özgür bıraktığında, baş ağrısının bir nebze olsa hafifleyeceğini düşünüyordu. Sarı saçları siyah kıyafeti üstüne ahenk katan tek renkti. Yanına gelen garsondan bir şişe alkollü içki istedi. Bu gece dağıtmak için en uygun zamandı. Üniversiteli ergenlerle dolu, sahnesinde amatör grubun canlı performans sergileyerek şenlendirdiği bir mekan seçmişti. Böylece ifşa olmayacaktı, kendini kaybetmek isteyen genç kadın. Garsonun masaya bıraktığı şişeden kadehine boşalttı, bir yudum peşi sıra fondip yaptı. İkinci, üçüncü kadeh derken, parmak uçlarıyla şakaklarını ovalamaya başladı. Gözü sahnedeki yeni nesil Barış Manço, Cem Karaca karması tipli özgün sahne performanslı amatör solistteydi. Evet görünüşü ve söylediği şarkılar Cem karaca ve Barış Mançoya ait olsada farklı bir vurgusu vardı notalara basan güçlü sesinde. O ses onu alıpta yıllar önesine götürmüştü. Kendisine ağır eleştiride bulunan Uraz Öğretmeniyle birlikte geçirdikleri o son güne. Aklını başına devşirmesi için yaptığı o son konuşmaya. Ona, o gün nasıl hayran kaldığını düşündü önce. Evet ona hayrandı, çünkü adil biriydi Uraz öğretmeni onun için. Onu kendince koruyup kollamıştı. Hatta Harun'un ağzını burnunu bile dağıtmıştı. O olaydan sonra lisenin etrafında ne Harun, ne de uyuşturucu satıcısı arkadaşları kuluçkalanmışlardı. Elif' de mecbur Harun uzaklaşınca derslerine odaklanmak zorunda kalmıştı. Ne olmuştu da o hayranı olduğu Uraz Hocası böyle zalim bir adam oluvermişti. Tüm eğitimler boyunca kendisine zorbalıkta bulunan, diğer acemilerle adilce sınamayan biri haline gelmişti. Besbelli, Uraz öğretmenini gözünde büyütüp yanlış değerlendirmişti. Önündeki bardaktan bir kaç yudum daha peş peşe içmeye devam ettikten sonra garsondan farklı bir alkollü içki siparişi daha verdi. Ardındaki masadan gelen seslere, aklından geçen sesleri susturmak için kulak verdiğinde bir kaç ergenin göz hapsinde olduğunu fark etti.

"Ben gidiyorum, bir merhaba derim belki laf lafı açar. Ben böyle hatun görmedim."

"Orası öyle, taş gibi taş da o hatun sana bakar mı? Berk ilişse belki."

"Beni karıştırmayın, bugün izin günümdeyim. Sahalar senindir Barlas."

Sahnedeki solist ilk kez kendi bestesini seslendireceğini söylemiş, dinleyenlerinden alkışlarla tam destek almıştı. Elindeki kadehi havaya kaldırdı Güneş, soliste destek vermek için. Ardına dönüp gıyabında konuşanların üzerinde gözlerini dolaştırıp onlara bakarak kadehini fondiplediğinde Barlas denen çocuk kendisine verilen davet mesajına dayanamayıp, Güneş'in yanına gitmek üzere ayağa kalktı. Güneş masasına yaklaşan çocuktan bakışını önüne çevirip masadaki şişeyi boşalan bardağını doldurmak üzere eline aldığında iri bir el ona mani oldu.

"Ben daha önce geldim." Diyen Barlas'a otoriter sesiyle karşılık verdi Uraz.

"Seni silkelememi istemiyorsan kaybol!" Güneş boş gözlerle bir elinin üzerindeki elin sahibi Uraz'a, bir de hemen yanında biten ergen kasıntı tipe baktı.

Sahnede çalan müzik sesi tüm mekanda yükseliyorken , (media: Emre Fel-Rüya)

"Siz beni kıskanıyor olabilir misiniz Uraz Kıdemlim!" Diye bağırdı, hafif meşrep bir halde.

"Ne kıskanacağım ben seni! Kafan neredeyse bul içindekileri derle topla ve kendine gel derhal!" Diye çıkıştı Uraz elinin içindeki elin tuttuğu şişeyi diğer eliyle çekiştirerek. Korkuyla uzaklaştı Barlas, hevesi kursağında kalmıştı.

"Ne işin var senin böyle abaza tiplerin arasında! Sana verilen sorumluluğa yakışır biri gibi davran, aksi durumda olacaklardan ben sorumlu değilim?" Tek kaşı şahlanarak bağırmıştı Uraz, kendisinden aşağıda kalan ince bedenin, ela gözlerin sahibi kadına.

"Bu bir tehdit mi?" Diye her bir harfini kıyama kaldırarak, tıpkı bir zamanlar Uraz Öğretmeninin kendisine sorduğu üslubu taklit ederek sormuştu Uraz kıdemlisine Güneş. Oturdu Uraz, kendine kırgın gözlerle bakan acemisinin yanındaki sandalyeye. O gözler ona yıllar öncesindeki öğrencisi gibi bakıyordu. Güneş'in ne yapmaya çalıştığını saniyesinde anlayıp aklına gelenlerle söze girdi Uraz, en yumuşak tonda tuttuğu sesiyle.

"Benimkisi ne tehdit ne de bir meydan okuma acemi. Anlat bana Güneş. Ne yapmaya çalıştığını görmüyor muyum sanıyorsun, anlat bana, anlat ki sana da kendime de yardımcı olabileyim."

Boşta kalan şişeyi kapıp bardağını doldurdu Güneş. Dudaklarına kadehi götürmeden hemen önce Uraz Kıdemlisinin gözlerine dikti tekrar meydan okuyan gözlerini.

"Anlatacak bir şey yok! Varsa da size asla yok."

"Sen göremiyorsun ama ben o ela gözlerinin bana nasıl baktıklarını görebiliyorum. Öyle dolup taşmış ki gözlerin dinle sana anlatacaklarım var diye çağlıyor. Söz sana, burada yaşananlar burada kalacak." Güneş yudumladığı içkiyi dudakları arasından istemsizce püskürttüğünde Uraz'la aynı anıda olduklarını anlamıştı. Evet aralarında geçen o replikler yıllar öncesi Uraz Öğretmeniyle aralarında geçen replikle aynıydı. Uraz'ın karalarına baktı sarhoş elaları. İçkiden miydi yoksa yıllar önce ona hayran olmasına sebep olan o anıdan mıydı sarhoşluğu kestiremedi ama tıpkı aralarındaki ilişkinin, öğretmen öğrenci ilişkisinden ibaret olduğu o duyguya geri döndü Güneş. Dilinden yıllar öncesi yaşananlara vurgu yapan o kelimeler dökülüverdi.

"Siz göremiyorsunuz ama ben de gözlerinizin bana nasıl baktıklarını görebiliyorum. O karalar bu gece yaşanacaklardan sonra sanki hiç yaşanmamışçasına diğer acemilerinize baktığınız gibi bana bakmayı başarabilecek mi gerçekten?"

"Öyle söylediysem öyle olur, şüphen olmasın."

Daha önce öyle olmamış mıydı demedi Uraz, çünkü o gün o anda o tarihte kalmıştı. Emindi Güneş, her ne olduysa her ne oluyosa bu gece Uraz'a anlatsa aralarında kalacaktı. Geçmişte yaşadıkları, peşinde oldukları dava ve Fehmi Kemankeş'le aralarındaki anlaşma her ne ise hepsini tek tek anlatsa biliyordu ki karşısındaki dağ gibi duran adamla arasında sır olup bu gecede kalacaktı. Masadaki şişeyi kaptı ve direk dudaklarına götürüp şişeyi dikti başına Güneş. Bir kaç damla sonra şişedeki içki tükenmişti. Sol elinin tersiyle dudaklarını silerek kalan alkol atıklarından arındırdı. Başını Uraz'a çevirdi. Kendisine güven veren karanlığın sahibi gözlere baktı bir süre. Her şeyi tek solukta nasıl anlatabileceğini düşündü önce, yeterince cesur hissediyordu kendisini ama kurumuştu dudakları, sonra söze nereden girmesi gerektiğini düşünmeye karar verdi. Dili, üzerinde gezdirdiği pembemsi kurak dudaklarına ihtiyacı olduğu nemi verdi. Etrafta kendilerini dinleyecek yakınlıkta birilerinin olup olmadığını kontrol etti.

Uraz'sa sarhoşluğun etkisiyle olsa da ilkkez Güneş'in duvarlarının ardına geçtiğini hissediyordu. Etrafı kontrol edip kendine yaklaşan kadına oda yaklaşmaya başladı. Yüksek müziğe rağmen birbirlerini rahatlıkla duyabilecekleri kadar yakındılar. Güneş elalarını esir alan karaların girdabında bütün kontrolünü yitidiğinde Uraz dudağına değen sıcaklıkla dumura döndü. Kazara değdiğini düşündüğü o iki ateşten et parçası dudaklarının üzerinde dans ediyordu. Ne kendini geri çekebildi ne de karşılık verebildi Uraz. Öylece bekledi, bekledi, bekledi. Sonunda o iki ateş parçası, donuk dudakları aralanıp hoyratça karşılık vermeden geri çekilmiştiler.
Ne olduğunu anlamaya çalıştı afallayarak Uraz. Güneş omzuna düşüp sayıklamaya başladığında anladı. Bu gece anlamsız, bu gece uzun, bu gece zor olacaktı. Bu gece sır olacaktı. Çanta, deri ceket olmak üzere Güneş'e ait ne varsa Güneş'le birlikte kucakladı adaleli kolların sahibi. Jeep'ine taşıdığı gibi hızla müstakil harabe sayılabilecek evine götürdü Güneş'i tenha sokakları olan şehirden uzak bu evi operasyonlardan sonra dinlenmek için kullanıyordu. Mecbur kalmadıkça ailesiyle görüşmüyordu Uraz. Kapıyı açıp rutubetten nem tutan çarşafa yatırdı genç kızı. Kulağında hala mekanda dudağını kavuran ateşe eşlik eden o müzik çalıyordu. Yatağın bir metre ilerisindeki bacaklarını tahta kurularının deldiği, ahşap sandalyede oturarak sarhoşluktan sızmış yatağındaki kızı seyre durdu.

Duvardaki guguk saati her saatte bir açılıp kırık guguk kuşuyla geçen zamanı birer birer haber verirken, kırık panjurdan içeri sızan ışık hüzmesi alaca karanlığın kızıl maviye dönümünü haber veriyordu. Tüm emareler, seyri bırak diye kulağına fısıldadığında Güneş'i görmeye gittiği mekanda ilk kez dinlediği şarkının kulağında çınlayan nameleri de son buldu. Oturduğu sandalyeden tutulan bedeninin sızısını yok sayarak ayaklandığı gibi dışarı çıktı.

Saatler sonra...

Yeni saati de bir öncekiler gibi haber veren guguk kuşunun son direnişine açılan ela gözler, yabancısı olduğu odanın her bir köşesini incelerken akşamdan kalma kafası hayalle gerçek arasında henüz nerede konumlandığını kestiremiyordu. Tüm bedenini ruhu üflenen Adem gibi hissettiğinde yattığı yerden doğruldu genç kadın. Üzerindeki deri kıyafeti derisiyle bütünleşmiş gibi hissettiriyor, ağrıyan başını ince narin boynu taşımakta güçlük çekiyordu. Tüm odayı hatmettikten sonra, bir bir müstakil evin tüm kapılarının ardına baktı genç kadın. Tuvalet ve banyoyu kullanıp biraz daha kendini toparladığında duyduğu sesle gözünü açtığı odaya doğru koşup sesin kaynağı çağrı cihazını eline aldı. Cihazda ekibin hareket yer ve zamanı yazıyordu. Evet bu gün yeni görev yerine uçuyorlardı ve Güneş henüz nerede olduğunu ve neden burada olduğunu bile kestirememişti. Kesik kesik gözünün önünde canlanan anılarda Uraz Kıdemlisinin kendisini bulduğu ve azarladığı anlar vardı. Çağrı cihazını cekerinin iç cebine atıp, ceketini üzerine giyer giymez bakımsız evden dışarı attı genç kadın kendisini. En az ev kadar evin bulunduğu yerinde köhne bir yer olduğuna, adete terk edilmiş bir yer gibi hiç bir arabanın geçmediği sokakta arabasız, motorsuz tabana kuvvet ilerlerken kanaat getirdi. Yorulan bacaklarını sıvazlarken gök yüzüne baktı Uraz kıdemlisi kendisiyle dalga geçiyor olmalıydı, çünkü bildirilen saatte bildirilen yere bu koşullarla ulaşması imkansızdı. Bir yerlerden izliyormuş da sanki sesini o izleyenlere duyurabilirmiş gibi bağır çağır el mahkum yürümeye devam etti.

"Öküz bir, öküz ikiiii, ÖKÜZZZZ...."

--> Gelecek bölümde buluşmak üzere

 

 

Bölüm : 11.11.2024 07:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...